Jump to content

BUDİZM NEDİR?


Recommended Posts

BUDİZM

Budizm, hayattaki acı, ızdırap ve tatminsizliğin kaynaklarını açıklayan ve bunların giderilmesinin yollarını gösteren bir öğretiler topluluğudur. Farklı bakış açılarına göre din veya felsefe olduğu kabul edilir. Budizm'de öğretilerin ana çatısını, meditasyon gibi içe bakış yöntemleri, reenkarnasyon denilen doğum ölüm döngüsünün tekrarı ve karma denilen neden-sonuç zinciri gibi kavramlar oluşturmaktadır.

Budizm Sanskritçe ve Pali dillerinindeki eski Budist metinlerinde 'uyanmış kişi - farkında olan' anlamına gelen Buddha kelimesinden gelir. Çağımızın Budası da denilen Siddhartha Gautama Budizm'in kurucusu olarak kabul edilir.

Budizm Siddhartha Gautama'nın ölümünden sonra 500 sene boyunca Hindistan Yarımadasında, daha sonra Asya ve dünyanın geri kalanında yayılmaya başladı.

TARİHÇE

Budizm M.Ö. 563-M.Ö. 483 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen, bugün Buddha olarak bilinen Siddhartha Gautama tarafından kurulmuştur. Siddhartha Gautama kuzey Hindistan'da bir prens olarak doğduktan sonra, hayattaki acıları sona erdirmek için bir yol bulmak amacıyla kırallığını terk etmiş ve uzun çalışmalar sonucunda aydınlanmaya ulaşmıştır.

Siddhartha Gautama'nın, Nepal'deki Lumbini'de[1] doğduğu düşünülmektedir. Yaygın olmamakla birlikte Hindistan-Nepal sınırındaki Kapilavastu'da doğduğuna dair iddialar da vardır. Geleneksel olarak kabul edilen yaşam hikayesi şöyledir: Siddhartha Gautama klanı ve Sakya kabilesinden bir prens olarak dünyaya gelir. Doğumundan kısa bir süre sonra babası Kral Suddhodana'yı bilge olduğu varsayılan bir kişi ziyaret eder. Siddhartha hakkında "Bu çocuk ya muhteşem bir kral (chakravartin), veya muhteşem bir kutsal adam (Sadhu) olacak" der. Siddhartha'nın ileride kral olarak yerine geçmesini arzulayan babası ise, onun yaşamı boyunca acı ve ölüm gibi hayatın gerçeklerinden habersiz sarayda yaşamasına çaba gösterir. Bundan dolayı Siddhartha hayatının ilk 29 yılını insan nefsinin arzu edebileceği her tür zenginliğin içinde yaşamıştır. Babasının çabalarına rağmen Prens Siddharta 29 yaşındayken, ilk kez bir yaşlı insanın acı çektiğini görür. Bu olaydan sonra sarayın dışında yaptığı gezintilerde, hasta bir adam, çürümüş bir ceset ve çileci bir derviş[2] görünce hayatın ızdırap içerdigini farkeder ve acıyı altetmek için çileci bir derviş olarak yaşamaya karar verir.

Derviş olmak için görkemli hayatı arkasında bırakarak sarayından ayrılan Siddhartha, başlangıçta çeşitli dervişlere katılarak onların çileci öğretilerini izler. Bu dervişler toplumdan ayrı, yoksun bir hayat sürerek açlık, kendine eziyet gibi çeşitli yöntemlerle nefislerini engellemeye çalışmaktadırlar. Uzun süre bu yoksun hayatı izleyen Siddhartha bu yöntemlerin insana açlığa dayanma, hassas fısıltılar duyma, vücutta ağrı hissetmeme gibi olağanüstü ruhani güçler kazandırdığını farkeder, ancak aynı zamanda vucuduna zarar verdigini de görür.[3]

Siddhartha, bu yöntemlerin aradığı cevaba ulaşmasına katkıda bulunmadığını, prens olarak zenginlikler içindeki hayatında olduğu gibi tatminsizlik ve huzursuzluk yarattığına karar verir. Böylelikle çileci yaşamına son vererek anapanasati[4] denilen nefesi yargısızca dikkatle takip etme meditasyonunu geliştirir. Çileci yaşam yerine, ne nefsin her istediginitatmin etmek, ne de vucudu ihtiyaçlarindan mahrum bırakacak bir orta yol takip etmeye başlar. Söylenceye göre çileci hayatı terk etmesi bir gün köylü bir kızın getirdiği süt ve pirinç muhallebisini kabul etmesiyle olur; ve bir incir ağacının altında nefes meditasyonuna oturur. 49 günlük meditasyondan sonra, 35 yaşındayken ilmini tamamlar ve günümüz Bodh Gaya'sında bulunan bu ağacın altında aydınlanmaya ulaşır.

Aydınlanmasından sonra Buda veya Gautama Buddha adını alarak öğretilerini yaymaya başlar. Hindistan'ın kuzeyini, Ganj kıyılarının kutsal kenti Benares ve dolaylarını yeni felsefesini anlatarak gezen Gautama Buddha, kayıtlara göre 80 yaşında Kuşinigar'da (Hindistan) ölmüştür.

Gautama Buddha'nın ölümünden sonra Budizm Güneydoğu, Doğu ve Kuzey Asya'da yayılmıştır. 20 yüzyıla gelindiğinde Avrupa ve Amerika'da da ilgi görmeye başlayan Budizm, pekçok farklı mezhep ya da okula ayrılmıştır.

MEZHEPLER

Bugün genelde kabul gören sınıflandırmaya göre, Budizmde başlıca dört akım vardır. Bunlar:

Güney Budizmi, Theravada, Güneydoğu Asya Budizm veya Pali Budizmi olarak da bilinir. Takipçileri başlıca Sri Lanka, Myanmar, Tayland, Laos, Kamboçya ve Malezya, Vietnam, Çin, Bangladeş'te bulunur.

Doğu Budizmi, Doğu Asya Budizmi, Çin Budizmi, Çin-Japon Budizmi olarak da bilinen Mahayana'dır. Takipçileri başlıca Çin, Vietnam, Kore, Japonya, Singapur, Rusya'nın bazı bölgelerinde bulunur.

Kuzey Budizmi, Tibet Budizmi, Tibet-Moğol Budizmi, Lamaizm, Vajrayana olarak da bilinir. Tibet, Moğolistan, Bhutan başlıca olmak üzere Nepal, Hindistan, Çin, Rusya ve Türki Orta Asya'da takip edilir.

Batı ülkeleri: Budizm özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ABD, Avustralya, ve çeşitli Avrupa ülkelerinde de kök salmıştır. Batıda Budizmin dini özelliklerinden çok, felsefi ve psikolojik özellikleri, meditasyon ve zihin terbiyesi unsurları vurgulanmaktadır.

Hinayana (küçük taşıt) adı da verilen Theravada Budizmi (eskilerin yolu), bireyleri bu dünyanın sıkıntı ve ızdı­raplarından kurtarmayı amaçlar. Yani, öncelikle bireyin yazgısını ve kurtuluşunu dikkate alır. Buna göre, acı çekmekten kurtulmanın tek yolu, yaşamdan el etek çekerek, Nirvana'ya ulaşmakla elde edilebilecek olan ahlak yetkinliğidir. Buna karşın Mahayana Budizmi (büyük taşıt), bireyden çok tüm insanlığı, yani bütünü dikkate alır. Bu anlayışa göre, büyük borç gerçekte tüm insanlığa hizmet ettikten sonra ödenmiş olacaktır ve bireyin yalnızca kendisini kurtarmasının hiçbir önemi yoktur. Üçüncü büyük mezhep olan Vajrayana, Mahayana'dan türemiş tantrik bir okuldur. Felsefi açıdan Mahayana'dan çok farklı değildir ancak uygulamada yepyeni yöntemler ekler.

Bütün Budist mezhepler "yeniden doğum" (reankarnasyon) ve karma inançlarını kabul eder. Karuna adı verilen Budist merhamet anlayışı da tüm okullarda ortaktır. Bundan başka bütün Budist mezhepleri ve okulları Dört Yüce Gerçek, Sekiz Aşamalı Asil Yol, 12 halkalı nedensellik yasası gibi temel Budist öğretileri kabul eder.[5]

THERAVADA

Güney Budizm, Pali Budizm, ya da Mahayana Budistleri tarafından "Hinayana" (küçük taşıt) olarak da nitelendirilen, Budizmin en eski okulunun günümüzdeki tek temsilcisidir;[6] disipline ve monastik hayata büyük önem verilir; rahipler için katı kuralları vardır. Theravada yalnızca Pali derlemesi'ni kabul eder, Mahayana mezhebinden farklı olarak mistisizm ve mistik spekülasyonlara yer verilmez, felsefidir; ruhun ve Tanrı'nın olmadığı olgusu üzerine en çok duran Buddhizm mezhebidir.

Mahayana mezhebinden farklı olarak yalnızca Gautama Buddha'nın öğretilerinin "üstün" olduğu kabul edilir, daha sonra aydınlanan ve "Buddha" olarak isimlendirilen kişiler Gautama seviyesinde değillerdir, Mahayana'nın aksine diğer Buddha'ların da değil yalnızca Gautama'nın öğretileri kutsal metin olarak kabul edilir. Nirvana'ya ulaşmak için pek çok kere ölüp yeniden doğarak "gelişmek" gereklidir.

MAHAYANA

Mahayana mezhebi içinde, her biri farklı Sutraları vurgulayan, farklı okulları barındırır. En önemlileri, Arık Ülke Budizmi, Zen Budizm ve Niçiren Budizmi'dir.

Theravada'dan farklı olarak, monastik hayata fazla önem verilmez, herkes tek başına aydınlanabilmektedir, farklı ekollerin "hızlandırılmış aydınlanma" teknikleri vardır bu yollarla kişinin tek bir yaşamda dahi Nirvana'ya ulaşabileceği kabul edilir. Pali Derlemesi, Mahayanacılar için sadece "başlangıç" seviyesinde olan kutsal metinlerdir, Theravada'dan farklı olarak pek çok Mahayana Sutrası kabul edilir. Hatta kimi okullar bunların öğreti olarak Pali derlemesinden daha ileri seviyede ve üstün olduğu söylenir.

Mahayana Budizmine göre Buddha doğası herkesin içinde bulunur. Aydınlanmaya ulaşabilmiş çeşitli üstün varlıkların insanlara yardım edebileceği inancı, göksel mekanlar ve zengin bir kozmografyaya sahiptir.

Nanshan Chan tapınağı, Longkou Yantai, ÇinZen Budizmi Japon ve Çin olmak üzere başlıca iki okula ayrılır. Çin'de bu okula "Chan" adı verilir. Japon Zen'inden farklı olarak biraz daha felsefidir ve Shurangama Sutra'ya ayrıca önem verilir. Japon Zen'inde başlıca Rinzai, Soto ve Obaku okulları vardır. Rinzai okulu koanlara fazlaca önem vermesiyle tanınır.

Zen Budizmi kavramlardan ve kelimelerden daha çok anlamın, mananın üzerinde durmaktadır. İnanca olduğu kadar meditasyona ve kişisel deneye verdiği önemle diğer Budist okullarından ayrılır. Yeniden doğum olgusu üzerinde fazla durulmaz, anı yaşamanın önemli olduğuna dikkat çekilir. Zen Budizminde en çok Lankavatara, Elmas ve Platform (Altıncı Pirin Platform Sutrası) Sutralarına önem verilir.

Arık Ülke Budizmi veya Amidism'de ise meditasyon ve deneyimleme değil, iman ön plandadır. Amida Buddha'nın adı sürekli tekrarlanır, böylece öldükten sonra "Arık Ülke" denilen Samsara'nın dışında olduğu kabul edilen bir boyutta yeniden doğulacağına ve oradan da Nirvana'ya daha kolay ulaşılacağına inanılır.

Arık Ülke Budizmi kendi içinde kollara ayrılır bunlardan en katısı Jodo Shinshu adı verilen Japon Arık Ülke okuludur. Bu okula göre kişinin kendini kurtarması imkansızdır; Gautama Buddha'nın öğrettikleri ile dahi kurtuluş artık mümkün değildir (Mappo), günümüzde insanoğlu kendini asla kurtaramayacak bir haldedir. Dolayısıyla meditasyonun veya deneyimlemenin yararı yoktur, kişinin tek yapması gereken Amida Buddha'nın adını Namu Amida Butsu şeklinde sürekli tekrarlaması (Nembutsu), onun gücüne inanması ve böylece öldükten sonra Arık ülkede doğabilmesidir.

Arık Ülke Budistlerinin en önemli saydıkları Sutralar: Amitabha Sutra, Infinite Life Sutra ve Visualization Sutra'dır.

Niçiren Budizmi tüm Budist mezhepleri içinde en katı olanıdır, diğer bütün Mahayana okullarını "ortodoksluktan, doğru öğretilerden sapma" olarak görür, diğer okullardan farklı olarak en çok Lotus Sutra'ya önem verir.

VAJRAYANA

Ezoterik ve tantrik bir okuldur, mistik spekülasyonlara ve genel olarak mistisizme önem verilir, yoga uygulanır, göksel varlıklarla iletişime geçerek daha hızlı bir aydınlanmanın mümkün olduğu söylenir. Vajrayana mezhebinin 2 önemli kolu vardır: Tibet Buddhizmi ve Shingon Buddhizmi. Shingon Budizmi, Tibet Budizmi'nden farklı olarak öğretileri 2'ye ayırır: Gautama Buddha'nın öğretileri, Dharmakaya'nın öğretileri. (Mahavairocana). Gautama Buddha yalnızca "dışsal" (egzoterik) öğretileri öğretmiştir, Dharmakaya Buddha ise "içsel" (ezoterik) hakikatleri açıklamıştır. Bu okulda ayrıca diğer Budist okullarına yabancı olan Mahavairocana Sutra ve Vajrasekhara Sutra kabul edilir, öğretileri Tibet Buddhizmi'nden biraz farklıdır. Tibet Buddhizm'nin içinde Dzogchen ve Mahamudra gibi çeşitli felsefe ekolleri bulunmaktadır.Tantrik metinlere önem verilir. Tibet Budizmini diğer okullardan ayıran birkaç unsur vardır:

Ruh olgusu geleneksel manada kabul edilmese de diğer Budist okullarından farklı olarak yorumlanır, "ruh farkındalığı"nın değişmediği öne sürülür.

Lamaların öldükten sonra yeni bir bedende, tanınabilecek şekilde yeniden doğduğuna inanılır.

Buddha'nın başka bir bedene bürünerek tekrar dünyaya gelebileceği inancı.

Termas denilen, kaybolmuş ruhsal hakikatleri ve kutsal metinleri ortaya çıkaran ustalar geleneği vardır, Tibet Ölüler Kitabı bir terma'dır.

ÖĞRETİLER

Buda'nın öğretileri Dharma olarak adlandırılır. Buda Dharma öğretilerinin olduğu gibi kabul edilmemesini söylemiş ve meditasyon gibi birçok zihinsel içe bakış yöntemleri ile doğrulanmasını istemiştir. İnançla değil, ancak kişisel deneyimleme ile bir üstün farkındalık durumu oluşturulabilir ve aydınlanmaya ulaşılabilir.

KARMA VE YENİDEN DOĞUM

Budizmde her canlı sonsuz bir ölüm ve yeniden doğum döngüsü içinde Altı alem denilen farklı yaşam formları arasında tekrar tekrar varolur. Ancak yeniden doğum kavramı diğer dinlerdeki, sabit ve her şeyden apayrı bir varlığı olan “ruhun göçü”, yani reenkarnasyon inancından farklıdır. Bunun nedeni Budizm'e has iki temel kavramdır: anatta, çevresinden bağımsız bir ben olgusunun yokluğu; ve anicca, her şeyin değişime tabi olması.

Karma (Sanskritçe) ya da Pali dilinde kamma kelimeleri, eylem anlamına gelmektedir. Budizm'de ise erdemli (kusala) veya zararlı (akusala) istemlerin ve bunların yol açtığı zihinsel etmenlerin, canlıların yeniden doğum süreçlerini ve kaderlerini şekillendirmesini ifade eder.[7] Olumlu ya da olumsuz her eylemin karması, bizzat o yaşam süresinde veya daha sonrakilerde meyve verecek bir tohum yaratır.[8]

DÖRT YÜCE GERÇEK

Dört Yüce Gerçek ve Sekiz Aşamalı Asil Yol bütün Budist okullarında itibar edilen öğretilerdendir. Budist yazmalarda kaydedildiğine göre, Dört Yüce Gerçek Gautama Buddha tarafından, aydınlanmaya ulaştıktan sonra verdiği ilk vaazda öğretilmiştir.[9]

1. gerçek, Dukkha: acı hayatın ve varoluşun bir parçasıdır.

2. gerçek, Samudaya: acıların kaynağı arzu ve isteklerdir.

3. gerçek, Nirodha: istek ve arzular bırakılırsa acılar sona erdirilebilir.

4. gerçek, Magga: acıların sona erdirilmesinin yolu Sekiz Aşamalı Asil Yoldan geçer. Doğru kavrama, doğru düşünce, doğru söz, doğru eylem, namuslu kazanç, doğru çaba, uyanıklık, ve doğru konsantrasyon.

SEKİZ AŞAMALI YOL

Bu sekiz aşamalı yol genelde bilgelikle ilgili olanlar, ahlâkla ve eğitimle ilgili olanlar olmak üzere üç ana başlık altında toplanır:

Ahlakla ilgili olanlar (Śīla):

1. Doğru söz;

2. Doğru davranış;

3. Namuslu kazanç;

Zihin eğitimine yönelik olanlar (Samadhi):

4. Doğru çaba;

5. Doğru farkındalık (Ing: Mindfulness, Pali: Sati);

6. Doğru konsantrasyon

Bilgelikle ilgili olanlar (Prajñā):

7. Doğru bakış açısı, doğru görüş;

8. Doğru niyet;

Sekiz aşamalı yolu, her bireyin kendi yorumu doğrultusunda pratik bir sekilde hayata geçirmesine Budizm'de çok önem verilir. Doğru niyetle yola çıkıp, ahlâki bir hayat çerçevesinde, insan zihninin terbiyesi ve eğitiminin en pratik ve dolaysız yolları aranır.

Özellikle farkındalık insanin iç ve dış dünyasını dingin ve konsantre bir ortamda kendi hayatını muhakeme etme ve hissetmesine yardimci olur. Bir çeşit içebakış olan bu meditasyon, sangha denilen cemaatin desteği ile olur. Meditasyonun en yaygın şekli rahat bir ortamda dik oturarak (Ör.: bir sandalyede) nefesi takip etmektir. Nefesi takip esnasında vücutta ve zihinde olagelen aktiviteler, dikkatle ve yargisiz takip edilmeye calışılır. Dikkat dağıldığı zaman kendi kendini yargılamadan, şefkatle tekrar nefesi takibe geri dönülür. Dikkat ve uyanıklık çerçevesinde bu nefes takibi zamanla zihin-vücudun kendini öğrenmesini sağlar. Zen budizminde bu çeşit meditasyona zazen denilir. Budizmde meditasyon ve zihin terbiyesine, ve dolayisiyla bireyin kendini degistirip gelistirmesine onem verilir. Fakat esas amac her bireyin kendisindeki toplumdaki ve dunyadaki izdirabi azaltmasidir. Mahayana Budizminde bunu amaclayan insanlara bodisatva adi verilir.

Pratītyasamutpāda (ing. dependent origination): Her olgu kendisinden once olan baska olgulardan neden-sonuc iliskisinden dogar.

Klasik Budizmde bu neden sonuc zinciri 12 safhaya ayristirilir.

Anicca (Sanskrit: anitya): Hic bir olgu/fikir/vucut daimi degildir, ve degisime tabidir.

Anatta (Sanskrit: anātman): Her insandaki benlik/karakter, "ben" duygusu da degisime tabidir. Bundan dolayi sabit bir "ben" duygusuna

sahip olmak gercekle bagdasmaz.

Dukkha (Sanskrit: duḥkha): Butun varliklar aci veya izdiraba, veya tatminsizlige tabidirler. Olgularin degisime tabi oldugunun farkina

varanlar, olgularin birbirleriyle olan neden sonuc iliskisini gorebilenler bu izdirabi azaltabilirler veya yok edebilirler.

Budizm, başlangıçta yalnızca ahlâkî düşünceler ve bir tür yoga hayatı ya da düzenli ve disiplinli bir yaşam anlayışı ile sınırlanmış ve daha sonra, kutsal kast ayrımlarına, Tanrı'ya tapınma biçimlerine ve kurban törenlerine dayanan Hinduizmden ayrılarak, aynı zamanda felsefi bir akım şeklinde gelişmiştir. Buddhizme göre, varolan her şey, Tanrı'nın hiçbir müdahalesi olmadan, neden-sonuc zincirine uygun olarak maddeden meydana gelir. Evrende ne varsa, bu şekilde varlığa gelir. Ruh da, bu yasalara tabi olmak durumundadır. Başka bir deyişle, Buddhizm, varlık görüşünde bireylerin, canlı varlıkların ezeli-ebedi bir ruhları olmadığını savunur. Bir yaratıcının varolmadığına inanan Buddha'ya göre, kötülükle acının varoluşu bir yaratıcıya duyulacak inancın önünde aşılmaz bir engel oluşturur.

Budizme göre nesneler, varlıklar, duygular, hiçbiri devamlı, ilelebet suregelecek olgular değildir. Her şey geçicidir ve insanın daimi olarak bağlanabileceği herhangi bir şey (nesne, fikir, vucut) yoktur. Madde dünyasında ve ruh dünyasında devamlı hiçbir şey yoktur. Bu yuzden Budizmde herseyin birbirine olan baglantisi ve etkilesimini gerek bilimsel olarak, gerek meditasyonda gormeye onem verilir. Birey toplumdan soyutlanamaz, toplum cevreden soyutlanamaz. Herkes, herkesten sorumludur.

Buddhizmin materyalizmden ayrıldığı önemli noktalardan biri de maddenin nihai gerçeklik olmadığını söylemesidir. Buddha, Lankavatara Sutra'da şöyle der:

“Fiziksel objelerin aslında kendilerinden gerçekliklerinin olmadığını öğretiyorum, bunların ancak zihnin ürünleri olduğunu söylüyorum, aslında hepsi bir ‘hayal’ dir. Bunların duyularla algılandığı ve ayırt edildiği doğrudur fakat aslında diğer yandan hiçbirinin kendiliğinden ‘kendi’ doğaları gerçeklikleri yoktur. Onlar gerçekte görülmüyorlar ama zihin tarafından ‘tasarımlanıyorlar’. Bir bakıma kavranabiliyorlar ama bir bakıma da gerçekte kavranamıyorlar”

"İnsan isimlere, formlara ve maddesel dünyaya bağlanır ve onların zihnin bir yanılsaması olduğunu, zihinde oluştuğunu unutur ve hata yapar böylece zihnin özgürlüğü engellenmiş olur"

Buddhizme göre madde "nihai gerçeklik" değildir, maddeden önce "zihin" ve "düşünce" vardı. ("Maddeden önce zihin ve düşünce vardır" ifadesi sadece Mahayana okullarınca kullanılır. Theravada bu ifadeyi fazla karışık bulur onun yerine "Madde ve zihin her an etkileşim halindedir" der.) Madde de aynı ruh, Tanrı, "ben" inancı gibi zihnin bir yanılsamasıdır. Her şey gerçekte zihnin bir yanılsamasıdır. Haller vardır ve bu haller de nedensellik yasası çerçevesinde kendinden önceki haller tarafından etkilenip meydana getirilir. Bu durumlar oluş halleri geçici olarak bir araya gelir ve sahte kainatı sahte, boş bir "ben" i yaratır.

Önemli kutsal Budist metinlerinden biri olan "Heart Sutra"da Buddha'nın ciddi öğrencilerinden olan ve Nirvana'ya ulaştığına inanılan kendisine de bazen "Buddha"(aydınlanmış) denilen Bodhisattva Avalokiteshvara, Buddha'nın yaptığı derin içe dalış meditasyonunu yaptıktan sonra şunları söyler ve Buddha da bu gerçeği kavradığı için onu över:

"Bütün formlar "boşluk"tur. Formlar boşluktan başka bir şey değildir. Aynı şey duygular, algılayışlar, oluşumlar ve bilinç/zihin için de geçerlidir.

Bütün fenomenler aslında "boşluk"tur. Hiçbir şey ne yaratılmıştır ne yok edilmiştir,ne artar ne azalır. Bu nedenle bu "boşluğa" dahildir her şey. Boşluktan ayrı ne formlar vardır, ne duygular, ne algılamalar ne oluşumlar ne de zihin vardır. Kulak ta yoktur göz de yoktur zihin şuuru da yoktur. Cehalet yoktur ne yaşlılık vardır ne hastalık ne de ölüm. Ulaşılacak bir şey de yoktur.

Buddhalığa Nirvana'ya ulaşanlar bu gerçekliği kavrarlar."

Avolakiteshvara kendinden, değişmez sabit gerçekliği olan hiçbir şey olmadığını her şeyin sebeplere ve koşullara bağlı olduğunu söyler. "Ben" diye bir şey aslında yoktur. Formlar(algıladığımız dış dünya) aslında "gerçek" değildir. "Form" olmadan algı da olmayacağından ve zihin kendini ifade edemeyeceğinden kendini anlamlandıramayacağından zihin de aslında bu "boşluğa" dahildir. Ama zihin olmadan da "formlar" hiçbir şey ifade etmeyecektir. Form olmadan zihin diye bir şey olmaz çünkü hiçbir şeye tepki vermez ama zihin olmadan da form hiçbir şey ifade etmez. Bütün dünya aslında 6 organın 6 farkındalık biçiminin (ki bunun içine ayrıca düşünme de dahil edilir) ilüzyonundan ibarettir. Duyu organları ve beynin yarattığı düşünce yetisi de ilgili farkındalık biçimlerini algılar. Ama bunlar "gerçeklik" değildir, gerçeklik bunlardan oluşmaz. Buddha'ya göre aslında "gerçek zihin" beyinde yahut vücudun içinde de oluşmaz. Beyinde oluşturduğumuz düşünceler "gerçek saf zihin" değildir dış dünyaya bağlı yorumlardan, deneyimlerden,deneyimlemelerden ve egodan "ben" düşüncesinden oluşur.

Buddhizmde Karma (kamma) inancı vardır. Hinduizm ve Jainizmdeki Karma'dan farklı olarak Buddha'nın öğrettiği sistem daha dinamik ve daha az fatalisttir. Öyle ki etki-tepki yasası uyarınca kişinin andaki mental nitelikleri ve hayattaki özellikleri hem geçmiş yaşamlarında hem de bu hayatta yaptıklarına bağlı olarak belirlenir. (“Etki olmadan tepki olmaz”) Kişinin doğuştan ciddi bedensel veya zihinsel özürleri/eksiklikleri değilse bile diğer pek çok nitelik bu yaşamda mücadeleyle çözülebilir, kişi “geçmişte yaptıklarımın cezasını çekiyorum yapabileceğim hiçbir şey yok” dememeli, karmanın bu hayatta da her an her saniye işlediğini düşünerek kendini mümkün olduğu kadar düzeltmelidir.

Tripitaka’da Cula-kammavibhanga Sutta’da (Palice,Karma hakkında kısa bilgi) bir öğrenci Buddha’ya şöyle sorar:

“Todeyya’nın oğlu Kutlu olan’ın (Gotama Buddha) yanına gitti selamlaşmanın ardından Kutlu olan’a sordu:

“Efendi Gotama neden insanların arasında ‘düşüklük’ ve ‘yükseklik’ var bunun mantığı nedir? Bazı insanlar uzun bazıları çok kısa yaşıyor?, neden bazı insanlar çok sağlıklıyken bazıları hastalıktan dertten kurtulamıyor? Neden bazı insanlar çok güzel görünümlü bazıları ise çok çirkin? Neden bazılarında çok etkileyici olma özelliği varken bazıları bunu hiçbir şekilde başaramıyor? Neden bazı insanlar zengin ve refah içinde doğarken bazıları fakirlik açlık içinde doğuyor? Neden bazı insanlar doğuştan çok zeki iken bazıları aptal? Neden insanlar arasında bu şekilde bir ayrım meydana geliyor?”

Bu soru üzerine Buddha bütün bunların nedeninin Karma olduğunu söyler bizim karmamızın bir sonucu olduğumuzu söyler öğrenci anlamadığını söyler ve Buddha’dan detaya girmesini ister bunun üzerine Buddha kişinin geçmiş hayatındaki öfke kıskançlık, kötü kalplilik, aşağılama, derin düşünememe canlılara zarar vermekle sonuçlanacak mental niteliklere sahip olma ve daha pek çok neden sayar ve bu mental niteliklerin etki/tepki yasasınca kişinin her şeyini şekillendirdiğini anlatır. Mahakammavibhanga Sutta da ve birkaç Sutta’da daha bir Hindu’nun anlayacağı şekilde anlatır birkaç detay daha verir.

Buddha, Saccavibhangasutta gibi pek çok Sutta’da şöyle der:

“Ey keşişler, ıstırap hakkındaki kutsal gerçek: Doğum ıstıraptır, yaşlılık ıstıraptır, hastalık ıstıraptır, ölüm ıstıraptır, sevilmeyenle birleşmek ıstıraptır, sevilenden ayrılmak ıstıraptır, arzunun, istenilen bir şeyin gerçekleşmemesi ıstıraptır, bizi kendine bağlayan bütün nesneler ıstıraptır."

Sallasutta’da:

“Bu dünyadaki ölümlüler için yaşam, nedensiz, bilinmez ve acı ile kaplıdır.”

Carasutta’da:

“Bu dünya hayal kırıklıkları ile doludur, insan ‘bu benimdir’ diye düşündüğü sürece ölüm onun arkasındadır”

Buddhizm’e göre hayatın çok büyük bir kısmı “acı”dır hayatta var olan ve insanları kendine bağlayan, küçük “güzellikler” de (eğer varsa) hiçbir zaman kalıcı değildir onların yitirilişiyle bu “güzellikler” de (kişinin sevdikleri, ailesi, malı gibi) bizzat acının kaynağı oluvermektedir, hayatta insanın bağlanabileceği hiçbir şey yoktur.

Buddha, Vicayasutta’da bedene olan tutkuyu da eleştirmiştir:

“Beden denilen nedir? Vücutta kemik ve sinirler vardır, zar ve et ile sıvanmıştır, deri ile kaplıdır öyle ki gerçekte ne olduğu görülmez, vücutta bağırsaklar, mide, karaciğer, sidik torbası, kalp akciğerler, böbrekler ve dalak vardır Sümük, salya, ter, lenf, kan eklemleri sağlayan sıvı safra ve yağ vardır.Bedenin dokuz geçidinden sürekli pislik atılır gözün pisliği gözden atılır kulağın pisliği kulaktan burnun sümüğü burundan akar bazen ağızdan safra ve balgam çıkarılır, vücuttan ter ve kir atılır. Kafadaki boşlukta beyin vardır, budala kişi cahillikle kaplı olduğundan bedenin “iyi” bir şey olduğunu düşünür, beden şişmiş solmuş halde mezara atıldığında akrabaları dahi onu daha fazla görmek istemezler orada çeşitli hayvanlar tarafından da yenir. Bu dünyada akıllı kişi vücudun gerçekte ne olduğunu görür, kişi kendinin veya başkasının bedenine olan bağlılığı bırakmalıdır. Bu iki ayaklı kötü koku taşıyan kirlilik dolu beden çeşitli yerlerinden salgılama yapar pislikler akıtır, böyle bir bedenle kişi kendinin üstün başkalarının aşağı olduğunu düşünür bu körlük değil de nedir?”

UYGULAMALAR

ÜÇ HAZİNEYE SIĞINMA

Geleneksel olarak çoğu mezhepte Budizme girişte ilk adım Üç Hazine'ye (Sanskrit: त्रिरत्न Triratna or रत्नत्रय Ratna-traya, Pali: Tiratana) sığınmak olarak kabul edilir.[10] Kimi kaynaklarda küçük hatta henüz doğmamış çocuklar için bile sığınma merasimi yapılabileceğini belirtilir.[11] Tibet Budizminde kimi zaman bir dördüncü olarak lama'ya sığnılır. Bodhisattva yolunu seçen kişiler ise yemin ederler; bu tür adanmışlık Budizmde şefkatin en yüksek ifadesi sayılır.

Üç Hazine şunlardır:

Buda (başka ifadeyle,Aydınlanmış Olan).

Dharma: Buda'nın öğretileri.

Sangha: Kelime olarak grup, cemiyet anlamına gelir; ancak Budizmde belli bir gruba işaret eder. Bu Budist dinadamları (bhikkhu ve bhikkhuniler) olabileceği gibi, Aydınlanmanın ilk basamağına ulaşmış (Palice'de Sotapanna) kişiler de olabilir.

Kayıtlara göre Buda kendisini bir örnek olarak göstermiş, ancak takipçilerinden kendisine inanç (Sanskrit श्रद्धा śraddhā, Pāli saddhā) beslemelerini talep etmemiştir. Ayrıca öğretilerinin olduğu gibi kabul edilmemesini söylemiş ve öğrencilerini bunları kendi başlarına test edip kabullenmeleri için cesaretlendirmiştir (bakınız Kalama Sutta). Dharma da, aynı şekilde ızdıraba son vermek ve aydınlanmaya ulaşmak için kılavuzluk ederek ihtiyacı olana sığınma sağlar. Saṅgha, yani Budist manastır düzeninin ise, orijinal öğretileri muhafaza ederek ve Buda'nın ortaya attığı esasların gerçekleştirilebileceğine dair canlı örnekler sunarak sığınma sağladığı kabul edilir.

KUTSAL METİNLERİ

Budizm'de kutsal metinler Pali dilinde yazılmış olan Tipitaka (Sanskritçe: tripitaka) ve sadece Mahayana okullarının kabul ettiği Mahayana Sutralarından oluşur. Bu kitaplar Buddha'nın, aydınlanmaya, Nirvana'ya ulaştığına inanılan kişilerin felsefeleri ve öğretileridir. Bu öğretiler, normal yaşamlarını terk ederek, kendilerni Buddha'nın ve aydınlanmışların öğretilerine adayan öğrenciler (Sangha) tarafından ezberlenmiş, sonrasında kitap haline getirilmiştir.

Buddha aydınlandıktan sonra 45 yıl boyunca kast ayrımı yapmadan her türden insana zengin, fakir, yaşlı, bilge, düşük seviye demeden öğretilerini anlatmıştır. Tipitaka ve Mahayana sutralarında daha basit anlatımlı hikayelerden en derin felsefe ve kavramları açıklayan anlatımlara kadar pek çok değişik öğreti vardır.

Pali Derlemesi de denilen Tipitaka, Buddhizmin bütün mezhepleri ve okullarınca kabul edilir. Üç bölümden oluşur: Vinaya Pitaka, Sutta Pitaka ve Abhidhamma pitaka. Üçüncü bölüm olan Abhidhamma pitaka, Sutta Pitaka'dan içerik olarak çok da farklı değildir. Ancak uzun kategoriler, eş anlamlı sözcükler ve bunun gibi pek çok sıralama yapılmıştır.

Bundan başka bir de Budizmin en büyük mezhebi durumunda olan Mahayana okulunun ve ayrıca Vajrayana'nın kabul ettiği Sutra'lar vardır. Bunlardan en önemlileri: Kalp Sutra, Elmas Sutra, Avatamsaka Sutra, Lankavatara Sutra, Shurangama Sutra, Lotus Sutra, Amitabha Sutra, Vimalakirti Nirdesa Sutra'dır.

KAYNAK: Vikipedi

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yukarıda Budizm ile ilgili uzun bir yazı var. Budizm hem bir felsefe hem bir din olarak kabul ediliyor. Ancak Tanrı inancı olmayan bir din olmaz diye düşünüyorum. Bu sebeple felsefe olarak değerlendirilmesi daha mantıklı görünüyor. Buda bu öğretileri yüzyıllar önce oluşturmuş ve insanlara öğretmiş. Bugün tabii ki peşinden gidilecek öğretiler değiller. Epey ayıklanarak ve zamanımıza uydurularak bu öğretiler günümüzde insanlara pazarlanmaktadır. Piyasadaki bilgilerin oldukça akıl karıştırıcı olduğu bir gerçek. Ansiklopedik bilgi çok daha aydınlatıcı. Tabii bu konuda daha geniş ansiklopedik bilgi de bulunabilir.

Ben bunları okuyunca, anlatılan bazı şeyleri çok ilginç buldum. Neden sonuç ilişkisinin vurgulanması, her andaki seçimlerimizin doğal olarak geleceğimizi yaratması zaten anlaşılabilir şeyler. Dünyada acı ve ızdırap varsa, bir Tanrının varlığı söz konusu olamaz yaklaşımı da çok ilginç. Gerçekten Yaratan yarattıklarına karşı bu kadar duyarsız olabilir mi? Her şeyin geçici olduğu ve değiştiği söyleniyor. Bu bugün bir anlamda doğru olarak bildiğimiz bir gerçek. Zihnin varlığı ve dünyayı algılamakla ilgili felsefik yaklaşım her ne kadar bir sonuca varmaktan aciz ise de, sağlam bir felsefik görüş. Bizler bugünde bu konuda bir sonuca varabilmiş değiliz. Aradaki yüzyılları ve bunca bilimsel gelişmeyi düşünürsek, oldukça ironik bir durum diyebiliriz buna.

Evet, Budizm ilginç bir öğreti. Elbette bugün gidip budist olamayız artık. Ben zamanında epey uğraşmıştım. Bundan insanın kazanımları olmuyor mu? Şunu söyleyebilirim ki oluyor. Budizmin öğrettiği en önemli şeylerden birisi zıtların birliği ilkesidir. Bilirsiniz dünya düalite üzerine kuruludur. Olguların pozitif ve negatif iki kutbu ve tabii süreçleri vardır. Hayat içinde hep pozitif olanları yaşayamayız ve seçemeyiz. Negatif olanlarla da karşılaşırız ve bazen çok karşılaşırız. Bu kaçınılmazdır. Çünkü her şeyin içinde vardır bunlar. Kişi eğer negatif olanlara tepki göstermeden sadece gereği gibi karşılayarak olguları yaşamayı ve uygun bir mücadeleyi öğrenirse bu büyük bir kazanımdır. Zıtlıklar her ne kadar farklı görünselerde kumaşın iki yüzüdürler. Kötü görünen bir durumdan mükemmellik çıkmasa bile kayda değer sonuçlar elde edilebilir. Bunu yapmanın yolu kişinin algılama şeklini ve tutumunu değiştirmiş olmasıdır. Sakin, kendi merkezinde ve olaylara kapılmadan kalmayı başarabilmesidir işin sırrı. Tabii bunun için kendini eğitmiş olması gerekir.

Budizmde bunun için meditasyon önerilir. Meditasyon zihin kontrolüdür aslında. Eğer bir insan meditasyonun aslında ne olduğunu anlamışsa, artık onu devam ettirmesine gerek yoktur. Çünkü amaç zihninizi eğitmeniz ve kontrolü kazanmanızdır. Tabii Budizmi pazarlayanlar size bu gerçeği söylemezler. Kendiniz keşfedeksiniz.

Önemli olan buradan öğrendikleriniz ve kazandıklarınızdan sonra normal hayatınızı sürdürmenizdir. Yoksa bu öğretiye kapılmak değildir amaç. Bugünün dünyasında hayat eskiye göre çok farklı. Öğrenecek ve yapacak çok şey var. Eski zamanın düz ve gevşek yaşantısı bitti artık. İnsanlığın bilim ve teknoloji sayesinde hayatı değişti. İnsanlık artık istesede istemesede farklı bir yola girdi. Zamanımızın getirdiği güzellikleri ve zorlukları yaşıyoruz. Tarih boyunca olduğu gibi kendi payımıza düşeni yaşayacağız. Ne kadar faklı olsa da zamanımız bizi götürdüğü yere gitmekten başka çaremiz yok. İyisi mi elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışalım.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Budizm inancı dolaylı olarak tanrı inancına çıkar , budizm zihinsel aktivite oluşturabilen bilincli bir evrenden bahseder bu da tasavvuftaki vahdeti-i vucut düşüncesiyle paraleldir

Vahdet-i vücud düşüncesi, Budizmden farklıdır. Benzer yönleri hiç yoktur diyemeyiz elbette. Ama Budizm Tanrı düşüncesine aslında hiç yüz vermez. Hatta açıkça yoktur der. Vahdet-i vücud düşüncesi, İslamdan sonradan çok etkilenmiş bir düşüncedir. Yani işler çok karışmıştır onda.

Budizme göre söz konusu olan hayatın içindeki Tanrısal özdür. Ama bu bize kitaplı dinlerin anlattığı Tanrıdan çok farklıdır. Tanrısal öz değerlendirmesi canlıların akıl, mantık, idrak ve şuur sahibi olmasından kaynaklanmaktadır besbelli. Hayatın tüm akışkanlığı içinde yinede nesilden nesile varlığını sürdürmesi, dünyanın sürekli değişimine rağmen temel doğal unsurları sürekli ayakta tutması, yani bir kararlı yapının varlığı; bu Tanrısal öz değerlendirmesine yol açmış olmalı. Yoksa Budizm gökte yada evrenin dışında var olan bir iradeden bahsetmez. Evren nedir tam olarak bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bilinçli varlıkları ortaya çıkarabildiği. Eğer bunu felsefik olarak değerlendirmeye kalkarsak pek bir sonuca varamıyoruz. Çünkü bu iş böyle. En sonunda bilinç nedire gider ve pek bir yerede varamayız. Bu sebeple bizim daha yol almaya ihitiyacımız var.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sn.Baglanti

Sorunun cevabı basit ; evren bilincli varlıklar ortaya cıkarabildigine göre bilinc sahibidir.. Cünkü bilincsiz birşey bilincli varlıklar meydana getiremez.. Bu da islamdaki vahdet-i vüdud düşüncesine cıkar , herşey tanrıdandır ama hicbirşey o degildir.. Doga evren enerji hayat tümü tanrıdan gelir fakat hicbirisi tanrıyı sınırlayamaz.. Budizm ve diger ilkel dinler , ezoterik öğretiler aslında bu kapıya cıkar , inkar etseler de..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sn.Baglanti

Sorunun cevabı basit ; evren bilincli varlıklar ortaya cıkarabildigine göre bilinc sahibidir.. Cünkü bilincsiz birşey bilincli varlıklar meydana getiremez.. Bu da islamdaki vahdet-i vüdud düşüncesine cıkar , herşey tanrıdandır ama hicbirşey o degildir.. Doga evren enerji hayat tümü tanrıdan gelir fakat hicbirisi tanrıyı sınırlayamaz.. Budizm ve diger ilkel dinler , ezoterik öğretiler aslında bu kapıya cıkar , inkar etseler de..

Yukarıdaki yazıyı okuduğuna emin misin? Boşluktan bahseden bölüm var, dikkatli oku. Ancak ortada şöyle bir sorun var. Budizm Tanrı düşüncesi barındırmadığı için ve her şeyi gelip geçiciliğini gördüğü için, hayatı boşluğa ve anlamsızlığa bağlamaktan çekinmemiştir. Ne var ki, bizlerde biliyoruz ki, bu görüş evreni, doğayı ve bizleri açıklamaktan çok uzaktır. Boşluk ve anlamsızlık, dillendirilmesi önemli fakat işe yaramayan bir felsefi yaklaşımdır. Budizm de buna bir yerde değinmiş ve geçmiştir. Budizm zamanına göre çok önemli şeyler söylemiştir. Bugün bile insanlara kazandırdıkları vardır. Ancak tabii söylediklerini bir yere kadar değerlendirebiliriz. Biz bugün bilimsel gerçeklerle yol almak zorundayız.

Bilinç bugün tam bir bilmecedir bizim için. Bir teiste göre Tanrıdan gelir. Bir ateiste göre kendiliğinden olmuştur. Muhtemelen neden sonuç ilişkisinin nöronik bağlantılarda kendini açığa çıkarttığı bir bütünlüktür. Ona göre bu şuna göre şu, ancak konu yinede bilinmezlik içerir. Kimsenin şu diyecek kesin bir bilgisi yoktur. Bu konuda kesin konuşmak çok fazla bir iddia olur. Sizin bilinç ile ilgili yaklaşımınız nedir bilemem. Ama derdiniz bilincin evrimsel süreç tarafından kendiliğinden ortaya çıkmış bir yapı olduğunu anlatmak ise hiç yorulmayın. Ben bunu biliyorum. Ancak yeterli bir açıklama olarak görmüyorum. Yeterli açıklama nedir? Henüz yok. Ama bir gün olacak tabii.

tarihinde baglanti tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...