Jump to content

akılsızşuursuzatom

Üyeliğini Sildirmiş Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    3.975
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne akılsızşuursuzatom kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. 37 dakika önce, teflon yazdı:

     

    Orada senin hakaret addettiğin şeyler de olsa, en azından bir cevap var.

    Peki sen, sana yazılmış onca şeyi okudun mu, onlara cevap dahi verdin mi daha önce?

     

    Bilgisayar şu bu benzetmelerine yönelik cevaben yazılanlar? Yok.

    Öyle olsa aynı laf salatasını, şu güdük zihniyetli geçersiz analojilerden birini daha getirir miydin önümüze? 

     

    Arkadaş Hamlet, adı üzerinde bir "eser"dir zaten.

    Aciz bir insan tarafından çeşitli amaçlar güdülerek ve arzular nezdinde yazılmış bir eser.

    Eserlerin yazarları olduğu bilinir. Zaten eser, yazara gönderme yapar.

    Yazarları da, eserleri de, eserlerin ortaya çıkış şeklini de görürüz, biliriz.

    Bu bizim deneyimlerimizden yola çıkarak ulaştığımız bir tümevarım, a-posteriori bir bilgidir.

    Ama bu bilgi ve çıkarım sadece Hamlet için geçerlidir.

     

    Peki senin benzetmendeki Hamlet'in karşına koyduğun, gerçekteki "şey" nedir?

    Evren, varlık..

    Evren ve varlık bir "eser" midir öncelikle? 

    Eser'in yazarı, bilgisayarın mühendisi olması zorunludur.

    Evren öyle midir? 

     

    Bilgisayar ve mühendis- Eser/yazar arasındaki niyet-amaç ve sonuca dayalı ereksel ilişkiyi, evren/varlık için de gösterebilir misin bize?

    Mühendisin/yazarın güdü, amaç ve arzularına dayalı bir ilişki. Amaç ve arzuları da kısıtlılık ve acizliğine dair. İnsana dair.

    Tanrı da aciz mi o zaman? Ben demiyorum bakın yanlış olmasın. Sizin örnek öyle diyor :)

     

    Bilgisayar da, eser de, mühendis de, yazar da  aynı atomlardan oluşmakta olup, aynı zamanda aynı fiziksel kaidelere tabidirler?

    O zaman tanrı da mı öyle olmalıdır? Ben demiyorum bakın yanlış olmasın. Sizin örnek öyle diyor. :)

     

    Ayrıca evren ya da canlılık vb..vb..nin bir bilgisayar, eser, ya da yazar/mühendis gerektirir bir oluşum olduğunu da nereden çıkardınız?  

     

    Bilgisayar-eser dediğiniz anda deneyimlerime dayalı olarak bir ön kabül beraberinde gelir.

    İşte siz o küçük aklınızla bu ön kabulü tüm evren ve varlık alanına dayatıyorsunuz bize.

    Evereni kafanıza göre hamlet, tanrıyı da kafanıza göre ilk neden kabul edemezsiniz.

     

    O yüzden yaptığınız benzetme ve ona bağlı çıkarımınız külliyen geçersiz.

    Bunu anlayın artık.

    Merak etmeyin, bu ilkokul düzeyindeki benzetmelerinizi buradaki herkes akıl edebiliyor zaten.

    İkrah geldi artık sizin şu döngüsel mantığınızdan. Döngüsel mantık=Hiçbirşey.

     

    Daha önce verdiğim cevap da na şurada işte.

    https://www.ateistforum.org/index.php?/topic/33165-allah-neden-yoktur/&do=findComment&comment=1448011

     

    Hiç ağlanma o yüzden.

    Sen onların birine cevap yazabildin mi?

    Millet bari sana cevap veriyor.

    Ha istersen cevap yazma, ama o zaman aynı şeyleri de önümüze getirip durma..

    Merak etme, buradaki herkes anladı senin ne demek istediğini.

    Cevaplarını da verdi.

    Ama sen onlara cevap vermedin.

     

     

    buna  benzer r olarak  söyle  bir  durum  var  R.dawkinsinde  formuluze  ettiği  ; evren  kompleks  tanrı  ondan  daha  kompleks  tanrınında  tasarımcısı  vardır  veya  Tanrının  tasarımcısı  nedir  diye  soranlar. 

     

    insan  heykelinden  daha  kompleks  olan  (insan) ın  neden  tasarimcisini  sormazda  insanda  durur.

     

    kısaca  neden  tanrida  durmuyoruz  da onun  tasarimcisini  soruyoruz  ?

  2. 12 saat önce, Side Effect yazdı:

    Her şeyin şuurla var olduğu kanısına nasıl vardın merak ettim. Bir insan etrafında sürekli kahverengi gözlü insan görse tüm insanlar kesinlikle kahverengi gözlüdür diyebilir mi ? İnsanın yaptığı icatları örnek verip sahipsiz doğaya şuur atamak neyin saçmalığı ? Ben senin kafandaki tanrıyı silmek için daha kesin sorular soracam bak şimdi.

     

    1 - Her şeye gücü yeten ihtiyacı olmayan bir tanrı varsa insanı neden yarattı. Amaç neydi ? Senin gibi bir aciz birini yaratıp eline ne geçti ? Koskoca tanrının işi gücü yok bizim hayatımızı sınav yapıp neden yargılamak istedi ? ( Şu dandik müslüman hikayesini anlatma sakın.)

    2- Her şeyi kesin bilen bir tanrı yarattığı insanı sınav yapabilir mi ? Suyun 100 derecede kaynadığını bilen birisi suyu 100 derece yapınca kaynadığı için suya ceza verebilir mi ?

    3- Kusurlu canlılar yaratan bir varlık tanrı mıdır ?

    1.Her  usta  bir  sanatkar  sanatını  görmek  ve  göstermek  ister. 

     

    2.Bildigi  için  yapmıyorsunuz  ezeli  ilmi  ile  bildiği için  siz  yaptığınız için  o  biliyor. 

    3.kusurlar  kusursuzu  görmek  içindir  her şey zıttiyla  bilinir  ilkesi. 

  3. 32 dakika önce, democrossian yazdı:

     

    Şuursuz ve akılsız evet, tesadüfi hayır. Tesadüf diye bir şey yoktur. Yağ suyun üzerinde tesadüfen yüzmez. Suyun yağ üzerinde yüzmesi olanaksızdır, çünkü su molekülleri yağ moleküllerinden ağırdır. Tesadüfen olsaydı bazen su yağda yüzer, bazen de yağ suda yüzerdi. Belirlenimcilik ilkesi olmazdı.

     

    Belirlenimcilik determinizmin nedensellik ve gerekircilik ile birlikte üç ilkesinden biridir.

     

    Şuurlu ve akıllı birisi su moleküllerine yağ molekülleri üzerinde yüzmelerini yasaklamıyor. Bu, molekül ağırlıkları yüzünden kendiliğinden oluyor.

    fizik  yasalarına  ne  neden  oldu  sizce  neden  böyle  yani?

  4. 2 saat önce, bilgivehis yazdı:

    Önce tanrının varlığını kanıtlarsın sonra "evrimi de o mu yapmış?" sorusunu sorarsın.

    Tanrı kesin varmış da evrimi acaba o mu yönlendiriyor gibi safsata ve tuzak içeren sorularla burayı meşgul etmeyin, ateistler böyle ucuz numaralara düşmezler.

    Dediğim gibi önce tanrının varlığını kanıtla sonra acabaları tartışalım, zira kanıtlanmayan bir tanrıya dayanan sorular safsatadan ibarettir.

    nasıl yani her şey kendi kendine şuursuzluk ve akılsızlıkla (tesadüfi ) mi oldu

  5. Bir saat önce, teflon yazdı:

     

    Önemli olan her haltın başına tanrı önadını getirmek değil. O kolay; tanrı tanrı tanrı deyip geç sürekli. Bunu nenem de yapar, 5 yaşındaki çocuk da.

     

    - Önemli olan tüm açıklamaların içerisinden bilimi çıkarttığınız vakit, geriye tanrı için ne kaldığı?

     

    Bilimin yaratmak gibi bir iddiası da yok.

     

    - Önemli olan, bugüne kadar kimsenin ne yaratmayı gösterebilmiş olması, ne de bilimde bir yerinin olmaması yaratma denen fiilin.

     

    "Tanrı ve yaratmak"..Bunlar içi boş iki kelime an itibariyle. Arkalarını ne kadar doldurabildiğiniz önemli. Onları ne kadar gerekli ve zorunlu kılabildiğiniz. Kafanıza göre hangi şekilde kullandığınız değil.

    Yaratmak iki şekildir birisi ibda birisi inşa ibda:sıfırdan yoktan yani hiçten yaratımken ,inşa: var olandan yaratmak örneğin şempanzelerle veya başka canlılarla benzerliğimizin olması aynı hammaddeleri kullanması ve hepimizin topraktan çıkanlarla beslenmemizdir.

  6. 3 dakika önce, sağduyu yazdı:

     

    Hokus pokus yapma yeteneğini mi kaybetmiş? Sıkılmıştır put, hep hokus pokus, hep hokus pokus. Biraz da böyle deneyelim demiştir belki. Eee sen de sonsuza kadar hep aynı yöntemi kullansan sıkılırsın bir yerde.

     

    güzel  espiri  yaptınız  fakat  soruya  odaklanip  neden  olamaz  sorusuna  yanıt  arasak  rica  etsem? 

  7. 1 dakika önce, Phocas yazdı:

    Tanrı işi işin kolayına kaçmak, bu argüman yetersiz.

    500 yıl önce yaşayan insanların hayal bile edemeyecekleri şeyleri şu an günlük hayatımızda kullanıyoruz, Evren’in nasıl oluştuğu, canlıların oluşumu 1-2 yüzyıl sonra netleşecek ve senin gibilerin kafasında soru işareti kalmayacak,

    Mucize dediğin şeylerin mucize olmadığını göreceğiz..

    Bilimden ayrılma.

    bilime  guvenmeliyiz  ama  Tanrıyı  inkar  etmeyi  mi  gerektiriyor  yani  bir  tasarımcıyı  (Evrim  teorisi de  olabilir  bu akıllı  tasarım  değil)

     

    evren  galaksi çapında da ayni  şey  geçerli  bilim sıfırdan  bir şey  yaratmiyor  olanı  keşfediyor  yalnızca. 

  8. Başlıkta  yazdığım  gibi  çok  meşhur  bir  söylem doğanın  bunu  yapmaya muktedir  olmaması  iddiası  veya  fizik  yasalarıyla  olsa  bile  fizik  yasalarını  koyucu  olan  Tanri  tarafından  yapılmıştır  yani  tamamen  müdahale  eden  tanrı  değil  ya  başta  kuralları  koyuyor  zamani  gelince  ilk  hücreden  ilerliyor  ya da  kendisi  müdahale  ile  bizzat  başlıyor sizin  görüşlerinizi  merak  etmekteyim şimdiden teşekkürler. 

  9. 2 saat önce, sağduyu yazdı:

     

    Cahiliye devri diye aşağıladığınız devirdeki insanlar bile evlatlıklarını evladı gibi görecek kadar ahlak ve vicdanen sizlerden kat kat üstünmüş. Soy karışırmış, karışsın be, soy ne? Önemli olan insanlık mı yoksa soy mu?

     

    En yüksek rütbeli insan dediği de 9 yaşındaki bir çocukla evlenmiş, kocalarını ve ailesini öldürttüğü kadınları haremine katmış, cariye hediye edip almış, insanların malalrını mülklerini yağmalayıp üzerine konmuş bir arap lideri.

     

    Dincilerin ahlak anlayışı bu işte, evlatlığının karısına sulanacak kadar düşmüş bir ahlak anlayışı. Bir de utanmadan bu rezilliği, kepazeliği savunuyorlar. Yuh size be!

     

     

    17  yaşında  değil  mi  o  hz.esmadan  10  yaş  küçük...evlilikler  ya  siyasi  ya da  tebliğ  maksadli  olmuş  hz.haticeden  sonra cinsellik  gudulmemistir.

  10. 2 saat önce, güven yazdı:

    Allah neden kitap gönderme ihtiyacı duymuş. KURANI GÖNDERMESİNİN Sebebi cahiliye dönemi yola getirmek ahlaklı yapmaksaç Cahiliye döneminde evlatlık  kendi oğlu gibi sayılırdı kimse geliniyle evlenmezdi.Muhammede bu kültürü ahlağı ortadan kaldırıp. Yerine geliniyle evlenmiş. Allah  bu güzel ahlağı uygulmak içinmi kitap gönderdi. ÇOCUK YAŞATAKİ kızlarla evlenmeyi yasal hale getirmek içinmi indirdi kitabı. birda dinsizlere ahlak soruyorlar bu müslüman kitabını bilmeyen. Ahlakın dibine vurmuş muhmmed.

    cahilliyye devrinde  evlatliklar  gerçek  evlat  olarak  kabul  görüyordu. Bu suretle  soyların  karışması  söz  konusu  idi  ayet  hem  bunu  kırmak  istemis  yani  evladim  dediğiniz  her  kişi  evladiniz  değil  kan  baginiz  varsa  cocugunuzdur  demiştir.2.olarak  hz.zeynebi itibarlı  ve  kendi  dengi  olan  en  yüksek  rütbeli  insanla  evlendirmis .

  11. 1 dakika önce, güven yazdı:

    Şakamısın sen bak bakayım parantez içinde allahın kelimsi ne demek. körmüsün. Birde çöl bedevileri kuranı yaz boza çevrdiler yaktılar yeniden yazdılar. O Zaman parabtezmi vardı bunu bile bilmiyorsun gelmiş burda lak lak ediyorsun. Allhım sana ibadet ediyoruz ne demek ey akıl ben sana ne diyim yav bu allah sözüyse. Allahım senden yardım istiyoruz ne demek.BAŞKA   ALLAH VAR DEMEK.

    hamd  alemlerin  rabbi Allah'a   aittir

     

    rahmandır  rahimdir 

     

    hesap  gününün  sahibidir 

     

    yalnız  sana  kulluk eder  senden  yardım  bekleriz 

     

    bizi  doğru  yola  ilet....    burada  Allahım  geçmesi  için  (Allahumme)geçmesi  lazım  

  12. 6 dakika önce, güven yazdı:

     Bu islam kadar yalancı din varmı dünyada gerçi hepsi yalancı. Ama işin enterasanı müslümanların kör olasada olmasada kör gibi onun bunun ağzıyla kuran yorumlarını öyreniyor. Böyle okuduğunu anlamayan  Dünyada müslümandan başaka bir varlık varmı.Örnek bu ayet denen şeyi okuduğunada ne anlarsın buaytelrin Allah tafındanmı gönderilmiş olması mükün deyil. Burda konuşan kuranı yazan salaklardır.VE Bunu anlamak için üstün bir zekaya sahip olmaya gerek yok.Öyle olmuş olsaydı ben kuranı üstün zekalı insanlar için dönderdim derdi sende sınav derdinden kurtulurdun.

    dbGz85.jpg

    parantez  içinde  Allahim  kelimesi  geçmiyor  ayrıca  bu tarz  rabbim  ilmimi  artır  gibi  ayetler  şahıs  karıştirmasina  göre  değişmiyor .Aradaki  cebrail  adlı  meleği  unutuyorsunuz. Direk  gelip  vahiy  getirdiği  başka  yollarla  olduğu  zaten  kitapta  zikrediliyor 

    yani  illa  birisi  gelecek  (de ki) diyecek  diye  kaide  yok.Ornegin  tevbe  suresinde  Allah  onlari  kahretsin  yazıyor  burada  bariz  Ya  cebrail  bu  şekilde  söylüyor  ya da  diğer  yollarla  aldığı  vahiyle  bunu  bizzat  söylüyor  ama  kendisi  söylemiyor  

    .

  13. 12 dakika önce, skeptikal yazdı:

    Kur'an ve hadislere göre Allah basbaya insan benzeri bir tanrıdır. Eli ve ayakları vardır. Bu Selefilere göre böyledir örneğin. Mekansız falan da değildir. Erken İslam döneminde "Allah her yerdedir" demek şirkken, sonradan "Allah göktedir" demek şirk olur (bunu açıkça gösteren ayet ve hadisler olduğu halde) 

    Yani bu "zamansız ve mekansız" Allahın gerçekte islamdaki allah ile hiç mi hiç alakası yok.

    Şura 11 e göre Allah zamandadır denemezmiş çünkü başka varlıklara benzemiş olurmuş...

    Bu mantığa göre allahın aklı yoktur. Çünkü aklı vardır derseniz insana benzer.

    Savaşta esir düşmüş bir cariye Peygamberimizin huzuruna getirilir. Peygamberimiz ona "Allah nerededir?" diye sorar.
    Cariye de "Göktedir" cevabını verir.
    "Ben kimim?" diye sorduğunda da cariye:
    "Sen Allah’ın Resulüsün" şeklinde cevaplar.
    Resulullah (a.s.m.), cariyenin efendisine, "Onu azat et (özgürlüğüne kavuştur), çünkü o, bir mü’minedir" buyurur. (Müslim, Mesâcid 33)

    Gökte olan Allah mekandan ayrı olur mu? Kopyala yapıştır yapmaya üşendiğim başka hadislere göre de allahın bildiğimiz anlamda ayakları vardır ve kürsü denen bir metal üstündedir. sorularlaislamiyet kadrosu gibi kıvırmacılar bu ve bunun gibi hadislere sahih değil diyemezler, sadece metafor derler. Halbuki bunların metafor olduğunu düşünmeyi gerektiren, bu iddiayı ispatlayan bir sebep yok . Kendi kabullerinden yola çıkıp ayeti-hadisi reddediyorlar.

    Bu zamansızlık konusu da kesinlikle kur'an veya hadislerde olmayıp, din felsefesinin birikiminden araklanmış bir kabuldür. Ayetle ve hadisle de doğrudan çelişir. Ayrıca kendi içinde de paradokslar oluşturur.

    gök  kavramı  ile  ilgili de  maddeler  mevcut  yazıda  zaten  bildiğimiz  evrenin  üstünde  bir gök  değil  herhalde 

  14. 39 dakika önce, Charles dawkins yazdı:

    Yaratıcı bilinç gerektirir şuursuz müslim.

     

    Hele senin gibi bir müslimin bilinçten söz etmesi bilince hakaret.  :D

     

     

     

     

     

    yaratıcı  bilinç  gerektirir  ama bilinçsiz  atomlar  bilinçli  varlığı  veya  evreni  ve  canlıları  meydana getirebilir  o  halde  bu arada yaratıcı  bilinç  gerektirir  kısmını siz  dediniz  hayırlı  olsun  deist  oldunuz  biraz. 

  15. 3 dakika önce, poiuz yazdı:


    Allah zamandan münezzeh ise, olacak, olan ve olmuşu görebiliyor ise bu saçmalık niye? 
    1000 sene, 5000 sene?! Diğer güneş sistemlerine işaret etmek istiyor ise adam gibi yazsın!!!


    Allah mekandan münezzeh ise, bu meleklerin, ruhların yükselmeleri, inmeleri, kalkmaları neyin nesi? Demekki gittikleri bir yer var!


    Allah, gelmişi, şimdiyi, geleceği görebiliyorsa, Onun için hepsi bir arada/anda ise meleklerin kalkıp/inmeleri gerekmez!

    1000, 5000 demesi de anlamsız!

    Ne demek istiyorsa herkesin anlayacağı şekilde yazmasını bilmesi gerek. 

    Bir ayet yazıyor 50 kişi 50 ayrı anlam çıkarıyor! Biri doğru, 49u cuup ateşe ?

     

     

    Sen bir kaç gündür burda yazıyorsun. Umarım cevapları da okuyorsundur.
    Hala bu gönderdiklerine inanıyor musun?

    okuyorum hatta gerekirse 2-3 kez okuyorum .Ben sadece eleştirilecek noktaları sizlerdende öğrenip kendi fikirlerimle harmanlayıp bir netice çıkarmaya çalışıyorum.Çünkü teistlerin genel iddiası ateistler meal üzerinden her şeyi çözmüştür.Tefsire veya ayetlerin zemimine bakmadan ayet çarpıtırlar demelerini çok gördüm duydum bu yüzden bir önyargı oluşmadı değil başlangıçta. Bazı arkadaşlar ya böyle saçmalıklar için bir de vakit mi ayıracağım der sıyrılır belki ama okuyup araştırdım islami sitelerden veya kitaplardan ama yine de saçma buldum derse klasik bir teist demek ki doğru kaynaktan okumamışsın ve anlamamışsın diyor .Yani eninde sonunda bu kitap bu din bu inanç doğru onlar için bu açıdan bu yazıyı paylaşıp sizin tenkidlerinizin psikolojik mi yoksa  mantık çerçevesinde olup olmadığını görmek için açıyorum (est. sizi sınamıyorum kendi fikirlerimle ve bakış açımla yoğurmaya çalışıyorum ) mesleğim gereği buna da mecburum objektif olmamız gerektiğini düşünüyorum yalnızca...

  16. 4 dakika önce, Charles dawkins yazdı:

    Yahu 34 ve 35 te farklı konulardan bahsediyor. 

     

    34 de kadınların baş kaldırmasından ve bu durumda olacaklardan söz ediyor.

    Kutsal bir kitapta asla birini aldattı şüphesiyle döv yazmak ve hatta aldatsa bile dövmek yapayanlistir. Şu putu savunacağım diye  olmadığınız  rezillik yok!

     

     

    nasıl farklı konular ayrıca aldatma değil konu bildiğim kadarıyla nüşuz yani inatçılık serkeşlik yapan kadınlardan bahsediyor.

  17. 28 dakika önce, sağduyu yazdı:

    Klasik dinci zırvalarından başka bir demet. Bu zırvaların neresine açıklama deniyor acaba?

     

    Ayette ne yazıyor: Bilin ki Rabbinizin ölçüsüyle bir gün sizin hesabınıza göre bin yıl gibidir." (Hac, 22/47)

     

    İfade gayet açık, Allah'ın bir günü bizim bin yılımıza eşitmiş, yani onun için de zaman varmış, daha bu sakallı şarlatanlar neyin açıklamasını yapıyorlar?

     

    Dünyadaki en asalak, en aşağılık guruplardan birisi de bu kendine din adamı diyen tayfadır, yalan satarak insanlığı sömürürler, insanlığa hiç bir katkıları olmaması bir yana bir de insanlığa en fazla zarar veren topluluklardandırlar.

     

    Eğer bu dünya dincilerin dediği gibi imtihan dünyası ise neden her insan Kuran'ı okuyup bizzat kendi yorumunu çıkarmıyor? Neden başkalarının yorumuna teslim oluyor? Bu kopya çekmek olmuyor mu? Kuran orada dururken gidip falancanın yorumuna teslim olmak aslında o kişiye tapmak olmuyor mu?

     

    Mesela Nisa 34 ayetini ele alalım:

     

    Diyanet İşleri:Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.

     

    Yaşar Nuri Öztürk    :    Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

     

    Süleyman Ateş    :    Allâh, insanları birbirinden üstün kıldığı ve mallarından harca(yıp kadınların geçmini sağla)dıkları için erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler. Bundan dolayı iyi kadınlar itâ'atkâr olup, Allâh'ın kendilerini korumasına karşılık (Allâh'ın verdiği başarı ile) gizliyi korurlar (kocalarına aslâ ihânet etmezler). Hırçınlık, etmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarda onlara sokulmayın, onları dövün. Eğer size itâ'at ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Çünkü Allâh yücedir, büyüktür.

     

    Elmalılı (sadeleştirilmiş)    :    Erkekler, kadınlar üzerinde hakim dururlar, çünkü bir kere Allah birini diğerinden üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Bunun için iyi kadınlar, itaatkardırlar. Allah'ın korumasını emrettiği şeyleri, kocalarının yokluğunda da korurlar. Serkeşlik etmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince; önce kendilerine nasihat edin, sonra yataklarında yalnız bırakın, yine dinlemezlerse dövün. İtaat ettikleri halde onları incitmek için bahane aramayın. Çünkü Allah, çok yüksek çok büyüktür.

     

    Ahmed Hulusi    :    Erkekler, kadınlar üzerine kavvamdırlar (koruyup gözeten). Allâh'ın fazlıyla açığa çıkardığı bazı özellikler sebebiyle bazısı diğerinden üstündür, mallarından karşılıksız bağışlarlar. Sâliha kadınlar eşlerine saygılı ve söz dinlerler. Allâh'ın kendilerini korumasıyla gayblarını korurlar (yalnızken başka erkeklerle olmazlar). Serkeşlik yapmasından korktuğunuz (evlilik sorumluluğunu yerine getiremeyecek olmasından çekindiğiniz) eşlerinize öğüt verin (yanlışlarını fark ettirin); (anlamamakta ısrar ederlerse) yataklarında yalnız bırakın ve bu da yeterli olmazsa onları (rencide edecek kadarıyla) dövün. Size uyarlarsa artık üstlerine gitmeyin, incitmeyin. Muhakkak Allâh Alîy'dir, Kebiyr'dir.

     

    Edip Yüksel    :    Erkekler kadınları gözetirler. Zira ALLAH herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar, (Tanrı'nın yasasına) boyun eğer ve ALLAH'ın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsalar korurlar. İffetlerinden endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın ve nihayet onları çıkarın. Size itaat ederlerse onlara karşı bir yol aramayın. ALLAH Yücedir, Büyüktür.

     

    Ali Bulaç    :    Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha kadınlar, gönülden (Allah'a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür.

     

    Ahmet Tekin    :    Allah’ın, lütufta bulunarak, birbirlerine üstün olmasına vesile kıldığı özellikleri, ailenin nafakasını ve ihtiyaçlarını kendi mallarından karşılamaları, mallarından karşılık beklemeden, gönüllü harcamaları sebebiyle erkekler, hanımları üzerinde, ailede, aileyi ayakta tutmakla, eğitimlerini, gelişmelerini, aile fertlerinin İslam’da sebatını temin ile mükellef; denetleyerek sorumluluklarının gereğini yapmalarını sağlayan, hizmet eden, ailede işleyen, kalıcı bir düzen kuran, sorumlu meşrû bir otorite sahibi, aile reisidirler.
    Dindar, ahlâklı, hayır-hasenât sahibi müslüman sâliha kadınlar, itaatkâr, uzun uzun kıyamda durarak sorumluluk şuuruyla namaz kılan, saygılı, kocalarına karşılık vermeyen, aile içindeki dinî, insanî ve vicdanî sorumluluklarını yerine getiren kadınlardır. Allah’ın koruduğu, korunmasını emrettiği hususları, kendilerini, çocuklarını, kocalarının haklarını ve mallarını, kendi haklarını, namuslarını kocalarının bulunmadığı zamanlarda koruyanlardır.
    Kafa tutup, başına buyruk hareket ederek, kurulu aile düzenini bozmalarından, şiddete başvurmalarından korktuğunuz kadınların önce gönüllerini alın, öğüt verin, davranışlarının doğuracağı istenmeyen sonuçları anlatın, itaatsizliğe devam ederlerse yataklarında yalnız bırakın. Buna rağmen yola gelmeyenlerin kaba yerine (bir demet ot-çöple) vurun, evinizden ayırmayarak, ilişkilerinizi devam ettirin. Eğer size itaat ederlerse, olanları olmamış sayıp, sözle veya fiilen onları incitecek vesileler aramayın. Allah yücedir ve büyüktür.

     

    Şimdi bu çevirilere göre itaat etmeyen kadını dövecek miyiz, döveceksek hafifçe mi döveceğiz yoksa tekme tokat girişecek miyiz, yoksa evden mi çıkaracağız? Ayrıca bu parantez içindeki hafifçe, incitmeden, rencide edecek kadar dövün ibareleri de nedir? Bu herifler ne diye Allah'ın sözleri arasına kendi sözlerini katıyorlar? Tüm insanlığa hitap ettiği söylenen kitaptaki bir ayetten bile neden bu kadar farklı yorum üretiliyor?

     

    Tüm insanlık arapça bilmediğine göre insan kimin çevirisi doğru kiminki hatalı olduğunu neye göre değerlendirecek?

    nisa  34  e  cekmek  istemiyorum mevzuyu  fakat; nisa  35 de  eşlerin  arasını  bulmaktan  bahdediyor.Nisa  34  e  göre  en  sonunda  döversek  bu  nasıl  mümkün  olacak?Hem  ayrıca  orada  sırayla  gitmek  mecburiyeti  mi  var  .Yani  önce  öğüt  ver  sonra  yatakları  ayır  en son  döv  değil  belki de  direk  3.asama  gerekecek  yani  size  göre  dovmemiz  gerekecek  .O  taktirde  35 e  göre  nasıl  arayı  bulacağız?

  18. 24 dakika önce, sağduyu yazdı:

    Klasik dinci zırvalarından başka bir demet. Bu zırvaların neresine açıklama deniyor acaba?

     

    Ayette ne yazıyor: Bilin ki Rabbinizin ölçüsüyle bir gün sizin hesabınıza göre bin yıl gibidir." (Hac, 22/47)

     

    İfade gayet açık, Allah'ın bir günü bizim bin yılımıza eşitmiş, yani onun için de zaman varmış, daha bu sakallı şarlatanlar neyin açıklamasını yapıyorlar?

     

    Dünyadaki en asalak, en aşağılık guruplardan birisi de bu kendine din adamı diyen tayfadır, yalan satarak insanlığı sömürürler, insanlığa hiç bir katkıları olmaması bir yana bir de insanlığa en fazla zarar veren topluluklardandırlar.

     

    Eğer bu dünya dincilerin dediği gibi imtihan dünyası ise neden her insan Kuran'ı okuyup bizzat kendi yorumunu çıkarmıyor? Neden başkalarının yorumuna teslim oluyor? Bu kopya çekmek olmuyor mu? Kuran orada dururken gidip falancanın yorumuna teslim olmak aslında o kişiye tapmak olmuyor mu?

     

    Mesela Nisa 34 ayetini ele alalım:

     

    Diyanet İşleri:Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.

     

    Yaşar Nuri Öztürk    :    Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

     

    Süleyman Ateş    :    Allâh, insanları birbirinden üstün kıldığı ve mallarından harca(yıp kadınların geçmini sağla)dıkları için erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler. Bundan dolayı iyi kadınlar itâ'atkâr olup, Allâh'ın kendilerini korumasına karşılık (Allâh'ın verdiği başarı ile) gizliyi korurlar (kocalarına aslâ ihânet etmezler). Hırçınlık, etmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarda onlara sokulmayın, onları dövün. Eğer size itâ'at ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Çünkü Allâh yücedir, büyüktür.

     

    Elmalılı (sadeleştirilmiş)    :    Erkekler, kadınlar üzerinde hakim dururlar, çünkü bir kere Allah birini diğerinden üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Bunun için iyi kadınlar, itaatkardırlar. Allah'ın korumasını emrettiği şeyleri, kocalarının yokluğunda da korurlar. Serkeşlik etmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince; önce kendilerine nasihat edin, sonra yataklarında yalnız bırakın, yine dinlemezlerse dövün. İtaat ettikleri halde onları incitmek için bahane aramayın. Çünkü Allah, çok yüksek çok büyüktür.

     

    Ahmed Hulusi    :    Erkekler, kadınlar üzerine kavvamdırlar (koruyup gözeten). Allâh'ın fazlıyla açığa çıkardığı bazı özellikler sebebiyle bazısı diğerinden üstündür, mallarından karşılıksız bağışlarlar. Sâliha kadınlar eşlerine saygılı ve söz dinlerler. Allâh'ın kendilerini korumasıyla gayblarını korurlar (yalnızken başka erkeklerle olmazlar). Serkeşlik yapmasından korktuğunuz (evlilik sorumluluğunu yerine getiremeyecek olmasından çekindiğiniz) eşlerinize öğüt verin (yanlışlarını fark ettirin); (anlamamakta ısrar ederlerse) yataklarında yalnız bırakın ve bu da yeterli olmazsa onları (rencide edecek kadarıyla) dövün. Size uyarlarsa artık üstlerine gitmeyin, incitmeyin. Muhakkak Allâh Alîy'dir, Kebiyr'dir.

     

    Edip Yüksel    :    Erkekler kadınları gözetirler. Zira ALLAH herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar, (Tanrı'nın yasasına) boyun eğer ve ALLAH'ın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsalar korurlar. İffetlerinden endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın ve nihayet onları çıkarın. Size itaat ederlerse onlara karşı bir yol aramayın. ALLAH Yücedir, Büyüktür.

     

    Ali Bulaç    :    Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha kadınlar, gönülden (Allah'a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür.

     

    Ahmet Tekin    :    Allah’ın, lütufta bulunarak, birbirlerine üstün olmasına vesile kıldığı özellikleri, ailenin nafakasını ve ihtiyaçlarını kendi mallarından karşılamaları, mallarından karşılık beklemeden, gönüllü harcamaları sebebiyle erkekler, hanımları üzerinde, ailede, aileyi ayakta tutmakla, eğitimlerini, gelişmelerini, aile fertlerinin İslam’da sebatını temin ile mükellef; denetleyerek sorumluluklarının gereğini yapmalarını sağlayan, hizmet eden, ailede işleyen, kalıcı bir düzen kuran, sorumlu meşrû bir otorite sahibi, aile reisidirler.
    Dindar, ahlâklı, hayır-hasenât sahibi müslüman sâliha kadınlar, itaatkâr, uzun uzun kıyamda durarak sorumluluk şuuruyla namaz kılan, saygılı, kocalarına karşılık vermeyen, aile içindeki dinî, insanî ve vicdanî sorumluluklarını yerine getiren kadınlardır. Allah’ın koruduğu, korunmasını emrettiği hususları, kendilerini, çocuklarını, kocalarının haklarını ve mallarını, kendi haklarını, namuslarını kocalarının bulunmadığı zamanlarda koruyanlardır.
    Kafa tutup, başına buyruk hareket ederek, kurulu aile düzenini bozmalarından, şiddete başvurmalarından korktuğunuz kadınların önce gönüllerini alın, öğüt verin, davranışlarının doğuracağı istenmeyen sonuçları anlatın, itaatsizliğe devam ederlerse yataklarında yalnız bırakın. Buna rağmen yola gelmeyenlerin kaba yerine (bir demet ot-çöple) vurun, evinizden ayırmayarak, ilişkilerinizi devam ettirin. Eğer size itaat ederlerse, olanları olmamış sayıp, sözle veya fiilen onları incitecek vesileler aramayın. Allah yücedir ve büyüktür.

     

    Şimdi bu çevirilere göre itaat etmeyen kadını dövecek miyiz, döveceksek hafifçe mi döveceğiz yoksa tekme tokat girişecek miyiz, yoksa evden mi çıkaracağız? Ayrıca bu parantez içindeki hafifçe, incitmeden, rencide edecek kadar dövün ibareleri de nedir? Bu herifler ne diye Allah'ın sözleri arasına kendi sözlerini katıyorlar? Tüm insanlığa hitap ettiği söylenen kitaptaki bir ayetten bile neden bu kadar farklı yorum üretiliyor?

     

    Tüm insanlık arapça bilmediğine göre insan kimin çevirisi doğru kiminki hatalı olduğunu neye göre değerlendirecek?

    1 hafta  evvel  açıldı  bu  zaman  konusu  ben  Tanrı  açısından  degerlendirmistim .simdiki  konu  bizzat  Allah  için. Hac  47  de  ki  yazıdan  anladığım  ve  beni  tatmin  eden  kısım  (Allah'ın  insanların  anlaması  ve  idrak  edebilmesi  için  insanların diliyle  konuşması ve de  hac  47  öncesine  bakın  yazıda  hep  azap  ceza  durumu  var  Allahta; siz  hemen  istiyorsunuz  ama  Zaman sizd  göre  yavaş  olabilir  diyor  .Diger  güzel  açıklama  ; azap  gelse  1000  yıl  gibi  gelir  tarzında  mübalağa  sanatı  olmuş  olmasıdır. 

  19. Bir ayette "Bizim bir günümüz sizin bin yılınıza" (Hac, 22/47 ve Secde, 32/5), başka bir ayette de "Bizim bir günümüz sizin elli bin yılınıza denktir." (Mearic, 70/4), buyrulmaktadır. Bu zaman farkını açıklar mısınız? O'na yükselmek ne demektir?

    Sorularlaislami... tarafından Sa, 14/07/2009 - 00:00 tarihinde gönderildi

    Cevap

    Değerli kardeşimiz,

    Ayette, meleklerin hızlı gidişlerine vurgu yapılmıştır. Yerden Arş’a kadar sadece bir günde ulaşırlar. Melekler nurani varlıklar olduğu için, insanların binlerce yılda gidemeyeceği yerlere ve makamlara bir anda giderler. Buradaki “bir gün” ifadesi de zihinlerin kavramaları için seçilmiş bir sözcük olabilir. Yani “bir gün” bir an manasına da gelebilir. Nitekim, Rahman suresinde yer alan, 

    “O her gün ayrı bir yaratıştadır.” (Rahman, 55/29)

    mealindeki ayette geçen “her gün”, “her vakit” olarak açıklanmıştır. (bk. Razî, Bedavî, İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri)

    Allah katında bir gün insanların dünyadaki günlerine göre 50.000 senelik bir zamandır. Yani dünya günlerinin ve yıllarının meydana gelmesi, yerkürenin kendi ekseni etrafında ve güneşin etrafında dönmesinden kaynaklandığı gibi, Allah’ın nezdinde daha öyle sistemler var ki, oradaki bir yıldız veya güneş kürenin kendi ekseni etrafında veya başka bir gök cismi etrafındaki dönüşü -bizim hesabımıza göre- elli bin senelik bir zaman dilimine tekabül etmektedir.

    Soruda geçen ayetler ve açıklaması şöyledir:

    "Onlar senden o tehdit edildikleri azabı, çarçabuk getirmeni isterler. Telaşa kapılmasınlar, Allah vâdinden asla dönmez. Bilin ki Rabbinizin ölçüsüyle bir gün sizin hesabınıza göre bin yıl gibidir." (Hac, 22/47)

    Hz. Peygamberden o tehditedildikleri azabı çabuk getirmesini istedikleri belirtilmektedir. Ayetten de anlaşıldığı üzere Hz. Peygamber (sav) müşriklere, inanmadıkları takdirde başlarına azab geleceğini söyleyip onları uyardı. Onlar ise Hz. Muhammed'in Peygamberliğine inanmadıkları için onun bu uyarısıyla alay ederek: "Hani söylediğin azap niye gelmiyor; işte biz seni inkâr ediyoruz. Peygamber isen bizi tehdit ettiğin o azabı getirsene!" diyorlardı.

    İşte ayetin ikinci cümlesinde Allah'ın sözünden caymayacağı ve O'nun katında bir günün, nsanların hesabınca bin yıl gibi olduğu ifade ediliyor. Bundan anlaşılan şudur: İnsanlara verilen bir süre kendilerine uzun gelr. Derhal azaba uğratılmamaları, kendilerini aldatır. Zannederler ki hiç başlarına azab gelmeyecek, yaptıkları yanlarına kar kalacak, hep böyle rahat yaşayacaklar. Oysa bu Allah tarafından kendilerine verilmiş bir deneme süresidir. Bu süre onlara uzun gelsede Allah'a göre kısadır, çabuk geçer. Çünkü insan kısa ömürlüdür. İnsana çok kısa gelen süreler, Allah'a göre saniye kadar dahi değildir. Allah katındaki bir gün süresi, insanlara bin yıl gibi uzun gelir. Allah insanlara, kendi katındaki gün kadar bir günlük süre verir ama bu, insanlara bin yıl gelir. Müfessirler bu son cümleyi şöyle açıklamışlardır.

    Onlara ulaşacak bir günlük azab şiddetinden dolayı bin yılın azabı gibi gelir. Azabın şiddetinden ötürü bir gün, bin yıl kadar uzun sürer.

    Bu ayette zamanın göreceliği ifade edilmiştir. Her alemde zaman farklı işlemektedir. Mesela kabir aleminin bir günü, mehşer meydanının bir günü aynı değildir. Hatta bu kainatta bile farklı gezegenlerde farklı zamanlar vardır. Buda zamanın değişebileceğini gstermektedir.

    Ehl-i Sünnet âlimlerinin ittifakına göre, Allah zaman ve mekândan münezzehtir.

    Bir hadis-i şerifte meal olarak:

    “Allah vardı ve onunla birlikte hiçbir şey yoktu.” (Buhârî, Megâzî, 67, 74, Bed'u'l-Halk 1, Tevhid 22)

    ifadesine yer verilmiştir. “hiçbir şey” sözcüğünde diğer varlıklar gibi, zaman ve mekân da dahildir.

    Zaman ve mekân yokken de Allah vardı. O, mekân ve zaman üstü bir varlık olduğu gibi, şimdi de öyledir.

    “Allah’ın hiçbir benzeri yoktur.” (Şura, 42/11)

    mealindeki ayette de bu gerçeğe işaret vardır. Çünkü, mekânda yer almak demek, başka varlıklara benzemek anlamına gelir.

    Allah’ın bir adı Samed’dir. Her şeyin kendisine muhtaç olduğu, kendisinin ise hiçbir şeye muhtaç olmadığı anlamına gelir ve onun hiçbir denginin olmadığını gösterir. Eğer Allah mekâna muhtaç ise o takdirde Samed olmaz. Ve o takdirde bir madde olan mekân da ezeli olur. Bu ise, İhlas Suresinin sırrına aykırıdır ve materyalist bir düşüncedir.

    Söz konusu ayetlerdeki bin-elli bin ifadeleri, bizzat Allah’ın -hâşâ- bulunduğu bir mekâna giden bir yolun mesafesine değil, bizim dünyamızdan çok uzak olan yıldızlara doğru giden bir yol güzegâhına işaret etmektedir.

    “Ona yükselmek”, onun bulunduğu bir mekâna yükselmek demek değildir. Gök, makam yüksekliğini, hükümranlığı, gücün nüfuzunun simgesidir. Bu tabirle bir yandan, umumî tasarruf sahibi yüce Allah’ın makam-ı Rububiyetine, O’nun –bütün kâinatta- yegâne hükümran olduğuna işaret edilirken, bir yandan da bu hükümranlığın maddî boyutunun genişliğine işaret edilmiştir. Tefsir kaynaklarında bu konuda pek çok değişik yorumlara yer verilmiştir. Fakat hiç bir kaynakta, bu ayetlerden Allah’a zaman veya mekan izafe eden bir görüşe yer verilmemiştir.

    Bediüzzman Said Nursi’nin aşağıda mealen özetlenmiş açıklamaları bu konuya ışık tutmaktadır:

    “Bilindiği üzere, yerküresinin kendi ekseni etrafındaki hareketinden gece-gündüz, güneşin etrafındaki hareketinden de seneler meydana gelir. Güneşle beraber her bir gezegenin, hatta sâbit yıldızların ve Şemsü'ş-Şümusun dahi, her birinin kendi ekseni üstündeki hareketi, kendilerine mahsus günlerini gösterdiği gibi, kendi yörüngesi üzerindeki hareketi de bir nevi seneleri gösteriyor. Göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah’ın ezelî bir hitabı olan Kur’an’da, dünyanın farklı hareketlerinden meydana gelen zaman dilimlerine işaret edildiği gibi, bu çok uzaktaki dev güneş ve yıldızlara mahsus günlere ve senelere de işaret edilmiştir."

     "Sonra bütün bu işler, sizin hesabınızla bin sene tutan bir günde O’na yükselir."(Secde, 32/5)

     "Melekler ve Ruh/ Cebrâil, O’nun Arşına miktarı elli bin sene olan  bir günde yükselirler." (Meâric, 70/4)

    mealindeki âyetler bunu ispat ediyor."

    "Evet, kış günlerinde ve kuzey taraflarında, güneşin doğuşu-batışı arasında dört saatlik günden ve bu yerlerde kışta sekiz dokuz saatten ibaret olan günlerden tut, tâ güneşin kendi mihveri üstünde bir aya yakın olan gününe, hattâ kozmoğrafyanın/Astronominin bildirdiğine göre, tâ "Rabbü'ş-Şi'râ" tâbiriyle Kur'ân'da adı ilân edilen ve güneşimizden büyük olan "Şi'râ" namında diğer bir güneşin, belki bin seneden ibaret olan gününden, tâ Şemsü'ş-Şümusun mihveri üstündeki elli bin seneden ibaret bir tek gününe kadar eyyâm-ı Rabbâniye/İlahî günler vardır.

    "İşte göklerin ve yerine Rabbi, Şemsü'ş-Şümus ve Şi'râ'nın yaradanı, hitap ettiği vakit, o göklerin ve yerin cisimlerine ve âlemlerine bakan kudsî kelâmında o eyyamları/günleri zikreder ve zikretmesi gayet yerindedir. Çünkü eyyâm-ı şer'iyenin, dört saatten elli bin seneye kadar hükmü ve şümulü var."(bk. Barla Lahikası, s. 325).

    Burada bizi özellikle ilgilendiren hususa tekrar bakarsak;  Kur’an’da zikredilen bu zaman dilimlerinden maksat, -Allah’ın zatı ile ilgili olmayıp- bizim için bir nevi gaip sayılan o çok uzaklardaki güneşlerin hareketlerinden meydana gelen zaman dilimlerdir. Söz konusu mesafeler de o güzergâhlara işaret etmektedir.

    Tefsirciler Meâric, 70/3. ayette geçen "Meâric" kelimesinin tefsirini yaparken başlıca dört yorum getirmişlerdir.

    BİRİNCİSİ, İbnü Abbas'tan rivayet edildiği üzere "gökler, yüksek dereceler" demektir ki, melekler bunlarda gökten göğe yükselirler. Bazıları da bunlar için gök demeden, "meleklerin emir ve yasaklarla çıktıkları asansörler ve derecelerdir" demişlerdir.

     İKİNCİSİ, Katâde'nin rivayetine göre, faziletler, nimetler ve yücelikler, yani yükseklikler ve yüksek yüksek lütuflar ve nimetlerdir. Çünkü Allah'ın lütuf ve nimetlerinin birçok dereceleri vardır. Bunlar insanlara çeşitli mertebelerde ulaşırlar.

    ÜÇÜNCÜSÜ, Cennette Allah'ın, dostlarına ihsan ettiği derecelerdir, denilmiştir.

    DÖRDÜNCÜSÜ, manevî ve ruhî mertebelerdir. Fahreddin er-Râzî tefsirinde bu yorumu açıklayarak şöyle der:

    "Gökler yükseklik ve alçaklıkta, büyüklük ve küçüklükte farklı olduğu gibi, meleklerin ruhları da kuvvet ve zayıflıkta, olgunluk ve eksiklikte, ilâhî marifetlerin vukuunun çokluğunda ve bu âlemin işlerini çevirme kuvvetinin şiddet ve azlığında farklıdırlar. Yüce Allah'ın rahmetinin bolluğunun eseri ve nimetlerinin nuru, gerek olağan ve gerekse olağanüstü yollarla bu âleme "Derken bir iş çevirenlere andolsun."(Nâziat, 79/5) ve "Derken bir emir taksim edenlere andolsun."(Zariyât, 51/4) buyrulduğu üzere, o ruhlar aracılığıyla ulaşması nedeniyle yüce sözü, bu âlemden ona ihtiyaç basamaklarının yükselmesi için çıkış ve o âlemden buruya rahmet eserinin inmesi için iniş aletleri olan o değişik ruhlara işaret olabilir."

    Âlûsi de bunu şöyle açıklar: Bir de meâric, amellerin ve zikirlerin bulunduğu manevî makamlar; bir tarikata girmiş olan müminler için de o yolda yükseldikleri mertebeler, yahut meleklerin mertebeleri denilmiştir.

    Bunun sadece ruhî ve manevî makamlar için olduğunu söylemeleri,

    BİRİNCİSİ, âyette sadece meleklerin ve Ruh'un yükseldiğinin zikredilmiş olması,

     İKİNCİSİ, Allah'ı cisme benzetme kuruntusuna düşülmemek için Allah'ın noksan sıfatlardan uzak olduğu kuralına uyulması düşüncesinden çıkmış olması gerektir. Fakat yer ve göklerin maddî olması, onların mülkünü elinde bulunduran ve cisimlerin ve ruhların yaratıcısı olan yüce Allah'ın bir cismî olmasını gerektirmeyeceği gibi, meâricin hem cismânî hem ruhanî olması da onların sahibi olan yüce Allah'ın noksan sıfatlardan uzak olmasına zıt olmaz. Zira, birisinin bir şeyin sahibi olduğunu ifade etmekte kullanılan kelimesi ile yapılan tamlamalar, sahib olunan şeyle onun sahibi arasında bir cüz'iyet - külliyet (parça bütün) ilişkisi olduğunu göstermez. Nitekim Zü'l-Mâl, mal sahibi, demektir. Bu, mal sahibinin malının içine hulul edip girerek onunla bütünleştiğini ifade etmez. Aynı şekilde yukarılara doğru yükselenlerin melekler ve Ruh olması çıkılan basamak ve derecelerin de sırf manevî ve ruhanî olmasını gerektirmez. Cismani ve ruhaniliğin üstünde olan yüce Allah'a yükselmek de cismanî ve ruhanî mertebelerin hepsinin üstüne yükselmek demek olacağı için o da bunlardan birine mahsus olmayı gerektirmez. Aksine bu makamda onların fani ve yok olucu olduklarını hissettirir. Bu mânâ ve hakikat iyice düşünülebilirse "meâric"ten maksat, İbnü Abbas'tan rivayet olunduğu üzere maddî ve manevî bütün varlık mertebelerini kapsayan dereceler demek olup meleklerin ve ruhların çıkıp indiği cismanî, ruhanî âlemlerin, tabaka tabaka bütün mertebe ve derecelerini, zi'l-meâric (dereceler sahibi) sıfatı da yüce Allah'ın bunların hepsinin sahip ve maliki ve hepsinin döneceği ve en son varacağı yer olmak sıfatıyle hepsinden yüksek olan yücelik ve ululuğunu ifade eder ki, bu mânâ Zi'l-Arş (Arş'ın sahibi) vasfı gibidir.

    "İleyhi" tabirindeki zamir onların yeri olan o mekâna yükselip gidiyor, demektir. Çünkü Sema, Cenab-ı Hakk'ın ikram ve ihsanının yeridir. Bazıları "Bu, Hz. İbrahim'in, kesinlikle 'Ben Rabbime gidiciyim' sözü gibidir." dediler. Yani Rabbimin emrettiği yere gideceğim.

    Bu mertebe ve basamaklarda çıkıp inen yüce Allah'ın kendisi değil, onun emri ve emrini taşıyan elçileri ve memurları yani melekler ve ruh olduğunu açıklamak için buyruluyor ki, Melekler ve Ruh ona yükselir. Onun emriyle hepsi çıkar yanına varır, ona döner, hepsi onun huzurunda

    "O gün Ruh ve melekler saf saf kıyama duracaklar."(Nebe, 78/38)

    âyetinin mânâsına göre saf bağlayıp dururlar. Vasıtalar tamamen kalkar.

    "Ve yalnız ona döndürüleceksiniz." (Bakara, 2/245),

    "Oysa bütün işler Allah'a döndürülür."(Bakara, 2/210)

    "Yeryüzündekilerin hepsi fanidir."(Rahmân, 55/26),

    "Onun zatından başka her şey yok olucudur."(Kasas, 28/88),

    "Bugün mülk kimin?"(Mümin, 40/16)

    sırrı ortaya çıkar, ona karşı bir savunucu bulunmaz. (b. Elmalılı Tefsiri, Mearic Suresi, 4. ayetin tefsiri)

  20. 14 dakika önce, democrossian yazdı:

     

    Dawkins çok zeki bir adamdır. Yaratılış demenin son derece kolay ve zahmetsiz, kestirme bir çözüm olduğunu, ama yanıtı evrim olarak vermenin zoru seçmek olduğunu vurguluyor. Canlılar neden var dediğinizde ve bu sorunun yanıtını evrim olarak verdiğinizde, çok çok kolay ve hiç beyin gerektirmeyen bir yanıtı terk edip, tonlarca şeye açıklama getirmek zorunda kalacağınızı vurguluyor. Her şeyi açıklamanız gerekiyor: Yarasanın sonarını, yılanın zehirini, bitkilerin kimyasını, gözün, kulağın, beynin, bilincin oluşumunu... Sonu gelmeyecek bir çabaya girdiniz.

    ilk  bölüm  keyifli  fakat  2.yani  yarasa  kısmı  sıkıcı  geldi  biraz  sanırım  3.yani  birikimli  secilimde  tekrar  keyiflenecek  ...fakat  benim  ısrarla  merak ettiğim  teistlerin  hayır  yok  dediği  ama  dawkisnsin  göz ve  zurafanin  sinirinde  kusur  var  demesi  ne  derece  doğru  ?

×
×
  • Yeni Oluştur...