Jump to content

Mutant

Üyeliğini Sildirmiş Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    218
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne Mutant kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Akıllı tasarım; bilimsel araştırmaların verdigi bir sonuctur arkadaşım. Evrim gibi hayatı kör tesadüfler ürünü olarak açıklamaya çalışmaktan %100 daha mantıklıdır. Akıllı tasarımın ortaya çıkması evrim ile açıklanamayacak kadar gelişmiş ve evrim sonucu ortaya çıkması imkansız olan canlı yapılarının oldugunun keşvedilmesidir.(bkz: bakteri kamçısı, bombardıman böceği)

    Evrim teorisi ortaya çıktıgı dönemlerde bir canlı hücresi bilim adamlarına göre çok çok basit bi parçaydı, malum mikroskop teknolojisi bugunku kadar gelişmiş degildi. Ancak teknolojinin gelişmesi her geçen gün evrim teorisini yavas yavas teori bile olmaktan çıkarıyor. Bugunkü teknolojiye göre bir canlı hücresini insan beyni; en gelişmiş labaratuarlarda bile üretemiyor, sen ise kör tesadüfle oluştugunu savunuyorsun.

    Evrim, hayatı, varoluşu kör tesadüflere bağlayan bir kuram değildir. Asıl siz Evrim kuramı hakkında hiçbirşey bilmiyorsunuz. Akıllı tasarımın bilimsel olmadığını, olmayacağını defalarca dile getirdik arkadaşım. "Akıl" nedir? "Akıllı tasarım" neye göre "akıllı tasarım?" insan aklına göremi akıllı tasarım? "Akıl" derken baz aldığınız noktası neresidir? Akıllı tasarım hangi aşamalarda bu kanıya rastlamış? Kuram olabilmiş mi? Destekleyen veriler nedir? O veriler hangi düzlemde değerlendiriliyor? Komik olmayalım. Hücre basit değildir, karmaşık bir yapıya sahiptir. Evrim kuramında geçen bir söz, "basitten karmaşığa" derkenki anlatım; yapısal değişiklerin birikmesi ve o doğrultuda karmaşıklaşmasıdır. Saf, pür anlamda "basit" sistem değildir. Basit diye tabir edilen, "şuan" ki sistemin alt aşamalarıdır. Basit+basit+basit=Karmaşık. Bilim gözlemlerini yapar, ortaya sunar. Buna kulp takmak sadece teist insanların işi olabilir. Akıllı tasarım dersin, "tasarım" dersin. Fakat bilmessin ki, "tasarım ve akıl" insan zihninin somut verilere yorumudur. Sen öldüğün zaman "akıllı tasarım" da ölür, akıl ve tasarım somut üzerinde kurulmuş bir soyutlamadır. Tıpkı, kırmızı derken zihninde "kırmızı bir nesne" canlanması gibi. Siz ölürseniz "kırmızı (soyut anlam)" ölür, fakat kırmızı olan "nesne" sizden bağımsız yaşamına devam eder.

    Evrim bilinçsiz bir süreç oldugundan yeryüzünde acayip ucube canlılar olması (veya bir zamanlar yaşamış olması) gerekir, ancak evrimcilerin buldugu fosiller tüm kemik yapılarıyla mükemmeldir. Acaba nerede; 4 kollu, 6 gözlü, 8 parmaklı, 3 bacaklı, kafatası yamuk yumuk, gözler kafatası üstünde olan, vs.. mutasyona ugrayan insan formlarının fosilleri?.. bence evrimciler, çürüyen teorilerini ayakta tutabilmeleri için önce bu doğal seçilimin elediği ucube canlıların fosillerini bulmaları lazım..

    Evrim'e bilinçsiz demişsiniz. yukarda defalarca tekrar ettiğim soyutlamaya bakalım. "Bilinç" nedir? Canlıların kazandığı bir üst boyut, düşünme ve farkındalık. Evrim, ortada cereyan eden bir olayın soyutlanmış halidir. Evrim, bir canlı değildir, süre gelen bir olayın soyutlanmış şekilidir. Örneğin yatmadan önce koyunlar sayıyorsunuz, "Koyunların gözümün önünden geçmesi" cümlesini ilksel olarak alalım, sonra buna isim verelim. İsimide "Koyungeç" olsun.Gözünüzün önünden geçen sadece koyun-lardır. Koyunları bir bütün olarak zihninizde soyutlarsınız. Bu soyutlama öznel veriler doğrultusunda yapılır, kişiye odaklıdır. Yine yukarda bahsettiğim gibi; "Koyungeç bilinçli mi?" gibi bir soru olmaz. Çünkü koyungeç bir bütün olarak soyutlanmıştır. Soyutlanan ise, "Koyunların gözümün önünden geçmesi" olayıdır.

  2. Açık konuşmak gerekirse, senin dediğin gibi bir arayış içinde değilim. İnsanlar senin yaptığın kadar basit bir şekilde, tek bir grup altında toplanamaz.

    Benim bir arayış içinde olduğumu kim söyledi? Tek grup altında toplamadım, sadece grupların nasıl düşünmesi gerektiği yönünde bir açıklama yaptım. Ölen bir insanı çok rahatlıkla görebilirsiniz, kendinizin nasıl bir deneyim yaşayacağını bir şekilde öğrenebilirsiniz. Eğer ölümler esrarengiz bir şekilde olsaydı, ölen birisi kaybolsaydı, bulunamasaydı derdik ki: "Bu ilngiç bir olay, bizimde başımıza gelebilir. Ölümden sonra ne olacağı belirsiz" derdik. Fakat görüyoruzki toprağa karışıyorlar, bütün yaşamsal faaliyetler iflas ediyor. İşte bunun karşısında rasyonel düşünmek gerekiyor, uçuk, fantastik şeyler değil.

    Bu kadar kompleks bir sistemi tasarlayan birinden, sonunda bu sistemi çöpe atacağı beklenemez. Mantıgını yoklayan her insan aslında bu sonuca varır; ölümle herşeyin bitmesi insan mantıgına ters düşer. (tesadüflerle meydana gelmediğimize göre ölünce herşeyin bitecek olması anlamsız olur)

    "Akıllı Tasarım" vaysayımı bilimsel bir konu değildir. Evrim karşıtlarının bilime sızma çabalarından oluşan ucube topluluklardır. Kompleks sistem varsayımı tamamı ile çürütülmüştür. Kalıtsal materyaller, birikimli seçilim vs. konuları bunlara ışık tutar. Ölümle herşeyin bitmesi hiçbir zaman söz konusu değildir. Sadece düşünme ve farkındalık son bulur. Bunları yapan beyin artık ölmüştür. Fakat bu ölüm, yaşamsal faaliyetler değilde, devinim içinde yoluna tekrardan devam eder. Yaşarken dahi bu yolda gidiyordur zaten.

  3. Hayat ile tüm bağlarını koparmak üzere olan bir insan; algıladıklarını, gördüklerini, dış dünyadan elde etitği bilgileri bir zaman yadsıyabilir. Bu yadsıma, genellikle "ölüm" söz konusu olunca baş seviyelere vurur.

    Neden "ölüm" den sonra bir yaşam vardır? Bu yaşam isteiği sadece psikolojik midir, yoksa daha farklı kaynakları var mıdır? Bunların cevaplarını öğrenmek hem kolay, hemde bir o kadar zor. Ölüm'ün ne olduğunu bir insan kolaylıkla bilebilir. Karanlıktan aydınlığa bir yoldur doğum. Gözlerini açınca yeni doğan canlı, kayıt ve bilgiye başlar. Bu kayıt, zaten anne karnında belirli seviyede başlamış durumdadır. Küçüktür, hayatı yeni tanır, büyür, gelişir, dış dünyayı kavrar.

    Dış dünyaya şöyle bir göz atarsın. Bakarsın ki, seni oluşturan tüm materyaller burada mevcuttur. Ardından bunların ölüm ile ne olacağıan bakarsın. Dış dünyada birşekilde ölüm olayı ile karşılaşmışsınızdır. Ya ailenizden yakın birisi ya da hiç tanımadığınız birisi. O'nun ölümden sonraki yaşamı gözlerinizin önündedir. Bütün canlılık faaliyetleri bitmiş, hücreler ölmüş, paramparça olmuştur. Fakat bu bölünme, gerçek anlamda bir son değil, devinimin devam etmesi niteliğini taşır. Sizin içinizi kemiren ise; "benlik" bilincidir. Karanlıktan aydınlığa adım attığınızaki dış dünya, tüm bilinçsel olayları içine alan bir dünya kurmuştur artık. Sorun ise, o dünyadan çıkıştır, düşünce boyutundan çıkıştır. Ruhunuz, beyninizin ve diğer yapısal gelişmeler doğrultusunda bir kere oluşmuştur. Ölümden sonra ise yine geldiği yere, hiçliğe gidecektir. Sorun buradadır ki "hiçlik" kavramı, algılanması biraz zordur. Bir hiç olmak, bir zamanlar varolduğunu dahi hatırlamamak, garip düşünceler arasında bütün insanların zihninde yer edinmiş bir olaydır.

    Yukardaki doğaya tekrar karışma olayında önünde iki seçeneğin var. Ya ruhunun tamamen dış dünyadan sıyrılıp başka bir boyuta geçecek, yada bu boyutta yaşam bulup bu boyutta ölecek. Bence seçim şansın çok kolay! Yeterki kabul etme kabiliyetin gelişmiş olsun! Bu dış dünyada hayat buldun, seni vareden herşey burada. Öldükten sonrada burada olucak. Ölümden sonra burada olucağının kanısını ise, ölüm olayını yaşamış diğer kişilerden (diğer senlerden) göreceksin. Birisi öldü ve azot ve karbon döngüsüne girdi. Düşünce yaşamıyor fakat birşey devam ediyor, o'da, düşünceyi oluşturan herşey...

  4. Hayat ile tüm bağlarını koparmak üzere olan bir insan; algıladıklarını, gördüklerini, dış dünyadan elde etitği bilgileri bir zaman yadsıyabilir. Bu yadsıma, genellikle "ölüm" söz konusu olunca baş seviyelere vurur.

    Neden "ölüm" den sonra bir yaşam vardır? Bu yaşam isteiği sadece psikolojik midir, yoksa daha farklı kaynakları var mıdır? Bunların cevaplarını öğrenmek hem kolay, hemde bir o kadar zor. Ölüm'ün ne olduğunu bir insan kolaylıkla bilebilir. Karanlıktan aydınlığa bir yoldur doğum. Gözlerini açınca yeni doğan canlı, kayıt ve bilgiye başlar. Bu kayıt, zaten anne karnında belirli seviyede başlamış durumdadır. Küçüktür, hayatı yeni tanır, büyür, gelişir, dış dünyayı kavrar.

    Dış dünyaya şöyle bir göz atarsın. Bakarsın ki, seni oluşturan tüm materyaller burada mevcuttur. Ardından bunların ölüm ile ne olacağıan bakarsın. Dış dünyada birşekilde ölüm olayı ile karşılaşmışsınızdır. Ya ailenizden yakın birisi ya da hiç tanımadığınız birisi. O'nun ölümden sonraki yaşamı gözlerinizin önündedir. Bütün canlılık faaliyetleri bitmiş, hücreler ölmüş, paramparça olmuştur. Fakat bu bölünme, gerçek anlamda bir son değil, devinimin devam etmesi niteliğini taşır. Sizin içinizi kemiren ise; "benlik" bilincidir. Karanlıktan aydınlığa adım attığınızaki dış dünya, tüm bilinçsel olayları içine alan bir dünya kurmuştur artık. Sorun ise, o dünyadan çıkıştır, düşünce boyutundan çıkıştır. Ruhunuz, beyninizin ve diğer yapısal gelişmeler doğrultusunda bir kere oluşmuştur. Ölümden sonra ise yine geldiği yere, hiçliğe gidecektir. Sorun buradadır ki "hiçlik" kavramı, algılanması biraz zordur. Bir hiç olmak, bir zamanlar varolduğunu dahi hatırlamamak, garip düşünceler arasında bütün insanların zihninde yer edinmiş bir olaydır.

    Yukardaki doğaya tekrar karışma olayında önünde iki seçeneğin var. Ya ruhunun tamamen dış dünyadan sıyrılıp başka bir boyuta geçecek, yada bu boyutta yaşam bulup bu boyutta ölecek. Bence seçim şansın çok kolay! Yeterki kabul etme kabiliyetin gelişmiş olsun! Bu dış dünyada hayat buldun, seni vareden herşey burada. Öldükten sonrada burada olucak. Ölümden sonra burada olucağının kanısını ise, ölüm olayını yaşamış diğer kişilerden (diğer senlerden) göreceksin. Birisi öldü ve azot ve karbon döngüsüne girdi. Düşünce yaşamıyor fakat birşey devam ediyor, o'da, düşünceyi oluşturan herşey...

  5. Teistlere göre, ateistler neden Tanrıyı göremiyor olabilirler?

    Doğa ve evrenin, tam anlamıyla belirlenmiş, nesnel bir düzeyde bilgi gerçekliği yoktur. Çünkü doğayı ve evreni, kendi aklımız ile yorumlayıp yine kendimize sunarız. Bu belirsizlik üzerine ne şiirler, ne kitaplar yazılabildiğini keşfeder teist birisi. Doğadaki olaylar ve düzen, güneşin doğup batması, yağmurun yağması, çiçeğin açması, karanlık geceyi ay'ın aydınlatması vb. doğa olayları akıllarını durdurur. Bunun ardında güce bir gücün olduğunu, onun idare ettiğini düşünürler. Hatta doğanın: "Allah diye bağırdığını" hissederler. Bu yüce güç, belirsiz nedenlerden dolayı yine kendilerine benzer. Çünkü doğayı algılayıp kendine sunan yine kişidir. Fakat bu bazen farkındalık durumundan çıkar. İşte, bu farkındalıktan çıkan bir kişi ışık görmüştür artık! Işığa doğru hızla ilerler.

    Teist kişi, tam anlamıyla bir ışık görmüştür kendi içinde. Artık o ışık, görebilmelerini, algılayabilmelerini sağlar. O ışık olmadığı sürece sonsuza kadar kör olacaklarını düşünürler. Bu durumun birkaç ürkütücü hali daha vardır, kendi düşüncelerini hisseden diğer kişilikler. Artık kişi, kendi düşündüğü şeyleri başkalarınında düşündüğünü hissederek, kendini farklı bir dünyada bulu verir. Bu, uykudan uyanmaya geçiş gibidir. Annenizin sizi uyandırırkenki sesi gibidir. Bu gerçekten "uyan" sesidir. Gerçekliği tatmış gibisinizdir.

    Tam anlamıyla aşağıdaki paragraftaki gibi bir gerçekliktir bu, hem ateizmi anlatır hemde teizmi. İkisininde ışığı vardır aslında, yeterki aynalar çok olsun; ışık birşekilde dağılabilir değil mi?

    "Varolmanın bir amacı yoktur. Var diyenler başka bir yerdedir sanki. Kendi düşüncelerini hisseden birisini gördümü şaşırır; "Gördünmü onu" derler. Gördükleri şey ise Tanrıdır. Artık herşeyin bir amacı vardır. İnanç, amaçsızlığın içinde parlayan ışıktır."

  6. Ataistler vede Evrimciler dinlerin dünya düzenini korumaya yönelik ortaya atıldığını düşünmektedirler.

    Yani bir Tanrı inancının ve bu korkunun dünya düzenini sağlayacagı için türediğini düşünmektedirler

    Bunlarla hiç ama hiçbir alakası yoktur. Din ve Tanrı inancı, tamamen psikolojik bir ihtiyaçtır. Alt benlik, süper ego; Tanrı kavramının şekillenmemiş ham halidir. Buna isim bulamayan insanlar Tanrı derler, başka birşey derler. İçlerindeki sesin Tanrı, dış dünyanın, algılanan dünyanın Tanrının eseri olduğuna inanmaktır teist görüşler. Genellikle bu şekildedir. Kalbinin sesini dinle derler, doğaya bak derler, Allah diye haykırıyor derler. İşte bu sadece alt benliğin keşifidir, bu keşif çok ağırdır. Kişilik bölünmesi gibi sonuçlar doğurur. Zaten teist insanların bir çoğu kafadan sakattır. Yeni birşeyler keşfetmiş çocuk gibi ortalıkta koşuşurlar, ona buna Tanrıyı anlatırlar, "gördünmü onu" derler. Buradan sonra imzamı oku..

    Peki Şimdi neden çıkıpta Tanrı nın var olmadığını dinlerin uydurma olduğunu söyleyip evrim teorisini ortaya atıyorlar onlara göre dünya düzenini sağlayan bu sistemin bozulup bir kaos ortamının yaratılmasınımı isitiyoırlar ataistler ve evrimciler sadist midir sizce?

    Ateizm ile evrimin bağdaştırılmasını hiç sevmiyorum ama bu yapılıyor. Öncelikle yukarıda alıntıladığım şey yanlış. Tanrı'nın varolmadığı evrim ile gösterilmez. Sadece; "canlıların hiçbir Tanrısal, ulu,yüce bir güce sahip olmadan" nasıl varolabildiğini gösterir. Ateizme inanç sekmesi yaşayan bir kişi, daha evrim kuramını bilmeden, tanımadan çok rahat bir şekilde geçebilir. Tanrı kavramını evrimden ayırmak gerekiyor. Tanrı, evrim ile canlıları yaratmış olabilirdi fakat daha önceden Tanrının gönderdiği varsayılan kitaplarda buna işaret eden tam anlamıyla birşey yoktu. Bu teistler için bir sorundur, ateistler için değildir. Bu sorunun büyütmesinide zaten teistler yapar. Kendi saflarına insanlar çekmek için şöyle bir konu açar;"Ateistler yada Evrimciler sadist mi?" Sonra bu konuya yukardaki yazıyı koyarlar;

    "Peki Şimdi neden çıkıpta Tanrı nın var olmadığını dinlerin uydurma olduğunu söyleyip evrim teorisini ortaya atıyorlar onlara göre dünya düzenini sağlayan bu sistemin bozulup bir kaos ortamının yaratılmasınımı isitiyoırlar ataistler ve evrimciler sadist midir sizce?"

    Sadist olan bir kişilik varsa şu konuşmada, kendi içinde sakladığınız cevherdir.

  7. ALLAH TANIMAYAN ENBUYUK İNKARCI SAĞIR TOPLULUK

    İşte bundan nefret ediyorum, ona buna laf sallamalar. Yukardaki yazının tam içeriği bir acizliği resmediyor ıkınarak. Büyük harflerle bezenmiş şifreli içerikler, topluluk mesajları. Bunlarla biryere varamazsınız. İnanın artık böyle şeylerle uğraşmaktan bıktık artık. Gelişin biraz, öğrenin. Kulağınızı açın ve etrafınızdaki sesleri duyun artık! Ateizm haykırıyor, duymamak için kulağınızı tıkamayı bırak artık! Sinsice etrafta gezip duymamazlık yapmayın artık!

  8. Son günlerde bir Tanrıya inanan, inanç sekmeleri arasında acılar çeken insanların, aşırı koşullanmadan doğan bir hatalarını eleştirmek istiyorum. Nedir bu hata? Duşündüğünüz gibi ateizme bir din demeleri, bir inanç demeleri, bir Tanrının varolmadığına inanıyor demeleri. Bu elbette biraz düşünce yetisi ve objektif bakış yeteneği gelişmiş insanlar için oldukca komik bir sav gibi gelebilir. Amacımız neden komik olduğunu, diğer taraftaki insanlara şu ya da bu şekilde anlatmak.

    Ateizm neden bir dindir, inançtır? Öncelikle böyle birşey hiçbir zaman söz konusu değildir. Teist kişilerin kendinilerini motive etmek, kendi kendinin psikoloğu olmak adına faaliyete geçirdiği ve alt benliklerininde yardım ettiği bir konudur. Örneğin kötü bir gün geçirmişsinizdir, canınız cok sıkkındır. O gün eve gelince günün derlemesini yaparsınız. İşte su şöyle olabilirdi, bu böyle olabilirdi diye. Orada size yardım eden diger siz; gün içerisindeki olaylardan kendisini negatif etki edebilecek olayları seçer. Çünkü aklında hep o vardır, bastırılmış duygular şekilinde bir taraflara atılmıştır. İşte onlar birer birer düşünce görüntüsünün önüne geldigi zaman sizi motive eden siz karşınıza çıkar. İşte boşver, öyle olsaydı böyle sonuçlar çıkabirdi demekki iyi yapmışım gibi ifadelerle kendinizi motive edersiniz.

    Yukardaki konuyu nereye bağlayacağız? Elbette Teist birisi ile ateist birisinin arasında geçen garip diyaloglara. Teist insan, tartışmanın belirli bir seviyesinde, karşısındaki kişinin kendisi gibi düşünmediği için, "kendisinin ne dediğini anlayamıyor, çünkü başka birşeye inanıyor" gibi düşüncelerle böyle bir uslamlama yapar. Bu yaptığı uslamlama, ateist boyuttaki kişi için tamamen geçersizdir.(Tanrı kavramı ortaya koyulduktan sonra) Ateiste göre, Tanrı`nın, Tanrı`nın varolma ihtimali, o`na gereksinimi vs. konuları tamamen düşüncesinde önceden çözümlenmiş ya da böyle bir eksiklik hissedilmemiş veyahut da böyle bir kavramın absurdluğü gibi şeyleri çağrıştıracak şeyler düşünür. İki kişi arasındaki düşünce, hiç ama hiçbir noktada birleşmez. Bu birleşmezlik, teist kişinin tartıştığı kişi için bir empati yolunu açar. Teist kişi düşüncesinde hemen bir model çizer. "Tanrının olmadığına inanıyor" gibi. Uslamlamasını ise, çelişik kavramlarla; "Eğer bir Tanrının varlığına inansaydı, benim dediklerimi çok rahat anlayabilirdi. İnanç çok büyük birşey. Eğer karşımdaki kişi benim gördüğüm Tanrıya inanmıyorsa, kesinlikle Tanrının olmadığına inanıyordur" gibi şeyler düşünebilir. Bir konu üzerinde aşırı koşullanma, konunun sonlanması ya da konunun açıklığa kovuşmasını olanaksız kılan bir etkendir. Bunlardan kurtulmak için orta yol uzerindeki bir sistemi kullanmak gerekir. Nedir o? Basit anlamda mantık ve çelişmeme olayları. Ateizme din diyecek isek; "Topu atmamakta topu atmaktır"."Yemek yememekte yemek yemektir"."Su içmemekte su içmektir"."Sağlıklı olmakta bir hastalıktır"."İnanmamakta inanmaktır". Gibi garip sonuçlara ulaşırız. Ateizmin belirli bir lugatı yoktur, kuralları, kurallar bütünü yoktur. Ateizmde teizm`in uyguladığı hiçbirşey yoktur. Bilakis, o uyguladıklarını kabul etmeme, red etme vardır. Bunların içinde, teizmin toplum içinde örgütlenmesi, örgütlerin kuralları ve o kuralların toplumun diğer kişilerine empoze edilmesi olayları mevcuttur. Herkes hayali bir varlık yaratıp o?na taparken "Hayır! Ben o?nu tanımıyorum, o?na tapmıyorum? dediğinizde, bahsedilen varlığın, öznel düşünceleriniz ışığında hiçbir zaman keşfedilmediğini düşünüyorsunuzdur, öyle bir kavram sizde mevcut değildir!

    O hayali varlığa inanan grubun birçok kuralları var. Fakat siz, sadece o varlığın öznel verilerinizle hiçbir zaman algılamadınız, bu doğrultuda benimsemediniz, yaptığınız sadece bu. O varlığa inanmamak, benimsememek adına; ne onlar gibi bir lugatınız var nede kurallarınız. Ve o varlığa inanan gruptan birisi sizin yanınıza sokuluyor ve şunları fısıldıyor; ?Aslında benim düşüncemdeki varlığa inanmaman bile bir inanmandır aslında? diyor. Yüce Tanrım (!) Bu ne büyük hezeyandır böyle! Evet evet, sizinde moralinizi bozuyor farkındayım.

    Toparlayalım; Ateizm inanç değildir. Sadece ve sadece inançların reddidir. Herkes kendinin bir üst modeli olarak Tanrıyı inşaa ediyorken, Tanrıyı insan gibi tanımlayıp; "bizi koruyor, kolluyor, seviyor, cennetini verecek" gibi fanteziler kurarken, bunların dışında tek başına kalmak, toplum baskılarından bıkmak, haykırmaktır! Tek amaç, teist kişilerin hayata dair uydurduğu masalları okumayı bırakıp, gözlerinizi açmak, etrafınıza şöyle bir bakmaktır. Etrafınıza baktığinızda, neleri kaçırdığınızı düşünmekten kendinizi alamaya bilirsiniz.

  9. Adminlerim buda ney boyle!

    Ateist forum bolumune giriyorum ve bakiyorum ki 3 tane subforum var?!

    MISAFIR DEFTERI bolumu bos durumda su anda. Bu sub forumlardan 2 tanesini oraya tasiyabilirsiniz.

    Kurallar & Duyurular bolumunu, MISAFIR DEFTERI ile degistireceksiniz.

    Sonra Kurallar & Duyurular bolumune sub forum acacaksiniz,

    Kurallar ve duyurular bolumundeki sub forumun adida, ONERILER VE SIKAYETLER.

    Bu kadar basit..

    Ateistforum bolumunu copluge cevirmeye gerek yok. :lol:

  10. sonsuz bir uzay boşluğuna dağılmış sonsuz sayıda yıldız ve galaksi içeren fiziksel olarak sonsuz bir evren

    Ben sadece yukardaki kismi alintiliyorum. Sonsuzluk kavramini, sadece gorduklerimiz ve algilarimiz olan seylere yuklemek biraz sacma geliyor bana. Yani algiya dayandirirsak; "genislik,yukseklik,uzunluk" gibi kavramlari sonsuzluga indekslemek cok sacmadir. En basitinden gorme islemini bile gerceklestirirken, beyindeki akimlar, akimlar arasindaki elektiriksel dalgalanmalar, fotonlar vs.. cok kisa surelik bir islem bile o kadar cok uzun ki..

    Sonsuzluga daha farkli bakmak gerekiyor. Dikey mi, yatay mi, uzunlugunami, genisligine mi, yoksa sadece islemler arasindaki surelere mi? Once uzerinde tartistigimiz kavramlari irdelemek gerek. Bu arada, sonsuzluk derken bile sonsuz sayida islem gerceklesiyor. Ilk olarak beyninde soyleyecegin lafi kurguluyorsun, sonra sinirler harekete geciyor, cene oynuyor. Ses telleride oradan nasibini alip disariya veri iletiyor. Bu veriler, karsidaki kisiye anlam ifade ediyorsa tepki veriyor. Haa bu arada; Karsidaki kisinin islamlerinide yabana atmamak gerek.

×
×
  • Yeni Oluştur...