Jump to content

BİLİM HERŞEYİ AÇİKLAYABİLİR Mİ?


Recommended Posts

Steven Weinberg

Bilim ve Teknik –Mart 2005

Bazı filozoflar “açıklama” ve “betimleme” kavramları arasında bir ayrım yaparlar. Bilimin doğayı betimleyebileceğini, ama açıklayamayacağını iddia ederler. Çoğu biliminsanı için ise böyle bir ayrım yoktur. Fikirler dünyasında bilimin yılmaz savunucusu, Nobel ödüllü Fizikçi Steven Weinberg, bilimin bir- şeyleri gerçekten açıkladığını göstermek için bu ayrımı olduğu gibi kabul ediyor.

Birkaç yıl önce bir akşam Texas Universitesinden birkaç öğretim üyesiyle beraber bir grup lisans öğrencisine kendi alanlarımızdaki çalışmalarımızı anlatıyorduk. Biz fızikçilerin, temel parçacıklar ve alanlar konusunda varolan deneysel verilen açıklamada kaydettiği büyük gelişmeyi genel hatlarıyla anlattım. Öğrenciyken parçacıklar, kuvvetler ve simetriler hakkında çok sayıda ve birbirinden bağımsız görünen olguyu öğrenmek zorunda kalışımı; 1960’ların ortasından 1970’lerin ortasına kadar geçen sürede bu karmaşanın şimdi temel parçacıkların Standart Modeli olarak bilinen matematiksel yapıyla nasıl açıklandığını; parçacıklar ve kuvvetler bakındaki bu karmaşık olguların, fizikçilere “işte bu!” dedirten birkaç basit prensiple matematiksel olarak elde edilebildiğini anlattım.

Sözlerimi bitirince parçacık fızikçisi olmayan bir meslektaşım “Güzel ama, bildiğin gibi bilim açıklamaz, yalnızca betimler” dedi. Bunu daha önce de duymuştum ama, bu sefer beni şaşırttı çünkü temel parçacık ve kuvvetlerin gözlenmiş özelliklerini yalnızca betimlemekle kalmayıp, gayet iyi açıkladığımızı düşünmekteydim.

Meslektaşımın bu yorumunun, iki dünya savaşı arasında fılozoflar arasında çok yaygın olan pozitivist bir endişeden kaynaklandığını düşünüyorum, Ludwig Wittgenstein “modern dünya görüşünün temelinde sözde doğa yasalarının, doğal olguların açıklaması olduğu yanılsaması yatar” demiştir.

Birşeyin nedenini bulduğumuzda onu açıkladığımızı düşünebiliriz ama, Bertrand Russell, l yazdığı makalede “yanlış çağrışımlarla öylesine bütünleşmiş olan ‘neden’ sözcüğünün felsefı jargondan atılması arzu edilir hale geldi” demiştir. Bu düşünce, Wittgenstein gibi filozoflara açıklama ve betimleme arasındaki ayrımı anlatmak için teleoloji dışında bir seçenek bırakmamıştır. Teleoloji. açıklamayı açıklananın amacıyla tanımlamaktır.

E. M. Foster’ın romanı “Meleklerin Basmaya Korktuğu Yer”, açıklama ve betimleme arasındaki farkı teleolojiyle anlatan çok güzel bir örnek verir. Philip, arkadaşı Caroline’ın neden Philip’in kızkardeşi ile ailesinin onaylamadığı genç bir İtalyan’ın evlenmesine yardım ettiğini anlamaya çalışmaktadır. Caroline, Philip’in kızkardeşiyle yaptığı tüm konuşmaları anlatınca Philip “senin bana söylediklerin birer betimleme, açıklama değil” der. Herkes Philip’in açıklama isteyerek Caroline’ın amacını öğrenmek istediğini anlar.

Doğa yasalarında belirli bir amaç gözükmez ve açıklamayla betimlemeyi başka türlü ayrıştıramayan Wittgenstein ve arkadaşım doğa yasalarının açıklama olmadığı sonucuna varmışlardır Belki de bilimin betimlediğini ama açıklayamadığını iddia edenler, bilim tarafından reddedilen, ama teolojinin temelini oluşturan herşeyi ilahi bir amaçla açıklama çabasını benimseyip, bilimle teolojiyi haksız olarak karşılaştırıyorlar.

Böyle bir akıl yürütme, bana yöntem olarak yanlış geliyor. Sözcüklere genel kullanımlarından farklı anlamlar yüklemek filozofların işi değildir. Biliminsanları birşeyi açıkladıklarını söylediklerinde, açıklamanın bilimdeki anlamıyla ilgilenen fılozoflar onların hatalı olduğunu iddia etmek yerine, biliminsanlarının birşeyi açıkladıklarını öne sürdüklerinde ne yaptıklarını anlamaya çalışmalıdırlar. Fizikte açıklamanın bir deneyim-öncesi (apriori) tanımlamasını vermem gerekse “fizikte açıklama, fizikçilerin ‘işte bu!’ dediklerinde yaptıkları şeydir” derdim. Ama deneyim-öncesi tanımlamalar, üstteki de dahil olmak üzere, pek faydalı değildir.

tarihinde kenzo tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Uygulamalı araştırma yapmayan pürist biliminsanları, topluma ve mali destek sağlayan kuruluşlara, görevlerinin birşeyleri açıklamak olduğunu söylerler. Bu nedenle açıklamanın doğasını netleştirmek filozoflar kadar onlar için de önemlidir. Bilim felsefecileri, bir olayın açıklanmasıyla ne kastedildiği sorusunu yanıtlamakta zorlanmaktadırlar (Wittgenstein’ın “doğal olgular”a değinişini hatırlayınız). Ama fizikçiler tek tek olaylar yerine düzenlilikler ve fizik prensipleriyle ilgilendikleri için bu soruyu yanıtlamak fizik ve kimya alanlarında diğer bilim dallarına göre biraz daha kolay görünüyor.

Biyologlar, meteorologlar, tarihçiler ve diğerleri, dinozorların yokoluşu, 1888’deki şiddetli kar fırtınası, Fransız Devrimi gibi tek tek olayların nedenleriyle ilgilenmektedirler. Ama bir fizikçinin ilgisini ancak uranyum atomunun kararsızlığına işaret eden 1897’de Becquerel’in fotoğraf plakalarında uranyum tuzunun etkisiyle ortaya çıkan lekeler gibi doğanın düzenliliğini gösteren olaylar çeker. Philip Kitcher, bir olayı nedeniyle açıklama düşüncesini canlandırmaya çalıştı ama, bir olayı etkileyebilecek sonsuz şeyden hangisi bu olayın nedeni olarak kabul edilmelidir?

Fizikçiler, bir düzenliliği açıkladıklarını söylediklerinde ne kastederler? Bu soruya fiziğin sınırları içerisinde bir çeşit yanıt verilebileceğini düşünüyorum: bir fizik prensibini daha temel bir fizik prensibinden tümdengelim ile elde edebildiğimizi gösterdiğimizde onu açıklamış oluruz. Ne yazık ki Man McCarthy’nin bir zamanlar Lillian Hellman’ın bir kitabı için söylediği gibi, bu tanımdaki “biz” ve “bir” de dahil olmak üzere her sözcüğün anlamı sorgulanabilir. Ama ben burada en çok sorun yarattığını düşündüğüm üç sözcük üzerinde duracağım: “temel”, “tümdengelim” ve ‘prensip”.

“Temel’, bu tanımda mutlaka kullanılmalıdır çünkü tümdengelim tek başına yön belirtmez, genelde iki yönlüdür. Bu konuda bildiğim en iyi örnek Newton yasalarıyla Kepler yasaları arasındaki ilişkidir. Newton’un yalnızca gravitasyon kuvvetinin uzaklığın karesiyle ters orantılı olarak azaldığını söyleyen bir yasa bulmadığını, aynı zamanda nesnelerin herhangi bir tür kuvvet altında nasıl hare ket edeceğini söyleyen bir yasa bulduğunu herkes bilir.

Ondan bir süre önce Kepler gezegen hareketlerini üç yasayla betimlemişti:gezegenler Güneşi merkez alan elipsler üze rinde hareket eder; Güneşten bir gezegene çizilen bir çizgi eşit zamanda eşit alanları tarar; gezegenlerin yörüngelerini tamamlamaları için gereken süre olan periyotların karesi, gezegenlerin yörünge çaplarının kübüyle orantılıdır.

Newton’un yasalarının Kepler’inkileri açıkladığını söylemek doğaldır. Ama tarihsel olarak Newton’un gravitasyon yasası Kepler’in gezegen hareketlerini betimleyen yasalarından tümdengelim ile elde etmişti. Edmund Halley, Christopher Wren ve Robert Hooke, Kepler’in yasalarını periyotların karesi ve (yörüngeleri çember olarak alarak) çapların kübü arasındaki ilişkiyi gravitasyonun ters kare yasasını çıkarmak için kullanmışlardır, ve bundan sonra Newton bu düşünceyi eliptik yörüngeleri kapsayacak şekilde genişletmiştir, Doğal olarak günümüzde mekanik derslerinde Newton’un yasalarından Kepler’in yasalarını elde etmeyi öğreniyorsunuz, tersini değil. Newton’un yasalarının, hep Kepler’inkilerden daha temel olduğunu derinden hissediyoruz ve bu bağlamda Newton’un yasaları Kepler’inkileri açıklar, tam tersi değil. Ama, bir fizik prensibinin bir diğerinden da ha temel olduğu düşüncesine kesin bir anlam vermek kolay değildir.

Daha temelin daha anlaşılabilir olduğunu söyleme eğilimindeyiz. Belki de Carl Hempel’in biliminsanlarının açıklamaya yükledikleri anlamı tanımlama çabası en bilinenidir. 1948’de Paul Oppeneheim’la yazdığı makale de “bir düzenliliği açıklamak, onu daha genel bir yasanın altındaki daha anlaşılır başka bir düzenlilik içinde ele almaktır’ demiştir. Ama bu, zorluğu ortadan kaldırmaz. Örneğin birileri Newton’un yasalarının yalnızca gezegenlerin hareketlerini değil, Dünya’daki gel ri, meyvelerin ağaçlardan düşmesini ve benzerlerini kapsadığını, ama Kepler’in yasaları nın gezegen hareketleriyle sınırlı olduğunu iddia edebilir. Ama bu tam olarak doğru de ğildir. Kepler’in yasaları, klasik mekaniğe gö re ele alındığında elektronların atom çekirdeği çevresindeki hareketlerini gravitasyon etkisiz olduğu halde kapsar. Bir bakıma Kepler’in yasaları, Newton’un yasalarının sahip olmadığı bir genelliğe sahiptir. Ancak, pürist filozoflar hariç herkesin Newton’un yasalarının Kepler’inkileri açıkladığına inandığı bir durumda, Kepler’in yasalarının Newton’unkileri açıkladığını söylemek saçma olur.

Newton ve Kepler yasalarıyla ilgili bu örnek biraz yapay kalıyor çünkü hangisinin hangisini açıkladığı konusunda ciddi bir kuşku yoktur. Diğer durumlarda neyin neyi açıkladığı sorusunu yanıtlamak daha zor ve daha önemlidir.

İşte size bir örnek. Kuantum mekaniği Einstein’ın genel görelilik kuramına uygulandığında gravitasyon alanındaki enerji ve momentum, ışık parçacığı foton gibi kütlesi olmayan, ama spini iki olan (foton’un spininin iki katı) graviton demetleri halinde bulunur. Öte yandan, kütlesi olmayan ve spini iki olan her parçacığın gravitonların genel görelilikte davrandığı gibi davrandığı, ve bu graviton değişiminin yalnızca genel görelilik kuramı tarafından tahmin edilen gravitasyonal etkiler yarattığı gösterilmiştir. Ayrıca, sıfır kütleli iki spinli parçacıkların varlığı sicim kuramının bir tahminidir. Peki öyleyse gravitonun varlığı genel görelilik kuramıyla mı açıklanmaktadır, yoksa genel görelilik kuramı gravitonun varlığıyla mı açıklanmaktadır? Bilmiyoruz. Fiziğin geleceğine yönelik seçimimiz bu soruya verdiğimiz yanıta bağlıdır. Genel görelilikteki gibi uzay-zaman geometrisine mi dayanacak, yoksa sicim kuramı gibi gravitonların varlığını tahmin eden bir kurama mı dayanacaktır?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 8 months later...
  • 7 months later...

Hazır bahsi acılmışken birisi bana inancın bilimden neden daha güçlü , neden daha etkili olduğunu acıklayabiilirmi ? tabi bilimsel olarak :) Birde benim konumumdaki insanlar içinde bi soru daha sorayım müslümanken bile dinle imanla işim olmazdı , doğustan gavur gibiydim , zannedersem genetik doğrumu ?

NOT: İlk soruma cennette karı kız vaadi diye cevaplar olursa kabul etmem ,bu dünyada her müslüman karı kız için müslüman olmuyor , bayan müslümanlarda var yani.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilmek,öğrenmek zordur Davudi kafir kardeşim, cehaletse kolaydır.Bir diğer deyişle cehalet mutluluktur.

Tanrının "kötü" leri cezalandıracağına inanan,kafasında kurduğu bu düş dünyasında mutlu olur ama gerçeği bilen olamaz ve yapılan haksızlık onu rahatsız eder,eyleme iter.

Bu yüzden din bilime galip geliyor gibi görünüyor.Zor-kolay ilişkisi yani.

tarihinde Tanri tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilmek,öğrenmek zordur Davudi kafir kardeşim, cehaletse kolaydır.Bir diğer deyişle cehalet mutluluktur.

Tanrının "kötü" leri cezalandıracağına inanan,kafasında kurduğu bu düş dünyasında mutlu olur ama gerçeği bilen olamaz ve yapılan haksızlık onu rahatsız eder,eyleme iter.

Bu yüzden din bilime galip geliyor gibi görünüyor.Zor-kolay ilişkisi yani.

yav bilselerde öğrenselerde yine inanmaya devam ediyorlar gavur Tanrı kardeşim , bide üstüne dinlerine uydurupta (akıllı tasarım :D ) devam ediyorlar. Bana kalırsa bu mevzu artık inanmayıda gecmiş. Çıkar menfaat ilişkisine dönmüş. Ah ulan nerde o eski inanclı saf temiz müminler. :lol: , bide kendimize gavur diyoruz anasını satim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...