Jump to content

Las Seis Flechas

Üyeliği Sonlandırılmış Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    194
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne Las Seis Flechas kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Türkiye’de ilk evrim karşıtı: Fethullah

     
    gorsel_1_1.jpg
    FacebookTwitterLinkedInPinterestWhatsAppPaylaş

    Yeni müfredatta bir doğa yasası olan evrime yer verilmemesi Türkiye’de evrim karşıtlığının kökenine dair merakı artırdı.
    Evrim düşmanlığı nasıl başladı?
    Ortaya çıkışı kime, hangi kesime dayanıyor?
    Evrim kuramına yönelik tartışmalarının miladı 12 Eylül 1980 Amerikancı darbesiyle başlatılır. Fakat öncesi düşünülmez.
    Türkiye’de evrim karşıtlığı 70’lerin ikinci yarısından sonra ve 80’lerin başında resmi olarak devlet içinde savunulur oldu. Fakat bunun bir evveliyatı vardı!

    Evrim düşmanlığının babası: Fethullah
    Nazlı Somel, Türkiye’de Biyolojik Evrim Eğitiminin Sosyolojik Bir Değerlendirmesi adını taşıyan Temmuz 2005 tarihli yüksek lisans tezinde Türkiye’de evrim kuramı ile ilgili tartışmalara ilişkin en eski atfa 70’lerin sonlarında rastlandığını yazar. “1976 yılında yürürlüğe giren ‘tek kitap rejimi’ için hazırlanan ders kitaplarında, önceki dönemden farklı olarak evrimin kanıtlanmadığı vurgusu”nun eklendiğini söyler. Ancak ondan önce “Darwin ve evrim karşıtı toplantıların düzenlendiği”ni, “Evrim Konferansları” adını taşıyan bu toplantıların konuşmacısının Fethullah Gülen olduğunu ve Gülen’in bu konuşmalarının daha sonra Yaratılış Gerçeği ve Evrim adıyla kitaplaştırıldığını belirtir.
    FETÖ elebaşı Fethullah Gülen, kendi ifadesiyle 60’ların sonunda “çok dar dairedeki bir kısım sohbetler”le ve 70’li yıllarda verdiği konferanslarla evrim düşmanlığının bayraktarlığını yapmıştır.
    Bu sohbet ve konferanslarda FETÖ elebaşının şu başlıklar üzerinden evrimle mücadele ettiği görülüyor:
    Fosiller, tesadüf, mutasyon, hücre, organlar, adaptasyon ve tek tanrılı dinlerin kitaplarına dayanarak evrimi “çürütme” girişimi…
    Bu ve benzeri argümanların hepsinin bugünün evrim karşıtlarının kitaplarında ve söylemlerinde olduğunu görüyoruz.

    Fethullah: Bilim tabudur
    Gülen bilimi hedef alarak işe başlıyor, bilimi itibarsızlaştırmak ve otoritesini sarsmak için ipe sapa gelmez suçlamalarda bulunuyordu. Bilime olan düşmanlığını şu sözlerle gözler önüne seriyordu:
    “Bilim dinin karşısında bir tabu haline getirildi.”

    Fethullah: Biyoloji fantezidir
    Fethullah Gülen bağnazlıkta o kadar ileri gidiyordu ki biyolojiyi de hedef tahtasına koyuyordu:
    “Bugün biyoloji, ispatlanmamış teoriler üzerine kurulu bir fantezi gibidir. Bu fantezi teorilerin başında da hiç şüphesiz evrim teorisi gelmektedir.”
    Biyolojiye yönelik bu karalama tersten de olsa ünlü “evrimin ışığı olmaksızın biyolojide hiçbir şeyin anlamı yoktur” sözünü ispatlıyor!

    Fethullah: Evrim teori olduğu için tartışılmalı
    Evrim kuramına yönelik saldırılar onun sadece bir teori, dolayısıyla bilimsel olmayan, tartışmaya açık bir varsayım olduğu kabulünden hareket ederek dillendiriliyor. Bunu sadece yobazlar değil aynı zamanda neoliberaller ve postmodernistler de söylüyor. Günlük hayattaki teori kavrayışıyla bilimsel teori arasındaki farkın bilerek çarpıtılmasından kaynaklanan bu yalanı ilk olarak Fethullah Gülen o yıllarda söylemiş ve evrim teorisini gözden düşürmeye çalışmıştı. Aynı zamanda bilimsel unvanların arkasına sığınılarak evrim kuramının tartışmaya açılmasını salık vermişti:
    “Evet kaç ilim adamı yetiştirebildik ki, Batı bilim adamlarının yanlışlarını ortaya koydu ve mesela ‘Darwinizm’in eksik, yanlış ve çarpıtılmış yönlerini belirterek, onun da tıpkı diğer teoriler gibi tartışılabileceğini ifade etme cesareti gösterdi.”

    Fethullah: Bugünkü maymunlar neden insan olmuyor?
    Evrime karşı sıkça kullanılan ve artık alaya anılan en cahilce “akıl yürütme”lerden biri de evrim varsa bugünkü maymunların neden insan olmadığına yönelik itirazdı!
    Fethullah Gülen ta o yıllarda bunu bir argüman olarak kullanıyor ve yobazlığın sırtını sıvazlıyordu:
    “Tesadüflerin bir adaya sürüklediğini iddia ettikleri çok sayıda maymun orada evrimleşip insan olmuşsa, aynı yerde bunun tekrar yaşanmasına mâni ne vardır?”
    Söz konusu itirazı Fethullah’tan yaklaşık 150 yıl önce Psikopos Wilberforce, Darwin’in temsilcisi Huxley’e soyunun büyükbabası tarafından mı yoksa büyükannesi tarafından mı maymunlara dayandığını sorarak yapmıştı.
    Bilim düşmanı cehalet de evrenseldir!

    Fethullah: Biyoloji kitaplarını bizim adamlarımız hazırlasın
    Bugün güncel olarak evrim kuramına dair bizi ilgilendiren en önemli konu müfredatta bu kurama boylu boyunca yer verilmemesidir.
    Gülen ise ta o yıllarda evrime karşıtı kampanyasının hedefini çok açık bir şekilde ortaya koyuyordu. Hayatın her alanına müdahale etme hedefini önüne koyan FETÖ’cü yobazlık fantezi ilan ettiği biyolojiyi kendi amaçları doğrultusunda çarpıtmak ve içini boşaltmak istiyordu. Somel’in dönemin Cumhuriyet gazetesinden aktardığına göre Gülen şöyle konuşuyordu:
    “Liselerde okutulacak biyoloji kitaplarını, Allah’ın adıyla bizim adamlarımız, dinimize, kökenimize inanmış bağlı kimseler hazırlasınlar.”

    Fethullah: Kutsal nesiller mektepleri evrimle meşgul etmeyecek
    Fethullah Gülen ortaöğretim ve üniversitelerde evrimin okutulmasından büyük rahatsızlık duymaktaydı. “Kutsal nesil” diye adlandırdığı müritlerine seslenmekte ve onlara öğretim kurumlarında evrimi yasaklama görevi vermekteydi:
    “Ne acıdır ki bu ispatlanmamış, ispatlanması da mümkün olmayan nazariye, ortaokul ve liselerden alın da, üniversitenin son sınıfına kadar bütün mekteplerde, bütün ilim ve eğitim-öğretim müesseselerinde, ispatlanmış ilmi bir gerçekmiş gibi okutulabilmektedir. (…) İnşallah, geleceğin kutsal nesilleri, her mevzuda olduğu gibi bu konuyu da, bütün yanlarıyla ortaya koyar ve gerek mektep kürsülerini, gerekse ilim mahfillerini, ispatı mümkün olmayan böylesi nazariyelerle meşgul etmezler.”

    Evrim karşıtlığını FETÖ başlattı
    Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri evrim ders kitaplarında okutulmuştu. Atatürk, dünyaca ünlü tarihçi Wells’in Dünya Tarihi adlı kitabını Türkçeye çevirtmiş ve evrimci bakış açısını tarih ve biyoloji derslerine hâkim kılmıştı. 1980’li yıllara kadar evrim eğitimi ders kitaplarında sağlıklı bir şekilde verilmekteydi.
    Dünyada neoliberal rüzgarların esmesi yobazlığın yelkenlerini doldurdu. Bu süreçte evrim karşıtlığının adım adım güçlenmesiyle birlikte evrim kuramına karşı örgütlü saldırılar başladı ve yaygınlaştı. Fethullah Gülen’in başında olduğu terör örgütüyse bu dönemin hemen öncesinde evrim karşıtlığın ilk savunucusu oldu. Evrim düşmanlığının tohumlarını ekti. Bu nedenle yukarıda işlediğimiz başlıkların ve yaptığımız alıntıların hepsi tarihsel birer kanıt niteliğindedir.

    Sorumluluğa davet
    Yurdumuzun güvenliği ve bağımsızlığı aynı zamanda bilim politikalarının bilimsel ve çağdaş ölçütlere göre belirlenmesinden geçiyor. Akademinin kabul ettiği, doğada ve laboratuvarlarda gözlemlenen, her ay hakkında onlarca bilimsel makale yayımlanan ve bir doğa gerçeği olan evrim kuramından çocuklarımızı mahrum etmek geleceğimizi karartmaktır.
    Daha kötüsü bu, hangi niyetle yapılırsa yapılsın FETÖ’nün amaçlarına hizmet eder, ona fırsat verir ve yeni FETÖ’lerin güçleneceği zeminleri hazırlar.
    Yetkilileri bu noktada sorumlu davranmaya, evrimi bir inanç meselesi gibi ele almamaya davet ediyoruz.
    Bilim, tek gerçek yol göstericimizdir.

    Emrah MARAŞO
    Bilim ve Ütopya Genel Yayın Yönetmeni

    Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın eylül 2017 sayısında yayımlanmıştır...

  2. 17 dakika önce, nogodbutAllah yazdı:

    abd nin önce komünizm ile mücadele kapsamında yeşil kuşak oluşturma mantığı ile bence bu yapılar desteklendi

    sscb çökünce bu sefer bizzat yeşil kuşak hedefe oturtuldu

    abd nin islam ortadoğu ile ilişkilerini anlatan stratejik eserler okununca

    selefi katı el kaide işid gibi yapıların karşısına ılımlı pasif kolayca şekillendirilip etki altına alınabilen islami yapılar bilinçli olarak oluşturuldu

    hatta şii yapı dahi selefi işid çizgisi karşısında desteklendi

     

    bakyoruz moon tarikatı lideri koreden kaçtı abd ye gitti amacı tüm dünya korece konuşacak filan

    dalai lama yine çinden dolayı abd de el üstünde nobel filan

    fethullah denilen şahıs yine orda

     

    bu bir stratejidir

     abd bahusus  islam ve diğer inançlarda  işletecek kullanacak kişilere sahip çıkar eğitir kullanır

    fikir adamları bilim adamları toplum üzerinde etkili olan kanaat önderleri sanatçılar vs yi kendine çeker bunlarla şekillendirmek istediği noktalarda kullanır

     

    esasen selefi denilen el kaide ışıd gibi yapılarıda kendisi üretti destekledi

    bir yandan suud vehabizmi diğer yandan iran şiiz mi ile mezhep kavgası çıkartırsa umum orta doğu ve islam alemini çökertme peşinde

     

    içimizde cübbeli tarzı kişilerde mezhep mantığı ile bu tuzağa düşüyor

     

    ingiltere ırak ve iran da dahi eleştirilen mezhep saiki ile aşırı söylemleri dolayısı ile taban bulamayanlara kucak açtı tv açtı

    orda ingiliz desteği ile sunni camia ya saldırıyor hz ömer ve hz aişeye küfrettiriyor

    bizim cübbeli da ahanda şiiler iranlılar hz ömere saldırdı diye onlara saldırıyor

     

    oysa bu kişiler bizzat ali hamaney fetvası ile sunni şii kardeşliğini bozuyor diye damgalanmış dışlanmış

     

    fetö grubuda abd tesirinde doğal olarak  şii iran düşmanlığına sahip

     

    oya uyanık olmak elzemdir 

     

    işin garib tarafı dinsiz diye horlanan doğu perinçek gibi adamlar bunu görüyor ve abd tuzağıdır oyuna gelmeyin diyor

     

     

     

    Hiçbir millet başka bir milletin dostu değildir. ABD nasıl dostumuz değilse PKK ve DHKP-C gibi örgütleri terör örgütü olarak bile görmeyen Rusya da dostumuz değildir. 

     

    Sizin gibilere kalsa zaten Müslümanların hiçbir suçu ya da kabahati yok, her kötü şeyi ABD planlıyor.

     

    Sizin zihniyetiniz zaten yakın tarihteki her hoşlarına gitmeyen olayı da ABD'ye bağlıyor, çünkü sizlere göre Müslümanlar kusursuz insanlar. 

     

    ABD'nin CIA'sı, İsrail'in MOSSAD'ı varsa SSCB'nin de KGB'si vardı. Bu adamlar sanki Türk ya da Müslüman dostu falan mı? ABD, İsrail, CIA ve MOSSAD yıllarca kötü kötü şeyler planlıyordu da bunlar ne yaptı boş boş oturdular mı yıllarca?

     

    PKK'yı da yıllarca SSCB, İran, Irak, Suriye ve Filistin gibi ülkeler destekledi. Bugün bunları kimse konuşmuyor nedense.

     

    Mezheplere ayrılan, birbirinizi 1400 senedir yiyip bitiren de sizsiniz. Dört halifeden üçünü ABD öldürmedi mesela, Müslümanlar öldürdü. Cemel ya da Kerbela gibi olayları da ABD kurgulamadı, sizin putlarınız birbirlerine düştü.

     

    Perinçek dediğin adam da eskinin PKK şakşakçısı ve Rusçu herifin teki. Perinçek Türk çıkarlarını değil sadece Rus çıkarlarını savunur.

     

     

  3. 4 dakika önce, bilgivehis yazdı:

    Cumhuriyet mi kaldı, ülke tek adamlık sistemine geçti.

    Bugün ölenler ne Cumhuriyet ne de başka bir şey ölmüyorlar sadece Tayyibin kıçı için ölüyorlar.

    Ben genel olarak konuştum zaten. Dikkat edersen AKP'den önce öldürülmüş kişilerden de bahsetmişim mesela.

     

    Ömer Halisdemir'in iç dünyasını ve görüşlerini pek bilemesek de Fırat Çakıroğlu'nun Tayyip için ölmediği, bilâkis Tayyip'in çözüm süreci yüzünden öldürüldüğü aşikardır. Öldürüldüğü zaman zaten hükümet tarafından hiç umursamamıştı. Hatta Bahçeli bu adamın cenazesine gitmeye bile tenezzül etmemişti. 

  4. Tamamen bilim dışı öğretilere dayanan iki dogmatik düşünce olan İslamiyet/şeriatçılık ile Marksizm/sosyalizm/komünizm dinlerinin fanatikleri arasında gördüğüm çok ciddi benzerlikleri sıralamak istiyorum;

    -Şeriatçılar da komünistler de var olan düzeni yıkmak isterler. İki kesim de kendi kurmak istedikleri düzenin var olandan daha adil olduğunu iddia ederler.

    -Şeriatçılar şeriatı sürekli överler, şeriatın kusursuz olduğunu iddia ederler. Fakat bir türlü düzgün bir şeriat ülkesini örnek olarak gösteremezler. Gösterilen kötü örneklerin de gerçek şeriatla yönetilmediğini iddia ederler. Aynı şekilde komünistler de düzgün bir örnek gösteremezler. Gösterilen kötü örneklerin de gerçek sosyalist/komünist olmadığını, yanlış uyguladıklarını iddia ederler.

    -Şeriatçılar kendi işledikleri insanlık suçlarını cihat adı altında savunurken, komünistler de devrim adı altında savunurlar.

    -Şeriatçılar da komünistler de son derece romantik ve yalancıdır. Her iki kesim de kendi putlarını yalanlar ve efsanelerle süsleyerek gerçek dışı bir portre çizerler. Mesela şeriatçılar Osmanlı padişahlarını kusursuz, günahsız ve Allah dostu evliyalar gibi gösterir. Komünistler de Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve Erdal Eren gibi kendi putlarını yalanlarla ve uyduruk efsanelerle süsleyerek adeta romantizm etkisiyle yazılmış kusursuz birer roman kahramanı gibi lanse ederler.

    -Şeriatçılar da komünistler de hoşgörüden son derece yoksundur. Şeriatçılara göre kendilerinden olmayan herkes kafir, komünistlere göre ise kendilerinden olmayan herkes faşist ya da Amerikan emperyalizmi taraftarıdır.

    -Şeriatçılar arasında Sünniler, Şiiler ve Vahhabiler gibi çesitli mezhep ayrılıkları vardır. Komünistler arasında da Stalinistler ve Troçkistler gibi çesitli fraksiyonlar mevcuttur.

    -Şeriatçılar arasında sürekli ihtilaflar mevcuttur. Hatta aynı mezhepten olduğunu iddia edenler bile bazen birbiriyle apayrı görüşler beyan edebilir ve birbirlerini tekfir edebilirler. Komünistler arasında pek çok ihtilaf mevcuttur. Hatta Doğu Perinçek ile Ertuğrul Kürkçü'nün Birand'ın programında ettikleri kavga meşhurdur. Bunlar da birbirlerini kapitalist, Kemalist ya da faşist olmakla suçlayıp dururlar.

    -Şeriatçılar da komünistler de gücü ele geçirene kadar ılımlı görünürler. Ama gücü ele geçirince kendilerine biat etmeyenlere her türlü vahşeti uygulamaktan hiç çekinmezler. 

    -Şeriatçılar da komünistler de sürekli mağdur edebiyatı yaparlar. İdam edilmiş, tutuklanmış ya da propaganda yapmaları engellenmiş putları üzerinden demokrasi edebiyatı, düşünce özgürlüğü edebiyatı ve ajitasyon kasarlar. Halbuki her iki kesim de insan haklarına, demokrasiye ve düşünce özgürlüğüne ölümüne düşmandır. Kendilerine güç verilse her türlü insanlık suçunu(baskıcılık, diktatörlük, zorbalık, katliam, işkence vb.)işlemekten hiç çekinmeyecek tiplerdir.

    -Şeriatçılar kendi yaptıkları işgalleri, savaşları, yağmaları, katliamları vs. görmezden gelip Hristiyanların pisliklerini ballandıra ballandıra anlatırlar. Aynı şekilde komünistler de kendi pisliklerini görmezden gelip faşistlerin ya da Nazilerin işledikleri insanlık suçlarını sürekli eleştirirler. 

    -Şeriatçılar işlerine gelince laikliğin nimetlerinden faydalanmaktan ya da kafir ürünlerini kullanmaktan geri kalmazlar. Aynı şekilde komünistler de işlerine gelince kapitalizmin nimetlerinden dibine dek faydalanırlar.

    -Şeriatçılar da komünistler de başları derde girince soluğu kafir ve kapitalist Batı ülkelerinde alırlar.

    -Şeriatçılar da komünistler de milliyetsizdir. Ama işlerine gelince milliyetçi, vatansever falan takılırlar. 

    ***

    Yani bana göre bir şeriatçı ile komünist arasında hiçbir fark yoktur. Necip Fazıl Kısakürek ile Nazım Hikmet Ran mesela benim gözümde tamamen aynılardır.

  5. Şehitlik aslında günümüzde her kesimin kendi ölüleri için kullandığı göreceli bir kavram haline gelmiştir. Mesela bizler Fehmi Kubilay, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok veya Necip Hablemitoğlu gibi insanları cumhuriyet şehidi olarak görürüz. Bazı komünistler, solcular bunlardan bazılarına 'devrim şehidi' de der mesela. Turan Dursun bile şehit olarak anılmaktadır.

     

    Keza PKK ve DHKP-C gibi örgütler de kendi leşlerini şehit olarak görmektedir.

     

    Fakat İslami manada şehitlik yalnızca Allah yolunda ölenlere denir. İslam'a göre sadece cihat yaparken, İslam'ı yaymaya çalışırken, namaz kılarken, oruçluyken vb. durumlarda ölenler şehit sayılır.

     

    Fakat terör ile mücadele eden Türk askerleri İslam için değil, laik yani İslam'a göre kafir Türkiye Cumhuriyeti'ni müdafaa ederken ölmektedirler. Her ne kadar çoğunluğu Müslüman olsa da ölçüleri muhtemelen İslam değildir, yani İslam için ölmüyorlar.

     

    Mesela bugün İslamcıların sahiplendiği Ömer Halisdemir de İslami manada şehit değildir. Çünkü o da İslam için çatışmamıştır. Hatta onu öldüren Fetullahçıların laikliği ortadan kaldırıp yerine şeriat getirmeyi amaçladığı düşünüldüğünde Ömer Halisdemir'in İslam'a göre kafir, onun öldürdüğü Semih Terzi ya da diğer Fetullahçı leşlerin İslami manada şehit sayılabileceği bile söylenebilir.

     

    Fırat Yılmaz Çakıroğlu da her ne kadar Müslüman bir Ülkücü olsa da İslami manada şehit değildir. Zira Fırat Yılmaz Çakıroğlu CHP'li bir ailenin gayet laik bir evladıdır. Atatürk ve onun cumhuriyeti ile barışık bir insandır. Ayrıca kendisi milliyetçidir, Türklüğüyle övünen bir insandır. Fakat İslam'a göre laiklik kafirliktir. Aynı şekilde İslam her türlü milliyetçiliği de kafirlik olarak görür. İslam'a göre ırk ya da milliyetle övünmek kafirliktir. Yani İslam'a göre "Ne mutlu Türk'üm" diyenler mesela kafirdir. İslam ümmetçiliği ve milliyetsizliği esas alan bir dindir. Bu durumda milliyetçilik uğrunda ölmüş Fırat Çakıroğlu'nun bırakın İslami manada şehitliğini falan Müslümanlığı bile tartışmalıdır. Zaten İslami bakış açısına göre aslında PKK davasında haklı olan bir örgüttür. Çünkü İslamcılara göre PKK, kafir Kemalistlerin Türk kimliğini dayatması ve ırkçı(!) politikaları nedeniyle ortaya çıkmış bir örgüttür.

     

    İslam'da vatan, millet, milliyet ve bayrak gibi kavramlar yoktur. İslam'da sadece ümmet ve şeriat vardır. Şeriatçı birisinin de vatanı olmaz. Çünkü onun için tek önemli olan şeriatla yönetilmektir. Yarın öbür gün yabancı bir devlet Türkiye'yi işgal edip şeriatçıların yaşayışına karışmayacak yeni bir sistem getirse şeriatçılar bunu seve seve kabul ederler. Leş Kadir Mısıroğlu da mesela bir sohbetinde "Keşke Yunan galip gelseydi; o zaman ne şeriat kaldırıldı, ne medrese lağvedilirdi, ne hocalar asılırdı." demiştir. Çünkü Kadir Mısıroğlu gibi gerçek şeriatçılara göre İngiliz-Yunan güdümünde bir şeriat ülkesinde yaşamak, bağımsız laik bir Türk ülkesinde yaşamaktan yeğdir. Zaten bu yüzden İskilipli Atıf ve Said Nursi gibiler Kurtuluş Savaşı'nda Atatürk yerine işgalcileri desteklemişlerdi. Çünkü biliyorlardı ki Atatürk yerine İngilizler hakim olursa onların şeriatına, medresesine, Arap harflerine, Arap ezanına, cüppesine, sarığına, sakalına, çarşafına dokunmayacaklardı.

    ***

    Yukarıda saydığım ve İslami manada şehit olmadığını söylediğim kişiler aslında Kemalist-laik bakış açısına göre şehit sayılabilecek insanlardır. Fırat Çakıroğlu bildiğim kadarıyla resmi olarak şehit sayılmıyor ama o da bana göre bir cumhuriyet şehidi sayılır.

  6. Havuz medyası diye tabir edilen yandaş ve yalaka algı merkezlerinin özellikle de FETÖ konusunda gerçekleri saptırdığı, geçmişi de kendi görüşleri doğrultusunda çarpıttığı aşikârdır. Havuz medyası ve en başta Yeni Ak-it'in söylediklerine bakılırsa sanırsınız FETÖ'yü Kemalistler palazlandırmış, hep onlar desteklemiş. Ak-itlerin beğendiği Erbakan, Özal ve Muhsin gibi adamlar ise FETÖ'ye karşıymış. Elbette ki bu saçma sapan bir efsaneden ibarettir. Tayyip ve Abdullah'a girmeye hiç gerek bile yok, onların ne olduğunu ve neler yaptığını sağır sultan bile biliyor. Ama Muhsin Yazıcoğlu, Alparslan Türkeş, Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve Turgut Özal gibiler de FETÖ'yü dibine kadar desteklemiştir. Necmettin Erbakan'ın FETÖ karşıtı olduğu da doğru değildir. Bilakis Fetullah'ı parlatan ve onun reklamını yapan Erbakan ve MSP camiası olmuştur. Ayrıca 28 Şubat'tan hemen önce Erbakan'ın başbakanlık konutunda verdiği ve tüm tarikat-cemaat liderlerini davet ettiği meşhur iftar yemeğine Fetullah da davet edilmiştir.

     

    Fakat esas konuya gelecek olursak; havuz medyasının yalan hikayesine göre 28 Şubat sürecinde hiç FETÖ'ye dokunulmamış. Hatta daha da saçmalayarak 28 Şubat'ı da FETÖ'ye bağlamaya falan çalışıyorlar. Fetullah'ın o dönemde tamamen göstermelik ve aldatmaca amaçlı yaptığı ordu yanlısı, Atatürk'ü ve laikliği övücü konuşmalarına kendilerince mana yüklemeye kalkıyorlar. 

     

    Fakat gerçekte 28 Şubat'ın öncelikli hedefinde o zamanki adıyla Gülenciler vardır. Gülen yapılanmasını rejimin yapısını değiştirmeye yönelik irticai bir örgüt olarak tanımlayan 28 Şubat'ın Kemalist subayları, Fetullah'ın yargılanmasını ve yapılanmasının dağıtılmasını planlamışlardı. Bunun en somut kanıtlarından birisi Nazlı Ilıcak'ın 1998'de katıldığı Cevizkabuğu programında yaptığı konuşmadır:

    Fetullahçı Terör Örgütü'ne ezelden beri duyduğu sempatiyle bilinen Nazlı Ilıcak, bu programda Genelkurmay'ın Fetullah Gülen'i hedef aldığını belgelerle ifade etmiş ve bundan rahatsız olduğunu dile getirmiş.

     

    Hakikaten de Genelkurmay Fetullah Gülen'i ve terörist cemaatini hedef almıştı. Fetullah Gülen ve onun terör örgütü hakkında ilk iddianame o dönemde Nuh Mete Yüksel tarafından hazırlanmıştı.

    EOa3LB.jpg

    2000 yılında DGM tarafından açılan dava 2008'de yani AKP döneminde Teröristbaşı Fethullah Gülen'in tüm suçlamalardan aklanmasıyla sonuçlanmıştı. O dönemde Fetullahçı Bülent Arınç'ın Türkçe Olimpiyatlarında yaptığı konuşmada Fetullah'ın artık beraat ettiğini ve isterse geri dönebileceğini söylediği hala akıllardadır.

     

    28 Şubat'ın FETÖ'ye hiç dokunmadığı bir yalandan ibarettir. Bilakis 28 Şubat döneminde ordudan pek çok kişi Fetullahçı olduğu gerekçesiyle ihraç edilmiştir. Gerçi bu tür tasfiye operasyonları geçmiş yıllarda da yapılıyordu. O dönemde FETÖ'nün ışıkevlerine yapılan irtica karşıtı bir operasyonun haberi de duruyor:

    https://odatv.com/mob_video.php?id=8FAC9

     

    Ayrıca Necip Hablemitoğlu'nun yazdığı ve Fetullahçı Terör Örgütü'nü ilk kez deşifre eden kitap olan Köstebek'i okursanız o kitapta da Hablemitoğlu'nun gayet de ordudan yana bir tavır aldığını görürsünüz. Necip Hablemitoğlu başta Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel olmak üzere tüm siyasileri Gülen tehdidine karşı hiçbir şey yapmamakla, bilakis Fetullah'ı sürekli göklere çıkaran konuşmalar yapmakla suçluyor. Aynı zamanda askeriye dışında bu tehdide karşı mücadele veren bir yapı olmadığının altını çiziyor.

     

    Zaten Ergenekon-Balyoz kumpasını gerçekleştiren FETÖ'nün yargı ayağı aynı zamanda 28 Şubat generallerini de hedef almıştı. Bu 28 Şubat Davası'nı başlatan savcı da hakim de bugün FETÖ'cülükten içeride. Çevik Bir, İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu ve Çetin Doğan gibi 28 Şubat generalleri ise takip edebildiğim kadarıyla şu anda Bodrum'daki villalarında ev hapsinde yaşıyorlar. 

    ***

    Her ne kadar romantik sol kesim kabullenmek istemese de Fethullah'ı o dönemde orduya karşı sürekli müdafaa eden kişinin Bülent Ecevit olduğu görülüyor:

    M1nkr7.jpg

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/guleni-savundu-39011869

     

    WXMbMq.jpg

    6DAmAN.jpg

    yG7V70.jpg

    3ObAyO.jpg

    O dönemki haberlerden okuduklarımdan ve izlediklerimden çıkardığım sonuç: 28 Şubat'ın Kemalist subayları Fetullah Gülen'i yargılamaya hazırlanırken Fetullah bunu önceden bildiğinden Bülent Ecevit'in yardımıyla ABD'ye firar etti. Belki Ecevit saftır, samimi olarak Fetullah'a güvenmiştir bilinmez ama hiç de sütten çıkmış ak kaşık olmadığı aşikardır.

     

    AKP'nin ise DGM'nin açtığı davayı beraatle sonuçlandırıp yani Fetullah'ı aklayıp akabinde de FETÖ ile kol kola 28 Şubat generallerine kumpas kurması ve bugün de FETÖ çamurunu 28 Şubat'a bulaştırmaya çalışması onların her zamanki yüzsüzlüğünün ve yalancılığının yansımalarından sadece birisidir.

     

  7. 2 saat önce, hulas yazdı:

     

    Neden bilmiyorum ama bu konuda farklı gözlemlere sahibiz... Ben, 100.000'den fazla yazar sayısına sahip Ekşi Sözlük'te, CHP'li veya İyi Parti'li seküler Atatürkçülerin baskın grubu oluşturduğunu, onların ağırlıkta olduğunu gözlemliyorum. Göze batıcı miktarda Kürtçü ve liberal de bulunsa da onlar hiçbir zaman çoğunluk eğilimi oluşturmuyorlar.

     

    Ayrıca Sözlük, sekülerizmin internet alemindeki en önemli kalelerinden birisi olmak gibi bir işleve sahip.

     

    Bendeki izlenim böyle...

    Bana mı hep öyle denk geliyor yoksa benim zihnim algıda seçicilik mi yapıyor bilmiyorum ama zaten o CHP'li görünenlerin büyük kısmının Kürtçü ve liberal olduğunu görüyorum. Atatürk'ü karıştırmadan açıkça Kemalistleri ve ulusalcıları hedef gösteriyorlar. Sezgin Tanrıkulu ve Canan Kaftancıoğlu gibileri çok seviyorlar zaten, hatta onlara laf söyleyenleri aktroll ilan ediyorlar.

  8. "Onların doları varsa bizim de Allah'ımız var" demiş bir cumhurbaşkanından ne bekliyorsunuz ki?

     

    Son seçimlerden önce de "Bunlar FETÖ'cü, onlar PKK'lı, şunlar Rum, şunun kocası domuz yiyormuş..." tarzı cümleler dışında herhangi bir eleştiri de yapamamıştı muhalefete. Tabii her şeye fetö metö falan demek de kabak tadı verdi, yemiyor millet artık. Yeni bir şeyler bulmak lazım.

  9. Erkeğin çok eşli olması zaten mantıken imkansız. Kadın ve erkek oranı hemen hemen aynı, çünkü yazı-tura gibi yüzde 50'ye yüzde 50 ihtimal var. Kadın-erkek oranı birbirine denk iken nasıl erkekler 4 tane kadınla evlensin? Bu anca kadının da çok eşli olması ile mümkün olur. Yani herkes eşini birbiriyle paylaşır, tabii buna da gavatlık diyoruz biz.

     

    İpneler gibi bazı ufak tefek istisnalar dışında hepimiz aynı derecede erkeğiz. Neden sadece azınlık bir erkek kesimin çok eşli olmasını mazur görelim? Diğerleri erkek değil mi? Onların şehveti yok mu? 

     

    Ben bugüne kadar kimseyi aldatmadım, hiç ikinci bir kadına bakma ihtiyacı hissetmedim yani. Bence erkeklerin iradesinin zayıf olduğu, tek eşliliğin doğasına aykırı olduğu gibi iddialar tamamen ataerkil aile yapısının empoze ettiği ve abazan erkeklerin abazanlığına kılıf uydurmak için uydurulmuş yalanlar.

  10. .Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez 1927'de yapılan nüfus sayımında erkeklerin oranı yüzde 49 çıkmıştır. Yani art arda gelen Trablusgarp, Balkan, 1. Dünya ve Kurtuluş Savaşı'ndan sonra bile erkeklerin oranında çok ciddi bir gerileme olmamış. Bu da savaşlardan dolayı erkek nüfusunun azaldığı argümanını tamamen çöpe göndermeye yeten bir kanıt.

     

    .Muhammed, Hatice ile evliliği sırasında bir nevi iç güveysi konumundaydı. Hatice zaten çok zengin bir tüccar ve güçlü bir kadın olduğundan Muhammed'in onun üzerine kuma getirmesi zaten mümkün olamazdı.

     

    .Muhammed hiç de yaşlı kadınlarla falan değil; bilakis Aişe ve Cüveyriye gibi torunu yaşında sayısız kızla evlenmişti.

     

    .Tahrim 5 ayeti: Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, sebatla itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verebilir.

    Yani Muhammed'in karılarını açık açık Muhammed'e daha güzel ve bakire eşler vermekle tehdit etmiş Arap tanrısı.

     

    .Ahzap 53 ayeti ile de Muhammed'in eşlerinin o öldükten sonra başkası ile evlenmesi kesinlikle yasaklanmış: Ey iman edenler! Siz, bir yemeğe çağırılmadıkça, zamanını gözetmeksizin, Peygamber'in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber'i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah'ın Resûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah) tır.

    Yani eğer Muhammed bunca kadını sadece korumak için nikahına aldıysa neden ondan sonra evlenmeleri yasaklanmış? Muhammed hayattayken hepsinin korunmaya ihtiyacı vardı da Muhammed öldükten sonra bu ihtiyaç ortadan kalktı mı?

     

    .Muhammed'in evlendiği kadınların/kızcağızların hemen hemen hepsi zengin ve soylu ailelerin kızıdır.

     

     

  11. Ekşi Sözlük bence nesnel bir ölçü olamaz. Mesela Fenerbahçeli oranını belirlemek için Kadıköy semtinde ve bir de Trabzon'da bir anket çalışması yapsanız birbirinden apayrı iki sonuç alırsınız. Çünkü Trabzon, Fenerbahçe düşmanlarının en yoğun olarak bulunduğu bölgedir. 

     

    Ekşi Sözlük günlük hayatta en azından benim hiç karşılaşmadığım marjinal tiplerle dolu. Ezici çoğunlukla cihangir solcusu, liberal ve Kürtçü tiplerden oluşan bir platform. Neden böyle bilmiyorum ama hep toplumun küçük bir azınlığını temsil eden tiplerle dolu.

     

    Kizlarsoruyor.com'a baksanız mesela orada da ilginç bir şekilde şeriatçı, dinci, Arapçı ve yobaz tiplerin çok yoğun olduğunu görürsünüz. Onun nedenini de çözemedim.

     

     

  12. Meseleleri birbirine karıştırmamak gerek. Suriyelilerin elbette ki gerekirse zorla sürgün edilmesi gerekmektedir. Benim elimde güç olsa ne kadar şeriatçı ve bölücü varsa onları da sürgün ederdim ama bu ayrı konu.

     

    Terörle silahlı mücadele herhangi bir hükümetin değil zaten olması gereken, devletin doğal politikasıdır. Sınır dışı harekatlar da buna dahildir. Zaten 1983'ten beri defalarca kez sınır dışı harekat yapılmıştır.

     

    Yani Suriyeli mülteciler olsun olmasın zaten Türk askeri Suriye'de operasyon yapmak zorundadır. Çünkü Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'nin güney doğu ve doğusunu tehdit eden bir terör örgütünün uzantısı olan ve denize ulaşarak bağımsız bir devlet kurmayı hedefleyen bir yapı bulunmaktadır.

  13. Türk insanının iki temel problemini çözdüğümüz zaman.

    1- Türk insanı bilmeye değil inanmaya odaklı bir zihin yapısına sahiptir. Sağcısından solcusuna hemen hemen her kesim böyledir. Neredeyse hiç kimse herhangi bir tezin ya da iddianın gerçekten doğru olup olmadığı ile ilgilenmemektedir. Bu nedenle doğruya doğru yanlışa yanlış diyememektedir. Sadece kendi görüşünü destekleyen her iddiayı/tezi doğru, yalanlayan her iddiayı/tezi de yalan olarak görmektedir. Partizanlık hastalığının temelinde de bu sakat zihin yapısı yatmaktadır. 

     

    2- Türk insanı, özellikle de muhafazakar dinci kesim asla kendi hatasını ve suçunu kabul etmez. Hep suçu başkalarına atmak ister. Bu başkaları da genelde ABD/İsrail başta olmak üzere dış güçler olur. Müslümanlar kendilerinin kusurlu olabileceğini asla akıllarından bile geçiremezler. O nedenle her başlarına gelen felaketi bu dış güçlere bağlarlar. 

     

    Bu temel iki sorun çözüldüğünde her şey düzelecektir eminim. AKP gidince şöyle olacak böyle olacak diye kendimizi kandırmaya gerek yok. Celal Şengör'ün dediği gibi AKP aslında sadece 1000 yıllık cehalet ve dogma bataklığının günümüzdeki yansımasıdır. Temel sorunlar çözülmedikçe AKP gitse de yerine daha nice AKP'ler gelir. Menderes'i astık da ne oldu mesela?

  14. Liboş diye tabir edilen kişilerin asla şaşmayan özelliğidir. Bunda şaşılacak ne var ki soruluyor?

     

    Sevan Nişanyan, Ali Nesin, Ayşe Hür ve Ahmet Altan gibilerin bir kopyasından birisi. Muhtemelen R.O.K ve Nagehan da ateisttir. Hatta elimde bir kanıt olmasa da dincilerin baş putlarından Adnan Menderes'in de ateist olduğunu tahmin ediyorum.

     

    Bunların hepsi akıl hastasıdır, çıkış noktaları Atatürk'e ve Kemalistlere düşmanlıklarıdır. Atatürk düşmanlığı bir düşünce özgürlüğü değil tedavisi mümkün olmayan bir akıl ve ruh hastalığıdır. 

  15. Eskiden ben de salt ABD düşmanlığı ile hareket ederdim ama bunun mantıksız ve ergence bir düşünce olduğunu zaman içinde fark ettim. Türkiye'de her kötü olayı ABD/İsrail/CIA/MOSSAD/Masonlar/Yahudiler'e mal etmek tam olarak Necmettin Erbakan'ın kafasıdır. Erbakan aslında salak değildi, hatta zeki bir adamdı. İTÜ Makine Mühendisliği'ni bitirmiş, hem de rekor not ortalaması ile bitirdiği söyleniyor. Ne kadarı doğru bilemem. Ama tabii zeki de olsa insanlar bazı konularda çok saçma düşünebiliyor, komplo teorilerine ya da dogmalara saplanıp kalabiliyor.

     

    Bugünkü medya hiç dillendirmez ama o dost olarak gördüğümüz Rusya PKK'yı halen terör örgütü olarak görmemektedir. Yeri gelince YPG/PYD ile de işbirliği yapmıştır.

     

    Zaten PKK'yı önceleri Sovyet Rusya, İran, Irak, Suriye(Hafız Esad) gibi ülkeler desteklemiş ve beslemiştir. Hatta Filistin Kurtuluş Örgütü'nün de PKK ile kardeşliği bilinmektedir.

  16. Umay tanrı değildir zaten, çocukları ve hayvanları koruduğuna inanılan bir tanrıçadır. Ayzıt da bir tanrıçadır mesela, aşkın ve güzelliğin simgesidir.

     

    Erlik Han ise yeraltı aleminin efendisi ve kötülük tanrısıdır. Kardeşi Ülgen de iyilik tanrısıdır. İkisi de Gök Tanrı'nın oğludur.

     

    Benim gördüğüm kadarıyla atalarımız da bir pagan dinine inanıyormuş. Fakat Ülkücülerin tamamen yalanlar üzerine kurulu Türk-İslam sentezi ideolojisine destek vermek için Tengrizm'in tek tanrılı din olduğu ve İslam'a çok benzediği yalanı ısrarla tekrarlanıyor. Bazı dinsiz Türkçüler de "Biz İslam'dan önce de zaten tek tanrıya inanıyorduk" demeye çalışıyor. İnsanlığın en karanlık dönemi tek tanrılı olan semavi dinlerin hüküm sürdüğü zaman dilimi olmasına rağmen tek tanrıya inanmak nispeten ilerici bir düşünceymiş gibi algılanıyor.

  17. 5 dakika önce, Türk Ateist yazdı:

     

    Güzel saptamalar. Katılıyorum size.

     

    Bu işin gerçekten de CHP içinden çıktığına inanıyorum. Kılıçdaroğlu'nun haberi olup olmadığından emin değilim; İnce kendisi için şu aşama bir tehdit oluşturmuyor ama içeride İnce'den nefret eden ve tasfiye olmasını isteyen ciddi bir liberal-Kürtçü tayfa var. Bunların içinde geçmişte koyu milliyetçi, koyu Atatürkçü takılmış olanlar da var hatta. Bunlar sizin dediğiniz gibi Kürtler olmazsa olmaz" kafasına erişmiş, Kılıçdaroğlu taraftarı kişiler. 

     

    İnce sinirlidir, duygusaldır, fevri hareket eder ve hata yapar falan ama birçok insanın söylediği gibi CHP'nin öz evladıdır. Dürüsttür bu anlamda, namusludur. 

     

    Çok uzatmaya gerek yok aslında. İşin iç yüzü ortaya çıkacaktır herhalde.

    Ama benim gördüğüm, İnce'ye deliler gibi saldıran, üstüne çullanan ve itibarını sıfırlamaya çalışan kesim yine bu liberal Kürt sever takım. Misal, Ekşi Sözlük'teki Muharrem İnce başlığına bakıp hakkında yazılan olumsuz yorumları okuduktan sonra yazarının profiline bir girin, HDP oy vereni, CHP'deki Atatürkçü-milliyetçi kesimin mutlaka tasfiye edilmesi gerektiğini düşündüklerini görürsünüz.

    Yani bu işi saraya bağlayacaksak bile bu döküntü kitle nedeniyle bağlamalıyız ancak. Bu kumpas sarayın işine elbette gelir, körükler, besler ama direkt onlardan çıkamaz. 

     

    CHP seçmenini, "Kürtler olmazsa olmaz, İstanbul'u bile onlar sayesinde aldık, Canan süper" algısıyla manipüle ediyorlar. Onlar da biraz koyun, cahil oldukları için partinin göreceği zararı, HDP'li ve liberal döküntülerin her an kendilerini arkadan vurup partiyi savunmasız hale getireceğini düşünemiyorlar. Ne kadar Atatürkçü varsa partiden öyle veya gönderdikten sonra bir avuç çapulcu, oturup Tayyip'in yeni başkanlığını izlerler artık. 

     

     

    Ekşi Sözlük'te ben de nedense çok fazla CHP'li görünen liberal ve Kürtçü görüyorum. Gündelik hayatta hiç karşılaşmayacağım son derece marjinal tiplerle dolu. Mesela birisi "resmi tarih yalanları" gibi bir ifade kullanmıştı, aynı entry'de sanki CHP'li gibi CHP adına konuşuyordu. "Adam resmen Ahmet Altan ağzıyla konuşuyor" demiştim içimden. Sonradan profiline baktığımda Ahmet Altan başlığına sürekli savunucu entryler girdiğini şok olmuş bir şekilde gördüm.

     

    Ne zaman CHP adına konuşsalar hiç Atatürk'ten bahsetmiyorlar. Devamlı eski CHP'lileri "Kafatasçı, faşist, ulusalcı, statükocu, Beyaz Türk, eski kafalı, gerici, dinozor..." diye aşağılıyorlar. Atatürk'e hakaret etmeseler de asıl hedeflerinin o ve Kemalistler olduğunu çok net hissedebiliyorsunuz.

     

    Daha da ilginci Atatürk'ten nefret ettikleri her hallerinden belli olmasına rağmen ısrarla CHP'li görünüp asıl CHP'lilere CHP düşmanı, aktroll falan diye çamur atıyorlar. Neden nefret ettikleri CHP'ye yapışıp kalmakta ısrar ettikleri de çok açık: Çünkü yeni bir parti kurup, görüşlerini daha açık biçimde savunup doğrudan Atatürk'ü hedef alsalar anca Vatan Partisi ile falan yarışırlar. Kendilerini Atatürk ve CHP ile kamufle edip parazit gibi davranacak kadar aşağılık insanlar.

     

    Resmen AKP'den tekmeyi yemiş Fetullah-Said Nursi aşığı Atatürk düşmanları içimize kadar girmiş ve hatta bizi kovmaya çalışıyorlar . 

  18. Türkiye'de sol kavramı olmadığı söylenir fakat bence tam aksine Türkiye'de gereğinden çok fazla sosyalist ve sol düşünceler hakim. Çünkü yazarlar, edebiyatçılar ve sinemacılar gibi entel ve laik çevrelerce sürekli bir sosyalizm ve sol propagandası yapılıyor. Cihangir solcusu da deniyor bunlara. Kendileri gayet liberal ama sürekli sosyalizmi insanlara çok güzel, insani, bilimsel ve ilerici bir düşünce gibi empoze ediyorlar.

     

    Özellikle yeni ateist olmuş 18-25 yaş grubunda çok sık gözlemliyorum bunu. Hep bir sosyalizm merakı, 68 kuşağı özentiliği falan... Ama aslında benimsemekten ziyade cazip ve havalı geliyor sanırım. 

     

    Bu yüzden sosyalizme karşı olmak gericilik, İslamcılık, ülkücülük, ırkçılık falan diye algılanıyor. Tabii bu yanlış algıdan dolayı kapitalizmin çok kötü bir şey olduğu düşünülüyor, kapitalizmi savunmak sanki insanlık suçuymuş gibi algılanıyor. Kapitalist sözcüğü bir hakaret, sosyalist sözcüğü ise iltifat olarak algılanıyor neredeyse. 

     

    Bana göre ise bu çok saçma. Sosyalizm bana akıl ve bilim dışı, ilkel ve gerici bir düşünce olarak gelmiştir hep. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ya da İbrahim Kaypakkaya gibi devrimci denilen kişiler bana şeriatçılardan farklı gelmiyor. 

  19. Bir de Ekrem İmamoğlu ve Muharrem İnce kıyaslaması yapıyorlar. 

     

    İyi de; Ekrem İmamoğlu yalnızca bir İstanbul adayı iken, Muharrem İnce ise tüm Türkiye'nin cumhurbaşkanı adayıydı.

    Ekrem İmamoğlu CHP-İP-HDP'nin adayı iken, Muharrem İnce yalnızca CHP'nin adayıydı. Üstelik İmamoğlu'nun 23 Haziran'da oylarını artırmasının sebebi hükümetin yaptığı hukuksuzluk ve zorbalık yüzünden bir nevi AKP'yi cezalandırmak isteyen bazı AKP'lilerdi.

     

    Kılıçdaroğlu'nu savunan liberallerin, ulusalcılık-milliyetçilik karşıtlarının en büyük dayanağı Kürt oyları. Bu yüzden CHP Kemalist olursa yüzde 15-20'yi geçemez diye insanları manipüle etmeye çalışıyorlar. Sanki Kılıçdaroğlu'ndan önce CHP hiç yüzde 25'e bile çıkamamış gibi konuşuyorlar.

     

    Halbuki şu gerçekleri hiç konuşmuyorlar.

     

    1-Baykal'ın ulusalcı CHP'si 2007'de yüzde 21 oy aldı. Ama o zamanlar zaten Genç Parti ya da DP gibi başka muhalif partiler de vardı. Yani muhaliflerin başka alternatifleri vardı.

    2-CHP'den Kemalizm'i çıkarıp Kürtlere yamandılar da peki Kılıçdaroğlu kendi memleketi Tunceli'den bile kaç seçimdir oy alamazken Muharrem İnce'nin orada en çok oyu almasını nasıl açıklayabilirler?

     

  20. Kısa vadede mevcut parti yönetimini desteklemek mantıki gibi gelebilir insanlara ama uzun vadede düşünürsek mevcut yönetimin CHP'ye ve cumhuriyete verdiği zarar çok daha büyük ve telafisi zor.

     

    CHP'yi korumak istiyoruz ama korumak istediğimiz parti gerçekten CHP mi? Cumhuriyeti korumak istiyoruz ama bu CHP ismi taşıyan partide cumhuriyet değerlerini savunamıyoruz. Sırf Atatürkçülükten vazgeçmek istemiyor diye insanları faşist ulusalcı diye damgalayıp partiden uzaklaştırıyorlar. İçinde Atatürkçülere yer olmayan ve liberallerin, etnikçilerin yönettiği bir parti gerçekten CHP midir?

     

    Ben partizan bir anlayışla değil, ideoloji odaklı düşündüğüm için Muharrem İnce'yi haklı buluyorum. CHP'nin gerçek evladı olanın Muharrem İnce olduğunu biliyorum. 

  21. 18 dakika önce, Emre Karaköse yazdı:

    Hayır bugünkü ateizm ruhçuluğun ayaklarından olan komünizm, evrim ve panteizm gibi inançlarla yakın ilişki içinde.

     

    Liberal olan bir ateist bile artık pagan evrime inanıyor maalesef.

     

    http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/ruhcu-ogreti-ateizmin-ack-yoneticisi.html

     

     

    Bazı yeni ateist olmuş ergenlerin aynı zamanda kendini sosyalist olarak tanımlaması veya bu ikisini özdeşleştirmesi ateizm ile sosyalizm arasında bir bağ olduğunu göstermez. Hatta sosyalizmin savunucuları ve uygulayıcıları hep ateist olsa bile yine göstermez. 

     

    Çünkü ateizm dini ya da politik bir akım değildir. Tamamen bu alanların dışında, farklı bir kategoridedir. Bir kişiyi ateist olarak nitelemek için yaratıcı gibi her türlü metafiziksel inancı reddetmek dışında herhangi bir şart aranmaz. 

     

    Senin gibiler; sanki ateizm tüm ateistleri birleştirecek belirli ilkeler ortaya koymuş da bütün ateistler bunlara uyarak yaşıyormuş gibi bir düşünceye sahip. Ateistlerin çoğunlukla dinlere karşı tavır alması, onları eleştirmesi ve onlarla mücadele halinde olması tamamen ateist kişilerin bireysel tercihlerinden ibarettir. Yoksa bir ateist hayatı boyunca hiç dinlere eleştiri yapmasa, ateizmi yaymak için en ufak bir çaba sarfetmese ve hatta ölene kadar ateist olduğunu gizleyip inançlı taklidi yapsa dahi karakterinden ve ahlakından çok şey kaybedebilir fakat ateistliğinden gram bir şey kaybetmez. 

  22. Müslüman arkadaşın videosunu izlemedim. Ama ben de Kuzey Kore hakkında dehşete düşürücü şeyler duymuş ve oradaki halka çok acımıştım. Ülkede bireysel telefon, belirli birkaç site dışında internete girmek, belirli stiller dışında saç stilleri, yine belirli kıyafetler dışında başka kıyafetler giymek, hanedana en ufak bir eleştiride bulunmak vb. şeylerin yasak olduğunu; ayrıca oradaki halkın şu anda Kuzey Kore dışındaki ülkelerin çok daha kötü durumda olduğuna, tüm dünyanın sefalet içinde olduğuna ve hatta Amerika'da milletin açlıktan kar yediğine inandıkları gibi fantastik hikayeler duymuştum.

     

    Söylenenlere göre ülkeye turist olarak gitmek isteyenler yalnızca Çin'deki belirli seyahat şirketlerini kullanarak gidebiliyor. Orada da video ya da fotoğraf çekmenin yasak olduğu söyleniyor.

     

    Fakat Türk bir YouTuber görüldüğü gibi gidip gezmiş ve videoya da çekmiş gördüklerini. Telefonla konuşup internete giren insanları gösteriyor, insanlarla rahat rahat diyaloğa girip onları da gösterebiliyor. Kaldığı otel de gayet iyi görünüyor. Hatta adam otelde Coca Cola, Fanta vb. kapitalist ve Amerikan ürünlerini görünce şaşırıyor ve muhtemelen bunların sadece otel gibi belirli yerlerde olduğunu düşünüyor. Fakat ikinci videoda markette de bu ürünleri gördüğünü söylüyor.

    Videoların tamamını izlemedim. Videoya alamadığı, görünmeyen bir görevli onu yönlendiriyor ve kontrol ediyor olabilir belki.

     

    Komünist midir, başka bir şey midir hiçbir fikrim yok ama anladığım kadarıyla adam objektif olmaya çalışmış. "Yalan söylemiyorum; ne görüyorsam onu gösteriyorum, onu söylüyorum." demiş.

     

    Evet bir refah ülkesi olmadığı, diktatörlükle yönetildiği ve insan haklarının ihlal edildiği belli. Fakat söylenenler kadar da abartılı, korkutucu bir durum yok gördüğüm ve anladığım kadarıyla.

     

    Ha belki video altındaki yorumlarda yazıldığı gibi bunlar sadece turistlere özel olarak gösterilen kısımlar olabilir. Yani göz boyamak, dış dünyayı aldatmak için de sadece bu adam gibilere buzdağının görünen kısmını gösteriyorlar olabilir.

     

    Sonuç olarak; Kuzey Kore hakkında söylenenlerin ne kadarı doğru bilemiyorum. Doğru olsa da bu tür ilkellikler ancak sosyalizm ile bağdaşabilir, ateizm ile bağdaşamaz. Ateizm ile sosyalizmi bağdaştırmak, ilişkilendirmek de aptallıktan başka bir şey değildir.

  23. Ölümünün 81. yıl dönümünde bu güzel insanı saygı ve sevgiyle analım.

     

    Ben normalde Mustafa Kemal ismini kullanmaktan itinayla kaçınırım, kullanılmasından da hazzetmem. Çünkü bana küçümseyici bir ifade, tavır gibi gelir.

     

    Fakat bana göre bugün yalnızca Mustafa Kemal Paşa'nın ölüm yıl dönümüdür, Atatürk'ün değil. 

     

    Çünkü Atatürk sözcüğü bir soyisimden ibaret değildir. Atatürk; insanca yaşamayı, aklın rehberliğine olan sarsılmaz bir güveni ifade eden bir sembol ve Türk ulusu için kutsal bir ideal haline gelmiştir. Bilimden başka yol gösterici aramamak, her türlü dogmatik ve kalıplaşmış düşünceyi reddetmek, hür ve eleştirel düşünceye izin vermeyen her türlü gücün karşısında durmak, tam bağımsızlıktan yana olmak, sanata değer vermek, hangi koşul ve şekilde olursa olsun cinsiyet ayrımcılığını kökten reddetmek, çocukları korumak, doğayı ve hayvanları sevmek gibi insanı insan yapan sayısız pozitif özelliği içeren bir nevi bir metafor haline gelmiştir.

     

    Dolayısıyla her canlı gibi onun vücudunun da toprak olması fikirlerinin öldüğü anlamına gelmemektedir. Dünyanın sonu gelmedikçe, Türk ulusu da yeryüzünden silinmedikçe Atatürk de hep yaşayacaktır.

     

    Ne kadar parmaklarımı yorsam da övgülerim yetersiz kalır biliyorum. Ama benim içimde başka kimsenin dolduramayacağı bir yere sahip bu güzide insan için elimden geldiğince duygularımı ifade etmeye çalıştım. 

     

×
×
  • Yeni Oluştur...