Jump to content

Allah vardır. İşte size ıspatı.


Recommended Posts

Müşrik Arapların ALLAH İnancı

Bugün yaygin bir şekilde, Resulüllah'in bir peygamber olarak gönderildiği ve îslâm'a davet ettiği Arapların, ALLAH'ın varlığı konusunda herhangi bir bilgiye sahip olmadıkları zannedilmekte, bu nedenle ALLAH'ın varlığına inanmadıkları düşünülmektedir.

Mevcut bilgilerden hareketle, Mekke ve çevresinde yaşayan putperest Arapların, 'ALLAH' ismine ve daha da önemlisi, 'ALLAH'ın var olduğu ve varlık olarak bir olduğu' inancına yabancı olmadıkları biliniyor. Cahiliye devri Arap şiiri bu konuda önemli bir kaynaktır. Bu şiirlerde, ALLAH'ın mutlak yaratan oluşu, ALLAH'la ilgili inancın en önemli özellikleri arasında yer almaktadır. Ünlü Şair Antere'nin bir şiiri bu konunun önemli örneklerindendir. Antere bir şiirinde şöyle demektedir:

Ey erâk (ağacı) üzerine konan kuş,

Seni yaratan Rabb'İn hakkı için (onların nereye gittiklerini) söyle.

Herhalde sen nereye gittiklerini biliyorsun.

Antere, bir başka şiirinde de ALLAH'tan 'Nefisleri yaratan', bir diğerinde ise 'Göğü ve Ayı kontrol eden' olarak bahsetmektedir. Ayrıca, İslâm öncesi Arap şiirleri üzerinde yapılan araştırmalarda, müşrik Arapların inandıkları ALLAH'ın isimleri arasında 'Rabb'ul BeyV (Evin Kabe'nin sahibi, efendisi), 'Rabb'ul Kabe' (Kabe'nin-sahibi, efendisi), 'Rabb'ul Mekke' (Mekke'nin sahibi, efendisi) isimlerinin sıklıkla geçtiği tespit edilmiştir.

Siyer ve Tarih'lerde çok miktarda bulunabilecek ve İslâm öncesi dönemdeki Arapların, ALLAH inancına sahip olduklarına delil olabilecek şiirlerden bazıları bizzat Resulüllah'in dedesi Abdülmuttalib'e aittir. Abdülmuttalib'e ait bazı şiirlerde şu tür ifade ve tanımlara rastlanmaktadır: 'Rabbime söz verdim, ben ahdimi gözetirim', 'Evet, örtüler örtülen Beyt'in Rabbine yemin ederim', 'Takatsiz yük develerinin de Rabbi olan ALLAH'a yemin ederim', 'Korkarım Rabbimden, şayet emrine isyan edersem. Vallahi, hiçbir şey onun hükmüne güç yetiremez', 'ALLAH'ım şüphesiz sen istediğini yaparsın. Dilersen, doğruyu ve sevabı ilham edersin. [ibn İshak, Siyer, 86-90.

Konuyla ilgili olmak üzere Velid b. Muğire gibi İslâm'ın en katı düşmanlarından nakledilen benzer sözler ve şiirler de önemlidir. Resulüllah'in 35 yaşında olduğu yıl, Mekkeliler onarmak maksadıyla Kabe'yi yıkarlarken, ALLAH'in azabına uğrama korkusunu yaşayan Velid'in sözleri benzerlerinin sadece bir örneğini teşkil etmektedir: 'ALLAHım.' Mani olma. Şüphesiz biz, ancak hayır dileriz. [ibn İshak, Siyer, 158; îbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, 1/207.]

Müşrik Araplar, Enfal sûresinin 32. ayetin de geçtiği gibi, 'ALLAHümme' (Allah'ım) sözcüğünü dualarında yaygın bir şekilde kullanırlardı. Resulüllah'm babasında olduğu üzere, çocuklarına 'Abdullah' (ALLAH'in kulu) ismini verenler pek çoktu. Önemli yazışma ve anlaşmalarına 'ALLAH'ın adıyla' cümlesiyle başlarlardı. Hatta, Resulüllah'a ve Müslümanlara yönelik boykotlarıyla ilgili metne de ALLAH'ın ismiyle başlamışlardı. Daha da önemlisi, Enfal sûresinin söz konusu ayetinde geçtiği üzere, Resulüllah'in peygamberliği ve Kur'an'ın ilâhîliği karşısında ALLAH'a hitaben şöyle seslenmişlerdi; 'ALLAHım! Eğer bu, senin yanından gelmiş gerçekse, başımıza gökten taş yağdır, yahut bize acı bir azap ver.[Enfal, 8:32]

Onlar bu yakarişlarıyla, ALLAH'a inandıklarını, fakat inandıkları ALLAH'ın Muhammed gibi bir öksüz ve yetimi peygamber olarak göndermeyeceğini, Kur'an gibi bir kitabı vahyetmeyeceğini dile getirmişlerdi. Bu inançlarının doğruluğu konusunda en ufak kuşkuları yoktu. Eğer bu inançlarında bir yanlışlık varsa azaba razıydılar. Konuyla ilgili olarak ayrıca Fil olayını hatırlamakta yarar var. Yemen valisi Ebrehe, güçlü ordusu ve filiyle birlikte Kabe'yi yıkmak için Mekke'ye geldiğinde, Ebrehe'nin güçlü ordusunu durduracak imkâna sahip olmayan Mekke'nin saygın lideri Abdülmuttalib, Kabe'nin kapısındaki halkaları tutarak, bütün samimiyetiyle ALLAH'a şöyle dua etmişti: 'Ey ALLAH'ım! Onlara karşı senden başka kimseden yardım istemiyorum. Ey Rabbim! Kendi himayende olan evi, onların zararından koru. Kabe'ye düşman olan, senin de düşmanındır. Bizlere bir ihsanın olan bu evi onlara karşı koru. [ibn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, 1/52; Zemahşeri, el-Keşşâj, İV/285, 286; İbnû'l Esir, el- Kâmü fi't-Târih, 1/444.]

Esasında, İslâm'ın insanlar arasındaki ilk muhatapları olan müşrik Arapların, ALLAH inancına sahip olduklarıyla ilgili deliller, sadece İslâm öncesi dönemden kalan şiirler veya Müslümanlar tarafından yazılan tarih kitapları değildir. Kûr'an, konunun tartışılmaz en önemli kaynağıdır. Zira Kur'an sadece Resulüllah'a veya o zamanki müminlere değil, aynı zamanda müşrik Araplara da hitap ediyor ve bu hitapları sırasında bizzat müşriklerin sahip oldukları inançlara değiniyordu. 'Andolsun ki onlara: 'Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim (sizin yararınıza çalışmak için) boyun eğdirdi?' desen: 'ALLAH' derler... Onlara: 'Kim gökten suyu indirip de ölmüş olan yeri onunla diriltti?' diye sorsan: 'ALLAH' derler [Ankebut, 29:61,63]

'De ki: 'Biliyorsanız (söyleyin) dünya ve içinde bulunanlar kimindir?' ALLAH'ındır' diyecekler.[Mü'minun, 23:84,85] gibi ayetler, ALLAH inancına sahip olduklarını müşriklerin bizzat yüzlerine karşı ifade etmiş ve müşriklerden hiç kimse, kendilerinin Kur'an'da geçen anlamıyla ALLAH inancına sahip olmadıklarını, Kur'an'ın yanlış veya yalan söylediğini iddia edememişlerdir. Üstelik Kur'an'ı yalancı çıkarmak gibi bir fırsatı yakalamayı sürekli bekleyip, gözettikleri halde.

Tüm bu delillerden açıkça anlaşıldığı üzere, Mekke ve çevresinde yaşayan insanların ekseriyeti ilâhî bir iradenin varlığına inanıyorlardı. O'nu 'ALLAH' olarak isimlendiriyorlardı. Fakat ALLAH'ın rabblık sıfatını bazı açılardan daraltıp küçültmüşlerdi. Zanlarinca, her şeyi yaratan ve evreni kontrol eden yüce ALLAH, bazı işlerini bazı yaratıklarına devretmişti. Özellikle de insanın yaşadığı ortamı ve bu ortamda şekillenen hayatın ilkelerini belirleme işlerini, yüce ALLAH'ın sanina uygun olmayan basit işler olarak kabul ediyorlardı. Bu tür işlerle ilgilenmenin ALLAH'ın şanını aşağılamak olacağını düşünüyorlardı. Bu nedenle de, ALLAH'ın, bu tür işleri bazı aracılara, şefaatçilere, yardımcılara devrettiğini düşünüyorlardı. Bunlar cinler, cinleri sembolize eden nesneler ve varlıklar, putlar ve cinlerle irtibat kurduğuna inanılan kâhinlerdi.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 380
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

  • 5 months later...

internetten yaptığınız alıntıları kendi hislerinizle harmanlayip tez üretmeye calismanizdanmi basliyim yoksa bir isimden yola çıkarak islamiyeti farklilastirmaya calismanizdanmi ?

Öncelikle sunu belirtmeliyimki copy paste yaparak bir şey ispatlanmaz ispatladiginizi one sürmüşsunuz peki bu ispatı neye göre yaptınız kim onay verdi hangi dergide makaleniz yayımlandı hangi Üniversitede kabul gördü ?sadece kendi kafanızda kabul gormuş bir seye ispat denmez eğer ispat buysa ben size örümcek adamın sefer tasıyla ise gidip geldigini geçim sıkıntısı çektiği icin Akbil kullandığını bile ispat ederim tabi yersen...iste hazırladığınız bu video ve benzeri yazılar bol subliminal bilinç altı mesajli, içlerinde manevi boşluk bulunan sosyal medyadaki her gördüğüne inanan insanları kendisine çekebilecek türden bi paylasim olmuş . Şimdi sizlere soruyorum yeryüzünde her saniye gunes ve ayın yon farkından dolayı ezan okunuyor bu nasıl oldu peki yoksa islamiyetin doğusu sırasında Mekkeyle Medine arasına gözlem evi kurdularda bizimmi haberimiz olmadı ?bu ALLAH IN mucizesidir.peki ya madem dogruları sen biliyosun neden dünya hızla muslumanlasiyor neden ataistlesmiyor bunlarıda araştır birde insanlığın 5000 yıl önce insan üstü varlıkların klonlanmasi demişsiniz bunuda lahitlerden alintilamissiniz o lahitler ne kadar doğru o donemin insanı yanlış yapamazmi yalan soyleyemezmi ? Nitekim mayaları gördük kıyamet senaryoları ellerinde patladı neye güvendiğine bi kez daha dikkat etmende fayda var ve yaptığınız gerçeklerle alakası olmayan paylaşımlara verilen en güzel yanıtlar buyrun inceleyin

http://www.youtube.com/watch?v=8rYqNCp_idU

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye felsefecilerden bir grup geldi. Suâl sormak istediklerini bildirdiler. Mevlânâ Hazretleri bunları Şems-i Tebrîzî’ye havâle etti. Bunun üzerine onun yanına gittiler. Şems-i Tebrîzî Hazretleri mescidde, talebelere bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu. Gelen felsefeciler üç suâl sormak istediklerini belirttiler, Şems-i Tebrîzî; “Sorun!” buyurdu. İçlerinden birini başkan seçtiler. Hepsinin adına o soracaktı.

Sormaya başladı: “Allah var dersiniz, ama görünmez, göster de inanalım.”

Şems-i Tebrîzî Hazretleri; “Öbür sorunu da sor!” buyurdu.

O; “Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azâb edilecek dersiniz, hiç ateş ateşe azâb eder mi?” dedi.

Şems-i Tebrîzî; “Peki öbürünü de sor!” buyurdu.

O; “Âhirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezâsını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın!” dedi.

Bunun üzerine Şems-i Tebrîzî, elindeki kuru kerpici adamın başına vurdu. Soru sormaya gelen felsefeci, derhâl zamânın kâdısına gidip, dâvâcı oldu.

Ve; “Ben, soru sordum, o başıma kerpiç vurdu.” dedi.

Şems-i Tebrîzî; “Ben de sâdece cevap verdim.” buyurdu.

Kâdı bu işin açıklamasını istedi. Şems-i Tebrîzî şöyle anlattı:

“Efendim, bana Allah Teâlâ'yı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci, başının ağrısını göstersin de görelim.”

O kimse şaşırarak; “Ağrıyor ama gösteremem.” dedi.

Şems-i Tebrîzî; “İşte Allah Teâlâ da vardır, fakat görünmez.

"Yine bana, şeytana ateşle nasıl azâb edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Hâlbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı."

Yine bana; “Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz.” dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum.

"Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyâda küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz olan âhiret hayâtında niçin hak aranmasın?” buyurdu

Link to post
Sitelerde Paylaş

Peki ya Deistler haklysa ?

Evreni ve herşeyi yaradan tanrı , "Akıl verdim kullarıma. akıllarını kullanıp kul olmasınlar kimseye, vicdan da verdim akıllarıyla vicdanlarını birleştirip yaşasınlar. dünyanında nimetlerinden faydalansınlar" demişse ?

ya aklını kullanmayıp, başkalarının akıllarıyla uydurdukları şeylere kapılanlara, Kendi akıllarını kullanmayıp, akıllarını başkalarına-çıkar çevrelerine teslim edenlere şiddetli azap varsa ? cehennemi onlarla dolduracaksa ?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye felsefecilerden bir grup geldi. Suâl sormak istediklerini bildirdiler. Mevlânâ Hazretleri bunları Şems-i Tebrîzî’ye havâle etti. Bunun üzerine onun yanına gittiler. Şems-i Tebrîzî Hazretleri mescidde, talebelere bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu. Gelen felsefeciler üç suâl sormak istediklerini belirttiler, Şems-i Tebrîzî; “Sorun!” buyurdu. İçlerinden birini başkan seçtiler. Hepsinin adına o soracaktı.

Sormaya başladı: “Allah var dersiniz, ama görünmez, göster de inanalım.”

Şems-i Tebrîzî Hazretleri; “Öbür sorunu da sor!” buyurdu.

O; “Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azâb edilecek dersiniz, hiç ateş ateşe azâb eder mi?” dedi.

Şems-i Tebrîzî; “Peki öbürünü de sor!” buyurdu.

O; “Âhirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezâsını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın!” dedi.

Bunun üzerine Şems-i Tebrîzî, elindeki kuru kerpici adamın başına vurdu. Soru sormaya gelen felsefeci, derhâl zamânın kâdısına gidip, dâvâcı oldu.

Ve; “Ben, soru sordum, o başıma kerpiç vurdu.” dedi.

Şems-i Tebrîzî; “Ben de sâdece cevap verdim.” buyurdu.

Kâdı bu işin açıklamasını istedi. Şems-i Tebrîzî şöyle anlattı:

“Efendim, bana Allah Teâlâ'yı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci, başının ağrısını göstersin de görelim.”

O kimse şaşırarak; “Ağrıyor ama gösteremem.” dedi.

Şems-i Tebrîzî; “İşte Allah Teâlâ da vardır, fakat görünmez.

"Yine bana, şeytana ateşle nasıl azâb edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Hâlbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı."

Yine bana; “Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz.” dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum.

"Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyâda küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz olan âhiret hayâtında niçin hak aranmasın?” buyurdu

tebliğ senin başınada kerpicle bir şıh veya bir şeyh vurdumu doğruyu söyle :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş

Peki ya Deistler haklysa ?

Evreni ve herşeyi yaradan tanrı , "Akıl verdim kullarıma. akıllarını kullanıp kul olmasınlar kimseye, vicdan da verdim akıllarıyla vicdanlarını birleştirip yaşasınlar. dünyanında nimetlerinden faydalansınlar" demişse ?

ya aklını kullanmayıp, başkalarının akıllarıyla uydurdukları şeylere kapılanlara, Kendi akıllarını kullanmayıp, akıllarını başkalarına-çıkar çevrelerine teslim edenlere şiddetli azap varsa ? cehennemi onlarla dolduracaksa ?

Madem öyle bir tanrı varsa neden kullarını uyarmak için bir kitap veya bir metin göndermemiş ?

Asıl zalim olan o tanrıdır.Çünki kullarını uyarmak için hiçbirşey göndermemiş ve öylece cehenneme atıyor ?

Allah ise kitap göndermiş,peygamber göndermiş inanın demiş inanmayanlara ahirette azap edeceğini,inanlarada cennet ile ödüllendireceğini söylemiş...

Söyle bakalım sence hangisi daha mantıklı ?

tarihinde Teblig tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Madem öyle bir tanrı varsa neden kullarını uyarmak için bir kitap veya bir metin göndermemiş ?

Asıl zalim olan o tanrıdır.Çünki kullarını uyarmak için hiçbirşey göndermemiş ve öylece cehenneme atıyor ?

Allah isa kitap göndermiş,peygamber göndermiş inanın demiş inanmayanlara ahirette azap edeceğini,inanlarada cennet ile ödüllendireceğini söylemiş...

Söyle bakalım sence hangisi daha mantıklı ?

bir kısım insanlar cehennemde haşlanırken bir takım insanlara cennette sex partisi yaptırmak mantıklı bence :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş

Akıl vermiş daha ne yapsın işte ?

uyarmak akılsızlara mahsuz bir durum değil midir ? yada zekası henüz tam gelişmeişlere mahsuz değilmidir ?

çocukları uyarır durursun mesela.. ateşle oynama yapma etme dersin. gider gider gene yapar. bi daha uyarırsın....

akıllı bir adama ateşle oynama demene gerek yoktur.

kaldı ki sınava daha uygundur bu şekilde. verdiği o en büyük hazineyi (AKIL) kullanacak ve iyi bir insan olacak. kötülük etmeyecek , başkalarının hakkına riayet edecek. ölüncede cennete gidecek. her insana akıl vermiş olduğundan da... ahirette kimsede kalkıp "bana akıl vermedin-haksızlık bu" diyemeyecek işte ne güzel.

Link to post
Sitelerde Paylaş

BOĞANIN MERHAMETİ

Fotoğraftaki matador Alvora Munera kariyerine son verdi.

Öyle ki, yarışın son mücadelesinde gücünü yitiren Alvora yıkılır. Boğanın ona yaklaştığını görünce korkulu sonun yaklaştığını hissetti. Lakin boğa ona hiç bir şey yapmadı. Yarıştan sonra matador açıklamasında şöyle diyor: "Boğa gözümün içine bakarak bağırdı, böyle sadece bağırdı. Sırtına oklar batırdığım hayvan bana zarar vermedi, istese beni orada öldürebilirdi fakat sadece gözlerime bakıp bağırdı. Her hayvanda olduğu gibi onun gözlerinde de masumluk vardı. Yüreğimde adaletin hıçkırarak ağladığını işittim. Belki de bağışlanırdım, lakin itiraf edemedim. Kendimi dünyanın en vahşi mahluğu gibi hissediyordum."

https://fbcdn-sphoto...810741234_n.jpg

tarihinde Zavallı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Akıl vermiş daha ne yapsın işte ?

uyarmak akılsızlara mahsuz bir durum değil midir ? yada zekası henüz tam gelişmeişlere mahsuz değilmidir ?

çocukları uyarır durursun mesela.. ateşle oynama yapma etme dersin. gider gider gene yapar. bi daha uyarırsın....

akıllı bir adama ateşle oynama demene gerek yoktur.

kaldı ki sınava daha uygundur bu şekilde. verdiği o en büyük hazineyi (AKIL) kullanacak ve iyi bir insan olacak. kötülük etmeyecek , başkalarının hakkına riayet edecek. ölüncede cennete gidecek. her insana akıl vermiş olduğundan da... ahirette kimsede kalkıp "bana akıl vermedin-haksızlık bu" diyemeyecek işte ne güzel.

BOĞANIN MERHAMETİ

Öyle ki, yarışın son mücadelesinde gücünü yitiren Alvora yıkılır. Boğanın ona yaklaştığını görünce korkulu sonun yaklaştığını hissetti. Lakin boğa ona hiç bir şey yapmadı. Yarıştan sonra matador açıklamasında şöyle diyor: "Boğa gözümün içine bakarak bağırdı, böyle sadece bağırdı. Sırtına oklar batırdığım hayvan bana zarar vermedi, istese beni orada öldürebilirdi fakat sadece gözlerime bakıp bağırdı. Her hayvanda olduğu gibi onun gözlerinde de masumluk vardı. Yüreğimde adaletin hıçkırarak ağladığını işittim. Belki de bağışlanırdım, lakin itiraf edemedim. Kendimi dünyanın en vahşi mahluğu gibi hissediyordum."

https://fbcdn-sphoto...810741234_n.jpg

tarihinde Zavallı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

hayvanlarla kötü bir anınmı var tebliğ bizimle paylaşabilirsin :lol: :lol: hangisi caktı sana :lol:

Neyse seninle tartışıp edebimi bozmaya niyetim yok ! zira imam gazali hazretleri buyurur ki;

''Cahillerle Tartışmaya Girmeyin, Zira Ben Hiç Yenemedim ..!''

Link to post
Sitelerde Paylaş

? ya deistler haklıysa gerçekten ? ne yapacaksın o zaman ? kaldı ki kuvvetle muhtemel haklılar.

Deistler haklıysa tanırı neden insanlara ne yapıp ne yapmıyacağı konusunda uyarmammış ? biz nerden bilelim şimdi kim cennette,kim cehenneme gidecek ?O yüzden o tanrının yaptığı çok saçma ve mantıksızca olur.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...