Jump to content

Çakırcalı

Üyeliğini Sildirmiş Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    1.712
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne Çakırcalı kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Neden işimiz gücümüz polimmiş onu anlamadım?

    Benim için bir Tanrının bizi var etmede uzaylıları kullanması benim inancıma sekte vurmazki.

    Yaratan tektir benim inancıma göre ve her tür yaratmaya kadirdir. Bunda ben bir sorun göremiyorum.

    Yaratılış aşamasını bilemeyiz diyorum zaten ve bir çeşit evrim çok açık. Sadece bu sürecin nasıl işlediğini asla ve asla bilemeyiz diyenlerdenim.

    Ve bunları söylememin şirk olduğunu söylemek şuna delalet çakırcalı.

    Sizin Tanrı algınız ve bilginiz ile benimki aynı değil.

    Benim karşımda gücü sınırsız olan bir Tanrı var, aynı zamanda hikmetlide bir Tanrı bu.

    Yani cahil diye yakıştırmanız sizin benim fikrim hakkındaki cehaletinizden kaynaklı...

    Bergüzar, hiç cebelleşme. Bu başlık, senin acziyetin ve cehaletine azamı namütenahi bir işarettir. Richard Dawkins'in son derece bilimsel bir düşüncesinden ve bir bilim adamı olarak da bunu dile getirmiş olmasından bile kendine pay çıkarmaya çalışıyorsun. Nereye başvuracağını şaşırmış haldesin. Yazık... :(

  2. Burada önemli bir kelime oyunu da olabileceği düşüncesiyle temkinli yanıt vermeye çalışacağım.

    İslamı yeterince kavrayamamış olanlardan kasıt, kendisini müslüman olarak tanıtanlar mıdır, müslümanlar mıdır? Eğer kasıt genel anlamda insanlarsa, islamı bilmemeleri kötüdür tabii. Bilmeleri taktirde tabii ki kendilerini müslüman olarak tanıtmaktan hicap duyar, bu dinden köşe bucak uzak dururlardı. Ancak;

    Eğer kasıt müslümanlarsa, islamı bilmemeleri çok iyidir; zira şu an haci'nin de belirttiği üzere arada bir namaz kılmak, oruç tutmak, kurban kesmekle yetinmek yerine, çevrelerinde kendileri gibi düşünmeyen kim varsa öldürmenin yollarını arıyor olurlardı. Çünkü ölürlerse de öldürülürlerse de cennetlik olacaklarına inanıyor olacaklardı.

  3. İşiniz, gücünüz polemik. Sinekten nasıl ve ne kadar yağ çıkarabiliriz derdindesiniz.

    Richard Dawkins, hemen her bilim adamının olasılıklar dahilinde gördüğü bir şeyi yineliyor burada sadece. O da neymiş: Dünyadaki yaşamın, "evrenin bir başka köşesindeki" çok daha gelişmiş ve çok daha akıllı varlıklarca oluşturulmuş olabileceği ihtimali ki, siz bunun "akıllı tasarım" olduğunu söylüyorsanız eğer, asıl kendi kendinizle çelişiyorsunuz demektir. Bu video ateistlere değil, aksine teistlere bir gönderme olabilir ancak. Çünkü siz, akıllı tasarımdaki o üstün aklın, "tanrı" olduğuna inanıyorsunuz. Oysa Dawkins, bunun da (videoda da üzerine basa basa söylediği üzere) "AÇIKLANABİLİR BİR ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKMIŞ BİR VARLIK OLMASI GEREKTİĞİ"ni söylüyor ki, burada sonucun nesi değişmiş, onu anlayamadım.

    Sizin tanrınız, sadece dünya gezegeninin tanrısı mıydı yoksa? Dünyada yaşamı başlatmış oldukları kabul edilebilecek o olası üstün akla sahip varlıkların ne şekilde ortaya çıkmış olabilecekleri hakkında "onları da tanrı yarattı" demek dışında bir cevabınız mı var ki, Dawkins'in sözlerinden umutlandınız? İnandığınız tanrı olarak hemen kabul ettiğiniz o olası akıllı varlıkların "Açıklanabilir Bir Varoluş Hikayesi" mi var da, bizden saklıyorsunuz?

    Bu arada sizin o olası varlıkların varlığını kabul etmeniz bile, tanrınıza şirk koşmak olduğunu bilemeyecek kadar cahil olduğunuzun belirtisidir desem, ne dersiniz?

  4. Ateist bakış gibi, savaş çığırtkanlıkları yapan insanları asla ciddiye almayın ve onlara uymayın. Kendileri ile birlikte, sizide felakete sürüklerler. Savaş, gerektiği anlarda başvurulacak bir şeydir. Böyle, kendini polyanna sanan tipleri ciddiye almayın.

    iktisap nedemek, sayın Crafterman. Bu tip kelimelerin yanına, parantez içinde türkçesini yazman, daha iyi olacak. Forumda, bunları anlamayan insanlardan bir çok vardır, öyle tahmin ediyorum.

    Buyrun, burdan yakın! Bu insanlarla mücadele etmekten bahsediliyor ve bunların insan üzerinde ne derece bezginlik yaratabileceklerine de güzel bir örnek:

    Sen İKTİSAB'ın ne olduğunu bilmeyeceksin, bu normaldir; sonra bu kelimeyi içeren iki satırlık bir yazıyı görecek ve o yazıyı yazana çıkışacaksın ki, senin bilmediğin bir kelimeyi kullandığı ve yanına da Türkçe açıklamasını yapmadığı gerekçesiyle.

    Ya Sığırullahülazim! 1400 sene önce uydurulmuş bir tomar deli saçması Arapça sözkonusu olduğunda ses çıkarmıyorsun da, kendi diline de geçmiş güncel Arapça bir kelime için ne diye yaygara koparıyor, Türkçe karşılığını istiyorsun? Senden kendisine ibadet etmeni istediğine inandığın sözde tanrıya niye aynı çıkışı gösteremiyorsun? Sizlerin beyinsiz olduğunuzu, aklınızı ipotek ettirdiğinizi, ne amaç uğruna olduğundan dahi emin olamadığınız bir ideal uğruna kölelik yaptığınızı söyleyen bu insanlar haksız mı şimdi?

    Bir TDK Türkçe sözlük veya Osmanlıca-Türkçe sözlük sahibi olmamanın sergilediği cehalet ya da Google'a yazıp karşılığını bulamayacak kadar durağan beyinlilik de cabası...

  5. O zaman bir müşriki yakaladığın yerde öldürmen, elini ayağını çapraz kesmen, malını, karısını, çocuğunu ganimet diye gaspetmen iyiliktir kirec.

    Bir müşriğe sırf müşrik olduğu için durduk yere bunu yapamazsın.

    Yok yahu! Bir müşrike durduk yere yapamazsınız da, allaha şirk koştukları, Muhammed'e inanmadıkları, lailaheillallah demedikleri zaman mı yapabilirsiniz, cübüş? Dinini mi unuttun, harf olsun diye mi yazıyorsun.

  6. Atatürk, yığınların sorunlarının sosyalizmle çözülemeyeceğini biliyordu. Yani, senin sandığın gibi sosyalist değildi. Marksizme karşı düşmanca bir tutum benimsememiş olsa da Marksist eğilimleri tehlikeli bulurdu. "Asla Bolşevik olmayacağız" demesi bundandır.

    Senin bahsettiğin emek sorunları Atatürk'ün hayata geçirdiği evrensel hukuk normlarına dayalı bir demokraside çözümlenebilir sorunlardır. Çalışanların örgütlü mücadelesinin yasallaştırılması ve örgütlenme hakkı tanınması ile çözüm mümkündür. Ve Batılı ülkelerde gayet olumlu örnekleri mevcuttur.

    Ben Atatürk'ün sosyalist olduğunu söyledim mi? Atatürk'ün laisizmi, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü baz alan bir cumhuriyet tasarlamış olmasının, Marx'ın da kabul ettiği üzere sosyalist düzene geçişi kolaylaştıracak bir başlangıç olduğunu ileri sürdüm ki, Atatürk'ün devrimcilik ilkesi de bunu zaten doğuracaktır. Yani Atatürkçü düşünce, toplumun ihtiyaçları doğrultusunda sosyalizmi doğurabilir ancak şeriata ve saltanata dönüşü de aynı kuvvetle imkansız kılar. O nedenle zaten dincilerin ve kendini sosyalist sanan bazı andavallıların en önemli hedefleri Atatürkçülüktür.

    Bana kalırsa önce Atatürk'ü anlamaya çalış, sonra yazımı tahlil edersin, ne dersin? Yani avatarda bir Atatürk resmi kullanmak, adamı Atatürkçü yapmaya yetmiyor. ;)

  7. öncelikle güzel bir sorudur bu...

    bu soruya her kişinin vereceği cevablar farklı olacaktır...

    ben islam peygamberi hz muhammedin bu soruya verdiği cevabları çok beğenir ve evrensel bulurum...

    iyilik kalbinizi ferahlandıran pişman etmeyen işkillendirmeyen şeydir...

    kötülükte kalbinizi sıkan üzen pişman eden şeydir...

    yani ölçüt insanın kalbi yani vicdanıdır...

    O zaman bir müşriki yakaladığın yerde öldürmen, elini ayağını çapraz kesmen, malını, karısını, çocuğunu ganimet diye gaspetmen iyiliktir kirec. Bir müslüman olarak bunları yaptığında pişmanlık duymaman, işkillenmemen, kalbinin sıkışmaması gerekir ki, peygamberinin iyilik anlayışına da hizmet etmişsin demektir.

    İyilik, kalbi ferahlandıran, pişman etmeyen, işkillendirmeyen şeymiş, pöh!

    Sen hırsızların çok büyük bir bölümünün yaptıklarından zerrece pişmanlık duymadıklarını, her fırsatta tekrarladıklarını, bunu da kendi aralarında ballandıra ballandıra anlattıklarını biliyor musun kirec? Bunlar da birilerinin malını çalarak iyilik etmiş oluyorlar demek ki, ha?

    Yahu bu müslüman akıllılarla ne yapacağız biz? :blink:

  8. ömrümüz boyunca bir yaratıcıya inanmadık

    fakat gün geldi ağır hastalandık

    maddi veya teknolojik açıdan yapılabilecek bir şey kalmadı

    öleceğimiz kesin ve biz bunu biliyoruz

    Ya yaratıcı gerçekten varsa diye hala şüphe içindeyiz

    ömrünüz boyunca yaratıcıya hakaretler ettiğiimizi düşünelim

    son bir ümitle bağışlanmayı dilermisiniz,dilemezmisiniz?

    lütfen ölüm döşeğinde olduğumuzu farzedelim ve samimi cevap verelim

    Demek ki acınacak haldeymişsin, bir ömür boyu kendini ve çevrendekileri ateist olduğunu söyleyerek kandırmışsın, kandırmaya çalışmışsın. Sen zaten ölmüşsün, bir farklılığın, bu ölümü hala yaşıyor olman.

    Ölüm döşeğinde olduğumda, tek bileceğim de ölüm döşeğinde olduğum gerçeğidir. Ölüm döşeğinde eğer "Allahım, allahım..." diye sayıklamaya başlamışsam, bu allahın olduğuna değil, ölüm korkusuyla çıldırdığıma delalettir; yaşamın ve ölümün ne olduğunu o güne kadar öğrenememiş olduğumun, bunu özümseyemediğimin, ot gelip saman gittiğimin delaletidir.

    Sağlıklı halde (?) iken bile mantık yürütemeyen adamın, ölüm paniğiyle mantıklı düşünmesini beklemek de yine bir andavallının harcıdır.

  9. Akp gider başka parti gelir , mesele toplumun bilinçlenmesi.

    Atatürkün devrimlerinin devam etme sebebi bellidir , emperyalizmin çıkarları ile uyuşması , ama hiçbir zaman bitmeyecegi anlamına gelmez , uzun süredir devam etmesi bu rejimin iyi oldugu anlamınada gelmez, tıpkı 1400 yıldır hüküm süren islamın iyi oldugu sonucu çıkarılamayacagı gibi.

    Benim görüşüm ya islam atatürk devrimlerini yer yada atatürk devrimleri islamı yer , bu noktada güç türk halkındadır. Bir kümeste 2 horoz olmaz.

    Sevgili dostum, sen ne yazık ki ne Atatürk'ü, ne de Atarürkçü düşünceyi anlayabilmişsin. Bunlara sana anlatacak değilim; eminim ki bu konulara biraz kafa yorar, birkaç kaynağı tararsan mantığını kendin de çözebileceksin. Sadece bilgisizsin...

    Atatürk, bu topraklarda acaba laik, demokratik ve hukuka dayalı bir cumhuriyeti boşa mı kurmuştur; bu nitelikleri yüklerken acaba Muhammed gibi işkembeden mi atmıştır, yoksa mevcut şartlarda olası en mükemmeli kurgulayıp onu mu hayata geçirmeye çalışmıştır? Bence çok iyi irdelenmeli...

    Benim Atatürk hayranlığım, sırf bunları yapmasından değil, bunları yaparken neleri düşündüğü, neleri kurguladığı ve amaçladığından kaynaklanmaktadır. Ki Atatürk'ün, cumhuriyetin temel niteliklerini belirlemesinin yanısıra devrimcilik ilkesi de başlı başına bir olaydır. Cumhuriyet, demokrasi, laisizm, evrensel hukuk ilkeleri ve sürekli ileriyi düşünen bir devrimcilik ilkesi...

    Bak, Orhan Hançerlioğlu, Demokratik Cumhuriyet için ne diyor: Demokratik cumhuriyet "az çok tam bir demokrasi görünümü"nde olduğundan Karl Marx'a göre "sosyalizme götüren en kısa yol"dur, çünkü böyle bir cumhuriyet "anamal egemenliğini, dolayısıyla yığınların ezilmesini ve sınıf mücadelesini hiçbir zaman ortadan kaldırmadığı halde, kaçınılmaz bir biçimde mücadelenin genişlemesine ve gelişmesine yol açar. Öyle ki ezilen yığınların yaşamsal gereksinimlerini doyurma sorunu bir kez ortaya çıkınca bu sorun ancak sosyalizmle çözümlenebilir".

    Bunu Atatürk bilmiyor muydu, düşünememiş miydi acaba? Peki, kendilerini sosyalist olarak tanımlayan bazı andavallıların sırf laf olsun diye Atatürk'e olmadık hakaretler etmeleri, Atatürk'ün yoktan var etmesi gerçeğini değiştirebiliyor mu?

    Bu ülke, yoktan varedilmiştir. Yobazlığın, insanlıkdışılığın yüzyıllarca egemen olduğu bu topraklarda birden bire birilerinin gelip laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti kurması, köle muamelesi gören insanları cumhuriyetle tanıştırması, kimilerinin ısrarla görmek istemedikleri bazı ilkelerle birlikte özellikle devrimciliği vurgulaması, az şey midir? Üstelik de bunun, birçok emsaliyle kıyaslandığında yok denecek kadar az kan dökülerek başarılmış olması, neden birilerince görülmek istenmiyor?

    Atatürk, laisizmi benimserken, acaba din düşmanı olduğu için mi bunu yapmıştır, yoksa dindar olsa da her vatandaşın yönetime katılmasını ama bu sırada gerici eylemlerin de eleğe takılmasını mı amaçlamıştır.

    Adam kafayı sıyırmış, üç beş oy daha fazla alırım umuduyla dilin kemiği de yok nasılsa "Demokrasi bir araçtır, amaç olamaz" veya "Hem laik hem müslüman olunmaz" söylemleriyle iktidara geldi. Peki demokrasi ne kadar araçtır? Böyle düşünenleri sadece iktidara getirebilecek kadar araçtır. Yani amacı binmek olan birinin sırtına binmesine izin veren bir at gibi, biraz haddi aştı mı adamı sırtından attığı yetmezmiş gibi taşaklarının üzerine arka ayağıyla basıp zıplamayı da bilir bu demokratik cumhuriyet. Birileri bu sahneyi hatırlıyordur her halde. :) Evet, o sahnedeki at öldü, ama burada sözünü ettiğimiz atın laiklik ve hukuk gibi, devrimcilik gibi ölümsüzlük iksirleri var ve bu at ne biniciler gördü, kimleri sırtından attı, kimleri gidebileceği yere kadar taşıdı, cumhuriyet tarihi bunu gösteriyor. Dolayısıyla bu iktidarın da bu at sırtında ne kadar gidebileceğini az çok kestirebiliyorum. Böyle giderse hadım olmaları kaçınılmaz; epey bir süre zürriyetleri kuruyacak yine.

  10. IFeelGood, kaygılarını da, öfkeni de çok iyi anlıyorum, paylaşıyorum da. Ama bir farkla sanırım, benim hala ümidim var ki, bu ülke o dediğin kıvama gelecek olsa, Kurtuluş Savaşı'ndakinden çok daha fazla Mustafa Kemal çıkacak ve onların muhtemelen hemen hiçbiri de köstekli saat kullanmıyor ve bunu da biliyor olacak. İstiklal'i nedense Arapça düşününce antipatik gelebilir; ama Atatürk, "Ya istiklal, ya ölüm!" demek yerine, "Ya hürriyet, ya ölüm!" demiş olsaydı da sempatik gelirdi bana. O zaman istiklal vardı, olacaksa eğer şimdi de hürriyet olsun, n'apalım. Daha kolay... :)

  11. Ülkemiz giderek İslam'a teslim ediliyor.

    İslam doğası gereği yayılımcı bir dindir. Ayrıca İslam, bir yaşam tarzı olduğundan, bütün sosyal kurumlara penetre olma özelliklerine de sahiptir.

    Türkiye'de İslam'ın bu yayılışının ve sosyal kurumlara penetrasyonunun giderek arttığını açıkça gözlemliyoruz.

    Türkiye'nin geleceği açısından bu gelişmelerin bu şekilde ilerleyerek toplumun İslam'a tam anlamı ile teslim olacağını mı düşünüyorsunuz?

    Yoksa bu gelişmeleri sindiremeyenlerin alternatifler arayarak İslam'dan soğumaya başlayacaklarını ve ateizme olan ilginin giderek artacağını mı düşünüyorsunuz?

    Evet, islam yayılmacı bir din. Yayılmacı olduğu kadar, habis bir ur gibi; ya bazı sağlıklı hücrelerin de gözden çıkartılıp, onunla birlikte bu vücuttan sökülüp atılmasına göz yummak, ya da her geçen gün büyümesini izleyip, her geçen gün daha da dayanılmaz olan ağrı ve sızılarına katlanmanın yollarını arayan bir yarı-ölü olarak ölümü beklemek seçenekleri var. Ben eminim ki bu ülke insanı, şu ikinciki seçenek rezilliğini yaşayamaz ve ne edip edip, Atatürk bilinciyle dikelmeyi (ben buna böyle diyorum) bilecektir. Böylece örümcekler, cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi kovuklarına çekilmek zorunda kalacaklardır, çünkü en azından yine eminim ki evrensel hukuk ilkelerine de aykırı, bu islam denen zihniyet. Bu, umudum mudur, süreç gereği zaten de olması gereken gerçek midir, onu düşünmeye fırsatım olmadı. Görelim determinizm n'eyler, n'eylerse umarım güzel eyler. Akıl, akıldan üstündür; ama akıl, illaki ahmaklıktan çok ama çok üstündür. Aklın da yolu bir olduğuna göre... :)

    Ancak şu iktidar döneminde epey düşündüm de, yani elimden geldiğince empati kurmaya çalıştım. Ben bir müslüman olsaydım, nasıl bir müslüman olurdum? Din ve devlet işlerinin asla birbirine karıştırılmaması gerektiğine inanan, bu nedenle inancımın bu konuda ne denli müsamaha gösterebileceğini düşünüp, bu yönde bu sistemde elden geldiğince mutlu olmaya çalışırdım. Dolayısıyla hani şu "tatlısu müslümanı" dediğimiz türün bir ferdi. Ama böyle düşünmeye çalışsam da görüyorum ki sözde benim zihniyetimi temsil ettiğini söyleyenler şu an iktidar ve ben hem inancımın bana emrettiklerini hala aynı şekilde yerine getirebiliyorum, hem de soframdaki ekmek dilimleri her geçen gün ha bire azalıyor. Ülkenin genel gidişatına bakıyorum, ekonomil olarak çöküyoruz, işsizlik almış başını gidiyor, kişi başı milli gelir üç beş kişi başına düşmeye devam ediyor, etnik ve dinsel ayrımcılık her geçen gün tırmandırılıyor, sokak aralarında, üniversite kampüslerinde, fabrika önlerinde insanlar bağrışıyor, sloganlar atıyor, birbirlerine taş da atıyorlar hatta ve bıçaklıyorlar, yarın otomatik silahlar devreye girecek (alnı zülfikarlı yarı-otomatiklerini de gördük zaten), Amerika bir darbe daha yapacak ve bugünden kötüsüne döneceğiz tekrar... Yargı, dosyalar arasında kaybolmuş, uzun süredir kendisinden haber alınamıyor, olası duyumlarımı sizinle de paylaşırım... Asker, türban konusunda cumbabayla küs oynuyor; bir dizini hafif kırmış, o ayağını diğerinin arkasına almış, sol elinin üzeri kalçasına dayanmış, sağ elinin işaret parmağını azı dişlerinin arasına almış, sağa sola salınarak cumbaba ve iktidara bakıp belli belirsiz tebessüm ediyor... Bu ülkede mutlu olamıyorsun, olman mümkün de görünmüyor. Maruz kaldığın her hangi bir haksızlığı gidermek için yıllarını harcıyorsun; iç hukuk yollarının bitmesi, bir ömür zaten. O bitecek de, AİHM'e başvuracaksın, kabul edilirse ilkinin yarısı kadar daha mahkeme derken yapılanlar kıçında kazık olarak bu dünyadan göçüyorsun...

    İnsan, umutları ölçüsünde yaşar. Umutsuzlar, intihar ediyor ya zaten. Bir insanın tüm umutlarını yitirmesi ne demektir, az çok bilirim. Ona öyle bir şey gerekli ki, hani bir masal vardır, (mutlaka çok bilinen bir masaldır ancak ben adını bu kafayla hatırlayamadım), bir çocuk çok hastadır hani, penceresinden gördüğü ağacın tüm yaprakları döküldüğünde öleceğine inanan bir çocuk. Bir ressam o ağaca yapay bir yaprak iliştirir ve o yaprak bir türlü düşmez. Masalın sonunda çocuk ölüyor muydu, iyileşip sahte yaprağı kendisi mi farkediyordu, hatırlamıyorum. O yaprak, o çocuğa bir umut olmuştu. "Son bir ihtimal!"

    Hani bir de, Nasreddin Hoca bir gün eşeğini kaybetmiş, türkü söyleye söyleye aranıyormuş. Köyün epey dışında bir yerde köye gelmekte olan bir köylüsüyle karşılaşmış. Köylü buna "Hayırdır Hoca efendi, ne arıyorsun böyle?" demiş. Hoca da "Eşeği kaybettim, onu arıyorum." demiş. Köylü "İyi de hocam, insan kayıp eşeğini böyle türkü söyleyerek mi arar?" diyerek gülmeye başlamış. Hoca bezgin bir halde ona bakıp "Şu tepenin ardı kaldı zaten, bir bakmadığım. Orada da bulamazsam gör sen vaveylayı." demiiiiiiişş, fıkrası vardır ya, hani.

    Din, insanı kendisine tüm bu kötülükleri ve hatta olası çok daha büyük kötülükleri yaşatacak zihniyeti kendi başına getirecek kadar aptallaştıran bir şey demek ki. Birileri yine hoplayıp zıplayacak ama ne yapayım ki böyle düşünüyorum, yani benim mantığım bu sonuca varıyor. Ama bu durum, aynı zamanda bir acıma hissi de doğuruyor. Hani zeka özürlü tipler vardır, sürekli başlarını duvara vururlar, tedbir alınmazsa kendilerine veya çevrelerindekilere ciddi zararlar verebilirler. Tamam, onlar kadar tehlikeli bu müslümanlar, tamam ama, en az onlar kadar da masumlar. Aptallık suç değil ki.

    Onların birçoğunun yaşadığı sıkıntıları, bazılarının düştüğü umutsuzluğu ben de yaşadım. Benim hiçbir umudum yok; tamamen determinist düşünce sayesinde hayattayım denebilir. Oysa determinizmin zesini duymamış bir müslümanın hala bir umudu var, ardına bakacağı hala bir tepe var, en azından düşmemiş bir yaprakları var... Bilmedikleriyse, Nasreddin Hoca'nın zaten o tepenin ardına, en az bu fıkranın anlatıldığı kadar bakmış olduğu gerçeğidir. Yaprak? E-e, biz onlara "Kardeşim o yaprak değil, 1400 sene önce kötü bir ressamın çiziktirdiği deve derisi. Baksana lan, armut ağacında incir yaprağının işi ne, salak!" diyoruz ama, dinleyen kim? Hani diyeceğim ki bunların bir diğer umutları da AİHM'le kıyaslanamayacak kadar adil bir üst mahkemenin varlığına inançları; ama bilemiyorlar ki, olsa bile bu mahkemenin hakimi de en fazla peygamberleri ve hatta kendileri kadar adil olabilir. Peygamberleri ve kendileri ne kadar zeki ve akıllıysa, o hakim de ancak o kadar adil olabilir ki bunların Ceza Kanunlarını okuduğumda görüyorum ki bunların hakimi, aklını içkiyle, karıyla, kızla bozmuş, yiyip, içip, düzüşüp yatmaktan başka bir şey istemeyen bir mıymıntı. E-e, bu insanlar da aynı zamanda hayatları boyunca bir kez olsun bilimsel bir yazı okumayı bırak, öbür tarafta yargılanacaklarına inandıkları kanun kitabını bile bir kez olsun anlamak için okumayan adamlar... Yahu, yargılanacağı kanun maddelerini bile koca bir ömür boyunca bir kez olsun okuma zahmetine girmeyen adamın adalet anlayışı ne ki, ben de kalkmış burada laf anlatıyor, empatiden falan dem vuruyorum...

    Hani, insanların son bir umutlarının; düşmeyen bir yapraklarının, ardına bakılacak bir tepelerinin, haklarına kavuşacakları bir üst mahkemelerinin olması, bunların varlığına inanmaları, yani bir dinlerinin olması bir bakıma güzeldir be, diyecektim ama din de din olsa bari. Şu karıyı sen düz, o ganimeti şu alsın, şunun kellesini bu vursun diye zırvalayan bir dinin tiridine ekmek bile banılmaz...

    Neyse, çok uzatmayayım demek için geç kaldım sanırım.

  12. işte bu müslümanların en çeliştikleri noktadır,müslümana bile inanmayan bi müslüman olacak iş mi,işte ben o adamı savunmuyorum,Kuran baz alınmalı başka kimse değil,onlar beşerdir şaşar,her dediğine sualsiz koyun gibi onay verirsek buda mümine yakışmaz,dediklerini kuran süzgeçinden geçirip tahlil ettiğimizde doğru olanı görmüş oluruz,Rahman bu durumu bildiği için alimler için cehhenemi hak yeri diye bildirmiş,şeytanın sağdan yaklaşması diye bi durumda bu,

    proflar umrumda pek değil beşer nihayetinde hepsi.değişmeyen tek daimi geçrek Kuran'dır!

    İşte yine başa döndük...

    Kuran'ı referans gösteriyorsun ama onu okuduğumda bir tomar deli saçması, bir tutam davul sesi, iki çimdik minare gölgesi, bir cilt cadı kazanı, alabildiğine kan ve gözyaşı çeşnisi... Yoğun sıcaklıktaki bir fırında 1400 sene pişince böylesine heterojen böylesine kokuşmuş bir kıvama geliyor işte. Ondan sonra da "Beni o müslümanla bir tutmayın" diyen müslümanlar ürüyor bu malzemeden.

    Sen de o malzemenin bir parçasısın yani, mechule! Tamam, fasulyeyi soğandan, eti domatesten, pul biberi sudan farklı görüyorum ama hepsine birden kurufasulye yemeği dedim diye salçanın ordan atılıp "Beni etle bir tutmayın" demesinin bile anlamı ne ki? N'olacak şincik? Yani hazreti Bayraktar'a müslüman dersek eğer sana ne diyeceğiz, sana müslüman dersek ona ne diyeceğiz? Referans gösterdiğin Kuran da üstelik onu destekliyorsa mesela...

  13. Haklısın. Değiştirebilsem, şimdi Türkiye Vatandaşı yazardım. Ben anayasadaki tanımdan gider herkez diye düşünmüştüm, ama şimdiki haliyle sonuçları değerlendirmek zor oluyor. Bir de aralık seçimlerimi düzeltirdim. Aralıkların eşit olması daha iyi olurdu.

    En son yaptığım skorlamada soru 1:43.1%, soru 2:41.5%. Ben aralarında daha çok fark olmasını bekliyordum. Anketi bazen her oyda bazen 2 üç oyda bir skorladım. Gördüğüm şu ki az çok herkez ilk soruya ne cevap seçmişse ikinciye de onu geçirmiş. Bütün değerlendirmelerimde böyle bir 1.5%-5% farkla ilk soru öndeydi. Sanırım aradaki farkin kaynağı cevap aralıklarının ölçeklerini farklı (biraz rastgele) seçmiş olmam.

    Adminler isterse bu başlığı siler yeni bir anket yapılır. Ama sonuç zaten hiç bir zaman bilimsel olmayacak, kimsenin doğru söylediğini kontrol edemiyoruz.

    Ancak %50, kürtleri saymadığın zaman bile çok yüksek bir tahmin.

    Ben "Ülkemiz Türkleri" derken, ulus anlamında söylemedim bunu; etnik anlamda ülkemiz Türklerini kastettim. Elbette ulus anlamında ne kadar Türk olduğu sorulacak olduğunda %30 bile zor derim. Ama bunun bilimsel hiçbir yanı yok tabii. Öylesine bir tahmin, osuruktan teyyare gibi bir şey neticede. Ama hepimizin %100 Anadolulu olduğu kesin, istisnaların kaideyi bozmadığı gözönüne alındığında...

  14. o programı ne yazıkki bende izledim hatta Efendimizin(sav) şefaati olmayacağından da dem vurdu,haşa büyük hata!

    ..alimler hasetten diye hadis vardır cehhennemi hakeden olarak belirtilir.

    bunuda tüm müslümanlarla bir tutacaksınız dimi,buda sizlerin karakterleri işte ne diyelim

    mechule, burada tüm müslümanları bir tutan yok (en azından kendi adıma). Müslüman var, müslüman var... Sen Bayraktar Bayraklı S.A.V. gibi düşünmüyorsan, en azından bu konuda farklısınız demektir ki, bu da bir olmadığınızı gösterir. Burada asıl üzerinde durulması gereken müslümanlar değil, islamdır. İslam eğer ne idiği belli bir şey olsaydı, inananları da bu kadar farklı olmayacaktı. Bir müslüman, diğer bir müslümanın dini bir konudaki sözlerini baz alarak islami bağlamda "Beni onla bir tutmayın" diyorsa eğer, bu bir tutması muhtemel kişilerin değil, bir tutulan ve bir tutulmaktan imtina edenlerin sorunudur.

    Yani sorunu bizde değil, bence kendinizde aramalısınız.

    Bu adam, ilahiyat profesörü bir müslüman olarak bunları söylüyor. Sen kim oluyorsun ki, onla bir tutulmaktan çekiniyorsun? O mu islamı yanlış biliyor, sen mi? Doğrusunu bunun kim bilir, kimi referans alabiliriz mesela? O da kime göre? Referansın referansı nedir, kimdir?

  15. Açtığım topic amacından çok sapıp iyice komık bir hal almaya Kireç gibi musluman bir arkadaşla Çakırcalı gıbı koyu ateist bir arkadaş ortak noktada buluştular birbirlerine destek verdiler,flaş flaş yoksa Çakırcalı muslumanlığa primmi verıyor muslumanlığa yakınlaşıor mu?Sen benimle ilgili aşağıdaki alakasız soruyu sorarsan ve Hacı yazıyı iğneledi diye duruşundan ödün verdı dersen bende senınle ılgılı bu soruyu sorarım :)

    Çakırcalı yazdı:"bu din tü kaka, yenisini kurabilirsem amenna, kuramasam da deist-teist yaşar giderim" düşüncesi mi?

    Not: Lutfen izin verınde musluman arkadaşlarla çelişkiler üzerıne tartışayım.

    Bak kardeşim, "Ben şu veya bu şekilde bir tanrının var olduğuna inanmıyorum. Bir tanrı varsa bile bunun nasıl bir tanrı olabileceği hakıkında da bir şey ileri süremem." veya hani şuna da razıyım "Bir tanrı olması gerektiğini düşünüyorsam da, bunun bilgisizliğimden kaynaklandığını düşünüp kendimce olası bu tanrı hakkında şu veya bu belirlemeler ve dolayısıyla sınırlamalar yapmıyorum." diyebiliyorsan, seninle aramızdaki fark o kadar azalıer ki, yok denecek kadar az ama yine de var olur. Oysa sen bunu demiyorsun ki: "İslamın tanrısı Allah olamaz; o şöyledir, böyledir. Oysa gerçek tanrı, şöyle-böyle değil, öyledir" diyorsun. Yok yahu!..

    Ben kirec'e razıyım tabii. Onu çözdüm, ne olduğunu, nasıl olduğunu biliyorum. Şimdi bir de sen çıktın; müslüman olmayan müslüman.

  16. yerinde bir eleştiri...

    Buyurun! Ben bir takım eleştiriler getirmeye çalıştım ama bunlara yanıt almak yerine, nedense haci tarafından acımasızlıkla eleştirildim. Yazının iğnelenmiş olması beni ilgilendirmez, mülkün sahibi olan admin alemin, dilediğini dilediği kadar rızıklandırır tabii. Ama yine de insan sormadan edemiyor: Safbilgi'yi kirec'ten ayıran özellik nedir? Eminim her ikisi de iyi insanlardır, yardım etmeyi, paylaşmayı, sevgiyi, saygıyı, dostluğu vs. bilen insanlardır; elbette bu forumda karşılaştığımız birçok teiste göre çok daha iyi niyetli kişilerdir; birçoğuna göre, özellikle etik değerlerde aynı duyguları paylaşıyoruzdur, vs...

    kirec'in kaç yazısı iğnelenmiştir mesela? Hemen hemen aynı şeyleri söyledikleri halde kirec kendini müslim, safbilgi de gayrımüslim diye niteledikleri için mi saf bilgi terfi aldı? kirec'in kendince gördüğü yanlışlara yine kendince bir çözüm üretmesi ama islamdan çıkmadığını söylemesi mi, safbilgi'nin hemen aynı eleştirileri getirip islamdışı olduğunu söylemesi mi? kirec'in "Nasılsa hazır bir din var, bari bunu düzeltelim" düşüncesi mi, yoksa safbilgi'nin "bu din tü kaka, yenisini kurabilirsem amenna, kuramasam da deist-teist yaşar giderim" düşüncesi mi?

    kirec de hemen aynı ayetleri defalarca düşünmüş ve sonuç olarak onların "yanlış anlaşıldığı"na kanaat getirmiş ve hepimizin de yazılarından anladığımız kadarıyla tatlısu müslümanı dediğimiz bir kıvamda yaşantısını sürdürmektedir. safbilgi'den farklı olarak belki namaz kılıyordur, oruç tutuyordur ve hatta hacca gitmiştir/gidecektir. safbilgi'nin bu ritüellere katılmayacak olması mı onu farklı kılan, baş köşeye iğneleyen?

    Değer verdiğim, zaman ayırdığım bir forum. Burada kayırma görmek istemiyorum (tabii ki kendim için de). O nedenle başlıkla ilgili kafama takılan sorular varsa sorarım "Aman abisi, o daha çok küçük, kıyamaaaamm... Şunun şirinliğine baksana, ne tatlıııı... vb." nidaları değil, cevapları görmek isterim.

    safbilgi, diğer müslümanlardan şu veya bu şekilde nefret etmiş ve kendisini o cemaat dışında tanımlamaya çalışan bir müslümandır bana göre. kirec, sağ kulağını sağ eliyle gösteriyor, safbilgi sol eliyle gösteriyor diye benden farklı bir muamele bekleSİN TABİİ. safbilgi'ye yönelik eleştiri ve sorularım acımasızlık olarak nitelenecekse eğer, kirec'e getirdiğim eleştirilerdeki acımasızlığın ne anlamı kalır o zaman?

  17. Ankette doğrudan Türkler dendiği için soru pek anlaşılmıyor ancak anlayabildiğim kadarıyla ülkemiz Türklerinden bahsediliyor. Eğer öyleyse Türkler, yarı yarıya civarında Orta Asya'dan gelmiyor; çünkü Türkler geldiğinde bu topraklarda ve hatta geldikleri güzergahta birçok değişik kimlik yaşıyordu ve hem kültürel hem de etnik anlamda, ama legal ama illegal yollardan bu kimliklerle bir etkileşim olmuştur ki, dolayısıyla ve yine bu topraklar gözönüne alındığında "Türkler ne kadar Türk; Kürtler ne kadar Kürt; vb." sorular pek anlamlı olmuyor. Biz bir ulusuz, Anatolian ırkından...

  18. Bayraktar Bayraklı'yı izliyorum gözlerim kapalı. Önce hafiften Fatih Altaylı söze giriyor... "Hocam, diyelim ki ben Kurban Bayramı'nda burda değilim, mesela tatile gittim, gittiğim yerde de kurbanlık hayvanlardan yok. Sana kurban tutarı parayı versem, sen kessen, bu kabul olur mu?" şeklinde (kelimeleri bire bir hatırlayamıyorum tabii) bir soru sordu.

    Bayraktar Bayraklı S.A.V. hazreti profumuz ise hemen atılıyor "Bayram, tatil değildir. Bayram, ibadet zamanıdır. Sen ibadet yapmak yerine tatile gidiyorsan kurbanın kabul olmaz. Çünkü bayram tatil değildir. Bak yazık değil mi kaç kişi kesildi, kaç kişi öldü kazalarda falan. Niye? Çünkü ibadetlerini yerine getirmiyordu!" şeklinde (kelimeleri bire bir hatırlayamıyorum tabii) bir cevap sıçtı.

    Bu zihniyet, bilmem hatırlayanlarınız olur mu, İstanbul, Düzce depremlerinde de kendini gösterdi. Allah günahkarları cezalandırmıştı ya hani...

  19. Burada bir incelik var gibi geliyor bana..

    İdeal bir Tanrı'nın nasıl olduğu ile nasıl olması gerektiği arasında çok önemli bir fark var.

    İlki deistik görüştür. İkincisi ise ateistiktir.

    Nedenlerini siz düşünün....

    Sayın haci, Elbette arada ince de olsa bir çizgi olmalı ama ben bu çizgiyi göremiyorum. Belki de bu benim ateizm anlayışımdandır; yobaz mıyım, neyim...

    Kabul ediyorum ki Sayın Safbilgi, İslam dininin çirkefliklerini, akıl-mantık dışılığını çok güzel vurgulamış. Ancak, "Şu çirkin..." diye başlayıp "Oysa bu..." diye devam etmeyi anlamlandıramıyorum. Nitekim Safbilgi, islamın veya genel anlamda mevcut dinlerin tanrısını yerin dibine geçirirken, kafasında "TASARLADIĞI" ve daha da önemlisi, varlığına "İNANDIĞI" bir tanrı alternatifi sunuyor. Yukarıda her iki iletimde de anlatmaya çalıştığım üzere bu tanrının niteliklerini de sıralıyor ve üstelik bunlar da o yerden yere çaldığı islam tanrısı Allah'ın en belirgin özellikleri. Zira;

    ... Eğer bir yaratıcı varsa ve bu kusursuz evrenı yarattıysa elbette çok güçlü, adil ve kusursuz olmalı bu konuda herkes hemfikirdir...

    şeklindeki sözlerinin kendi içindeki tutarsızlığı yukarıda açıklamaya çalışmıştım. "Bir tanrı varsa, bu tanrı şöyle olmalı, böyle olmalı..." ne demektir? Tanrı eğer varsa, sadece vardır. Onun varlığını algılayabiliyor olmamız halinde zaten varlığının bir anlamının kalmayacağı bir yana, ona hangi kıstaslara göre nasıl bir elbise biçeceğimize nasıl karar verilebilir ve bu doğrultuda da onun kusursuz olduğu (neye göre?), çok güçlü olduğu (kime göre?), çok adil olduğu (hangi ölçüye göre?), çok bilgili olduğu (hangi bilime göre?), olması gerektiği sonucuna varılabilir?

    Kaldı ki;

    ... Deızm-agnostızm bır dın degıldır yaratıcının varlık olasılığı benım için daha fazla senın içinse az yada hiç değil başka bir farkımız yok senınle...

    Sözlerine de bir şey demiyorum. Zira bir ateistle bir agnostik arasında bile çok büyük fark vardır; hatta öyle büyük bir farktır ki bu, birine "ateist" diğerine "agnostik" dedirtecek kadar fark var. Varla bilmiyorum arasında bile fark varsa, varla yok arasında fark olmaz mı?:) Ancak:

    ... bu dünyada yaşamamız için bize her türlü ortamı hazır eden, sırlar ve gizemlerin kaynağı, sınırsız ve tarif edilemeyen güç sahibi, öldükten sonra kendisine ve eşsiz düzenine kavuşacağımız, mükemmel ve eksiksiz derecede yaratılmış insanın ve sorunsuz çalışan, idare edilen evrenin Yaratıcısı, sahibidir....

    ifadesi de özellikle safbilgi dostumla aramda ne denli büyük bir fark olduğunu gösteriyor bana. Bbu sözler bana resmen safbilgi'nin inandığı bir tanrıyı ve bu tanrının bazı niteliklerini ifade ediyor. "Bu dünyada yaşamamız için bize her türlü ortamın hazır edildiği" , "Sırlar ve gizemler(?)in varlığı ve üstelik de bunlarının bir kaynağının olduğu" , "Bu kaynağın sınırsız ve tarif edilemeyen (ama safbilge tarafından da ısrarla tarifi yapılan) gücü olduğu ve olması gerektiği" , "Ölümden sonra eşsiz düzene sahip bir ahiret hayatı" , "İnsanın mükemmel ve eksiksiz derecede yaratılmış olması" , "Evrenin sorunsuz çalıştığı ve idare edildiği" düşüncelerini bir müslümandan da sık sık duyuyorum.

    Ben safbilge'de müslümanlardan ve onların dininden nefret etmeye başlamış bir müslümandan başka bir şey görmüyorum. Bu yazıyı neden yazdığını da anlamadım. "Ben size yapacağımı bilirim" diyerek mi çıktı o kapıdan, anlamadım ki...

  20. Değerli Çakırcalı

    Bır ateıst arkadaş konuyu okurken eger bir yaratıcı olsaydı islamın tanrısı gıbımı olurdu şeklinde değerlendırmeli ve bu çalışmada kutsal kitaplardaki batıl tanrının gercek yaratıcı tasvırınden çok uzak olduğunu ortaya koydum.Bunu yaparken akıl ve mantık kullandım ve herhangi bir bılgı eklemedım.Eğer bir yaratıcı varsa ve bu kusursuz evrenı yarattıysa elbette çok güçlü, adil ve kusursuz olmalı bu konuda herkes hemfikirdir.Aşagıdaki sözlerde extra bir bılgı yoktur.Deızm-agnostızm bır dın degıldır yaratıcının varlık olasılığı benım için daha fazla senın içinse az yada hiç değil başka bir farkımız yok senınle.

    bu dünyada yaşamamız için bize her türlü ortamı hazır eden, sırlar ve gizemlerin kaynağı, sınırsız ve tarif edilemeyen güç sahibi, öldükten sonra kendisine ve eşsiz düzenine kavuşacağımız, mükemmel ve eksiksiz derecede yaratılmış insanın ve sorunsuz çalışan, idare edilen evrenin Yaratıcısı, sahibidir....

    Hala aynı minval üzre devam ediyorsun.

    1- Hem inandıkları tanrının üzerine bir takım sıfatlar yükledikleri için (örn.) müslümanları yeriyor, hem de kendince olması gerektiğine inandığın tanrıya bir takım vasıflar yüklüyorsu;

    2- Bunu yaparken hem bilgi eklemediğini söylüyor, hem de akıl ve mantık kullandığını söylüyorsun. Dolayısıyla, bu kadar saçma bir düşüncenin ardından yüklediğin o sıfatların hangi bilgiye dayandığını bile soramıyorum. Kendi inancını, akıl ve mantıkla nasıl bağdaştırabildin? Nitekim;

    3- "Eğer bir yaratıcı varsa ve bu kusursuz evrenı yarattıysa elbette çok güçlü, adil ve kusursuz olmalı bu konuda herkes hemfikirdir." diyorsun ama;

    a) Evrenin kusursuz olduğu sonucuna nasıl vardığını açıklamıyorsun. Hangi bilimsel veriler sende evrenin kusursuz olduğu izlenimini yarattı?

    B) Evrenin kusursuz olduğuna ait bilimsel bir veremiyorsan, bu evrenin yaratılmak için çok güçlü bir tanrıya ihtiyaç duyacağı sonucuna nasıl varabildin?

    c) Velev ki bu evren kusursuz ve ancak çok güçlü bir tanrı tarafından yaratılabileceği kabul edilmiş olsun; bu yaratıcının adil olması gerektiğine nasıl karar verebildin? Hem bu evreni yaratacak kadar güçlü, hem de yarattığı evrendeki canlılara işkence etmekten haz alacak kadar sado-mazoşist bir yaratıcı olmadığı ne malum?

    d) Bu evrenin kusursuz olduğu inancın mı, yaratıcısının da kusursuz olacağı sonucunu doğurdu sende? Oysa evrenin hiç de kusursuz olmadığı, kelimenin anlamıyla bir cadı kazanı olduğu bilim çevrelerince kabul edilir; evrende kaos vardır. Senin, bu bilimsel düşünceyi aşıp, evrenin kusursuz olduğuna inancın nedeniyle, onu yarattığına inandığın sözde tanrının da kusursuz olduğu inancına büründüğün sonucuna varmamam için ne gibi bir sebep var?

    e) Örneğin ben seninle hemfikir değilim ama, bu inançların karşısında herkesin senle hemfikir olduğu inancına nerden ulaştın?

    İslam tanrısı Allah, müslümanlarca adil, kadir-i mutlak, alim-i mutlak ve her kusurdan münezzeh bir tanrıdır. İslam tanrısı Allah'ın başlıca sıfatları bunlardır, diğerleri tırı vırıdır. Senin inandığın tanrı da adil, bu evreni yaratabilecek kadar güçlü (kadir-i mutlak) ve evrendeki bu kusursuzluğu planlayabilecek kadar bilgili (alim-i mutlak), kusursuz (tüm kusurlardan münezzeh) bir tanrı değil mi? Bunun neresi islam inancından farklı, neresinde akıl ve mantık var, ben göremedim...

    Benim anlayamadığım şu: Senin, eleştirdiğin bir müslümandan farkın nedir? Adını koyduğun bir dinin, bir peygamberin, yazılı hale getirilmiş emir ve yasakların olmaması mı; ölüm sonrası gideceğine inandığın yerin adının bilinememesi mi; tanrı inancını ve onun niteliklerini onların Arapça, senin Türkçe ifade edişin mi; onların Kabe'ye, senin tüm evrene secde edişin mi; bu secdenin onlarca namaz, sence niyaz şeklinde oluşu mu; onların Arapça, senin Türkçe yakarıların mı?..

    Nedir?

  21. Uzun uzun, yüzlerce satır yazmış, epey emek sarfetmişsin, öncelikle emeğine sağlık. Bir ateist olarak katıldığım-katılmadığım birçok yanı var bu yazının. Ancak anlamlandırmakta zorlandığım özellikle bir kısım var ki, anlamama yardımcı olunursa sevinirim. Şöyle ki; ...

    İslam tanrısı Allah'ı eleştiriyor, daha doğrusu müslümanların kendilerince gerçek kabul ettikleri tanrıyı ve ona yüklenen vasıfları eleştiriyorsun

    ALLAH

    İslamın insan özellikleriyle tarif edip şekillendirdiği Allah adındaki batıl tanrısının gerçek Yaratıcıyla hiçbir alakası yoktur. Böyle batıl bir tanrıya inanmak Alemlerin Yaratıcısına küfürdür, Allah adı altında yaratılan ve insan özellikleriyle donatılmış olan bu tanrıya inanmayı terkedin. İnsanın tarif edip şekillendirebileceği bir Yaratıcı olamaz...

    diyorsun, sonra da; ...

    ... Gerçek Yaratıcı; hakkında fiziksel olarak yeteri kadar bilgi sahibi olamadığımız, göremediğimiz, ulaşamadığımız, yeteri kadar bilemediğimiz, tarif edip tanımlayamadığımız

    fakat bu dünyada yaşamamız için bize her türlü ortamı hazır eden, sırlar ve gizemlerin kaynağı, sınırsız ve tarif edilemeyen güç sahibi, öldükten sonra kendisine ve eşsiz düzenine kavuşacağımız, mükemmel ve eksiksiz derecede yaratılmış insanın ve sorunsuz çalışan, idare edilen evrenin Yaratıcısı, sahibidir....

    diyerek, müslümanların inandıkları tanrıyı (şöyle veya böyle farketmez, bir şekilde) tarifleri karşısında, eleştirdiğin o yanlışı sen de sergiliyor ve kendince inandığın tanrıda olduğuna inandığın vasıfları sıralıyorsun. N'oldu, bilimin sonuna mı vardın? Yaşamamız için bize her türlü ortamın hazır edildiği; inandığın tanrının sınırsız ve tarif edilemez güç sahibi olduğu; öldükten sonra kendisine ve onun eşsiz düzenine kavuşacağımız; mükemmel ve eksiksiz derecede yaratılmış olduğumuz; evrenin sorunsuz çalıştığı ve inandığın yaratıcı tarafından idare edildiği sonucuna nasıl vardın?

    Müslümanı (veya şu veya bu dinin mensubunu) senin tasarın dışındaki bir tanrıya inandığı ve o tanrıya yine senin muhayyilen dışında bir takım meziyetler yüklediği için eleştiriyor, sonra kendi tasarladığın tanrıyı ona bir takım meziyetler yükleyerek piyasaya sunuyorsun. Sonra da pişkin işportacı edasıyla;

    ... Akleden insan bu tarifin dışında bir tarif yapabilirmi? Bu küçük tarifin dışında tarif edebilmenin, şekillendirebilmenin, resm edilebilmenin imkanı varmı? ...

    diyerek yine kendince son noktayı koyuyorsun. Harç bitti, yapı paydos! Yani müslüman bir insan tanrıyı tarif edemez ama sen-agnostik, inandığın tanrıyı tarif edebilirsin. Sen insan değil misin yoksa?

    Sen kimsin? Seni bir müslümandan daha akıllı yapan, senin tanrının daha bilinemez olması mı; onun tanrısının sana göre daha zorlu olması mı? Senin nitelemelerinin daha yüzeysel olması mı; onun tanrısının daha girift olması mı? Onların bir ibadethanesinin olması mı; senin kendince-tanrının nasıl bir ibadet istediğini bilemediğin için kendini boşlukta hissediyor olman mı sorun?

    Neyse, ben de uzatmayayım. Kısaca MÜSLÜMANLA ARANIZDAKİ FARK NEDİR, ÖZETLEYEBİLİR MİSİN?

  22. Edip Yuksel,

    Açtığın başlığa ilişkin olarak ben de birkaç soru sormuştum. Epey de oldu bu soruları soralı. Geçen zaman içinde bazı iletileri yanıtladığını gördüm ancak benim sorularıma ilişkin bir tek ibareni göremedim. Acaba sorularımı çok mu banal buldun? Yanıtlamaya gerek görmeyecek kadar çocuksu, basit mi buldun sorularımı? Oysa ben, bu soruların yanıtlarını cidden merak etmiştim; Edip Yuksel'i diğerlerinden ayıran ve bizim de ka'le almamızı gerektirecek meziyeti nedir? Lutfedip yanıtlarsan memnun olurum...

    "Kuran'ı senden önce kimse çevirmedi de mi, sen çevirdin? Senden önce çevirenlerin çevirisinde ne vardı da, sen tekrar çevirme gereği duydun? Onlar Kuran'ı anlayamamışlar mıydı da, sen anladın yani? Kuran'ı hanginizin daha iyi anladığına sen mi karar verdin de, onların üzerine bir de sen çevirme gereği duydun? En iyi anlayan ve dolayısıyla anlatacak olanın sen olduğuna diğerleri de kani mi? Sen bu başlığı açmakla, senden önce Kuran yorumlamış herkesi aptal yerine koyduğunun, onların senin gibi bir müslüman olamadığını söylediğinin de farkında mısın, yoksa onları akletmeksizin sadece ateistleri mi aptal yerine koyacağını düşündün?"

×
×
  • Yeni Oluştur...