Jump to content

Satsuma54

Normal Üye
  • İçerik sayısı

    856
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne Satsuma54 kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Bunu bir Müslümana sorarsanız, duyduğu kadarıyla "Elbette tasdik eder ama şimdikileri değil, bozulmamış İncil'i" diyecektir. "Bozulmamış İncil nerede?" dediğinizde ise "Allah katında" yanıtını alırsınız. (Biraz insaflıları, şimdiki bozulmuş İncil'lerin asıl İncil'den kırıntılar taşıdığını ekler.)

     

    Adamlar İsa'nın doğar doğmaz takır takır konuştuğuna ve kendisine gökten İncil adlı bir kitap indirildiğine inanıyor. Bundan hiç kuşkusu yok.

     

    İnanç denen şey budur işte...

     

  2. 5 hours ago, mantik said:

    Günümüzün konusunda bir muamma yok benim gözümde. Olan bitenin sebebi de açık, kurtulmanın mümkün olup olmayacağı veya nasıl olacağı da.

     

    Ama geçmişte olan biteni, Osmanlı'nın sanayi devrimini kaçırmasını, islam aleminin bilim ve teknolojide geri kalışını sadece dinsel bağnazlığa bağlamak bence işin kolayına kaçmak olur. Eskiden öyle düşünürdüm. Ama son dönemde işin altında başka faktörler de aramak gerektiğini düşünmeye başladım.

     

    Yani dine bağlılıksa, Avrupalı da bağlıydı, bağnazlıksa Ortaçağ Avrupası da bağnazdı. Muhafazakar olmayan ve dinine körü körüne bağlı olmayan toplum zaten yok. Onların rönesans ve reform yaşamalarını, bilim ve teknoloji geliştirebilmelerini, fikirsel alanda özgürlük, demokrasi, insan hakları, vs gibi kavramları geliştirip ön plana çıkarmalarını, fakat tüm bunlar olurken islam aleminin yerinde saymasını, hatta gerilemesini sadece toplumun bağnazlığına ve islam dininin gücüne bağlayamayız.

     

    Onların da toplumu aynı yerlerden başladı çünkü. Hatta bazı bilim alanlarında islam dünyasi Orta Çağda daha ileriydi. (Tıp, astronomi, matematik gibi alanlarda).

     

    Dolayısıyla, onları bu atılımları yapmaya iten, bizim ise yerimizde saymamıza sebep olan başka faktörler olmalı. Jeopolitik faktörler muhtemelen. Bunların da başında coğrafi keşifler geliyor elbette. Osmanlı'nın Avupa'dan Asya'ya giden yolu tıkaması yüzünden batıdan dolaşarak gitmeye çalışmaları jeopolitik bir faktör mesela.

     

    Coğrafi keşifler bir kez başladıktan sonra, Batı toplumunu pek çok açıdan dönüşüme uğrattı. Hem yeni kaynaklar ve hammadde akışı oldu Avrupa'ya, yani para ve zenginlik geldi, hem ufukları genişledi, hem de mevcut durumu sorgulamaya daha müsait bir ortam oluşmasına yol açtı bunlar.

     

    Tek faktör budur demiyorum ama bunun önemli bir faktör olduğu aşikar.

     

    Osmanlı elbette o dönemde bilimle teknolojiyle falan pek alakalı bir devlet değildi. Hiçbir zaman olmadı zaten. Savaş teknolojileri hariç.

     

    Ama baştan Avrupa da pek farklı değildi. Rönesans'dan önce.

     

    Osmanlı toprak işgal edip ganimet ve vergi elde etmek üzerine kurulu bir devletti elbette. Ama zenginlik ve ekonomi konusunda da kör değildi. Hiçbir yönetici o tür konuları göz ardı etmez, edemez. Yani rakiplere ekonomik ve askeri alanda avantajlar kazandıran faktörleri görmemeleri, o konuda birşeyler yapmaya çalışmamaları çok zor. Dolayısıyla, o dönemde olan biteni, ve tüm bunların sebebini tam ve net bir şekilde anlayamadığımız kanaatindeyim.

     

    Osmanlı'nın batıyı taklit etmeye ve batılılaşmaya başlaması ancak askeri başarısızlıklar yaşaması, toprak kaybetmesi ve gerilemeye başlamasından sonra olmuş. 1800'lü yıllarda hatta. O noktada artık iş işten geçmiş durumda. Ben ondan önceki 300 yıldan bahsediyorum. Hatta sadece 16. yüzyıldan. O yüzyılda dünyada olan bitene o kadar vurdumduymaz davranmak pek anlaşılır birşey değil. Bu yüzden o dönemin koşullarını ve psikolojisini daha iyi araştırıp anlamamız gerektiği kanısındayım.

     

    Güzel bir analiz olmuş. Teşekkürler.

  3. Başlıktaki cümleyi Avrupa’ya gidip gelenlerden mutlaka duymuşsunuzdur. Oralarda açlık çekilmediğine, tam tersi gıda bolluğu yaşandığına göre bu ne anlama geliyor?

     

    Zurnanın zırt dediği yere geliyoruz: Türk milletini belki de en fazla birleştiren davranış budur. En koyu laik ve çağdaş geçineni bile domuz etinden fersah fersah kaçar. Söylenmek istenen budur.

     

    Hayvansal proteinin en ucuz ve kolay bulunanı domuz etidir. Bizde bu olmadığı için et pahalıdır. Vatandaş hamur yemekten beri gelmez. Bu nedenle alt-orta zeka grubuna dahiliz. IQ ölçümleri -ve seçim sonuçları- bunu gösteriyor.

     

  4. Tarihimizde haksızlıklara, yolsuzluklara karşı çıkmış kahramanlardan biridir Köroğlu. Ayvaz da onun baş yardımcısı olarak epeyce ünlüdür.

     

    Erdoğan'ın destekçilerinden olan Vatan Partisi, ironik bir biçimde Ayvaz türküsünü Perinçek'e uyarlamış. 

     

    Anti-Köroğlu kahraman Erdoğan'a anti-Ayvaz Perinçek çok yakışmış doğrusu. Dinleyin, kendiniz karar verin.

     

    https://odatv.com/vid_video.php?id=8F88G

  5. Konu gündemden düştü ama anımsamakta yarar. Erdoğan'ın damadı Albayrak "Geçenlerde seçmenlerimizle sohbet ediyorduk.

    'Cumhurbaşkanımız Ay'a kadar dört şeritli yol yapacağım' dese vallahi inanırız diyorlar" demiş.

     

    Şaşıran var mı? Yok elbette. Yalan değil, demişlerdir.

     

    İnanmak denen şeyin nelere kadir olduğunu böylece bir kez daha anlamış olduk. 

     

    Hep söylüyoruz: İnanç gelince akıl gider. Düşünmek, mantık, izan, sorgulama vb. inançla aynı ortamda bulunamaz. 

  6. Cenneti sadece hurilerle sınırlandırmak doğru değil. Daha neler var neler....

     

    Her mümin Müslümana verilecek Cennet ödülleri şunlardır:


    * 5 mil çapında ve istiridye kabuğundan Cennet arazisi,
    * 33 yaşında (daha genç ölenler, öldükleri yaşta) dirilme ve hiç yaşlanmama,
    * Erkekler için (isteğe bağlı) hiç sönmeyen erkeklik organı,
    * 60 huri (göğüsleri tomurcuklanmış ve her zaman bakire),
    * 12 gılman (hiç ellenmemiş inci taneleri gibi),
    * İnci ve mercandan yapılmış köşk,
    * O köşkün içinde ipek ve kadife kumaşlarla kaplı taht,
    * İpekli ve atlas kumaştan elbiseler,
    * Çeşit çeşit altın bilezikler,
    * Su, süt ve kevser-selsebil ırmakları,
    * Çiçeklerle dolu yemyeşil bir çayırlık,
    * Tuba ağacı (dalları yerde-kökleri yukarıda, cennet meyveleriyle yüklü),
    * Türlü çeşit eti yenen kuşlar ve av hayvanları (ceylan, geyik, karaca, vb.).
    * Opsiyon: Beydah ırmağı (sahipsiz hurilerin toplanma merkezi),

    .....

    .....
     

    Bütün bunları sonsuza kadar kazanmak için şu kısacık dünya hayatınızda, Allah’a iman edip biraz zahmetle ibadet etmeye değip değmeyeceğine kendiniz karar verin. Selametle...

  7. İslam cennet konusunda hiçbir boşluk bırakmamıştır. Kendi hurilerinden sıkılanlar için bulunan çözümü okuyun ve şaşırın.

     

    İbn Ebi'd-Dünya der ki:
     

    ... İbn Abbas der ki:
     

    "Cennet'te, bir nehir vardır, adına Beydah denilir, üzerinde yakuttan kubbeler vardır, altında yetişen huriler vardır. Cennet ehli (birbirine) 'Haydin Beydah'a gidelim' derler, gelirler, bu cariyeleri ince ince süzerler, içlerinden hangisinin bu cariyelerden biri hoşuna giderse, onun bileğine dokunur, câriye de onu takip eder." (Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 324)
     

    -----------------------
     

    Özellikle erkek arkadaşlara soruyorum: Bu hadiste sözü edilen yer, tanıdığınız bir yere benziyor mu? Ben benzettim ama kapıda kimin fiş kestiğini çıkaramadım !!

  8. İsa, Museviliği içinde bulunduğu çıkmazdan çıkarmak ve hahamların etkisini kırmak isteyen birisiydi.

    Yeni bir din yaratmak gibi bir amacı olmamıştır.

     

    Sünneti ve domuz eti yeme yasağını kaldırarak ayrı bir inanç sistemi getiren Pavlus'tur. Bu uğurda teorik

    ve pratik olarak İsa'yı izleyen havarilerle uzun süre mücadele etmiştir. O kadar başarılı olmuştur ki, öyle

    olmamasına rağmen havari sayılmıştır. Tabii başarısında Roma İmparatorluğunun konjonktürel durumu

    da çok etkili olmuş, şansı yaver gitmiştir denebilir.

  9. CHP, bu seçim döneminde kendisinden hiç beklenmeyen ataklar yapıyor.

     

    İYİ Parti'ye ödünç milletvekili vermek ezberleri bozan bir hamleydi. Üstüne dörtlü ittifak geldi. İnce'nin aday gösterilmesi de en az onlar kadar isabetli. 

     

    Keşke bu son karara Gül süreci beklenmeden varılmış olsaydı. Öyle ya da böyle, yine de çok olumlu sonuçlandı.

     

    CHP politikayı öğreniyor mu desek? 

  10. 1922 yılı Ağustos ayı başları. Mustafa Kemal bir yıl önce TBMM'den Başkumandanlık görevini almıştır. Bu, Meclis'in kanun çıkarmak dahil tüm yetkilerini kullanmak anlamına geliyordu.

    Mustafa Kemal cephededir. Yunan ordusu karşıda toplanmış, beklemektedir. Ordunun durumu iç açıcı değildir. Bir sürü aksaklık çıkmaktadır.

    Bu günlerde Başkumandanlık Kanununun süresi dolmuştur. Meclis'teki İkinci Grup'un sözcüleri söylenmeye başlarlar:

    "O artık Başkumandan değil. Cephede ne işi var? Başkumandanlık artık Meclis'e geçmiştir. Hemen bugün, trene binip Ankara'ya dönsün."

    19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığı günden itibaren hep bir Meclis kurulması için çalışmış, Ordu'dan önce Meclis'i kurmuş Mustafa Kemal ertesi gün cepheden döner. Olağanüstü toplanan TBMM'de söz isteyip -ki kendisi aynı zamanda Meclis başkanıydı- şunları söyler:

    "Ben cephede işleri yoluna koymaya çalışırken kanunun süresi geçmiş, farkında olmadım. Ama burada kıyamet kopmuş. Bazı arkadaşlar benim artık yasal olarak Başkumandan olmadığımı ve yetkilerimi derhal teslim etmem gerektiğini söyleyip durmuşlar. Bu mümkündür, fakat memleketin ve ordunun içinde bulunduğu durum bugünlerde böyle bir değişikliği kaldıracak gibi değildir. Bu nedenle Başkumandanlığı bırakmadım, bırakmıyorum ve bırakmayacağım. Yüce Meclis'in kanunun süresini uzatması tercihe şayandır, yapılmalıdır. Eğer bu olmazsa, behemehal bazı kelleler gidecektir."

    Meclis derhal toplanır ve kanunun süresi uzatılır. Çok geçmeden savaş kazanılacak, muzaffer Türk ordusu İzmir'e girecektir.

    ....................................................

    Uzun sözün kısası: Eğer bu diktatörlükse, ben böyle diktatörün ayağının altını öperim.

  11. 18 hours ago, dr.Kemal said:

    Gerçekten fazlasıyla sığ bir yazı

    japon müslüman oluyor amerikalı müslüman oluyor ingiliz müslüman oluyor

    kimse ben arap oldum demiyor

    müslüman oldum diyor

    Peygamber sav ne güzel buyurmuşlar

    "Arabın aceme acemin araba üstünlüğü yoktur üstünlük takvadadır"

     

    Ayrıca türk olmaktan memnunum 

    Çünkü Türkler Cenabı Hak ve Peygamber sav tarafından övülmüş bir millettir

    ama üstünlük takvadadır

    türküm diye afrikalı müslümandan üstün değilim belki o benden daha takvalı bir hayat yaşıyor

     

    Bazıları senin gibi düşünmüyor anlaşılan.

     

    Erdoğan'ın atadığı rektör 'İslam alimiyim' deyip böyle giyindi!

     

    http://haber.sol.org.tr/toplum/arap-seyhi-gibi-giyinen-rektor-kep-yerine-sarik-istedi-232212

     

    rekt.jpg

     

  12.  

    Kuran'ı okudukça anlatımla ilgili şu hususlar dikkatimi çekti:

    1) Cennet ve Cehennemi anlatırken sanki Kudüs ya da Şam'ı anlatır gibi, herkesin bildiği ve varlığından hiç kuşku duymadığı yerlermiş gibi anlatıyor. Okumaya başlayınca bir bakıyorsunuz kapılıp gitmişsiniz, kendinizi Cennet veya Cehennemi seyrediyor buluyorsunuz. Halbuki Cennet yalnızca Muhammed’in bir vaadidir, Cehennem de tehdit unsuru. Bu kadar… Ne şimdiye kadar oralara giden oldu, ne de bir dönüp gelen.

    2) Başka bir yöntem de, zamanı ileri sardırarak oradan şimdiki zamandaki durumunuza bakıttırıp pişmanlık sağlamak. ‘Cehennemin ateşini hissetmeye başladığınızda, “Keşke dünyaya geri dönme imkanım olsa da, iyi işler yapıp buraya düşmesem” diyeceksiniz ama çok geç olacak' tarzı tuhaf bir mantık örgüsüyle karşılaşıyorsunuz. Size bu ‘tebliğ’ yapıldığında daha yaşıyorsunuz, dünyadasınız; ölmediniz, kıyamet kopmadı, hesap günü başlamadı, Cennet-Cehennem dağıtımı yapılmadı ama bütün bunlar sanki geçip gitmiş gibi bir anlatım kullanıyor.

    Arapça gelişmiş bir dil. Anlaşılan, Kuran'ı yazarken her türlü Arap söz sanatı kullanılmış.

  13. Yıllar önce tanık olduğum bir olay, köpeklerin ne kadar 'insan' olduğunu gösteriyor.

     

    Bir kasap arkadaşım vardı, dükkanının önünde zaman zaman oturup sohbet ederdik. Yine bir gün otururken bir dişi köpek gelip tipik köpek oturuşuyla oturup kasaba bakmaya başladı. Onu önceden tanıdığı belliydi. Arkadaş o gün herhalde gününde değildi, köpeğin bakışlarından rahatsız oldu, kalkıp bir tekme attı. Canı yanan zavallı köpek çiniliye çinileye kaçıp gitti. Biz oturmaya devam ettik.

     

    Aradan beş dakika geçmemişti ki o köpek köşede belirdi, bu kez ağzında iki tane minik yavru vardı. Gelip yavruları kasabın önüne bıraktı, kendisi de iki adım geriye çekilip oturdu. Bakışlarını kasaba dikti. 

     

    Ağlayacak gibi oldum. Kasap da yaptığından pişman olmuştu, kalkıp içeriden birkaç parça bir şey getirip köpeğin önüne bıraktı. Köpek onları hızlıca yedikten sonra yavrularını da alarak çekip gitti. Sonraki günlerde tekrar gelip gelmediğini bilmiyorum. 

  14. Muaviye'nin hazret olup olmaması bir yana, sorun bu hazret terimini tartışmak olmalı.

     

    Bir müslümanın ruhunda kulluk, kölelik mayası ister istemez oluşmuş olduğundan bünyesinde birçok hazret ünvanlı şahıs barınır.

     

    Bu hazreti Allah ve hazreti Peygamber'den tutun da, hazreti Mevlana'ya, hazreti İmam Rabbani'ye ve hatta 'şeyh efendi hazretlerine' kadar uzanır.

     

    Muaviye'ye hazret demek Sünni geleneğinde vardır ve bu gayet normaldir.

     

  15. Bir de türbanlı kızların seksi görüntüleri ve açık saçıklıklarıyla alay edip bunu fotoğraflarla kanıtlamaya çalışanlar var. Yeterince örtünmüyorlar diye.

     

    Halbuki o kızlara aynı suçlamayı bildiğin yobazlar da yapıyor, bizimkiler olayın bilincinde değil.

     

    Onlar genç kız; ne kadar baskı altında olurlarsa olsun dişiliklerini bir şekilde göstermeye çalışıyorlar. Olay bu kadar basit.

×
×
  • Yeni Oluştur...