Jump to content

Başörtüsü takmak farzdır.


Recommended Posts

Bence bu tarzdaki konuların açılması, hiç de şık değil. Zira iAllah'a inanmayan birilerine, peygamberimizden ve O'nun kitabı olan Kur'an'dan deliller getirmek ve isbata çalışmak abesle iştigalden başka bir şey değildir.

Bence siz yanlış anlıyorsunuz, burada müslümanlara konuları anlatanlar ateistler :rolleyes:

Link to post
Sitelerde Paylaş
Nur Suresi 31.ayet

Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz

bu bilgilşer bence doğru değil okadar dğeişik takılmaktadır hangisi doğru takılmış belli değildir kanımca.

Biri böle takılıyor biri böle biri tam kapanıyor.

Çorba gibi konudur bu uzar gider nasıl takılrı diye.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Şu ayetlere de ayrıca dikkat:

Şuna da..

Nahl 16/116. Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah'a karşı yalan uydurmak için, "Şu helâldir", "Şu haramdır" demeyin. Şüphesiz, Allah'a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Görünüş pek öyle değil gibi ama; buradaki ateistlerin açtıkları sorulara va başlıklara tatmin edici bir cevap yok ... :rolleyes:

Tatmin olmanız mümkün değil ki zaten ben de ondan bahsediyorum ya H her şeyin bir aşaması var. Size bunlardan bahsetmek abesle iştigaldir. Önce Allah'ın varlığını bilmeye ihtiyacınız var. Bu olmadan neyi, niye anlatalım ki size..

Bakın size bir olay anlatayım:

Bir lise de din dersi hocasına öğrenci sorar:

-Hocam ben Allah'ı kabul edemiyorum. Hoca ne de biliyor musunuz?

-Olur mu evladım, bu imanın rüknü kitabla ve peygamberimizin hadisi ile sabittir der.

tarihinde Calinos tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Tatmin olmanız mümkün değil ki zaten ben de ondan bahsediyorum ya H her şeyin bir aşaması var. Size bunlardan bahsetmek abesle iştigaldir. Önce Allah'ın varlığını bilmeye ihtiyacınız var. Bu olmadan neyi, niye anlatalım ki size..

Bakın size bir olay anlatayım:

Bir lise de din dersi hocasına öğrenci sorar:

-Hocam ben Allah'ı kabul edemiyorum. Hoca ne de biliyor musunuz?

-Olur mu evladım, bu imanın rüknü kitabla ve peygamberimizin hadisi ile sabittir der.

Aslında dinlerin durumunu çok güzel özetleyen bir dialog olmuş bu...

Link to post
Sitelerde Paylaş

ayeti gene kafan göre youmlamışsın.

elmalı:

nur 31.Mü'min kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz

ırzlarınızı koruyun ve kapanın<başörtülerinizi yakanızın üstüne vurun diyor>

Link to post
Sitelerde Paylaş
Buda farzmıdır?

Nisa süresi:34. Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine ÜSTÜN KILMASI sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için ERKEKLER KADINLARIN YÖNETİCİLERİ ve koruyucusudur. ONUN İÇİN İYİ KADINLAR İTTATKARDIRLAR. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gaybı koruyucudurlar. BAŞ KALDIRMASINDAN ENDİŞE ETTİĞİNİZ KADINLARA öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve DÖVÜN... EĞER SİZE İTAAT EDERLERSE artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.

Bakın örtülerini örtsünler der gibi dövün diye bir emir var burada.

Bunada farz diyebiliyormusunuz?

Diyemiyorsanız neden?

SAYGILAR.

sen tefsirci değilsin.onu yorumlayamazsın.ayrıca bunu 40 defa açıkladık ama malesef tekrar tekrar gündeme getiriyorsunuz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
değerli arkadaşım, siz yasamaa organının bol bol yasa çıkardığını ama yürütme organın omadığını düşünebilir misiniz? Yok düşünebilirseniz o zaman vay o yasaların haline vay..

Senin eklemeyeceğin bir şey varsa yaz. :)

Gerçek yasalar uygulanıyor merak etme. Biz din yasaları gibi saçmalıklar ortalığı karıştırmasın diye tartışıyoruz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu tür konularda (ben ve sitedeki inançlı kardeşlerim) görüldüğü üzre bizler birer alim ya da profesör olmadığımızdan sizlere tatmin edici cevapları veremiyor olabiliriz..inşaallah o da zamanla olacaktır..

Prof. Dr. Faruk BEŞER bu konuyu ayrıntılı bir şekilde açıklamış;

Mümin ve Müslüman olan insanlar prensip olarak Kur'ân´ın emir ve yasaklarına uyulması gerektiğinde hemfikirdirler. Ancak neyin Kur'ân'da bulunduğu neyin bulunmadığı konusu o kadar kolay anlaşılır değildir. Bunu tespit için metodoloji ve bir suje/anlayan olarak insanın tavrı önemlidir. Metodoloji önemlidir, çünkü Kur'ân da bir metindir ve onun ne olduğu, kimi muhatap aldığı, ne yapmak istediği ve bu isteğini ifade etmek için kullandığı araçlar bilinmeden onun anlaşılması mümkün olamaz. Bu anlamanın bir aktörü olarak insanın tavrı da önemlidir çünkü onu, o ne ise o olarak mı, yoksa kendisi ne istiyorsa öyle mi anlayacak olması, sonucu değiştirir. Böyle kısa bir yazıda elbette Kur'ân-ı Kerîm´i anlama metodu üzerine söylenebilecek her şeyi söylememiz ne mümkün ne de uygundur. Ama şu kadarını zikretmemiz de gereklidir:

1. Kur'ân-ı Kerîm'in, kendisinin de on bir kez vurguladığı gibi o Arapça bir metindir ve bunun anlamlarından biri, onu doğru anlamanın ancak bu dilin kuralları içerisinde mümkün olacağıdır. Dilinin elvermediği hiç bir mânâ ona nispet edilemez.

2. Dili açısından Kur'ân´ın ne söylemek istediğini en iyi anlama durumunda olanlar elbette onun ilk muhatapları idi ve onların, özellikle de ittifakla anladıkları bir mânânın onda bulunmadığını, ya da onun aksinin olduğunu söylemek imkânsız ve mantıksızdır. Bu elbette Kur'ân'da bulunan her mânânın onlar tarafından ortaya konduğu ve artık onda başka hiçbir mânânın çıkarılamayacağı anlamına gelmez. Çünkü Kur'ân'ın sürekli açılacağını da onun bizzat kendisi söylemektedir.

3. Kur'ân'ın mânâları ya bizzat onun direkt (ibare ve mantuk) ve dolaylı (işaret) olarak lafızlarından, ya da bu lafızların gereğinden ve tabii sonucundan (iktiza ve mefhum) anlaşılır. Bu da yine onun dili demektir. Çünkü benim, arkadaşıma, onunla ortak olduğumuz bir mal için: “bunun üçte ikisi benimdir” demem, üçte birisinin onun olduğunu söylemiş olmam anlamını da içerir. İşte bu anlamların birincisi direkt olarak lafızdan, ikincisi ise o lafzın iktiza ve mefhumundan anlaşılan mânâlardır ve her iki mânâ da bu sözde mevcuttur. Ama “kalanı da bölüşmeliyiz” mânâsı bu sözde yoktur. Yani bu söz ona ihtimalli değildir.

Bu kısa metot bilgisinden sonra başörtüsü meselesini, yani kadınların başlarını kapatmasının hükmünü Kur'ân'dan anlamaya çalışırsak karşımıza çıkan durum şudur:

Herkesin bildiği gibi, Nûr Sûresi 31. âyette Allah (cc) kadınların ziynetlerini (süslerini ya da güzelliklerini), sayılan kimseler dışındakilere göstermemelerini ve başörtülerini (hımarlarını) yakalarının (ceyblerinin) üzerlerine dökmelerini emretmektedir. “Ceyb” gömlek ya da hırka gibi giysilerin, boyun altından düğme ile açılan yırtmaç yeridir. Yani, başörtülerle örtülmesi istenen yer, çenenin altına tekabul eden ve bizim “döş” dediğimiz bölgedir. “Ceyb” aslında bedende değil elbisede bulunur. Ama bununla kastedilen şeyin ceybin kendisi değil, bulunduğu yer olduğu açıktır. Keza ziynetten kastedilen de onun bulunduğu bölgedir. Yoksa takı anlamındaki ziynetlerin bizzat kendilerinin gösterilmemesinin bir anlamı yoktur.

Şimdi bu ifadeden direkt olarak anlaşılan birinci mânâ, kadınların döşlerini de kapatmaları gereğidir. Ama hedef sadece bu olsaydı Allah (cc) “Ceyblerini de/döşlerini de kapatsınlar” derdi. “Başörtüleri/hımarları ile kapatsınlar” denmiş olması, tabii olarak bunun da bir anlamının olmasını, ve başın örtüsünün de bulunmasını gerektirir. Yani bu mânâ, bu ifadenin dilinin bir gereği/iktizasıdır. Eğer istenen şey sadece döşlerinin kapatılması olsaydı böyle söylemekle Allah, fazladan ve gereksiz bir kelime kullanmış olurdu. Biz bir insana mesela: “Gömleğinizle diz kapaklarınızı örtün” demiş olsak, ona sadece dizinin örtülmesi gerektiğini anlatmış olmayız. Bunu kastetmiş olsaydık, “dizleriniz örtülü olsun” derdik. Aksine bunun anlamı; gömlek bulunsun, o örteceği yerleri örtsün ve de diz kapaklarını örtecek şekilde uzun olsun, oraları da onunla örtün demektir. Ya da meclis iç tüzüğüne konan kravat takma mecburiyetini, Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti´nin: “İstenen şey, kravat takılmasıdır. Bunun boyuna takılacağı tasrih edilmemiştir. Binaenaleyh, ben meclise girsem, kravatı yine belime bağlayarak girerim” şeklinde yorumlaması elbette sadece bir espri ve muziplik olarak görülebilir.

Konu ili ilgili ikinci âyet-i kerime Ahzâb Sûresi 59. âyetidir. Orada da Allah (cc) şöyle der: “Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle cilbablarının bir bölümünü üzerlerine atsınlar. Böyle yapmaları tanınmalarının, böylece de taciz edilmemelerinin en uygun yoludur. Allah Ğafûrdur, Rahîmdir”. “Cilbâb” da “Hımâr” gibi başa atılan, ama ondan daha büyük olup bedenin büyük bir kısmını örten atkı gibi bir üstlüktür. Mümin kadınların bir dış elbisesidir ve bir bakıma da alâmet-i fârikasıdır. Burada da “Üzerlerine atmak”tan sözedilir. Eğer bu “üzerleri” ni en üst noktalarından başlatacaksak böylece başın da kapalı olacağı anlaşılır. Eğer omuzlardan başlatacaksak, omuzlara atılan bir giysinin, atılmış olması için daha yukarılarda olması gereği de ortadadır. Yani her hâl ü kârda bu ifade de başın kapalı olmasını gerektirir. Buradaki bir başka önemli husus, kadınların üzerlerine atacakları bu üstlüğün, onların tanınmamasını değil, tanınmasını sağlamasıdır. Oysa örtü insanın kim olduğunu gizleyen bir araçtır. Öyleyse bununla da kastedilen şey; Ayşe mi Fatma mı oldukları tanınsın değil, mümin ve iffetli oldukları tanınsın da kimse kendilerini rahatsız etmesindir.

Görüldüğü gibi, eğer başka hiçbir delil bulunmasaydı dahi Kur'ân'ın dilini birazcık bilen ve kendi ideolojisine destek arama gibi bir maksadı bulunmayan her sağlam insan, sadece bu iki âyetten dahi kadınların başlarının kapatılması gereğini rahatlıkla anlayabilirdi. Ayrıca biz biliyoruz ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) bu âyetlerden ve bütünüyle İslâm´dan, kadınların tesettürünün başlarını da kapsadığını anlamış, kendi hanımlarına böyle uygulatmış ve arkadaşlarının/sahâbenin hanımları da aynı şeyi yapmışlardır.

Bütün bunlarla beraber Hz. Peygamber (s.a.v.)'den günümüze bütün İslâm âlimlerinin bunu böyle anlamış olmaları ve kesintisiz bir kabulle bunun bize kadar böyle gelmiş olması, baş örtmenin kadınlar için dinde gerekli olduğunun ve bu âyetlerin anlamlarının böyle olduğunun en önemli delilidir. Buna felsefî anlamda gelenek, ya da yaşayan sünnet, hatta yaşayan Kur'ân diyebiliriz ve İmam Mâlik´in de ısrarla üzerinde durduğu gibi bu bir bakıma mânevi tevâtürdür. Kastı mahsusası olmayanlar için reddi mümkün değildir.

Özetle, mümin kadınların başlarını örtmeleri Kur'ân'ın bir emridir. Bunu sünnet böyle beyân etmiş ve uygulamıştır. O günden bu güne de bu anlayış, aksine hiçbir görüşle sekteye uğramadan mânevi bir icmâ' olarak kabul edilmiştir. Aksini iddia etme İslâm akidesi açısından da tehlikeli bir noktada olma demektir. Çünkü İslâm ne ise odur. O kendini kendi tanımlar. İnsanlar onu kendini tanımladığı gibi kabul ederler ya da etmezler. Ama değiştirme hakları olmamalıdır.

Başörtüsünün değişik şartlarda çıkarılıp çıkarılamayacağı ise ayrı bir husustur ve bu da ancak zamansal, lokal, kişisel bir fetvâ olabilir. Genellenebilecek bir fıkıh olamaz. Yine de böyle zamansal bir fetvânın dahi çok kolay olamayacağı bir gerçektir. Çünkü dinler, ideolojiler ve düşünceler sembolleriyle varolabilirler. Tesettür ise İslâm'da sadece kadının değil, bütünüyle İslâm'ın sembollerinden biridir. Belki de en önemli sembolüdür. Medeniyet dönüştürmek isteyenlerin modernleşmeyi kadınların tesettürden çıkması ile özdeş görmeleri, bu sebeple anlamsız değildir. Modernleşmenin İslâm dünyasına kadın üzerinden taşınmış olması da çok mânidardır. Bu konu üzerende bunca ısrar etmelerinin sebebi de bundandır.

Aliyyu'l-Kârî, Şifa Şerhi'nde şu anlamda bir hadîs nakleder: “Kalıplar benzeşince kalpler de benzeşir”. Böyle bir hadîsi hadîs kaynaklarında bulamamış olmamıza rağmen, doğru bir söz anlamında bu bir hadîstir ve psiko-sosyal bir gerçeği anlatır. Nitekim günümüz düşünürleri de aynı şeyi söylemektedirler: “Georg Simmel, giyimin doğrudan yürüyüş temposunu, endamını, jestleri belirlediğini ve dolayısıyla benzer biçimde giyinen insanların benzer davranışlar sergilediklerini ileri sürer."

tarihinde elanur tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Uzun lafın kısası, çarşaf veya burka da dahil olmak üzere başı kapamak tüm müminelere islamın farzıdır, hayırlı olsun... Hepsini tesettür giyim mağazalarına bekleriz...

Lütfen din üzerinden gelir kaynağı oluşturmayalım. hem siz ateist değil misiniz? Niye tesettür mağazası açtınız ki? Menfaart işte. İnanç başka ticaret başka. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...