Jump to content

islama göre kızlar buluğ çağına erince evlenebilir..


Recommended Posts

işinize gelince muhammed herşeyi biliyor ama sokrates ..tıp biliyordu hani ? şimdi adet görmeyen kadının hamile kalamayacağını bilemeyecek kadar cahil :D :D

komik komik komik............

Evet deve sidiği için demiş tıp bilgisi müthiş :P

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 82
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

4- Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda eğer şüphe ederseniz (iddetlerinin nasıl olacağında tereddüt ederseniz), onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları, doğum yapmalarıdır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.

Henüz adet görmemiş biri kaç yaşında olabilir sizce?

Dikkat kadınlarınız içinden diyor birde.. :)

"Henüz adet görmemiş kadınlarımız" sübyancılığın kurumsallaştırılması diye buna denilir bu herhalde... Adam boşuna "Kemalist laik devlet benim dinime ve ne yaptığıma karışamaz; burada demokrasi yok mu" diye bağırmıyor hani... :rolleyes:

Aklınız hep uçkurunuza çalıştığı için sürekli uçkur edebiyatı yaparak kendinizi tatmin ediyorsunuz..

O yazdığınız ayette henüz kelimesi yok.Var diyen varsa beri gelsin bakalım hodri meydan.

tarihinde Mucadele tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

sevgili Bruce Lee'nin verdiği cevabı yineliyorum ;

İddet,o dönemin şartlatına göre bir kadının hamile olup olmadığını anlamak için konulan bir yöntemdir.Bugünkü gibi anında hamileliği tesbit edebilen modern teknolojik cihazlar yok.

Eğer ayet senin dediğin gibi hiç adet görmemiş kadınlardan bahsediyorsa,hiç adet görmeyen kadınların çocuğu olmaz,Dolayısıyla iddet beklemesine gerekte yoktur.

Üç ay iddet beklesinler dediğine göre bu ayette kast edilenler,daha henüz adet olmamış bebeklerdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bıisim Allah erRahman erRahim

Allah ın izni ile

bruce lee “Kul hakkı imiş sıçarım ben öyle kul hakkına.Çocuklarla ilişkiye girmek en aşşağılık bir suçtur. Kuran denen o ilkel kitap bunu meşru görüyorsa değil çamur atmak kıçımı bile silerim onunla.” demişsin. çok doğru bir yorum. bende türkçeye çevirilmiş bir Kur’an-ı Kerim de bir sayfanın alt yazısında “Hz Muhammed in 4 yaşındaki bir kıza nişan takıp 9 yaşında evlendiğini” okuyunca o paçavrayı direk çöpe attım.

{[( elimizdeki, elinizdeki Kur’an-ı Kerim in çoğu yerleri türkçeye yanlış tercüme edilmiş ve yanlış yorumlanmıştır. bunu belirtmek isterim.)]}

bir insanın aklı ne zaman olgunluğa ererse evlenme yaşı geldi demektir. bu yaş bence ortalama 17 dir.

talak suresine ve ayetlerine gelince: önce; şu pislik araplar ve onların zihniyetinde olanların, küçük kızlar ile aybaşı olmalarından sonra cinsel ilişkiye girmeleri yani evlenmeleri şartları vardır. yani bu ayet küçük kızlardan bahsetmiyor. bu zihniyet öncede vardı şimdide var.

bu talak suresi boşanma ile ilgili.

Talak 4. Âdetten kesilen kadınlarınızın iddet bekleme sürelerinde kuşkuya düşerseniz(1), onların iddetleri üç aydır. Hiç âdet görmemiş kadınların süreleri de böyledir(2). Gebe olan kadınların süreleri ise yüklerini bırakmalarına kadardır. Kim Allah'tan korkarsa, O ona işinde bir kolaylık nasip eder.

(1) de diyor ki: yaşı geçmiş karılarınız da hamile olabilir, bunun için üç ay bekle;

(2) de diyor ki: diğer karılarınızdan adet görmeyen varsa, onu da üç ay bekle...

yanlış edindiğiniz bilgiler ile Allah tan ve iman dan vazgeçmeyin.

Allah a emanet olun

mehmet rende

...

Link to post
Sitelerde Paylaş

heh hadi bakalım burdan yak..birde kuran Türkçe'ye yanlış çevrilmiş diyen eksikti ..zaten millet inanıcam diye nasıl kasıyor kendini anlamadım..kuranın evrenselliği falan kalmadı :D

mert ,heralde yenisin ,hoşgeldin ..ancak şimdide, bundan sonrası içinde konuyu en baştan okumanı tavsiye ederim ..biz o dediğin konuyu çoktan geçtik ,,senden önce yazılmış bir önceki iletiye bak ;

eğer hiç adet görmeyen kadın ,küçük kızlar değilse ,buna göre hiç adet görmeyen kadın demek,menopoza girmiş kadın demektir ..menopozdaki kadının doğurmasınıda bekleyemezsin !çünkü doğuramaz !

yani burda bahsedilen küçük kızlardır..

yani sapıkçadır..

tarihinde butterflyeffect tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yaşar Nuri'nin Ayşe'nin yaşı ile ilgili bugünkü yazısı.

http://www.hurriyet.com.tr/yasarnuriozturk...706.asp?gid=241

Hz. Âişe Peygamberimizle kaç yaşında evlendi?

İslam tarihinde kadın haklarının ilk ve en fedakâr savunucusu olarak gördüğümüz Hz. Âişe’nin maruz kaldığı iftiraların ilki olan ve Kur’an’da geniş bir biçimde anlatılan ‘İfk’ hadisesini biz, ‘İslam’da Büyük Günahlar’ adlı eserimizin ‘İftira’ bölümünde inceledik.

Burada ele alacağımız konu, Müminlerin Annesi Hz. Âişe’ye atılan ikinci iftira, yani onun yaşı ile ilgili iftira olacaktır.

Arap-Emevî dinciliğinin, İslam düşmanı oryantalistlerle işbirliği halinde iddia ettiğinin aksine, Hz. Âişe, Peygamberimizle evlendiği zaman, 9 yaşında değil, 18 veya 19 yaşındaydı.

Bu mesele, İslam araştırmalarının büyük ismi müfessir düşünür Ömer Rıza Doğrul (Mehmet Akif Ersoy’un damadıdır) tarafından yıllar önce gündem yapılmış ve Batılı oryantalistlerce ha bire öne sürülen ‘9 yaş’ iddiasının, geleneksel Emevî dinciliğinin asırlarca yaşatılan bir yalanı olduğu ispatlanmıştır.

Ne var ki, dinci taife, Hz. Peygamber’e iftira ve hakaret için kullanılan bu yalanları, hayret verici bir biçimde ve oryantalistlerin belirlediği şekilde yaşatmayı sürdürmüştür.

Sebep, bugün daha açık görülüyor:

Dinci taife, kendi düşüklük ve rezilliklerini savunmada Peygamberimizi kullanabilmek için bu iftiraya karşı çıkmamış, bir İslam bilgininin bu konudaki ispatlarını gündeme taşımamıştır.

Gerçek şu ki, Allah ile aldatmayı hayat ve siyaset tarzı olarak benimsemiş dincilik ekipleri, şehvet tutkularının yarattığı sıkıntıları aşmak için dinin kredilerini kullanma ihtiyacı duydukları zamanlarda, “Ne var bunda, Peygamberimiz de 9 yaşında bir hanımla evlenmemiş miydi?” deme hayasızlığına dayanak olacak bir yalanı ellerinin altında kullanıma hazır tutmayı yeğlemişlerdir.

Yani İslam ve mukaddesatın haysiyetini koruma yerine nefislerinin sefilliklerini savunabilmeyi esas almışlardır.

DİNCİ HAYASIZLIĞIN OYUNU

Dincilik mümessilleri, bir yandan bu haysiyetsizlikleri sergilerken, öte yandan, oryantalistlerin iftiralarını deşifre edip yere çalan bizleri, “İslam’da reform yaparak dini bozuyor, dini sosyetenin keyfine uyduruyor” şeklinde onursuz iftiralarla karalayarak halkı ifsat etme alçaklığını sürdürmüşlerdir.

Tarihin ve Tanrı’nın onları bugün getirdiği yer ise, okyanusun öte yanından İslam’a müdahale ederek dinin adını değiştirip Kur’an’ı İncilleştiren, camiyi kiliseye çevirmeye kalkan Evangelistlere uşaklık ve yardakçılık zilletidir.

Kendi deyimleriyle, ‘Bu coğrafyada, BOP Projesi’ne eşbaşkanlık görevi yapmak’ düşüklük, dalalet ve hıyanetidir.

Allah âdildir ve riyakârların hayasız yüzlerini işte böyle teşhir etmektedir.

Meselenin bizi ilgilendiren yanına gelelim:

Hz. Peygamber konusunda, gerçeklerden çok duyguları öne çıkaran geleneksel anlayış –ki Emevîlerin saltanat dinciliği hesaplarına uyarlanmış bir anlayıştır-Hz. Âişe’nin, Peygamberimiz tarafından eş olarak istendiği zaman 6 yaşında olduğunu söylemektedir.

Bu açık bir saptırmadır, tarihsel gerçeklere ve belgelere aykırıdır. Bunun böyle olduğunu, biz, ‘Asrısaadet’in Büyük Kadınları’ adlı eserimizin ‘Hz. Âişe’ bahsinde (sayfa: 29-65), rahmetli Ömer Rıza Doğrul (ölm. 1952) üstadın çalışmalarını da değerlendirerek ispatlamış bulunuyoruz.

Şimdi, anılan eserimizdeki verilerden hareketle, meseleyi iki nokta halinde bir kez daha açıklığa kavuşturalım:

1. Geleneksel iddianın söylediklerinin aksine, Hz. Âişe’nin doğumu, nübüvvetten (Hz. Muhammed’e peygamberliğinin bildirilişinden) 4 yıl sonra değil, nübüvvetten 6 yıl öncedir.

Anlaşılan o ki, geleneksel Emevî tezgâhı, Hz. Âişe’nin yaşında, daha baştan on yıllık bir küçültme yapmaktadır.

Kesin olarak bilmekteyiz ki, Hz. Âişe, peygamberimizin kendisiyle evlenme iradesini ortaya koyduğu tarih, peygamberliğin gelişinden tam on yıl sonradır. Peygamberimiz bu isteğini, Âişe’nin babası ve peygamberimizin yakın dostu Hz. Ebu Bekir’e açtığı zaman, Ebu Bekir ona şunu söylemiştir:

“Ben, Âişe’yi akrabamdan Mut’ım’in oğlu Cübeyr’e söz verdim. Eğer onlar bu isteklerinden vazgeçerlerse, Âişe’nin sizinle evlenmesini ancak o zaman düşünebilirim.”

Kaynakların bu konu ile ilgili kayıtlarını izlemeye devam edelim:

Mut’ım ailesi, Müslüman olmamış bir aileydi. Hz. Peygamber’e ve İslam’a karşı idiler. İslam öncesi dönemde kızını istedikleri Ebu Bekir, İslam’ın gelişi üzerine bu dine girmiş, Hz. Muhammed’in yakın dostları arasında yer almıştı.

Putperest kalmayı sürdüren Mut’ım Ailesi’nin hanımı, oğullarının Müslüman bir kızla evlenmesine karşı çıkıyor, şöyle diyordu:

“Bu Müslüman kız evime girerse oğlumu dininde eder. Buna izin veremem.”

Hz. Ebu Bekir’in, putperest akrabasına kızını gelin olarak vermeyi kabulünün, Ömer Rıza’nın da belirttiği gibi, onun İslam’a girişinden sonra olabileceğini kabul mümkün değildir. Ebu Bekir gibi bir peygamber dostunun, kızını bir putperest aileye gelin göndermesini düşünemeyiz.

O halde, Âişe ile ilgili verilen evlilik sözü, Ebu Bekir’in Müslümanlığı kabulünden öncedir ve bu da gösterir ki, Âişe, daha babası Müslümanlığa girmeden, birileri tarafından gelin olarak istenecek bir yaştadır.

Ebu Bekir ailesi, putperest akrabalarına İslam öncesi devirde verdikleri sözün geçersiz kılınması için, akrabası Mut’ım’ın bir adım atmasını beklemiştir.

Ve o adım, Mut’ım ailesinin hanımı tarafından atılmış, Âişe’nin serbest kalması bu sayede gerçekleşmiştir.

Kısacası, tarihsel belgeler gösteriyor ki, Hz. Âişe, Peygamberimiz tarafından eş olarak istendiğinde, en az 14, 15 yaşındadır.

2. Hz. Âişe’nin Peygamberimizle nikâhlanması, Peygamberimiz tarafından istenmesinden üç yıl sonradır.

Bu noktada ittifak var.

O halde, Âişe’nin, Peygamber evine eş olarak girdiği sırada 18-19 yaşlarında olması gerekiyor.

Gerçek budur.

Bunun aksi iddia ise Arap-Emevî kodamanlarıyla İslam düşmanı Batılı oryantalistlerin yalanlarıdır.

Emevî-oryantalist ortak yalanları, hesapları her elverdiğinde Batılı kodamanlarla işbirliğine giren dinci takımının işine yaradığı için, İslam’ın ve dindarların aleyhine olmasına rağmen, yaşatılmaktadır.

Bunda şaşılacak bir yan göremiyoruz.

Dinci taife, bugün İslam’ın ve Müslümanların aleyhine olduğunda kuşku bulunmayan birçok meselede Hıristiyan Batı emperyalizmi ile işbirliği yapmıyor mu?

Bugünkü siyaset dinciliği tarafından sadakatle yürütülen Ilımlı İslam ve BOP ile ilgili işbirliği, dinler arası diyalog beraberliği bunun çarpıcı örneklerinden bazıları değil midir?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...
işinize gelince muhammed herşeyi biliyor ama sokrates ..tıp biliyordu hani ? şimdi adet görmeyen kadının hamile kalamayacağını bilemeyecek kadar cahil :D :D

komik komik komik............

Hiç adet görmeyen kadınlarda hamile kalabilir.50 yaşında(adetten kesilmiş) bir kadının hamile kaldığı görülmüş bir şey dir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hiç adet görmeyen kadınlarda hamile kalabilir.50 yaşında(adetten kesilmiş) bir kadının hamile kaldığı görülmüş bir şey dir.

Adetten kesilmiş kadın hamile kalamaz.

Kadının doğurganlığı ilk adet gördüğü zamanla menopoza kadar geçirdiği ortalama 30-35 yıllık bir süreçte sözkonusudur.

Menopozdan sonra yumurtalıklar görevini yapmaz, gerekli hormonlar yeteri kadar salgılanmaz vs...

Menopoz öncesi (pre-menopoz) döneminde kimi kadınlar 3-5 ayda bir adet görebilirler ve nadiren hamile kalabilirler.

O nedenle kadınlar bu dönemde de gebelikten korunur.

Menopozla bunu karıştırma.

Pre-menopoz, menopoz değildir.

Herşeyi çarpıtıyorsunuz...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 months later...
bülûğa erme sıfatları genellikle kızlarda dokuz, erkeklerde oniki yaşlarında meydana gelir. İklimin sıcak olduğu bölgelerde yetişme daha erken olacağından, bu özellikler daha erken yaşlarda da görülebilir. Bu özelliklerin görüldüğü andan itibaren de İslâmî sorumluluklar başlar. Bu yaşa gelmeyenlere İslâmî sorumluluk yüklenmemiştir. (Tecrid-i Sarîh, I, 80).

bu durumda iklime göre ergenlik yaşı değişebiliyor ...

öyleyse ;sıcak iklimde yetişen kızları 9 yaşında evlendirelim ,soğuk iklimdekiler 16 yaşında 'ay hali ' görüp buluğ çağına geliyor diye onları daha geç evlendirelim ?

(bu durumda bir kız sırf sıcak ülkede daha erken buluğ çağına girdi diye günahlarından sorumlu ,ama diğer kız daha geç girdi diye günahlarından sorumlu değil ) :)

islamın dediğine göre ,bir kızın evlenmesi için buluğ çağı ve kadının fiziksel gelişimi yeterliyse, kızını erken evlendirmek isteyen sıcak ülkeye,geç evlendirmek isteyenin soğuk ülkeye kaçması lazım .. :D:D:D

heryerde her koşulda değişen fiziksel gelişime göre evlendirmek ne kadar mantıklı?

zihinsel gelişimin hiçbir önemi yokmu?

sevgili müslümanlar ,bu sefer cevabı nasıl kıvıracaksınız merak ettim...?

ya zaten bi kişi fiziksel olarak gelişmişse zihinselde gelişmiştir.kendini hazır hissetmedi diye biz kızların keyfini bekleyemeyiz.

post-5364-1234544171_thumb.jpg

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çok eşliliği sağlayan nedenler..

1-)Savaşlar

İkinci dünya savaşından sonra Almanyada erkeklerden 7300000 fazla kadın vardı (bunlardan 3.3 milyonu duldu). 20-30 yaşları arasındaki her yüz erkeğe yine aynı yaşlarda 162 kadın düşmekteydi.

Bu kadınlardan çoğu erkeğe bir arkadaş olduğu için değil de, eşi benzeri görülmemiş sefalet ve zorluk döneminde aile halkının rızkını temin etmek için ihtiyaç duymaktaydı. Muzaffer Müttefikler ordusunun askerleri bu kadınların zafiyetinden faydalandılar. Bir çok genç kız ve dul işgal kuvvetleriyle evlilik dışı ilişkiye girdiler. Bir çok Amerikan ve İngiliz askeri kendi ihtiraslarını sigara, çikolata ve ekmek karşılığında gerçekleştirdiler. Yabancıların getirdiği bu hediyelerden dolayı en çok çocukları sevinirirdi. Diğer çocuklardan bu hediyeleri on yaşındaki bir çocuk bütün kalbiyle annesine bir ‘İngiliz’ isterdi ki, bundan sonra artık açlık sıkıntısı çekmesinler..

Biz bu noktada kendi vicdanımıza sormalıyız: bir kadın için hangisi daha şerefli? Yerli Kızıldereli kabilelerinde olduğu ya da islamin belirttiği gibi kabul edilmiş, saygı duyulan bir kadın mı? Yoksa ‘Medeni’ Müttefiklerin yaklaşımında olduğu gibi gerçek bir fahişemi? Başka bir deyişle, Kuranın önerisi mi, yoksa Roma İmparatorluğu teolojisi mi bir kadın için daha şereflidir?

2-)1987 yılında Berkley’deki California üniversitesinde öğrenci gazetesi tarafından gerçekleştirilen anket öğrencilere, California’daki muhtemel damat adayı kıtlığına karşılık, erkeklerin birden çok eşle evlenmesinin kanun tarafından izin verilmesini kabul edip etmediklerini sordu. Hemen hemen ankete katılan bütün öğrenciler çok eşle evliliğe izin verilmesini onayladı. Bir bayan öğrenci çok eşle evliliğin, tek eşle evlilikten çok daha fazla özgürlük verdiği için verdiği için duygusal ve fiziki ihtiyaçlarını daha iyi karşılayacağını ifade etti[79]. Aslında, aynı tez Amerikada poligamiyi uygulayan çok az miktardaki fundementalist Mormon[80] kadını tarafından da ileri sürülmekte. Onlar, eşlerden her biri diğerine yardım ettiği için poligaminin hem kariyer hemde çocuk bakımı açısından bir kadın için en ideal yol olduğuna inanırlar[81].

3-)Erkeklerle kadın sayısı arasındaki farkın az olmasından dolayı bu gün Müslüman toplumlardaki poligami uygulamasının az olduğuna işaret etmek gerekir. Bir kimse, İslam toplumundaki çok eşle evliliğin batıda evlilik dışı ilişkiden çok daha az olduğunu rahatça söyleyebilir. Başka bir deyişle, İslam dünyasında erkekler, Batıdaki erkeklerden çok daha sıkı monogamicidir.

********************************************************************************

*********

Hz. Peygamber Müslümanların en iyilerinin eşlerine karşı en iyi davrananlar olduğunu vurguladı:

“Müminlerin en hayırlısı ahlaken en güzel olanıdır ve sizin en hayırlınız eşlerine karşı en iyi davrananızdır”

Dahası, İslam Peygamber kadınların sebepsiz yere dövülmesini yasakladı. Bazı müslüman kadınlar eşlerinin kendilerini dövdüklerini söylediler. Bunu işiten peygamber:

“Böyle yapanlar (eşlerini dövenler) sizlerin en hayırlısı değillerdir.” (Ebu Davud)

“En hayırlınız eşlerine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben aranızda eşine karşı en iyi davrananınızım.” (Tirmizi)

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Biz bu noktada kendi vicdanımıza sormalıyız: bir kadın için hangisi daha şerefli? Yerli Kızıldereli kabilelerinde olduğu ya da islamin belirttiği gibi kabul edilmiş, saygı duyulan bir kadın mı? Yoksa ‘Medeni’ Müttefiklerin yaklaşımında olduğu gibi gerçek bir fahişemi? Başka bir deyişle, Kuranın önerisi mi, yoksa Roma İmparatorluğu teolojisi mi bir kadın için daha şereflidir?

Birincisi örneğin külliyeten yanlış.. Zira, o alman kadınları eğer müslümanla savaşmış olsalardı, cariye olacaklar ve parayla resmen alınıp satılacaklardı. Bu sence şerefli bir durum mu?

İkincisi, şimdi bakalım vaziyete.. Bir harp çıkmış.. Almanyada adam başına 163 kadın düşer olmuş. Acaba ingilterede adam başına kaç kadın düşüyordu? Bir adama bu nispetle 300 kadın düşmesi halinde, o adam bu 300 kadını beslemeye yetecek mi? Buyur, bunu bir hesap et. Boş ver 300'ü, 165 kadını çocuklarıyla beraber beslemeye gücü yetecek mi o adamın?

Ve dahası, bu 165 kadın acaba o adamın gene karsı olmayacak mı? Gene gidip altına yatmak zorunda kalmayacak mı?

Amanda bende ekmek var, çikolata var, ya yat altıma bir defalığına demekle, "Ya kaırm ol, seni tepe tepe düzeyim, yada açlıktan geber" demek arasında fark ne?

Bence ikincisi daha şerefsiz. Bir kadını açlıktan ölme tehdidiyle "sahiplenmek" daha şerefsiz bir şey.. Emin ol ki, o kadınlar içinde, bir ekmeğe bir kere vermek çok daha şerefli ve karlı olacaktır. En azındna bir dhaaki sefer bir ekmek ve çikolataya bir kere diyen birini bulma şansı var olacaktır.

İşte senin sapık fikrinin bam teli, koptuğu nokta burada. Sanki nikah edince, kadını kullanmyacakmışını gibi bir laflar ediyorsun. Tam tersine nikah ile sen bir de ona b.klu donlarını yıkama zulmünü yükleyeceksin üstüne başka bir şey var mı?

Onun yokluk ve açlık zafiyetin kullanıp evlenmeye zorlamakla, bir defalık gel demek arasında şerefsizlik olarak hiç bir fark yoktur.

Gelelim asıl hususa.. Başka bir savaş olsa, bir kadına 160 erkek düşüyor olsa, o zaman sen bir kadının bir sürü kocasının olmasını maruz görür müydün?

Mormonlarızaten biliyoruz, onlarda da çok şelilik serbesttir zaten..

Sorun bir erkeğin bir sürü karısı olması değil aslında ziyaa.. Sorun şu.. Bir erkeğin bir sürü karısı olabilmesini kabul ediyorsun. Tamam, olsun, sorun değil. Peki bir kadının birden çok kocasının olmasına neden itiraz ediyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş
İşiniz gücünüz sahtekarlık..

İHLAS SURESİ

1. Kul hüvallahü ehad

2. Allahüs samed

3. Lem yelid ve lem yuled

4. Ve lem yekün lehu küfüven ehad

1.De ki: O Allah, birdir.

2.Allah, Samed'dir (herşey O'na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır).

3.O hiç doğmamıştır ve hiç doğurmamıştır.

4.Ve hiç bir şey O'nun dengi değildir.

65/4. Vellaiy yeisne minelmehıydı min nisaikum inirtebtum fe'ıddetuhunne selasetu işhurin vellaiy lem yehıdne ve ulatul'ahmali eceluhunne en yeda'ne hamlehunne ve men yettekıllhe yec'al lehu min emrihi yusren

65/4.Kadınlarınızdan artık adetten kesilmiş olanlarla hiç adet görmeyenlerin, iddet (bekleme süre)leri, eğer şüpheye düşecek olursanız (bilin ki)- üç aydır. Hamile kadınların bekleme-süresi ise, yüklerini bırakmaları (ile biter). Kim Allah'tan korkup-sakınırsa (Allah) ona işinde bir kolaylık gösterir.

İhlas süresinde HİC kelimesi yoktur.

لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ

Lem yelid ve lem yûled.

1. lem yelid : o doğurmadı

2. ve lem yûled : ve doğurulmadı

Diyanet İşleri : O’ndan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).”

Abdulbaki Gölpınarlı : Doğurmaz ve doğmamıştır.

Adem Uğur : O, doğurmamış ve doğmamıştır.

Ali Bulaç : O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.

Ali Fikri Yavuz : Doğurmadı O, doğurulmadı da...

Bekir Sadak : O dogurmamis ve dogmamistir.

Celal Yıldırım : Doğurmamıştır, doğurulmamıştır.

Diyanet İşleri (eski) : O doğurmamış ve doğmamıştır.

İmam İskender Ali Mihr : O, doğurmadı ve doğurulmadı .

Edip Yüksel : 'Doğurmamıştır, doğurulmamıştır.'

Elmalılı Hamdi Yazır : Doğurmadı ve doğurulmadı

Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Doğurmadı ve doğurulmadı.

Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Doğurmadı ve doğurulmadı

Fizilal-il Kuran : O doğurmamış ve doğmamıştır.

Gültekin Onan : O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.

Hasan Basri Çantay : Doğurmamışdır, doğurulmamışdır O.

İbni Kesir : Doğurmamış ve doğurulmamıştır.

Muhammed Esed : O doğurmamıştır, doğurulmamıştır;

Ömer Nasuhi Bilmen : «(O) Doğurmadı ve doğurulmamıştır.»

Şaban Piriş : Baba olmamıştır ve doğmamıştır.

Suat Yıldırım : Ne doğurdu, ne de doğuruldu.

Süleyman Ateş : Kendisi doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.

Tefhim-ul Kuran : O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.

Ümit Şimşek : O doğurmamış, doğmamış,

Yaşar Nuri Öztürk : Ne doğurmuştur O, ne doğurulmuştur!

Not: işiniz gücünüz sahtekarlık :angry:

Link to post
Sitelerde Paylaş

HENÜZ kelimesinin gectigi bazı ayetler.

insan (dehr) 1 ayet

Hel etâ alel insâni hînun mined dehri LEM yekun şey’en mezkûrâ(mezkûren)

1. hel : mi

2. etâ : geldi, geçti

3. alâ : üzerinden

4. el insâni : insan

5. hînun : sınırsız vakit

6. min : den, dan

7. ed dehri : uzun bir süre, uzun bir zaman

8. LEM yekun : henüz olmadı, değil

9. şey'en : bir şey

10. mezkûren : zikredilen, anılan

Yaşar Nuri Öztürk : İnsan üzerinden,HENÜZ anılan bir şey olmadığı bir süre geçmedi mi zamandan?

Ahzab 27 ayet

Ve evresekum ardahum ve diyârehum ve emvâlehum ve ardan lem tetauhâ, ve kânallâhu alâ kulli şey’in kadîrâ(kadîran).

1. ve evrese-kum : ve sizi varis (mirasçı) kıldı

2. arda-hum : onların toprakları

3. ve diyâre-hum : ve onların yurtları (ülkeleri)

4. ve emvâle-hum : ve onların malları

5. ve ardan : ve arz, arazi

6. lem tetau-hâ : ve ona ayak basmadınız

7. kâne : oldu

8. allâhu : Allah

9. alâ kulli şey'in : herşeye

10. kadîren : kaadir, gücü yeten

Yaşar Nuri Öztürk : Sizi onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığımız bir toprağa mirasçı kıldı. Allah'ın her şeye gücü yeter.

Edip Yüksel : Sizi onların toprağına, evlerine, paralarına ve henüz ayağınızı dahi basmamış olduğunuz topraklara mirasçı kıldı. ALLAH her şeye gücü yetendir.

Bunların baska araf 46 ,sad 8,cuma 3, nur 31 deki lem kelimesini yaşar nüri ve edip yüksel HENÜZ olarak meal etmiştirler

tarihinde lacvrt tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

ARAF 46

????????????? ??????? ? ??????? ???????????? ??????? ??????????? ?????? ???????????? ? ?????????? ????????? ?????????? ???? ??????? ?????????? ? ???? ???????????? ?????? ???????????

Ve beynehumâ hicâb(hicâbun) ve alel a'râfi ricâlun ya'rifûne kullen bi sîmâhum ve nâdev ashâbel cenneti en selâmun aleykum lem yedhulûhâ ve hum yatmeûn(yatmeûne).

1. ve beyne-humâ : ve ikisi arasında (var)dır

2. hicâbun : bir perde

3. alâ el a'râfi : A'raf (cennet-cehennem arasındaki tepelerin adı) üzerinde

4. ricâlun : bir erkek, bir adam

5. ya'rifûne : tanırlar

6. kullen : hepsini

7. bi sîmâ-hum : onları yüzleri

8. ve nâdev : ve seslendiler

9. ashâbe el cenneti : cennet halkına, ehline

10. en selâmun aleykum : selâmlanmak sizin üzerinize olsun (selâm üzerinize olsun)

11. lem yedhulû-hâ : henüz oraya girmediler

12. ve hum : ve onlar

13. yatme'ûne : ümit ediyorlar, çok istekli oluyorlar

İmam İskender Ali Mihr : Ve onların aralarında bir perde ve A'rafın (tepelerin) üstünde onların hepsini simalarından (yüzlerinden) tanıyan adamlar vardır. Henüz oraya (cennete) dahil olmamış ama ümit eden cennet ehline: ?Selâmlanmak (selâm) sizin üzerinize olsun!? diye nida ettiler.

Diyanet İşleri : İkisi (cennet ve cehennem) arasında bir sur , A?râf üzerinde de birtakım adamlar vardır. Cennet ve cehennemliklerin hepsini simalarından tanımaktadırlar. Cennetliklere, ?Selâm olsun size!? diye seslenirler. Onlar henüz cennete girmemişlerdir, ama bunu ummaktadırlar.

Abdulbaki Gölpınarlı : Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir örtü var ve A'râf üstünde erler var ki herkesi, yüzlerinden tanırlar ve cennet ehline esenlik size diye nidâ ederler. Onlar, henüz cennete girmemişlerdir ama girmeyi umarlar.

Adem Uğur : İki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir perde ve A'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet ehline: "Selâm size!" diye seslenirler.

Ali Bulaç : İki taraf arasında bir engel ve burçlar (A'raf) üstünde hepsini yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: "Selam size" derler, ki bunlar, henüz girmeyen fakat (girmeyi) 'şiddetle arzu edip umanlardır.'

Ali Fikri Yavuz : Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir sûr (perde) vardır. A?raf (cennet hisarı) üzerinde de bir takım insanlar (sevab ve günahları eşit olup en son cennete girecek olanlar) var ki, bunlar, cennetlik ve cehennemliklerden her birini çehreleriyle tanırlar; ve henüz cennete giremeyip onu arzu eder oldukları halde, cennetliklere ?Selâmün Aleyküm?, diye nida ederler.

Bekir Sadak : Iki taraf arasinda bir perde ve burclar uzerinde her iki tarafi da simalarindan taniyan adamlar vardir; cennetliklere, «Size selam olsun» derler. Bunlar henuz girmeyen fakat cenneti uman kimselerdir.

Celal Yıldırım : İki taraf arasında bir perde vardır ve A'raf üzerinde bunların hepsini tanıyan adamlar bulunuyordur ki Cennet yaranına: «Selâm size !» diye seslenirler. Bunlar Cennet'e girmemişlerdir, ama girmeyi umuyorlardır.

Diyanet İşleri (eski) : İki taraf arasında bir perde ve burçlar üzerinde her iki tarafı da simalarından tanıyan adamlar vardır; cennetliklere, 'Size selam olsun' derler. Bunlar henüz girmeyen fakat cenneti uman kimselerdir.

Diyanet Vakfi : İki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir perde ve A'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet ehline: «Selâm size!» diye seslenirler.

Edip Yüksel : Aralarını bir perde böler. Orta yerde de bazı kimseler var ki herkesi görünüşlerinden tanırlar. Cennet halkına, 'Selam size,' diye seslenirler. Bunlar oraya (cennete), canları istedikleri halde giremediler.

Elmalılı Hamdi Yazır : Artık iki taraf arasında bir hıcâb ve A'raf üzerinde bir takım rical, her birini simalariyle tanırlar, eshabı Cennete «selâm olsun size» diye nidâ etmektedirler ki bunlar ümîd etmekle beraber henüz ona girmemişlerdir

Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Artık iki taraf arasında bir perde ve A'raf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan bir takım kimseler bulunacaktır. Ümit etmekle birlikte henüz cennete girmemiş olan bu kimseler, cennetliklere: «Selam size!» diye seslenmektedirler.

Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir perde vardır. A'raf üzerinde de, her iki taraftakileri simalarından tanıyan kişiler vardır. Bunlar cennetliklere: «selâm olsun size» diye seslenirler. Bunlar henüz cennete girmemiş, fakat girmeyi arzu eden kimselerdir.

Fizilal-il Kuran : İki taraf arasında bir set ve bu setin tepelerinde her iki grubu simalarından tanıyan kimseler vardır. Cennete girememiş, fakat gireceklerini uman bu kimseler cennetliklere «selâmun aleyküm» diye seslenirler.

Gültekin Onan : İki taraf arasında bir engel ve A'raf üzerinde hepsini yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: "Selam size" derler, ki bunlar henüz girmeyen fakat (girmeyi) 'şiddetle arzu edip umanlardır'.

Hasan Basri Çantay : İki (taraf) arasında (sûrdan) bir perde ve «A'raaf» üzerinde de (cennetlik ve cehennemliklerin) her birini sîmalarıyle tanıyacak (müvahhid) rical vardır ki onlar henüz oraya (cennete) girmemiş, fakat onlar girmeyi şiddetle arzu eder olarak cennet yaranına: «Selâmün aleyküm» diye nida ederler.

İbni Kesir : İki taraf arasında bir perde vardır. A'raf üzerinde de her birini simalarıyla tanıyan adamlar vardır. Cennetliklere: Size selam olsun, diye seslenirler. Bunlar, henüz girmeyen, ama uman kimselerdir.

Muhammed Esed : Bu iki taraf arasında bir engel bulunacaktır. Ve orada, (hayattayken) kendilerine (eğri ile doğruyu) ayırt edebilme yetisi bahşedilmiş, onların her birini taşıdığı belirtiden tanıyan kimseler olacak. Ve (girmek için) can attıkları halde cennete (henüz) girmemiş olan bu kimseler cennetliklere: "Size selam olsun" diye seslenecekler.

Ömer Nasuhi Bilmen : Ve onların arasında bir perde vardır. Ve A'râf üzerinde de birtakım rical vardır ki hepsini de alâmetleriyle tanır. Ashâb-ı cennete, «Selâmün Aleyküm» diye nidâ ederler. Ve bunlar ümitvar oldukları halde henüz cennete girmemiş bulunurlar.

Şaban Piriş : (Cennet ehli ile cehennem ehli) arasında bir sur, surun burçları (A?raf?ın) üzerinde herkesi simalarından tanıyan kimseler vardır. Cennetliklere: -Selam size diye nîda ederler. Henüz oraya girmemişler, fakat çok arzulamaktadırlar.

Suat Yıldırım : İki taraf arasında bir perde, A?râf üzerinde de cennetlik ve cehennemliklerin her birini simalarından tanıyacak kimseler vardır ki onlar, henüz cennete girmemiş, fakat girmeyi şiddetle arzular olarak cennetliklere "selamün aleyküm." diye seslenirler.

Süleyman Ateş : İki taraf arasında bir perde ve A'raf üzerinde de hepsini (hem cennetlikleri hem de cehennemlikleri, yüzlerindeki) işâretleriyle tanıyan erkekler vardır. (Bunlar), henüz cennete girmemiş olan, fakat girmeyi bekleyen, cennet halkına: "selâm size!" diye seslendiler.

Tefhim-ul Kuran : İki taraf arasında bir engel ve burçlar (A'raf) üstünde de hepsini yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: «Selam size» derler, ki bunlar, henüz girmeyen fakat (girmeyi) 'şiddetle arzu edip umanlardır.'

Ümit Şimşek : Cennet ile Cehennem arasında bir perde vardır. A'râf'ta ise onların hepsini yüzlerinden tanıyan kimseler bulunmaktadır. Onlar Cennet ehline 'Size selâm olsun' diye seslenirler. Kendileri Cennete girmemiş, ama girmeyi ummaktadırlar.

Yaşar Nuri Öztürk : İki taraf arasında bir perde, A'raf üzerinde de herkesi yüzlerinden tanıyan erler vardır. Cennet halkı, özleyip durdukları halde henüz ona girmemiş olanlara şöyle seslenirler: "Selam size!"

Lem yedhulû-hâ : HENÜZ oraya girmediler ....

tarihinde lacvrt tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...