ehl-i dünya

bu bir ironi mi? kitap adıyla müsemma kitapmış gerçekten. resmen cahil adama hitap ediyor. alıntının bağlamını bilemiyorum. altını ve üstünü okumak lazım yorumlamak için. keşke üşenmeyip uyku başlığının full metnini daktilo etseydin. ancak anlaşılıyor ki uyku hakkında yanlış bilinenler, mit ve efsaneler, kulaktan dolma bilgiler sıralanmış. yani bilim-dışı iddialar. işte adı da zaten cahillikler kitabı olduğu üzere, insanların bunlara inanmasını cahilliğin alameti sayıyor. yani bunlara inanırsan hakkında çekinmeden cahil hükmü veririz. başlık içeriğinin italik font yazılı kısmı tam bir saç

elinle yukarıdan serbest düşüşe bıraktığın bir cisim, yere düşmek ''zorundadır.'' aksi olamaz, yani havada sabit kalamaz yahut yukarı hareket etmez. peki neden düşmek zorundadır hiç düşündün mü? çünkü ''kanun'' bu. fiziksel koşullar ona ''kendiliğinden'', yani bir o cisim şuur sahibi olup bunu akletmeksizin, yerçekimi kanunu onun yere düşmesini mecburi kılar. belli fiziki ve kimyasal, sair diğer faktörler biraraya geldiğinde, en basit haliyle kendini replike edebilen dna molekülü meydana geldiği vakit, evrim sürecinin tetiği çekilmiş demektir. sonrasında ise ''yeterli süre'' geçtiği taktird

evrim teorisi sadece bu gezegende canlılığın oluşumunu açıklamakla kalmaz; aynı zamanda evrenin koşulları müsait herhangi bir ortamında da yaşam formlarının meydana gelmesini açıklar. yani zaten her bilimsel teorinin sahip olması gereken bir özellik olarak kapsayıcıdır ve evrenin her yerinde geçerlidir. dünya da zeki ve entelektüel birikime sahip canlılık vücut buldu. işte mesele sen, ben... komplo teorisi gibi duracak ama bir önkabulle bana pek olası görünüyor. o da şu ki: mesela evrende dünya'nın eşdeğeri, tıpatıp aynı şartlara sahip olarak -ekosistemiyle, atmosferiyle, yabanıl ve vahşı

tam da yeri döşek yapıp yayan allah'ın kullarının fezaya dair tasavvurlarını yansıtıyor.

arş: ~ Ar ˁarş عرش [#ˁrş] 1. taht, 2. göğün dokuzuncu tabakası ~ Aram ˁarş ערש taht şeklinde yatak, özellikle Baal tapınağında bulunan taht ~ Akad erşu Mezopotamya'da açık havada yatmak için kullanılan taht şeklinde yatak ala: ~ Ar aˁlāˀ أعلاء [#ˁlw kıy.] daha yüksek, en yüksek, en üstün < Ar aˁli yüksek, üstün yani; arş-ı ala: göğün en yüksekteki tahtı. allah'ın olduğu yer. artık her neresi ise...

aslında çok basit. zaten basit olduğu için çarpıcı ve vurucu. bahsedeceğim safsatayı direkt olarak semantik(anlambilimsel) yoldan ortaya koyacağım. öyle ki şimdiden öngördüğüm, gelecek birtakım paket halindeki halihazır cevapları tahmin edebiliyorum. çünkü müslüman antitezleri(kendi terminolojilerinde ''reddiye'' olarak anılan) sabittir ve değişmez. çağlar boyunca da aynı kalmıştır. islam tarafgirleri ise bunları ezberden nutuk atarlar. pozitivizm'in p'sinden nasiplenmemişlerdir. neyse kısa keseyimde aydın havası olsun. nitekim gerçektende aydın'dayım. : ) bahse gelecek olursak: malumdur ki

ondan mı domuz eti yiyen avrupa'da insanların ömrü türkiye'ye nazaran daha fazla?

oğlum senin derslerin yok mu? ama devam et. severek izleriz.

çoğu gerçeklikten uzak ve hayalci iddialar. birileri kafasında kurup komplo teorisi üretmiş.

birinden benden yakışıklı, diğerinden ben güzelim

akıl tutulması bu herhalde. hangi tılsımla büyülenmişsen artık, gözüne perde inmiş, göremiyorsun. bir de tutmuş ezberlediğin cümleleri bize okuyon.

kuran'ın kozmolojisine bakıyorumda, muhammet yeni birşey söylememiş. zaten yeryüzünde insanlar tarafından gözlenen, bilinen, astronomik olayları sırayla dizmiş muhammet. bir de atmış, herhalde nasılsa bilinmiyor, atsam da herkes yer deyu: dağlarda yeryüzünde sarsılmayasınız diye sözde kazıkmış. ha? şu an modern bilim tarafından bilinen, ama muhammet zamanında bilinemeyecek birşey söyleseler, yeminlen bileklerimi kesicem

başörtüsü artık köylerde kalmış bir kültürdür. hani anadoluyu gezen gezi programlarındaki gibi. işte o başörtüsüdür. bize tesettürü başörtüsü diye satma. en azından bana satamazsın. ve buradaki akıllı kişilere.

ilk videoyu izlemeyin. resmen kafa kesiyorlar. izleyecekseniz bunu bilerek izleyin.

türban farsça farklıdır, hintçe farklıdır, türkçe farklıdır. bizdeki anlayış şu ki; türban 2. resimde koyduğundur. türkçe'de sarış şeklinin 2. resimdeki hali kelimeyi temsil eder.

Farsça dûlband esasen “kova sargısı” demek (dôl veya dûl = kova). Kafaya sarılan sarık da sonuçta bu: önce kova gibi bir külah konuyor, üstüne bez sarılıyor. Sözcük Farsçada “sarık” anlamında kullanılmış, Osmanlıcada da 18. yüzyıla dek ana anlamı bu. Daha sonra sarıkta kullanılan bir tür çok ince kumaş anlamı ağır basmış. Bu ikinci anlamın aslı herhalde dûlbend bezi olmalı. Düşünürseniz, o koca başlıkları bütün gün kafada taşıyabilmek için ileri derecede hafif bir kumaşla sarılmış olmaları lazım. Eski yazıda daima dûlbend yazılıyor, ama belli ki erken bir tarihten itibaren tülbend diye telaffu

bilebildiğimiz kadarıyla sadece insan evrenin bilincidir. evrenin bilinmeyen köşelerinde, ki tahayyül sınırlarını aşan uçsuz bucaksız bir engindir, canlı yaşamı farklı şekilde vücut bulmuş olabilir. darwin'in teorisi sadece bu dünyadaki canlı yaşamı değil; aynı zamanda herhangi farklı fiziksel kimyasal koşulları mevcut ortamda da canlılık oluşumunu açıklar. bilimsel teorilerin gerçekliği böyle sınanır zaten. bilim, sadece bir koşulda ve zamanda değil olan değil; evrensel çapta doğru ve gerçek olanı saptar. yani belki de evrende başka zeki ve akıllı yaşam formu olabilir. uzayın boyutlarını

ışık asla ortamdan etkilenmez. etkilenseydi. gökyüzüne tuttuğum far ışığının bir foton'u yeryüzünden uzaklaştıkça yavaşlayacak. atmosferden çıkınca ise boşlukta hızlanacak mı? olamaz tabii ki hızı sabittir.

diyalektik, şeyleri değişmez nesneler olarak değil; hareket halinde görür. hiçbirşey bitmiş, tamamlanmış biçimde bulunmaz. herşey, herzaman bir sürecin sonu, ve başka bir sürecin başlangıcıdır. herşey değişme ve gelişme durumundadır. söz gelimi bedenimiz. ölünce cesedimiz toprakta saprofit bakteriler tarafından inorganik maddelere ayrıştırılır. bitkiler bu maddeleri alır ve kendi için kullanır. ve bu maddeler o bitkiyi yiyen bir canlının vücuduna girer. onun bünyesinin parçası olur. o canlı da ölünce süreç tekrarlanır. dünya üzerindeki su sürekli bir sirkülasyon içindedir. buharlaşan su, yağ

başlığı yazım diye açmışsın. ama şimdide inancını sorgulayan bir inançlının ağzından yazmışım gibi diyorsun. yoksa o sen misin? : )

eee mevlana'nın kulamparalığı ispatla sabit olduğuna göre onun bu yönünden gocunup hala savunmaya çalışanların olası ikincil argümanı: ''ama aktifti.''

sonuçta müslüman olmanın ilk ve tek şartı kelime-i şehadet getirmek. şehadet getirdiysen müslüman sayılırsın. ama belki de günahkar müslüman olabilirsin. o halde cehennemde ''bir süre'' yanar çıkarasın. sonra yine sonsuz cennet. ama ebedi müddet cehennemde kalmazsın kafir gibi. hem cennette hafif bronzluk iyidir. doğrudan cennete girmiş beyazları ıyy amelelere bak beyaz peynir gibiler diye küçük görürsün. hem havan olur : D

istersen tüm ömrünü takva sahibi koyu dindar ve tüm dini kaide ve hükümlere riayet ederek geçir, ibadet ritüellerini tamamen yerine getir. ancaak, son nefesinde ''imansız'' gidersen hepsi boşa gidecek ve bir daha oradan sonsuza dek çıkmamacasına cehenneme atılacaksın. sonsuz adalet sahibi bir tanrı yok. zaten tanrı yok. o yüzden neden üstün tutar ve ayrı yargılar diye sorun havada kalıyor. çünkü olmayan bir tanrı'nın saçma ve alakasız davranışını sorgulamak absürd olacaktır.

islam'ın bir iddiası vardır: islam evrenseldir ve tüm çağlara hitap eder. oysa bu gülünç derecede absürd bir iddiadır. elbette kuran zaruri olarak birtakım ahlaki yasalar ortaya koyacaktı. bu da ondan beklenirdi zaten. tarihin herhangi bir zamanında ortaya çıkmış her dinin birtakım iyi, güzel, doğru etik öğütler vermesi beklenir tabii ki. mesela adam öldürmeyeceksin, ana-babaya asilik etmeyeceksin, küçükleri sevecek, büyükleri sayacaksın, dişlerini fırçalayacaksın vs. bunlar müstesna tabii ki. ama allah aşkına kuran'ın miras hukuku, kadına bakışı, kısas hükümleri, ceza yöntemleri vs. han

şu şems'e yazılan mektupları merak ettim. en azından bi' kuplesini.