Jump to content

Risale-i Nur'dan Seçmeler


Recommended Posts

(Cazibedar bir fitne içinde bulunan ve daha aklını kaybetmeyen bazı gençlerle bir muhaveredir.)

Bir kısım gençler tarafından şimdiki aldatıcı ve cazibedar lehviyat ve hevesatın hücumları karşısında "âhiretimizi ne suretle kurtaracağız" diye, Risale-i Nur’dan meded istediler. Ben de Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi namına onlara dedim ki: Kabir var, hiç kimse inkâr edemez. Herkes ister istemez oraya girecek. Ve oraya girmek için de üç tarzda üç yoldan başka yol yok.

Birinci yol: O kabir, ehl-i iman için bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısıdır.

İkinci yol: Âhireti tasdik eden, fakat sefahet ve dalalette gidenlere, bir haps-i ebedî ve bütün dostlarından bir tecrid içinde bir haps-i münferid, yalnız başına bir hapis kapısıdır. Öyle gördüğü ve itikad ettiği ve inandığı gibi hareket etmediği için öyle muamele görecek.

Üçüncü yol: Âhirete inanmayan ehl-i inkâr ve dalalet için bir i’dam-ı ebedî kapısı... Yani hem kendisini, hem bütün sevdiklerini i’dam edecek bir darağacıdır. Öyle bildiği için, cezası olarak aynını görecek. Bu iki şık bedihîdir, delil istemiyor, göz ile görünür.

Madem ecel gizlidir; her vakit ölüm, başını kesmek için gelebiliyor ve genç ihtiyar farkı yoktur. Elbette daima gözü önünde öyle büyük dehşetli bir mes’ele karşısında bîçare insan; o i’dam-ı ebedî, o dipsiz, nihayetsiz haps–i münferidden kurtulmak çaresini aramak ve kabir kapısını bir âlem-i bâkiye, bir saadet-i ebediyeye ve âlem-i nura açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hâdisesi; o insanın dünya kadar büyük bir mes’elesidir.

Bu kat’î hakikat, bu üç yol ile bulunduğunda ve bu üç yolun da mezkûr üç hakikat ile olacağını ihbar eden yüzyirmidört bin muhbir-i sadık,

ellerinde nişane-i tasdik olan mu’cizeler bulunan enbiyalar ve o enbiyaların haber verdikleri aynı haberleri, keşf ve zevk ve şuhud ile tasdik eden ve imza basan yüzyirmidört milyon evliyanın aynı hakikate şehadetleri ve hadd ü hesaba gelmeyen muhakkiklerin, kat’î delilleriyle -o enbiya ve evliyanın verdikleri aynı haberleri- aklen ilmelyakîn derecesinde (*) isbat ettikleri ve yüzde doksandokuz ihtimal-i kat’î ile "i’dam ve zindan-ı ebedîden kurtulmak ve o yolu saadet-i ebediyeye çevirmek, yalnız iman ve itaat iledir." diye ittifaken haber veriyorlar.

Acaba yüzde bir ihtimal-i helâket bulunan bir tehlike yolunda gitmemek için, bir tek muhbirin sözü nazara alınsa ve onun sözünü dinlemeyip o yolda giden adamın, endişe-i helâketten gelen elem-i manevî, onun yemek iştihasını kaçırdığı halde; böyle yüzbinler sadık ve musaddak muhbirlerin yüzde yüz ihtimal ile, dalalet ve sefahet göz önündeki kabir darağacına ve ebedî haps-i münferidine kat’î sebeb olduğunu ve iman, ubudiyet yüzde yüz ihtimal ile o darağacını kaldırıp, o haps-i münferidi kapatıp, şu

göz önündeki kabri, bir hazine-i ebediyeye, bir saray-ı saadete açılan bir kapıya çeviriyor diye ihbar eden ve emarelerini ve âsârlarını gösterdikleri halde, bu acib ve garib ve dehşetli ve azametli mes’ele karşısında bulunan bîçare insan ve bahusus müslüman eğer iman ve ubudiyeti olmazsa, bütün dünya saltanatı ve lezzeti bir tek insana verilse; acaba o göz önündeki, her vakit oraya çağrılmasına nöbetini bekleyen bir insana verdiği o endişeden gelen elîm elemi kaldırabilir mi? Sizden soruyorum.

İşte her hal burada ne güzel anlatmış ne desek boş ..

İster meczup olsun ister TSK düşmanı ister art niyetli olsun ister hoşgörülü..

Sizi size bizi bize anlatmış olayı o dar beyinlere çivi gibi çakabiliyorsa ve her zaman en çok okunanlar listesinin başını çekiyorsa dünya üzerindeki bütün ateistlerden çok daha fazla risalei nur talebesi varsa..Kara kaara düşünmenin zamanı gelmişmidir acaba?

Yok yok sizler herşeye bulduğunuz kulpların fabrikasında yaşıyorsunuz sizde kulp tükenmez nasıl olsa..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 91
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

İşte her hal burada ne güzel anlatmış ne desek boş ..

İster meczup olsun ister TSK düşmanı ister art niyetli olsun ister hoşgörülü..

Sizi size bizi bize anlatmış olayı o dar beyinlere çivi gibi çakabiliyorsa ve her zaman en çok okunanlar listesinin başını çekiyorsa dünya üzerindeki bütün ateistlerden çok daha fazla risalei nur talebesi varsa..Kara kaara düşünmenin zamanı gelmişmidir acaba?

Yok yok sizler herşeye bulduğunuz kulpların fabrikasında yaşıyorsunuz sizde kulp tükenmez nasıl olsa..

Dünyadaki ateistlerden çok nurcu olduğunu hangi araştırmanıza dayandırdığınızı merak ettim.Ya da en çok okunanlar listesinde olduğu iddiasını.Kaynak görelim,öyle uydurmaca yok.

Dünyada 100 milyonlarca hindu var,en yaygın din de hristiyanlık.En doğru onlar mı yani?Bu yaptığınız salaklığa argumentum ad populum deniyor.Bir şeye çok insanın inanması mantıklı ya da doğru anlamına gelmiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Dünyadaki ateistlerden çok nurcu olduğunu hangi araştırmanıza dayandırdığınızı merak ettim.Ya da en çok okunanlar listesinde olduğu iddiasını.Kaynak görelim,öyle uydurmaca yok.

Dünyada 100 milyonlarca hindu var,en yaygın din de hristiyanlık.En doğru onlar mı yani?Bu yaptığınız salaklığa argumentum ad populum deniyor.Bir şeye çok insanın inanması mantıklı ya da doğru anlamına gelmiyor.

Yo hayır tabii ki gelmiyor oda ne demek..

Yalnız salaklık gibi sözler yakışmıyor hiç size özür dilerim yanlış anlaşılmak istemem ama lüğtfen daha dikkatli olun saygı çerçevesinin dışına çıkmanız hakaret etmeniz gereken bir şey yazdığımı sanmıyorum..

onların yada sizin doğru olduğunuzu göstermek için yazılmış bir şey olmadığı açıkça görüllüyor sanırım..

Çokluğu şu bakımdan ele almıştım ..Bu kadar insan etrafında toplanan bir kişi kesinlikle kör cahil yada saçmalamış biri olamaz ve mutlaka kitleleri peşinden sürükleyecek bir zeka ve alt yapıya sahip olmalıdır fakat bir kısım arkadaş deli bile demiş görüyorsunuz ki..

Sizin inandığınızın bir çok kişiye mantıklı ve doğru gelmemesi gibi değilmi bunun adına ne deniyor psikolojide acaba öğrenebilirmiyim?

Hindu dan bahsetmişsiniz Hristiyanlıktanda müslümanlığı ben ekleyeyim birde musevilik var şamanizmi içine katalım yanına birde budizm ekleyelim bir kaç kabile dininide baharat olarak üstüne koyalım sonra hepsinin birden sizin kabul ettiğiniz ve gerçek dediğiniz düşünce tarzınıza kahkahalarla güldüklerini gözümüzle görmüş gibi kesin bir şekilde hayal edelim..

Buna psikolojide dünyanın %99.9 u salaklık yapıyor mu deniyor ??

En çok okunan diyorum çünkü Türkiyede şu anki resmi rakamlara göre 2.100.000 in üzerinde ve avrupa dahil toplam 6 milyon kadar risalei nur talebesi olduğunu bilmiyorsanız zaten söylenecek herhangi bir şey yoktur..

Buda demek oluyor ki her yıl değil her gün sadece bir tek risale (en az) 2-3 milyon kadar okunuyor ..

hangi kitap bu gerçekliğin üstüne hayal olarak bile çıkabilir?

Basit bir matematik bilmek dahi kolaylaştırır işinizi ve belki bilenlerede salak demezsiniz biraz toplama çıkarma bölme çarpma çalışın tek tek yazdım bilemezsiniz diye 4 işlemi..

Yakıştırma yaparken biraz objektif olun lütfen..Risalei nur talebesi değilim nurculukla uzaktan yakından alakam yok ama bir zaman gazetesinin tirajının 600.000 Türkiye içi ve 300.000 kadarda Yurt dışı olduğunu bilecek kadar bu ülkede yaşıyorum ya siz??? Nerede yaşıyorsunuz? Salak diyebilmeniz için bu dünya üzerinde yaşamıyor olmanız gerekiyorda onun için sordum kusura bakmayın ..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Yo hayır tabii ki gelmiyor oda ne demek..

Yalnız salaklık gibi sözler yakışmıyor hiç size özür dilerim yanlış anlaşılmak istemem ama lüğtfen daha dikkatli olun saygı çerçevesinin dışına çıkmanız hakaret etmeniz gereken bir şey yazdığımı sanmıyorum..

onların yada sizin doğru olduğunuzu göstermek için yazılmış bir şey olmadığı açıkça görüllüyor sanırım..

Çokluğu şu bakımdan ele almıştım ..Bu kadar insan etrafında toplanan bir kişi kesinlikle kör cahil yada saçmalamış biri olamaz ve mutlaka kitleleri peşinden sürükleyecek bir zeka ve alt yapıya sahip olmalıdır fakat bir kısım arkadaş deli bile demiş görüyorsunuz ki..

Sizin inandığınızın bir çok kişiye mantıklı ve doğru gelmemesi gibi değilmi bunun adına ne deniyor psikolojide acaba öğrenebilirmiyim?

Hindu dan bahsetmişsiniz Hristiyanlıktanda müslümanlığı ben ekleyeyim birde musevilik var şamanizmi içine katalım yanına birde budizm ekleyelim bir kaç kabile dininide baharat olarak üstüne koyalım sonra hepsinin birden sizin kabul ettiğiniz ve gerçek dediğiniz düşünce tarzınıza kahkahalarla güldüklerini gözümüzle görmüş gibi kesin bir şekilde hayal edelim..

Buna psikolojide dünyanın %99.9 u salaklık yapıyor mu deniyor ??

En çok okunan diyorum çünkü Türkiyede şu anki resmi rakamlara göre 2.100.000 in üzerinde ve avrupa dahil toplam 6 milyon kadar risalei nur talebesi olduğunu bilmiyorsanız zaten söylenecek herhangi bir şey yoktur..

Buda demek oluyor ki her yıl değil her gün sadece bir tek risale (en az) 2-3 milyon kadar okunuyor ..

hangi kitap bu gerçekliğin üstüne hayal olarak bile çıkabilir?

Basit bir matematik bilmek dahi kolaylaştırır işinizi ve belki bilenlerede salak demezsiniz biraz toplama çıkarma bölme çarpma çalışın tek tek yazdım bilemezsiniz diye 4 işlemi..

Yakıştırma yaparken biraz objektif olun lütfen..Risalei nur talebesi değilim nurculukla uzaktan yakından alakam yok ama bir zaman gazetesinin tirajının 600.000 Türkiye içi ve 300.000 kadarda Yurt dışı olduğunu bilecek kadar bu ülkede yaşıyorum ya siz??? Nerede yaşıyorsunuz? Salak diyebilmeniz için bu dünya üzerinde yaşamıyor olmanız gerekiyorda onun için sordum kusura bakmayın ..

Hakaret etme amacım yoktu,sadece bir şeye çok kişi inanırsa doğrudur gibi bir mantığı başka türlü niteleyemedim.Said-i kürdinin deli ve cahil olduğunu düşündüren şeyler zaten yazılmış onları tekrar ettirmeyin bana.Adam radyoyu meleklerle açıklıyor daha ne densin...

İnsanları etrafında toplayan biri deli olamaz olayı da deminki yazdığınız derece saçma.Hitler ya da jim jones örneklerine ne diyorsunuz o zaman? Bu zayıf argüman da çöpe...

İnsanların büyük çoğunluğu eskiden dünyanın düz olduğuna inanıyordu.Hala aynı saçma mantıkla düşüncenizi savunmaya çalışıyorsunuz.

Bir önceki mesajınızdaki iddialara kaynak da yok sanırım,onlar da kaynak gösterene kadar çöpe.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Önünüze gelen herşeyi çöpe atyorsunuz hayırdır??

Yarın bir zaman gazetesi alıverin yada gazete bayiinden geçerken bakıverin kaç satmış bu gün idye ne dersiniz?

15.09.2008 - 21.09.2008 tarihleri arasında gazete satış raporu

GAZETE NET SATIŞLARI

GAZETE KODU SATIŞ

ÖNCEKİ FARK

1

ZAMAN 625.799 628.636

-2.837

2

POSTA 625.618 638.247

-12.629

3

HÜRRİYET 537.417 535.574

1.843

4

SABAH 385.258 384.715

543

5

P.FOTOMAÇ 280.166 262.763

17.403

6

FANATİK 241.368 227.174

14.194

7

TAKVİM 213.975 212.098

1.877

Şimdi oldumu??? Çöpe mi gitti yine?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Nur Âleminin Bir Anahtarı’nın Bir Haşiyesi

        Bu Nur Anahtarı’nın radyo bahsine dair, iki üniversiteli ile, bir gün hareket etmekte olan, hiçbir telle bağlı bulunmayan bir otomobilde bulunan radyo ile, uzakta bir mevlid-i şerif dinliyorduk. O iki Nurcu üniversitelilere dedim:

        Nur’da dahi hayat, vücud gibi doğrudan doğruya kudret-i İlahiyenin perdesiz tecellisi bedahetle göründüğüne bir delil budur ki: Şimdi bu makinecikteki tırnak kadar bir hava, manevî az bir nur, yalnız bu mevlidden gelen kelimeleri dinler, söyler değil, belki binler, milyonlar kelimeleri aynı anda dinler, söyler ki binler istasyondaki ayrı ayrı kelimeleri şimdiki işittiğimiz kelimeler gibi işitir ve işittirebilir, bize söyleyebilir. Demek en cüz’î en küllî olur.

        Hem o küçücük, parçacık hava, küre-i hava kadar vazife görür. En küçük, en büyük küre-i hava kadar büyür.

        Eğer cilve-i kudret-i ezeliyeye verilmezse; öyle acib bir hurafeli tezad olur ki; hiçbir hayale gelmez. Bir şey zıddına inkılabı muhal olduğundan; böyle binler derece en cüz’î, zıddı olan en küllî olmak.. en küçük, en büyük olmak.. en camid, cahil, şuursuz, âciz; en muktedir, en dirayetli ve iradetli ve şuurlu olmak lâzım gelir ki; yüzer tezad ve muhaller ve hurafetler içinde, emsali bulunmaz bir hurafedir.

        Demek bilbedahe kudret-i ezeliyenin bir cilvesidir. Ve o cilveyi küre-i havada umumen temsil eden bu gelen hadîs-i şerifin meali gösteriyor. Şöyle ki:

        Bir melaike var, kırk bin başı var. Her başında, kırk bin dil var. Her bir dilde, kırk bin tesbihat yapıyor. Altmışdört trilyon tesbihat aynı anda söylüyor. Demek küre-i hava, bu melaike gibidir. Yani; bu melaikenin tesbihatı adedince her kelime-i tayyibe, hava sahifesinde yazılıyor.

        Küre-i hava diyor ki: “Bu hadîs, benden veya bana nezarete memur melekten haber veriyor. Çünki insandaki bütün konuşmalar ve sair bütün hadsiz sesler, karışmaları içinde karıştırılmadan tam hurufatıyla ve söyleyenlerin şiveleriyle, mümtaz sesleriyle söylenmek gösterir ki; küllî bir şuurla yapılan bu iş, yalnız tek bir zerrenin vazifesi; ne bana -yani küre-i havaya- ve ne de bütün esbaba vermesi hiç bir cihet-i imkânı yok. Demek her yerde hazır, nâzır ehadiyet cilvesiyle ve içinde ihatalı bir irade, muhit bir ilim bulunan bir kudret-i ezeliyenin cilvesidir. Buna milyonlar şahidlerinden birisi radyodur.”

        Onüçüncü Söz’de hikmet-i Kur’aniye ile hikmet-i felsefeyi müvazene bahsinde denilmiş olan mes’elenin meali budur ki: Felsefe-i insaniye, gayet hârikulâde mu’cizat-ı kudret-i İlahiyenin mu’cizat-ı rahmeti üstüne âdiyat perdesi çeker. O âdiyat altındaki vahdaniyet delillerini ve o hârika nimetlerini görmüyor, göstermiyor. Fakat âdetten huruç etmiş hususî bazı cüz’iyatı görür, ehemmiyet verir.

        Meselâ: Hilkat-ı insaniyedeki kudret mu’cizelerini görmüyor, ehemmiyet vermiyor. Fakat kaideden çıkmış iki başlı, üç ayaklı bir insanı görüp, istiğrab ve velvele-i hayret ile nazar-ı dikkati celb eder. Küllî, umumî mu’cizatı âdet perdesinde saklar. Cüz’î ve kanundan çıkmış ve taifesinden ayrılmış maddeleri medar-ı ibret yapar.

        Hem meselâ: -Hayvandan, insandan- yavruların pek hârika, pek mu’cizatlı iaşelerini âdi görüp ehemmiyet vermiyor. Fakat bir vakit Amerika’da bir gazetenin neşrettiği gibi; taifesinden çıkmış, milletinden ayrılmış, denizin dibine girmiş bir böceğin, bir yeşil yaprak rızık olarak ağzına verilmesini gören balıkçılar ağlamışlar, şaşaa ile ilân etmişler.

        Halbuki en cüz’î bir yavruda, memedeki âb-ı kevser gibi rızkında, onun gibi binler mu’cizat-ı rahmet ve ihsan var. Felsefe-i beşeriye görmüyor ki şükür etsin. O Rahmanürrahîm’i tanısın, şükür ile mukabele etsin.

        İşte hikmet-i Kur’aniye, o âdiyat perdesini yırtar. O küllî, umumî hârika mu’cizeleri ve fevkalâde nimetleri beşere ders verir; Allah’ı tanıttırır. Küllî şükür namına ubudiyete sevkeder.

        İşte felsefe-i beşeriyenin en acib, en antika hatasından birisi de şudur ki: Cüz’-i ihtiyarîsi ve iradesi, en zahir ve küçük fiili olan söylemeye kâfi gelmiyor, icad edemiyor. Yalnız havayı harflerin mahrecine sokuyor. Bu cüz’î kesb ile Cenab-ı Hak, onun o kesbine binaen o kelimatı halkeder. Havaya da binler nüsha yazar. Bu kadar icaddan insanın eli kısa olduğu halde, bütün esbab-ı kâinat âciz kaldıkları bir hârika küllî mu’cizat-ı kudrete, beşer icadı namını vermek; ne kadar büyük bir hata olduğunu zerre kadar şuuru bulunan anlar.

        İşte bunun bir misali, yüzbin hârikaları tazammun eden bir kanun-u İlahîyi, beşerin istifadesine vesile olmak için bir keşfiyat, yani fiilî dualarına bir nevi kabul hükmünde bir ilham-ı İlahî ile keşfolan radyo ile, beşer istifadesine vesile olan bîçare, âciz-i mutlak bir insana; “Hah!.. Radyoyu filan keşşaf icad etti ve elektrik kuvvetini buldu. Ve bazı keşşaflar da, beşerin kafasını okumak için bir madde icad etmeye çalışıyorlar.”

        Evet Cenab-ı Hak bu kâinatı, insana lâzım ve lâyık her şeyi içinde halketmiş bir misafirhanedir. Ziyafetler nev’inde bazı zaman ve asırlarda gizli kalmış nimetlerini dua-yı fiilî olan telahuk-u efkârdan ileri gelen taharriyat neticesinde ellerine ihsan eder. Buna karşı şükür etmek lâzım gelirken, bir küfran-ı nimet nev’inden âdi, âciz bir insanın icadı, hüneri nazarıyla bakıp sonra o küllî bir şuur ve ilim ve irade ve rahmet ve ihsanın neticesi olan o hârikaları unutturup, yalnız ince bir perdesini gösterip; şuursuz tesadüfe, tabiata ve camid maddelere havale edip, ahsen-i takvimde olan insaniyetin mahiyetine zıd bir cehl-i mutlak kapısını açmaktır. Öyle ise وَ فِى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ آيَةٌ تَدُلُّ عَلَى اَنَّهُ وَاحِدٌ düsturuyla, mahlukata mana-yı harfiyle bakmak elzemdir ki insan, insan olsun.

سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

Şimdi sizler bu meseleden Radyonun melekler ile açıklandığını anlıyorsanız bu sizin anlama kabiliyetinizdeki eksiklikten kaynaklanıyor..

Sizler Risale-i Nur'u okumadan yada anlamadan internetten aldığınız alıntılar ile hareket ediyorsunuz.. Hatta alı ntı yaptığınız bazı iddiaların Risalede geçmediğini bile bilmiyorsunuz.. Yada 6000 sayfalık bir eserden tek bir cümleyi alıp, önüne yada sonrasına bakmadan yorumda bulunuyorsunuz...

Üstadın tabiri ile; Dar görüşler, dar düşünceler... Bana görede en kibar tabir ile acziyet...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hakaret etme amacım yoktu,sadece bir şeye çok kişi inanırsa doğrudur gibi bir mantığı başka türlü niteleyemedim.Said-i kürdinin deli ve cahil olduğunu düşündüren şeyler zaten yazılmış onları tekrar ettirmeyin bana.Adam radyoyu meleklerle açıklıyor daha ne densin...

İnsanları etrafında toplayan biri deli olamaz olayı da deminki yazdığınız derece saçma.Hitler ya da jim jones örneklerine ne diyorsunuz o zaman? Bu zayıf argüman da çöpe...

İnsanların büyük çoğunluğu eskiden dünyanın düz olduğuna inanıyordu.Hala aynı saçma mantıkla düşüncenizi savunmaya çalışıyorsunuz.

Bir önceki mesajınızdaki iddialara kaynak da yok sanırım,onlar da kaynak gösterene kadar çöpe.

Deli birini Atatürk kesinlikle diyanet işlerinin başına geçirmeye kalkmazdı yanılıyorsam düzeltin.. Argüman gibi laflarla bunların üzerini kapatamazsınız zayıflıklarını siz söylüyrosunuz..

Deli olduğuna dair bir delil görmek isterim yoksa zayıf argüman olarak sizin söyledikleriniz sırıtacaktır..

Şimdi tasrajı türkiye içerisinde 600.000 in üzerindeki bir gazeteyi 2 ile çarpmanız ki bu 3hatta 4 ile çarpılırsa daha doğru bir rakam çıkacaktır malumunuz..Biz yinede ikiyle çarpalım ne çıkar ?

1.200.000 kadar fethullahçı nurcu çıkar.

Daha bitmedi nurcular fethullahçılardan ibaret değildir bilirsinizkipek çok kolları var.''Okuyucular, Yazıcılar,Yeni Asyacılar vb...!!

Bu durumda benim verdiğim 2.100.000 kadar nurcu saçmamı görünüyor size??? hala...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mask arkadaş teşekkürler..

Ne kadar güzel bir anlatım anlayana tabii..

Radyonun temelinde yatan radyo dalgalarının hava içerisinde iletilmesini nerelere ve ne şekilde bağlıyor..

Mucitlerin zatyen varolan bir şeyi bulmalarını nasılda açıklıyor..

Bunu meleğe nasıl bağladığını yada meleğe bağladığını nasıl çıkarıklarını bir izah etseler..

Yada deseler ki biz anlamıyoruz..

Yooookkkk imkansız onlar istedikleri gibi anlarlar karışmak ne haddimize :)

Said nursi Ankara diyor bunlar neresi kara diye bakıyorlar arkalarına :)

Havada radyo dalgalarını melek zanneden Said Nursimiymiş yoksa bunlarmı anlaşılıyor burda teşekkürler mask..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Önünüze gelen herşeyi çöpe atyorsunuz hayırdır??

Yarın bir zaman gazetesi alıverin yada gazete bayiinden geçerken bakıverin kaç satmış bu gün idye ne dersiniz?

Şimdi oldumu??? Çöpe mi gitti yine?

Alıntı yapmışsın ama yine kaynak yok. Ben zaten zaman gazetesi x sayıda satmıyor demedim,satmasıyla konuştuğumuz konunun alakası yok.Bir düşünceye inananların çokluğu onun doğru ya da yanlış olmasıyla alakasız,benim dediğim o.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Birde şu var ki;

Mesele azlık yada çokluk meselesi değil.. Çünki kemiyetin keyfiyete göre ehemmiyeti yoktur..

Yada Mesele Üstadın şahsı ile de alakalı değildir.. Kimine göre Deli, kimine göre velidir... Hayatına baktığınızda ikisinin de örnekleri var...

Mesela daha genç yaşta eline bir tüfek alıpta aşiret reisinin kampını tek başına basıp onu imana davet etmesi kimine göre deliliktir...

Yada Rus kumandanına karşı gösterdiği tutum da kimine göre delilik sayılabilir.. Yada Padişahın karşısındaki tutumu ve cüreti de delilik sayılabilir.. Yada Mecliste M.Kemal e karşı söylediği sözlerde delilik sayılabilir.. Yada Mahkemelerde gösterdiği tutumda.. Bunların örnekleri çoğaltılabilir.. Bunlar kimine göre cesaret, kimine göre delilik sayılabilir.. Yada bir ömrü aynı dava uğruna feda etmesi, kendisine teklif edilen onca maddi menfaati geri çevirmesi yada kendisine tabi olan milyonlarca talebe varken tek başına sade bir ömür geçirmesi de delilik sayılabilir.. Yada onca mahkeme, sürgün ve hapse rağmen davasından en ufak bir taviz vermemesi de delilik sayılabilir... Çünki Üstadın hayatı normal bir insan hayatı değildir... Bu hayat ya bi delinin yada bir velinin hayatı olabilir...

Önemli olan Risale-i Nurdur.. Oda ortadadır ve kimse itiraz edemiyor.. Onunla baş edemiyor.. Ya o nura teslim olup nurlanıyor yada kendi küfrü içerisnde rezil rüsva oluyor... Tarih bunun örnekleri ile dolu...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Deli birini Atatürk kesinlikle diyanet işlerinin başına geçirmeye kalkmazdı yanılıyorsam düzeltin.. Argüman gibi laflarla bunların üzerini kapatamazsınız zayıflıklarını siz söylüyrosunuz..

Deli olduğuna dair bir delil görmek isterim yoksa zayıf argüman olarak sizin söyledikleriniz sırıtacaktır..

Şimdi tasrajı türkiye içerisinde 600.000 in üzerindeki bir gazeteyi 2 ile çarpmanız ki bu 3hatta 4 ile çarpılırsa daha doğru bir rakam çıkacaktır malumunuz..Biz yinede ikiyle çarpalım ne çıkar ?

1.200.000 kadar fethullahçı nurcu çıkar.

Daha bitmedi nurcular fethullahçılardan ibaret değildir bilirsinizkipek çok kolları var.''Okuyucular, Yazıcılar,Yeni Asyacılar vb...!!

Bu durumda benim verdiğim 2.100.000 kadar nurcu saçmamı görünüyor size??? hala...

Atatürk said-i kürdiyi diyanet işleri başkanı yapmaya mı çalışmış?

Deli olduğuna dair delilleri daha ilk mesajımdaki alıntılarda verdim.Başkaları da eklemeler yaptı.

Ben nurcuların sayısı az nerede dedim? Bana dünyada ateistlerden fazla risale-i nur talebesi olduğunu kanıtlayım dedim ama mesajları nerenizle okuyorsanız alakasız şeyler yazmaya devam ediyorsunuz.Ulaştığınız rakamlara da hala 1 tane kaynak vermediniz.

tarihinde Astur tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Alıntı yapmışsın ama yine kaynak yok. Ben zaten zaman gazetesi x sayıda satmıyor demedim,satmasıyla konuştuğumuz konunun alakası yok.Bir düşünceye inananların çokluğu onun doğru ya da yanlış olmasıyla alakasız,benim dediğim o.

Burda doğru yada yanlış inanış gibi bir konu tartışması yaptğımızı bilmiyordum kusura bakma..

Fakat işin doğru tarafını bir tek tartışmayla çözebileceğini sanıyorsan zaten yanlış taraftasın demektir :)

Herkes doğru bildiğine inanır ve herkesin kendi doğruları vardır..Göreceli olan kavramlarda doğru ve yanlış aranmamalıdır saygı ön planda olmalıdır değilmi?

Kimse yoğurdum ekşi demez misali ne ben kendi inancıma toz kondururum nede sen..

Doğru olma mantığı üzerinden hareket edecek olursak ve bunu çoğunluğa bağlamaya çaışırsak sürü psikolojisinde hareket etmiş oluruz.

Hayır ben kitleleri peşinden sürükleyen kişilerin narsist nihilist olabileceklerini ama asla ve asla deli olamayacaklarını iddia ediyorum..

Zeka başlıca gerekçedir çünkü..

Tabi babadan oğula geçen hükümdarlıklar hariç..

İşte bu yüzden deli diye bir olgu yakıştırırsanız Said Nursi nin üzerine buna dur demek zorunda hissederim kendimi..

Bana göre deli başka bir şekilde gösterir kendini..

Mesela Said Nursi nin kaleme aldığı bunca eserinden iki kelimeyi alıp ona deli diyenlere rahatlıkla deli diyebilirm..Çünkü bu iki kelime bile anladıları gibi değil..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Atatürk said-i kürdiyi diyanet işleri başkanı yapmaya mı çalışmış?

Deli olduğuna dair delilleri daha ilk mesajımdaki alıntılarda verdim.Başkaları da eklemeler yaptı.

Ben nurcuların sayısı az nerede dedim? Bana dünyada ateistlerden fazla risale-i nur talebesi olduğunu kanıtlayım dedim ama mesajları nerenizle okuyorsanız alakasız şeyler yazmaya devam ediyorsunuz.Ulaştığınız rakamlara da hala 1 tane kaynak vermediniz.

Evet diyanet işlerinin başına çok büyük (o zaman için) bir maaş ile getirmeyi kendisine bizzat teklif etmiştir Atatürk..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bediüzzaman Said Nursî (Said Kürdî, -ibni Mirza), 20. yüzyılda yaşamış İslam alimi. 1876 yılında Bitlis’in Nurs köyünde doğdu. Babasının adı Mirza, annesinin Nuriyedir.

1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanından hemen önce İstanbul’a geldi. İslamcı bir siyasi parti olan İttihad-ı Muhammedi Fırkası'na katıldı. 31 Mart Vakası'ndan sonra partinin diğer yöneticileriyle birlikte tutuklanarak yargılandı, ancak suçsuz bulunarak serbest bırakıldı ve İstanbul'u terk etti. 1909'dan itibaren hayatını Doğu Anadolu’da sürdürdü. 1911’de İstanbul’a döndü. I. Dünya Savaşı’nda Teşkilat-ı Mahsusa’da çalıştı. 1915-1917Darül Hikmetül İslamiye de görev aldı. 1925 Şeyh Said isyanından sonra tutuklandı. Sonra serbest bırakıldı. Cumhuriyete ve çağdaş rejime karşı olduğu iddiasıyla; önce IspartaBarla adında bir köye sürüldü. Burada kendisine en yakın olarak Ahmed Hüsrev Efendi adlı talebesini görmüş, hatta birkaç yerde onun kendisin yerine geçecek yegane varisi olduğunu da açık bir şekilde beyan etmiştir. Isparta'nın ardından Eskişehir (1935), Kastamonu (1936), Denizli (1943) ve Afyon Emirdağ’a (1945) sürüldü. 1950’de Demokrat Parti iktidarınca serbest bırakıldı. Risale-i Nur Külliyatı adı altında topladığı eserleri kaleme aldı. 23 Mart 1960 yılında vefat etti. arasında Ruslar tarafından savaş esiri alındı. Savaştan sonra ülkeye döndü, yakınlarında

Mezarını askerlerin bilinmeyen bir yere götürdükleri veya denize attıkları söylenmesine rağmen müritleri onu Isparta'da bir dağ yamacına defnetmişlerdir.

Fikirleri ve Yaptıkları

Said Nursî bir eserinde kendi hayat tarzını şöyle özetlemiştir: "Kur'ân-ı HakîmAllah'ı ve İslamiyet'ı tanımak ve O'na iman ve ibadet etmek için yaratılmıştır. İlim, meşruiyet, hürriyet, dürüstlük, ümit, çalışmak, sebat gibi faziletler ise, İslam çerçevesi içinde insanın hayatına anlam veren değerlerdir. Ona göre bunlar hem dünya, hem de âhiret saadeti açısından insanın olmazsa olmaz gerçekleridir. Bu sebeple 6000 sayfayı aşan eserlerini din, iman ve fazilet üzerinde yoğunlaştırmıştır. Said Nursî, inançsız insanlara ve din dışı fikirlere özellikle dikkat çekmiş ve talebelerine ve insanlara bunlardan uzak durması ve mücadele etmesi hakkında devamlı telkinlerde bulunmuş ve yönlendirmiştir. mürşidimizdir, üstadımızdır, imamımızdır, her bir âdabda rehberimizdir." Bu bakış açısına göre göre insan,

Hayatının ilk dönemlerinde Bitlis ve Van yörelerinde yaşamış olmasına rağmen, Osmanlı yönetimini ve dünyayı yakından takip etmiştir. Eğitimin yeterince dine ağırlık vermediği konusundaki düşüncelerini Sultan Abdülhamid'e arz etmek üzere İstanbul'a gelmiş, fakat ciddiye alımadığından geri gönderilmiş, aynı teklifi daha sonra Sultan Reşad'a götürmüş, Doğu Anadolu'da Medresetü'z-Zehra adında bir dini medrese kurmak için hazineden ödenek ayrılmasını önermiş ancak medrese kurulmadan ülke Atatürk'ün önderliğinde Milli Mücadele ortamına girmiştir. "İstibdâdın her nevine karşıyım. Onu nerede görürsem tokadımı vururum. Bence istibdâdın en kötüsü ilme yapılan istibdattır. Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam. İman ne kadar gelişirse hürriyet de o kadar parlar. İşte asr-ı saadet!" sözleriyle dini ve milli hürriyete olan büyük sevdasını ifade etmiştir.Birinci Dünya Savaşında esir düşerek iki buçuk yıl Rusya'da esaret hayatı yaşamıştır. Daha sonra İstanbul'un işgalinde işgalci güçlere karşı mücadele ederek ilim adamlarını ve halkı uyarmıştır. İstanbul âlimlerinin Kuva-yı Milliye ve Kurtuluş Savaşı aleyhinde verdiği fetvayı, "İşgal altındaki bir yerde bulunan sorumluların verdiği fetva irade özgürlüğü bulunmadığı için mualleldir (sakat ve tutarsızdır)" gerekçesiyle karşı çıkmıştır.

1922 yılının sonunda Ankara'ya gelmiş ve daha sonra mebuslara hitaben bir bildiri yayınlayarak yeni Türkiye'nin şekillenmesinde dini dinamiklerin ihmal edilmemesi gerektiğini ifade etmiştir. Hayatını üç döneme ayırmıştır: Doğumundan Risale-i Nur'u telif etmeye başlama tarihi olan 1926 yılına kadarki hayatını Eski Said, bu tarihten 1950'ye kadar olan kısmını Yeni Said, 1950'den sonraki hayatını da Üçüncü Said diye adlandırmıştır. Bu ayrımları fikri bir değişiklik değil metod değişikliği olarak tanımlamıştır.

Kronoloji

1878 – Bitlis’in Hizan İlçesine bağlı İsparit Nahiyesinin Nurs Köyünde dünyaya geldi.

1888 – Medrese eğitimini tamamladı.

1894 – Van’a giderek orada coğrafya, matematik, jeoloji, fizik ve kimya gibi müsbet ilimleri öğrenmeye başladı. Kendisine Bediüzzaman lâkabı verildi.

1907 – Eğitimle ilgili islam ve bilimi eksen alan projelerini padişaha sunmak üzere İstanbul’a geldi. Van'da kurmayı planladığı Medesetül Zehra padişah tarafından kabul gördü ve ödenek ayrıldı.

1909 - İttihad-ı Muhammedi Fırkası (Fırka-i Muhammediye)kuruluşunda kurucu üye olarak yer aldı.

1909 – 31 Mart Olayı sebebiyle Divan-ı Harp Mahkemesinde yargılandı.

1911 – Şam Emeviye Camii'nde büyük bir hutbe okudu. Bu hutbe daha sonra Hutbe-i Şamiye adıyla kitaplaştırıldı. Münâzarat ve Muhakemât gibi eserlerini telif etti.

1915 – Birinci Dünya Savaşı'na katıldı.

1916 – Bitlis savunması esnasında yaralanarak Ruslara esir düştü.

1918 – İki buçuk yıl süren esaretten, bir Rus askerin yardımıyla firar etti. İstanbul’a geldi. Devrin tek İslâm Akademisi olan “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye”ye üye oldu.

1919 - 19 Ocak 1919’da Mustafa Sabri, İskilipli Mehmet Atıf Hoca, Ermenekli Saffet efendi gibi din ve eğitimcilerle birlikte Müderrisler Cemiyetinin kuruluşuna üye olarak katıldı.

1919 – Mesnevî-i Nuriye adlı eserini yazmaya başladı.

1920 – İstanbul’un İngilizler tarafından işgali üzerine Hutuvât-ı Sitte adlı bir eser yayınladı. Bu eser yüzünden işgal kuvvetleri tarafından gıyabında ölüm cezasına mahkûm edildi.

1922 – Zaferden sonra Mustafa Kemal Atatürk tarafından Ankara’ya TBMM’ye dâvet edildi. Burada mebuslara hitaben bir beyannamede dinden uzaklasmaya karşı çıktı.

1923 – Ankara'yı terkederek talebe yetiştirerek münzevi bir yaşam sürmek üzere Van'a yerleşti. Öğrencilerine ders vermeye başladı. Erek Dağı’nda iki senesini geçirdi.

1925 – Şeyh Said İsyanı'ndan sonra Burdur’a sürüldü ve Burada Nur’un İlk Kapısı isimli eserini yazdı.

1926 – Barla’ya sürüldü. Burada Risale-i Nur’u telife başladı. Sözler ve Mektubat’ın tamamı, Lemalar’ın da büyük bölümünü burada yazdı.

1934 – Barla’dan Isparta’ya sürüldü.

1935 – “Gizli cemiyet kurmak, rejimin temel düzenini yıkmak” iddiasıyla Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde aleyhinde dâvâ açıldı ve mahkeme neticesinde Tesettür Risalesi’nden dolayı 11 ay hapse mahkûm edildi. 120 öğrencisiyle birlikte Eskişehir Hapishanesinde tutuklu kaldı ve orada tecrid altında tutuldu.

1936 – Hapis cezasının bitiminden sonra 7 yıllığına Kastamonu’ya sürüldü.

1943 – 126 talebesiyle birlikte tekrar "rejimin temel düzenini yıkmak" suçundan tutuklanarak Denizli Hapishanesine sevk edildi. 9 ay tutuklu kaldı.

1944 – 9 aydan sonra Emirdağ’a götürüldü ve burada zorunlu ikâmete mahkum edildi.

1948 – Aynı suçlamalarla tekrar tutuklanarak 54 talebesiyle birlikte AfyonEmirdağ’a götürüldü. Hapishanesine sevk edildi. Yaklaşık 20 ay hapiste kaldı. Buradan tekrar

1952 – Gençlik Rehberi eseri hakkında açılan dava münasebetiyle İstanbul’a geldi ve bu davadan beraat etti.

1953 – Emirdağ’a döndü. İkinci defa İstanbul’a geldi ve üç buçuk ay burada kaldı. Bundan sonraki hayatı genellikle Emirdağ ve Isparta’da geçti.

23 Mart 1960 – Şanlıurfa’da vefat etti.(Şu an mezarının nerede olduğu tam olarak bilinmemektedir.)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Nurcu neymiş bu siteden öğrendim. O kadar delirmişler ki kesinlikle birşeye zarar verebileceklerini düşünmüyorum. Ne ülkenin savunmasına ne de ekonomisine katkı yapamaz, yapılanları da bozamaz bunlar. O kadar beyin yok. İsterlerse hükümete girsinler fark etmez.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Guest inevitable
evet radyonun çalışmasını içersinde bulunan meleklerle açıklamış olan müthiş bir deha gerçekten

seni seviyorum ben de melek açıklamalarını saçma buluyorumm..

sineklerin üzerine binip kainatı seyreden ruhlar ve melekler varmış ;)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Guest inevitable
Şimdi sizler bu meseleden Radyonun melekler ile açıklandığını anlıyorsanız bu sizin anlama kabiliyetinizdeki eksiklikten kaynaklanıyor..

Sizler Risale-i Nur'u okumadan yada anlamadan internetten aldığınız alıntılar ile hareket ediyorsunuz.. Hatta alı ntı yaptığınız bazı iddiaların Risalede geçmediğini bile bilmiyorsunuz.. Yada 6000 sayfalık bir eserden tek bir cümleyi alıp, önüne yada sonrasına bakmadan yorumda bulunuyorsunuz...

Üstadın tabiri ile; Dar görüşler, dar düşünceler... Bana görede en kibar tabir ile acziyet...

doğruya doğru ..

ruhları açıklıyor bir yerde..

melek cin ruh kavramlarını..

diyo ki bu şuursuz sineklerin içindeki ruhlarda tüm kainatı geziyorlar adeta onları bir binek gibi kullanıyorlar

böle bir saçmalık olabilir mi..bu bi açıklama olabilir mi..

bunu açıklarken tabiki böle açıklıcak okudu kitaplar islam ilmihalleri..

bu adam fizik okusa fizikle açıklıcaktı..

bu aptal mitleri okudu için sineği böle açıklar..

bu nedir ya...bu adam Allah değildir..

aklınızı başınıza alın nurcu arkadaşlar..

bana burada yazdığı her kelime doğrudur derseniz sizi yamulturum..

ama derseniz ki o da önemli bir adamdır..

çok güzel eserler yazmıştır tamam..

ama gelip de bana bu adam mehdidir..ilahidir..ALLAH tan küçük vahiy alıyor

nedir o küçük vahiy

ilhamm..

ben de alıyorum ilham..

kuş da alıyor ilham..

einstain da alıyor ilham

bu ne ya... bunlar saçmadır..bir de bizi bu aptalllıklarla uğraştırmayın lütfen..

kuran da devam edicez ;)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Risale-i Nur gibi bir eseri asrımızda bizlere gönderen Rabbime ve ona vesile olan Üstadıma şükürler olsun.. Bu muhteşem eser ben ve benim gibi pek çok insanın hem dünyasını, hemde ahiretini kurtarmıştır.. Ve bu ışık kaynağı girdiği her karanlık kalbi aydınlatmaktadır.. Ve bu nur çığ gibi alem-i insaniyette büyümektedir..

-

Mask, sen ve senin gibi pek çok insan olma olasılığı beni ürkütüyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Burda doğru yada yanlış inanış gibi bir konu tartışması yaptğımızı bilmiyordum kusura bakma..

Fakat işin doğru tarafını bir tek tartışmayla çözebileceğini sanıyorsan zaten yanlış taraftasın demektir :)

Herkes doğru bildiğine inanır ve herkesin kendi doğruları vardır..Göreceli olan kavramlarda doğru ve yanlış aranmamalıdır saygı ön planda olmalıdır değilmi?

Kimse yoğurdum ekşi demez misali ne ben kendi inancıma toz kondururum nede sen..

Doğru olma mantığı üzerinden hareket edecek olursak ve bunu çoğunluğa bağlamaya çaışırsak sürü psikolojisinde hareket etmiş oluruz.

Hayır ben kitleleri peşinden sürükleyen kişilerin narsist nihilist olabileceklerini ama asla ve asla deli olamayacaklarını iddia ediyorum..

Zeka başlıca gerekçedir çünkü..

Tabi babadan oğula geçen hükümdarlıklar hariç..

İşte bu yüzden deli diye bir olgu yakıştırırsanız Said Nursi nin üzerine buna dur demek zorunda hissederim kendimi..

Bana göre deli başka bir şekilde gösterir kendini..

Mesela Said Nursi nin kaleme aldığı bunca eserinden iki kelimeyi alıp ona deli diyenlere rahatlıkla deli diyebilirm..Çünkü bu iki kelime bile anladıları gibi değil..

Said zamanında tımarhanaye kapatılmış tescilli bir delidir.Peşinden gidenler de ya cahildir ya da aynı derece delidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...