Jump to content

akılsızşuursuzatom

Üyeliğini Sildirmiş Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    3.975
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne akılsızşuursuzatom kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. 1 dakika önce, sağduyu yazdı:

     

    Dilediğimi saptırırım ifadesini anlamak için bir de İslami sitelere mi girmem gerekli? Bir de müslümanlar İslam'da ruhban sınıfı yok diye ezbere konuşurlar, islam'daki ruhban sınıfı hangi dinde var? Ortalık ruhbandan geçilmiyor. Halifesi, imamı, hocası, şeyhi, evliyası...

    Demek istediğim  konunun sizin için kapanması için muhtemel savunmalarıda okumalısınız nacizhane kanaatim bu . Yoksa gördüğümüz anladığımız gibi kabul edip zaten bu sorumuzun cevabı yok demek pek ahlaki değil ve sağduyumuza da uymaz sanırım .

  2. Şimdi, sağduyu yazdı:

     

    Tahrif edildi diyorsan bana tarih ver mesela MS 215 gibi.

     

    Diyelim İncil MS 150 yılında, tevrat da MÖ 950'de tahrif edildi. Allah bu tarihlerden Kuran'a kadar geçen zamanda neden insanların tahrif edilmiş bir kitaba göre yaşamasına ses etmedi?

    Çünkü kader planında Hz.Muhammed daha dünyaya gelmemişti.Ayrıca diğer kitapların tahrif edilmesi , o dine mensup mazlumların değil din adamlarının sorunudur cezasını onlar çekecektir. Bilmeyen halk bir şeyden sorumlu değildir.

  3. 1 dakika önce, sağduyu yazdı:

     

    Adamlar kitapta yazılanları aktarırken sözleri bozuyorlarmış, kitabın içinde yazanları değil. Eğer kitabı bozsalar Allah ben ellerindeki kitabı doğruluyorum demez.

     

    Diyelim senin dediğin doğru, o halde Allah neden adamların ellerindeki kitabı doğruluyorum demiş?

     

     

    Ayrıca bu Tevrat ve İncil ne zaman tahrif edildi? Allah neden tahrif edilmesini engellemedi? Kuran'ı koruyan Allah bu kitapları korunmaya değer bulmadı mı?

    incilin tarihinde konsiller vardır orada inciller 4 e sabitlenmiştir.Diğerleri yok edilmiştir. Yahudilerin kitapları günümüzdeki gibi en fazla 10. yy a kadar gider diye biliyorum .

  4. Şimdi, sağduyu yazdı:

     

    Adamlar kitapta yazılanları aktarırken sözleri bozuyorlarmış, kitabın içinde yazanları değil. Eğer kitabı bozsalar Allah ben ellerindeki kitabı doğruluyorum demez.

     

    Diyelim senin dediğin doğru, o halde Allah neden adamların ellerindeki kitabı doğruluyorum demiş?

     

     

    Ayrıca bu Tevrat ve İncil ne zaman tahrif edildi? Allah neden tahrif edilmesini engellemedi? Kuran'ı koruyan Allah bu kitapları korunmaya değer bulmadı mı?

    Çünkü onlar belirli topluma ve kavimlere gönderildi son kitap alemlere gönderildiği için diğerlerinin bozulmasına imkan tanımış ama son kitabını korumuş ve bir daha kitap göndermemiştir.

  5. 1 dakika önce, sağduyu yazdı:

     

    Yahu dilediğimi saptırırım diyor işte. Artık bu kadar açık bir ifadeyi anlamıyorsan tekrar okula başla, dil bilgisi ve Türkçe öğren. 

    Ben bu kadar açıklayabildim merak ettiğim bir şey var cidden bu soruları itibar gören islami sitelere yazıp anlamak için hepsini okudunuz mu bunu içtenlikle merak ediyorum .Sizi sınamak gayesinde vs. değilim .Çünkü bu forumda belirli yere kadar yanıt veren kişiler çıkar gerisini okumanız gerekebilir islami sitelerden . Samimi olarak srouyorum .Onlar saçmalıyorlar zırvalıyorlar deyip kesip atmayın rica ediyorum .

  6. Şimdi, güven yazdı:

    Senin gibisini özlemini çektiyin kölelik için yartmış. Bizi zaten kafadan yanındaki ana kitaba yazmış biz cehenneliyiz. Am ne bu dünyda ne ahirte sen kölelilkten kurtulamasın

    dTyPc3.jpg

    Köle ne alaka kulluk diyor kulluk deyince tapınmak mı anlıyorsunuz kulluk geniş bir kavramdır . İçinde iyilik yapmak ahlaklı olmak dinin emirlerini yerine getirmek vs. de vardır .

  7. Şimdi, sağduyu yazdı:

     

    Bu ayetin içeriği yok mu? Yapıştır ayeti buraya da inceleyelim.

    Sözlerini bozdukları için onlara lanet ettik, kalblerini katılaştırdık. Onlar sözleri yerlerinden değiştirirler. Kendilerine belletilenin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azından başkasının daima hainliklerini görürsün, onları affet ve geç. Allah iyilik yapanları şüphesiz sever.

  8. 4 dakika önce, sağduyu yazdı:

     

    O zaman senin put yanlış biliyor. Çünkü dilediğimi doğru yola iletir, dilediğimi saptırırım derken ne dediğinin farkında değil. En kısa zamanda puta yanlışını ilet de doğruyu öğrensin.

    dilediğini derken sağduyu çok gıcık (af edersiniz lafın gelişi) onu bir saptırayım demiyor .Sizin o yoldaki azim ve gayretiniz olduğu için sizin yaptığınızın doğal sonucu olarak Allah saptırır diyor .Aslında saptıran burada Allah değil size şöyle anlatayım açık olması için ; Kuran her şeyi tevhid çerçevesinde düşünür yani Allah attı sen atmadın der savaşta halbuki ne alaka değil mi onu bir insan attı ,yağmur yağar Allah bilerek yağdırdı sürekli Allah diledi denilir.Bunun nedeni ; siz kendi azminiz ile isteğiniz ile dalalete düşersiniz .Sonucundan hareketle Allah tevhid gereği bunuda ben yaptım der .Esasında bunu yapan sizsinizdir ama hakimiyet ve iktidar sahibi Allah olduğu için senin yaptığın veya yapmadığın fiilerinde sahibi Allahtır.

  9. 6 dakika önce, sağduyu yazdı:

     

     

    Kuran'ın tahrif olmadığını nereden biliyorsun? Diğer kitapların tahrif olduğunu nereden çıkardın?

     

    Kuran İncil ve Tevrat'ın tahrif edildiği yazmaz, aksine adamların ellerindeki Tevrat'ı doğrular.

     

    Onlara, Allah katından ellerinde bulunan Kitabı (Tevrat'ı) doğrulayıcı bir peygamber gelince, kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah'ın Kitabı'nı (Tevrat'ı) arkalarına attılar.
    Bakara : 101

     

     

    yahudilerin kitaplarını bozmaya çalıştıkları ve kelimelerin yerlerini değiştirdikleri beyan edilir kuranda .

  10. 1 dakika önce, poiuz yazdı:

    Çok duyduğumuz kelime
    İmtahan!


    Allah neyi imtahan ediyor? 
    Bir insanın iyi veya kötü oluşunu mu? 
    Hayır, müslümanın da iyisi var hristiyanın veya ateistin de.


    Müslümanları diğer insanlardan "özel" kılan peki ne var?
    Evet, müslümanlar Allaha inanıyorlar.
    İyilik, ibadet gibi şeyler ondan sonra geliyor. Bonus sayılabilir ?


    Müslümanlar gerçekten Allaha mı inanıyorlar?
    Kuran indiği vakit insanlar MUHAMMEDE(!!!) inanmış veya inanmamışlardı.
    Sonra bazıları Aliye, bazıları Ebu Hanifeye, İmam Caferiye, Said Nursiye vs inanmışlar.


    Günümüzde bazıları da 19a inanıyorlar.
    Bazı "Kuran bize yeter" diyerer, siz hangi mealciye inanıyorsunuz?

    Sizin çobanınız kim?

     

    Haa, tabii Allaha da inanıyorsunuz!
     

    Kuranın tahrif olmaması ve dinin korunmasından dolayı hak din olarak görüyoruz. Diğer kitaplar tahrif olmuş baksanıza kaç tane incil var sonra tevrat ta torah ismiyle içinde kaç adet kitap barındırıyor belli değil ama kuran tektir .

  11. 28 dakika önce, kavak yazdı:

    Helal olsun, şu dindarlara.

     

    Sözde Tanrı´yı nasılda keyiflerine göre bir oraya bir buraya zıplatıyorlar. Dindarlar ne derse, ona bürünmek(!) mecburiyetinde kalıyor.  
    Garibim tık bile diyemiyor, iyi mi ?!

     

    Asıl ibretlik ve ilginç olan şu tespit:
    Asırlardır uğraşmalarına rağmen, tanrıyı bir türlü varlayamadılar. Denemedikler yöntem kalmadı neredeyse.
    Adak adamışlar, olmamış.
    Kurban kesmişler, olmamış.
    Te kilometrelerce uzaklara gibip ona yaklaşmaya çalışmışlar, olmamış.
    Elçiyim(!) diyenler hortlamış, olmamış.
    Sayısız yerde sayısız miktarda ona ibadethaneler yapılmış, olmamış.
    Sabah akşam yerlere sürünerek ona yalvarmışlar, olmamış.
    Yahu uğruna sayısız insanlar hayatını kaybetmiş, yine olmamış.

     

    Hani nerede, bu köşe bucak kaçan tanrı ?!   :D

     

    Kendini  gösterse  imtihan  mı  olur?

  12. 1 dakika önce, dr.Kemal yazdı:

    evet ama bu bir sırdır

    nekadar kısa da yazsan arka planında bir çok farklı faktör var

    bir şeyi öğrenmek anlamak için ya bilen birinden örenirsin veya bir kitap alıp okursun

    her halükarda bildim öğrendim anladım diyemezsin

    bunun için ciddii bir çalışma yapman lazım

     

    Allahi  böyle  bir  insani  hisse  hapsetmek  pek  hayırlı  bir  davranış  olmasa  gerek  kendi  cemel  ve  kemalini  görmek  göstermek  istemesi  siz  ressam  mı  zannettiniz  Allahi. 

  13. 2 dakika önce, dr.Kemal yazdı:

     

     Madem kâinatın en müntehab neticesi hayattır.. ve hayatın en müntehab hülâsası ruhtur.. ve zîruhun en müntehab kısmı zîşuurdur..

    ve zîşuurun en câmii insandır..

    ve bütün kâinat ise, hayata müsahhardır ve onun için çalışıyor..

    ve zîhayatlar, zîruhlara müsahhardır, onlar için dünyaya gönderiliyorlar..

    ve zîruhlar, insanlara müsahhardır, onlara yardım ediyorlar..

    ve insanlar fıtraten Hâlıkını pek ciddî severler ve Hâlıkları onları hem sever, hem kendini onlara her vesile ile sevdirir..

     

    ve insanın istidadı ve cihazat-ı maneviyesi, başka bir bâki âleme ve ebedî bir hayata bakıyor..

    ve insanın kalbi ve şuuru, bütün kuvvetiyle beka istiyor.. ve lisanı, hadsiz dualarıyla beka için Hâlıkına yalvarıyor;

    elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve mahbub ve muhib
    olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaradılmış iken,

    ebedî bir adavetle gücendirmek olamaz ve kabil değildir.

     

    Belki başka bir ebedî âlemde mes'udane yaşaması hikmetiyle, bu dünyada çalışmak ve onu kazanmak için gönderilmiştir.

    Ve insana tecelli eden isimlerin, bu fâni ve kısa hayattaki cilveleriyle âlem-i bekada onların âyinesi olan insanların,

    ebedî cilvelerine mazhar olacaklarına işaret ederler.

    Evet, ebedînin sadık dostu, ebedî olacak. Ve Bâki'nin âyine-i zîşuuru, bâki olmak lâzım gelir.

    Asa-yı Musa ( 207 - 208 )

     

    Ayrıca  soruma  yanıt  değil  bunlar; ebedi  ve  baki  olmak  lazım  gelir  demiş  bende  diyorum  hala; Allah  neden  bu  duyguyu  bizim  ona  kapılıp  kapılmamamiz  için  koyduğu  bir  duygu  his  düşünce  olarak  koymuş  olamaz  ve  bu  duygudan  siyrilanlar  kurtuluşa  erebilir  belki  ?

  14. Şimdi, dr.Kemal yazdı:

     

     Madem kâinatın en müntehab neticesi hayattır.. ve hayatın en müntehab hülâsası ruhtur.. ve zîruhun en müntehab kısmı zîşuurdur..

    ve zîşuurun en câmii insandır..

    ve bütün kâinat ise, hayata müsahhardır ve onun için çalışıyor..

    ve zîhayatlar, zîruhlara müsahhardır, onlar için dünyaya gönderiliyorlar..

    ve zîruhlar, insanlara müsahhardır, onlara yardım ediyorlar..

    ve insanlar fıtraten Hâlıkını pek ciddî severler ve Hâlıkları onları hem sever, hem kendini onlara her vesile ile sevdirir..

     

    ve insanın istidadı ve cihazat-ı maneviyesi, başka bir bâki âleme ve ebedî bir hayata bakıyor..

    ve insanın kalbi ve şuuru, bütün kuvvetiyle beka istiyor.. ve lisanı, hadsiz dualarıyla beka için Hâlıkına yalvarıyor;

    elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve mahbub ve muhib
    olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaradılmış iken,

    ebedî bir adavetle gücendirmek olamaz ve kabil değildir.

     

    Belki başka bir ebedî âlemde mes'udane yaşaması hikmetiyle, bu dünyada çalışmak ve onu kazanmak için gönderilmiştir.

    Ve insana tecelli eden isimlerin, bu fâni ve kısa hayattaki cilveleriyle âlem-i bekada onların âyinesi olan insanların,

    ebedî cilvelerine mazhar olacaklarına işaret ederler.

    Evet, ebedînin sadık dostu, ebedî olacak. Ve Bâki'nin âyine-i zîşuuru, bâki olmak lâzım gelir.

    Asa-yı Musa ( 207 - 208 )

     

    arkadaş  normal  bir cevap  veremiyor  musunuz  muhabbeti  sizinle  etmek  istedim  Beduizzman  said  nursiyi  atiyorsun  sürekli  bir  arkadaşım  daha  vardı  böyle  ne  yazsam  sayfalarca  kopyaliyor  siz  söyleyin  nornal  konuşma  diliyle  düşüncelerinizi  kutsal  bir  metin  mi  bozulmasin  diye  kopyaliyorsunuz. 

  15. 25 dakika önce, dr.Kemal yazdı:

    Yaratılışın hikmeti sadece imtihan değildir aşağıda ayrıntılı bir açıklama var okumanızı tavsiye ederim:

     

    Onbirinci Söz

    بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

    وَالشَّمْسِ وَضُحَيهَا ٭ وَالْقَمَرِ اِذَا تَلَيهَا ٭ وَالنَّهَارِ اِذَا جَلَّيهَا ٭ وَ الَّيْلِ اِذَا يَغْشَيهَا ٭ وَ السَّمَاءِ وَمَا بَنَيهَا ٭ وَ اْلاَرْضِ وَمَا طَحَيهَا ٭ وَ نَفْسٍ وَمَا سَوَّيهَا ٭ الخ

        Ey kardeş! Eğer hikmet-i âlemin tılsımını ve hilkat-i insanın muammasını ve hakikat-ı salâtın rumuzunu bir parça fehmetmek istersen, nefsimle beraber şu temsilî hikâyeciğe bak:

        Bir zaman bir sultan varmış; servetçe onun pek çok hazineleri vardı. Hem o hazinelerde her çeşit cevahir, elmas ve zümrüt bulunuyormuş. Hem gizli pek acaib defineleri varmış. Hem kemalâtça sanayi-i garibede pek çok mehareti varmış. Hem hesabsız fünun-u acibeye marifeti, ihatası varmış. Hem, nihayetsiz ulûm-u bedîaya ilim ve ıttılaı varmış. Her cemal ve kemal sahibi, kendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek istemesi sırrınca; o sultan-ı zîşan dahi istedi ki, bir meşher açsın, içinde sergiler dizsin; tâ nâsın enzarında saltanatının haşmetini, hem servetinin şaşaasını, hem kendi san'atının hârikalarını, hem kendi marifetinin garibelerini izhar edip göstersin. Tâ cemal ve kemal-i manevîsini iki vecihle müşahede etsin:

         Bir vechi: Bizzât nazar-ı dekaik-aşinasıyla görsün.

         Diğeri: Gayrın nazarıyla baksın.

        Bu hikmete binaen, cesîm ve geniş ve muhteşem bir kasrı yapmağa başladı. Şahane bir surette dairelere, menzillere taksim ederek hazinelerinin türlü türlü murassaatıyla süslendirip kendi dest-i san'atının en

    latif, en güzel eserleriyle zînetlendirip, fünun-u hikmetinin en incelikleriyle tanzim edip düzelterek ve ulûmunun âsâr-ı mu'cizekâraneleriyle donatarak tekmil ettikten sonra, herbir taam ve nimetlerinin bütün çeşitlerinden en lezizlerini câmi' sofralar, o sarayda kurdu. Herbir taifeye lâyık bir sofra tayin etti. Öyle sehavetkârane, san'atperverane bir ziyafet-i âmme ihzar etti ki, güya herbir sofra, yüz sanayi-i latifenin eserleriyle vücud bulmuş gibi kıymetli hadsiz nimetleri serdi. Sonra aktar-ı memleketindeki ahali ve raiyetini, seyre ve tenezzühe ve ziyafete davet etti. Sonra bir yaver-i ekremine sarayın hikmetlerini ve müştemilâtının manalarını bildirerek onu üstad ve tarif edici tayin etti. Tâ ki, sarayın Sâni'ini, sarayın müştemilâtıyla ahaliye tarif etsin ve sarayın nakışlarının rumuzlarını bildirip, içindeki san'atlarının işaretlerini öğretip, derûnundaki manzum murassa'lar ve mevzun nukuş nedir? Ve ne vecihle saray sahibinin kemalâtına ve hünerlerine delalet ettiklerini, o saraya girenlere tarif etsin ve girmenin âdâbını ve seyrin merasimini bildirip, o görünmeyen sultana karşı marziyatı dairesinde teşrifat merasimini tarif etsin. İşte o muarrif üstadın herbir dairede birer avenesi bulunuyor. Kendisi en büyük dairede şakirdleri içinde durmuş, bütün seyircilere şöyle bir tebligatta bulunuyor. Diyor ki:

        "Ey ahali! Şu kasrın meliki olan seyyidimiz, bu şeylerin izharıyla ve bu sarayı yapmasıyla, kendini size tanıttırmak istiyor. Siz dahi onu tanıyınız ve güzelce tanımağa çalışınız. Hem şu tezyinatla kendini size sevdirmek istiyor. Siz dahi onun san'atını takdir ve işlerini istihsan ile kendinizi ona sevdiriniz. Hem bu gördüğünüz ihsanat ile, size muhabbetini gösteriyor. Siz dahi itaat ile ona muhabbet ediniz. Hem şu görünen in'am ve ikramlar ile, size şefkatini ve merhametini gösteriyor. Siz dahi şükür ile ona hürmet ediniz. Hem şu kemalâtının âsârıyla, manevî cemalini size göstermek istiyor. Siz dahi onu görmeğe ve teveccühünü kazanmağa iştiyakınızı gösteriniz. Hem bütün şu gördüğünüz masnuat ve müzeyyenat üstünde birer mahsus sikke, birer hususî hâtem, birer taklid edilmez turra koymakla, herşey kendisine has olduğunu ve kendi eser-i desti olduğunu ve kendisi tek ve yekta, istiklal ve infirad sahibi olduğunu size göstermek istiyor. Siz dahi onu tek ve yekta ve misilsiz, nazirsiz bîhemta tanıyınız ve kabul ediniz."

        Daha bunun gibi, ona ve o makama münasib sözleri seyircilere söyledi. Sonra, giren ahali iki güruha ayrıldılar:

         Birinci güruhu: Kendini tanımış ve aklı başında ve kalbi yerinde oldukları için, o sarayın içindeki acaiblere baktıkları zaman dediler: "Bunda büyük bir iş var." Hem anladılar ki: Beyhude değil, âdi bir oyuncak

    değil. Onun için merak ettiler. "Acaba tılsımı nedir, içinde ne var?" deyip düşünürken, birden o muarrif üstadın beyan ettiği nutkunu işittiler. Anladılar ki, bütün esrarın anahtarları ondadır. Ona müteveccihen gittiler ve dediler: "Esselâmü Aleyke ya Eyyühel Üstad! Hakkan, şöyle bir muhteşem sarayın, senin gibi sadık ve müdakkik bir muarrifi lâzımdır. Seyyidimiz sana ne bildirmişse lütfen bize bildiriniz." Üstad ise, evvel zikri geçen nutukları onlara dedi. Bunlar güzelce dinlediler, iyice kabul edip tam istifade ettiler. Padişahın marziyatı dairesinde amel ettiler. Onların şu edebli muamele ve vaziyetleri o padişahın hoşuna geldiğinden onları has ve yüksek ve tavsif edilmez diğer bir saraya davet etti, ihsan etti. Hem öyle bir Cevvad-ı Melik'e lâyık ve öyle muti ahaliye şayeste ve öyle edebli misafirlere münasib ve öyle yüksek bir kasra şâyan bir surette ikram etti, daimî onları saadetlendirdi.

         İkinci güruh ise; akılları bozulmuş, kalbleri sönmüş olduklarından, saraya girdikleri vakit, nefislerine mağlub olup lezzetli taamlardan başka hiç bir şeye iltifat etmediler; bütün o mehasinden gözlerini kapadılar ve o üstadın irşadatından ve şakirdlerinin ikazatından kulaklarını tıkadılar. Hayvan gibi yiyerek uykuya daldılar. İçilmeyen, fakat bazı şeyler için ihzar edilen iksirlerden içtiler. Sarhoş olup öyle bağırdılar, karıştırdılar; seyirci misafirleri çok rahatsız ettiler. Sâni'-i Zîşan'ın düsturlarına karşı edebsizlikte bulundular. Saray sahibinin askerleri de onları tutup, öyle edebsizlere lâyık bir hapse attılar.

        Ey benimle bu hikâyeyi dinleyen arkadaş! Elbette anladın ki: O Hâkim-i Zîşan bu kasrı, şu mezkûr maksadlar için bina etmiştir. Şu maksadların husulü ise, iki şeye mütevakkıftır:
    ......    Sözler ( 122 )

    devamı için bakınız Bediüzzamanın sözler kitabı 11.söz

     

     

     

    zorlaştırmayıp  kolaylaştirsak  kısaca  yazsanız  ne  dediğini  Allah'ın  cemalini  kemalini  görmek  göstermek  istemesi  mi?

  16. 1 dakika önce, dr.Kemal yazdı:

     

    burada nefis nedir ? mahiyeti nasıldır 7 saat video ders var izlersen sorularına cevap olabilir

    Nefis Nedir Mahiyeti ve Hakikati Nasıldır 1 (28.9.2008)..Cuxhaven

    http://www.nurdersi.com/goruntululer/haritali-dersler/nefsin-mahiyeti-ve-hakikati

    normal  bir  tanımı  yok  mu  bunun. Hem  benim  dediğim  sonsuzluk  duygusu  şehvani  olarak  yani  heves  olarak  koyulmuş  olamaz  mı  içimize  ve  insanlarim  çoğu  bu  hisse  kapılmış  olamaz  mı  diye  sordum  özel de  nefs  nedir  diye  sormadım. 

  17. Şimdi, dr.Kemal yazdı:

     

    Herşey her bilimsel gelişme buluş icat Cenabı Hakkın varlığını birliğini isbat ediyor

    çok boyutlu evren Kuranda hadislerde varolan MELEK CİN ERVAHI HABİSE RUHANİLER HÜDDAMLAR vb

    insan gözüyle görmekten aciz olduğumuz varlıkların yaşam alanları pekala olabilir

    büyük evliyaullahın Bastı zaman (zamanda ileri geri gitme)

    Tayyı mekan (aynı anda birden çok yerde olabilme) kerametlerine bilimsel bir temel olabilir

    ateistler  hakikaten  sıkıntılı  insanlar  bunlara  inanmıyorlar  kapı  gibi  deliller  var  ruhlar  cinler  evliyalar  şeytanlar hala  boyutlardan  bahsediyorlar.şaka  gibi 

  18. 7 dakika önce, dr.Kemal yazdı:

     

    ha ha ha sen ve senin gibilerin yazıları bana bir şey öğretmekten çok güldürüyor beni

    ilim ilim bilmekten önce kendini bilmektir

    sen daha kendini bilmiyorsun ki bir şey öğrenesin

    içindeki öleceksin yok olacaksın hiç olacaksın baskısını azabını hissetemiyorsinki buna cevap bulabilesin

    soru neydi Tanrıya inanmak ne işe yarar? bu mu

    neden sormuştun? ne ihtiyacın var? sen atesit değilmisin neden sorma gereği duymuştun?

    vicdanının baskısını rahatlatmaya çalışıyorsun

    acaba bir müslüman bana Allahın varlığını isbat edip beni bu azaptan kurtarabilecekmi diye bu siteye takılıyorsun

    işin ilginç yanı diğerleri de böyle

    ve burada okadar insana faydam dokundu onları Allahın cc izniyle hem dünya hem ahiret azabından kurtardım ki şaşarsın

    ama senin işin zor cehenneme müstehak olmuşsun bunu yaparken şöyle demen lazım

    kendim ettim kendim buldum

    ve madem ciddi dinsiz olduğunu iddia ediyorsun bundan sonra böyle konular sorularla işin olmaz

    müslüman hatalı olabilir zayıf nefsani kusurlu günahkar olabilir bu islamın hatası değil

    ama Allah cc şöyle buyuruyor kulum hata işlese tövbe etse onu affederim

    yani bizi islamı ve müslümanları düşünmene üzülmene  gerek yok biz başımızın çarsine bakarız evelallah

    ebu  lehep  gibi  artık  cezası  kesinleşti  poioz unda o kadar  inat  ediyor  ki...

  19. 2 dakika önce, Charles dawkins yazdı:

    Madem bir şey eksilmiyor  öyleyse neden övülmek istiyor. Sırf daha üstün diye övülmesi mi gerekiyor. 

     

     

    Sen bir robot yaratsa ve ona irade versen  istediğin gibi yaşayabilirsin ama benim dediklerimi yapmaz beni övmez seni yarattığım için itaat etmezsen seni sonsuz acı ile cezalandırırım. 

     

    Tanrı nin adalet anlayışı;

     

    Insanın robotlar yapıp onlara robot gibi davranmamasını söyleyip robot gibi davranmadığı için cezalandırılması demektir. 

     

    insan  zaten  robot  gibi  değildir  başından  beri  iradeli varlıktır. 

×
×
  • Yeni Oluştur...