Jump to content

Bilge Atun Uguk

Üyeliğini Sildirmiş Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    702
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne Bilge Atun Uguk kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Türklerden adalet cesaret ve mertlik öğrendiğimiz yalandır. Hem de koca bir yalan.

    Türklerden tek öğrendiğimiz baskı, imha, asimilasyon ve İŞKENCE'dir.

    Hadi ordan .Biz olmasak hala mağaralarda birbirinizi kesiyor olacaktınız.Suriyede iki şehir arasında seyahat bile edemiyorusunuz.

  2. Ben bir kürt olarak bulunduğum ortamda kimliğimi açıklamaktan rahatsızlık duyuyorsam bu ülkede, gizliyorsam etnik kökenimi özgür değilim demektir. Bir çözüm bulmak istiyorsanız bu noktadan başlamanızı öneririm.

    Bu rahatsızlığı sebebini biraz kendinizde aramaya ne dersiniz.

  3. İnsan neden M-L ideolojisini benimser bir türlü anlamış değilim. :unknw:

    Özgürlük deseniz değil !!! :unknw:

    İnsan İhtiyaçlarının düzenli sağlanması deseniz hepsi aç ,oda değil. :unknw:

    Düşüncede son nokta deseniz oda değil. !!! :unknw:

    Peki nedir insanı M-L ideolojisine yaklaştıran ??????

    Forumdada oldukça fazla M_L olduğuna göre kişisel deneyimlerini aktarırlarsa

    Mutlu oluruz.

  4. Tarih sahnesinde Aristokrasinin asalaklığı ve köylü sınıfının geleneksel uyuşuk teslimiyetçiliğe karşın yılmadan çalışan burjuvajinin ilk ortaya çıktığı andan itibaren göstermiş olduğu performans kısa sürede üretim araçlarının denetleyicisi olarak zaman içerisinde ,(latinceden cevrilen sanayi Indostruus çalışkan anlamına gelen); yeni sınıf feodal yapıları kırarak modernleşmenin önünü açtı.
  5. İnek bile putlaştırma çabasına anlam verememiş...

    Umarım bir ineğin farkettiğin insanlarımzda anlar :p

    Bu da bir bakış açısı değil mi sayın roquentin :rolleyes:

    Sonsuza kadar kıramayacağınız fikrine alışsanız iyi olur.

    Atatürkün büstünü kaldırarak önderiniz bebek katilininin mayın döşerken büstünü yaparsınız artık.

  6. 60'lı, 70'li yıllar... Ülküleri uğruna binlerce Türk evladının işkencelerle, karşılıklı çatışmalarla, ya da kahpece pusuya düşürülerek can verdiği, sakat kaldığı, ömürlerinin en güzel yıllarını zindanlarda geçirmeye mahkum bırakıldığı yıllar... Kan gölünün ortasında boğuşarak gövdelerini devletin, milletin, ay-yıldızlı bayrağın önüne siper eden Türk milliyetçilerinin toprağa bir bir düşerek isimsiz kahramanlara dönüştüğü zorlu yıllar...

    Evet çoğumuzun dinlediği, okuduğu, bir kısmımızın ise bizzat yaşadığı bu yıllar bazılarının yüreklerinde onarılmaz yaralar açarken, çoğunluk için kitapların ve mahkeme tutanaklarının satır aralarında kaldı sadece...

    Ama o zor yıllar bugünlerden çok daha güzeldi herhalde... Çünkü şimdilerde kimin eli kimin cebinde belli değil. Oysa o günlerde dost da belliydi, düşman da... Dosta omuz verilir, düşmana sırt dönülmezdi... Ya şimdi?

    Önce "Vatan, millet, Sakarya" edebiyatı ve "Şehitlerin kanı yerde kalmaz" sloganları ile yıllarca oy avcılığı yapıp, ülkü tacirliğine soyunanlar ahde vefasızlıkta bulunarak komünist artıklarıyla el sıkışıp, ortak eylem kararı aldılar... Bunun adı düpedüz İHANET iken, Kızıl Elma dediler bu oluşumun adına, "Kızıl Elma Ülküsü"nden bihaber zatlar...

    Bu oluşumun gönüllerde açtığı yara henüz sarılmamışken yeni bir oluşum gerçekleşti son zamanlarda... Bu ihanetin adını da "Denktaş'a destek kampanyası" koydular...

    Geçen gece internette gördüğüm bir haber üzerine dehşete düştüm. "Türk Solu" adı altında yayın yapan bir derginin "Denktaş'a Destek Kampanyası" başlattığını ve bu kampanyaya destek olanların isim listelerini gördüğümde, ne gördüklerime ne de anımsamaya çalıştıklarıma inanamadım... Ve insanların nasıl bir anda "balık hafızalı" olduklarına şaşıp kaldım... Lanet ettim...

    Türk Solu Dergisi yeni bir dergi değil, aslında özellikle 60'lı yılların sonunda komünist kesimin sesi olan, vatansızların ataları Yahudi Marks'ın, Lenin'in, Stalin'in, Troçki'nin, Mao'nun fikirlerini Türkiye'ye yayan, Denizlerin, Mahirlerin, Ulaşların, Hüseyinlerin ve daha nice komünist teröristlerin başucunda bulunan bir dergi idi. Komünizmin çökmeye başladığı günlerde bu dergi kapatıldı ama birkaç yıl önce el değiştirerek yeniden yayın hayatına başladı. Bugünkü içeriği komünizmden ziyade güne ayak uyduran "ulusal solculuk"tur. Komünizmin iflas ettiğini bildikleri için yumuşak siyasetten yana tavır alan bir avuç komünist artığının yarattığı bir oluşumdur bu...

    Derginin sahibi Gökçe Fırat Çulhaoğlu adında eski bir komünisttir ve sabıka dosyası hayli kabarıktır. İşçi Partisi'nin gençlik kolu olan Öncü Gençlik örgütünün başkanlığını yapmıştı, tescilli vatan haini Doğu Perinçek'in has yoldaşlarından biriydi. 2000 yılında partiden atılmasıyla birlikte Perinçek'le bağlarını kopardı ve Türk Solu adı altında Perinçek'e rakip kendi oluşumunu kurdu.

    Gökçe Fırat'ın İşçi Partisi ile yollarını ayıran olay şudur: Gökçe Fırat Öncü Gençlik Başkanı iken; 1999 – 2000 yılları arasında Öncü Gençlik yetiştirme kamplarındaki gençlerle yaşadışı eylem planları hazırlığı yapan, "Tek Yol Devrim" pankartlarının ve komünizmin simgesi çoban yıldızlı, orak çekiçli bayrakların altında ellerinde silahlarla resim çektiren, gençlik kampını Filistin komünist kamplarına çevirerek gençlere militan olmayı öğreten bir devlet düşmanıydı... Ve en önemlisi, çektikleri fotoğraflar ve videoya kaydedilmiş eğitim görüntüleriyle Türk Ordusu'na alenen tehditlerde ve hakarette bulunan grubun lideriydi... Bu kamp fotoğrafları ve video kasetleri daha sonradan Emniyet güçlerinin eline geçti ve İşçi Partisi ile Öncü Gençlik hakkında soruşturma başlatıldı. Perinçek kendini kurtarabilmek için her zamanki gibi dansöz misali kıvırarak bu olaydan sadece Gökçe Fırat ve ekibini sorumlu gösterip onları partiden ihraç etti. Ve tabii ki her zaman olduğu gibi kendini ve partisini kurtarabilmek için Gökçe Fırat ve ekibinin MİT ajanı olduğunu, partiyi karalamak için "Süper Nato" tarafından partiye sokulduklarını içeren bildiriler yayınladı. Başbakanlığa ve Emniyet güçlerine dilekçeler verdi. Aslında Gökçe Fırat ne MİT ajanı idi, ne de Süper Nato tarafından görevlendirilmiş biriydi. O da aynen Perinçek gibi Aydınlıkçı geleneği ile yetişmiş, tek amacı Türkiye Cumhuriyeti'nin mevcut anayasal düzenini yıkmak olan bir maocuydu sadece. Yani Atsız Ata'mızın deyimiyle "vicdanını Yahudi Marks'a satan vatansız bir piçti"... İşte bu olaydan sonra Gökçe Fırat ve Perinçek ezeli düşman oldular. Şimdi kendi yayın organlarında birbirlerini suçlayıp duruyorlar.

    Gökçe Fırat'ın hainlikleri elbette bu olayla sınırlı kalmadı. Partiden ihraç edildikten sonra kendi kurduğu ekip ile başta üniversitelerde olmak üzere bir çok illegal eyleme imza attı. Emniyet arşivlerinde bunlar mevcuttur. Türk Solu ve İleri Dergisi'nin (İleri Dergisi TKP ve Dev-Sol'un tarihsel yayın organıdır) baş kadrosunu oluşturan Gökçe Fırat, Utku Umut ve Ali Şahin'in sabıka dosyaları yaralamadan tutun da çete oluşturmaya kadar bir çok suçu kapsayacak şekilde hayli kabarıktır. Ve işin en ilginç tarafı Başbakanlığa ve Emniyet Müdürlüğü'ne verilen dilekçelerde Gökçe Fırat Çulhaoğlu'nun "Bağımsız güneydoğu'ı destekleyen bir PKK itirafçısı" olduğu yazmaktadır. Şimdi ise bu zat Türk Solu ve İleri dergilerinde yayınlanan yazıları ile Atatürkçülük maskesi ardına saklanarak ulusal solculuk yapmaktadır.

    Yani sözün kısası Perinçek ne denli bir hain ise, Gökçe Fırat da aynı derecede haindir. Şu an her ne kadar birbirlerine düşman olsalar dahi, her ikisi de Aydınlıkçılar grubunun birer üyesidir. Yine Maocular... Yine kızıllar... Yine hainler... Yine dönek siyaset izliyorlar... Günün şartlarına göre siyasi görüş belirleyip oy avcılığı yapıyorlar. Tıpkı bir dönem kürtçülüğün başını çektikleri halde, bugün ulusal solcular olarak vatansever görüntü sergilemeye çalışmaları gibi... Bir zamanlar Kıbrıs'taki Türk Ordusu'nu "İŞGAL KUVVETLERİ" ilan ettikleri hâlde bugün Türk Ordusu'nu ve Kıbrıs davasını desteklemeleri gibi...

    Bu komünist artıklarına sözümüz yok zaten... Onların zihniyetleri de, ideolojilerinin sapkınlığı da ortada... Ama o destek kampanyasına imza atan Milliyetçileri, Türkçüleri anlayabilmiş değiliz. Hiçbir zaman da anlayamayacağız... Gerek yayın organları ile, gerek düzenledikleri toplantılar ile, gerekse katıldıkları sohbetlerde Türkçülüğü, milliyetçiliği kimseye bırakmayan, konuştukları zaman mangalda kül bırakmayan bu kişiler nasıl oluyor da henüz birkaç yıl önce kara dediğine bugün ak diyen böylesi döneklerin düzenledikleri bir kampanyaya destek olabiliyorlar? Ve nasıl oluyor da Denktaş'ı desteklemek, henüz yakın bir geçmişte Denktaş'ı hedef alan bu rüzgar güllerine kalıyor?

    Bozkurt Rauf Denktaş: 40 yıldır bir an bile olsun terketmediği TMT ruhuyla bütün dünyaya baş tutarak Türk Yurdu Kıbrıs'ı tek başına aslanlar gibi savunan; ömrü uzun, devleti daim olası lider... O'na destek vermek her Türk'ün en birincil görevidir... Ama O'nun kutlu adını böylesi bir oluşuma bulaştırmak bile başlı başına bir ihanet değil mi?

    Bu büyük Milliyetçiler, Türkçüler (ki bu listede yer alanların bir çoğunun kendi yayın organları var) kendi aralarında "Denktaş'a Destek Kampanyası" oluşturamazlar mıydı ki, siyasi çıkarları uğruna gömlek değiştirir gibi ideoloji değiştiren meymenetsizlerin başlattığı kampanyaya imza atıp, bunların reklamına alet oluyorlar? Destek kampanyası adı altında böylesi bir işbirliğine girenler maziden hiç mi utanmıyorlar?

    Dedik ya, kimin eli kimin cebinde belli değil artık... Dost da belli değil, düşman da... Kime omuz verilip, kime sırt çevrilmeyeceği de belli değil... Ve böylesi bir ortamda bir avuç Türkçü olarak hâlâ değerlerimizi korumaya, hâlâ mazimizi unutturmamaya çalışıyoruz... Çünkü biliyoruz ki; UNUTMAK TÜKENMEKTİR!.. Biz dünü unutursak, bugünü de yarınkiler unutacaktır.

    12 Şubat 2004

×
×
  • Yeni Oluştur...