Jump to content

Paradigmax

Üyeliği Sonlandırılmış Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    482
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne Paradigmax kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Allah istediği için ensest yapmayanlar kendilerine tapınmıyorlar o yüzden şerefsizler.

    Bunların çapına göre yazıyorum sevgili Noir..

    Yoksa 9 yaşındaki bir çocuk beyniyle yazanlarla tartışmam hiç etik değil, bunu ben de biliyorum..

    Misyoner artığı fikirlerle değil gerçek misyonerlerle uğraşmayı tercih ediyorum, ama burası da eğlenceli yani..

    :)

  2. Acronis True İmage veya Easius Partition Master programlarını bir araştırın.

    Eğer bu programlardan birini kurabilir veya kullanabilirseniz çökme ve yeniden kurulumdaki sorunlardan kurtulabilirsiniz.

    Kısaca açıklayayım, PC nizi tam ve sorunsuz bir şekilde kurduğunda, bu programlardan biri yardımı ile HDD(harddisk) nizin bir yedeğiniz alıyorsunuz.

    PC nizde herhangi bir nedenle sorun olduğunda, açılmadığında, çöktüğünde vs.. bu yedek üzerinden yeniden kurulum yapabiliyorsunuz.

    Daha detaylı bilgi nette mevcuttur..

    Antiviruü olarak da Avira yı öneriyorum, Ram ı fazla meşgul etmiyor, dolayısı ile PC niz kasmıyor..

  3. :lol:

    Söylebilecek sözün olsaydı eminim klavyeni parçalarcasına yazardın.

    Ama çaresizce kabul etmek zorundasın ki bu konu kutsal kabul ettiğin peygamberine olan bağlılığını zedeliyor.

    Dolayısıyla kaçmak düşünmemek senin için en makulu..

    Anlayışla karşılıyorum seni.

    :)

    He he haklısın delüğanlı..

    Ne diyeyim, yapacak bir şeyim yok..

    Zafer tüylerini takıp naralar atabilir, çılgınca kutlamalara başlayabilirsin...

  4. Thamate ve kitapkurdu;

    Bu tartışmanın daha doğrusu Hacıhüsref dolaylarından Kasımpaşa lakırdılarının bir yere gideceği yok.

    Zira ben misyoner artığı tekerlemeler hariç bir fikir kırıntısı göremiyorum.

    Bu tekerlemelerden en meşhuru sayılabilecek 9 yaş konusunun, bu tartışma görünümlü lakırdılara aks eden anolojik bir yönü olduğu kesin.

    Evlenenler arasındaki yaş farkının bazılarınca ahlaklı veya ahlaksızlık olarak adlandırılabilir mi bilmem ama,

    bu başlıkta, sizinle tartışma görünümlü atışma yapmanın, etik olmadığına karar verdim.

    Arada fikir açısından yıl farkı bayağı fazla görünüyor.

    Fikri açıdan, konu üzerinde kalabilecek ergenliğe eriştiğinizde ve konuya dair bir şeyler söylemeyi becerebildiğinizde tekrar bir deneyebiliriz..

  5. Bence tahrik unsurları yüksek, seviyesi düşük bir forum..

    Bu sebeple tercih edilmiyor, ettiriliyor..

    >>> Abiyogenez gibi bir şey olsa gerek herhalde...

    He ya, aynen.. Ananın karnında allah oturuyo.. Baban gelip fışkırtınca suratına, ulan gene mi diye, hemen biraz toprak alıyo, ondan üfleyip okuyup DNA yapıyo, bununla babanın pipisinin deliğini tıkamak için, fışkırtmasın diye. Ama o arada baban şeyini çıkarıyooo.. Allahta elinde kalan çamuru öyle bırakıyo ortaya, ondan da insan çıkıyo di mi?

  6. Peki senbuna izin vermiyorsan; (bende vermem) neden 4 kadına kadar müsade vardır diyorsun. (benim anlayışıma göre o da olmaz.) ama sana göre erkek 4 kadın alsın ama kadın almasın... Kadının fahişesine vuruyorsunuz; erkeğin dört kadın alan fahişesi dininize göre izinli öyle mi?

    Ayrıca dinin izin verdiklerini yapan birisi isen; sen arkadaşının 9 yaşındaki kızını da alırsın... Benim ahlak anlayışımda senin sübyancılığına izin vermiyor... Kendi hanımına; kızına ses yok ama arkadaşının oyun çağındaki kızına sulan... İşte sizin dininizin izin verdiği anlayış bu...

    O hor gördüğünüz sokakta umumi hizmet yapan fahişeler var ya; sizin bu sapık düşüncelerinizden çok daha onurlu bir iş yapıyor. En azından peygamber dediğiniz adam gibi, arkadaşının kızını salıncaktan, gerdeğe almıyor. En azından dobra dobra fahişeyim diyor. Sizin gibi "her gece birinde yatarım" diyerek kadınları sıraya alma fahişeliğini kıldığı her rekat namazda saymıyor...

    Yahu insanın buraya bir şeyler karalama iştahını da gideriyorsunuz..

    Sen buna izin veriyorsan, ben veriyorsam, o veriyorsa, bu veriyorsa, şu veriyorsa... vız vızz

    Yok fahişeleri hor görüyormuşuzda, yok onlar onurluymuşlar da...duygu sömürüsü, cart curt..

    Tabi biz evlenilsin fahişe olmasınlar, diyoruz ya, fahişelik onurunu çiğniyoruz değil mi?

    Saçmalama be kardeşim, misyoner artıkları ile yazma bana, adam akıllı bir şeyler yaz..

    Kaale alıp yazdığıma pişman etmeyin beni...

    Ya da daha evvel de söylediğim gibi bana da teveccüh gösterip yazmayın..

    Artık bu diyologlar tuzlu fıstık üzerine leblebi tozu tadı vermeye başladı, informasyon seviyesi sıfırın altında..

    Yeni gelinin oklavaya sarıldığı gibi bu 9 yaş mevzuuna sarılmasanız olmaz değil mi?

    Bu 9 yaş mevzuu ile ilgili gerek bu forumda gerekse başka yerlerde tonla yazı var.

    İçlerinden beğendiği seç al..

    Yok hiçbiri beni tatmin etmiyor diyorsan, ateist kal..

    Buluğa yeni girmiş kızın varsa da kızını bu sübyancı müslümanlardan koru, zira herkesin nufus kağıdında müslüman yazıyor ve ortalık ateistlerin kızlarına sulanan müslümanlardan geçilmiyor..

    Şizofrenik hayallerinizin daim olması dileği ile..

    Daha ne diyeyim..

  7. Önce diyorsun ki; iki insan razı geliyorsa; razı ise sorun yoktur. Sonra eş bolluğunun kadına tanınması konusunda itiraz ediyorsun... Eeee onlarda razı gelmişse ne olacak; adamın hanımı gider bir kuma alır... Alan razı veren razı... Hani demişsin ya bir gecelik evlilik değil diye; bu da değil... Artık bebek kimden diye bir sorun da yok. DNA var. Eee o na niye kızıyorsun...

    :)

    Kim kızıyor?

    İstersen hanımının birden fazla erkekle birlikte olmasına izin verebilirsin..banane..

    Ama ben veremem..Dinim buna izin vermiyor..

    Senin meşrebin buna izin veriyorsa sorun yok..

    Erkekler için hırsızlık serbest fakat kadınlar için suç mu?

    erkekler için cinayet serbest fakat kadınlar için suç mu?

    Kuranın ahlak anlayışı çifte standartlı mı?

    Erkeğe dört taneye izin veriyorda neden kadına dört tane alma izni vermiyor?

    Sebep nesebin korunması ise Allah nesebin korunmasına neden kutsallık atfediyor.?

    Nesebi neden kutsallaştırmış.?

    Bunların hepsinin tartıştığımız konuyla alakası var.

    Haydaaaa..

    Şimdi de hırsızlıkla evlilik aynı kefeye konmuş..

    Nesebin korunmasına sadece din mi önem veriyor veya kutsallaştırıyor?

    İsterseniz Darwin ödülünü bir araştırın..

    Yahu neyse..

    Siz nesebinizin korunmasına önem vermiyor musunuz yoksa?

    Şahsen eşim olacak insanın ben, benden başka birisinden çocuk sahibi olmasını istemem.

    Siz ister misiniz?

    Ha ben isterim yahut benim için önemli değil, beni bağlayan bir kural yok" derseniz size karışamam.

    Ben istemem, çünkü beni bir inanır olarak bağlayan kurallar var.

    Tabi burada ateist medyum ve niyet okuyucular için açıklama yapmam lazım;

    Sizi bağlayan kurallar yok diye siz bunu yapıyorsunuz, yapmalısınız, yapabilirsiniz.. demiyorum..

    Doğadan veya toplumdan esinlenip kendinize getirdiğiniz bir takım prensipler olabilir.

    Prensiplerinizi çiğneyebilirsiniz, bir müslüman da günah işleyebilir.

    Sonuçta sadece, şayet pişmanlık duyuluyorsa hesap verilecek merci farklı..

  8. Pes..Bu kadarı pes doğrusu..

    Ne demek eş bolluğunun kadına da tanınması gerekir...

    Bu, bu dinin kuralı, sizi bağlayan bir şey yok..

    Siz isterseniz eşlerinize çok kocalılık veya çok karılılık hakkını tanıyabilirsiniz.

    Çok eşliliğe gelince, size ne kardeşim, iki kişi anlaşmış, kadın bunu kabul ediyor, erkek bunu kabul ediyor..

    Size ne oluyor?Üstelik bu bir gecelik fahişe evliliği de değil..

    İşin özü, alan razı veren razı, ayrıca bu işten doğacak sorumluluklar bir akde de bağlamış..

    Bir taraftan iki yetişkin insanın kendi iradeleri ile birlikte olmalarına din, zina diyor, bize karışıyor diye kızılıyor..

    Öte taraftan aynı tavır, dinsizlik ve güya özgürlük adına gösteriliyor, dinsizliğin tabuları erdem diye, ahlak diye dayatılıyor..

    Bu, çobanın(erkeğin) çobanlığını yapmayı görev edinmek dinsizliğin icab ettirdiği bir şey mi?

    Yoksa ABD gibi özgürlük dağıtmayı kendinize misyon mu bellediniz?

  9. ......

    Fahişelik yapmak kadının hakkıdır. Kontrollü yapıldığında kimseyi zararı olmayan o kadınlar hakkında ahkam kesemezsiniz. Esas ahlaksızlar bunları yapanlardır.

    ......

    Bunun üzerine daha ne söylenebilir ki?

    2.,3. veya 4. eş olarak evlenen kadınların, kontrollü evliliklerini ahlaksızlık olarak ne zaman lanse edeceksiniz?

    Edebilecek misiniz?

    Fahişelere verdiğiniz "hak" tan, hangi yetkiye dayanarak, bu kadınları mahrum edebiliyorsunuz?

    Evlenen bireylerin aralarındaki yaş farkı en fazla 10 yıl olabilir, bunun üzerinde yaş farkı olanları ahlaksız olarak yaftalayabileceğimiz yasaların ivedi olarak çıkarılması gerekir mi?

    Malum genel başkanın uçkuruna kimseyi karıştırmayanlar, ne hakla başkalarının apış arasına yönelik hak dağıtabiliyor?

  10. Benim de bir ara konuyla dolaylı ilişkili olarak yazmış olduğum bu başlıkta, yine benim anladığım çıkan net netice şu;

    Dinler, insan kaynaklıdır.

    Ahlak kavramının temeli ister dini ister beşeri olsun sonuçta, insan aklı kaynaklıdır.

    Zamana ve duruma göre, yani kültür veya folklor da deniliyor, iyiliği-kötülüğü değişebilir kavram ahlak.

    Zannımca bütün tartışılan asıl nokta, ahlakın mahrecinin ilahi kabul edilmeyip, beşeri olarak kabul edilmesi.

    Bu noktadan bakılınca, "ilahi" olarak kabul edilen ahlak menşei de beşeri olmak durumda.

    Biraz daha açarsak, Tanrı ve dinler zaten insan kaynaklı kabul edildiğinden, ahlak kavramının temeli de insandır.

    Tabi bu söylediklerim benim ate bakış açısına göre anlayabildiklerim.

    Anlayamadığım nokta, zaten din dahil her şeyin insan kaynaklı olduğu söyleyenlerin, neden ahlak kavramının kaynağını din olarak kabul etmedikleri?

    Bu anlayamadığım nokta, bana, anlamsız kuru inat ve megolomaniden kurtulunulamamış bir bakış açısının, ate tavrına daimi olarak yerleştiğini gösteriyor.

  11. Parçacık fiziğinin sadık bir adanmışlıkla peşinden gittiği tek bir kutsal amacı vardır: Doğadaki en küçük temel öğeleri bulmak.En temel demekle kendinden küçük parçalara bölünemeyeni kast ediyoruz.Bu amaca hizmet için düşüncenin doruğunda yaratılan incelikli kuramlar ve üstün teknoloji ile inşa edilen anıtsal deneyler işbirliği etmişlerdir.

    En küçüğü aramak.

    Parçacık fizikçileri karmaşık kuramsal hesapların ya da veri yığınların aktığı bilgisayarların başında geçirdikleri sonsuz saatlerde hep bunu düşünürler ve şu soruları sorarlar; dünyamızı ve içinde bulunduğumuz evreni oluşturan nihai yapıtaşları nelerdir?

    BU yapıtaşları bugün gözlemlediğimiz halleriyle bir arada tutan ve belli şekillerde devinmelerini sağlayan etkileşimler nelerdir?

    Empedocles bu meseleyi çözmek için MÖ 400 lü yıllarda herşeyin toprak hava su ve ateşten oluştuğunu ve bu temel öğelerin kendi aralarında sevgi ve çatışma yolları ile etkileştiklerini vasrasayan mistik fikrini öne sürdüğünden bu yana bu arayışta pek çok yol katedildi.Bu destansı arayışın tarihsel gelişiminden, günümüzde ulaşılan sonuçlardan ve gelecekte çözmemiz gereken sorunlardan bahsedeceğiz.

    Fakat herşeyin başında tüm bunları neden bilmek ve anlamak isteriz?Evrende işlerin nasıl yürüdüğüne ya da Einsten ın sözleri ile Tanrının kafasından geçenlere dair temel birkaç sırrı keşfetmek şüphesiz büyük bir düşünsel mutluluktur.Ama konu temel parçacık fiziği olunca işler bu kadarla da bitmiyor.Bir kere tabiattaki o taktire değer tutumluluk nedeniyle en küçüğün doğasını anlamak bize en büyüğün işleyişi hakkında somut fikirler verecektir.

    Bunun en güzel örneği evrendeki tüm nesneler arasında ezelden beridir moda olan kendikendinin ve bir şeylerin etrafında dönme oyunudur.Elektronlar hem kendi etrafında hem de atom çekirdeğinin etrafında dönerler.Gezegenler hem kendi etrafında hem de yıldızların etrafında dönerler.Yıldızlar hem kendi çevrelerinde hem de galaksi merkezlerindeki dev kütlelerin(muhtemelen karadelik) etrafında dönerler.Ve bu tekrarlanabilirlik evrenin işleyişinde güvenli bir bütünlük sağlar.Farklı ölçeklerdeki sistemlerin herhangi birinin davranışlarına dair keşfedilen bir yenilik diğer sistemlerin davranışlarına da ışık tutacaktır.BU noktada parçacık fizğinin sorumluluğu büyüktür.Çünkü bilimin araştırma alanı zincirin en uç noktasındaki en küçük sistemlerdir ve bu sistemler küçüklüklerine bağışlanabilir belirgin tuhaf davranışlarıyla bizi daha büyük sistemlere bakmakla asla fark edememeyeceğimiz birçok ilginç keşfe götürürler.

    Dahası da var.Temel parçacıkları yeterince iyi tanımak bizi ayrıca evrenin geçmişine doğru zamanda bir yolculuğa çıkaracaktır.Evren çok uzun zaman önce bir hiçlikten doğmuş, bir süre sonra içinde parçacıklar cisimlenip hayat bulmaya başlamıştı.Ancak everenimiz gençken farklıydı, yerinde duramıyor, köpürüyor kaynıyordu.Haşin zamanlardı ve müthiş görkemli bir manzaraydı.Ama herşeye rağmen genç evrenin davranışlarında harika bir basitlik vardı.Sonra ne olduysa oldu ve evren şimdiki vakur dinginliğine ulaştı.Başta sahip olduğu basitlik yerini eğlenceli bir karmaşaya bıraktı.Şimdi bizim bütün bunları anlamak için parçacıkların bilgisine ihtiyacımız var.Hayal etmeye çalışın...koskoca evrenin kendisi varoluşunun ilk anlarında bir parçacık kadar küçücüktü..

    Maddenin kendinden küçük paraçalara bölünebileceği eski çağlarda bile aklın kavrayabileceği bir gerçekti.Kayaları ufalayabilir ya da ekmeği daha küçük parçalara kesebilirsiniz.Buradaki asıl mesele ilk düşünürlerin maddenin özünü anlamak için onun yapıtaşlarına baklmaları gerektiğini hemen fark edememeleri idi.Onlar maddenin özünü, maddeyi bölünce bulunan küçük parçalar ile ilişkilendirmeyi düşünmemişlerdi.Bunun yerine herşeyin temelinde nihai öğeyi ararken maddenin bir bütün olarak doğasını incelemişlerdi.

    Böyle nihai öğe için ilk öneriyi Tales yaptı.Öne sürdüğü aday su idi çünkü Tales ezilen hemen hemen herşeyden su çıktığını ve sulanan ağaçların büyüdüğünü gözlemlemişti.Su, bilinen herşeye dönüşebilmeliydi.Fakat Anaksimandros adlı bir başkası bu düşüncede bir şeylerin eksik olduğunu hissetti ve zıtların birleşimi "apeiron" diye bir başka fikirle ortaya çıktı.Aperion, sınırları olmayan anlamına geliyordu ve birbirine tamamen zıt ateş ve su gibi birleşip birbirini tamamen yok etmesi ile oluşan nötr ve yapısız bir kavramdı.Bilinen tüm madde zıt öğeler olarak aperiondan ayrışıyordu.Kısaca boşlukumsu bir şeyden ateş ve su gibi zıt maddeler cisimleniyordu.Zıtların birleşimi adeta karşıtmadde ile aslının birleşiminin saf enerjiyi oluşturmasını tarif eder.Bu fikir o günlerde Aniksemenes e biraz tuhaf gelmişti.O bu fikri benimsemek yerine nihai öğe adayı olarak nispeten daha elle tutulur olan havayı önermişti.

    Ne var ki hava da yeterince tatmin edici bir düşünce değildi.Maddenin temel öğesinde daha belirgin bir simetri anlayışı ile daha açık bir teklik ve bütünlük hissi gerekiyordu.Bununla yola çıkan Empedokles dört temel aday önerdi; toprak,su,ateş ve hava.Empedokles bununla da kalmayıp bu öğeler arasında ikide etkileşim önerdi.Sevgi ve çatışma.Su ve ateş çatışma güdüsüyle birbirini yok ederken toprak ve su sevgi ile bütünleşerek yaşamı meydana getiriyordu.Bu dörtlü hoş bir simetri meydana getirirken, gerçekte bu dörtlüyü bütünlemeye kalkışıldığında sadece sıcak ve kabarcıklı çamur elde ediliyordu.

    Elbette temel öğeler sözkonusu olunca mutlaka daha temiz bir bütünlük tercih edilmeliydi.İşte tam bu noktada maddenin doğasına değil de doğrudan içine maddeyi oluşturan küçük yapıtaşlarına bakmak fikri ortaya çıktı.Evet, maddeyi olduğundan küçük parçalara kesebileceğimizin farkındayız.Ama şimdi devrim niteliğindeki sorgulamaya sıra geliyor:

    Acaba maddeyi kesme işlemini nereye kadar sürdürebiliriz?

    Maddeyi sonsuza kadar kesmek mümkün olabilir mi?

    İlk Yunan bilginlerinin bu soruya cevapları evet olurdu, çünkü onlar maddeyi sürekli bir yapıtaşı olarak düşünmüşlerdi.Akla gelebilecek en küçük şeyleri bile sonsuza kadar bölüp daha küçüğünü elde edebilmeliydik.Fakat MÖ 400 e gelindiğinde birisi bu sonsuza kadar kesme işleminin veya sonsuz sürekliliğin gerçekçi olamayacağına kanaat getirdi.

    Abderalı düşünür Demokritus a göre madde bir noktadan sonra daha fazla bölünemeyecek küçük temel parçacıkların birleşiminden oluşuyordu.Bir kaç değişik çeşitte ortaya çıkan bu küçük yapıtaşları rastlantısal olarak kümeleniyor ve maddeleri oluşturuyolardı.Demokritus bu yapıtaşlarını bölünemeyen anlamına gelen, atomos yani atom olarak adlandırdı.Ve sonra düşündü; madde eğer atomlardan oluşuyorsa, atomlardan nelerden oluşuyordu?Neyin içinde oluşuyorlardı?Demokritus a göre atomların dışında kalan her şey bosluktu.İşte bu iki basit fikirle ortaya çıkan Demokritus, temel parçacık fiziğinin başlatıcısı oldu.Demokritus un bölünemeyen nihai parçacıklar fikrini denemek ya da sınamak için kayda değer hiç bir girişimde bulunulmadı.Ve böylece aradan ikibin yıl geçti.

    ------

    Bu yazı ODTÜ Toplum ve Bilim Merkezi tarafından sağlanan,

    Parçacık Fiziği,En küçüğü Keşfetme Macerası - Sezen Sekmen,

    adlı kitabın girişinden kısmen kotarılmıştır.

    Kitap, sade ve bilime ilgi duyan sıradan bir insanın anlayabileceği şekilde yazılmış.

    Ayrıca ucuz(5 TL) ve kitaptan elde edilecek gelir öğrenci burs fonuna aktarılıyor.

    Her yönden tavsiye edebileceğim bir kitap...

  12. ....

    İslam inancına göre Kur'an'ı yazan ve İslam'ı başlatan Muhammed'dir.

    ....

    Höööö!

    Neyse ki diğer yazılanları okudum ve ne yapılmak istendiği hakkında az-çok tahminim var.

    Sanırım yine Hz. Muhammed yaşamadı ileti fırtınasına tutulacağız.

    Tabi klasik müslüman tabir edilenlerin, sus, beyinsiz, ahlaksız, işi yaramaz, cahil, HY ci seni vs.. diye tartışma iştahı kırıldı..

    Kim kaldı geriye?

    1.5 milyar müslümanın İslam ı anladığı gibi anlamayıp, ama çoğunlukta vardır bir keramet dercesine, öyle anlamaya zorlananlar..

    E öyle anlamıyor adam, ne yapacaz?

    Ya hoca efendiliğe soyunulup tekfir edilecek bu insanlar ya da papayı oynayarak aforoz edilecekler..

    Yalnız ateist olduğumuzu da bir an bile aklımızdan çıkarmayacağız..

    Klasik müslümanlar mı, onlar nerede?Onlar kolay canım..

    Milyonuncu kez tekrarlanan Hristiyan baskısı, bir pedofili, bir ensest bir de şizofreni... başlığı açılır ve tepki toplanır..

    Onlar yine toplanarak kışkırtılabilir..

    Tahrik olmuş bir müslümanın sözleri itina ile saklanarak, ahlaksız ve terörist damgası yapıştırılır..

    Onlar problem değil yani..Önemli olan yeni nesil..

    Aslında alıntıladığım cümleyi yanlışlığını vurgulamak için alıntılamadım..

    Çünkü doğru..

    Hacı nın kafasındaki İslamda da, gerçek adlettiği İslamda da İslam ı ve Kuran başlatan ve yazan Muhammed.

    İnanmazsanız izleyin:

    http://www.nartube.com/0e8b8da924d05e14355f1a31b8cd02d586d4d55e:t4iqTcGMwm8.html

    Sanırım Hacının uyduruk demesi kendi kafasına uymadığı için..

    Veya ne bileyim, çoğunlukta bir hikmet var herhalde, çoğu ateistin kafasına uymadığı için uyduruk diyor..

    Belki de gerçek dediği İslam uyduruktur..Kim bilir?

    Daha Muhammed in yaşayıp-yaşamadığını bile bilmiyor oysa..

  13. kitapkurdu;

    Ben sizinle anlaşamayacağımızı tahmin etmiştim, tahminim doğru çıktı.

    Anlaşmamız da gerekmiyor, sizin kelime salatalarınızı ayıklamak benim için hem zahmet, hemde zaman kaybı..

    Onun için sorduklarımı cevaplamasanız da olur dedim, zira cevapladığınızı zannetmenizden önce durum ne ise benim için hala aynı.

    Sadece tahminimde haklı çıktım.

    Cevap yerine bu sefer aşure ile karşılaştım..

    Daha Arap emperyalizmini açıp karpuz kesecekken şimdi de soft Arap emperyalizmi çıktı..

    Bu kelime dizgesi de üç kelimeden oluşıyor değil mi?

    Neyse, tarihçimi, dilci mi, genetikçi mi olduğunuza karar verirken, tavan yapmış egonuzu törpülemek için, kaçtı,cevap veremedi, yenildi..vs. deyip zafer çığlıkları atabilirsiniz..

    Ben şimdilik sağır olmayı daha faydalı buluyorum..

    Zahmetiniz için teşekkürler..

  14. kitapkurdu;

    Siz dalga mı geçiyorsunuz?

    Bu ne demek?

    "Arap emperyalizm kelime dizesi iki farklı kelimeden oluşur. Birincisi Arap'tır."

    Yok ya, hakikaten mi? :)

    Banane yahu...

    Anlatmaya çalıştıktıklarınız, kelimeleri anlamında kullanabilirseniz, böyle anlamsız papara çorbasına dönmeyebilir..

    Ya mahsus yapıyorsunuz, çünkü söyleyecek bir şeyiniz yok..

    Ya da konu ile paralel anlamlı cümleler kurmayı beceremiyorsunuz?

    Veya çok şey yazmak ile çok şey söylediğini zanneden entellektüelimsi havasına girdiniz?

    Anlattıklarınız, başında ne dediklerini kendilerinin de unuttuğu, hikmeti kendinden menkul, gece yarısı radyo sunucularının anlattıkları ile aynı doğrultuda..

    Ben size baştan beri ne dediğinizi hatırlatayım;

    Evlatlıkların karısına uçkur çözmeyi hak bilen kuranın köleleri evlatlık gibi görmesi iyiliğinden değil; DHT'yi fazla salgılamasından kaynaklanıyor.

    DHT: Erkeklik hormonu...

    http://forum.ateizm2.org/index.php?showtopic=37309&view=findpost&p=595871

    Ne yani nefis teskiyesi yerine hormon teskiyesi mi öneriyorsunuz?

    Bunu yapamayan ahlaksız, pardon cahil mi?

    Değişik bir abdukemalist mistisizmi ile mi karşı karşıyayız yoksa?

    Cahil mi ahlaksız mı?

    Yoksa her ikiside mi?

    Yoksa sizi de mi slalom pistine alacağız şimdi?

    .....O nedenle ahlakı evlat edindiği kişinin karısına sarkacak kadar ancak uçkurunda duruyor...

    http://forum.ateizm2.org/index.php?showtopic=37309&view=findpost&p=595789

    Evlenmek, sizin için sarkmak demek mi?

    Yoksa Arabın veya Peygamberin ahlağını uçkur seviyesine indirgeyerek ahlaksız mı demek istiyorsunuz?

    Uçkur seviyesi mi hormon seviyesi mi?Hangisi?

    Yoksa hormonlarımızla hala,amca kızlarını tanıştırıp kardeş mi yapmalıyız?

    Şimdi gelelim "çağdaş" kelimesine ki bir daha kelimeleri tarhana çorbasına ekmek doğrar gibi doğramayın;

    Önce TDK dan bir tanım alalım:

    çağdaş: Aynı çağda yaşayan, çağcıl, asri, muasır..

    http://tdkterim.gov.tr/bts/?kategori=verilst&kelime=%E7a%F0da%FE&ayn=tam

    Şimdi, aynı çağda yaşadığımız insanların amca,hala.. kızları ile evlenmeleri cahillktir deniliyor.

    Sebep; sakat doğma olasılığının yüksek olma ihtimali..

    Peki ama bu çağdaş insanların çağdaş tıptan haberleri yok mu?

    Diyelim ki sakat doğma ihtimali olan çocukları teşhis edip tedbirimizi alıyoruz..

    Bu durumda bu insanlar hala cahil statüsünde mi kalacak?

    Sevgi bağı göbek bağından daha önemli olmalı değil mi?

    Gerçi bu "sevgi" kelimesi bana Hristiyan apologistleri anımsatıyor ya, neyse..

    Diyelim ki bu çağdaş insan amcasının kızına aşık oldu..

    Hormonları da bolca, sarkmak yerine evlenmeyi tercih etmesi, sırf sizde amca kızı kızkardeş sayılıyor diye, bu kişiye ahlaksız veya cahil diyebilme hakkına sahip miyiz?

    15 asır önce Arap toplumunda genetik bilgisi yoktu..

    Bu durumda amca kızı ile evlilikten sakat doğma ihtimalini bilmiyorlardı..

    Şimdi bunlar cahil mi ahlaksız mı?

    Aynı dönemde bu tür evlilikleri yapmayan toplumlar, ki onlar hangileri bilmek isterim, herhalde genetik bilgisine sahiptiler ve Araplar gibi cahil değillerdi sanırım..

    Sonra bir de bu ilgili çocukların topluma olan zararlarından bahsetmişsiniz, şöyle demişsiniz;

    "Zaten bilmiyorsa cahil demektir. Çünkü ancak bir cahil aynı DNA'ları taşıdığı kişi ile ortak genetik bozukluklar taşımadığını düşünebilir. Bunun ahlak ile de bir alakası aslında ilk etapta yok; ki ben cümlelerimde de bnu belirttim. Ahlaksızlık değilde cehalet diyebiliriz dedim."

    http://forum.ateizm2.org/index.php?showtopic=37309&view=findpost&p=596412

    Ahlak ile alakası kaçıncı etapta var?

    Var mı yok mu?

    Yoksa bu başlık, ensestten hareketle ahlak konusunun tartışıldığı bir başlık idi sanırım, en azından benim ilk başta sorduğum soru oydu.

    Toplumların genetik bilimiyle olan aşinalığa göre cahil veya değil şeklinde değerlendirilen bir başlık değil..

    Yani alakası olmayan bir şey varsa, bu da DNA bilgisine göre toplumlara cahil veya alim demektir.

    Neyse çok fazla kelime salatası yaparak yazmayayım ve toparlayayım;

    Yani siz, "size" göre ensest,ahlak ve uçkur seviyesi normları beliriyorsunuz..

    Bu normlara uymayanlara da, uçkur seviyesi düşük(ne demekse herhalde ahlaksız demek değil?) ve cahil diyorsunuz..

    Siz bana, bırakın Arap emparyalizmini açıklamayı, avcı-toplayıcı toplumlarının kaç kelime dizgesinden oluştuğundan açıklamaya başlasanızda biz sizinle anlaşamayız..

    Biz anlaşamayız ama, ben ne demek istediğinizi anlıyorum, kendinizi boşa yormayın..

    Sorduğum soruları da sorulmamış farzedin...

    garodi;

    Eğer kıytırık ve seni atan, yazılarını silen ateist forum yöneticisinin müteakip olarak kendisinin de yaptığı sebeplerden dolayı atılma ve silinme anoforundan kendini kurtarıp yazabilirsen de yazma..

    Çünkü konu ahlak olmasına rağmen, ahlaksızlığın ve geri zekalılığın ultra boyutlarına maruz kalıyorsun..

    Çünkü:

    Parantez içinde de yazalım;

    .......

    Ateizm böyledir onu klavuz edenin burnu bu kişi gibi pislikten çıkmaz.

    Ateizm o kadar beyni yer bitirir ki gerizekalıların bile bileceği şeyleri düşünemez.

    Sanırım böyle olmak için özel bir çabamı sarf ediliyor ya da bu doğuştan geliyor?

    Ya da ateizm insanı bu hale getiriyor?

    İnsanın ateistte olsa içinde çok azıcık gurur vardır değilmi?

    Yok ama boş yere yazıp zaman kaybediyorum, sen de zamanını boş yere harcama garodi..

    Çünki ateizmden başka hiçbirşey insanları bukadar düşüncesiz kafasız bir hale getiremez...

    ......

    Yanlış anlaşılmasın, ben insanlara ateist olmaları yüzünden bunları söylemiyorum..

    Yoksa benim de sevdiğim ateist tanıdıklarım var..

    Ben şimdi onlara da ateist olmaları yüzünden geri zekalı,gurursuz, kafasız, düşüncesiz, şerefsiz.. dermiyim hiç?

    İnsanlar konuşurken mesela hırsızlık yapan birilerini gördüğünde "insanlarda ar namus kalmamış derler" bunu söyleyende bir insandır.

    Şimdi bunu söyleyen insan da arsız ve namussuz mudur?

    Bunu söylerken "insanlardan" hırsızlık yapanı, hırsızı kastetmiştir değil mi?

    Ama ben ateist derken ateistleri kast etmedim..

    :)

    Yerseniz..

    Anlayana....

  15. İlk dört satıra kadar muntazam gelmişsiniz ancak sonrasında durum değişmiş. Ben Arap toplumundan değil; arap emperyalizminden bahsettim. Emperyalizm ilham aldığı milletin değerlerinden bile farklıdır. kaldı ki Arap toplumundan bahsederken İslam öncesi ve sonrası diye ayırmamız gerekiyor. Eğer İslam sonrası toplumlardan bahsediyorsak; amca kızlarının aile içinden sayılmaması onlara göre normal ise de, aynı dönemdeki medeni toplumlara göre ensesttir. Bunu ben söylemiyorum tarih söylüyor.

    Amca kızıyla evlenen birisi elbette bana zarar vermiyor ama eblatlığının karısını alan adamda bana zarar vermiyor. O zaman normal mi karşılayacağız. Ya da bırak bunları öz gelinine saldıran adam da bana zarar vermiyor ama normal mi? Değil. O zaman konuya kime zarar veriyor şeklinde bakmaktan ziyade topluma ne kadar zarar veriyor şeklinde bakmak gerekir. İşte bu nokta da karşımıza akraba evliliğinden doğan sakat çocuklar çıkar. Baa veya sana zarar vermeyen bu anlayış başkalarına zarar vermeye başlar. egoist olamayacağımız için konuya böyle bakmakta fayda var.

    Benim karşı olmam bu kişileri ahlaksız yapar mı sorusu çok geniş bir soru ama şunu belirteyim; ahlaksız yapmasa bile ilmen cehaletlerini ortaya çıkartır ve bence toplumdan şu amcakızı ile evlilik olayının bir an evvel kaldırılması gerekir. Laik bir toplumun aile oluşumlarında ilmi yol almak tek amacı olmalıdır.

    ....

    Siz ne demek istiyorsunuz?

    Arap emperyalizmi demekle herhalde Mars toplumunun adetlerinin Türk toplumunca benimsenmesinden bahsetmiyorsunuz?

    Arap emperyalizmi dediğiniz her ne ise, Arap toplumunun kendisinden kaynaklanır, bu anlamda konuyu başka mecralara çekmeye gerek yok.

    Önce bu konuda ne demeye çalıştığınızı kafanızda bir netleştirin, sonra bana yazın, müneccim olmadığımı daha evvel belirtmiştim.

    Hatta genel olarak konu üzerinde sabit kalmaya çalışın, ben yardımcı olmaya çalışayım mesala size.

    Ne demek İslam sonrası medeni toplumlarda amca kızları evlenilmesi ensest sayılıyor?

    Medeniyetin ölçüsü amca kızları ile evlenmemek midir?

    Şahsen alakasız kelimeleri yanyana getirip laf salatası yapmayı sevmem.

    Bu sebeple, sonuç itibarı ile, biz, bizim adetlerimize göre hareket etmeyenleri ahlaksız olarak niteleyebilme hakkına sahibiz diyorsunuz.

    Ben öyle anladım.

    Fakat başkalarının da sizin adetlerinize, kendi adetlerine uymaması sebebiyle, size ahlaksız diyebileceğini unutmayın.

    Konunun geneline dair çok şey söylenebilir ama ben bir alıntının alıntısını yapmayı ve bazı yöneticelere nostalji yaşatmayı tercih ediyorum:

    Bilimin doğruları kesindir.

    Kültürden kültüre değişmez.

    Azteklerin suyu 35 derecede, Moğollarınki 135 derecede kaynamaz. Herkesin suyu deniz seviyesinde aynı derecede kaynar.

    Peki, ensest tanımı üzerinde bir kesinlik var mı?

    Yok.

    Arap toplumuna göre, kuzenlerle ilişkiye girmek ensest değildir.

    Eski Türk Toplumuna göre, 7 kuşak içindeki herkesle yapılan ilişki ensesttir, 7 kuşak sonrasındakilerle yağpılan cinsel ilişkiler ensest dışındadır.

    Hindistan'daki bazı toplumlarda sadece amca-amca, teyze-teyze çocuklarının ilişkileri ensest içinde kabul edilirken, dayı-hala çocuklarının ilişkisi ensest sayılmamaktadır.

    Yine Hindistan'daki bazı toplumlarda, bir erkek ile erkek kardeşin kızı arasındaki ilişki ensest sayılırken, aynı erkeğin kızkardeşinin kızı ile ilişkisi ensest sayılmamaktadır.

    Kore'de bırakın 1. derece kuzenleri veya 7. derece kuzenleri, aynı kökten gelen ve aynı soyadını taşıyan insanların 35. kuşaktan ilişkisi bile ensest sayılmakta, ancak farklı soyadını taşıyan halanın kızı bile ensest sayılmamaktadır.

    Bu bilgileri laf olsun, torba dolsun, genel kültür artsın diye vermiyorum.

    Bu bilgileri vererek ensest tanımının evresnsel olmadığının görülmesini istiyorum.

    Ensest tanımında kıstas nedir?

    Sınır neresidir?

    Bilim bir sınır koyabilir mi?

    Koyamaz.

    Bilimin net olarak tanımlayamayacağı birşey "bilimsel gerçeklere dayanan evrensel ahlak" diye satılamaz, pazarlanamaz.

    Her toplumun ensest sınırını neye göre koyduğunu bilim açıklayamaz.

    Burada hurafeler, gelenekler, dinler, kültürler, batıl inançlar devreye girer.

    Söylediğimiz şey budur.

    "Ensest ilişkinin yasak olması bilime dayalı evrensel ahlak kuralıdır" dersen, hangi ensest ?

    Bilim eşcinselliğin, çokeşliliğin vs. gerekçelerini açıklar veya açıklamaya çalışır. Bilim bu ilişkilere iyi veya kötü etiketi yapıştırmaz.

    O etiketi insanlar yapıştırırlar. İnsanların bu etiketleri yapıştırırken kullandıkları gerekçelerin bilimsel açıklaması yoktur.

    Bu nedenle, bazı davranışların iyi veya kötü olarak nitelendirilmeleri "bilimsel olarak açıklanamaz", bu bir.

    Hurafe sahibi olmak, başkalarına dayatmadıkça ve başkalarını kendi hurafelerini "bilimsel gerçeklik" diye satmadıkça sorun olmaz, bu iki.

    Bilim aşkın kimyasını çözer. Aşk kapsamındaki eylemlere iyidir, kötüdür demez.

    Bunlara toplumlar kendi değer yargılarına göre iyidir, kötüdür, doğrudur yanlıştır derler.

    ........

    Kaynak ve daha geniş içerik için tıklayınız...

  16. Amca ve dayı kızları eski Türk toplumlarında bacı statüsündedir. Ensestten kastım bu... Bugün kü Türk toplumunda ne yazık ki İslamın verdiği bir amcakızı kardeş sayılmaz fikri ile aile içi evlilikler olmaktadır. Ensest kelimesinin açılımı da aile için cinsel eğilim demektir. Ne yazık ki bu da Arap emperyalizminin ne kadar etkisinde kaldığımızı ve yozlaştığımızı belirtiyor.

    Benim ahlak anlayışım ise sanırım mevzubahis değil... Ancak amcakızları dahil enseste karşı olduğumu belirtmeme gerek yok sanırım . Ben islam öncesi türk toplumları gibi düşnüyorum tek eş, tek aşk ve çok kardeşlilik...

    NOT: bir önceki mesajımda bir soru olmadığı için zaten cevap vermemiştim. o nedenle niteliği beni ilgilendirmiyor. Mesajını ise, anlayan zaten anlar...

    Anladım.

    Amca ve dayı kızını eski Türk toplumu geleneğine göre kardeş statüsüne alıyorsunuz.

    Bu durumda kardeş statüsünde bulunan ilgili kişilerle yapılan evliliği aile içi cinsel eğilim olarak adlandırıyorsunuz.

    Hale hazırda var olan bahse konu tüm evlilikleri de Arap emperyalizmine bağlıyorsunuz.

    Sonuç itibarı ile siz böyle düşündüğünüz için geçmişten günümüze tüm Arap toplumunu ensest ilşkiye meyilli, tabiri caiz ise uçkur düşkünü ahlaksızlar olarak görüyorsunuz.

    Doğru mu anlamışım ve bu bakış rasyonel mi?

    Yani siz böyle düşünüyorsunuz diye Araplar gerçekten ahlaksız mı?

    Aslında ben başka bir şey soruyorum;

    Amca kızıyla evlenen biri, sizin ne malınıza ne canınıza kast etmiyor.

    O halde buna göre sadece eski Türk toplumunun geleneksel anlayışı ile mi karşınız?

    Karşı olmanız bu kimseleri ahlaksız yapar mı?

  17. .....

    İlgisiz ve bol kelime kullanmanız yazdıklarınıza cevap niteliği kazandırmıyor.

    Biz demekle Türk ırkını kastettim demeniz kafi.

    Ayrıca yazınızda biz derken Türk ırkından da bahsetmemişsiniz.

    Ama ben yazınıza binaen, Eskimo konusunda insan olmaları hasebiyle teşbih kurmadığımı ve müneccim olmadığımı belirteyim.

    O halde, şu anda amca kızları veya çoğunlukla ölen kardeşin eşiyle, ilişki yaşayan değil, evlenenler ahlaksız mı?

    Ahlaksızsa kime göre ve neden?

    Eğer onlar ahlaksızsa "sizin", tüm Türkleri kast etmeden, ahlak tanımız nedir?

  18. Tabi bu ensesten neyi kast ettiğinize göre değişir. Bize göre sevgi ve göbek bağı olan herkes aileden olduğu için; evlatlıklarımızın hanımları ile ilişki ensest sayılır ve aynı şekilde amcakızları, dayıkızları, bizde kardeştir. Tabi Muhammet aile olayını darıltınca ensest olmuyor; buna bir nevi kumarbaz kurnazlığı denir. Kağıtları daralt ki, elindekiler senin olsun...

    Siz kimsiniz?

    Sülalenizi mi yoksa tüm ateistleri mi kast ederek yazıyorsunuz?

    Siz, size göre bazı şeyleri ahlaksızlık olarak belirleyip, bunun dışındakilere ahlak mı diyorsunuz?

    Başkaları da biz, bazı şeyleri ahlaksızlık olarak belirledik ama siz onlara iyi ve doğru gözüyle bakıyorsunuz diyebilir mi?

    Örneğin bir Eskimo gelip, bizde karısını ava çıkan komşusuna vermemek ahlaksızlıktır derse, doğru mu söylemiş olur?

  19. garodi;

    Biraz daha devam edersen sanırım yazıların tekrar silinecek ve atılacaksın..

    Belki yazdığım bu satırdan sonra, "biz bu özgürlüğü müslüman bir forumda bulamıyoruz" ile başlayan propagandik maymunluğa soyunulabilir.

    Yani reklam amaçlı da olsa atılmama ihtimalin hala var.

    Bu arkadaşın üzerine fazla gitme, biraz zorlayınca kısa devre yapıyor ve mantık devreleri yanıyor.

    Neyse durum, "millete verir talkını kendisi yutar salkımı" durumu...

    Başlığa dönecek olursak, ateistlerle ahlak konusunda tartışılmaz, ki zaten tartışılacak bir konu değildir,ama illa da tartışılacaksa ateistle tartışılır..

    Başlık ateizm ve ahlak olduğunda dahi vaziyet, "seninki benden kara", "Allahsızlığıma küfreden bari Ateist olsa" pozisyonuna dönmeye mahkumdur.

    Her ateistin ailesinden ve içinde yaşadığı toplumdan almış olduğu, ahlak ve ahlak normları olacak ve bunları normalize etmeye çalışacaktır.

    Bunu yaparken, burası bir ate forum olduğundan, karşıt olduğu inanç referanslı kabulleri kötüleyecektir, şekilde görüldüğü gibi.

    Sonuç itibarı ile toplum dinamikleri ve ateist bireyin kendi seçimleri ile oluşturulan ahlak anlayışı, ateizm tabanlı meşrulaştırılabilmesi için, din temelli değil, din motifli ahlak kuralları dahi rededilecektir.

    Son tahlilde ateist birey ve bireylerin ahlak normları farklı ve bazen de bir birine zıt olmakla birlikte, menşei basit bir kaç maddeye bağlanabilir.

    İnanç temelli kabul edilen ahlak normları yeterli değil, günümüze göre anormaldir, hatta ahlaksızdır.

    İnsan aklı, ahlaki olarak inanç temelli olmayan dinamik tabu ve kurallar oluşturabilir.

    Bu iki maddenin temelinde de evrimsel süreçler vardır.

  20. .....

    Sayın Store;

    Başlıkların konusu dışına taşırılması benim de rahatsız olduğum bir durum.

    Ancak bunu, bilim ve medeniyetin önünü kesilmesi gibi bir durumla anolojik olarak bağlantıladığınızda ben de tersi durumları gösterebilirim.

    Zaten bu başlıkta da fikslenilmiş ve forum literürü bazında anonim olmuş örnekleri görebilirsiniz..

    Ayşe nin yaşı, evlatlık ile evlenilmesi, Ahzap ve Nur süreleri.. vs.. bazı ateistlerce de ilgisiz başlıklarda kullanılabiliyor.

    Bunun kasıtlı yapıldığını düşünmeniz hakkınız ancak bunun gerçek olabilme ihtimalinin, bu başlığa özel, olduğunu düşünmüyorum.

    Öte yandan Cumhurbaşkanı ve Başbakan konusunu da laik kelimesini kullanarak farklı yerlere çekmenize gerek yok.

    Ben muhatabımın sözlerinin arkasında durup-durmadığını test ettim sadece.

    Ancak benim, sözlerini yanlış anladığımı söylüyor veya benim anladığımı ima etmediğini anlatmaya çalışıyor..

    Onun ne anlattığı, benim ne anladığım... üzerinden konuyu uzatmaya da gerek yok..

    Bunun kararını okuyucuya bırakmayı yeğliyorum..

    İslam ın eleştirilmesi ayrı bir şey, İslam a inanırların, toptan şerefsizlik ve beyinsizlikle suçlanması ayrı bir şeydir.

    Aslında asıl konuya değil ama güncel konu enseste dönecek olursak, ensestle suçlama yapanlar sadece inanırlar değil.

    Zaten başlıkta ensestin bazı ateistler tarafından da ahlaksızlık veya yapılmaması gereken bir şey olarak algılandığını görebilirsiniz.

  21. Yahudi tarihine göre Adem ile Havva'nın tarihi M.Ö. 3761'dir.

    Tufanın tarihi ise M.Ö. 2104'dür.

    Karbon testi ağaç için 4800 yıllık diyorsa, toleransı da katarsak arada 650-700 yıllık bir fark var demektir.

    Geminin 600-700 yaşında ağaçtan yapılmış olması imkansız değil. Binlerce yıl yaşayan ağaçlar var.

    Adem, 130 yaşında baba oluyor, oğlu Şit

    Şit, 105 yaşında baba oluyor, oğlu Enoş

    Enoş, 90 yaşında baba oluyor, oğlu Kenan

    Kenan 70 yaşında baba oluyor, oğlu Mahalalel

    Mahalalel 65 yaşında baba oluyor, oğlu Yared

    Yared(yeret) 160 yaşında baba oluyor, oğlu Hanok

    Hanok 65 yaşında baba oluyor, oğlu Matuşelah

    Matuşelah 187 yaşında baba oluyor, oğlu Lamek

    Lamek 182 yaşında baba oluyor, ve oğlu Nuh.

    Şimdi rakamları toplayalım; 1654 (Nuh 600 yaşında iken tufan olmuş, 600 eklenmiştir.

    Yani Adem den tufana kadar geçen süre 1654 yıl.

    Tufan tarihi, MÖ 2104 ise, 2104+1654=3758 yapıyor.

    Demek ki insanlığın başlangıç tarihi böyle hesaplanmış.

    Devam edelim; Nuhtan İbrahim e 322 sene var.

    Yani Hz.İbrahim 2104-322= M.Ö 1782 de yaşamış.

    Sıfır ile M.ö 1782 tarihleri arası sanırım muğlak ve bir çok atlamalar mevcut.

    Yani İsa ile İbrahim arasını bir çok kurguya göre doldurabilirsiniz.

    Mesala burada olduğu gibi..Biz gerçeklere dönelim..

    Örneğin basit olması açısından Göbeklitepe buluntularına bakabiliriz..

    M.ö 10.000 li yıllarda tapınım yapan, buğday yetiştiren insanlar mevcut.

    Yani Eski Ahit in insanlık tarihi başlangıcını yalanlayan yığınla buluntu mevcut.

    Neden diğer bütün tarihlemeler yanlışken Nuh hakkındaki tarih doğru olsun?

    İlk başta peygamber yaşlarını vermekle aslında bu yaşların imkansız olduğunu belirtmek istedim.

    Ama bu yaşlar doğru kabul edilip ne zaman çocuk sahibi oldukları bilgileri ile de tufandan günümüze bir tarihleme yaptım, muhtemelen Yahudi din adamlarının yaptığı gibi..

    Bu tarihleme yönteminin ve tarihin, günümüz bilimleri ışığında bakıldığında hiç bir inandırıcılığı yoktur.

    Büyük ihtimalle o 800-900 yıllık insan yaşları, takvim çeşidinden dolayı çok daha kısa zamanları belirtiyordur.

    Fakat bunun tufan tarihini de öne çekmeyeceğini düşünüyorum, konu dışına taşmamak için diğer ayrıntılar gereksiz.

    Şimdi bütün bunlar dururken geminin yapıldığı ağacın yaşları binleri bulan sedir ağacı olduğunu düşünüp ilgili tarihsel açıkları kapatmanın da hiç bir anlamı yok bence..

  22. Eski Ahit'in Yaratılış bölümünden;

    Adem: 930 yıl yaşadı

    Adem'in oğlu Şit: 912 yıl yaşadı

    Şit'in oğlu Enoş: 905 yıl yaşadı

    Enoş'un oğlu Kenan: 910 yıl yaşadı

    Kenan'ın oğlu Mahalel: 895 yıl yaşadı

    Mahalel'in oğlu Yeret: 962 yıl yaşadı

    Yeret'in oğlu Hanok: 365 yıl yaşadı (Tanrı yolunda yürüdü, sonra kayboldu; çünkü tanrı onu yanında sevdiği için yanına aldı)

    Hanok'un oğlu Metuşelah: 969 yıl yaşadı

    Metuşelah'ın oğlu Lemek: 777 yıl yaşadı

    Lemek'in oğlu Nuh: 950 yıl yaşadı

    Karbon testi 4800 yıllık mı diyormuş?

    Ya Kutsal metinlerde ya karbon testinde bir yanlışlık olmalı?

    Bu arada eski Nuh un gemisi kalıntısı olduğu söylenen şeyi de bizzat gördüğümden bu tarz haberlere şüphe ile yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum...

  23. Paradigmax, İzole dil de, yoktur, din de yoktur, ırk da yoktur ve bunun belgesine de gerek de yoktur.

    Senin şu linkini verdiğin kaynağa rağmen yoktur. O kaynakta bahsedilen izole dil ile senin bahsettiğin izole dil aynı şey değil. Orada bahsedilen izole diller, başka dillerden türedikten sonra izole kalmış olan dillerdir.(Türedikten sonra bile %100 izole değil) Senin bahsettiğin ise, baştan beri izole olan dil manasında. Böyle bir dil yoktur. Her dil, her din ve her ırk, bir öncekinden türemiştir. Gökten ne bir dil, ne bir din, ne de bir ırk inmiştir.

    Demek başka dillerden türedikten sonra izole kalmışlar bu izole diller?

    Nerede bu başka diller?

    Ha pardon murşitten, keşf ehlinden delil sorulmaz değil mi?

    Peki, herşeyin en doğrusunu bilen Notamatik..

    Ben söyledim, böyle diyorsun yani, kanıta gerek yok?

    Daha evvelde söylemiştim, sizi hayallerinizle baş başa bırakmaktan başka çare yok..

  24. ....

    Neden süreç daha avantajlı ürünler verme noktasına evriliyor, bu yönelim neden?

    ....

    Sn. Garodi;

    Eğer sorunuz bizzat bana yöneltilmiş ise benim cevabım basit, çünkü öyle istenmiş.

    Fakat dediğim gibi bu benim subjektif cevabım, bilimde öznellik olmuyormuş.

    Bilimde bir şeyin bir başka şey için olduğu ve olanların totalde bir amaca yönelik olduğu düşünülemez.

    İşin garibi bir şeyin bir amaca yönelik olmadığını düşünmek de aslında bir amaca yönelik düşüncenin tezahürüdür.

    Bu kısmı bir kenara bırakıp asıl konuya dönelim.

    Asıl konuya döndüğümüzde "avantaj" kelimesinin manası ve ne ifade ettiği ile oynamamız lazım.

    Yani bizim avantaj dediğimiz aslında doğa açısından hiç bir şeydir, şeklinde söze başlanır genelde.

    Aklıma geldiği için söyleyeyim, "düzen" kelimesi için de aynı mantalite devreye gider.

    Yani düzen dediğimiz şey sadece biz insanların tanımlamasıdır denir ve teolojik kanıtlama kulvarında safdışı bırakılır.

    Oysa bu bakış açısı ile bilim dediğimiz kavramlar toplamı da biz insanların nesne davranışlarına taktığı isimden başka bir şey değildir, sadece doğanın nasıllığına dair tasvirdir.

    Asıl konudan uzaklaşmamak gerekir ama bunlara da değinilmeli bence.

    Aslolan konuya yani evrime dönelim:

    Avantaj kelimesi ile ifade edilen bellidir.

    Canlılığın var olması ve varlığının devamını sağlayacak süreçler, şartlar avantajdır.

    Veya canlılığın devamını sağlayacak şartların toptan adı avantajdır.

    Fakat şu sorulabilir; ilk canlıdan bu yana yok olan türlerin mi yoksa varlığına devam eden türlerin sayısı mı fazladır?

    Yok olan türlerin sayısı fazla ise, evrim, tür sayısının artmasını sağladığı gibi azalmasını da sağlamıştır.

    Bildiğim kadarı ile yok olan türlerin sayısı daha fazladır ancak bu da canlılığın korunması adına bir avantajdır, çünkü öyle isteniyor.

    Bir de başka bir enterasan nokta daha var, sadece canlılığın devamı değil gelişmesi de sağlanmış.

    Gelişme de bir avantaj aslında, örneğin geçmişte ölümlere neden olan bir çok hastalığı bugün tedavi edebiliyoruz ve bu da daha fazla gelişme, dolayısı ile hayatta kalma olasılığını yükseltiyor.

    İlk canlının hücre olduğu düşünülür ve kabul edilirse, bölünerek çoğalma olduğunu da kabul etmemiz gerekir.

    Bölünerek çoğalma eşeyli çoğalmaya göre daha hızlıdır fakat bu olay neticesinde ortaya çıkan yeni canlılar şartlara uyum veya dayanıklılık açısından pek iyi değillerdir.

    Spesifik bir kaç örnek bulunabilse de genel durum böyledir.

    Yani bir fabrikada üretimi hızlı yaparsanız ürün bol fakat ürünün hatalı olma olasılığı yükselir.

    Eğer ürününüzde kaliteyi yükseltmek ya da bir başka deyişle hatayı azalmak isterseniz üretim hızını yavaşlatırsınız.

    Eşeyli üremeye geçilmesi ile de durum tam olarak böyle olmuştur.

    Eşeyli üreme ile meydana gelen canlılar dış şartlara uyumda daha başarılıdır.

    Hatta biz insanlar, şu an dış şartlara uymuyor dış şartları kendimize uyduruyoruz.

    Sonuç itibarı ile ilk hücreden insana kadar olan süreç değerlendirildiğinde canlılığın var olması ve gelişmesi istenmiştir diyebiliyorum.

    Bir de Dr. Claude Shannonun 1948 de hazırladığı The Mathematical Theory of Communication adlı kitabında anlatılan, informasyon teorisi olarak da bilinen teorisinden yararlanabiliriz.

    Yazı hacmi açısından bu teoriyi kısaca şöyle tanıtabiliriz;

    iletişim teorisi, entropi ve informasyon kavramları arasında kurulan niceliksel ilişkiye dayandırılmaktadır.

    Bu teori, tüm informasyonun mesajların anlamsal yönü hariç açık/kapalı, evet/hayır veya 1/0 gibi biçimlere dönüştürülebileceğini göstermektedir.

    Teoride gözlemci şarttır ve değişkenlerin herhangi bir sebeple değiştiğini varsayar, bunun nedenleri ile ilgilenmez.

    Shannonun teorisinde informasyon belirsizlikle eş tutulmaktadır, biraz yanlış çağrışımlar yapsa da bu tespit doğrudur.

    Yani, İnformasyon Miktarı = Başlangıçtaki belirsizlik -(eksi) İnformasyon alındıktan sonraki belirsizlik olarak ifade edilmiştir.

    Bu tanımlamaya göre de entropi belli birimlerle bit, napier, desibel gibi ölçülebilen niceliksel bir büyüklük olabilmektedir.

    Peki biz DNA mızdaki informasyonu, bilgi(knowledge) cinsinden ifade edersek ne olur veya edebilir miyiz?

    Burada da detaylara girmeden hemen cevabı söyleyeyim, Darwinan evrime göre edemeyiz, holistik evrime göre edebiliriz.

    Çok basitçe nedenini şöyle açıklayabiliriz, DNA çeşitli farklı mutajenler tarafından hasara uğrayabilir, bunun sonucunda DNA dizisi değişebilir.

    Buna mutasyon denir ve biyolojik evrimin en önemli mekanizmasıdır.

    Eğer biz bu rassal dizge kombinasyonunu sınırlı sayıda tutarsak, mutsayonlar bir süre sonra kendini tekrar edecektir.

    Belli süre içinde tekrar eden bir sistemin informasyon miktarını, knowledge yani bilgi, birimini de bit cinsinden ifade edebiliriz.

    Böyle olunca da rassal dediğimiz olgular bir anda teleolojik tabana oturur.

    Peki ama bu söylediklerimin informasyon teorisi ve entropi ile alakası ne olabilir?

    Bütün herşey sezgisel bir kavram olan, ama aslında öyle olmayan şans ve tesadüf ile açıklanıp bilimsel olunuyorsa, herhalde bilimin farklı disiplinlerinin informasyon ve entropi kavramlarını, evrimsel süreç ile aynı paralele almak bilim dışılık olmasa gerek?

    Alakayı açıklamaya çalışayım:

    Entropi, düzenden düzensizliğe geçişi ifade eden ve skaler olan bir kavramdır, daha net bir tanımla bir sistemin düzensizlik derecesinin ölçüsüdür.

    Konuya aşina olmayanlar için sıkılan bir parfüm örneği verilebilir.

    Parfümü sıktığınızda kokusunu önce keskin olarak duyarsınız, daha sonra bu keskinlik azalır.

    Bunun nedeni parfüm moleküllerinin birarada bulundukları düzenden birarada olmadıkları düzensizliğe doğru geçiş yapmalarıdır.

    Bu nedenin de nedeni moleküllerin olasılığı yüksek olan aksiyonu gerçekleştirmelerinden dolayıdır.

    Yani sıktığınız parfümün moleküllerinin, dışarıdan enerji verilmeden tekrar aynı yere toplanma ihtimalleri imkansız denecek kadardır.

    Parfüm molekülleri bir arada olduklarında konumlarını hesaplayabiliriz yani informasyon alabiliriz.

    Ancak parfüm molekülleri bir arada olmayıp olasılığı yüksek duruma geçtiklerinde konumlarını veya aldıkları durumları, durum sayılarını hesaplamak güçleşir.

    Çünkü aldıkları durum sayısı artar buna mukabil informasyon miktarı düşer, belirsizlik yani aslında düzensizlik artar.

    İşte entropi bunun ölçüsüdür.

    Nihayet evrime gelecek olursak, moleküler düzeyde evrimin başlayabilmesi için entropi şarttır.

    Entropi bir manada zaten evrimin yani değişimin kendisidir.

    Bu durumda yukarıdaki cümlede kullandığım evrim kelimesini yeniden tanımlamak gerekir.

    Yani, atomların molekülleri, moleküllerin amino asitleri, amino asitlerin proteinleri oluşturabilmesi için bir araya gelmeleri gerekir.

    Oysa entropi tersinemez bir şekilde arttığından ilgili yapıtaşlarının bir araya gelmeleri son derece düşük olasılıklıdır.

    Şimdi Shannonun teorisi ile bu söylediklerimi ilişkilendirmeye sıra geldi.

    Kısaca şöyle der teori; ortaya çıkma olasılığı yüksek olayların meydana gelmesi fazla bilgi gerektirmemekte, aksine, olasılığı düşük olayların oluşması daha fazla bilgi gerektirmektedir.

    Zar örneğine dönecek olursak, bir kimsenin arka arkaya düşeş atması düşük olasılıklı olduğundan, kişinin zarları düşeş getirmek için ilk konumlarının ne olması gerektiğine dair bilgisi olmalıdır, şeklinde düşünmek abes değildir.

    Doğadaki olaylara bakarsak, hemen hemen herşey organizasyonun azalması yönünde yüksek olasılığa sahipken, birden bire olasılığı düşük olan evrim olgusu gerçekleşir ve zamana bağlı olarak azalması gereken organizasyon artar.

    Ya doğanın kendisi ya da doğa dışında başka bir şey zar tutmayı biliyor gibi duruyor..

    Sanıyorum canlı olarak bizler, zarların peşpeşe düşeş gelmesine "avantaj" diyoruz?

    Şans diyenler de mevcut tabii..

    Bir de şu hıçkırık konusu dikkatimi çekti, daha doğrusu daha evvelden okumuştum.

    Zaten çocuğunuz varsa ve biraz da bilim seviyorsanız bu hıçkırık konusunu es geçemezsiniz, çünkü bebeklerden ziyade ebeveynler için rahatsız edici bir durumdur.

    Çok uzatmadan, hıçkırığın evrime kanıt diye dile getirilmesine kayıtsız kalmamış olayım;

    http://www.newscientist.com/article/dn3355-tadpoles-take-blame-for-human-hiccups.html

    Linkte bu "iddianın" kanıtlanması çok zor diye bir cümle var ama haber eski, belki kanıtlandı ise bilgim yok.

×
×
  • Yeni Oluştur...