Jump to content

Çakırcalı

Üyeliğini Sildirmiş Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    1.712
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne Çakırcalı kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Muhammet yoluyla ispt:

    Muhammet Allah'ın var olduğunu söylemiştir

    O'na da Allah'n melekleri söylemiştir

    O halde Allah vardır

    Mükemmellik yoluyla ispat:

    Kainat mükemmel yaratılmıştır

    Yaratılmış olduğuna göre bir Allah olmalıdır

    O halde Allah vardır

    Münezzehlik yoluyla ispat:

    Tanrı herşeyden münezzeh olmalıdır

    Herşeyden münezzeh sadece Allah olabilir

    O halde Allah vardır

  2. Evet ilginc bir nokta.

    Simdi eger Ebi Sarh oldurulmus olsaydi, muslumanlar diyecekti ki o kisi Allaha ve dine hakaret etti o yuzden Allah oldurulmesini istedi ve olduruldu.

    Ee o zaman eger gercekten yukaridaki hikaye gercekse, muhammed (yani Allah) bu kisinin oldurulmesini istiyorsa , Osman`dan mi tirsiyor muhammed?

    Hayir , cevir kazi yanmasin da yapamiyorum. Son cumle olmasa , diyecegim ki, Osman`dan korkmuyor ama Osman muslumanlik icin cok degerli birisi. Ebi Sarh`a ceza vererek Osmani muslumanlik adina kaybettiginde muslumanligin ugrayacagi zarar , Ebi Sarh a ceza vermeyerek muslumanligi ugratacagi zarardan daha cok. Yani efendimiz muslumanlik icin en faydali olani dusunup , kendi istemese de Ebi Sarh i affediyor.Kiviramiyorum da bu sekilde cunku sonra ulan neden oldurmediniz diyor. Simdi Allah, islamiyet vs adina oldurulmesi gerekiyor da oldurmedi isen zaten peygamber degilsin. Yok kendin gicik oldun da oldurmek yemedi ise Osmandan korkup bu durumda da cana kasteden biri olarak peygamber degilsin.

    Sayın KirliSakal,

    Bu olay, Muhammet'in olduğu kadar Osman'ın da islamiyetteki samimiyetini (daha doğrusu samimiyetsizliğini) gösterir. Muhammet'in korkmasını gerektirecek kadar, akrabası da olsa "bir kafire arka çıkıyor". "Akrabası da olsa, bir kafiri Muhammet'e tercih ediyor."

    Oysa Muhammet'in yazdığı kitapta da sık sık vurgulandığı üzere, islama göre "mal, mülk, evlatlar, akrabalar sıradan imtihan araçlarıdır." İslama göre bunlardan hiçbiri, tanrı ve vaadedilen cennetten daha değerli olamaz.

    Bu olay, hem Muhammet'in, hem de Osman'ın "tanrı inancı dışında" bir çıkar ortaklıkları olduğunu, bu çıkarın da "akrabalığın önüne geçemeyecek kadar önemsiz bir şey" olduğunu gösterir.

  3. pante:

    Bazıları ellerindeki Tevrat'ı yerine, önlerindeki Tevrat'ı diye çevirir.

    Bu durumda elleri arasına sadaka denmese de, "önüne sadaka takdim ediniz" diye çevrilmelidir.

    Cübbeli, hiç kıvırtıp kendini daha da aşağılama.

    Pante'nin alıntı yaptığın yazısında da söylediği üzere sen, sözkonusu sözleri "ELLERİ" yerine, yine Pante'nin tabiriyle "BAZILARI" gibi "ÖN-ÖNÜ-ÖNCE" olarak kabul etmiş; sözkonusu ayetleri, Pante'nin öne sürdüğü alternatife uygun bir şekilde çevirmişsin. Yani bunu (Pante'nin tesbitini) kendin de doğruluyorsun. Şu durumda Pante'nin yanlıdığı kısmı söyleseydin de, biz de bileydik.

  4. iyi de vermeseler senin halin nice olurdu? :)

    Sayın murteddd,

    cübbeliali, "Biri bunu durdursun canım. Çolukçocuğa konu açma yetkisi vermiyorlar mı" derken, kendisi için böyle bir yetki verilip verilmediğini sormuş. Neden kızıp çolukçocuğun şevkini kırıyorsun ki?

  5. Kendinizi aşın biraz, hep aynı şeyler. Forumu çöplüğe çevirdiniz.

    Daha ne kadar aşılabilir, örnek ver de hidayete erelim. Sen cevap veremediğin için çöplüğe taşınacaksa konular, senin çöplük dışında bir konuya katılım sağlaman mümkün olmaz. Bırak, senin aklın ermiyorsa, aklı erenler bir fikir beyan edebilir belki.

    Anlatılan bu olay da, Muhammet'in ne denli üçkağıtçı ve insanlıkdışı biri olduğunu kanıtlar. Sırf ashaptan biri onu öldürmekten imtina etti diye, asla bağoşlamayı düşünmediği bir kişiyi bağışlamak zorunda hissetmesi, onun da küçük zaafları olan sıradan bir bedevi olduğunu gösterir. Peygamberi olduğunu iddia ettiği tanrıya dil uzatan birini, ashaptan biri öldüremiyorsa bile, bunu, tanrısı uğruna kendisi yapabilirdi. Osman'dan mı büzükledi acaba? Osman, doğrudan iletişime geçtiği ve varlığından en emin olduğu tanrıdan daha mı ağır basmış orada?

  6. 1- Richard DAWKINS, Tanrı Yanılgısı, Sayfa:133

    Yaşamın başlangıcı, şüphe duyanlar için söylemek isterim ki araştırma konusu olarak gelişmekte olan bir konudur. Bu araştırmanın ilgili uzmanlık alanı kimyadır ve bu benim alanım değildir. Gelişmeleri çok büyük bir merakla kenardan izlerim ve önümüzdeki birkaç yıl içinde eğer kimyacılar laboratuarlarında yeni bir yaşam başlangıcını başarılı bir şekilde yeniden gerçekleştirdiklerini bildirirlerse hiç şaşırmam. Ancak yine de bu henüz gerçekleşmedi ve bu gelişmenin olasılığı oldukça düşük olduğunu söylemek mümkündür ve bu her zaman böyledir; gerçi bu bir kez gerçekleşti

    İlginç değil mi? Hem neredeyse imkansızdır de, hemde ama bu bir sefer olmuştur de. Ne gözlem, ne deney... Hem de bu konu benim uzmanlık alanım değildir de.

    Bizim silahımızla bizi vurmaya kalkma boşuna. R. Dawkins, burada goldilocks yörüngelerden bahsediyor ve sırf verdiğin bu örnek dahi, bir tanrının olmadığına kanıttır aslında. Bu şu demektir: Dünya, goldilocks yörüngede olduğu için yaşam ortamı bulunmaktadır. Yani maddi bir temeli vardır, peki Jupiter'de hayat olabilir mi? Olamaz! Çünkü orası, yaşam için uygun bir ortam değildir. Aksi, akla ve bilime aykırıdır. Buna rağmen Jupiter'de yaşam olduğuna dair en küçük bir kanıt, tanrının varlığına dair bir kanıtı da teşkil eder. Çünkü böyle bir imkansızlığı ancak tanrı gerçekleştirebilir. Gerçekleşmiş bir imkansızlık olmadığına göre, tanrının varlığı da iddia edilemez.

    2- Hoimar V. DITFURTH, Başlangıçta Hidrojen Vardı, Sayfa:247, Cumhuriyet Kitapları...

    "Şimdi diyelimki, bir enzim üzerinde bu 20 aminoasit 100 basamaklı bir enzim zinciri oluşturuyor. Bu, aslında elimizdeki 20 aminosidi 100 çeşitli biçimde sıralamak imkanına sahip olduğumuz anlamına gelir ki, matematikte bunun basit ifadesi 20^100 dür. Yani 130 sıfırlı bir sayı. Matematikta bu sayının tanımı yoktur. Bu, öylesine büyük bir sayıdır ki, astronomik rakamlar bile yanında gülünç kalır. Sayının büyüklüğünü ifade edebilmek için iki örnekle karşılaştıralım. Big-Bang den bu yana yaklaşık 10^17 saniye geçmiştir. Fizikçilere göre evrende yaklaşık 10^80 adet atom olduğu tahmin edilmektedir."

    Hoimar Von Ditvurth, "Dinozorların Sessiz Gecesi" adlı kitabında da, Miller'in deneyi ve sonuçlarıyla ilgili şunu diyor:

    ... Miller'in deneyi sadece başarılı olmakla kalmamış, en temkinli tahminlerin bile ötesine geçen sonuçlar ortaya koymuştu. Yapay şimşekle eriyiğe aktarılan enerji, amonyak, metan ve su karışımından oluşan eriyiğin içinde bir dizi organizma bileşiminin yanısıra çok önemli 3 aminoasidin de meydana gelmesine yol açmıştı: Glisin, alanin ve asparajindi bunlar. ... aminoasitler, biyolojinin vazgeçilmez temel öğeleri olan proteinlerin oluşumunu sağlayan moleküllerdir. Bütün bilinen proteinleri kuran aminoasit sayısı 20'dir. Miller bu 20 aminoasitten üçünü elde etmişti.

    ... kimyasal yasalara göre kimyasal yoldan üretilebilen ve potansiyel olarak varolabilecek aminoasit sayısı 20'den fazladır, gelgelelim bu sayı içinden sadece 20 tane belli aminoasit biyolojik bakımdan, anlayacağınız hayat bakımından yapıcı bir önem taşımaktadır.Bitkilerde, hayvanlarda ve insanlarda karşımıza çıkan milyonlarca değişik protein tipi, çok önemli ve belli başlı birkaç istisna dışında hep bu belli 20 aminoasitin birbirlerine eklenmesiyle meydana gelmişlerdir.

    (Hoimar Von Ditfurth, 'Dinozorların Sessiz Gecesi', Cilt 1, s.172-178)

    Oldukça uzun bir anlatım olduğu için, buraya önemli bir kısmını almakla yetindim. Zira Miller, yaşamın başlangıcına tekabül eden doğa şartlarını labaratuvar ortamında ayniyle gerçekleştirebilseydi, tüm aminoasitleri ve hatta proteini ve hatta labaratuvar koşullarında ilk canlı hücreyi yaratması da imkansız değildi. Ne var ki sorun, o ilk canlının oluştuğu doğal şartların henüz tam anlamıyla anlaşılmış olmadığıdır.

    Fakat Millerin bu deneyi, bizlere en azından şunu söylemektedir:"Hayatın yapıtaşları olan aminoasitlerin üçünü üreten bu doğa diğer 17'sini de üretebilir" "Bu doğa PROTEİNİ, YUMURTA AKINI üretebilir" "Bu doğa CANLI ORGANİZMALARI üretebilir"

    Mekanik Determinizmin en önemli temsilcilerinden biri olan Fransız gökbilimci, matematikçi ve fizikçisi Pierre Simon Laplace, 'Dünya Dizgesinin Açıklanışı' adlı yapıtını, danışmanlığını da yaptığı Napoleon'a sunmuş, Napoleon kitabı okuduktan sonra Laplace'a "Evrendoğumunuzda bu evrenin yaratıcısından hiç söz etmemişsiniz" deyince Laplace "Böyle bir varsayıma hiç ihtiyaç duymadım" demiş.

    Tanrı, ölüp sonsuza kadar yokolmayı kendisine yakıştıramayan, ölüm korkusuyla yanıp tutuşan, narsizmi ve hatta solipsizmi hat safhada yaşayan aptal megalomanların yarattığı ve inandığı bir kavramdır. ÖLÜMLÜSÜNÜZ O KADAR! ÖLECEKSİNİZ, MOLEKÜLLERİNİZ AYRIŞACAK VE BAŞKA CANLILARIN OLUŞMASI İÇİN GÜBRE OLACAKSINIZ! "SİZ" SONSUZA KADAR YOK OLACAKSINIZ, "SİZ"DEN ARTA KALANLAR SONSUZA KADAR VAR OLACAK: BU RUHUNUZ DEĞİL, "SİZ"İ MEYDANA GETİREN, BİÇİMLENDİRİP ŞEKİLLENDİREN MOLEKÜLLERDİR!!!

  7. Pante yine çok ilginç bir noktaya tam 12.00'den vurmuşsun...

    Dinler üzerine dokümantasyon ve bibliografik araştırma konusunda Pante üzerine tanımıyorum. Bir şey söylüyorsa, mutlaka nesnel bir dayanağı vardır. Bu sözün aracılığıyla herkese tavsiyemdir; mevcut dinler hakkında bilgi sahibi olmak isteyen herkes tarafından dikkatle takip edilmesi gereken bir panteisttir.

  8. "Vicdan'ın din ile bir alakası olamaz." sözüne kesinlikle katılmıyorum. Vicdan, ahlaki bir kavramdır ve dinle çok yakından alakası vardır. Bunu bir başlıkta da yazmıştım; tarihten bu yana ve hali hazırda işlenen suçlara ve uygulamalara bakıldığında, en ahlaksız ve insanlık dışı olaylar, din/tanrı adına yapılmıştır.

    Ahlak, insani bir kavramdır; dolayısıyla akıl ve zekayla doğru orantılıdır. Yani, düşünceyi kıstas alırsak, insan düşünebildiği ölçüde ahlaklı ve vicdanlıdır. Oysa din, düşüncenin tıkandığı, aklın ve zekanın durduğu noktada ortaya çıkar. Ki bu da, ahlakın ve vicdanın durduğu yerde dinin devreye girdiğini gösterir. Kameraların karşısına geçip, Darwin adına insan boğazlayacak kadar gözü dönmüş bir evrimci veya inançlı diye bir dindarı boğazlayan bir ateist düşünülebilir mi? Fakat, inanmadığı veya kendi inancını paylaşmadığı için boğazlanan birçok insan gördüm. Şimdi bu dinden birilerinin kalkıp vicdandan, merhametten bahsetmelerinin, timsah gözyaşından ne farkı vardır?

    Bir belgeselde izledim. Aslan, savanların arasında geziniyor ve o sırada çalıların arasından bir ceylan yavrusu birden hareketlenip kaçmaya başlıyor. Aslan, içgüdüsel olarak hemen peşine düşüp yakalıyor yavruyu. Pençelerinin arasına alıp üzerine uzanıyor. Aslında yavru da içgüdüsel bir korku ile kaçtığı nedenle, sonrasını bilemiyor tabii. Kısa bir süre o şekilde duruyorlar. Üç-beş saniye sonra başını kaldırıp, aslanın çenesini yalamaya başlıyor. Aslan da buna karşılık verip, ceylanı yalayarak temizlemeye başlıyor. Neden çok basit: Aslan tok ve dolayısıyla öldürme içgüdüsü devredışı.

    Bu durumu insanlara aktaralım, örneğin Maraş olaylarına: Ava çıkmış gözü dönmüş bir insan (?) grubu. Amaçları yemek bulmak, can güvenliklerini sağlamak, varlıklarını korumak vb. bir şey değil. Yani doğanın gereği bir gerekçe yok ortada. Tek gerekçe var, kendileriyle aynı "inancı" paylaşmayan "kafirleri" bulup öldürmek. Nitekim henüz doğmamış ceninden, dizinin dermanı tükenmiş yaşlıya kadar onlarca insan katledildi. Aynı şey, Sivas-Madımak olayı için de geçerli; Çorum, Malatya, Menemen...

    Aslan, kendisini tanrının yarattığına inanacak kadar evrim geçirip, orada tıkanıp kalmış olsaydı, o yavruyu yemeyecekse bile, sırf kendinden olmadığı için yakaladığı anda öldürürdü.

    "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" teraneleri, iki komşu "müslüman" için geçerlidir; iki komşu "insan" için değil.

  9. Küçük bir ayrıntıya değinmek isterim: Bazı arkadaşlar, 25 BİN peygamber yaratıldığını yazmış. Oysa bu rakam 124 BİN'dir.

    Burada asıl değinmek istediğim konu ise şudur: Bu andavallılar, dünyanın yaşını ortalama 6 BİN yıl olarak kabul ederler. Rakamlar orantılandığında yaklaşık her yıla 20 peygamber düşer. Bu peygamberlerin geldiği dönemlerin nüfus yoğunluğu düşünüldüğünde, neredeyse 300-500 kişiye bir peygamber düşmüş olmuyor mu? Ki Adem, sadece kendine peygamberdir. Havva da yaratılınca ona da peygamber olmuş oldu.

    Bu moron allah, 300-500 kişiye zırt pırt peygamber göndereceğine, herkesi peygamber olarak yaratsaymış, daha kesin bir sonuç olmaz mıymış?

    Pardon, o cehennem için de insanlar yaratmıştı. Demek ki yaratma, peygamberler ve cehennemlikler diye ikiye ayrılabilir. :crazy:

  10. Araf 184-Onlar düşünmediler mi ki (çok iyi tanıdıkları, kendileriyle iç içe yaşamış olan) arkadaşlarında (Peygamber’de) delilikten eser yoktur. O, ancak apaçık bir uyarıcıdır.

    Deli, deli olduğunun farkında olsaydı, deli olmazdı. Sen hiç "Ben sarhoş değilim!" demeyen bir sarhoş gördün mü?

  11. Obama'nın başkan oluşu nasıl planlanabilir ya? Demokrat parti adayı olması seçimle oldu. Aynı şekilde McCain'i de seçimle yendi. Kim nasıl seçimin sonuçlarını planlayabilir?

    Bu adamlar heralde dünyanın diğer yerlerinde işlerin bizim ülkede olduğundan farklı olduğunu zannediyor. Oralarda farklı fizik kuralları işliyor heralde.

    Bizim seçimleri düşün. Kim hangşi partinin kazanacağını felan planlayabilir?

    ...

    Tayyördoğan bu ülkede sence üstün siyasi ve ekonomi bilgisiyle mi başbakan olabildi, yoksa bunda Fetoş'un parmağı mı var? Ben açıkçası Obama'nın nasıl başkan olduğunu bilemiyorum; ancak ABD'nin de kendine özgü kukla oynatıcıları olabilir.

  12. Bu konu, bir başka başlık altında incelenmişti. Sanırım kaldırılmış o başlık.

    Neml/88- "Görüp de donuk sandığın dağlar, bulutun yürümesi gibi yürümektedir. Her şeyi gayet iyi yapan Allah'ın yapısıdır. Doğrusu O, yaptıklarınızı haber almaktadır." diyor. Peki bunu neden diyor? Çünkü;

    Neml/87- "Sur'a üfleneceği gün, Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde bulunan kimselerin hepsi, korku içinde kalır. Hepsi boyun bükerek O'na gelirler." diyor ve Neml/88'de de bunun devamını; yani Sur'a üfleneceği gün, doğada neler olacağını anlatıyor sadece. Yani, tektonik hareketlerden falan bahsettiği yok. Nitekim;

    Müzzemmil/14- "O gün yer ve dağlar sarsılır ve dağlar dağılan kum yığınları olur."

    Kehf/47- "O gün dağları yürütürüz ..."

    Tur/10- "Dağlar bir yürüyüş yürür ki!"

    Nebe/20- "Dağlar yürütülmüş bir serap olmuştur."

    Hakka/14- "Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman,"

    Taha/105- "Sana dağlardan soruyorlar. De ki: 'Rabbim onları ufalayıp savuracak!

    Taha/106- Yerlerini boş, dümdüz bırakacaktır."

    Vakıa/3- "O alçaltıcı yükselticidir.

    Vakıa/4- Yer şiddetle sarsıldığı

    Vakıa/5- Dağlar serpildikçe serpildiği (zaman)"

    ve sair ilgili ayetlerden de anlaşılacağı üzere "Dağların yürütülmesi olayı, tamamen kıyamet günü için söylenmiştir. Tektonik hareketlerle hiçbir alakası yoktur" Zira;

    Ra'd/3- "O'dur ki arzı uzattı, orada sabit dağlar ve ırmaklar varetti ..."

    Hicr/19- "Arzı da yaydık, oraya sağlam dağlar attık ..."

    Nahl/15- "Sizi sarsar diye arza ağır baskılar attı ..."

    Enbiya/31- "Yer onları sarsar diye, onun üstünde yüksek dağlar yarattık ..."

    Lokman/10- "Gökleri görebileceğiniz bir direk olmadan yarattı. Sizi sarsar diye yere de sağlam ve yüksek dağlar attı ..."

    Fussilet/10- "Arza, üstünden ağır baskılar yaptı ..."

    Kaf/7- "Arzı nasıl yaydık, ona sağlam dağlar attık ..."

    Mürselat/87- "Orada yüksek yüksek dağlar meydana getirmedik mi?..."

    Nebe/6- "Yapmadık mı biz arzı bir beşik?

    Nebe/7- Dağları birer kazık?"

    ve benzeri ayetlerden de anlaşılacağı üzere, kıyametle ilgili ayetler dışında, dağlarla ilgili hiçbir ayette hareket ettiklerine dair bir ibare yoktur. Aksine dağlar, yer sarsılmasın diye sağlam bir kazık niyetine yapılmıştır.

  13. Toplumların şekillenmesinde dinin tabii ki önemli bir yönü vardır. Ancak bu, felsefi boyutta değerlendirildiğinde görülür ki din, insanlık için gerekli bir değer değildir. Toplumun varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan en temel değerler, ahlaki değerlerdir. Oysa tarihsel sürece bakıldığında en iğrenç ahlaksızlıklar, din adına yapılmış ve hali hazırda da yapılmaktadır.

    Kant'ın görev ahlakı üzerine yaptığı tesbitler incelendiğinde görülür ki (nitekim çok hoşuma giden bir sözü vardır: "Herkes görevinin başında, bütün insanlar mutlu!" der. Ve tabii burada herkesin ahlaki ölçüde görevler üstlenildiği kabul edilmiştir. Din adına şeyhinin ayağını yıkamakla görevlendirilmiş adam, görevli değil, adi bir meczuptur zira) din, ahlakın önündeki en büyük engeldir. Yaptığı şey, ait olduğu toplumun doğal gelişim ve değişimini sağlamak değil, aklen-ahlaken çökertmektir. Nitekim günümüz islam ülkeleri, bunun en somut kanıtıdır.

    Geçenlerde TV.de bir filme denk geldim: Buz Kapanı! Kadın, bir doktordur ve büyük şehrin keşmekeşinden kaçabilmek için Antarktika'daki (yaklaşık 200 kişinin bulunduğu) bir üsse gönüllü olarak tayin edilir. Fakat oraya vardığı andan itibaren çok büyük çelişkiler ve sıkıntılar yaşamaya başlar. Zira kendisi bir doktordur ve mesleğinin sağladığı bir takım ayrıcalıklara alışmıştır. Oysa gittiği yerde kimsenin kimseye karşı zerrece bir üstünlüğü, ayrıcalığı yoktur. Herkes, zihinsel ve fiziksel imkanlarının elverdiği ölçüde bir işe yaramak ve görevini en iyi şekilde yapmak zorundadır. Zira, orada bulunan kişilerden biri, eğer görevini savsaklayacak olursa, kendisiyle birlikte orada bulunan 200 kişinin varlığını tehlikeye atmış olacaktır. Ha, bu olayın görünen-maddi kısmı. Bir de manevi kısmı var;

    Kadın ilk gittiği gün yerini alacağı doktorla otururken, büyük ve korkunç bir sesle, gürültüyle irkilir. Bunu farkeden eski Dr. hemen atılır ve "Korkmayın, 3000 metre kalınlığında bir buzun üzerindeyiz ve sadece buz çatladı, onun sesi" der.

    1- Antarktika'da o 200 kişi, dışardan giden birisi için cehennem azabı olarak değerlendirilecek olsa da, zamanla görülür ki imkanlar ölçüsünde cenneti yaşamaktadır.

    2- İnsanlar, her ne kadar son derece mutluysalar da, bilinçaltlarında çeşitli kaygıları da yaşamıyor değillerdir. Çünkü hayat, mutluluk, huzur, başka birilerinin görevini ne ölçüde yaptığına bağlıdır. Dolayısıyla herkes en eğlenceli anında dahi, diğerlerini denetleme modundadır.

    3- Filmde bu mesaj verilmiyordu tabii, ancak işleyişten ben şu sonucu çıkarmıştım: Orada bir din vardı; 200 kişilik cemaati ile Antarktika dini! Ve tanrı da, 3000 Metre kalınlığındaki buz tabakasıydı. Kişilerin mutluluğu da, mutsuzluğu da, korkuları da, o 3000 m. lik buza bağlıydı.

    Bu tabii ki, kerlimenin anlamıyla bir din değildir. Ancak onu din olarak kabul etsek bile, bu din o şartlarda gerekli değil, zorunludur hatta. Ancak, islamiyetin zorunluluğu bir yana, gerekliliği için gereklilik nedir?

  14. Kökeni ne olursa olsun din sosyal bir kurumdur.

    Başlangıcını ilahi kabul etsek bile fazla değişen bir şey yoktur.

    Din var olduğuna göre insanlık için gerekli bir kurum olduğu söylenebilir.

    Çünkü bütün insan toplumlarının bir dini vardır.

    Tanrı kavramı olmayan toplumların bile dini vardır. Çinlilerde olduğu gibi..

    Bu durumda her toplum için dinlerin gerekli bir sosyal kurum olduğu ileri sürülebilir..

    ...

    Sayın haci,

    Din, "insana özgü" bir kurumdur, ancak "gerekli" bir kurum olduğu konusunda size katılmıyorum. Din, cehaletin ürünüdür ve "insanlık" için en tehlikeli kurumdur. Tarihten buyana, (hangi amaçla işlenmiş olursa olsun) tüm cinayetler toplansa, din adına işlenen cinayetlerin yanında esamesi dahi okunmaz. İnsan, düşünebildiği için ve düşünebildiği ölçüde insandır. Oysa din, düşünceye düşman bir kurumdur ki, bu da "İnsanlık" düşmanı bir kurum demektir.

    Bir soru sormak istiyorum: Sahibinin emirlerine itaat ettiği veya etmediği için, diğer bir köpek tarafından parçalanmış bir köpek var mıdır sence?

    Köpek de insan da bu doğanın ürünüdür. "Hangisi doğaldır?" demiyorum, fakat "Hangisi doğaya aykırıdır?" diye sorabilirim.

  15. Diyanet Yorumu:

    "Elif-Lam-Mim gibi Kur'an'da bazı surelerin başında yer alan Huruf-u Mukatta Kur'an'ın nazil olduğu dönemde Arap edebiyatında yaygın bir kullanıma sahipti. Şairler ve belâgat ehli bunları kullanırdı. Hatta bunun örneklerine İslâm öncesi şiir ve nesrinde rastlanmaktadır. ... "

    Mesajlarımda verdiğim bilgiler Sodomo arkadaşımızın bu konudaki araştırmalarından alıntıdır.

    Huruf-u Mukatta konusunda farklı sonuçlara da ulaşmış ama kesin değil.

    Konuya merak duyanlar için:

    Huruf-u Mukatta

    Evet, sayın Pante her zamanki gibi en akılcı noktayı koymuştur bence. Yani kimse mucize kabilinden b.kunda boncuk aramasın. Bulacak olursa eğer, boncuğu kendisinin yutmuş olduğu salaklığına yansın sadece.

  16. kurandan "istemek-dilemek" diye cevrilen sozcugun asli "shaa'e"dir. ben bu sozcuk uzerine detayli bir inceleme yaptim ve isemek-dilemek degil, "bir sey uygun gormek, olmasina izin vermek" anlaminda kullanildigini gordum.

    dilemenin arapcasi temenni, istemeninki ise talep'tir. temenni kelimesi kuranda hep kotu anlamda kullanilir. yani ,dilenci gibi, bir isle ilgili bir caba gostermeden olmasini istemek. bu kotu bir tutumdur ve allah boyle davranilmasini istemez.

    Hiç polemik, demagoji yapmayalım. "Yapmak-yaratmak", bir amaç gerektirir. Amaç ise, ihtiyacı, arzuyu, isteği gerektirir. Tabii sözkonusu tanrı olduğu için ben ona yönelik olası bir emir-talimat boyutuna hiç girmiyorum.

    Yaratılmasını kim istedi ki, o da buna izin vermiş olsun?

    Yani kainat, tanrıya "Ben yaratılmak istiyorum, izin verir misin?" dedi, tanrı da bu talebi uygun görüp, kainatın yaratılmasına izin verdi, öyle mi?

  17. Evet, bütün Kuranı attıgın zaman doğal olarak ortada bir sistemde kalmıyor.

    mantıklı.

    Evet, Temel fıkralarını, Nasrettin Hoca fıkralarını atmıyorum ama. Bunlar kadar akıl kırıntısı olsaydı Kuran'ı da atmazdım, arasıra okur en azından gülerdim. Ancak bir zaman sonra kabak tadı veriyor. "Yüz milyonlarca insan, şu şaklabanlıklara, şarlatanlıklara inanıp tapıyor, yazık!" düşüncesiyle hüzünlendiriyor insanı.

  18. Hadi oradan Ali Demirsoy 'un Hom hom 'u

    Mucize her zaman gösterilmez.

    Her zaman mucize göstersen inanmayan kalmaz.

    Mücize İlahi izin ile olur.

    Mucize oyuncak mı ki Allah Resulü her zaman muize göstersin.

    Tek satırlık , teyyareden hom hom seniiii :crazy:

    Hadi ordan Hüseyin Üzmez'in kapatması! Alemlere rahmet olarak indiğini söyle, ayı ikiye ayırma mucizesi yaptığını söyle, sonra da güneş tutulması karşısında ödün bokuna karışsın, büzük büzük büzükle!

  19. ... Ama zaten o bir insan. Ben Tanrı'nın oğluyum demiyor. ...

    inevitablen,

    O, tanrının oğluyum deseydi, neyse; o alemlere rahmet olarak geldi, kainatın efendisiydi. Tanrıdan sonraki en önemli varlıktı. Dolayısıyla, bu iddialarda bulunan kişinin bu tür salak sulak söz ve davranışlarını yadırgamak da, yadırganacak bir şey değil bence. Ha, kendisi yerine orada o davranışı bir başkası yapmış olsaydı, "Sıradan bir kul, dini akıdelere yetirince vakıf olamamış, henüz cahiliye etkisinde, vs. vs." der geçiştirilirdi. Ancak bunu yapan, tanrının (kendisini) alemlere rahmet olarak seçtiği (-ni söyleyen) bir kişiyse, elbet de komik olur.

  20. Islama bukadar hakaret etme senin icin iyi olmas , belki yarin birgün hidayete erersin veya inanmak istersin ! :angry:

    Dininize hakaret edilmesini istemiyorsanız, dininizden olmayana hakaret etmeyi keseceksiniz kardeşim. Sorulan soruya adam gibi cevap verin ki, adam gibi de cevap alasınız. Tartışma adabından, insanlıktan uzaksınız. Bunu senin şahsına söylemiyorum; konuyla ilgili mesajları okumadan zıpladığın için senin şahsında bunları yapanlara söylüyorum. Ne kadar adam olursanız, o kadar adam muamelesi görürsünüz.

    Kaldı ki sen, dininden olmayanın dinine hakaret etmesini bırak, dininden olanların dinine ettiği hakaretlere bak. Her birinizin bilinç altında bir Muhammet yatıyor, ilan edemediğiniz peygamberliğinize hakaret edildiğini düşünüyorsunuz. O kadar zoruna gidiyorsa sana sorayım, sen cevapla:

    "Bu dünya "Allah açısından" bir imtihan dünyası değil" diyen sığır, senin tanrının "O, hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı" türünden ayetlerini İNKAR etmiş olmuyor mu? Bunu yaparak senin tanrına-peygamberine hakaret etmiş olmuyor mu?

    Hadi kendi aklınızı kullanamıyorsunuz, eyvallah; başkalarına yaptığınız aptal muamelesine göz yumulmasını bekleme aptallığını sergilemeyin bari. Kendinizin inkar ettiği tanrıya başkalarının iman etmesini; kendinizin hakaret ettiği dine başkalarının saygı duymasını beklemenin mantığı nerede?

    Önce kendinize saygı duyun, sonra saygı beklediğiniz insana saygı gösterin.

×
×
  • Yeni Oluştur...