Jump to content

Genetik çöküşün önelenmesi, biyoteknoloji ve eğitim


Recommended Posts

İnsan ömrünün uzamış olması, bizlerin genetik yapısının belli değişimlere açık olduğunu gösteriyor. Zaten evrimin varlığı bunun açık bir göstergesi. Yapılan biyoteknolojik çalışmalarla, genetiğimiz çökmeyecek hale getirilirse, insanlar ölümsüz olabilir yada ömür süresi çok uzayabilir. Ben bir süre önce bunun aksini savunuyordum, ama okuduğum bazı şeyler fikrimi değiştirdi.

Bu mümkün olursa önümüzde şöyle bir sorun var. İnsanların bilinçlerinde var olan cehalet ve yıkıcı eğilimler gerek bu günde gerek yukarıdaki durumun gerçek olması halinde çok sorun yaratır. Bizlerin biyoteknolojik yöntemlerle genetik sağlamlığımızın ve ömrümüzün artmasından çok bilinç temzilenmesine ihtiyacımız var görünüyor. Tabii ikisi paralel gitmeli, sanırım bu daha doğru olur.

Bilinç temizlenmesi denilen şey eğitimle olur. Ama nasıl bir eğitim, rastgele değil elbette. İnsanlara nasıl bir eğitim verilmelidir ki; hayata saygı duysunlar, farklılıkları içlerine sindirsinler, ben derken sen demeyi de bilsinler? Hepimizin seçimlerinin birbiriyle nasıl etkileştiğini anlamak, fütursuzca kullanılan doğal kaynakların tükenebileceğini anlamak, paylaşımın olmadığı yerde karışıklığın kaçınılmazlığını anlamak, insanca yaşama imkanı sunamayacağın çocukları dünyaya getirmenin korkunç bir bencillik olduğunu anlamak... Bütün bunlar nasıl bir eğitim ile insana verilebilir?

Bugün verilen eğitim insanlara bir çok bilgi sunuyor ve tabii çok değerli. Ancak yukarıda ki gerçekleri anlamak adına insanlara nasıl bir eğitim verilebilir? İşte bunu düşünüyorum ve sizlerin düşüncelerini almak istiyorum.

tarihinde baglanti tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu konuda ben yıllar önce bir yazı yazmıştım..

İnsanlığın sonunu getirecek trajik bir senaryo idi..

Ona doğru hızlı adımlarla ilerliyoruz.

Genel olarak teknoloji, özel olaran nükleer ve biyoteknoloji insanlığın sonunu vurgulayabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu konuda ben yıllar önce bir yazı yazmıştım..

İnsanlığın sonunu getirecek trajik bir senaryo idi..

Ona doğru hızlı adımlarla ilerliyoruz.

Genel olarak teknoloji, özel olaran nükleer ve biyoteknoloji insanlığın sonunu vurgulayabilir.

Olabilir demek bile ürkütücü, ama gerçek. Ancak bunun olmama ihtimalide var. Bıçak sırtında yürüyen insanlığız biz. Ya ak yüze düşeceğiz ya kara yüze. Henüz düşmemişken bir şeyler yapmak için çabalamak gerekli değil mi? Yoksa bunu istemeyecek kadar yoruldunuz mu?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Olabilir demek bile ürkütücü, ama gerçek. Ancak bunun olmama ihtimalide var. Bıçak sırtında yürüyen insanlığız biz. Ya ak yüze düşeceğiz ya kara yüze. Henüz düşmemişken bir şeyler yapmak için çabalamak gerekli değil mi? Yoksa bunu istemeyecek kadar yoruldunuz mu?

O zaman yazıyı aşağıya yapıştırıyorum.. Olup olmayacağına siz karar verin...

BİYOTEKNOLOJİ, KIYAMET VE ÖLÜMSÜZLÜK......

November 25 2002 at 6:20 PM

Kıyamet ve ölümsüzlük……

Çirkin ve güzel….

Siyah ve beyaz..

Ateş ve buz……

Son ve sonsuzluk…..

Ne ilginç…… İç içe, el ele, kucak kucağa…

Biyoteknoloji bunların katalizörü..

İslam bunların kurbanı……

Biyoteknoloji, teknolojinin biyolojiye uygulanmasıdır. Biyoloji çok geniş bir bilim dalıdır ve her türlü canlı varlıkla ilgilenir. Tıp aslında tek başına bir bilim dalı değildir. Biyolojinin bir koludur ve biyoloji gibi, diğer bütün bilimlerden yararlanır. Biyoloji insan dışı canlıların, tıp ise insanların nasıl çoğaldıklarını, büyüyüp geliştiklerini, yaşam döngülerini, cinsiyetlerini, yaşayış şekillerini, ömürlerini ve onlarla ilgili hemen her konuyu yakından inceler.

Teknolojik gelişmelerin tümü insanlığa hizmeti amaçlar. Görünüşe göre insana yararlıdır. Ama bu yarar koşulsuz değildir. Teknolojinin insanlığa yararı sınırlıdır. Teknoloji bazı ülkelere diğerlerinden daha çok yararlıdır. Örneğin uçak teknolojisini ele alalım. Kim daha iyi savaş uçağı imal ederse, savaşı o kazanacaktır. Günümüzde havadan bombalayarak bir ülkeyi ortadan kaldırmak mümkündür. Teknoloji o kadar ilerlemiştir. Sırplar’a Kosava’da verilen ders ve Irak’ın iki defa uğradığı hezimet, Taliban’ın havadan yapılan saldırılara bir ay bile dayanamaması, hava üstünlüğünün önemini açıkca göstermektedir.

İlerde tarih bu örnekler için ilkel teknolojik gelişmeler terimini kullanacaktır. Çünkü ülkeleri birkaç nötron bombası ile, geride radyoaktivite bile bırakmadan, bir anda ortadan kaldırmak mümkün olabilecektir. Hatta bu günümüzde bile mümkündür…. Teknolojik olarak geri ülkeler, halkları belli bir uygarlık ve teknolojik düzeye ulaşamamış çoğu Müslüman fakir ülkeler, bu kategoriye dahildirler. Dünya hızla değişmektedir. Teknoloji geometrik bir hızla ilerlemektedir. Bir süre sonra öyle bir devirden geçilecektir ki, bu hıza ayak uyduramayan ülkelerin elinden yaşama hakları alınabilecektir. Yaşam bir hak olmaktan çıkacak, ayrıcalık olacaktır. O zaman hızla yaklaşmaktadır. Bu gerçekleri yadsımaya olanak yoktur.

Teknolojiye geri dönelim ve gelişmeleri yakından inceleyelim… Şu ana kadar önce teknolojinin, sonra onun bir dalı olan biyoteknolojinin insanlığa kazandırdıklarına bir göz atalım.

Teknoloji sayesinde dünya 21’nci yüzyılda informasyon çağına girmiştir. Bilgi artımı inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Her yedi yılda bir mevcut bilgi iki ile katlanmaktadır. Son zamanlarda hiç google taraması yaptınız mı bilmiyorum. Günümüzde bilgi enflasyonu vardır. Her hangi bir konuda karşınıza o kadar çok bilgi çıkmaktadır ki, onlardan yararlanmak ayrı bir bilgi birikimini gerektirmektedir. Bilgili olanların dışındakilerin mevcut bilgilerden yararlanması nerdeyse olanaksızdır.

Teknoloji sayesinde yapılan ilerlemeleri sıralamaya gerek olduğunu sanmıyorum. Yalnız yaşamın değil, evrenin ortaya çıkış mekanizmasının bile gizeminin çözülmeye başlandığı bir zamanda yaşıyoruz. Teknolojinin insanlığın yararına değil, zararına kullanıldığının sayısız örnekleri olduğunu biliyoruz. Atom ve Hidrojen bombaları bunların sadece ikisidir. Teknoloji sayesinde kütle imha silahları yapmak ve onları başarılı bir şekilde kullanmak bir sorun oluşturmamaktadır.

Aynı şeyleri biyoteknolojik ilerlemeler için de ileri sürebilirim. Bu bağlamda biyoteknoloji insanlığa, diğer teknolojik ilerlemelerden daha yararlı veya daha az zararlı değildir. Biyoteknoloji bir yandan bulduğu yöntemlerle insanlara daha çok süt veren inekler, organ transplantasyonu için kullanılacak domuzlar, iri ve kıpkırmızı domatesler, ilaçlar, protezler, yapay kalp makineleri, böbrekler, iri ve besili piliçler kazandırmışsa da, bütün insanlığı yok edebilecek bakteri ve virusların sentezini de kolaylaştırmıştır. Bu bilgilerle donanan sapkın bir diktatör, hatta kendi özel laboratuvarında araştırma yapmakta olan çılgın bir bilim adamı, dünyanın diğer ülkeleri için ciddi bir tehlike oluşturabilmektedir. Biyoteknolojik ilerlemelerin hepsi insanlığa yararlı, masum ve istenilir etkinlikler değillerdir. Biyoteknoloji içinde ayrıca uyumakta olan ve giderek uyanmaya başlayan bir canavarı barındırmaktadır.

Bu korkunç canavara birkaç yüz yıl sonra, hatta belki daha da önce, dünyayı bir felakete sürükleyebilecektir. İnsanlık bu canavarı keşfetmek üzeredir. Bu canavar ölümsüzlüktür. Ya çok uzun yaşamaktır...

Bilim ölümsüzlük konusunda yoğun araştırmalar yapmaktadır. Ölümsüzlük henüz bulunamamıştır ama, mevcut ilerlemeler yakın bir zamanda bulunabileceğine işaret etmektedir. Bilim ölümsüzlüğü bulmadan önce çeşitli evrelerden geçecektir. Bu süreç başlamıştır. Günümüzde çeşitli genetik olan ve olmayan müdahalelerle laboratuvar hayvanlarının ömrü uzatılmaya çalışılmaktadır. Genetik olmayan manüplasyonlarla farelerin ömrü iki ile katlanmıştır. Sıra genetik manüplasyonlara gelmiştir. İnsan kök hücre deneyleri ve insan genomunun ayrıntıları, insanların doğal ömrünün ne kadar uzun olduğunu kesin olarak ortaya koyabilecek çalışmalardır. Bu çalışmaları ilerde insan genomuna müdahale eden diğerleri izleyecek ve insan ömrü uzatılacaktır.

İnsanlar öteden beri ölümden nefret etmektedirler. Firavunlardan tutun, Çin imparatorlarına, Osmanlı padişahlarından çeşitli diktatörlere kadar dünyada sayısız lider ölmemek için ellerinden gelen ne varsa yapmışlardır. Onların hepsi ölmüşlerdir. Bizler de ölümü tadacak ve ölümsüzlüğü göremeyeceğiz. Uzun yaşama bile bizim için bir ütopi olmaktan öteye gidemeyecektir. Ama bir gün gelecek, ölümsüzlük veya çok uzun yaşamak gerçekleşecektir.

İslam’ın şiddetle reddettiği evrim kuramı artık moleküler düzeyde tartışılmaktadır. İnsanın genlerini yakından inceleyerek ömrünün ne kadar olacağını saptamak bulunmak üzeredir. Bu konuda bazı gelişmeler vardır. Bu öylesine önemli bir konudur ki, bir süre sonra şeffaflığını yitirecektir. Hatta belki de yitirmek üzeredir. Biyoteknolojik ilerlemeler önce insan ömrünü 150-200 yıla çıkaracaktır. Ardından bu ömür hızla uzayacak ve önce yüzlerce yıla, sonra binlerce yıla ulaşacaktır. Ölümsüzlük bulunmasa bile bu başarı insanlığın geleceği için son derece tehlikeli bir gelişmedir.

Önümüzdeki bin yıl içinde dünyaya şeklini verecek olan sosyo-politiko-ekonomik gelişmeler daha çok teknolojik ilerlemelerden etkilenecektir. Dinler bir tür metamorfoza uğrayarak kendilerini yeniden yapılandırmaya çalışırlarken, iklim ılımanlaşacak, kutuplar eriyecek, insan nüfusu artacak ve sosyal yapıda büyük değişiklikler olacaktır. Önlemler alınmazsa, bundan 500 yıl sonra dünya nufusu 500 milyarı aşacaktır.

Bu arada Ay ve Mars kolonileri kurulacak ve insanların bir kısmı oralarda yaşamaya başlayacaklardır. Dünyada mevcut kaynaklar bu nüfus için yeterli değildir. Petrol çoktan bitmiş ve kömür reservleri çok azalmış olacak, stratejik önemi olan diğer madenler tükenmeye başlayacaklardır. Teknoloji bütün bu sorunlara çözümler getirecektir. Ama o zaman teknolojinin zararlı etkileri de egzajere edilecek ve dünya daha iyi bir mekan değil, öncekinden çok daha sefil bir yer olacaktır.

Kısaca açıklamaya çalıştığım senaryoya göre dünyanın diğer gezegenlerden gelecek ham maddelere olan gereksinimi artacaktır. İklim Myosen çağında olduğu gibi, sıcak ve rutubetli olacak, deniz seviyesi en azından 50 metre yükselecektir. Bütün bu gelişmeler insan ömrünün uzamaya başladığı ve ölümsüzlüğün bulunduğu bir zamana rastlayacaktır.

Dünya ikliminde olan değişiklik, nüfus patlaması, kaynakların tükenmeye başlaması ve teknolojik ilerleme, ölümsüzlüğün bulunması ile bir araya gelince ortaya çıkacak patlayıcı karışım, dünyaya korkunç bir felaket sürükleyecektir...

Biyoteknoloji, Kıyamet ve Ölümsüzlüğe devam ediyorum.

Bunlar ilerde vuku bulması mümkün fiktif düşüncelerdir. Ciddiye alınmalıdırlar ama, gerçek olarak kabul edilmemelidirler..

Öteden beri ölümsüzlük üzerine araştırma yapmakta olan ülkeler bir süre sonra bu konudaki şeffaflıklarını durduracaklar ve araştırmalarını büyük bir gizlilik içinde sürdüreceklerdir. Biyolojik ilerlemelere diğer teknolojik ilerlemeler de eşlik edecektir.

Çeşitli gezegenlerde üsler ve koloniler kurulacaktır. Ölümsüzlük bulunur bulunmaz bu sırra ilk sahip olan ülke teknolojide ilerdeyse, büyük bir avantaj kazanacaktır. Bu öylesine müthiş bir avantajdır ki, ihmal edilemez. Günümüzde bile yüksek olan dünya nüfusu her insanın sonsuza kadar veya binlerce yıl yaşaması için uygun değildir. Teknolojide ileri olan ülke diğer ülkeleri yok mu edecektir? Kimsenin günahını almak istemiyorum. İnsanların ve ülkelerin bazılarından kurtulmak düşüncesi hakim olabilir. Yüzmilyarlarca insan sayısız kültür ve din ortadan kalkabilir. Geride kalan birkaç milyar insan uzun ve refah bir ömür sürdürebilir. Eğer bu senaryo gerçekleşirse, aralarında Türkiye’nin de olduğu Müslüman ülkeler yeryüzünden silinebilir. Dinler ortadan kalkabilir. Allah’ın yerini insan alabilir. İnsan Allah olabilir.

Geleceği bilmeye olanak yoktur ama, bu senaryoyu kurgubilimsel olarak nitelendirip, ihmal etmek de doğru değildir. Bugün bile bir ülkenin diğerlerini yok etmesi mümkündür. Amerikan prezidentinin Kuzey Kore’ya karşı yaptığı tehdit hala kulaklarımda.. Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye veya Japonya’ya atom bombası ile saldırması olasalığı üzerine konuşan Clinton, böyle bir durumda Kuzey Kore’nin dünya haritasından silineceğini söylemişti…

Yukardaki fiktif senaryo yazıldığı gibi değil ama, bir tür gerçekleşebilir. Şimdiden bazı önlemler alınmalıdır. Bu önlemler arasında teknolojik ve biyoteknolojik ilerlemelere limit konulması olmalıdır. Bunun nasıl başarılacağını bilemem. Bazı ülkelerin gizli biyoteknolojik araştırma yapmaları nasıl önlenebilir?

Atom ve Hidrojen bombaları ile ilgili teknolojilerden farklı olarak, biyoteknoloji geniş kaynak ve olanaklara gereksinim göstermeyebilir. İyi bir laboratuvarı orta büyüklükteki bir binaya sığdırmak mümkündür. Bu binayı yer altında inşa etmek ve araştırmaları büyük bir gizlilik içinde yapmak bir sorun değildir.

Biyoteknoloji korkunç bir canavardır ve bir süre sonra durdurulmalıdır. İnsanlar doğmalı, gelişmeli, aile kurmalı, sağlıklı bir şekilde yaşamaları, hasta olmalı, dertleri ve sorunları tedavi edilmeli, acı ve ızdırap çekmeleri önlenmeli ama, belli bir yaştan sonra yaşlanmalarına ve nihayet ölmelerine izin ve olanak verilmelidir. Bu ölümlerin çoğu ötenazi ya da intihar şeklinde olabilmelidir.

Benim özgürlükten ve hümanizmadan anladığım budur.

Özgür doğmak, yaşamak ve öyle ölmek.....

Ama mutlaka ölmek.....

Gerisi ayrıntıdır...

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sayın haci, müthiş bir fütürolog olduğunuzu söyleyebilirim. Bu yazı benim için çok ufuk açıcı oldu. Ancak bazı söyleyeceklerim var. Bütün söylediklerinizin olması çok olası. Evrendeki varlığımız sabit değerlere ve kalıplara bağlı değil. Değişiyor, yerinde durmuyor. İnsanoğlu elde ettiği bilgi ile hiç bir eski değeri tanımadan yoluna devam edecek bir esneklikte ve hatta bencilliktedir. Bunu insana baktığım zaman görebiliyorum. Geride kalan insanlara karşı pek bir acımasının olmayacağını anlıyorum. Bu adaletli yada adaletsiz bir bakış açısıdır demeyeceğim. Adalet anlayışı sabit bir şey değil.

Ne olabiliyorsa o olacaktır. İnsanlığın yıkıcılık eğilimi ve bencil duyguları baskın çıkarsa, evet son gelecektir. Ancak bu kadar büyük bir bilgi birikimi beraberinde, evrende var olan maddelerin dönüştürülüp kullanılmasını mümkün hale getirebilir. Bu insanın var oluşundan beri süregelen kaynak sorununu çözmek demektir. Ancak uzun bir zamanı alacağı kesin. Söylediğiniz süreç son derece sancılı olacaktır. Çok büyük karışıklıklara ve acılara sebep olacaktır. Bilgiden yoksun olanların ve bunu alacak kapasitesi olmayanların büyük felaketi kaçınılmaz görünüyor.

Bütün bu gelişmeler beraberinde anlayışları da değiştirecektir. Eğer teknoloji ileride kaynak sorunlarını çözerse, dünyayı doğal sorunlardan epey arınmış bir hale getirirse ve diğer gezegenlerde rahatça yaşayacak imkanları sağlarsa; işte o zaman insan insana daha bir başka bakmaya başlayacaktır. Çünkü insan özü itibarıyla sadece bencillikten ve yıkımdan ibaret değildir. Hatta yaşanan süreçte bile bazı insaflı davranışlar sergileyecektir.

Bu dinamik, zor ve uzun süreç, insanlığın çok dramatik ve trajik tablolarına sahne olacaktır. Ancak insanı ne kadar suçlayabiliriz? Doğa böyle, evren böyle. Biz ise onun bir parçasıyız. Onun kurallarına göre var olmak zorundayız. En yapıcı insanda bile yıkıcılıktan bir parça vardır. Biz buyuz. Kaçınılmaz olanlar yaşanacaktır. Kendimizi kandırmayalım. Biz istesekte hayatın dinamiklerinin üzerine çıkamayız. İlerleme tutkusuna sahip insanların önünde direnenler, istesekte istemesekte un ufak olacaktır. Çünkü bilgi ve teknoloji çok büyük bir güçtür. Adeta Tanrısal bir güçtür. Bunu anlamıyorlar, ama yakında anlayacaklar. Çünkü dediğiniz gibi çok hızlı ilerliyor ve hiç bir kural tanıyacak gibi görünmüyor.

Gelelim sizin yazının sonundaki klasik yaklaşımınıza. Buna katılmıyorum. Değişim ve gelişim klasik anlayışları hiç kaale almaz. Almasını gerektirecek ne var? Etik mi, hangi etik? Etik nedir, kime göre ve nasıl? İnsan güç denilen olgunun sarhoşudur. Bunu elde ettiği zaman az yada çok gözü döner. Hele ki ölümsüzlük insanı daha da sarhoş edecek bir afrodizyak olacaktır. Bundan çok fazla gururlanacak ve başı dönecektir. Ne var ki bir zaman sonra kanıksayacaktır. Ayrıca insanlık tümü ile insaftan ve sevgiden yoksun değildir. Olacaklar olur ve uzun zaman alsa da taşlar bir gün bambaşka bir şekilde yerine oturur. Nesiller boyu süren acılar insanlığın hep kaderi olmuştur. Bunu yaşadık ve yaşmaya mecburuz.

tarihinde baglanti tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 7 years later...

Öncelikle biyoteknolojinin gerçek anlamda ne olduğuna bakalım... Yorum ve değerlendirme sizin...

DNA teknolojisi ile bitki, hayvan ve mikroorganizmalar geliştirmek, doğal olarak var olmayan yeni ve az bulunan maddeler üretmek için kullanılan teknolojiye biyoteknoloji denir...

Hangi alanlarda kullanıldığına bakalım..

*Orjinalinden farklı yeni tür sebze ve meyve üretimi > kesinlikle onaylamıyorum.

*Zor şartlarda yaşayan organizmaların enzimlerinin sağlamlaştırılıp sanayide kullanılması > kesinlikle onaylamıyorum.

*Bazı hormon, antikor, vitamin ve antibiyotiklerin üretilmesi > kesinlikle onaylamıyorum.

*Aşı ve tıbbi bitki üretimi > tartışmalı

*Yapay organ ve doku üretimi > tartışmalı - olabilir ...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ayrıca bitki biyo teknolojisi alanında en önemli gelişmeler biri de örneğin; biyoteknoloji sayesinde elde edilen ilk GDO lu ürün domatestir.

Takiben mısır, pamuk ve patates gibi bir çok meyve ve sebze de biyoteknoloji ile üretilmeye başlanmıştır.ABD'deki gıdaların çoğu gdo'lu ürünlerdir.Ülkemizde de hızla artmaktadır...

GDO lu ürünler özellikle insan sağlığına ve çevreye çok zararlı olmasına karşın, bu konuyla hiç kimse veya hiçbir topluluk ilgilenmemektedir...

GDO nun Zararları :

*Gen bitkinin içine yerleştirildiği için insan sağlığını olumsuz etkiler.

*Besleyici değildir.

*Biyo çeşitliliği tehlikeye sokmaktadır.

*Biyolojik kirliliğe neden olur.

*Böcekleri olumsuz etkileyip ekosistemi tehdit eder.

*Her yıl yeni tohum alma zorunluluğu yaratır.

*İnsanlığa ait DNA nın, birkaç büyük şirketin patenti altında olması tehlikeli sonuçlar doğurabilir...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...