Jump to content

Evrim kuramında çıkmaz sokak: Homo Sapiens


Recommended Posts

Dünyadaki ilk sırlar insanoğlunun gerçek kökleriyle ilgilidir. Günümüzde kabul görmüş, “Evrim Kuramı” ve “Yaratılışçılık” varsayımı, insanoğlunun kökleri konusunda artık insanoğlunu ikna edememe noktasına gelmiş olmasına karşın, karşıt iki düşüncede teorilerine sıkı sıkıya bağlıdır.

Farklı iki görüşe göre insanoğlunun kökeni ile ilgili düşünceler oldukça farklıdır. Farklı iki görüş, yüzyıllardır birbiriyle savaş halinde olup bugüne kadar kesin bir galibi olmamakla birlikte, kavganın süreceğini ve iki farklı görüşünde birbirine karşı üstünlük sağlayamayacağı şimdiden bellidir.

Ateistler ve Teistler arasındaki bu yaratılış kavgaları asla sonuçlanamaz. Sebebi ise iki karşıt düşüncenin de doğruyu göstermediğidir. İki yanlıştan bir doğru çıkmaz.

Bilim dalı olarak arkeoloji'nin kökeni 200 yıl öncesine dayanır. Elde edilen bilgiler ağırlıklı olarak dinsel anlatımlar doğrultusunda bir köken yaratmak ve insanlığa bilimsel bir görünüş kazandırılmak istenmiştir.

Gerek insanın kökeniyle ilgili dinsel anlatımlar, gerekse kurumsal sistemle yönetilen bilim mekanizmalarının, insanın kökleriyle ilgili anlatımlarında hiç bir fark bulunmaz. İki karşıt düşünce derinlikli okunursa aslında aynı anlatım olduğu açıkça ortaya çıkar. Bir görüş aynı tarihsel sürece farklı bir başlangıç diğer karşıtı ise aynı tarihsel sürece farklı bir başlangıç koyar. İki düşüncenin de ortak noktası, tüm yaşamın “dünya üzerinde” oluştuğu, dünya dışı tüm olguların şiddetle karşı çıkıldığı ve bunu dile getirenlerin gerek din, gerekse bilim mekanizmalarında aforoz edildiği gerçeğidir.

Bilimsel disiplinlerde her hangi bir bulgunun akademik düzeyde kabul edilebilmesi için, oldukça uzun sürelerin geçmesi gerekmektedir. Kanıtınız somut olsa dahi, bilim otoritelerinin süzgecinden geçmeyen hiçbir somut bilgi, bilimsel olarak adlandırılmaz.

Bilim çevrelerinde süzgeçten en ağır şekilde geçen bulgulardan bir tanesi de Amerika kıtasıdır. Diğerleri ise Hindistan, Çin ve Türk kalıntılarıdır. Özellikle görünmek istenmez.

Eski dünyadan Amerika kıtasına ilk seferler X.YY’ da kuzey Avrupalı denizciler tarafından yapıldığı şüphe götürmez bir gerçekliktir. Bu seferlerin gönüllü lideri ise İrlandalı rahip Brendanın üstlendiği de genel ve kabul görmüş teoriler arasında yerini alır. Amerika yerlilerinin kültürlerinde iz bırakmayan bu seferler kuzeydoğu da dar bir bölge ile sınırlıdır. Fakat kuşkucu ve bağımsız bilim adamları bunun ilk tanışıklık olduğu konusunda emin değillerdir. Çünkü orta Amerika’da elde edilen arkeolojik kalıntılar, bağımsız düşünenler için kafa karıştırıcı bir dizi sorunlarını da beraberinde getirmiştir.

Konuyla ilgili G.Messadie, Orta Amerika kültüründe Yoğun Afrika izleri taşıyan, “La Venta” kültüründeki “Olmek Heykelleri” üzerinden ve Okyanusya yerlileriyle orta Amerika yerlilerinin kültürleri arasındaki benzerlikten yola çıkarak bölgenin Okyanusya Afrika'dan insanların ziyaretine uğramış olduğunu muhteşem eserinde ortaya koyarak mevcut ortodoksin bilimin tüm tezlerini kumdan kale gibi yıkar.

Aynı şekilde, 1976 yılında, Venezüella’da yüzlerce Roma parası bulunmuştur. Bu paraların en yakın tarihlisi İ.S.IV yüzyılına kadar gitmektedir. Meksika ve Veracruz eyaletindeki bir mezarda Romalılara ait Venüs heykeli ve İngiliz kolonilerinin İ.Ö.XII uzandığı sanılan bakırdan Çin paraları bulunmuştur.

Bu ve bir dizi bulgular insanlık tarihi için kronoloji hazırlayan bilim dünyası için ciddi rahatsızlıklar ortaya çıkarmıştır.

Bu gelişmelerin ışında Bağımsız kuşkucu bilim, ortodoksin kurumsal üniversitelerin insanlık tarihi anlatımlarını reddederek saf gerçeği aramaya koyulmuşlardır.

Olmek , Maya , Toltek ve İnkaların topraklarında mevcut bilimin insanoğluna dayattığı tarihten daha önce karşılaşma yaşanmış mıdır?

Varsayımlar doğrultusunda, “Roma paraları” ve “Venüs heykelinin” sürekli yağmalama yapan deniz korsanlarının yaptığı düşünülebilir. Bu ilk bakışta ortodoksin bilim dünyası taraftarlarınca oldukça rahatlatıcı bir söylem olarak karşılanır. Fakat kazı çalışmalarıyla ilgili detaylı bilgi alındığı zaman ortaya çıkan manzara, Roma heykel başının 12.yy ait bir “Aztek” mezarında bulunmuş olmasıdır.

Konuyla ilgili varsayımlarımızı masaya koyarsak;

Yine bir korsanın bunu getirdiğini ve saklamak için bu mezarı seçtiğini ve oradan çıkaracak fırsatı olmadığını düşünelim.

Oldukça zorlama olan bu düşünce ile mevcut tarih ahlayışını bozmadan bu olayı açıklayabiliriz. Fakat diğer bulgularla yan yana koyunca bu açıklama bilimsel kuşkuculuğa şüphe düşürerek, bilimin mevcut düzeni korumak için kullanılan bir araç olduğu ortaya çıkar.

Neden mi?

Bulunan kalıntılar sadece Roma heykeli değildir. İ.Ö. 12 yy kalma bakır Çin paralarını bilimin saklayabilme şansı yoktur, çünkü kamuoyu tarafından kazı çalışmalarının sonuçları bilinmektedir. Fatihlerin orta ve güney Amerika’yı yağmaladıkları dönemde Avrupalıların Çin kültürü ile temasları oldukça tazedir. Çin imparatorluğu oldukça güçlü olup paralarını batılı sömürgecilere kaptıracak zayıflıkta olduğunu söylemek oldukça basit bir söylemdir. Böyle bir hırsızlığa göz yumsak bile bu paraların okyanusun diğer tarafında Kolombiya taşınmasını ve orada gizlice gömülmesini, mantık sınırları içinde kimse açıklayamaz.

Yenidünyadaki bu arkeolojik sorunlar sadece İ.Ö. 1200 dolaylarıyla sınırlı kalmaz, Kıtanın “asıl sorunu” insanlığın bu kıtadaki ilk çıkışında yatar.

Bilim dünyası bu kıtadaki ilk insan varlığını İ.Ö 12.000 dolaylarında, buzul çağı bitiminde düşünür. Bu büyük ve uzun bir göçe bağlı bir teoridir. Asyalı Mongoloid ırk, bering boğazını geçerek Amerika’ya ulaşmış, kıta sahasına ulaştığı zaman ayrı kollara dağılarak içlere doğru ilerlemiştir.

Amerika kıtasındaki insanoğlunun varlığına ilişkin teori, bağımsız kuşkucu bilim adamlarınca oldukça komik ve alt yapısı olmayan, tamamen bir masalın, bilim yuvaları denen üniversiteler tarafından insanlığa empoze edildiği bir yaklaşımdan öteye geçemez.

Bu teorinin doğruluğunu kabul etsek bile; göçlerin kuzeyden güneye doğru yavaş bir seyir izlediğini dikkate alarak, ilk yerleşim birimlerinin Amerika’nın kuzeyinde başlaması ve bin yıllar içerisinde ilkin Meksika ardındansa “And dağları” dolaylarına indiğini düşünmek, teorinin kendi içerisinde doğruluğu açısından şüphe göstermeyecek yaklaşımdır.

Bu yaklaşım içerisinde bilgi birikimi ilkin kuzeyde kalmalı ve oradan dağılım göstermelidir. Meksika, Peru, Bolivya’ya gidenler bu yarışta mantık olarak evrim süreci içerisinde geri kalmak zorundadır.

Fakat elde edilen tüm bulgular, gerek arkeolojik olarak gerekse antropolojik olarak Bering geçişiyle ilgili tüm Evrimci yaklaşımları yanlışlar.

Amerika’ya ilk vardıklarında bile bizon ve ayı avlayan, çadırlarda yaşayan topluluklar, topraklarını güneye inenlerden daha önce seçmelerine karşın mevsimsel göçebelik ilkesine göre yaşamakta iken MEKSİKA platosuna inenlerin görkemli taş yapılar yapması, basitte olsa tarıma dayalı kendi ekonomilerini, şaşırtıcı hassaslıkta kendi takvimlerini ve bugün dahi kullanılan 60’lı sayı sistemini bulmalarını, bilim dünyasının bugün yeni ulaştığı astronomi bilgisini bırakın, her hangi bir bilim adamı açıklama getirebilsin, kuzeyli akrabalarına fark atmışlardır.

Süreç içerisinde görkemli taş yapılar yapan, sayı ve matematiği kullanan sıfırı bilen, modern bilimin bugün yeni ulaştığı astroloji bilgisine sahip bu insanlar için, ortodoksin bilim evrim süreci bozulmasın diye tekerleği bulamamışlardı gibi, oldukça komik eleştiriler getirir.

Bu gelişmeler ışığında Bering Göçünü savunabilmek için ortadoksin bilimin elinde bir tek dayanak kalır.

Bu savunma ise; Kızılderililerle Asyalılar arasındaki, etnik ve kültürel benzerliktir.Bering göçünün artık tek savunma noktası Kızılderililer ve Asyalılar arasındaki "ŞAMAN" benzerliğidir. [1]

Arkeoloji ve Antropoloji cephesinde bu tezi çürütecek bulgular 20 yy. sonlarında ortodoksin bilim tarafından artık saklanamayacak düzeyde artmıştır.

İlk önce Niede Guidon ve Georgette Delibrias’ın 1986 yılında brezilyada yaptıkları araştırmalar ile Ortodoksin Teori sallanmaya başlamıştır.2 araştırmacının bulgularına göre Amerika kıtasında insanın yaşı 35.000 yılı öncesine kadar gitmektedir.

Bilim rahiplerince yönetilen, üniversite oligarşisi başlangıçta bu tezlere oldukça sert tepki vermiştir. Ne vardi yapılan Karbon–14 testleri tezleri doğrulayınca oligarşik bilimin söyleyecek fazla bir şeyi kalmamıştır.

Ardından kıtada yapılan araştırmalarda Amerika’da insan varlığını 70.000 yıl önceye, Wisconsin buzul dönemine dayandıran sonuçlar ortaya çıkmıştır.

Cro-Magnan adamın yaşının 35.000 yıl olduğuna göre, Wiskonsinde 70.000 yıl önce yaşayan bu insan ırkı kimdir. ?

Wiskonsin kalıntıları ile Bering “ Göçü teorisi “ kumdan kale gibi yıkılmıştır.

Bir Neanderthal göçü gibi radikal bir yaklaşım düşünülebilir miydi?

Eğer, Bering geçişini doğru saysak bile; Beringten gelen Asyalılar Kuzey Amerika yerlilerini oluşturuyorsa, Orta ve Güneyde yaşayan kimlerdir. ?

Daha bundan 10 yıl öncesine kadar And dağlarındaki inka varlığının köklerini İ.Ö 1200 dolaylarına rastladığı söylenen “Chavin de Huantar “ kültürüyle başlatılıyordu.

Fakat İnka inanışlarında İ.Ö 3000 yılları söylemleri, teorinin bozulacağını düşünen bilim ortodoksini tarafından her zamanki gibi MİT-oloji olarak hasıraltı edilmiştir.

Tüm bu insanoğlundan saklanan ve hasır altı edilen bilgiler karşısında, 2001 yılında Ruth Shady ‘nin Caralda ortaya çıkardığı Görkemli Kent, İknaların iddialarını doğrulamaktadır. Benzeri biçimde, “La Venta kültüründe” , La Venta’da bulunan Afrika izleri; aslan ve fil kabartmaları, telaşa kapılan Bilim Adamları tarafından Gözlerden kaçırılmaya çalışılsa da Bağımsız Bilim adamlarının kayıtlarına çoktan girmiştir.

Mevcut ordodoksin düşünce yapısının sıkı savunucusu, ateistlerin elinden düşürmediği; Gordon Childe’ın “İnsan Kendini Yaratır“ kitabına bir göz atmakta fayda var.

Ona göre uygarlığın gelişiminde yaygın olarak kullanılan “neolitik uygarlık söylemi” yanlış olduğu, insanlık tarihi boyunca elde edilen kazanımların çok yavaş ilerlemeler sonucunda ortaya çıktığını, ancak bu sürecin neolitik devrim sonrasında hızlandığını söyler.

İ.Ö 6.000–3.000 yılları arasında insan ata ve yele gem vurmasını öğrenmiş, sabanı, tekerleği, kayığı bulmuştur. Maden filizlerini keşfetmiş, güneş takvimi oluşturmuştur. Kentsel yaşamın tüm bu özellikleri Galileo’ya dek hiçbir zaman bu denli hızlı olmamıştır.”
[2]

Bu yaklaşımlar ve anlatılar, eski dünyaya dair bir portredir, yenidünyaya ait bir portre ortada bulunmaz. Childe’ın bu yaklaşımı oldukça tipik bir söylemdir.

Orta Amerika kıtasına baktığımız zaman Childe’ın yaklaşımlarıyla ilgili hiçbir paralellik bulunmaz. Olmekler ve Mayalar saban kullanmamışlardır. Madencilikle ilgili olarak hiçbir ize rastlanmaz, atın evcilleştirilmesi bir yana izi bile bulunmaz. Tekerlek icat edilmemiş, yelkenli tekne yapılmamıştır.

Tüm bu bulgulara rağmen Childe’ın Yakındoğu için sıraladığı yaklaşım ve gelişim dizisinde son evre yazı, sayı ve ölçü birimleridir. Childe’ın bu ortodoksin bilim anlayışı Amerika kıtası ile kesinlikle uyuşmamaktadır.

Eğer, Ortodoksin Bilim doğru ise; 3000 yıllık bir süreç içerisinde oluşan bilgi birimi sonucunda sayı ve ölçü sistemi için gerekli ise ve daha sonrasında Galileo’ya kadar yavaş bir seyir izlediyse Orta Amerika Halklarına gelişim için oldukça avans verilmesi gerekmektedir.

Fakat Ortodoksin (Üniversite Bilimi) , teorilerini değiştirmemek için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Durum böyleyken Amerika Kıtasında ilk insanın varlığı Cro-Magnan öncesi varlığının tespiti , Ortodoksin bilim için tahammül edilemez bilgi demekti.

Ortodoksin Bilim Yuvalarında Çok merkezli Darwin Teorisine , Bilim adamlarımız sıkı sıkıya sarılmışken tüm bu bulgular sonucunda karmaşıklık yaşanırken,

Ocak 1987 de Allan Wilson ve Kalifornia Üniv. , Berkeley’den Meslektaşı “Rebecca Cann” ve “Mark Stoneking” , NATURE dergisinde “Mitokondriyal DNA ve İnsanın evrimi” isimli bir makale yayımlarlar.

Bu biyokimyacılara göre insanın yaşı 200.000 bin yıl önce Afrika’da yaşamış bir dişi bireye kadar izlenir. Bu yaklaşım Eski Ahit’e bir gönderme olarak bilim dünyasında “Mitekondriyal Havva” olarak adlandırılan yeni bir teorinin çekirdeğini oluşturur.

Yalnızca anatomik anlamda değil, davranışsal olaraktan insanın geçmişini izlemeye çalışır. Çok merkezli teoriye karşın insanın yaşını daha geriye attığı için üstün duruma geçer. Çok merkezli teori; farklı coğrafi bölgelerde aynı zamanda evrimi savunan teori arkeolojik bulgular ile artık çökmüştür. Çok merkezli Teoride insanın yaşı 35.000, tek merkezli havada 196.000 bil yıla çıkarılmıştır.

Dinler karşısında 1987 yılına kadar kesin doğru olarak insanoğluna servis edilen “Darwin Teorisi” artık yoktur. Onun yerine “Havva Teorisi” gelmiştir.

Fakat gerek “Darwin Teorisinin” gerekse “Havva Teorisinin” çok önemli handikabı vardır ki, Oda Amerika’dır. Çok merkezli evrim teorisi, yani dünyanın farklı bölgelerinde eş zamanlı ya da birbirine yakın zamanlarda gerçekleşen bir evrimi savunan yaklaşım bulunan tüm bulgular ışığında geçerliliğini yitirmiştir. Çok merkezli evrim teorisinin çökmesiyle, yerine ikame ettirilen “mtaDNA”, çok merkezliye göre daha sağlam temellidir fakat;

Hepimizin ortak atası Afrikalı Havva’nın varlığı söz konudur. Fakat havanın çocuklarının dünyaya dağılışındaki farklı görüşler, Asya ile Avrupa kıtasına bağlantı kuramaz. Olası göç yolları üzerinde sadece fikir yürütür ve Amerika hep dışta kalır ki, taki Bering’e gelene kadar.

Bu teori aynı zamanda, bugünkü insanın belirleyici kabul edilen özelliklerini, yani kas ve iskelet yapısını dikkate almaktan öteye geçemez. Dolayısıyla farklı ırkların ortaya çıkışını asla açıklayamaz. Yapılan tüm yorumlamalar bilimsellikten uzak nesnel fikirlerdir.

DNA sarmalının çabuk bozulabilir olması ve geriye doğru gidildikçe elle tutulur bilgilere ulaşmanın zorluğu , “Neanderthal” ve “Cro-Magnon”’un ortaya çıkışından sonra bile dünya kaç kez doğal afetlerle karşılaşmıştır. Durum böyleyken DNA sarmalına dayanarak insanı geriye doğru izlemek sadece din kitaplarındaki hikâyelerden öteye gidemez.

Bunca değişik farklı insan ırkının hangi evrim koşulları altında farklılaştığı konusunda yanıt vermek bu düşünce savunucularının pek işine gelmez. Aynı zamanda bu ortak ataların dünya üzerine dağılmalarını antropoloji cephesiyle incelerken La Venta’da Olmek başları, Chichen Itza’da fil ve aslan kabartmaları, orta ve güneydeki roma heykelleri kolombiyadaki çin paraları ve insan türüne ait forillerin 70.000 yıl önceye dayanması pastanın üstüne krema olur.

Evet yazımıza devam edelim, şu ana kadar ciddi bir eleştiri alamadık. sayın frodonun kanıt istemesi bir eleştiri değil. kaldıki sayın preach link atmış. Aynı zamanda TC’ de tarih-arkeoloji-dinlerle ilgili oldukça iyi bir araştırmacının kitabında bu bilgi mevcut.

Temel antropolojik teoriye göre Amerika kıtalarına son buzul çağının bitimine doğru İ.Ö 12.000 dolaylarında Bering boğazı aracılığı ile Asyadan göçler olmuştur. Bu teori amerikanın değişik bölgelerindeki yerliler ile Asyalıların etnik akrabalıklarını açıklamada yardımcı olur.

Fakat?

Afrikalı ve Avrupalıların Meksika’ya bir biçimde göç etmesi Bering teorisi dışında bırakılır. Ve hiçbir açıklama getirilemez. Konuyla ilgili olarak Ortodoks arkeoloji bu varlığı ya görmezden gelir yada yaşlılıktan unutkanlığı üzerindedir ve unutur.

Bu bilgiler ışığında ortodoksin bilim, kendince bilimsel bir yöntem keşfeder ve orta amerikadaki Afrikalı izlerini taşıyan bu hayvanları müzenin deposuna kaldırdı.

Olmek Muamması mevcut düzenin ve gerek dinler gerekse ortodoksin beyni uyuşuk bilimin önünde demoklesin kılıcı gibi durmaktaydı ve en kötüsü de bu uygarlığın gelişim evresini tespit edemiyorlardı.

Elle tutulur bilgi üretemeyen bilim ordodoksini, maya ve aztek ‘lilere ait bilgileri çözümledikçe engin astronomi bilgilerinin ve ve takvim bilgilerinin olmek kaynaklı olduğuna ilişkin veriler arttıkça muamma dahada güçlenmektedir. Arkeolog M.Stirling tarafından bulunan Mayalara ait hesaplama cetvelinin atasının olmeklar olduğu ortaya çıkmıştır.

Orta Amerika’da bilinen en eski uygarlık La venta kültürüne aittir. Efsanevi Olmeklerle iç içe düşünülen bu kültür, bilinmeyen şekilde ortaya çıkar ve bilinmeyen şekilde birden kaybolur. Meksika uygarlığının ana damarıdır. Bu insanların oluşturduğu kültür, doğu Asyalılar ve Afrikalı izler taşıdığı yavaş yavaş su yüzüne çıkmaktadır.

Amerika kıtasındaki sorunlar asla bitmez ve bilim hikâye anlatımından başka bir şey yapmaz.

Bering geçişini doğru saysak bileki, Sapiens’in evrim sürecinden önce Amerika’da insan fosilleri bulunmuştur,

Beringten gelen Asyalılar kuzeyli kabilelerin atalarıysa, orta ve güneyin ataları kimlerdir?

Amerika kıtasındaki Afrikalı ve Avrupalı izlerini kim nasıl açıklar, ?

Her iki Sapien’in Evrim teorisi de Amerika kıtasındaki insan varlığını açıklayamaz.

İ.Ö dördüncü bin yılda küçük bir Afrikalı grubun bilinmeyen bir yolu izleyerek orta Amerika’ya ulaşması nasıldır?

Bu denli erken bir zamanda Hint okyanusunu hele ki pasifiği denizcilik bilgisi ve gemisi olmadan aşmak mümkün müdür?

NOTLAR:

[1]-(Eski toplumlarda Şaman sadece Türklere ve Kızılderililere ait bir kavram değil tüm dünyayı saran, ana-erkil inancın bir yansıması olup Taraflı Durkheimci özelliklerle uzaktan yakından alakası bulunmaz.)

[2]-(Gordon Childe / İnsan Kendini Yaratır - Sayfa 110-120)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 142
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

güzel bir çalışma olmuş...

en azından.. evrim teorisinin dayanak noktalarını çürüten... arkeolojik ve sosyolojik bulgularında olduğunu göstermen iyi olmuş..

zaten geçmişi anlatan tarih... doğru olmaktan çok.... eldeki bir kaç bilgiye dayarak yürütülen varsayımlardan ibaret....

bu yüzden gerçekleri tarihin yazdığı sadece bir safsatadır... en büyüğünden bir yalandır... bu yalan sadece egemen güçlerin işlerine yaradığı için bizat onlar tarafından uydurulmuştur..

hiç bir tarih objektif olmamıştır...

tarihi kim yazdıysa...onun yanlı... hayata ve dünyaya bakış açısını yansıtmıştır..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sadece bir takım sayıklamalar mevcut burada, hepsi o kadar..

Arkeoloji, antropoloji, bilim filan böyle çalışmaz, bu godoşların sandığı gibi..

Bilim, kafasına göre bir şey uydurup, amanda "ilk insanlar 12 bin yıl evvel geldi valla" diye sallayarak, sonra önüne gelen şeyi böyle yalanla, çarpıtmayla filan öğütmez. Yani, bu lafı söyleyen denyonun, bilim adamlarından bir eksiği olmalı, sanırım bir kaç evrimci bir olmuş, bu adamın anasını bellemişler ki, kuyruk acısı ile böyle bol bol atıp tutmuş.. Bak nasıl mesela:

>>> Temel antropolojik teoriye göre Amerika kıtalarına son buzul çağının bitimine doğru İ.Ö 12.000 dolaylarında Bering boğazı aracılığı ile Asyadan göçler olmuştur. Bu teori amerikanın değişik bölgelerindeki yerliler ile Asyalıların etnik akrabalıklarını açıklamada yardımcı olur.

Böyle bir teori yok zaten.. Bu alanda yapılan ilk çalışmalar, amerikada insan varlığını 12 bin yıl önceye kadar götürüyordu. Yani bu kanıt manıt diye saydığı şeylerin hepsi bir uydurmadan ibaret. Yakın zaman kadar, bu tarih 12 bin yıldı.. Ama yaklaşık 20 yıl önce bulunan başka buluntular bu tarihi 30 bin yıl öncesine çekti. Son yapılan çalışmalar ise, amerikada ilk insanların 50 bin yıl önce yaşadığını gösteriyor:

http://www.sciencedaily.com/releases/2004/...41118104010.htm

Sorun şu ki, bu ilk insanlar oralarda, kuzey amerikada barınamadılar, maalesef yok olup gittiler. Yakın zamanda yaşamış kızılderili toplulukları, bering yoluyla gelmiş olanlar sadece. Fakat, o ilk insanlardan kalanlar, bilhassa bereketli yağmur ormanları sayesinde güney afrikada son derece yaygınlaştılar ve bildiğimiz latin ırkını oluşturdular..

Bu morona bir kaç hatırlatmada bulanayım..

DNA analizlerine göre ilk insanlar yaklaşık 250 bin yıl önce ortaya çıktı.

İlk insan, h.sapiens, 195 bin yıl önce yaşadı.

Günümüz modern insanı ise, 60 - 70 bin yıl kadar önce, bir tür felakete uğrayan insan neslinden ortaya çıktı. Bu felaket, insan nüfusunu 2 bin kişiye kadar düşürmüştü. Dünyada yaşayan hemen tüm insanlar bu 2 bin kişinin torunları. Velakin, kanımıza biraz neanderthal (insan değildir), biraz h.florensis vs. kanı karışmış olması da mümkün elbette..

İşte insanın evrim tarihini 3 önemli mihenk taşı.. Verdiğin tarihlerle insan evrimi arasaında bir çelişki yok aslında. Velakin sorun, amanda wisconsinde şu, bu diye salladığın şeylerin birer yalandan ibaret olması..

Link to post
Sitelerde Paylaş

anibal:

sen şimdi gerçekten birtakım kimyasal maddeler şimşekler, sarsıntılar, doğa afetlerlerle bir tepkimeye girdi hücre oluştu.

o hücre suda gelişerek evrimleşerek balık oldu.

balıklar suda yeterince beslenemeyince karaya çıktı sürüngen oldu.

sürüngenlerin bir kısmının kanatları gelişti kuş oldu uçtu.

bir kısmı memeli canlılara dönüştü.

memelilerin bir kısmı maymun oldu sonra insan oldu vs. vs. bu masallara gerçekten inanıyormusun

hep evrimci bilim adamları canlıların benzerliklerine şaşırır durur yorum yaparlar o bunun atası şu onun atası halbuki benzerlik doğaldır.

bir ressamın tüm resimlerinin birbirine benzemesi gibi.

Link to post
Sitelerde Paylaş
bir ressamın tüm resimlerinin birbirine benzemesi gibi.

ressamın tüm resimleri birbirine benzemez öncelikle

benzeyen yanları olsa bile bir tarzı olsa bile bu ressamın alışkanlıklarındandır ressam sınırsız güç sahibi değildir zihin kapasitesi sınırlıdır yaptıklarından ortak bir tarz olması onun daha kolay çalışmasını el çabukluğu kazanmasını sağlar bir sürü avantajı vardır. Peki sınırsız güce sahip bir Tanrı, kendisine avantaj sağlayan kendi yetersizliğinden kaynaklanan buna benzer bir tarz oluşturabilir mi?

tarihinde kenzo tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
anibal:

sen şimdi gerçekten birtakım kimyasal maddeler şimşekler, sarsıntılar, doğa afetlerlerle bir tepkimeye girdi hücre oluştu.

o hücre suda gelişerek evrimleşerek balık oldu.

balıklar suda yeterince beslenemeyince karaya çıktı sürüngen oldu.

sürüngenlerin bir kısmının kanatları gelişti kuş oldu uçtu.

bir kısmı memeli canlılara dönüştü.

memelilerin bir kısmı maymun oldu sonra insan oldu vs. vs. bu masallara gerçekten inanıyormusun

hep evrimci bilim adamları canlıların benzerliklerine şaşırır durur yorum yaparlar o bunun atası şu onun atası halbuki benzerlik doğaldır.

bir ressamın tüm resimlerinin birbirine benzemesi gibi.

Walla senin alattığın tam bir masal ancak evrimi bu yazdıların olarak tanımlamak tam bir gerizekalılık olur...

Biraz okuyup gelseniz keşke...

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> memelilerin bir kısmı maymun oldu sonra insan oldu vs. vs. bu masallara gerçekten inanıyormusun

Peki.. Ya sen, allah denen bir tanrının gidip koca kainatı yarattığına; koca koca galaksileri yarattığına; ortalarına kara delikler filan koyduğuna; sonra bu kadar şeyin içinde, devenin kılındaki toz tanesi kadar bile hükmü olmayan dünyayı yarattığına; bu dünyada insan denen canlıyı koyduğuna; sonra da muhammedi yaratıp, bu kadar şeyi yarattıktan sonra kendini onun uçkur meselelerine adayıp, karı kız ayarlamayı misyon edindiğine inanıyor musun?

Valla, işin aslı şu..

Eğer sen bir dişi bir maymunun şeyine giren bir solucanının salyasından olmamışsan, emin ol ki insan bahsettiğin şekilde evrimle var olmuştur. Eğer, evrim yoksa, senin aynen o şekilde ortaya çıkmış olman kuvvetle muhtemeldir. Sana tavsiyem öz babanı ve ananı bulmak için biraz dağa bayıra çık, maymun ve solucanlara daha iyi bak..

Link to post
Sitelerde Paylaş

valla islam muhammed beni ilgilendirmez ama ben mutlaka bu evreni ve dünyayı canlı cansız alemi bir yaratıcının yarattığına inanıyorum hiç birşey kendi kendine olmaz bu mümkün değil

kaldıkı ozgurruhun masal dediğin şeyi ben uydurmadımki evrimciler uydurdu. şimdi kendi uydurduklarına masal diyorlarsa demekki bir ilerleme kaydetmişler bravo

Link to post
Sitelerde Paylaş
birşey kendi kendine olmaz bu mümkün değil

Bu ne demek?

kendi kendine derken ne kastediyorsun

Işık uzayda yayılırken kendi kendine mi yayılıyor yoksa Allah mı yayıyor onu?

Allah olmasa ışık ne yapacağını şaşırır mı mesela?

Link to post
Sitelerde Paylaş
valla islam muhammed beni ilgilendirmez ama ben mutlaka bu evreni ve dünyayı canlı cansız alemi bir yaratıcının yarattığına inanıyorum hiç birşey kendi kendine olmaz bu mümkün değil

kaldıkı ozgurruhun masal dediğin şeyi ben uydurmadımki evrimciler uydurdu. şimdi kendi uydurduklarına masal diyorlarsa demekki bir ilerleme kaydetmişler bravo

Mevcut bilimsel teorilerin bir yerine "yaratıcı" diye ne idüğü belirsiz bir canlı sokuşturmak seni rahatlatıyor mu?

Link to post
Sitelerde Paylaş
valla islam muhammed beni ilgilendirmez ama ben mutlaka bu evreni ve dünyayı canlı cansız alemi bir yaratıcının yarattığına inanıyorum hiç birşey kendi kendine olmaz bu mümkün değil

Tanrı?

Link to post
Sitelerde Paylaş
hiç birşey kendi kendine olmaz bu mümkün değil

İlginç.. Oysa taş kendi kendine yere düşer sanıyorduk.. Demekki taşı bırakınca onu yere götüren bir cinin varlığına inanmamız gerekiyor.

Hatta, daha hattası, yağmur kendi kendine yağar mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş
valla islam muhammed beni ilgilendirmez ama ben mutlaka bu evreni ve dünyayı canlı cansız alemi bir yaratıcının yarattığına inanıyorum hiç birşey kendi kendine olmaz bu mümkün değil

kaldıkı ozgurruhun masal dediğin şeyi ben uydurmadımki evrimciler uydurdu. şimdi kendi uydurduklarına masal diyorlarsa demekki bir ilerleme kaydetmişler bravo

Hahahaaa! daha ne dediğimi anlayacak kapasiteye bile sahip değilsin. Senin iddian sadece denizde yemek bulamayan balıkların karaya çıkması vs. Evrimi bu tür saçmalıklarla tanımlayamazsın. Milyonlarca yıl süren içerisinde doğal seçilim ve mutasyon gibi olayların bulunduğu bir süreci hacı hocadan duyma masalımsı bilgilerinle yorumlamaya çalışman sadece cehaletinin boyutunu ortaya koyar.

Evrim teorisinin neresinde bir balık acıkınca karaya çıktı der? Komiksin, ama farkında değilsin...

Link to post
Sitelerde Paylaş

bence sen evrimcilerin evrimi nasıl tarif ettiğinden bihaberdarsın

evrimi hakkında yayın yapan dergiler kitaplar internet siteleri evrim zincirinin bu şekilde oluştuğunu saçmalayp saçmalayıp duruyorlar yaklaşık 150 yıldır. sende bana balığın karnı acıkmış sudan çıkmış palavrasını benim uydurduğumumu iddia ediyorsun

sen savunduğun evrimi teorisini (pardon sacmalığını) iyi oku bence

Link to post
Sitelerde Paylaş
bence sen evrimcilerin evrimi nasıl tarif ettiğinden bihaberdarsın

evrimi hakkında yayın yapan dergiler kitaplar internet siteleri evrim zincirinin bu şekilde oluştuğunu saçmalayp saçmalayıp duruyorlar yaklaşık 150 yıldır. sende bana balığın karnı acıkmış sudan çıkmış palavrasını benim uydurduğumumu iddia ediyorsun

sen savunduğun evrimi teorisini (pardon sacmalığını) iyi oku bence

Frontosa, Bahsettiğin yayınlardan herhangi birini okudun mu, yoksa gidip adnan hocacılık mı oynadın?

Evrim teorisi canlıların ortam şartlarına uygun olanların hayatta kalması, geri kalanların ölerek soylarını devam ettirememesi sonucunda sadece hayatta kalanların genetik bilgilerinin bir sonraki jenerasyonda ortaya çıkması sonucu söz konusu canlıların gayet yavaş bir şekilde değişim geçirdiklerini söyler. Söz konusu süreçler milyon yıllar zarfında gerçekleşir.

Balık yemek bulamayınca "ahanda karada daha çok yiyecek var" deyip karaya çıkıp kol bacak sahibi olmaz...

Link to post
Sitelerde Paylaş
bence sen evrimcilerin evrimi nasıl tarif ettiğinden bihaberdarsın

evrimi hakkında yayın yapan dergiler kitaplar internet siteleri evrim zincirinin bu şekilde oluştuğunu saçmalayp saçmalayıp duruyorlar yaklaşık 150 yıldır. sende bana balığın karnı acıkmış sudan çıkmış palavrasını benim uydurduğumumu iddia ediyorsun

sen savunduğun evrimi teorisini (pardon sacmalığını) iyi oku bence

Bu Prof. Dr. HY safsatalarını bırakın artık; biraz bilimsel yayın okuyun...

Link to post
Sitelerde Paylaş

evrime karşı çıkan biri olunca hemen adnan hocacı damgası vuruluyor.adnan hoca denen sahtekarla evrime karşı cıkanları bir görmeyin.sanki evrime karşı çıkan tek otorite adnan palavracısı başka herkes evrimci bircok yabancı bilim insanıda evrimin saçmalık olduğunu söylüyor zaten sen uyu.mesela bir örnek.evrimci bilim adamı

Prof.Dr.Alan Feduccia ne demiş bak "25 sene boyunca kuşların kafatasını inceledim dinazorlarla aralarında hiçbir benzerlik görmüyorum.Kuşların dört ayaklılardan (yani sürüngenlerden) evrimleştiği teorisi paleontoloji alanında 20.yy en büyük utancı olacaktır"

ozgurruh

benim bahsettiğim saçmalıkları evrimianlamak.org sitesinde okuyabilirsin herhalde o sitede adanan hocanın değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Prof.Dr.Alan Feduccia ne demiş bak "25 sene boyunca kuşların kafatasını inceledim dinazorlarla aralarında hiçbir benzerlik görmüyorum.Kuşların dört ayaklılardan (yani sürüngenlerden) evrimleştiği teorisi paleontoloji alanında 20.yy en büyük utancı olacaktır"

ozgurruh

benim bahsettiğim saçmalıkları evrimianlamak.org sitesinde okuyabilirsin herhalde o sitede adanan hocanın değil.

Buyur, al baka işte gene H.Y. işi bir zırvalık daha..

Öncelikle, dört ayaklı, sürüngen demek değildir... Dört ayaklı -> Teropod -> Theropoda -> Dinozorların ataları..

İşte şu kitaptır A. Feduccia'nın mevzu hakkındaki görüşlerini içeren kitap:

5140NPC741L._SL500_BO2,204,203,200_AA219

İstersen al, oku, öğren kuşlar nasıl evrimleşmiş. Yada ben sana hocanın ne söylediğini basitçe izah edeyim. Yani, bu aldığın cümlenin hemen ardında hangi cümleyi söylediğini: Kuşlar, teropodlardan değil, arkozorlardan evrimleşti.. Yani, yanisi şu, diyor ki, kuşlar, dinozorların ortak atası olan teropodlardan değil, diyapsid sürüngenler olan arkozorlardan türedi..

Sen ise çıkmış, gene yalan söylüyor, utanmaz, arlanmaz ve nasıl şerefsiz olduğunu gösteriyorsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...