Jump to content

KIL KÜLTÜ


Recommended Posts

Sayın Dehri;

Bu başlığa daha fazla yazmıyacağım, zira başlık Sayın Adminin konsantrasyon ve motivasyon, amiyane tabirle kendi kendine gaz verme kelimeleri ile doldu.Fakat son olarak sizin sorularınızı cevaplamaya çalışayım:

Kuran a göre ayırıyorum..Çok kısa olduğunun farkındayım fakat uzatırsam ritüel ve kutsal kelimelerinin tanımlamalarına girmek zorunda kalacağım.BU sebeple belki daha net anlaşılır diye bir kaç örnek vererek bitireyim:Çok eskilere gitmeden, bugün, tesbih ritüeldir, sarık, misvak, zemzem ha keza aynıdır..Anlatabildim mi bilmiyorum ama vaktim olursa konuyla ilgili başlık açar oradan tartışırız..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 83
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Iste böyleee

Sevgili Mohammed,Muhammedin hem herseyden habari vardir,hemde yoktur.

Karadeniz konulu filimde Temele soruyorlar,Ola Temel,Emineyi kacurdiler,ama candarmalar kacuranlari kacarlarken yakalayup keturdiler.Kiza pirsey etmismidurler?

Temel söyle yanit verir,

Hem etmis olabilurler,

Hemda etmemis olabilemezler.

Muhammedde, hem herseyi bilir,Allah ona herseyde yardimcidir.

Hemde bir zavallidir,cogu seyden habari yoktur.

Aysanin ordudan geri kalmasinin nedenini bilememis,

Gercekten tuvaletemi gitmisti yoksa baska sey icinmi geri kalmisdi?

Bu süpheden dolayi uzun müddet Muhammet aysayla konusmadi.

Aysada ,bari babamin evine gitmeme izin ver deyince Aysa.Muhammet gidebilirsin demistir.Aysada baba evine dönmüstü.

Allahin asik oldugu koca peygamberin agzina SAYTAN ayat atiyorda Muhammedin habari olmuyor.Allah tik nefes kosa kosa gelip Muhammedin agzindan bu ayati zarzor cekip cikariyor.

Sülüman Atasda deyoki Allaha gercekten inanan müslümanin yanina SAYTAN ugrayamaz.

Eski diyanet isleri baskani Atasa bahilirsa,Muhammedin kendi kurdugu dinden bülem HABARI yoh.

Müslümanlarin neden PERPERISAN HAYAT YASADIHLARI, BURDANDA ANLASILMIYORMU, Mohammed gardasim:-))))))).

tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet Tolonbey kesinlikle doğrusun...

Muhammed kendi doğru bildiklerini söylemiş..

Neden diye soru sorulunca bu sebepten her şey havada kalıyor..

Tesbih daha sonraları İslam a geçen bir uygulamadır ve Kuran da yoktur..

Ama saç traşı önemli ki Kuran a geçmiştir..

Neden Hacda saç traşı olmak lazım diye sorunca da cevap YOK......

Merak etmeyin eğer tesbih çekmekten Muhammed in haberi olsaydı ona da bir ayet yazardı...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kuran a göre ayırıyorum..

Bu biraz totolojik bir cevap oldu

Başka biriside kendi penceresinden kur'anın önerdiklerini putperest ritüel olarak değerlendirebilir

"Bu benim inancım, o onların inancı işte yok ötesi" demekten başka birşey gelmez elinizden

Yani "putperetliğe karşı çıkan bir peygamberi putperest olmakla suçluyorlar" iddianız havada kalır

Nesnel bir ayıraç yok elinizde

Link to post
Sitelerde Paylaş

Eğer birisi kalkıp Hacda saç traşı uygulaması şu sebepten dolayı yapılır diyip mantıklı bir açıklama ile bu uygulamanın putperest inançla bağlantısı olduğunu açıklayamadığı müddetçe sözüm ona Kabe yi putlardan temizleyen Muhammed in kitabı putperest inanışlarla dolmuş demektir..

Kabe de putları kılmakla putperestlikten arınılmıyor demek ki..

Muhammed in IV. Amenofis ten ne farkı var?

İkiside eylemsel olarak aynı şeyleri gerçekleştirdiler.. Politeizme karşı çıkıp monoteizmi kurdular.

Ama pagan kökenleri ve uygulamalar aynen devam ettirdiler.

Amon, çok tanrıli Mısır dininde en büyük toteme verilen isimdi. Aton ise, Amenofis'e göre "göklerin ve yerin yaraticisi" idi,

Al İlah ta aynen Arapların en büyük totemi iken Muhammed tarafından baş köşeye tıpkı Amon gibi oturtulmuştur...

Taşlar, saç traşları, koyun gerdanlıkları, abdest, namaz tapımı, kıllar, tüylerle dolu bir kitap varken daha çoook anlatın kabe putlarının yıkıldığını...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böyleee

Eyer ,Muhammed öncesi Araplar putperestlerse Muhammette dahil Tüm müslümanlar putperesttirler.

1-Putlari sembol kabul eden Araplar,heryil haram aylarda kabeyi ziyaret edip ,kurban keserlerdi.

1-Aynisini müslümaniz diyenlerde yapiyor.

2-Siyah tasi putlari sembol olarak görenlerde,hacda ziyaret edip sevip,yalayip oksuzyorlardi.

2-Ayni seyleri biz müslümaniz deyenler hala yapiyorlar.

3-Seytan taslamayi hacda,putlari semböl olarakgörenler yapiyorlardi

3-Ayni taslamayi hacda müslümaniz deyenlerde suanda bile yapiyorlar.

4-Muhammedin babasi putperestti ama adi Abdullahdi(Allahin kulu)

4-Bizim reisi cumhurun adida Abdulklahtir(Allahin kulu)

5-Namaz ve oruc putlara tapanlarin yaninda Yahudilerde bunlari yapiyorlardi.

5-Bizlerde yapiyoruz

Simdi biz nasil müslüman oluyoruzda.Muhammet öncesi Araplar olamiyor?

Allah adi Kureysin putu El-Ilahtan Ellah olarak alinmis sonra Allah olmus.

Karadenizliler haladaha Ellah derler.

Putperest denilerler eyer cocuklarina Allahin kulu anlamina gelen Abdullah adi koyuyorsalar, bunlar Allahi taniyorlar demektir.

Eyer putlari olanlar Allahi tanimiyorsalar Putperest adi olan Abdullah adini müslümanlar neden aliyorlar.

Türk adlarini asagilayip Putperest adlarina sarilmak,söylevlerinin hicbir deyeri olmadigini,sarlatanlik yaptiklari,ulu orta laf ürettikleri böylece ortaya cikmiyormu?.

Kureys putu El-Ilahin Kabede özel olarak saklandigida söylenmektedir.

Kabenin etrafindaki Turlarinda eski Araplarin yaptiklar turlarin bir devamidir.

Hersey gün gibi ortadadir.

Saklanmasi mümkün deyildir bu benzerlikler,tipkisinin aynisidir

Görülüyorki,ümmetciler,hicbir konuda gerceyi söylemiyorlar,ama söylemesinler,internetler agzina kadar bu bilgilerle doludur.Cogunuda kur,andanda bulmak mümkündür.

Bir cogunuda hadis yazarlarinin kitaplarinda bulmak mümkündür.

Inkar birsey kazandirmayacak size :-)))))

tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

adamın hangi geleneklerin pagan inanışlardan kaynaklandığını bilmesine imkan yoktu.

eee dolayısıyla tek tanrıyı savunmasına rağmen ne kadar putperest ritüel varsa islama dahil etmiş.

zaten çok da derdi olduğunu sanmıyorum bu meselenin.

bütün bunların bilincinde değildi adam.

ayrıca çok güzel bi konu...

ve şunu da ekleyeyim:

eminim ki bizim bugün sebebini bilmeden yaptığımız pek çok şey de aslında pagan inanışların izlerini taşımaktadır.

geçmişe ait bulgular artıkça ve metinler çözümlendikçe neyin neyle ilgisinin olduğu daha da netleşecektir. ;)

Link to post
Sitelerde Paylaş
adamın hangi geleneklerin pagan inanışlardan kaynaklandığını bilmesine imkan yoktu.

eee dolayısıyla tek tanrıyı savunmasına rağmen ne kadar putperest ritüel varsa islama dahil etmiş.

zaten çok da derdi olduğunu sanmıyorum bu meselenin.

bütün bunların bilincinde değildi adam.

ayrıca çok güzel bi konu...

ve şunu da ekleyeyim:

eminim ki bizim bugün sebebini bilmeden yaptığımız pek çok şey de aslında pagan inanışların izlerini taşımaktadır.

geçmişe ait bulgular artıkça ve metinler çözümlendikçe neyin neyle ilgisinin olduğu daha da netleşecektir. ;)

Evet,haklısın.Ben bir örnek vereyim.Hemen hemen dünyanın her ülkesinde,sevgisi temsilen kalp resimleri veya şekilleri kullanılır. Oysaki kalbin algılama organı olduğu antik mısır kültünden kalma pagan bir inançtır.

İngilizce olan hafta isimleri bile,pagan inaçlarıın kalıntısıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Benzer şekilde güneşi selamlama ritüeli olan ibadetin de islamdaki şekli namaz. Özellikle sabah namazında güneş doğarken namaza durmak mekruh sayılır.Bu yasak o zamanki sabiilerin alışkanlığıyla karıştırılmasın diye konulmuş olsa gerek.

tarihinde kale tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 3 weeks later...
Muhammed in kıl takıntısı olduğunu zannetmiyorum.

O yaşadığı dönemde uygulanan pagan gelenekleri benimsemişti.

Hatta kendisinin bile neden traş olunması gerektiğinden haberi bile yoktu...

yok yahu yanlış anlamışsın.

bir ara bununla ilgili bir konu açmıştın,

kel kadın başını örtmeli mi falan diye.

benim aklıma o geldi,öyle yazıvermiş bulundum.

sevgiler...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet anladım Mürtedd..

Bu arada kadının başını örtmesi meseleside aynı şekilde Muhammed tarafından uygulamaya sokulmuştur..

Hiç birimiz birisi hapşurduğunda neden hemen ''çok yaşa'' dediğimizin sebebini sormayız..

Aileden, çevreden, onlarda kendi jenerasyonlarından, o jenerasyonda kendi jenerasyonundan bu uygulamayı öğrenmiştir..

İşte Muhammed de aynı mantıkla davranmıştır..

Yaşadığı toplumun tarihinden kopup gelen Muhammed in ve diğerlerinin bile neden uygulanması gerektiğinin asıl sebeplerini bilmediği gelenekler, pagan inançlar..

Tıpkı Muhammed in kılda şifa olduğunu söylemesi gibi...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 5 months later...

Uzak doğu kültüründe de bu saç kesme ritüeli vardır.. Endonezya ve Malezya da Müslümanlar hala bu kültü yeni doğmuş çocuklarda uygularlar.. Puteri Nisha isimli bu seremoni Kuran okunarak gerçekleştirilir ve uzak doğu kültüründe İslami bir uygulama olarak geçer...

Anlatmak istediğim Kuran a geçmiş Hac sırasında uygulanan saç kesme ritüelide Muhammed tarafında böyle sokulmuştur.. Yani bu zaten putperestlerin yüzlerce yıldır uyguladığı bir gelenektir.. Şu ana kadar hiç bir Müslüman neden olduğunuda açıklayamamıştır..

Malezya da neden yeni doğmuş çocuğun saçları kesiliyorsa(bu tamamen pagan bir gelenektir) Hac sırasında da aynı sebepten uygulanmaktadır.. Pagan uzak doğu geleneğinin İslama nasıl uydurulduğunun en güzel kanıtıdır.. Tıpkı zamanında Muhammed in yaptığı gibi..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kıl Kültünün Kökenleri

6.11.2008

“Bunun üzerine Eyüp kalktı,

kaftanını yırtıp saçını sakalını kesti,

yere kapanıp tapındı.”

Musa Döneminde Saç Tıraşı

Kâhin Giysisi Olarak ‘Başlık’-Takke

Musa döneminde, saç tıraşının bir yas, yenilgi, 'kirli’ olanın cezalandırılması, aynı anlamlarda tanrıya teslimiyet gibi nedenlere bağlandığını görmüştük.

Buna karşılık, Musa, en azından Kahinlere başlarının yan tarafındaki saçları kesmeme kuralı (‘lüleleri’) getiriyordu.

Bütün bunlara karşın, ‘saç tıraşı’ denildiğinde bundan tam olarak hangi biçimlerde bir tıraşın söz konusu edildiğini anlayamıyoruz. Musa bu sözleri ettiğinde, elbette herkesin üzerinde birleştiği normlar vardı ve sadece ‘tıraş’ dediğinde,bir cezalının hangi türde,yas sırasında hangi türde,tanrıya tapınmak için hangi türde tıraşın söz konusu olduğu genel olarak bilindiği için sorun yaratmıyordu.

Eski toplumun bu tür önemli ‘ayrıntıları’ üzerine fazla durmamış olan bilim adamlarımız Hammurabi yasalarını dönüştürdüklerinde, ‘kölelik belgisini gizlemeye yönelik saç tıraşı’; 'başın yarısının tıraşı’ gibi ifadelerle konuyu bir bakıma geçiştirmişlerdir.

Hammurabi yasalarının saç kesme kavramları üzerine Emile Szlechter tarafından yapılan çalışmayı yayınlamıştık.

Türkçeye çevrilen Hammurabi yasalarında ‘anasına sen benim anam değilsin’ diyen evladın ceza olarak kesilen saç biçimi ile, 'babasına sen benim babam değilsin’ diyen evladın saç kesim biçimi aynı olamazdı. Çünkü babayı reddeden doğrudan ‘köle’ konumuna düşüyor ve satılıyordu. Dolayısıyla, bu durumlar için kanun koyucu,oğlun başına köle damgası vurulacak şekilde bir tıraştan bahsediyordu.

“Muttatum GuIlubu”, “Abbuttam šakânu” gibi, kanunda yer alan deyimler, mesela başın alın kısmının saçının kesimini, ya da başın tam ön üst veya arka-üst kısmının kesimlerini ifade eden farklı içerikler taşıyordu. O çalışma metni bütün noktaları aydınlığa kavuşturmuş değilse de, saç tıraşı denildiğinde, eski toplumun, en azından Hammurabi dönemi toplumunun, bundan sadece tek biçime mahsus bir tıraşı anlamadığını ortaya koymuştur.

Benzer biçimde,Tanrı,Musa’ya Kahinler için:

“Bellerine kuşak bağla, başlarına başlık koy.

Kalıcı bir kural olarak kâhinlik onların işi olacak.

Böylece Harun`la oğullarını atamış olacaksın.”

(Mısır'dan Çıkış)

dediğinde, bu ‘başlık’, ‘takke’, ‘kippa’ların nereye nasıl konulduğuna ilişkin de bir açıklık ortaya çıkmıyor. Sadece, eski gelenekleri devam ettiren Musevi erkeklerinin başın tam arka-üst kısmına tutturulan kippa'ların, aslında o bölgedeki kölelik belgisinin (tanrı kölesi!) örtüldüğü, kapatıldığı fikrine ulaşabiliyoruz. Bu durumda İslami takkenin de, takkenin bulunduğu kısımdaki saçların tıraşını hedef almış olabileceğini varsayabiliriz. Benzer saç tıraş biçimlerine, ortaçağ kesişlerinde de rastlanıyordu. Hıristiyan kiliselerindeki ayinlerde, yetkilinin imanlının başına elini koyduğu bölge, eski toplumda kişiye ait toplum birimin damgasının bulunduğu bölge olmuş olmalıdır.

Aynı biçimde, İslami abdest’te, başın sadece bir bölümünün mesh edilmesi kuralı, fiziki temizlikle ilgili değil, bu eski saç kesim bölgesi ve oraya vurulan damganın kalıntısının ‘mesh’ini hedefliyor olmalıydı.

**

‘Saç kesme’, ‘tırnak kesme’, bunları gece veya gündüz kesme-kesmeme; İslam'da hac ve kurbanla bağıntılı olarak ‘saç kesme’; yas tutma döneminde saç-sakal kesme-kesmeme; evlilik sırasında ‘gelin başı-güvey tıraşı’ ... gibi bir dizi noktayla bağlı olan ‘saç-sakal’ konusu, ilahiyatçılarımız bakımından sağlıklı bir tarzda ele alınıp ortaya konulmamıştır.

Z.Beyaz veya Y. Nuri Öztürk gibi ‘islami bilginler’in saç-sakal konusunda ilgilendikleri yan, birisi bakımından kafasına saç ektirme, öteki bakımından da saçlarına boya sürme gibi ‘derin’ noktalarla ilgili olduğunu medyadan izlemiştik...Bu tür bilgelerin merhemleri olsa önce kendi kel’lerine sürerler zaten...

Toplumsal değerlerin anlaşılması bakımından bizi, saç-sakal kesme-kesmeme sorununun bilimsel bir değerlendirmesi ilgilendiriyor.

İslamın hac ve-ya kurbanla ilgili saç kesme-kesmeme kuralının anlamını tam olarak ortaya çıkarabilmemiz için de, konuyu dini metinlerin bütünlüğü içinde tanımamızda yarar var.

Eski-Yeni Ahit’te saç veya genel olarak ‘kıl’ konusu, bir "yas konusu" olarak, bir ‘güçsüzleşme’, ‘teslimiyet’, köleleşme gibi konular olarak ele alınmaktadır. Bunların tam bir değerlendirmesini yapabilmek, bütün eski kurallar gibi, onun ikili anlamlarını çözümleyebilmek için, önce bağlantıları içinde bu alıntıları aktaralım..

***

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kıl Kültünün Kökenleri-2

18.12.2007

Yeşaya

O zaman güzel kokunun yerini pis koku,

Kuşağın yerini ip,

Lüleli saçın yerini kel kafa,

Süslü giysinin yerini çul,

Güzelliğin yerini dağlama izi alacak.

(Buradaki her ifade çok önemli görünüyor.

‘Pis koku’,bu donemde yıkanma yasağını anlatıyor olabilir.

Kuşak yerine ip,eğer kuşakların eski topluluklarda farklılık belirlemenin araçlarından biri olduğu kabul edilirse,önce kişiyi ‘belirsizleştirme’ rolü oynadığı düşünülebilir.Ayrıca ‘ip’ motifi eski kutsal metinlerde çok kullanılmaktadır.Bektaşi geçim törenlerinde bir çeşit ‘boğma’,’bağlama’ aracı olarak kullanıldığını da görüyoruz...

Kel’liğin,doğal saç dokumunun karşılığı olmadığı anlaşılıyor.Muhammed’in Kuranında ‘kel’lere yönelik aleyhte söylemin temelinin,doğal kellik değil,yas için saçlarını kesmiş kişilere bağlı ‘kel’lik olduğu ortaya çıkıyor.Ayni zamanda ‘takke düşünce’ görünen kel’in de doğal kel’lik olmadığı.. Aslında dikkatli bir şekilde incelendiğinde,bizim ‘Keloğlan’ın bir dizi anlatımda sırma saçlı bir oğlan olarak karsımızda bulunduğu da...

Dağlama izinin tam bu noktada anlamlı olduğunu anlıyoruz.Kafada ‘Kel’ hale getirilen bölge,ateş içinde kızdırılmış bir metalle damgalanıyor olmalıydı.Büyük olasılıkla,Hammurabi’nin berberlerin, ‘kölelik belgisini’ belli olmayacak bir şekilde tıraş etmelerine karsı hükümlerinin bazıları bu noktayla ilgiliydi..

Bir kez basılan kölelik damga-belgisinin ‘silinmesi’nin çok büyük zorluklar oluşturması belki de ‘kelin merhemi’ deyimine kaynaklık etmiştir..

“Süslü giysi” kavramındaki “Süs”ün,bireyin aidiyet belgilerini tam olarak yansıtan giysi veya saç sekli olarak algılamak gerekir.Bayram veya festivallerde,kişilerin giydiği ‘Süslü giysi’ler, yeni değil ‘eski’ yani ,o kişinin tarihteki giysi biçimlerini ifade ederler. )

O gün Rab Fırat`ın ötesinden kiraladığı usturayla -Asur Kralı`yla- sakalınızı, saçlarınızı, beden kıllarınızı tıraş edecek.

Rab, Her Şeye Egemen RAB O gün sizi ağlayıp yas tutmaya,

Saçlarınızı kesip çul kuşanmaya çağırdı.

Bu ülkede büyükler de küçükler de ölecek, gömülmeyecekler. Onlar için yas tutan, dövünüp bedenini yaralayan, başını tıraş eden olmayacak.

(Burada ilginç olan yas tutma ile gomulme arasında bir eşitlik ilişkisi kurulmasıdır. )

Şekem`den, Şilo`dan, Samiriye`den sakallarını tıraş etmiş, giysilerini yırtmış, bedenlerinde yaralar açmış seksen adam geldi. RAB`bin Tapınağı`nda sunmak için yanlarında tahıl, günnük getirmişlerdi.

(Burada,başka konular için önemli olan bir nokta:Adi geçen bölgeler ile ‘tahıl’ arasında özel bir ilişki bulunmaktadır.Tahıl,onların temel urunu,kendileri yerine geçen semboldür ki,bu bizi,bir yanıyla kutsal ‘Aşure’ yiyeceğinin ;öte yanıyla da,Hıristiyan kilisesi içinde ‘yasam yiyeceğinin’ hamurlu mu-hamursuz mu veya mayalı mi-mayasız mi olacağı tartışmasının kaynaklarına oturur..)

Bu yüzden Divon halkı ağlamak için tapınağa, Tapınma yerlerine çıktı. Moav halkı, Nevo ve Medeva için feryat ediyor. İnsanlar saçlarını sakallarını kesiyor.

Rab, Her Şeye Egemen RAB O gün sizi ağlayıp yas tutmaya, Saçlarınızı kesip çul kuşanmaya çağırdı.

**

Yeremya

Gazze yastan saçını yolacak, Aşkelon susturulacak. Ey ovada sağ kalanlar, Ne zamana dek bedenlerinizi yaralayacaksınız?

Herkes saçını sakalını kesecek, Elini yaralayacak, Beline çul saracak.

**

Ağıtlar

Siyon kızının ileri gelenleri suskun, yere oturmuş, Başlarına toprak saçıp çul kuşanmışlar, Yeruşalim`in erden kızları yere eğmiş başlarını.

**

Hakimler

Şimşon uyurken Delila onun başındaki yedi örgüyü dokuma tezgahındaki kumaşla birlikte dokuyup kazıkla burdu . Sonra, “Şimşon, Filistliler geldi!” dedi. Şimşon uykusundan uyandı, saçını tezgah kazığından ve kumaştan çekip kurtardı.

(Burada da yeni bir ‘saç turu’ buluyoruz.Anlaşılıyor ki,simdi bile Alevi babalarında olduğu gibi,başin arka tarafındaki bir tutam saçın kesilmeyip uzatılması,örülmesi gibi bir uygulama ile karsı karşıyayız..)

Bu arada Şimşon`un kesilen saçları uzamaya başladı.

“Başıma hiç ustura değmedi” dedi, “Çünkü ben ana rahmindeyken Tanrı`ya adanmışım*. Tıraş olursam gücümü yitiririm. Sıradan bir adam gibi güçsüz olurum.”

(Saç kesmenin,tıraş olmanın güç yitirmekle,yani bağlı olduğu toplum birimden kopma ile olan bağı burada açıkça ifade ediliyor.

Küçük erkek çocukların ilk saç kesme törenlerini,adaklı erkek çocukların rituel olarak saç kesimini az çok tanıyoruz.Fakat burada yetişkin bir erkek söz konusudur ve doğumundan beri sacını kesmemesi değişik bir uygulama olarak görünüyor.Bunun anlamının tanrıya adanma olarak ifade edilmesi üzerinde durmak gerekecek..)

**

Tarihler

Bunun üzerine Hanun Davut`un ulaklarını yakalattı. Sakallarını tıraş edip giysilerinin kalçayı kapatan kesimini ortadan kesti ve onları öylece gönderdi.

**

Ezra

Bunu duyunca giysimi ve cüppemi yırttım, saçımı sakalımı yoldum, dehşet içinde oturakaldım.

**

Nehemya

Adamları azarladım, lanet okudum. Bazılarını dövüp saçlarını yoldum. Tanrı`nın adıyla onlara ant içirdim ve, “Yabancılara kız verip kız almayacaksınız” dedim,

(Burada artık,saç-sakal yolmak,bir ceza konusu haline gelmektedir..)

**

Eyüp

Bunun üzerine Eyüp kalktı, kaftanını yırtıp saçını sakalını kesti, yere kapanıp tapındı.

Uzaktan onu tanıyamadılar; yüksek sesle ağlayıp kaftanlarını yırtarak başlarına toprak saçtılar.

**

Mezmurlar

Yaşlanıp saçlarıma ak düşse bile Terk etme beni, ey Tanrı, Gücünü gelecek kuşağa, Kudretini sonrakilere anlatana dek.

(Bu bolum,yaslanan ve saçları ‘apak’ olanların kendi başlarına kuytulara,dağ tepelerine gidip olum bekleme uygulamasını çağrıştırıyor.Musa’nın ölümünde de Tanrı,ona olum vaktinin geldiğini haber verince,Musa,bir başına dağlara çıkmış,tanrı da onu oradan kendi yanına almıştı..Ne kemikleri korunmuş,ne de ona mezar yapılabilmişti...Abraham’ın kendine mezar yeri satın aldığı,Yakup’un kemiklerinin yüzlerce yıl sonralara kadar saklandığı bilgileri hesaba katılırsa,bu olum biçimi farklı bir kaynağa,Alesta’da rastladığımız türde ,olum vakti yaklaşan bireyin yamyam soydaşlarından kurtulmak için ‘alıp basını gitmesi’ biçiminde bir uygulamasına benzemektedir..)

**

Daniel

Satraplar, kaymakamlar, valiler, kralın danışmanları onların çevresinde toplandılar. Adamların bedenlerinde ateşin hiçbir etkisi olmadığını gördüler. Başlarındaki tek saç yanmamış, giysileri değişmemiş, ateşin kokusu üzerlerine sinmemişti.

(Saç kesimi ile ateşte ütülme arası ilişki kurmaya burada yine rastlıyoruz..)

**

Amos

Bayramlarınızı yasa, Bütün ezgilerinizi ağıta döndüreceğim. Her bele çul kuşattıracağım, Her başın saçını yoldurtacağım. O günü biricik oğulun ardından tutulan yasa çevirecek, Sonunu acı getireceğim.

**

Mika

Sevgili çocuklarınız için saçlarınızı yolup kazıyın. Akbabalar gibi kafalarınızın keli görünsün. Çünkü çocuklarınız sizden alınıp sürgüne götürülecek.

**

2. Samuel

Bunun üzerine Hanun Davut`un görevlilerini yakalattı. Sakallarının yarısını tıraş edip giysilerinin kalçayı kapatan kesimini ortadan kesti ve onları öylece gönderdi.

(Sakalların yarısının tıraş edilmesi kavramı garip görünmüyor.Burada ‘kısaltma’dan değil sakalların yarısından bahsedilmektedir. “Başın yarısının tıraş edilmesi” kavramına,Hammurabi yasalarında bir ceza hükmü olarak rastlamıştık.Bu ifadelerin literal olarak yazımının doğruluğunu su anda kontrol etme olanağımız yok ama,her halükarda,birbirinden farklı kayıtlarda ‘yarısı’ kavramının kullanılması,yine de bir fikir veriyor..)

Tamar başına kül saçıp sırtındaki uzun kollu giysiyi yırttı. Elini başına koyup ağlaya ağlaya gitti.

(Başa kül veya toprak serpme,aslında farklı iki gelenektir.Bunlardan birisi ‘yakma-ateş’ kültüne bağlıdır.Öteki ise,’topraktan gelip toprağa gitme’ kültüne sahip olan topluluklara aittir.Farklı toplulukların farklı olum biçimleri kullanma geleneklerinin temelleri de bu farklı kültürlere dayanır.

Islamın toprakla teyemmümü,su bulamama gerekçesiyle akla yakın hale getirilmeye çalışılsa bile,toprağın fiziki temizleme gücü olmadığı hesaba katılırsa,bu görenek,’yer yarılıp da toprağa giren’ türdeki kült toplumlarına aittir.Musa’nın muhalefeti ‘temizlerken’,bir dizi farklı öldürme biçimleri kullandığını görmüştük.Yakarak öldürmenin dışında,canlı canlı toprağa da (tabii tanrı toprağı yarmış ve Musa’ya ,dolayısıyla tanrıya karsı çıkanlar,çadırlarıyla birlikte toprağa gömülüvermişlerdi...) gömdürmüştü.Bu uygulamanın devamında ‘kuyuya atma’ gibi dönüşmelere de rastlıyoruz...)

Avşalom saçını kestirdiği zaman tartardı. Saçı ona ağırlık verdiği için her yıl kestirirdi. Saçının ağırlığı krallık ölçüsüne göre iki yüz şekel çekerdi.

(Her yıl,ayni tarihlerde bu işlemin yapılmaya başlanması,tıpkı islimin Kurbanı veya hacı gibi,bu işlemin artık sistematik hale gelmeye başladığı gösteriyor.Saç kesme,başlangıçta sistematik bir rituel olarak görünmüyordu..)

***

1. Korintliler

Kadın başını açarsa, saçını kestirsin. Ama kadının saçını kestirmesi ya da tıraş etmesi ayıpsa, başını örtsün.

(Kadının saçının dipten kesilmesine Hıristiyanlıkta veya saçının zifte bulanması,yani artık sekil verilemeyecek hale getirilmesi Aspurlularda bir ceza olarak orta çıkıyor.

Peruk uygulaması ile bunun bağlarının olması mümkündür.Ortaçağ senyorlerinin,şimdiki İngiliz mahkeme heyetlerinin peruk uygulaması,Hıristiyanlığın bir bölümünün bu noktadaki kaynaklarına işaret ediyor.İslami kesimde,tarihte,böyle bir uygulama bulunmuyor.Yaratıcı Türk Müslüman kadınların şimdiki peruk uygulaması aradaki bu açığı kapatmış sayılabilir!)

Ama başı açık dua ya da peygamberlik eden her kadın, başını küçük düşürür. Böylesinin, başı tıraş edilmiş bir kadından farkı yoktur.

Kadın başını açarsa, saçını kestirsin. Ama kadının saçını kestirmesi ya da tıraş etmesi ayıpsa, başını örtsün.

**

Elçilerin işleri

Bunları yanına al, kendileriyle birlikte arınma törenine katıl. Başlarını tıraş edebilmeleri için kurban masraflarını sen öde. Böylelikle herkes, seninle ilgili duyduklarının asılsız olduğunu, senin de Kutsal Yasa`ya uygun olarak yaşadığını anlasın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir Yas İşareti Olarak Saç-Sakal Kesme-(Yorumlar-1)

17.1.2007

Eski-Yeni Ahit

Levililer

Başınızın yan tarafındaki saçları kesmeyecek, sakalınızın kenarlarına dokunmayacaksınız

Ölüler için bedeninizi yaralamayacak, dövme yaptırmayacaksınız. RAB benim.

Kâhinler yas tutarken başlarını tıraş etmeyecek, sakallarının uçlarını kesmeyecek, bedenlerini yaralamayacaklar.

( Burada, önce Kâhinlerin kulaklarının önünden iki yandan inen saç lüleleri söz konusu ediliyor. Bunların ve sakalların kesilmesi yasaklanmış görünüyor. Museviler bakımından iki yandan inen lülelerin, sembolik inek-öküz boynuzu ile ilgili olduğunu düşünebiliriz. Çünkü onların fötr’ünün de, aslında “birleşik boynuz”larla ilgili olduğunu görmüştük.

Öyle anlaşılıyor ki, kâhinler de, yas tutma sırasında, saçlarını kesiyor, sakallarını en azından ucundan kesiyor ve kendilerini yaralıyorlardı. Musa’nın yeni yasaları bunu engelliyor.

Beden Yaralamak, kendine eziyet ritüelinin Şii’lerde süren izleri, Avesta’ya kadar uzanan Ateş kültüne bağlı bir gelenek olmalı...

Dövme veya damga, başlangıçta kişinin aidi olduğu birime geçişi ve ölene kadar özellik değiştirememe garantisi olan, bizim 'kader' olarak da tanıdığımız sembollerin ifadesidir. Eski Ahit'in 'Yaratılış'ının başlangıcında, Edom’un ilk iki oğlundan 'büyük-ilk' oğul 'çiftçi' Kâin (Kabil), 'küçük' kardeşi 'çoban' Habil'i öldürünce, Tanrı onu cezalandırmamakla kalmamış, üstelik 'kimseler!' (o sırada olmaması lazım!) öldürmesin diye "Kâin’in üzerine bir nişan koymuştu. Kâin’in bu damga-nişan’ının başında mı, yüzünde veya vücudunda mi, yoksa iki kaşının arasında mı olduğunu tam bilmiyoruz. Ama yine de bu 'işaret' geleneğinin sürdüğü alanlar, Edom bölgesinin, cennet bahçesinin Mardin-Urfa-Malatya bölgesi ile de ilişkisini hesaba katmak gerektiğini gösteriyor. Kayin, bu işaretli 'büyük oğul', işlediği cinayetin ardından 'aylak aylak dolaşmaya' karar vermişti. Bu ise,'büyük oğul’ların Tanrıya adanması ve onların dini, kutsal nedenlerle dervişlik, abdallık, gezgin kesişlik, Musa’da olan haliyle Levililer olarak örgütlendiklerine işaret ediyor. Musacılık, tanrıya adanmış bu ‘ilk oğullar’-Kâin geleneğine oldukça fazla dayanmaktadır. Bektaşiliğin, gezgin Abdallığın ve kesişliğin de ‘Tanrı namına’,’Tanrı evlerinin’ korunması geçek ve örgütlenmesiyle ilişkisine döneceğiz.

Eski Ahit ve Kuran’ın kurbanlarının 'lekesiz' olma kuralı, tanrıya veya başka totem tanrılara adanmışlık simgesi olan bu 'damga-nişan' ile ilgili olmalıdır. İslami 'bilge’ler, lekesizlik konusunu kurbanın sağlık alanında ararlarken, bir kez daha bilgilerinin 'yüceliğini' göstermiş olurlar. )

Pak kılınacak kişi giysilerini yıkayacak, bütün kıllarını tıraş edecek ve yıkanacak. Bundan sonra pak sayılacak. Artık ordugâha girebilir, ama yedi gün çadırının dışında kalmalı.

Yedinci gün saçını, sakalını, kaşlarını, bedenindeki bütün kılları tıraş edecek. Giysilerini yıkayacak, kendisi de yıkandıktan sonra temiz sayılacak.

( Burada ‘kirli’ kabul edilen Musevi bir sahsın ‘arınması’ işlemini görüyoruz: ‘Temizlenme’, ‘arınma’, vücutla birlikte elbiselerin de yıkanması yanısıra, bütün kılların tıraş edilmesini gerektiriyor. Bunun bir çeşit ateşte ‘ütülme’ olduğunu ilerde görüyoruz. Bu durumda ‘ütülme’nin aynı zamanda, herhangi bir oyun veya müsabakada ‘yenilme’, yenilgi karşılığı olarak kullanıldığı hesaba katılırsa, bu davranış bir ‘yenilginin’ kabul edilmesi, bir ‘yenilme’ durumu olduğunu gösteriyor. Arınma, bir yenilgi, teslimiyet, daha gerilere gidilirse, yenilmiş-öldürülmüş bir 'düşman’ın ateşte yakılma işlemi gibi görünmektedir.)

**

Çölde Sayım

Eğer ansızın yanında biri ölür, adamış olduğu başını kirletirse, temizlendiği gün, yedinci gün saçını tıraş edecek.

( Yanında birisi ölen kişinin, bunda hiç sorumluluğu olmasa bile adamış olduğu başını kirletmiş kabul edilmesi ilginçtir. Yasa, kişiyi potansiyel katil ve potansiyel yamyam olarak kabul etmektedir. Bu yasanın mantığını, ölüye dokunmama kuralı içinde anlayabiliriz. Ölü bedenle, hangi şekilde olursa olsun, bir temas Yasa’larda yasaklamaktadır. Bu ise, yamyamlığın ve özel olarak ölü yamyamlığının pek uzak olmayan geçmişini ve ölüyle teması en sert şekilde engelleme çabasını yansıtmaktadır. “Taşlayarak veya oklayarak” yani öldürülecek kişiye “el değdirmeden” öldürme kuralı da bu nokta ile ilgili olmalıydı.)

Sonra adanmış kişi Buluşma Çadırı`nın giriş bölümünde adadığı saçını tıraş edecek, saçını alıp esenlik kurbanının altındaki ateşe koyacak.

(Burada kesili saçın ‘ateşte yakılması’, Musevi topluluğun “ateşe teslimiyet”, ateş tapınıcısı yapısıyla ilgilidir. Buna karşılık, Anadolu geleneklerinde kesilen saçın yakılması uygulamasının ‘günah’ sayılması; ele geçmeyecek şekilde saklanması uygulamalarını biliyorum.)

Adanmış kişi adadığı saçını tıraş ettikten sonra, kâhin koçun haşlanmış budunu, sepetten alacağı mayasız pide ve mayasız yufkayla birlikte adanmış kişinin eline koyacak.

( Burada ‘adanmış kişi’ ile ‘koç’ arasında bir geçişme yaşandığından yola çıkıldığı anlaşılıyor. Kişi, kendini, kendi yerine geçen bir koç’la kurtarmış sayılmaktadır. Dikkat çeken yan, ‘haşlanmış bud’ konusudur. Ağıtlarda, üzüntü bildirimi veya yas yakılarında ‘budun, dizin, döğülmesi’ ile bunun bir ilgisi var gibi görünmektedir.)

Onları arındırmak için şöyle yapacaksın: Günahtan arındırma suyunu üzerlerine serp; bedenlerindeki bütün kılları tıraş etmelerini, giysilerini yıkamalarını sağla. Böylece arınmış olurlar.

Yasa'nın Tekrarı

Onu evinize götürün. Başını tıraş etsin, tırnaklarını kessin.

( Burada baş tıraşının yanısıra, baş tıraşı ile birlikte ‘tırnak’ konusu ile karşılaşıyoruz. Bunlar, öyle anlaşılıyor ki, eski toplumda birlikte ele alınan hususlardı. Tırnak’ın pençe kabul edilmesi, erken dönem parçalama aracı olarak kullanılmasından kaynaklanmış olabilir.

Tırnak kesiminin ‘gece-gündüz’ ayrımı olduğu gibi, belirgin günlerde kesilme(-me-)si ve yakılma (ma)sı gibi noktaların varlığı da hesaba katılmalıdır.

Öyle anlaşılıyor ki, tırnak kesimi de, bir tür ‘teslimiyet’, ’yenilgi’ olarak algılanmaktadır.

“Tırnak kiri”, “ parmağın tırnağının kiri”, “tırnağı bile olamamak” deyimleri ile, Enki’nin “Tırnaklarının kiri”nden yarattığı varlıklar ve yiyecekler gibi hususlar arasındaki ilişkilere dikkat çekmiştik. Tırnağın haftanın belli günlerinde kesiminin yasaklanması veya akşam veya gündüz kesimi, eski toplumun “7 günlük yaratma” Tufan, yamyamlık edimleriyle ilgili olmalıydı. İlgili topluluğun kurbanını gündüz mü, gece mi sunduğuyla bağıntılı olmalıydı. Onların hangi gün “tırnak kesme yasakları” var ise, anlayabiliriz ki, “Yaratılış haftası”nın o günü, topluluk “oruçlu”ydu…)

**

Ezgilerin Ezgisi

Çevir gözlerini benden, Çünkü şaşırtıyorlar beni. Gilat Dağı`nın yamaçlarından inen Keçi sürüsünü andırıyor siyah saçların.

Karmel Dağı gibi dik başın, Pırıl pırıl mora çalan saçların. Kaküllerine tutsak oldu kral.

( Perçem, kâkül, zülüf, öyle anlaşılıyor ki, eski toplumun saç biçimleri bakımından önemli görülmektedir. “Zülfün alına dökülmesi”nin, alındaki bir işaretin gizlenmesi gibi bir anlam taşıması mümkün. Ask şarkılarında bu hususun çok vurgulanması, ‘kâküllere tutsak kıral’ motifiyle güçlenmektedir.

Buradaki 'keçi' benzetmesi, şimdi Suudilerde bırakılan 'keçi sakal' sembolünün kullanıldığı alanlara; 'günah keçisi' uygulamasının hedef aldığı kitlelere ilişkin de bilgi vericidir. Anlaşılıyor ki, Musa ve sonraki Hıristiyanlık için günah karşılığı taşlanan veya 'çöle azad bırakılan keçi' sonraki İslami çoban-bedevi toplumların bir totemi idi.)

**

Hezekiel

Ey insanoğlu, keskin bir kılıç al, berber usturası gibi kullanarak başını, sakalını tıraş et. Sonra bir terazi getir, kılları bölümlere ayır.

( ‘Keskin kılıç’ motifini, Âdemin Bahçesinde, Âdem ile Havva ‘meyve-ürün’ (bunu sadece bitki olarak algılamamak gerek; bu, ‘evlilik ürünü’ ilk evlat, çocuk olmalıydı.....) yasağını ihlal ettiklerinde ‘bahçeyi’ (Bektaşilikte bu, “Meydan”, “Havlu” dur.. ) korumak üzere Tanrı, sanki başka türlü koruması mümkün değilmiş gibi, iki yana savrulan kılıç, ‘keruvar’lar yerleştirmiş olduğunda da görüyoruz. Bu Keruvar kavramının “Öküz”, “Boğa” anlamlarına geldiğini görmüştük..Bu muhtemelen, zamanla bu şekilde evrilmiş, kılıç olmuş bir kavramdır..

Burada artık insanın kendi vücudunun ‘saç-sakal kılları’ ile eşitlenme aşamasında bulunuyoruz. Birey, kendini ‘ikiye’ veya ‘üç’ parçaya ayırıyormuş gibi, kestiği kılları ayırmakta, hatta terazi ile eşit parçalara bölmektedir. Bu parçaların sayısı, ilgili toplum birimin iç kuşak ayrım sayısına (2 veya 3) bağlı olmalıdır. Eski ‘masal’ anlatımlarında da ‘3 kıl’ ve her bir kıl’a bağlı dilekler motifi kullanıldığını anımsamak gerekli.)

Çul kuşanacak, dehşete düşecekler. Yüzleri utançtan kızaracak, başları tıraş edilecek.

( Çul giyme, ya da kötü-yırtık elbise giyme, ‘güzel giysilerini parçalama’ motiflerini yas törenlerinde hep buluyoruz. Aynı motiflerin Akado-sammaru kayıtlarından İlyada’ya kadar yer alması, “saç” veya “kıl”ın ateş kült alanlarındaki ölümlere bağlı eski yas törenlerinin çok önemli bir simgesi olduğunu gösteriyor.

‘Çul’ motifinin anlamını berraklaştırmakta yarar var.

Bu kavram, ‘yırtık giysi’yi anlatmak için kullanılmış olabilir. Bireyin yas sırasında ‘yırtık giysi’si iki nedenle oluşuyor olabilirdi: Birincisi, ölünün vücudunu, başkalarına karşı korumak için bir sembolik savaş yaşıyor olmalı, bu savaşa bağlı olarak giysisi yırtılıyor olabilirdi. “İlkel topluluklar”da cenaze törenlerinin sembolik savaş görünümlü yapısına işaret etmiştik. “Yaka bağı yırtma”, “saçını başını dağıtma” bununla ilgili olmalıydı.

İkincisi, birey, o anda aralarında bulunsa da, bir topluluğun ölüsü üzerinde, eskiden gelen haklarına kavuşmak maksadıyla, o anda var olan, değişmiş giysilerini yırtıyor ve geçici olarak, o topluluk aidi olmaktan çıkmış sayılıyor olabilirdi. Kadınların yabancı bir topluluktan geldiği hesaba katılırsa, genellikle kadınlara ait olarak formüle edilen ‘yaka bağır parçalama, yaşmağını fırlatıp kafasından atma’ gibi ‘üzüntü’ davranışlarının bu şekilde yorumu pek aykırı değildir.

‘Çul’ konusunda, daha önemli olan husus, özellikle Asur topluluklarında, ölülerin veya öldürülecek, kurban edilecek kişilerin, “çuvala konup” Dicle veya Fırat’a atıldıklarına ilişkin motiflerdir. “Çuvala girmek,çula bürünmek” böyle bir eski sunum tarzına da dayanıyor olmalıdır. Bu motifi, İnanna veya Dumuzinin “Yer altına” inme, ölme anlatımlarında da rastlamıştık.

“Çuvala girme” üzerine deyimler ve “Çuval” oyunları, yarışlarının, eski toplumun bir sunum biçiminden çıkıp çocuk oyunlarına dönüşümünün seyrini izleyebilmek, çok çekici bir yolculuk oluşturabilir... )

Kâhinler başlarını tıraş etmeyecek, saçlarını uzatmayacaklar. Ancak saçlarını kesip düzeltecekler.

Senin yüzünden başlarını tıraş edecek, Çul kuşanacaklar. Senin için acı acı ağlayacak, Yas tutacaklar.

Yeşaya

O zaman güzel kokunun yerini pis koku,

Kuşağın yerini ip,

Lüleli saçın yerini kel kafa,

Süslü giysinin yerini çul,

Güzelliğin yerini dağlama izi alacak.

(Buradaki her ifade çok önemli görünüyor.

‘Pis koku’, bu dönemde yıkanma yasağını anlatıyor olabilir.

Kuşak yerine ip bağlandığında, eğer kuşakların eski topluluklarda farklılık belirlenim araçlarından biri olduğu kabul edilirse, önce kişiyi ‘belirsizleştirme’ rolü oynadığı düşünülebilir. Ayrıca ‘ip’ motifi eski kutsal metinlerde çok kullanılmaktadır. Bektaşi geçiş törenlerinde bir çeşit ‘boğma’,’bağlama’ aracı olarak kullanıldığını da görüyoruz...

“Kel”lik kavramının, doğal saç dökümünün karşılığı olarak kullanılmadığı, burada iyice anlaşılıyor. Muhammed’in Kuran’ında ‘kel’lere yönelik aleyhte söylemin ön temelinin, doğal kellik değil, yas için saçlarını kesmiş kişilere bağlı ‘kel’lik olduğu ortaya çıkıyor. Aynı zamanda ‘takke düşünce’ görünen kel’in de doğal kel’lik olmadığı. Aslında dikkatli bir şekilde incelendiğinde, bizim ‘Keloğlan’ın bir dizi anlatımda “sırma saçlı bir oğlan” olarak karşımızda bulunduğu da...

Dağlama izinin tam bu noktada anlamlı olduğunu anlıyoruz. Kafada ‘Kel’ hale getirilen bölge, ateş içinde kızdırılmış bir metalle damgalanıyor olmalıydı. Büyük olasılıkla, Hammurabi’nin berberlerin, ‘kölelik belgisini’ belli olmayacak bir şekilde tıraş etmelerine karsı hükümlerinin bazıları bu noktayla ilgiliydi.

Bir kez basılan kölelik damga-belgisinin ‘silinmesi’nin çok büyük zorluklar oluşturması belki de ‘kelin merhemi’ deyimine kaynaklık etmiştir.

“Süslü giysi” kavramındaki “Süs”ün, bireyin aidiyet belgilerini tam olarak yansıtan giysi veya saç sekli olarak algılamak gerekir. Bayram veya festivallerde, kişilerin giydiği ‘Süslü giysi’ler, yeni değil ‘eski’ yani, o kişinin tarihteki giysi biçimlerini ifade ederler. )

Kıl Kültünün Kökenleri

Kıl Kültünün Kökenleri-2

Kıl Kültünün Kökenleri-2

İslamda Kurban'da Baş Tıraşı Yasağı ve Nedenleri...

Eski Toplumda 'Saç Kesme'..

Eski Yasalarda 'Saç-Sakal Kesme' Cezası..

“elinizde bir belirti ve alnınızda bir anma işareti”

Kadın Takıları ve Dövme

Tanri'nın Dövme ile işi ne ?

sefa kaçmaz....

toplum ve tarih...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aynı Malay Müslümanlarında olan çocuğun ilk saçını kesme ritüeli Yahudilerde de mevcuttur..

http://www.pbs.org/wnet/religionandethics/...922/belief.html

Yine bu ritüeli Moğollar, Çinliler, Yezidiler, Polonyalılar, Ukraynalılar, Kaşmirli Müslümanlar da uygulamaktadırlar..

Elbette bu işin kökleri her şeyde olduğu gibi Hinduizm e dayanmaktadır.. Onuda bir sonraki mesajda anlatacağım..

Link to post
Sitelerde Paylaş

sefa kaçmaz toplum ve tarih sitesinin yazarı olan araştırmacı bir ateisttir ...

bu siteyi biraz incelerseniz yapmaya çalıştığı şeyi biraz anlayabilirsiniz..

eski toplumun yaşama şartlarını tarihi arkeolojik bulgulardan kil tabletlerden sürekli araştırır durur..

tarihi metinlerin içinde bulunan kavramların kelimelerin ve ritüellerin kültlerin anlamını yakalamaya çalışır...

bize çok anlamsız saçma gelen bir çok şeyin eski toplumlarda çok hayati şeyler olduğunu tesbit etmiş ve göstermiştir...

bu çabayı takdirle karşılıyorum...

her çıkarımına katılmıyorum ama izlediği metodun yararlı olduğunu görüyorum...

saç tıraşı ve ya sakal traşı gibi konular günümüzde artık eskisi kadar önemli görülmüyor temizlik yada estetik amaçlardan fazla anlamı yok gibi bizler için...

fakat eski yoplumlarda bunlar çok anlamları olan işlerdenmiş demekki...

bir kişinin saç sakal şekli bunların kesilmesi yahut uzatılması o kişinin kimliği inancı hakkında çok önemli veriler içeriyormuş...

bu gün de aslında tamamen yok olmuş değil buna benzer anlamlandırmalar...

mesela bir kişinin bıyık şeklinden nasıl bir görüşe sahip olduğu az çok anlaşılabiliyor...

uzun bıyık badem bıyık ülkücü bıyığı gibi kavramlar var...

bir koministin uzun bıyığını ülkücü bıyığı gibi yada badem bıyık gibi kesse bir berber dayağı yiyebilir...

eskiden bir saç şeklini deiğişik kesti diye berberin eli kesilirmiş...

akkad sümer hamurabi kanunlarını incelerseniz benzer ifadeleri görebilirsiniz...

çünkü bir saç şekliyle kişinin köle yahut kral olduğu imajı verilebiliyormuş...

bunun gibi bir çok meseleyi anlayabilmek için eski toplumların anlam dünyasına biraz aşina olmak gerekir bence...

yani nasıl üç dört bin yıl önce yazılan bir kil tableti okuyup bunlar ne saçma şeyler demek doğru bir davranış değilse aynı şekilde bundan çok önce yazılmış dini metinleri de önce yazıldıkları zamanın insanlarına ne ifade ettiğini anlamak sonrada ondan eğer bu gün ibret alınacak öğüt alınacak bir şey varsa bunu yakalamaya çalışmak gerekir...

yani dinleri yada dini anlayışları dışlamadan önce iyice bir anlamak gerekir...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...