Jump to content

Satsuma54

Normal Üye
  • İçerik sayısı

    856
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne Satsuma54 kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Bu ne demek, anlayamadım.

    Bu Kur'an'ın aslı Levhi Mahfuz'da saklı değil mi?

    Öyleyse nasıl Muhammed de yazabilir?

    Bu nasıl oluyor?

    Cebrail'in getirdiği ayetlerin içine Muhammed de kendi görüşlerini mi yazıyor yani? :lol:

    Elbette öyle.

    Muhammed, Allah sözü (!) Kuran'a kendi sözlerini karıştırdığı için Allah söylemek istediklerinin hepsini söyleyememiş de ...

    ... onları daha sonra (gerek Muhammed'in ve gerekse sahabelerin ağzından) Hadis-i Kudsilerle (!) tamamladı.

    Anlaşılan, biraz birbirlerinin yetki alanına girmişler, o kadar. Büyütmemek gerek.

  2. atatürk kelimesinin mucidi agop dilaçar(martayan) adında bir ermeniymiş.

    Ne o, çok mu şaşırdın?

    Bu memleketin Ermenileri en az senin kadar bu toprağın insanıdır. Belki daha da fazla..

    Çanakkale Savaşlarında şehit olanların listesine bak: Ermenileri görünce gözün tavana vuracak.

    Senin o pek şanlı ataların bu toprakların dilini Arapçanın boyunduruğuna sokmaya çalışırken,

    beğenmediğin Ermeniler evlerinde ve işyerlerinde pırıl pırıl bir Türkçe konuşuyorlardı.

    Sabiha Gökçen de bir Ermeni yetimiydi. Bak, bunu duymuşsundur işte.

    Atatürk'e 'Atatürk' adını bir Ermeni'nin vermesi, bizim için ancak gurur kaynağı olabilir.

  3. Bu memlekette 30 yıl önce bir darbe yapıldı. Şimdiki 'darbe karşıtları' ne kadar anımsar bilmem: O darbenin şefi, her konuşmasında beşer-onar kez 'Atatürk Atatürk' derdi.

    Ama Atatürk'ün mirası olan devrimler, en fazla o dönemde tırpanlandı. Atatürk'ün partisi CHP, Atatürk'ün Türk Dil Kurumu vb. o dönemde kapatıldı. İmam-hatip okulları çığ gibi büyüdü.

    Atatürk diye diye Atatürk'ü gömmeye çalıştılar o dönemde.

    Bırakın, Kılıçdaroğlu Mustafa Kemal desin. Zararı yok.

  4. Mustafa Kemal'in diktatörlüğüne güzel bir örnek:

    1922 yılı Ağustos ayı başları. Mustafa Kemal bir yıl önce TBMM'den Başkumandanlık görevini almıştır. Bu, Meclis'in kanun çıkarmak dahil tüm yetkilerini kullanmak anlamına geliyordu.

    Mustafa Kemal, Afyon yakınlarındaki batı cephesindedir. Yunan ordusu karşıda toplanmış, saldırıya geçmek üzere hazır beklemektedir. Ordunun durumu iç açıcı değildir. Asker kaçakları, malzeme yokluğu vb. bir sürü aksaklık çıkmaktadır.

    O günlerde Başkumandanlık Kanununun süresi dolar. Meclis'teki muhalefet İkinci Grup'un sözcüleri söylenmeye başlarlar:

    'O artık Başkumandan değil. Cephede ne işi var? Başkumandanlık artık Meclis'e geçmiştir. Hemen bugün, trene binip Ankara'ya dönsün.'

    19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığı günden itibaren hep bir Meclis kurulması için çalışmış, Ordu'dan önce Meclis'i kurmuş Mustafa Kemal ertesi gün cepheden döner. Olağanüstü toplanan TBMM'de söz isteyip -ki kendisi aynı zamanda Meclis başkanıydı- şunları söyler:

    'Ben cephede işleri yoluna koymaya çalışırken kanunun süresi geçmiş, farkında olmadım. Ama burada kıyamet kopmuş. Bazı arkadaşlar benim artık yasal olarak Başkumandan olmadığımı ve yetkilerimi derhal teslim etmem gerektiğini söyleyip durmuşlar. Bu mümkündür, fakat memleketin ve ordunun içinde bulunduğu durum bugünlerde böyle bir değişikliği kaldıracak gibi değildir. Bu nedenle Başkumandanlığı bırakmadım, bırakmıyorum ve bırakmayacağım. Yüce Meclis'in kanunun süresini uzatması tercihe şayandır, yapılmalıdır. Eğer bu olmazsa, behemehal bazı kelleler gidecektir.'

    Meclis derhal toplanır ve kanunun süresi uzatılır. Çok geçmeden savaş kazanılacak, muzaffer Türk ordusu İzmir'e girecektir.

    ....................................................

    Uzun sözün kısası: Eğer bu diktatörlükse, ben böyle diktatörün ayağının altını öperim.

  5. Şimdilerde kendine devrimci diyenlerin bir kısmı da Atatürk düşmanı, bir tuhaf ucubeler.

    Asılan bu çocukların adını kullanıp romantik takılırlar, devrimci sloganlar atarlar, diğer yandan da Atatürk'e ve Atatürkçülere küfrederler.

    Bunlar 12 Eylül'den sonra türedi sanırım. Garip, boş, taklitçi, sözde devrimciler bunlar.

    Karşıt devrimcilerin, "Kemalizm dinsizliği"ni yıkmaya yemin ve kasem etmişlerin kuyruğu olmuşlar...

    Bir arkadaşımın anarşist oğlu, Atatürk için 'Kemal' diyor.

    Ne Mustafa Kemal, ne Atatürk; sadece 'Kemal'..

    İlginç.

  6. Bu forumda sayısız kere konu edilmiş şu yukarıda anlattıklarını CHP'liler iyi-kötü sineye çeker de, görüşlerini canla başla savunduğun AKP'li dostlarına fısıldamayı bir denesen diyorum.

    Anında ağzını burnunu kırarlar da, o sabah akşam küfrettiğin CHP'lilere "Yandım Allah!" diye sığınırsın canını kurtarmak için.

    Çakma ateist seni..

  7. İlki sanırım bundan iki yıl önce bugünlerde yapılmıştı: Forumdan 10 kadar ateist ve agnostik, bir pazar günü Kadıköy'de buluşup tanışmış ve güzel bir gün geçirmişlerdi. Aralarında ben de vardım.

    Ertesi yıl da tekrarlandı sanıyorum. Ama o günden bu yana arkası kesilmiş görünüyor. Hiçbir etkinlik yok.

    Tamam, ateizm bir kulüp olmamalı, çünkü doğası gereği merkezi bir yapısı yok.

    Ama insan bazen karşısında kendisi gibi düşünen birilerini görmek, onlarla sohbet etmek istiyor. "Forum var ya işte" diyeceksiniz; haklısınız da, mamafih karşılıklı görüşmenin de zevki bir başka oluyor, değil mi?

    Genç ve enerjik arkadaşlarımızdan birinin öncülüğünde bu güzel geleneğin sürdürülmesinde yarar görüyorum. Bilmem, siz ne dersiniz?

  8. Tevrat'ta ve Kuran'da geçer bu konu:

    Dört bin yıl kadar önce, Mısır'daki İsrailoğulları firavundan çok zulüm görünce göç etmeye karar verirler. 600 bin kişi toplanıp Kızıl Deniz önlerine geldiğinde Mısır ordusu da arkalarından kovalamaktadır. Liderleri Musa asasını kaldırarak denizi ikiye yarar; Yahudiler iki duvar gibi ayrılan Kızıl Deniz'in ortasından karşıya geçerler ama Firavun'un ordusu azgın sularda boğulur.

    Akla ve mantığa tamamen ters olan bu olay, seçilmiş halk olduklarına inanan Yahudilerin dini inançlarının iki temelinden birisidir. (Diğeri: Sina dağında Tanrı'nın Musa'ya 10 Emir tabletlerini vermesi.)

    Ama artık Tevrat'ı da İncil'in parçası kabul eden Hıristiyan dünyası bu görüşte ufak bir revizyon yapma gereğini duyuyor.

    Kutsal Kitap Tarihi Atlası adlı kitapta bu konuda, Yahudilerin Kızıl Deniz'den değil Süveyş Körfezi'nin kuzeyindeki göllerin arasından geçerek Sina yarımadasına geçtikleri kaydediliyor. Ki bu yol, daha önce bir adam öldürmüş olan Musa'nın Sina'ya kaçarken kullandığı yoldu. Göller civarındaki bataklıklarda bazı Yahudiler ve Mısır ordusundan birkaç asker boğulmuş olabilir.

    Ama 'seçilmiş halkı kovalayan' onbinlerce düşman askerinin Yehova tarafından denizde boğulması çok daha etkileyici olduğundan, bugüne kadar süregelmiş müthiş bir yalan.

    http://www.kitapturk.com/books/Kitap/45127/Kutsal_Kitap_Tarihi_Atlasi.htm

    post-8670-048509100 1301407851_thumb.jpg

  9. http://www.net-haber.net/manset/inanilmaz-gibi-koyun-kopek-dogurdu.htm

    Koyun Köpek Doğurdu

    post-8670-016202100 1301232146_thumb.jpg

    Akıllara durgunluk veren olay Çin’de gerçekleşti. Çiftçi Liu Naiying, koyunları arasında dolaşırken içlerinden birinin doğum yaptığını gördü.

    Ancak koyunun doğurduğu yavruyu gören Naiying büyük bir şoka uğradı, çünkü yavru kuzudan ziyade bir köpeğe benziyordu.

    Yavrunun tüyleri koyunu andırsa da ağzı, burnu, gözleri, patileri ve kuyruğu tıpkı bir köpek gibiydi.

    Çiftçi Naiying yavrunun bir köpek gibi oynadığını, koştuğunu da sözlerine ekliyor. Uzmanlarsa, koyunların ve köpeklerin tamamen farklı

    türler olduğunu, bir koyunun köpek yavrusuna hamile kalamayacağını, durumun “anormal doğan kuzu” vakası olduğunu belirtiyorlar…

  10. Olduğu kanıtlanamadığından dolayı yoktur deniyor..

    eee yokluğu da kanıtlanamadığı için bu kez de vardır diyebiliriz... %100 vardır ki yokluğu kanıtlanamıyor..

    zaten olmasaydı bu konuların tartışılması bile saçma olurdu.. Bu konunun insanlık tarihi kadar eski olduğu ve tartışıldığı bilindiğine göre tek ve gerçek Yaradan %100 vardır..

    aslını iddia eden yokluğunu ispatlasın...ama kesinlikle ispatlanamaz...

    Aynı köylü kurnazlığını Muhammed'de de görüyoruz. Müşriklere şöyle diyor: (O müşrikler ki Allah'ın varlığı konusunda en küçük bir kuşku taşımıyor ve ona tapıyorlardı. Buna rağmen ...)

    "Benim Allah'ım güneşi her gün doğudan doğuruyor; sizin rabbiniz de bir kere batıdan doğursun da görelim?"

    Güneş'i doğudan doğuranın senin Allah'ın olduğu ne malum? Onu belki Süper Zenci doğuruyordur. Eğer Allah diyorsan, kanıtlarını getirmelisin.

    Öyle "Erken gelen oturur" ya da "Kavgayı ilk yumruğu atan kazanır" kurnazlığıyla olmaz ağam...

  11. On 25.03.2011 at 15:20, IFeelGood yazdı:

    Valla benimki duymuyor, duyan kulağa da hiç rastlamadım. Hatta bu acayip iddiaya da ilk kez rastladım desem inan.

    Genlerinin sesini duyup dinlediğini, müzik gibi olduğunu söyleyenlere bile rastladım ama seninkini ilk kez duyuyorum.

     

    Valla, gene şanslı sayılırsın.

    Bazı kaynaklar dünyanın ağırlığını yazar: 5,977 trilyon ton.

    "Dünyayı hangi terazide tarttınız da ağırlığını buldunuz?" diye de sorabilirdi..

  12. Kardeşim çözüm kolay sen birini zina yaperken mi gördün.

    Suçlu suçundan vaz geçmez müslüm gündüz gibi bastırıver fadimeyle değil 4 kişi 4 düvel duysun.

    Tabi eski zamanda kamera yoktu kamera olmayan yerde 4 şahit çok güzel.

    Senin şu anki mahkemelerin durumu bundan farklı değil.

    Bir olayda şahit sayısı ne fazla olsa o kadar iyidir.

    ön yargılı olma bence 4 çok güzel bir rakam yoksa her iki kişi birleşir ve gider o zina yapıyor bu zina yapıyor diye herkese suç atar.

    Eğer 4 çok bunu bulamayız diyorsan Okeye dörtlü buluyorsun

    sen de biliyorsunki zina 1 kere yapılmaz her zaman yapılır. 1 kere gördünmü gider 4 kişi bulur bastırırsın.

    Savunmanızı(!) çok beğendim. Sanırım, misyonunuz İslam'ın ne kadar isabetli çözümler ürettiğini kanıtlamak.

    Eliniz değmişken, kadının tanıklığını erkeğin yarısı sayma ve boşanma hakkını da tamamen erkeğe verme kuralını o kıvrak üslubunuzla açıklayıverin de forumdaki arkadaşların gönlü mutmain olsun.

    Başarılar.

  13. 3, 2, 1 tanıklı zina olaylarına 'zina' denmez, çünkü yapılanın zina olduğu kanıtlanamıyor bu durumda.

    Hatta "Yanyana oturuyorlardı" bile diyemezsiniz. Çünkü 'el zinası' var, 'göz zinası' var. Bunları kanıtlamanız gerekirken, kanıtlayamıyorsunuz.

    Örnek: Ayşe'nin kolye olayı.

  14. Fethullah Hoca Neden Hiç Evlenmemiş? Kendisi Açıklıyor.

    Fethullah Gülen'in resmi web sitesinden alıntı:

    1960-1970 HAYAT KRONOLOJİSİ

    Tarih: 29.03.1960 (19 yaşında iken)

    Evlilik Konusunu Karara Bağladı

    Edirne'de bulunduğu ilk sıralarda akrabası olan Hüseyin Top Hoca vasıtasıyla bir evlilik teklifi geldi. Ancak teklif ve talebin kız tarafından gelmesi nedeniyle vazgeçti. Bu olay 1960 yılı Ramazan Bayramı'nda gerçekleşti.

    'Edirne'de bulunduğum ilk dönemlerde Hüseyin Top aklıma iyice girdi. Edirne eşrafından, temiz ve zengin bir ailenin benimle ilgili bir taleplerinin olduğunu söyledi. Bir bayram günü ikimiz bu aileyi ziyarete gittik. Ancak ben buram buram terledim. Kaşımı kaldırıp etrafa bakamadım. Sonra da talepteki teknik bir yanlışlıktan dolayı canım çok sıkıldı... Hemen sarfı nazar ettim. Ve daha sonra öyle bir şeye teşebbüs etmeme kararı içimde belirdi. Ondan sonra da bir kere de Yaşar Hoca'nın bir tavsiyesi olmuştu. Kalbimin derinliklerindeki gerçek niyeti ancak Allah bilir. Ama zannı tahminim o ki, hizmetin dışında gözlerimin içine başka bir hayalin girmesini istemedim.

    Başka zamanlardaki aynı istekler karşısında, aynı duygu ve aynı düşüncenin ağırlığını hissetmiş olmamın yanında, aşırı hassasiyet ve fevkalade titizliğimle kimsenin hayatını zehir etmeme düşüncesinin de ciddi bir tesiri olduğunu söyleyebilirim.

    Esasen bu ailelerin hepsi de iyi ve mazbut insanlardı. Ne var ki ben daha birinci teşebbüste kararımı vermiştim. Kendimi İslami hizmetlere vakfedecek ve evlenmeyecektim.'

    ............................................(Alıntı sonu)

    Havari Pavlus, İncil'deki Korintlilere Birinci Mektup'ta şöyle yazar:

    '...Erkeğin evlenmemesi iyidir... Yine de evlenmemiş olanlara ve dul kadınlara şunu söyleyeyim, benim gibi kalsalar onlar için iyi olur. Ama kendilerini denetleyemiyorlarsa, evlensinler... Evli olmayan erkek, Rab'bi nasıl hoşnut edeceğini düşünerek Rab'bin işleri için kaygı çeker. Ama evli erkek karısını nasıl hoşnut edeceğini düşünerek dünya işleri için kaygı çeker. Böylece ilgisi ikiye bölünür...'

    Fethullah Gülen, Vatikan'da Papa'yla yaptığı görüşmede punduna getirip 'Ben de, Aziz Pavlus gibi hiç evlenmedim' de demiş.

    İslam'ın 'peygamberi' Muhammed ise birçok kereler, evlenmenin çok hayırlı bir iş olduğunu ve her erkeğin mutlaka evlenmesi gerektiğini söyler. Kendisi de bol bol evlenerek bunu göstermiştir.

    Bu durumda, hiç evlenmemiş olan İslam tebliğcisi Fethullah Gülen 'Hocaefendi' kimin dediğini yapmış oluyor dersiniz?

    Vatikan'da gördüğü ilgiye bakılırsa Pavlus'unkini diyesim geliyor...

  15. “Falanca kişi ateistken birden bire Allah’ın varlığını keşfetti” haberlerini arada bir görüp okuyorsunuzdur. Bunları aktaran bizim Müslümanların keyiften ağzı kulaklarına varıyor. Aynen “Avrupa akın akın İslam’a koşuyor” haberlerinde olduğu gibi, sanki dünyada ne kadar ateist, agnostik, deist vb. varsa önümüzdeki birkaç gün, hadi olmadı birkaç hafta içinde imana geleceklermiş gibi görünüyor. Onlar sevinmesin de kim sevinsin?

    Halbuki aynı süreçlerde birçok kişi de dindarken ateizm vb. akımlara kayıyor. Yüzler, binler mertebesindeki gidiş-gelişlerin milyonlarla ifade edilen kitlelerin genel yapısında yaptığı değişikliğin ‘devede kulak’ bile olmadığı kesindir.

    Doğrusu şu ki: Birkaç kişinin terk etmesiyle ateist kitlenin gövdesi aşınmıyor. Aynen dindar kitlelerde olduğu gibi..

    (Meraklısına: Bu bağlamda, Avrupa ve hatta Dünya da akın akın İslam’a koşmuyor. Haberiniz olsun!)

  16. Antony Flew:

    .............

    Perşembe günü yayınlanan bir programda artık büyük ölçüde bilimsel kanıtlara dayanarak Tanrı’ya inandığını söyledi.”

    “Teoloji ve Yanlışlama” , "Tanrı ve Felsefe" gibi ünlü kitaplarında bilimsel olarak Tanrının yokluğundan bahseden Flew neden inanma gereği duydu???

    Flew'e göre demek ki neymiş:

    * (şimdi) Bilimsel kanıtlara dayanarak Tanrı'nın varlığı, veya

    * (eskiden) Bilimsel olarak Tanrı'nın yokluğu

    kanıtlanabilirmiş.

    Gülsek mi ağlasak mı bilsek de ona göre davransak diyorum.

    Böylesi bir yanar-döner teist oldu diye kendinize övgü payı çıkarmıyor musunuz, ona da bitiyorum doğrusu.

  17. Öyküyü duymuşsunuzdur: Evvel zamanda Yahudinin biri düşünüp taşınmış, sırf fitne-fücur olsun diye “Öyle bir oyun icat edeyim ki üç günlük damadı gelinden ayırsın” demiş ve .. OKEY’i bulmuş. Bilenler bilir; ortamında oynandığında, o taşların masada karıştırılırkenki şıkırtılar, açılırken ve sıralanırkenki sabırsızlık, takozda alttan üstte geçirilirkenki tıkırtılar, dolaştırılırkenki heyecan ve taşların dizimi tamamlanıp da elin masadakilere gösterilirkenki mutluluk dünyalara değer.. Hani, yeni evli damadın onu taze geline tercih etmesi, neredeyse anlaşılır bir durum.

    Şu öyküyü de duymuşsunuzdur mutlaka : Evvel zamanda bir grup Yahudi düşünüp taşınmış, sırf fitne-fücur olsun diye “Öyle bir ilah icat edelim ki dünya bir daha rahat, huzur yüzü görmesin” demiş ve ... YEHOVA’yı uydurmuşlar. Tevrat adında bir kitap yazmışlar ve dünya o günden sonra birbirine girmiş, insanlar durduk yerde birbirini doğramışlar. Bu arada Yehova, elden ele gezerken isim değiştirmiş; önce Baba-Tanrı olmuş, sonra el-İlah’tan bozma Allah’a dönüşmüş. Ama zihniyet hiç değişmemiş: Bir HİÇ uğruna kardeş kardeşi, oğul babasını, yüzlerce yıllık komşular birbirini öldürmüş. İşin tuhaf tarafı, okuyup-yazmış, aklı başında olması beklenen tipler de çıkarları için bu kırımları körüklemiş.

    Geldiğimiz noktada, aşağıdaki fotoğrafta görülen ‘sevgi dini’ mensupları aramızda dolaşıp duruyor.

    post-8670-020099300 1299622382_thumb.jpg

    Ah kendileri küçük, buluşları büyük Yahudiler ah! İki cihanda yatacak yeriniz yok.. Yedi kat cehennemlerde yanasınız, İnşallah. Amin!

  18. İslam'ın ilk yayılma döneminde, Medine'de olup da gazaya gitmeyen, tarafsız kalan insanların 'gönlünü İslam'a ısındırmak' için onlara savaşa gitmişler gibi kazanılan ganimetlerden pay verilmiştir.

    Başlığı açan arkadaşın sözünü etmediği husus, günümüzdeki cemaatlardan birine girenlere hemen ilk elde 'maddi anlamda' bir sıkıntısı olup olmadığı soruur, eğer varsa para veya mal olarak makul bir miktarda hemen bulup buluşturulup karşılanır.

    Yani, yüzyıllar sonra aynı 'akıllı/kurnaz' taktik uygulanmaktadır.

  19. 'Bizim inandığımız RABBİM iz diyor ki KURAN ın koruyucusu biziz yani her şekilde ne olursa olsun korunacak bi kitap bizim kitabımız.'

    Bozuk bir Türkçeyle yazılmış bu cümleler, tipik Müslüman ifadesidir:

    'Önceki kitaplar (Tevrat, Zebur ve İncil) bozuldu ama bizimki hiç bozulmadı ve ebediyen de bozulmayacak.'

    Bu anlatım Kuran'da şu şekilde 'kanıtlanmaktadır':

    "Allah'ın sözlerini değiştirebilecek hiçbir kuvvet yoktur" (Kuran, En’am, 34).

    "Allah'ın sözlerinde asla bir değişme yoktur" (Kuran, Yunus, 64).

    Müslüman, bu ifadelere dayanarak büyük bir iç rahatlığıyla kendi kitabının değişmezliğine inanır.

    ... Ama bu ifadeler, değişik kalıplarla önceki kitaplarda da bulunmaktadır. Yani onlar da kendilerinin değişmezliğini ifade ediyorlar:

    “Ot kurur, çiçek solar: fakat Allah’ımızın sözü ebediyen durur” (Tevrat, Yeşaya, 40:9)

    “Gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan (Tevrat’tan) en küçük bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecektir” (İncil, Matta, 5:18).

    'İsa dedi ki: ‘Gök ve yer ortadan kalacak, benim sözlerim ise asla ortadan kalkmayacaktır" (İncil, Markos, 13:31).

    'İsa havarilerine dedi ki: “Baba’nın (Allah’ın) Benim adımla göndereceği Yardımcı, Kutsal Ruh (Ruhül-Kudüs), size her şeyi öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacaktır” (İncil, Yuhanna 14:26).

    Aradan geçen binlerce yıldan sonra, 'değişmez olmak' ne kadar doğru bir özelliktir? Bu konu tartışılabilir ama doğru olduğunu kabul edersek bile, her kitap kendi değişmezliğini ifade edip onaylıyor. Yani hiç kimse yoğurdum ekşi demiyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...