Jump to content

Bertrand Russell'ın Dine Bakışı


Recommended Posts

Bertrand Russell'a göre din ve korku

Russell, dini, insandaki korku duygusuyla temellendirmektedir.

"Dinin her şeyden önce ve genellikle korku üzerine kurulmuş olduğunu sanıyorum. Bu kısmen bilinmeyenin korkusudur, kısmen de... başınıza gelecek güçlüklerde ve itişmelerinizde yanıbaşınızda duracak bir ağabeyin olmasını size isteten korkudur. Bütün dinin kökü korkudur. Bilinmeyenin, yenilmenin ve ölümün saldığı korku."

Russell, yaşamın her alanında dine gereksinim duymanın yersiz olduğunu ve böyle davranmak isteyenlerin de korkak olduğunu belirterek bu noktada şunları söylemektedir:

"Bu insanlar, bir çeşit korkaklık gösteriyorlar. Başka bir alanda olsaydı onların bu davranışları küçümsemeyle karşılanırdı. Fakat olaylar din alanında geçtiğine göre bu iş hayranlık verici sayılmaktadır. Hangi alanda olursa olsun korkaklığa hayranlık duymam ben."

Russell'a göre, insanların üç çeşit korkusu vardır:

1. Doğanın kendisine yapabileceği şeyler: Yani tabiat onu yıldırımla çarpabilir, ya da depremle yutup yok edebilir.

2. Başka insanların kendisine yapabileceği şeyler: Örneğin onu savaşta öldürmek gibi.

3. İnsanların üzülüp pişmanlık duyabilecekleri şeyler.

Din insanların üzüntü ve korkularından en az etkilenmelerine yardımcı olmaktadır. Bir başka deyişle insanların korkularının üstesinden gelebilmeleri için dine gereksinim duyulmaktadır.

Bertrand Russell'ın "SORGULAYAN DENEMELER"inden:

* Düşünce özgürlüğü lehindeki temel sav, bütün inançlarımızın kuşku götürür olmasıdır.

* İnançların kanıtlara dayanma oranı onlara inananların sandıklarından çok daha düşüktür.

* Ateşli bir şekilde savunulan görüşler asla iyi bir temele dayanmayan görüşlerdir; gerçekten de şiddetli duygusallık, görüş sahibinin rasyonel kanıtlardan yoksun olduğunun bir göstergesidir. Politika ve din konularındaki görüşler hemen hemen tümüyle aşırı duygusallık ile bağıntılı olan türdendir.

* Çok kimse aklın tek işlevinin kişinin kendi özlem ve gereksinimlerinin doyumunu kolaylaştırmak olduğunu söylemektedir.

* Eskiden mantık, çıkarım yapma sanatıydı. Şimdi ise, doğal olarak, yapma alışkanlığımızda olduğumuz çıkarımların ender olarak doğru olduğu anlaşıldığından, mantık da bir çıkarım yapmaktan sakınma sanatı olmuştur.

* Rasyonelliğin kuramsal yanı, olgulara ilişkin kanılarımızı özlemlere, önyargılara, geleneklere değil, kanıtlara dayandırmaktan ibarettir. Rasyonel bir kimse, konuya bağlı olarak, bir hukukçudan ya da bir bilimciden farksızdır.

* Rasyonel bir kişi kesinliğin olanaklı olmadığı durumlarda olasılığı en kuvvetli olan görüşe en büyük ağırlığı verir, yabana atılamayacak ölçüde olasılığı olanları da varsayım olarak aklında tutar; çünkü bunların tercihini gerektiren bazı kanıtlar sonradan ortaya çıkabilir.

* İrrasyonalizm, yani nesnel hakikati yadsımak, hemen her zaman, hiçbir kanıtı olmayan bir şeyde ısrar etmek; ya da çok sağlam kanıtları olan bir şeyi yadsımak arzusundan kaynaklanır.

* Bazı fikirleri benimsemek veya onlara karşı olmak; ya da bazı konularda birşeye inandığımızı veya inanmadığımızı dile getirmek ceza yaptırımlarına yol açıyorsa düşünce "özgür" değildir.

* William James "inanma arzusu" konusunda öğütler vermiştir. Ben şahsen "kuşku duyma arzusu"nu öğütlemek isterdim. İnançlarımızın hiçbiri tam olarak doğru sayılmaz; hepsinde en azından bir belirsizlik, bir hata gölgesi mevcuttur.

* Kendi kuşkuculuğumuz hakkında bile kuşkucu olmalıyız.

* Gerçek bilgiye en yakın şeylerin yalnız bilim alanında bulunabilmesine rağmen, bilimcilerin tutumu kuşku doludur ve zamanla değişebilir.

* Bilimde bir gözlemci, sonuçları "olası hata" değerleri ile birlikte ifade eder. Bir ilahiyatçı veya politikacının dogmalarındaki olası hata payını belirttiğini, ya da onlarda herhangi bir hatanın var olabileceğini kabul ettiğini duyan var mıdır?

Russell, kendi pozisyonunun agnostisizmin ateist kanadında olduğunu belirtir.

Russell'ın göz önünde bulundurduğu dinin her şeyden önce Hristiyanlık dini olduğu, daha sonra görüşlerini genel olarak din kavramının tamamına yaydığı görülmektedir.

Russell, zihinsel bakımdan herhangi bir dinin doğru olduğunu kabul etmek için elimizde yeterli kanıtın olmadığını söyler. Ona göre insanların dini kabul etmelerinin gerçek sebebinin akılla hiçbir ilgisi yoktur. İnsanlar dini duygu yoluyla benimsemektedirler. Ancak, duygularımızın bize hiçbir şekilde doğruyu bulmamızda yardımcı olamayacağını ve dolayısıyla inanmada ortaya çıkan duygu ağırlığının da bu anlamda bizi gerçeklerle buluşturmasının olanaksızlığına dikkati çekmektedir.

"İnananların, inanmayanlara nazaran genellikle daha mutlu veya daha mutsuz olduğunu görmedim. Yani inanmak insanları daha mutlu kılmıyor. Aynı şekilde inanmamak da insanları mutsuz kılmıyor. Bana göre, esas ve önemli erdemler, iyi kalplilik ve zekadır. İnanç vs. değildir. Böyle olmasına rağmen zeka, her türlü inançla engellenir; iyi kalplilik ise günah ve ceza duygusuyla körleşir."

Russell'a göre, dinin bir olumsuz yönü de, onun mantıkla olan ilgisini kuramamış olmasıdır. Ona göre, din ve dolayısıyla inanma, mantığa uygun düşmelidir.

Russell'a göre, Tanrı'nın varlığının kanıtlanması noktasında öne sürülen delillerin arka planında genellikle insanların inançlarını rasyonelleştirme çabaları yatmaktadır. O, Tanrı'nın varlığına inanma isteğinin birtakım deliller ortaya konulmasını sağladığını, böyle bir istek olmasa kanıtların ortaya konulamayacağı görüşündedir.

Russell'a göre, insanları Tanrı'ya inanmaya götüren şey, hiç de bir zihin muhakemesi değildir. Çoğu insanın Tanrı'ya inanması küçük yaştan öyle yetiştirildikleri içindir.

Tanrı'nın "ilk neden" olması hakkındaki görüşü:

Her şeyin bir nedeni olması gerekiyorsa, Tanrı'nın da bir nedeni olması gerekir. Nedensiz herhangi bir şey olabilirse, dünya Tanrı'nın kendi de olabilir, böylece bu delilin geçerli bir yönü kalmaz. Russell'a göre, bu, Hinduların görüşüne benzer; onlara göre dünya, bir fil üstünde durmaktadır, filse bir kaplumbağanın. "Peki, ya kaplumbağa?" diye sorulunca, Hintli, "konuyu değiştirsek nasıl olur?" diye cevap vermiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 months later...

Russell, kendi pozisyonunun agnostisizmin ateist kanadında olduğunu belirtir.

Russell'ın göz önünde bulundurduğu dinin her şeyden önce Hristiyanlık dini olduğu, daha sonra görüşlerini genel olarak din kavramının tamamına yaydığı görülmektedir.

Russell, zihinsel bakımdan herhangi bir dinin doğru olduğunu kabul etmek için elimizde yeterli kanıtın olmadığını söyler. Ona göre insanların dini kabul etmelerinin gerçek sebebinin akılla hiçbir ilgisi yoktur. İnsanlar dini duygu yoluyla benimsemektedirler. Ancak, duygularımızın bize hiçbir şekilde doğruyu bulmamızda yardımcı olamayacağını ve dolayısıyla inanmada ortaya çıkan duygu ağırlığının da bu anlamda bizi gerçeklerle buluşturmasının olanaksızlığına dikkati çekmektedir.

"İnananların, inanmayanlara nazaran genellikle daha mutlu veya daha mutsuz olduğunu görmedim. Yani inanmak insanları daha mutlu kılmıyor. Aynı şekilde inanmamak da insanları mutsuz kılmıyor. Bana göre, esas ve önemli erdemler, iyi kalplilik ve zekadır. İnanç vs. değildir. Böyle olmasına rağmen zeka, her türlü inançla engellenir; iyi kalplilik ise günah ve ceza duygusuyla körleşir."

Russell'a göre, dinin bir olumsuz yönü de, onun mantıkla olan ilgisini kuramamış olmasıdır. Ona göre, din ve dolayısıyla inanma, mantığa uygun düşmelidir.

Russell'a göre, Tanrı'nın varlığının kanıtlanması noktasında öne sürülen delillerin arka planında genellikle insanların inançlarını rasyonelleştirme çabaları yatmaktadır. O, Tanrı'nın varlığına inanma isteğinin birtakım deliller ortaya konulmasını sağladığını, böyle bir istek olmasa kanıtların ortaya konulamayacağı görüşündedir.

Russell'a göre, insanları Tanrı'ya inanmaya götüren şey, hiç de bir zihin muhakemesi değildir. Çoğu insanın Tanrı'ya inanması küçük yaştan öyle yetiştirildikleri içindir.

Tanrı'nın "ilk neden" olması hakkındaki görüşü:

Her şeyin bir nedeni olması gerekiyorsa, Tanrı'nın da bir nedeni olması gerekir. Nedensiz herhangi bir şey olabilirse, dünya Tanrı'nın kendi de olabilir, böylece bu delilin geçerli bir yönü kalmaz. Russell'a göre, bu, Hinduların görüşüne benzer; onlara göre dünya, bir fil üstünde durmaktadır, filse bir kaplumbağanın. "Peki, ya kaplumbağa?" diye sorulunca, Hintli, "konuyu değiştirsek nasıl olur?" diye cevap vermiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bertrand Russell'ın "SORGULAYAN DENEMELER"inden:

* Düşünce özgürlüğü lehindeki temel sav, bütün inançlarımızın kuşku götürür olmasıdır.

* İnançların kanıtlara dayanma oranı onlara inananların sandıklarından çok daha düşüktür.

* Ateşli bir şekilde savunulan görüşler asla iyi bir temele dayanmayan görüşlerdir; gerçekten de şiddetli duygusallık, görüş sahibinin rasyonel kanıtlardan yoksun olduğunun bir göstergesidir. Politika ve din konularındaki görüşler hemen hemen tümüyle aşırı duygusallık ile bağıntılı olan türdendir.

* Çok kimse aklın tek işlevinin kişinin kendi özlem ve gereksinimlerinin doyumunu kolaylaştırmak olduğunu söylemektedir.

* Eskiden mantık, çıkarım yapma sanatıydı. Şimdi ise, doğal olarak, yapma alışkanlığımızda olduğumuz çıkarımların ender olarak doğru olduğu anlaşıldığından, mantık da bir çıkarım yapmaktan sakınma sanatı olmuştur.

* Rasyonelliğin kuramsal yanı, olgulara ilişkin kanılarımızı özlemlere, önyargılara, geleneklere değil, kanıtlara dayandırmaktan ibarettir. Rasyonel bir kimse, konuya bağlı olarak, bir hukukçudan ya da bir bilimciden farksızdır.

* Rasyonel bir kişi kesinliğin olanaklı olmadığı durumlarda olasılığı en kuvvetli olan görüşe en büyük ağırlığı verir, yabana atılamayacak ölçüde olasılığı olanları da varsayım olarak aklında tutar; çünkü bunların tercihini gerektiren bazı kanıtlar sonradan ortaya çıkabilir.

* İrrasyonalizm, yani nesnel hakikati yadsımak, hemen her zaman, hiçbir kanıtı olmayan bir şeyde ısrar etmek; ya da çok sağlam kanıtları olan bir şeyi yadsımak arzusundan kaynaklanır.

* Bazı fikirleri benimsemek veya onlara karşı olmak; ya da bazı konularda birşeye inandığımızı veya inanmadığımızı dile getirmek ceza yaptırımlarına yol açıyorsa düşünce "özgür" değildir.

* William James "inanma arzusu" konusunda öğütler vermiştir. Ben şahsen "kuşku duyma arzusu"nu öğütlemek isterdim. İnançlarımızın hiçbiri tam olarak doğru sayılmaz; hepsinde en azından bir belirsizlik, bir hata gölgesi mevcuttur.

* Kendi kuşkuculuğumuz hakkında bile kuşkucu olmalıyız.

* Gerçek bilgiye en yakın şeylerin yalnız bilim alanında bulunabilmesine rağmen, bilimcilerin tutumu kuşku doludur ve zamanla değişebilir.

* Bilimde bir gözlemci, sonuçları "olası hata" değerleri ile birlikte ifade eder. Bir ilahiyatçı veya politikacının dogmalarındaki olası hata payını belirttiğini, ya da onlarda herhangi bir hatanın var olabileceğini kabul ettiğini duyan var mıdır?

Link to post
Sitelerde Paylaş
B.Russell'in dikkat cektigi bir diger husus;

Insanlarin, ekonomik olarak ozgur ve yeterli olmamalari halinin, onlarin din hakkinda saglikli dusuncelere sahip olmasinin onunde bir engel oldugudur.

Sevgili DEHA:

Çok doğru bir tespit, kesinlikle katılıyorum. Bu da gösteriyorki sömürücü, emperyalist baskılı gücün başka konular gibi din üzerinden de ekmeğine yağ sürecek sistemi oluşturup, sonra dinleri birbirine kırdırıp, düşünceyi birbirine kırdırıp, insanı birbirine kırdırıp keyfini çatmasının önünü açmasındandır...

Sevgiyle...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Berguzar,

Olayin bir baska boyutu da kadinlarin sosyoekonomik konumunun dinlerin gelisimi ve muhafazasi uzerine olan yadsinamaz etkisidir.

Maalesef dusuk sosyoekonomik konum geregi kadinlar tarih boyunca din dahil butun bosinanlarin kurgulayacisi,destekcisi ve uygulayacisi ola gelmislerdir.

Butun bu bosinanlari erkekleri yani kaynaklari ellerinde tutmak icin kullanmislardir.

Hala gelismemis toplumlarda kadinlar buyu,yildiz fali,kahve fali,burclar,hocalar vs gibi bosinanla hasir nesirdir.

Din'in kullanimi ise kadinlarin ekonomik ozgurluklerini kazanmasi ile giderek azalmaktadir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 6 months later...

Yazıyı okuyorum, ancak ters gelen bir yer buldum gibi derken, devamında öyle bir anlatıyor ki, tamam bu doğru diyorum. Yani çok iyi kaleme alınmış bir yazı ve Bertrand Russell gerçekten büyük bir düşünür imiş. Bu sebeple ekleyecek bir şeyim yok. Sadece internetten bulduğum Bertrand Russell a ait bir kaç sözü ekliyorum. Ne kadar büyük bir anlayışın yansıması aşağıdaki sözler değil mi? Deha böyle bir şey işte, etkileyici ve düşündürücü...

* Akıllılar hep kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir.

* Geçmişte yaşam tehlikeli olduğu için ciddiye alınmış, ciddi olduğu için de ilginç olmuştur. Eğer insan doğası değişmezse,

tehlike olmayınca hayatın tadı kalmayacak ve biraz heyecan bulmak umuduyla insanlar her türlü aşağılık kötülüklere

başvuracaklardır.

* Manevi bir çöküşün en büyük belirtisi, kişinin yaptığı işi çok önemli olduğunu düşünmeye başlamasıdır.

* İsteklerimizin bazılarını elde edememek mutluluğumuzun ayrılmaz bir şartıdır.

* Akılsızca bir şeyi milyonlarca kişi söylese de o şey yine akılsızcadır.

* Ne kadar az bilirseniz; o kadar siddetle müdafaa edersiniz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Tanrı'nın "ilk neden" olması hakkındaki görüşü:

Her şeyin bir nedeni olması gerekiyorsa, Tanrı'nın da bir nedeni olması gerekir. Nedensiz herhangi bir şey olabilirse, dünya Tanrı'nın kendi de olabilir, böylece bu delilin geçerli bir yönü kalmaz. Russell'a göre, bu, Hinduların görüşüne benzer; onlara göre dünya, bir fil üstünde durmaktadır, filse bir kaplumbağanın. "Peki, ya kaplumbağa?" diye sorulunca, Hintli, "konuyu değiştirsek nasıl olur?" diye cevap vermiştir.

ilk neden dünya olamaz çünkü maddeyi biliyoruz özelliklerini tanıyoruz bu madde olamaz. dolayısıyla bu ilk nedeni metafizik bir ögede aramamız gerekir big bang düşüncemizi destekliyor.....:) bu sizi rahatsız ediyo olsa da gerçek bu

Link to post
Sitelerde Paylaş
ilk neden dünya olamaz çünkü maddeyi biliyoruz özelliklerini tanıyoruz bu madde olamaz. dolayısıyla bu ilk nedeni metafizik bir ögede aramamız gerekir big bang düşüncemizi destekliyor..... :) bu sizi rahatsız ediyo olsa da gerçek bu

Orda dünya derken kastedilen maddi evrendir.

Maddenin hangi özelliklerini biliyorsunuz ilk nedeni metafiziğe götüren?

BigBang'in ne oldugunu biliyormusunuz? Orda metafizik nerde bana açıklarmısınız?

Ayrıca;

Tanrı evreni yaratmak için bir bigbang'e gerek duyar mı?

Bigbang olmadan şu anki haliyle yaratamazmıydı?

Yaratırdı elbet

Nitekim bigbang literatüre girmeden öncedende insanlar Tanrıya inanıyordu ve evreni o anki haliyle yarattıgını düşünüyordu.

Daha önce Büyük Patlama Kuramı, Evrenin Başlangıcı ve Hudus Delili Üzerine başlığı altında forumda bir tartışma olmuştu önce orayı bir okuyun isterseniz

http://forum.ateizm2.org/index.php?showtopic=1580

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...
Russell'a göre, insanları Tanrı'ya inanmaya götüren şey, hiç de bir zihin muhakemesi değildir. Çoğu insanın Tanrı'ya inanması küçük yaştan öyle yetiştirildikleri içindir.

Fetullahçılar Yumurcak TV yi boşuna mı kurdular.

Geçenlerde F tipi ( Fetullahçı ) bir tanıdık , övüne övüne bitiremiyordu bu TV yi.

Yurtdışında yaşıyoruz. Özel anten aldırtmış bunun için. Çocukları Allah fikri ile yetişsin diye.

Dincilerin , DOMUZCUK VE KİRPİCİK kitabından niye bu kadar korktukları ortada..

Link to post
Sitelerde Paylaş

din gibi bir olguyu korku içgüdüsüne indirgemek oldukça fahiş bir hatadır. bnu kim söylerse söylesin hiç farketmez.

kaldı ki bunu her kes de söylemez. elindeki üç beş tane tahta ve kemikle hayretamiz senaryolar uyduran antropologlar söyler. o malların pozitivist dünyagörüşüne göre, bilgi = bilimsel bilgi. zaten ana sıçışlar da burdan südur eder.

olm din olgusu böyle basit şeylerle açıklanır mı? dar bir fikri çerçeveye mahkum dehri beyinler dinin ne olduğunu nerden bilsin? diye sormak lazım arasıra. kuzum hiç incinmeyin ama, sizn "gerçek bilgileriniz" genel laflrın bulutlarıyla çevreli. bu laflar ki, insanı karartır - yargı gücünü zayıflatır, realiteleri perdeler, ve nihayen, insanın içindeki varoluşsal imkanları mahveder.

bi kere din aşkın, müteal bir olgudur. yani burdan istediğin kadar zırvalaman onun mahiyyetini değiştirmez.

yani neden hep din derken korku temelli din baz alınıyor? niye ibn arabi, sühreverdi, mevlana, jaspers, spinoza ves.-in din anlyışları hep gözardı ediliyor? onların din anlayışı korkudan mı kaynaklanıyor? tevessül ve tevekkül, tevehhüm müdür?

din sadece duymakla, onu içeride kavramakla idrak edilebilir. öyle anlamayın ki, klasik vahyi dinlerden bahsediyorum. bu herhangi bir din olabilir. ve ancak o zaman dinin neden kaynaklandığını ferdi olarak anlayabilirsiniz. ve başkasının bu haktaki düşüncesini, kendisi her ne kadar anlatsa bile, hiç bir şekilde tam olarak anlayamazsınız - ki burdan da zaten dinin ne temelli olduğu bilgisinin belirsiz olduğunu anlarsınız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dinler iki duyguyu yoğun olarak kullanırlar.

1- Korku

2- Umut

Din i öğreti olarak ortaya sunan kişiler , istediklerinin yapılmaması durumunda ne CEZA verileceğini söyleyerek KORKU turlar. CEHENNEM.

Bu kişilerin istediklerinin yapılması durumunda ise UMUT , sonsuz yaşam , sonsuz yiyecek ve sonsuz sex içeren bir yer olan CENNET vaad ederler.

Tüm dinlerin ortak noktaları bunlardır.

Temeli bu iki duyguyu kullanma üzerine konulan DİN , in çatısında ise İNSANLARI YÖNETMEK arzusu vardır.

Korku ve Umut , insanları yönetmekte kullanılır.

Müslüman arkadaşlar tarafsız bir gözel İSLAM a baksınlar.

Korku ve Umut kullanılmış mı.

Bu duyguların kullanımı sonunda DİN i ortaya koyan kişi veya ekip ne yapmış.

Tarafsız bir düşünüş lütfen.

tarihinde taklamakan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 5 months later...

Dindarların dindarlıklarını Bertrand Russell'ın bu felsefi görüşleri ile anlamlandıracaklarını sanmıyorum.

Bir noktada Bertrand Russell'a katılmam mümkün değil.

Dindarların bireysel olarak dindarolma nedeni korku değildir çoğu kere. Çünkü din çocukken öğrenilir.

Ama dindar olarak kalmalarının nedeni ise kesin olarak korkudur.

Bunları birbirlerinden soyutlamamız gerekir.

Masum bir inanç olarak başlayan din, zamanla inanan için bir korku kaynağı olabilir. Ve çoğu kere de olur.

Bu korkunun da çeşitli şekilleri vardır. Ya acaba ya doğruysa diye korkar ayrılamaz. Ya ayrılmaya yetecek cesareti yoktur.

Ya da İslam'da olduğu gibi ayrılırsa öldürüleceğinden veya dışlanacağından korkar.

Herşeyden önce insanlığın dine yönelmesinin nedeni korkudur.

Doğal felaketler bu korkunun kaynağıdır.

Dine yönelen insanlık tanrılara iltimas ederek, onların insafını ve merhametini celbetmeye çalışırlar.

Ayrıca Bertrand Russell'ın aşağıdaki tümcesine katılmam da biraz zor..

Insanlarin, ekonomik olarak ozgur ve yeterli olmamalari halinin, onlarin din hakkinda saglikli dusuncelere sahip olmasinin onunde bir engel oldugudur.

Başka türlü ifade etseydi belki katılırdım.

Ekonomik olarak özgür ve yeterli olmama hali iyi bir tanımlama değil. Bunu düpedüz fakir ve düşkün olanlar şeklinde belirtseydi, sorun yoktu.

Ekonoimk olarak özgür e yeterli olmayan o kadar çok insan var ki.. Ateistlerin hemen tümü o gruba dahil.. Ama ateizm sanıldığından çok daha yaygın.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili DEHA:

Çok doğru bir tespit, kesinlikle katılıyorum. Bu da gösteriyorki sömürücü, emperyalist baskılı gücün başka konular gibi din üzerinden de ekmeğine yağ sürecek sistemi oluşturup, sonra dinleri birbirine kırdırıp, düşünceyi birbirine kırdırıp, insanı birbirine kırdırıp keyfini çatmasının önünü açmasındandır...

Sevgiyle...

Niye? Dindarlara doğru yolu gösteren ve öğütleyen bir tanrıları yok mu?... Hadi bir ateistiz, ya onlar?...

Link to post
Sitelerde Paylaş
ilk neden dünya olamaz çünkü maddeyi biliyoruz özelliklerini tanıyoruz bu madde olamaz. dolayısıyla bu ilk nedeni metafizik bir ögede aramamız gerekir big bang düşüncemizi destekliyor.....:) bu sizi rahatsız ediyo olsa da gerçek bu

Tam aksine, maddeyi tanıdığımız ve özelliklerini bildiğimiz için aradığımız ilk neden "madde" olabilir... Bildiğimiz gibi "madde-enerji kompleksi yoktan var olmaz ve vardan da yok olmaz"... Bu durumda söylediğiniz havada kalmıyor mu?

Bu arada Big bang'le metafiziğin alakası ne?... Bu teori bir yoktan varoluşun hikayesi değil ama sadece evrenin evriminin bir ifadesidir...

Link to post
Sitelerde Paylaş
din gibi bir olguyu korku içgüdüsüne indirgemek oldukça fahiş bir hatadır. bnu kim söylerse söylesin hiç farketmez.

kaldı ki bunu her kes de söylemez. elindeki üç beş tane tahta ve kemikle hayretamiz senaryolar uyduran antropologlar söyler. o malların pozitivist dünyagörüşüne göre, bilgi = bilimsel bilgi. zaten ana sıçışlar da burdan südur eder.

olm din olgusu böyle basit şeylerle açıklanır mı? dar bir fikri çerçeveye mahkum dehri beyinler dinin ne olduğunu nerden bilsin? diye sormak lazım arasıra. kuzum hiç incinmeyin ama, sizn "gerçek bilgileriniz" genel laflrın bulutlarıyla çevreli. bu laflar ki, insanı karartır - yargı gücünü zayıflatır, realiteleri perdeler, ve nihayen, insanın içindeki varoluşsal imkanları mahveder.

bi kere din aşkın, müteal bir olgudur. yani burdan istediğin kadar zırvalaman onun mahiyyetini değiştirmez.

yani neden hep din derken korku temelli din baz alınıyor? niye ibn arabi, sühreverdi, mevlana, jaspers, spinoza ves.-in din anlyışları hep gözardı ediliyor? onların din anlayışı korkudan mı kaynaklanıyor? tevessül ve tevekkül, tevehhüm müdür?

din sadece duymakla, onu içeride kavramakla idrak edilebilir. öyle anlamayın ki, klasik vahyi dinlerden bahsediyorum. bu herhangi bir din olabilir. ve ancak o zaman dinin neden kaynaklandığını ferdi olarak anlayabilirsiniz. ve başkasının bu haktaki düşüncesini, kendisi her ne kadar anlatsa bile, hiç bir şekilde tam olarak anlayamazsınız - ki burdan da zaten dinin ne temelli olduğu bilgisinin belirsiz olduğunu anlarsınız.

Bu çok sağlam bir anti-tez olmuş. ;) Değerlendirilmesi gerek.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bertrand Russell' ın din konusunu tam anlamıyla kavraya bildiğini düşünmüyorum, yapmış olduğu tüm analizler Roma dininedir ve öncesinde Russell tarzı bir inanış yoktur.Russell batının Jenerik uygarlığından bakarak analizlerini yapmıştır.Yaptığı analizler ise doğudan bakınca yanlıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
din gibi bir olguyu korku içgüdüsüne indirgemek oldukça fahiş bir hatadır. bunu kim söylerse söylesin hiç farketmez.

bi kere din aşkın, müteal bir olgudur. yani burdan istediğin kadar zırvalaman onun mahiyyetini değiştirmez.

yani neden hep din derken korku temelli din baz alınıyor? niye ibn arabi, sühreverdi, mevlana, jaspers, spinoza ves.-in din anlyışları hep gözardı ediliyor? onların din anlayışı korkudan mı kaynaklanıyor? tevessül ve tevekkül, tevehhüm müdür?

Dinlere bu kadar rağbet olmasının altında yatan temel şey insanlardaki "korku" ve hatta özelinde "ölüm korkusu"dur... Russell bence çok iyi tespit etmiş bu gerçeği...

İslam ise bu nöroza bir de cehennem korkusu ve işkencelerini katarak, iyice içine eder hayat keyfinin...

Yeterince dayanıklı olmayan veya daha derin düşünebilen ve analiz yapabilen, yani durumun farkında olan insanlar eğer hemen kendilerini İslamdan kurtaramazlarsa işleri daha da zorlaşır...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tamam o zaman dinleri ve inançları terk edelim ve hepimiz bilim dinine geçelim. Russell gibileride bilim dininin agnostikleri ilan edelim. Arada Einstein gibi deistlerde çıkmış zaten. Spinozanın Tanrısına mı inanıyormuş neymiş işte. Onlarada büyük adam ama yazık yaşadığı zamanın etkisinde kalmış diyelim. Geçiştiririz işte bir şekilde. Bilim dininin imamları profesörler olur tabii. Rektörler, daha üst kadrolar ve nobelli bilim adamları ise ulema. Akademisyenler kalfa ve çırak imamlar olsun.:) AUBA ise Dünya Bilim Dini Başkanlığı olur. İmani konuları kendilerine danışırız. Hergün sabah öğle ve akşam Darwine bir dakikalık saygı duruşunda bulunmayan afaroz edilsin. Hatta evrim şarkısı yapılsın bir dakikalık. Onun eşliğinde olsun bu ibadet. İçinden şarkıyı mırıldanmakta şart. Evrim ibadetine çağrıda yapılabilir elbette günde üç kere. Yaratıcılıkta sınır yok. Hatta evrime saygı amaçlı her yıl bir ay olmak koşulu ile et ve hayvani ürünler yemek yasaklanabilir. Bayram gelince kurban keser bol bol et yeriz, süt bilem içeriz. Darwinin evini ömründe bir kere ziyaret etmeyende kafir sayılsın. Evrime direnç gösteren en eski ve hala yaşayan canlı tespit edilsin. Onun taştan heykelini yapsınlar. Herkes onu taşlasın. Evrim karşıtı pis canlı diye aşağılansın kendisi. Ya daha neler neler çıkar bu fikirden. Sizinde yaratıcı katkılarınız bekliyorum. İnanca geri dönmek zihnimi bir açtı ki sormayın. İyiymiş böyle ya. :D:D:D

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...