ehl-i dünya

bu kadar ilkel ve çürük analojik yaklaşıma ben ve 8 yaşındaki kuzenim gülüyoruz telefonun üretim süreciyle ilgilenmem, ne işe yaradığına ilişkin özelliklerine dikkat ederim. ancak fatina'nın görünür ve belirgin, henüz işe yarayan bir yönü tespit edilmemiş. öte taraf hakkınıda da bildikleerimiz çok kısıtlı. çoğu da spekülasyon sadece. bu yüzden bu kadar kıt kaynaktan kesin çıkarımlar yapmak akil adamların harcı değildir.

bu nefret söylemi değildir. çünkü söylem gerçekçi değildir. ''bu ülkede tüm müslümanlar sabun yapılmalı'' diye slogan yapsan herkes sana komedi malzemesi niyetiyle bakar. çünkü ezici çoğunluk müslüman veya kendisi öyle addediyor. ama bütün kürt işportacıları asalım, keselim desen nefret söylemidir. yine ateistleri keselim desen nefret söylemidir. çünkü gerçeğe dönük olma ihtimali vardır. bunlar azınlıkta olduğu için. zaten nefret söyleminin hukuki kapsamında aslında çoğunluğun azınlığa hükmetmemesi, onların da en az diğer herkes kadar özgür ve vatandaş olmalarını garantilemek için gelişt

tek başına bilimsel demezsin, arkasına isim koyarsın. bilimsel kurul mesela. buna bilim kurulu denir. tamlanan ekiyle yani. dil tabii doğal sürecinde gelişecek, bu kaçınılmaz. ama gramer ve mantiğın bilim metodolojisiyle işi bilenler tarafından yönlendirilmeli.

sorun tabii ki var. çünkü bunlar yaygınlaşarak dilin kemiğine yerleşiyor. dilin doğrusu, yanlışı tabii ki vardır. biraz yaratıcıysan tükçe'nin türetme gücü sayesinde sen de bir sürü kelime uydusabilirsın. sırf eğlence için ama, gidip bunları meb'in kitaplarına terim diye basmazsın. bu çok ciddi mesele. öyle bi derdim yok. sadece görüş ve düşüncelerimi paylaşıyorum, ayrıca edecek birkaç kelamı olana konu sunuyorum, daha öte bi amacım yok.

Modern bilimi batı keşfettiği ve geliştirdiği için teknik ve bilimsel terminolojiyi mecburen onlardan ithal etmekteyiz. Zaten doğal olanı da bu. Yabancı dile dair kültür öğelerinin karşlığı anadilde yoksa, alır kendi malınmış gibi kullanırsın, gayet pratik bir yol. Eğer anadilde yabancı kelimenin içerik ve kapsamını karşılayan halihazırda kelime yoksa uygun yapım ekleriyle türetilir. Ama uydurmak asla bilimsel değildir, öte yandan dili çürütür. sahteleştirir. Ancak çakması kadar güzel durur. Bu minvalde gözüme çarpan sallamasyon terminolojik karşılıklardan birkaçını paylaş acağım. -sel,

dünya sözcüğü, terminolojik anlam ifade ediyorsa, büyük harfle başlar. coğrafya veya astronomi terimi olarak, çünkü özel isimdir, kesme işaretiyla ayrılır. çocuğunun adını dünya koyarsan, özel isim olduğundan onu da büyük yazarsın. özel isimler ayrı yazılır. ve kısaltmalar tabii ki. LCD'de de böyle. herhangi bir notebook'tan bahsediyorsan, yani notebook derken ayrım ve fark gözetmeden bütün notebook cinsini kastediyorsan. küçük yazarsın.

mutlak sıfır, adı üzerinde mutlaktır. ısı maddelerin iç enerjilerinin bir sonucudur. bu iç enerjisini atomların öteleme, dönme, titreşim kinetik enerjileri ve elektrostatik çekim kuvvetleri gibi potansiyel enerjileri oluşturur. ısı, sıcaklık farkından dolayı iletilen bir enerji biçimidir. sıcaklık ise termal hareketin sonucudur. kısacası, mutlak sıfırda atom titreşmez, içine çöker. bu ilkten akla gelen inşaatın çökmesi gibi değil tabii ki. kendine özgü mekanizma ile. madde meydana gelemez. şu an burada yazışıyorsan, mutlak sıfır'ın üstündeyiz demektir. ancak evrende entropi sürekli artar ve

insanları yemiyoruz, aynı zamanda doğada da yamyamlık yoktur, istisnalar hariç. bir aslan bir aslanı ödürebilir, ama yemez. kaynaklar ve bollukla yakından ilgili bi durum. kıtlık ve rekabet şartlarında besine ulaşmak için insanlar da birbirini öldürür, ama yemez. çok extreme açlık hallerinde hemtürlerini yiyen insanlar var ve kayıtlı. maymunlar'ın doğal ortamında gözlenenlere göre, yazın ağaçlar meyve dolu, su bol olduğunda grubun bireyleri arasında minimum düzeyde hır gür çıkarken, kaynak kıtlığı olan kışın çok sık ve sert kavgalar yaşanıyor. ama yalnız ölüm-kalım sınırında yamyamlık ol

hayvanları yiyoruz. çünkü bazı hayvanlar, bazı diğer hayvanları yerler. tabiatın doğası budur. asıl bunu yadırgayan doğa'ya romantik bakıyordur ve bu gerçekçilikten uzaktır. tabii ki insancıl şartlarda kesilmeleri gerekir ama. insanoğlu anca anca doğa'dan türediğini ve ondan başka ne gidecek ne sığınacak başka yer(şimdilik) olmadığının farkına varıyor. ayrıca ozon tabakası delinmez, sadece yer yer incelir.

sen de diğer bütün hayvanlar gibi beslenir ve afedersin sıçarsın. bu senin anlayacağın basitlikte sanırım. daha net bir kanıt istersen, değil sadece hayvanlar alemi, bütün canlı aleminde glikoliz reaksiyonlarında aynı enzimler kullanılır. ayrıca aslanların av organizasyonlarına belgesellerden bi göz at. bak bakalım ne kadar düşünebiliyorlarmış.

evet, en büyük demektir. KBR kökünden geliyor. dişili kübra'dır. mahkeme-i kübra'da ki kübra. ya da mesela yeni padişah, padişah'ın ekber evladı seçilir gibi. aynı kökten kibir, büyüklük taslamak anlamına geliyor. öğretmek gibi olmasın tabii de maksat bilgi paylaşmak

sevgili hacı, bence de prionlara canlı denemez. çünkü bir canlı mutlaka kendini replike edebilmelidir. mesela soba zehirlenmelerinde, kömürün yetersiz oksijenle yanması sonucu oluşan karbonmonoksit, hemoglobine CO2 ve O2'den daha güçlü bağlanır ve ayrılmaz. o zaman CO'da mı canlıdır diyeceğiz. maddenin özgül doğasından kaynaklanıyor tabii. glikoptotein ve glikolipitler hücreye antijenik özellik kazandırıyor. ve mesela hormon hedef hücreye gidince birbirlerini tanıyorlar. yani buradan da protein canlıdır denemez. hacı abi konuyla alakasız ama merak ettim. şu 2014 yılında bir insanı dondursa

VW'de, BMW'de, HONDA'da vs. makine mühendisleri gece gündüz araştırma geliştirme yapıyorlar da, bizim ergen çıkıyor yeni ve daha iyi bir fren sistemi geliştirdiğini iddia ediyor. ben de 17 yaşındayken süpermendim. sonra büyüdüm öyle yeteneklerim kalmadı

tecavüz olgusu doğa da bu şekilde işlemez. erkek dişiye değil, hemcinslerine şiddet uygulayarak onları elimine eder ve dişiye sahip olur. dişi bu işe ses çıkarmaz. kolay mı lan onca erkek senin için kavga ediyor. herhalde galip tarafı ''seve seve'' arzuyla kabul edecek. insan fizyolojik yapısı itibariyle bir memeli hayvansa da, entelektüel bir hayvandır ve kültürü etrafında şekillenmiş birtakım kaygılar güder. insan hiç diğer bir memeli hayvanla kendini bir tutar mı? onlar da vicdan, hak, hakikat duygusu var mı ki... her türlü cebren ve hile ile, yani fiziksel baskınlık kurarak, hatta şiddet

bu amaçtan sonra biraz daha bilgeleşince, ateist birey hepsinin canı cenenneme, bırak ne boka taparlarsa tapsınlar, beni ilgilendirmiyor da... deme olgunluğuna erişir. kıymetli vaktini kronik müslümlere laf yetiştirmekle yitirmez. ha bir ışık seziyorsan ve motivasyonun varsa ancak yol göstermek, bilgini paylaşmak ve irşad etmekle etik olarak mükellef hissedersin.

yalan söylemeyeceksin, hırsızlık yapmayacaksın, anaya babaya itaat edeceksin, küçükleri sevecek, büyükleri sayacaksın, dişlerini düzenli fırçalayacaksın!!. gibi emirler hukuk'a ilişkin değil, vicdana ilişkin hükümlerdir. evrenseldir ve her insanda vardır. temel hak ve hakikat duygusu. iyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı ayırt etmek duygusu. her insan istisnasız bununla doğar ve insan hariç diğer hayvanların hiçbirinde yoktur. sadece insan türünün sahip olduğu bir ayrıcalıktır. ve her aklı başında insana göre de yok yere insan öldürmek, katliam yapmak yanlıştır. bakın suçtur demiyorum, her insan bunu

dış dünyayı 3 boyutlu kavradığımız için kuantum mekaniğinde bazı kavramları hayalde tasvir etmek çok güçtür, hatta böyle bir şey mümkün değil. bazı şeyleri birtakım zaten gözlemleyebildiğimiz ve ölçebildiğimiz öncüllerden benzeşimler yaparak modeller kurar, öyle kavrarız. benzer şekilde, beynimiz orta büyüklükteki nesnelerin, orta hızlarda hareket ettiği ortamda evrildiği için, çok büyük ve çok küçüğü hayal edemeyiz. mesela nanosaniyeler gibi zaman aralıklarını ve milyonlarca ışık yılı mesafeyi zihnimizde canlandırmamız mümkün değildir. veya 1 katrilyon doların ne kadar tutabileceği hakkında

uyurken kıçını ört soğuk almışsın oradan ondan böyle oluyu.

Akdeniz'ler Antalya'lar derken de bu kelimeler tek başlarına özel ad olsalar bile, anlam olarak cins isim belirtir. Akdeniz'i benzerlerinden ayırt eder. mesela Marmara'dan ayırt eder. dil tabii bu, istediğin gibi eğip bükebilirsin. hele türkçe kıvrak esnek bir dil. ''rastlantının nedenleri vardır'' derken, kastedilen anlam aslında ''rastlantıların nedenleri vardır'' dır, yani benzerlerinden ayrı ve tek bir rastlantının değil. yoksa insanın aklında ''hangi'' rastlantının sorusu doğar. yani tekil ad kullanarak, benzerlerinden birçok tanesi kast edilebilir.

arkadaşlar zaten allah'ın al-ilah olmadığını itiraz eden olduğunu sanmıyorum. artikel ile bitişerek ses düşmesine uğramış kelime olduğu apaçık. günümüz modern standart arapça'da dahi hala harfi-i tarif diye tabir edilen, ecbebice de artikel ( the(ingilizce), der, das(almanca), le, la(fransızca) ) denilen cins ismi belirleyerek özel ad yapan şey türkçe'de yok. terminolojiyi belirlersek iyi olur. kavram kargaşası yaşanmasın. tanrı cins addır. allah ise tanrılar içinden bir tanesidir. eski yunan tanrıları deriz, eski mısır veya inka tanrıları deriz. ama eski yunan allah'ları diyemeyiz. arap

Lucifer'in askerleriyiz. Baba şeytan bafomet ebedi şefimizdir. ona hamdüsenalar olsun. allah'ın so gören ve bilen olarak şu sahneleri film izler gibi seyrettiğini, hatta senaryoyu kendi kurguladığını düşünsenize; cennetin kapısında bekçilik yapan yılana yılışarak yaklaşan şeytan, diliyle onu ayartarak kendine yasak olan cennete girme planları kurmakta. yalvarıyor yılana: cennet çok harikaymış, müthişmiş, içerde akarken göz kamaştıran nurdan akarsular, altın gövdeli, yaprakları zümrütten ağaçlar. envai çeşit güzellikte hayvanlar falan varmış ama kendine yasak olduğu için göremediğini, bi

ne bir 1ayı? ilk 24 saat'in sonunda kırılma en iyimser tahminle %60 olacaktır 3. gün sonunda bu sayı %80'e çıkar. hala inatla 1 hafta sonunda ''içmeme'' sürecini azim ve inatla istikrarlı devam etiren %5 kalır. ''bıraktı'' diyebilmemiz için en az 3 ay tek dal ağrına dahi sürmemiş olmalı. çünkü tekrar maddeye kaymak işten bile değildir. mesela 3 yıl sonra bile. bir-iki derken, bakmışsın haftada direkt eski dozun 2 pakete boş laf bu film izleyip gaza gelerek sigara yada madde bırakılmaz. kişisel gelişim, nöro-linguistik çağrışım, motivasyon hava civalarıyla olmaz. film yakında net'e d

bu teoriye çok gıcık kaptım, sert çıkışmalarla tersleyeceğim walla bu tersinim olayıyla ilgili bi ara bilim teknikte şöyle birşey okumuştum. mesela bir yumurtayı serbest düşmeye bırakırsan, yada ilk hızla at herneyse düşüp parçalanır ya. molekülleri dağılır.. eğer süreci tersine işletirsek, bütün dağılmış moleküller muntazaman biraraya gelip o yumurtayı tekrar meydana getirebilir mi? teorik olarak cevap evetmiş. ama pratikte mümkün değilmiş. detaylarını bilmiyorum.

nereden çeviri yapıyorsan artık, orijinal metni ver de biz tercüme edelim. terslenebilir teosi ne

bu bana ölüm mü, mokoko mu fıkrasını anımsattı. 2 adam afrika'da ormanda yürürken, bir kabile bunları tutsak alır ve şeflerine götürürler. şefleri onları cezalandıracaklarını söyler ve iki seçenek sunar: ölüm mü, mokoko mu? adamlardan ilki, ölmektense mokokoyu tercih edeyim bari der. mokoko der, ve buna kabileden 3-5 erkek tecavüz eder ve bırakırlar. sonra ötekine sorar şef: ölüm mü, mokoko mu? adam: ben ömrüm boyunca namusum ve şerefimle yaşadım, böyle birşeyi kabul edemem, ölmeyi yeğlerim, der. sonra şef mukadder hükmü açıklar: ölene kadar mokoko! :D yani yine kıssadan hisse, beterin