Jump to content

Emre_1974tr

Üyeliğini Sildirmiş Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    348
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne Emre_1974tr kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Cahilliğinde ısrarı bırakıp, yazdıklarımı okuyup doğrusunu öğreneceksin. Bir daha batıl inançlarını  dinmiş gibi sunmaya da kalkmayacaksın (cevap veren nikli arkadaş).

     

    Kıyamet yok oluş değil gerçekte gördüğün gibi.

     

    Lüks de israf değil, lüks her alanda en mükemmele ulaşmadır.

     

    Selam

  2. Hayır işte yanlış  (cevap veren nikli arkadaş), kıyamet evrenin yok oluşu falan değil, gerçeğini yazdım.

     

    Tıpkı lüksün israf olmaması gibi, kıyamet de yokoluş değil. Ayağa kalkış anıdır.

     

    Fakat halkın diline bu şekilde girdiği için bizim de yazılarımızda  kıyameti zannedilen anlamında kullandığımız oluyor. Fakat gerçekte yanlış.

     

    Kuran'da yok oluş anı için saat vb. ifadeler kullanılır.

     

    Bu arada yazılanları dikkatli bir şekilde oku, verdiğim tartışmayı da oku ve lüksün helal olmanın da ötesinde, her alanda istenen şey olduğunu öğren.

     

    Selam

  3. Maide 33'te Bahsedilen Nefsi Müdafaa ve Kısastır

     
    Bu çalışmamda; Maide 33'de bahsedilen "çaprazlama" meselesinin ne olduğundan bahsedeceğim, ama ondan önce kısaca başka bir konuya değinerek  giriş yapmak istiyorum;

    Kuran'a göre hırsızlığın cezasının ne olduğuyla ilgili de çok soru gelmekte. Kitapta ifade edilen el kesme cezasının eli tamamen kesmek mi yoksa çizdirip işaretlemek mi olduğu konusu üzerinde duruluyor özellikle.

    Kuran'ı bütünlük içinde ele alınca genel olarak hemfikir olunan sonuç şudur;

    Kitapta hırsızlık vakalarıyla ilgili el kesme ifadesi 3 anlamı da içermekte:

    1- Elini kesme

    2- Elini çizdirme (işaretleme)

    3- İmkanını kesme, yani hapsetme ve buna benzer kısıtlamalar getirme.

    Dikkat edilirse ayetlerde anlatılan, Yusuf Peygamberin öyküsünde de hırsızın alıkonulduğunu yani hapsedildiğini görüyoruz.

    Hırsızlığın büyüklüğüne/derecesine ve hırsızın durumuna göre bu 3 uygulamadan birinin yapılması isteniyor ayetlerde diye düşünmekteyiz. Ayrıca mağdur yani mal sahibi isterse hırsızı affedebilir veya başka özel durumlardan dolayı  hırsıza hiç ceza verilmediği vakalar da olabilir (örneğin açlıktan/mecburiyetten dolayı çalma, kleptomani/çalma rahatsızlığı yüzünden bunu yapma vs...). Zaten ayetlerde, birey hakkına yönelik en büyük ihlal olan cinayet suçu için bile mağdur yakınlarına affetme yani cezayı hafifletme yetkisi verildiği dikkate alınırsa, nisbeten daha hafif bir suç olan mal/para gasbında yine aynı af kapısı her zaman açık demektir.

    Ama ben yazımın başında da dediğim gibi asıl Maide Suresi 33. ayette bahsedilen "çaprazlama " konusuna değinmek istiyorum ve bu konuda yeni birşey söyleyeceğim. Durum zannedilenin tam tersinedir. El ve ayakları çaprazlama kesme uygulamasını aslında putperestler kendilerine boyun eğmeyenlere/Müslümanlara uygulamaktaydı ve ayette bahsedilen de, peygamber döneminde bundan vazgeçmeyen zalimlere  karşı aynı şekilde karşılık vererek savunma mücadelesi yapılmasıdır.

    Öncelikle iyi anlaşılmalıdır ki ilgili ayet saldırganlara karşı Müslümanların yaptığı savunma savaşıyla ilgilidir.

    Zaten şu yazımda da belirttiğim üzere İslam'da sadece nefsi müdafa, yani savunma savaşına izin vardır:

    http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kuranda-sadece-nefsi-mudafaya-izin.html

    Ve işte yine nefsi müdafadan bahseden bu ayet, o zamanlar imanlılara zulüm yapanlara ve bunu inatla sürdürenlere yaptıklarının aynısıyla karşılık verme, onlara yaptıklarını tattırmakdan/iade etmekten bahsetmektedir:

    Maide Suresi 33: "Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır.  34. Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin."
       
    Dediğim gibi, o dönemde durup dururken Müslümanlara saldıran ve bundan da, yani savaştan vazgeçmeyen, barışa yanaşmayan zalimlere karşı nefsi müdafa mücadelesi ve kısas istenmektedir sadece. Kuran'ın anlattığı üzere, Müslümanlara karşı putperestler bu çaprazlama uygulamasını gerçekleştirmekteydiler eskiden beri (özellikle Mısır Firavunları). Konunun anlaşılabilmesi için öncelikle şu çalışmam okunmalı:

    http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/msr-firavunlarnn-caprazlama-merak.html

    Texe Marrs'ın Codex Magica isimli kitabında da anlattığı üzere Antik Mısır dininde "X" yani "çaprazlama işareti" güneş tanrısı Osiris'in simgesiydi ve bu yüzden onlar için kutsaldı . Mısır kralları gömülürken  elleri ve ayakları çapraz pozisyonuna getirilirdi. Eski Mısır medeniyetinden kalma yazıtlarda, tapınak ve piramitlerin duvarlarında da X sembolü sıkça görülmektedir. Ayrıca kendilerine karşı gelenleri cezalandırırken yine bu çaprazlama ritüelini kullanırlardı.

    Ayetler de;  putperestlerin eski çağlardan beri, Müslümanlara karşı şiddet uygularken bile çaprazlama takıntılarını sürdürdükleri bilgisini vermektedir. Taha Suresi'nde anlatılan olayda, Firavunun  Müslüman olanlara yönelik olarak el ve ayakları çaprazlama kesme yöntemine başvurmaya kalktığını görmekteyiz:

    Taha Suresi

    63. Dediler ki: "Şunlar, iki büyücüden başka birşey değillerdir. Büyüleriyle sizi toprağınızdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu silip yok etmek istiyorlar.
    64. "Hemen hünerlerinizi birleştirin; sonra saf bağlamış olarak gelin! Bugün, üstün gelen kurtulmuş olacaktır. "
    65. Dediler: "Ey Mûsa, ya hünerini ortaya at yahut da ilk hüner sergileyen biz olacağız. "
    66. Mûsa dedi: "Hayır, siz atın!" Bir de ne görsün! Onların ipleri, sopaları, yaptıkları büyüler yüzünden, kendisine gerçekten koşuyorlarmış hayaline verdi.
    67. Mûsa birdenbire içinde bir korku duydu.
    68. Şöyle dedik: "Korkma, üstün gelecek olan sensin!"
    69. "Sağ elindekini yere bırak! Onların, sanayi olarak ortaya çıkardıklarını yalayıp yutsun. Onların sanayi olarak ürettikleri sadece bir büyücünün hilesidir. Büyücü ise nereye gitse iflah etmez. "
    70. Bunun üzerine büyücüler secdelere kapanıp şöyle seslendiler: "Hârun`un ve Mûsa`nın Rabbine inandık!"
    71. Firavun dedi: "Ben izin vermeden ona inandınız öyle mi? O size, büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve yemin olsun sizi hurma ağaçlarına asacağım. O zaman iyice bileceksiniz, hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekli. "
    72 Dediler: "Biz seni, bize gelen açık-seçik kanıtlara ve bizi yaratmış olana asla tercih etmeyeceğiz. Verdiğin hükmü uygula. Senin hükmün olsa olsa bu dünya hayatında geçer. "

    Firavunların pagan, Spiritualist/Ruhçu temele dayalı, ve çapraz işaretini kutsal gören öğretisi antik Mısır dönemiyle sınırlı kalmadı elbette. Günümüze kadar varlığını çeşitli adlarla dünyanın dört bir tarafında sürdürdü( yahudi mistisizmi de bu öğretinin temeli üzerinde inşa edildi) ve hala da sürdürmekte(örneğin uzakdoğu meditasyonlarında bacaklar çapraz pozisyonuna getirilip transa geçilir vs.).

    Binlerce yıldır çeşitli versiyonlarıyla insanları şirke batırmayı sürdüren Ruhçuluk, elbette her dönemde olduğu gibi peygamberimizin döneminde de putperestler üzerinde etkiliydi. Ve dolayısıyla o zamanın çok tanrıcıları, Müslümanlara karşı aynı şiddeti ve yöntemi sürdürmekteydiler. Tıpkı daha önceki peygamberlerin dönemlerinde de olduğu gibi...


                                Texe Marrs'ın Codex Magica isimli kitabından bazı resimler      

     
    ccodex_69_small.jpg
     
     
    ccodex_70_small.jpg
     
     
     
    ccodex_97.jpg
     
    Ve tekrar belirtelim; böyle eskiden beri Müslümanların el ve ayaklarını çaprazlama kesen ve bu eylemlerini sürdüren paganlara/putperestlere karşı kısas olarak , yani onlara yaptıklarının aynısının uygulanması bir seçenek, bir savunma stratejisi  olarak sunulmuş Maide Suresinde. Peygamberleri ve takipçilerini ülkelerinden çıkarınları aynı şekilde ülkeden sürmek, onlara saldıranlara aynı şekilde karşılık vermek, kısaca "göze göz, dişe diş" izninden bahsedilmiş. Ve dediğim gibi, kitabı bütünlük içinde okuyunca görmekteyiz ki bu, Müslümanlara verilen savunma savaşı izni, eğer saldıranlar  müminlere bu yaptıklarından vazgeçip  barışa yanaşırlarsa bitiyor. 

    Başka bir deyişle burada bahsedilen çaprazlama olayının hırsızlıkla veya o kişinin inanıp inanmamasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Sadece fiziksel olarak saldıranlara karşı savunma savaşı ve kısas isteniyor o dönemde hepsi bu. Yoksa herkes dilediği şeye inanmakta veya inanmamakta ve bu doğrultuda yaşamını yönlendirmede özgürdür. Kimseye inancından dolayı tokat dahi atılamaz Kuran'a göre.

    Selam ve sevgiler
  4. Bill morbiga gide
     
    Bill morga gider, ve görevli bayana görmek istediği kişinin, yani Mandy'nin ismini söyler.
     
    c2.jpg
    Amanda Curran.
    c3.jpg
    Görevli kadın "pardon ismi neydi" diye tekrar soruyor.
    c4.jpg
    Üstüne heceliyor...
    c5.jpg
    Israrla tekrar tekrar soruyor...
    ccc6.jpg
    20 saniyede "Amanda Curran" tam 5 kez tekrar edildi. Özellikle Curran hecelerine dahi ayrıldı.
    Aklıma gelen şey sizin de aklınıza geldi mi?
     
    Curran -> Kuran?
     
    Olabilir mi?
     
    Filmi ilk seyrettiğimde yanımdaki arkadaşıma "ehehe karının ismi Kuran la" dedim, fakat bir sonraki sahneye bakınca benim "ehehe" oldu sana "ehehehhöaaskkkk".

    "Üzerinde on dokuz vardır" - Müddesir suresi, 30. ayet.
     
    Kuran'ın 19'a dayalı bir matematiksel düzen ile indiği söyleniyor son yıllarda, ve bu 19'daki sırdan etkilenerek müslüman olan birçok yabancı kişi var. Ben bu konuda agnostik takılıyorum biraz, yani olabilir de olmayabilir de, bilemeyiz. Neyse siktir edin şimdi beni, filme dönelim biz. Curran (Kuran)'ın defalarca tekrarlandığı sahneden sonraki sahneye bakalım, Bill morga girer...
     
    aa1.jpg
     
    aa2.jpg
     
    aa3.jpg
     
    aa4.jpg
     
    Yaklaşık 1 dakika boyuncao Curran'ın üzerindeki 19 kadrajda tutuluyor.
     
    Kubrick Kuran'la ilgili bir mesaj vermek istiyor olabilir mi? Ahaha kim bilir... Bu son gösterdiğim şey teoriydi işte, fakat tesadüf olması çok zor olan bir teori. Zira söz konusu yönetmen sembollerin ve detayların hastası olan Kubrick, bu film onun hayatına mal oluyor, ve Curran'ı ısrarla defalarca tekrar ettirdikten sonra, ayette de dendiği gibi üzerine 19'u yerleştiriyor.
     
    Amanda Curran...
     
    Ve "Amanda" ne demek biliyor musunuz?
     
    Latince Amanda; "fit to be loved, lovely" (sevmeye yaraşır, sevilmeye değer) demektir.
     
    Ehehe...
     
    Lady Gaga'nın "Kendi İsa'nızı bulun, kendi Kubrick'inizi bulun" demesinin tüm bunlarla bir alakası olabilir mi? Kubrick kendini onların arasından çekip çıkarmış olabilir mi? Bilemiyorum, elimizde bu gösterdiklerim var sadece, fakat bunları tesadüfe yorasım da gelmiyor pek.
     
    Kubrick'in sembolojiye ne kadar önem verdiğini daha net göstereyim şimdi size, hoş sıkı hayranları biliyordur zaten bunu.
     
    CRM 114 muhabbetini duymuş muydunuz Kubrick'le ilgili?
     
    Bu CRM 114, Kubrick'in birnevi imzası, entel deyimiyle "trademark"ı. Kubrick bu CRM 114'ü ilk önce Dr. Strangelove filminde kullanıyor, bir cihaza CRM 114 ismini veriyor. O filmin de sembolojiyle iç içe olduğunu söylemiştim. Ardından bunu Clockwork Orange filminde de kullanıyor ve hastaya verilen bir ilacın ismini "CERUM 114" olarak koyuyor, yani "CRM 114".
     
    Bu sembolojiyi son olarak Eyes Wide Shut'ta da kullanıyor. Nasıl mı?
     
    Curran ve 19 sahnelerinden hemen bir sonraki sahneye bakalım.
     
    aa5.jpg
    IMDB'de de aynı bilgiyi bulabilirsiniz. Curran'ın yattığı oda, hastanenin C koridorunun 114 numaralı odasında. Yani C Room 114. Yani CRM 114.
    Size Kubrick detaylara ve sembollere hastalık derecesinde önem verir demiş miydim?
     
    Meraklısına, Kuran'da 114 sure vardır ve 114, on dokuzun katıdır. Ve bu CRM 114, iki buçuk saatlik filmin sadece "Curran ve 19"lu sahnelerine sıkıştırılıyor.
     
    Garip şeyler bunlar ehehe.
     
    Velhasıl kelam özet geçeyim size: Allah diyen Kubrick bulundu, Darwinciler panikte.
     
    Ben gözlemlediklerimi sundum size, isteyen istediği anlamı çıkarmakta serbest... Kubrick hacı oldu, geçen gün sabah namazını beraber kıldık gibi bir iddiam yok, fakat kendisinin Kuran'ı okumuş olması ve bize bir mesaj bırakmak istemiş olması muhtemel.

     

     

    http://michaelsikkofield.blogspot.com.tr/2011/07/stanley-kubrick-zihin-kontrolu-ve.html

  5. Delilleriyle gösterdiğim üzere peygamberler Rabbin Katı adı verilen Ahiret Evreni'nde, cennette yaşamlarını sürdürüyorlar. Peygamber eşlerinin başkalarıyla evlenme yasağının nedenlerinden biri de bu olabilir. Çünkü eşleri de biliyor ki kocaları yaşıyor...

  6. ÇEKİRGELER GİBİ

    locusts-460x250.png

     

    Hepsi de alçalmış bakışlarla mezarlarından çıkarlar. Tıpkı yayılan çekirgeler gibi. (54:7)

    Çekirgelerin çıkmaları

    Çekirgeler toprağın altından çıkmaları

     

    Kitabımızın buraya kadar olan bölümlerinde Büyük Patlama ile Evren’in oluşumundan kıyametin gerçekleşip Dünya’nın ve Evren’in son bulmasına kadar olan süreci anlatan Kuran ayetlerinin mucizevi açıklamalarını ve bize düşündürdüklerini aktarmaya çalıştık. Kitabımızın ilk kısmının bu son bölümünde ise kıyametin gerçekleşmesinden sonra başlayacak ahiret sürecini anlatan alıntıladığımız ayetin mükemmel benzetmesini inceleyecek ve daha sonra ahiretin varlığı hakkında Kuran’ın bize düşündürdüklerine değinip kitabımızın ilk kısmını noktalayacağız.

    Çekirge

    Çekirge

    Yukarıdaki ayette inkârcılara ahirette diriltilecekleri hatırlatılmakta, sonraki ayette ise bu günün inkârcılar için zor bir gün olacağı belirtilmektedir. Milyarlarca insanın topluca dirilişi ne kadar da müthiş bir sahnedir! Şaşkınlık… Pişmanlık… Korku… Herkes yalnız başına… Bir tek Allah’ın yardımının faydalı olabileceği bir gün… Dünya’da çok itibar edilen mevkilerin, ailelerin, paraların, mülklerin fayda etmediği bir gün… Geriye dönüşün olmadığı bir gün…

     

    Çekirge sürüsü

    Çekirge sürüsü

    İşte o gün insanların mezarlarından çıkışı çekirgelere benzetilir. Peki neden çekirgelere? Allah neden bu örneği seçmiştir? Son yüzyılda haşereler üzerinde mikro kameralar ve sistemli gözlemle yapılan araştırmalar bize neden çekirgelerin örnek olarak gösterildiğini açıklamaktadır. Herşeyden önce çekirge sürüleri çok kalabalıktır. Milyarlarca çekirge bir araya gelerek kilometrelerce uzunluk ve genişlikteki kapkara bir yağmur bulutunu andırırlar. Bu sürülerin bazılarının 3-5 kilometre genişliğinde ve metrelerce derinlikte olduğu tespit edilmiştir.

    Çekirgeler

    Çekirgeler yumurtalarını toprağın içine tohum gibi yerleştirirler.

    Çekirgenin yumurtasını bırakması

    Çekirgenin yumurtasını bırakması

    Ayrıca çekirgeler yumurtalarını toprağın içine tohum gibi yerleştirirler ve çekirge larvaları uzun bir müddet toprağın altında kaldıktan sonra yeryüzüne çıkarlar. Nereden çıkarlar? Toprağın altından…

    Şimdi örnek olarak Amerika’nın New England bölgesinde yaşayan çekirgeleri inceleyelim. Bu çekirgeler 17 yaşına bastıkları yılın Mayıs ayında, uzun yıllardan beri yaşadıkları yer altındaki karanlık yarıklardan toprak üzerine çıkarlar. Eğer insanlara “Sizi karanlık bir yere kapatacağız ve saatiniz olmadan, dış dünyayla bağlantınız olmadan 17 gün sonra hep beraber dışarı çıkacaksınız” deseniz, emin olun birçok insan 17 günlük süreyi bile doğru tahmin edemez. Dünya’dayken maddi bedeni mezara konmuş insanların, ahirette topluca yaratılmalarına bundan güzel örnek olur mu? Kısacası çekirgeler ve insanlar benzer şekilde

    Yaprağın üzerinde bir çekirge

    Yaprağın üzerinde bir çekirge

    – Toprağın altında
    – Uzun bir müddet kaldıktan sonra
    – Topluca
    – Çok kalabalık olarak
    – Yeryüzüne çıkarlar

    Kuran’da öğüt almamız için örnekler verilir. Bu örnekler üzerine düşünmemiz, hem Allah’ın verdiği örneklerin güzelliğini, hem de bu örneklerle kastedilen anlamları anlamamızı sağlayacaktır.

    Rengarenk bir çekirge

    Yaprağın üstünde rengarenk bir çekirge

    İşte bunlar bizim insanlara verdiğimiz örneklerdir. Ancak bilgi sahiplerinden başkası bunlara akıl erdirmez. (29:43)

    Gerçekten de insanlara, bu Kuran’da her türlü örneği verdik ki öğüt alsınlar. (39:27)

    KURAN MUCİZELERİ AHİRETİN VARLIĞINI İSPATLAR

    Kuran’ın çok büyük bir bölümü ahiretin varlığının anlatımına ayrılmıştır. Diyebiliriz ki; Allah’ın varlığı ve buna bağlı anlatımlardan sonra Kuran’ın en önemli haberi, ahiretin var olduğu, Dünya’da yaptıklarımızın, ahiretteki hayatımızı nasıl yaşayacağımızda etkili olacağıdır.

    Kuran 1400 yıl önceden, hiç kimsenin o dönemlerde bilmesine imkan olmayan bilgileri, fizikten embriyoljiye, jeolojiden zoolojiye kadar vermektedir. Tüm bu birbirinden farklı konulara giren Kuran, hiçbir konuda kendi döneminin yanlış inançlarını, yanlış bilgilerini içermeden, her konuda tam isabetli, tam mükemmel olarak doğruları ortaya koymuştur.

    İşte bu Kuran’ın en büyük iddiası, en büyük haberi Allah’ın varlığı, Allah’ın varlığının her şeyden daha önemli olduğu ve Allah’a ortaklar koşmamamızdır. İşte bu en önemli bilgi olan Allah’ın varlığını ortaya koyan Kuran’ın, yeryüzünde hiçbir alternatifi yoktur. Kuran, Allah’a inanç gibi en önemli konuyu ortaya koymuş ve insanların bu inancı kazanmasını sağlamıştır. Kuran, insanları inançsızlıktan, putperestlikten kurtarmış, aynı zamanda kendisinden önce gelen kitapları ve Peygamberleri de onaylamıştır. Kısacası Allah’ın varlığını ve Allah’ın varlığının önemini anlayanlar, bu konudaki inancı oluşturan Kuran’ın da önemini anlayacaklardır.

    Hiçbir kitapta, hiçbir eserde, hiçbir yerde görülmeyen mucizeleri oluşturan Kuran, aynı zamanda en önemli görevi yerine getiren kitaptır. Kısacası Kuran;

    1- Allah’ın varlığı gibi en önemli konuyu insanlara duyurur ve insanları Allah’a yöneltir.
    2- Dünya’da eşi ve benzeri olmayan mucizeleri sergiler. Böylece hem kendisinin Allah’tan olduğunu, hem mesajlarının doğruluğunu ispatlar.

     

    http://www.mucizeler.com/2011/03/cekirgeler-gibi/

  7. Nüans ince ayrım anlamında kullanılır daha çok ve "nüans farkı" ifadesi de bu yüzden vardır.

     

    Evrim konusuna gelince hala  arsızca, pişkince bunu savunma yüzsüzlüğüne devam etmek durumundasınız, yoksa inancınız çöker.

     

    Ruhçuluğun temellerinden olan bu dogmayı size benimsettiler ve bırakmanıza da izin vermezler.

     

    Selam

    ,

  8. Mezhep-hadis takipçilerinde yaşlanmayla mücadele edilemeyeceği inancı hakim olmuştur. Bu inancın çıkış noktası  uydurma rivayetlerdir elbette.

    Ayrıca yine hadis-mezhep ve tasavvuf öğretilerinde uzun ve sağlıklı ömür için çabalamak, yeryüzündeki sıkıntıları en aza indirgemek için mücadele etmek dünya düşkünlüğü gibi gösterilmeye çalışılmış çoğunlukla ve karşı çıkılmıştır.

    Ama Kuran, yani İslam öğretisinde durum çok farklıdır. Zaten mezhep ve tasavvuf öğretileri İslam dini ile zıt olduğunu yine burada da çek net bir şekilde  gösteriyor. Ve bilindiği üzere hadis adı verilen dedikoduların veya mezhepsel, tasavvufi kabullerin hiçbir geçerliliği yoktur Allah'ın dininde. Rabbimizin söylediği üzere sadece Kuran dinin kaynağıdır.

    Bilinmeli ki İslam'a göre yeryüzü tekamül veya acı çekme yeri değil,  imtihan yeridir ve bu imtihanı başarıyla geçme şartı da kendiniz ve tüm insanlık için güzellikler üretmek, yeryüzünü cennetimsi bir hale getirmeye çalışmaktır(şirkten uzak gerçek iman da bunun baş köşesindedir). Yine bu bağlamda hastalık, sakatlık ve yaşlanmayla mücadele de Kuran'ın hedeflediği amaçlar  arasındadır.

    Kuran'da yaşlanma ve hastalıklar çaresizdir diyen, bunları önlemek için mücadele edilmemelidir diyen bir ayet yoktur. Tam tersini söylemekte ve istemektedir Rabbimiz.

    Ayetler asırlarca dinç kalan  insanlardan bahsetmektedir.

    Ankebut Suresi:

    14: Yemin olsun, biz Nûh'u toplumuna göndedik de o onların arasında bin yıldan elli yıl eksik kaldı. Sonunda onları tufan yakaladı. çünkü zalimlerdi onlar.

    Görüldüğü üzere Nuh peygamber dünyada "en az" 950 yıl yaşamış. Ayrıca Kuran'da anlatılan öyküsünde toplumunda bunu garipseyen kimseyi görmediğimize göre o medeniyette böyle asırlarca yaşamak sıradan bir olay olabilir. Yani ya genetik olarak yaşlanmaya karşı dirençliydiler ya da şifalı bitki ve gıdalarla, egzersizlerle  gençlik formülünü biliyorlardı.Bir diğer şık da, çok ileri bir bilim-teknoloji seviyesine sahip olmaları ve bundan yararlanarak kolay kolay yaşlanmamaları (Bu ihtimallerin birden fazlası da birlikte etkili olmuş olabilir).

    Kaldı ki sadece peygambere özel bir durum bile olsa bu, yine bu dünyada da bir insanın çok uzun yıllar dinç olarak yaşayabileceğini göstermektedir. (Diğer bazı peygamberlerin ve başka kişilerin de  çok uzun bir ömür yaşadığını iddia eden kaynaklar var).

    Bunun dışında  mağara ehlinin yaşlanmadan uzun süre yaşamasından da bahseder ayetler(fakat oradaki mucize fizik yasalarının dışında da gerçekleştirilmiş olabilir).

    Günümüzde de özellikle genetik bilimi uzmanları insan ömrünün uzatılabileceği, asırlarca ve hatta binlerce yıl ihtiyarlıktan ve hastalıklardan uzak bir dünya serüveninin deneyimlenebileceğini belirtmekteler.Hatta kimi bilimadamları "Kutsal kitaplarda yazan uzun ömürlü insanlar yeniden gerçek olmak üzere" şeklinde cümlelerle bu gelişmeyi haber verdiğine göre, bu durumun dinin verdiği bilgilerle uyum içinde olduğu bu açıdan da görülebilir.

    Bir Müslümanın gayesi tabii ki Allah'ın rızasını kazanmasını sağlayacak güzel bir hayat yaşamaktır. Yani bu dünyada yaşamın uzunluğu değil, cenneti hakedecek amellerin gerçekleştirilmesi, imtihanı başarmak esas amaçdır. Ama yaşlanmayla mücadele de bu duruma aykırı değil, destekleyici bir durumdur. Bir insan hiç yaşlanmasa bile bu dünyada yine de ölümlü olacak. Sadece yaşadığı süre içinde dinç ve sağlıklı kalmayı başaracaktır. Yaşam kalitesi artacaktır. Bu durum da o bireyin hem daha mutlu olmasını, hem de daha sağlıklı düşünmesini, daha olgun davranışlar sergilemesini sağlayabilir. Hatta sağlıklı ve dinç bir insan başkalarına yönelik güzellikler üretmek için, sağlıksız ve çökmüş bir insana göre  daha fazla güç ve imkana sahip demektir. Ayrıca sağlıklı ve uzun yaşayan bir insanın bilgeliğinin artma şansı da doğacaktır. Daha bilgili, tecrübeli, hayat ve ayetler hakkında çok daha uzun süre düşünmüş, ve hep bunu dinç bir beden ve zihinle yapmış bir insanın gerçek dine ve iyiliğe yönelme ihtimali de biraz artabilir.

    Zaten dediğim gibi; kutsal kitabımıza göre hayat kurtarmak tüm insanlığı kurtarmak gibi hayırlı bir davranış olduğuna göre yine ömrü uzatmak, yaşlanmanın getirdiği tahribatı engellemek için araştırmalar yapmak da bu kapsamdadır:

    -Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. (Maide Suresi 32. ayetten alınmadır).

    Yaşlanmayla mücadeleye karşı çıkan bazı kişiler bunun Allah'ın yarattığını değiştirme, yasasına karşı çıkmak şeklinde algılıyorlar hatalı bir şekilde. Hayır, durum yine tam tersinedir. Bir insanın sürekli veya çok uzunca süre dinç ve sağlıklı kalmasının sağlanması Allah'ın yarattığını değiştirmek değil, korumaktır. Bir organın, örneğin gözün hep keskin bir şekilde görmesi mi yaratılışın korunmasıdır, yoksa dejenere olup işlevini yitirmesi mi? Ya da bir insanın saçlarının dökülmesi mi orjinal şeklinin değişmesidir yoksa hep gür saçlara sahip olması mı? Allah'ın yarattığı bedenin en sağlıklı halinin ve aynı zamanda da şeklinin korunmasıdır daimi gençlik. Zaten cennette de sonsuza dek sabit formu korunacaktır canlıların...

    Yeter ki  Allah'ın yarattığı canlıların orjinal, sabit şekilleri üzerinde oynanmasın, farklı organlar veya canlılar yaratılmaya çalışılmasın bilim yoluyla. Gençliği korumak orjinal formu korumaktır. Yapılacak olan çalışmalar da bu sabitliği sağlamak için olmalıdır, yoksa değiştirmek için değil.

    Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus da, Antiaging uygulaması adı altında uzakdoğu öğretilerinin benimsetilmeye çalışılması tuzağına düşülmemesi gerekliliğidir. Uzun yaşamı sağlayıcı egzersizler olarak bazen bazı pagan uygulamalar, panteizm ve reenkarnasyon gibi inançlar yani kısaca ruhçuluk insanlara aşılanmaya çalışılmaktadır bazı kesimlerce. Gerçekte ise bunların sağlıkla  bir ilgisi yoktur.

     Allah'ın yasası sıkıntılarla ve ızdırapla mücadeleyi emreder. Sağlıklı ve genç kalmak için çalışmak, insanlığın mutlu olmasını sağlamak da bunu gerçekleştirmenin bir parçasıdır, sürekli belirttiğimiz üzere.

     Bu ama genetik bilimiyle  olur, ama doğal gıda/şifalı bitki veya egzersizlerle...

    Bu arada dünyanın en uzun ömürlü insanlarının genelde Müslümanlar arasından çıkması da , gençliği ve sağlığı korumanın Allah'ın istediği bir şekilde yaşamakla nasıl kolkola gittiğinin bir başka sağlamasını sunmaktadır(örneğin bilinen en uzun ömürlü insanlardan iri Azeri Shirali Mislimov’dur).

    Zaten namaz kılmak, oruç tutmak, Allah'ın diğer emir ve yasaklarına uymak  insanın daha uzun ömürlü olmasını sağlamaktadır birçok açıdan.

    Kısacası  İslam dini  yaşamı uzatma, gençliği sürekli  veya daha uzun süreli yaşanır kılma çabasını zaten içermektedir.

    Ve sadece bu konuda değil, yaşamın her alanında kaliteyi ve mutluluğu arttırmanın, güzellikleri çoğaltıp cennetimsi bir dünya için çalışmanın Kuran ilkelerinden olduğu bilinmelidir.

    Bu dünyevileşmek falan değildir. Zaten Kuran'da dünya ve ahiret güzelliği bir bütündür.Bu dünyada kendiniz ve tüm insanlık için vücuda getirdiğiniz iyilik ve yardımlar aynı zamanda ahiretiniz için de yatırımdır. İkisi birbirinin destekleyicisidir, sanılanın aksine. Din dışı olan ise kötülük, sefillik ve ızdırabın peşinden gitmektir.

    Allah'ın dini kalıcı gerçek çıkarlarımızın ne olduğunu bize gösterir ve bu yolda yürümemizi hedefler.

    Selam ve sevgiler

     

    http://emre1974tr.blogspot.com.tr/2012/02/yaslanmayla-mucadele-uzun-omur-ve-islam.html

  9. Ruhla ilgili bir soruya cevabım

     
    İslam'da canlıların ruhu-hayaleti olmadığını çalışmamda ayetlerle göstermiştim.
     
    Şimdi bu konuyla ilgili bana gelen soruyu ve altına verdiğim cevabı da aktarıyorum;

    Başka bir forumda Shaban nikli katılımcı sordu:

    QUOTE
    Hocam, farzedelim dünyada mükemmel bir klonlama ve senin beynindeki hatıralarını vs yi içeren tüm bilgiyi başka bir beyne kopyalama teknolojileri olsun. Senin aynını klonladılar ve beynindeki bilgiyi aynen o klonuna aktardılar. Yani senin madde olarak aynını yarattılar. Sonra sana dedilerki, sen kopyanda zaten yaşamaya devam edeceksin."

    Kabul eder misin? Yerinde olsam ben etmem, çünkü o klon sen değilsin, tamamen başka biri. Ne onun yediği pirzolanın tadını alırsın, ne de onun etini yakan ateşin acısını hissedersin.

    İşte ruh kavramı bence burdan geliyor. Eğer Allah beni ödüllendirmek yahut cezalandırmak için tekrar diriltecekse, o ben olmalıyım, beni temsil eden başka bir varlık değil. Aksi durumda ben bugün, ahirette başka bir varlığın mutlu yaşaması için bir anlamda kendimi belli şeylerden mahrum eden bir enayi durumuna düşerim.İşte bu yüzden benim hiç yok olmayan bir parçam olmalı ki, yarın ahiretteki ceza yada ödülün muhatabı olsun.

    Keza İsra 85'te Allah peygabere "sana ruhtan sorarlar, deki bu konuda bana çok az ilim verilmiştir" diyor. Herhalde peygambere vahyi ya da cebraili sormuyorlar, bildiğimiz ruh olayını soruyorlar. Eğer ruh diye bir şey olmasa Allah, o eskilerin masalıdır der geçer, ama öyle demiyor.

    Bilmiyorum dediklerim hakkında ne düşünürsün ?

    vesselam


    CEVABIM

    Senin bahsettiğin "canının bedenle bütünleşmesi sonucu ortaya çıkan nefsin".

    Hayır, ahiretteki yaratılış senin kopyan değil, sen olacaksın.

    Ama bu nefsin, tek başına var olabilen ve düşünebilen varlık falan değil.

    Yaşam enerjisinin(ki o da elektrik gibi maddidir) bedenle buluşması sonucu yine sana özgü nefsin ortaya çıkacak.


    Senin sen olman için, içine bir hortlağın girmesi gerekmiyor.

    Tam tersine, onun olmaması gerekiyor.

    Yoktan nasıl yaratıldıysan ve bu "sen" olduysan, yine aynı şekilde olacak



    Verdiğin ayette vahiy ve ilgili melekten bahsediliyor.

    Ama yine ortada hortlakla ilgili bir soru falan yok.

    Fakat hadis veya İncil gibi başka kaynakların etkisi altında kalırsan, ruhları soruyor zannedersin.

    Kuran'da özel isim olarak Ruh(vahiy meleği) hep tek başına geçer.

    Hiçbir insana ait falan değildir. O da senin benim gibi bir kuldur ve görevi de vahyi iletmektir.

    Bir de şu ayetler de konuyla bağlantılı:

    KAF

    2 İş sanıldığı gibi değil! Kendilerine içlerinden bir uyarıcı geldi diye şaştılar da şöyle dediler o küfre batanlar: "Acayip şey bu!"

    3 Ölünce mi, biz toprak olunca mı? Çok uzak bir dönüştür bu."

    4 Toprağın onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi saklayıp koruyan bir Kitap var katımızda.

    İnkarcılar, öldükten sonra bedenlerinin tamamiyle yok olacaklarını düşünüyorlar.

    Ama 4. ayette onlara gerekli cevap veriliyor.

    Parmak uçlarına kadar tüm bilgiler kayıtlıdır ve yeni yaratılışta yine "aynı insanlar" olarak var olacaklardır.

    *********

    Bu dünyadaki bedenin de sürekli yenileniyor. Her 8 yılda bir falan tüm hücrelerin yenilenmiş oluyor. Son araştırmalarda, bugüne kadar yenilenmediği düşünülen beyin hücrelerinin bile yenilendiği iddiaları var.

    Yani 10 yıl önceki bedeninden hiçbir kırıntı yok şu anda.

    Seni sen yapan, senden bir parçanın kalması değildir.

    Seni sen yapan, Allah'ın gözünde senin sen olmandır.

    Allah'ın sana yüklediği değer ve bireyselliktir.

    Bir zaman makinasına atlayıp geçmişe gidebilsen kendinin eski haline ulaşacaksın. Ama ortada bir sorun olacak, 2 tane sen olmuş olacaksın. Bir zamanda yolculuk yapan, bir de geçmişe gittiğinde karşılaştığın sen.İki tane Şaban yanyana gelmiş olacak.

    Ama Allah seni birey olarak yarattığından, sen yine benliğinden birşey kaybetmemiş olacaksın.

    İkizler, kopyalama olayı başkadır, bu bambaşka...

    Allah seni birey olarak yaratmış ve seni biliyor.

    Seni sen yapan parçan-molekülün vs. değil, budur.

    Selam ve sevgiler.
     
  10. Ekşi Sözlük'e şöyle yazmıştım:

     

    Spectre

    ian fleming'in muhtemelen illuminati örgütünü anlattığı temsili teşkilatın adı.

    dünyayı ele geçirme planları içerisinde olan spectre'nin başındaki blofeld tek gözünden yaralıdır. ayrıca bond filmlerinde diğer kötü adamlar da genelde illuminati'nin tek göz işaretini taşır.

    ve yine eski bond filmlerinde açılış sahnesinde bond tek gözü anımsatan bir objeye ateş eder ve kana bulardı.

    eğer durum böyleyse ian fleming illuminati karşıtı idi ve insanlığı uyarmak istiyordu bu zalim teşkilat hakkında denilebilir.

    ama fleming'in vefatından sonra çekilen bond filmlerinde işler tersine dönmüş gibi gözüküyor. hollywood ve ingiliz sinemasını ele geçiren illuminati bond filmlerine de hakim olup bu sefer tam tersine kendine hizmet eden bir maşa haline getirmeye çalışmış olabilir.
     

  11. Hayır işte bu kabulünüzün yanlışlığını anlatıyorum.

     

    Zanla inancı birbirine karıştırıyorsunuz.

     

    Gözünüzle gördüğünüz şey sizin inancınızdır, hem de çok kuvvetli bir inancınızdır.

     

    Onun gerçek olduğuna tüm kalbinizle inanıyorsunuz.

     

    Ama belki yarın elde edeceğiniz delil o gün gördüğünüz şeyin öyle olmadığına ikna edecek size bu sefer inancınız başka yönde olacaktır.

     

    Bir şey kanıta dayalı olunca inanç olmaktan çıkmıyor, tam tersine , çok daha kuvvetli bir inanç oluyor.

     

    Artık çok daha şiddetli bir şekilde inanıyorsunuz demektir.

     

    Tabii yarın deliller tersini gösterirse bu inancınızı bırakıp başka bir inanca sahip olursunuz.

     

    Selam

  12. Hacı'nın kusuruna bakmayın arkadaşlar, birkaç gün saçmalamasa dili şişer zaten...

     

    Dediğim gibi lüks aşırılık falan değildir, bu hastalık görüş insanların zihinlerine bilinçli olarak yerleştirildi. Dünyada kimlerin bunu sistemli bir şekilde gerçekleştirdiğini ise yazılarımı takip edenler bilir.

     

    Sadece mallarda değil, yemekten sağlığa, karakterden insan ilişkilerine kadar her alanda lükse, zirveye ulaşmak en güzelidir.

     

    Zaten cennet de lüksün zirvesidir her anlamda ve açıdan.

     

    Ve her dilde aynı anlamda kullanılmaz, bunu da unutmayın. fakat öyle bile olsaydı değişen bir şey olmazdı, insanların yanlış bir inanç üzerinde olduğunu gösterip doğrusunu yazıyorum.

     

    Bilgi konusuna gelecek olursak, isterse bilimsel olsun, isterse adınızın ne olduğu olsun, tüm bilgiler istisnasız inançtır. Ya da gözünüzle tanık olduğunuz bir olay olsun yine ortada inançtan başka bir şey yok. Eldeki delil sizin o yönde inanmanızı sağlamıştır. Bakın bir şeyin inanç olması onun gerçek dışı olduğu anlamına falan gelmiyor, alakası yok. Gerçeğe iman da inançtır.

     

    Elinizdeki deliller tersini gösterinceye kadar o yönde inancınızı sürdürürsünüz. Deliller zıttını gösterirse bu sefer inancınız ters yönde olur.

     

    Bilim kurulu denilen topluluk da kendi inançlarını paylaşır sizinle. Ama o bilimadamları size bilerek yanlış düşünceler de aşılayabilir veya eldeki verileri yanlış yorumladıkları için yine yanlış inançlar aktarabilirler.

     

    Kısacası ne alanda olursa olsun bilgi inançtan başka bir şey değildir. Onun gerçek olduğunu düşünmeniz, kabul etmeniz veya ret etmeniz inancınızdır.

     

    Selam

     

     

     

  13. Ve tekrarlayalım, bilgi denilen şey deneyler veya diğer kanıtlarla oluşan kuvvetli inançtır.

     

    Mesela adınız Tarkan diyelim. Adınızın bu olduğuna inanıyorsunuz demektir. Hem de kuvvetli bir imanla. Ama yarın belki aileniz size falanca sebepten dolayı gerçek adınızı sizden sakladığını açıklayıp, isminizin aslında Mahmut olduğunu söyleyecektir. Bu sefer de delillere bakıp inancınızı yine belirlersiniz (Tarkan veya Mahmut).

     

    Veya yarın falancanın size yemeğe geleceği söylense, bu haberi veren kaynak sizi ikna etmişse (mesela anneniz söylemiştir veya gelecek kişinin kendisi telefon açıp söylemiştir size vs.), bu sizin için bilgidir, yani delile dayalı inandığınız şey haline gelir.

     

    Tüm bilimsel bilgi denilen inançlar da böyle. Kurulun size söylediğini kabul edersiniz, inanırsınız veya inanmazsınız. Deliller sizi ikna eder veya etmez. Sonuçta inançtan başka bir şey yok ortada.

     

    Siz zan tahmin, veya hüsnü kuruntu ile inancı birbirine karıştırıyorsunuz. Hayır inanç inanmaktır, kabul etmektir. ister delile dayalı olsun, ister olmasın.

     

    Tüm bilgiler de inançtır.

     

    Selam

×
×
  • Yeni Oluştur...