Jump to content

Sendikalar İsçileri Sömürüyor mu?


Recommended Posts

Gorelım bakalım sn drekıncı sızın sendıkalarınızın marıfetlerını.

Türk-İş’e bağlı Maden-İş Sendikası Soma Şubesi’nde 400 bin YTL’lik yolsuzluk belgelendi.

Maden-İş Sendikası Ege Bölge Şubesi Teşkilat Sekreteri Adem Yalın, sendikada yapılan usulsüzlüklerin yanı sıra işçileri örgütsüz bırakmak çaba harcandığını söyledi. Yalın, sendikaların kendi işlevlerini yerine getirmediklerini belirtti, “Biz Soma Maden-İş olarak işçileri örgütleyemiyoruz. Sendikanın genel merkezi işçileri örgütlemek istemiyor. Eğer işçiler örgütlenirse kendi koltukları sallanır. Hatta, sendikalı olmak isteyen işçiyi patrona şikayet ediyorlar” dedi.

http://www.madenhaber.net/haber/?p=148

Bu sızın kardes sendıkanız degıl mı aynı tastan ıcıp aynı yerden emır almıyormusunuz??????

Dıger kuzenlerınıze bakalım !!

Meral'in yanı sıra eski Türk-İş Başkanı Salih Kılıç'ın da sendikadan aylık 5 bin YTL danışmanlık ücreti aldığı ortaya çıktı. İddiaları doğrulayan Kılıç, zaman zaman Yol-İş'e gidip istişarelere katıldığını, parayı da bunun karşılığında aldığını belirtiyor.

geçen hafta yapılan genel kurulda yönetimi kaybeden Fikret Barın, 17 yıl boyunca 365 gün şehir dışındaymış gibi harcırah almış.

http://www.nevhaber.com/haber.php?haber_id=2529

28 Şubat sürecinde Sendika Yasası'nda yapılan değişiklikle kamu denetimi dışına çıkarılan sendikalar, mali denetimlerini 10 yıldır kendileri yapıyor. Bu durum, yolsuzluk iddialarının da artmasına yol açarken, bunların açığa çıkması Yol-İş'te olduğu gibi yönetim arasında çatlak oluşması durumunda mümkün olabilir.
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 184
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Yöneticilerin kredi kartı, kişisel telefon faturaları, kooperatif evlerine yaptırdıkları banyo dolabı, vestiyer gibi özel harcamaları avans adıyla sendikaya ödettirildi. Sendikanın bir şubesinde, sahte üye yapılarak şube mali sekreteri profesyonel sendikacı yapıldı. Bu operasyon nedeniyle sendika yaklaşık 500 bin YTL zarara uğradı. 6 Nisan 2007'de bir firmadan alınan 19 bin şapkanın tanesine 2,87 YTL ödendiği fatura edildi. Ancak Denetim Kurulu, aynı şapkaların piyasada 0,9 YTL'den satıldığını belirledi. Yine Yönetim Kurulu'nca 6 milyon 300 bin dolara İstanbul Zeytinburnu'nda alınan arsanın gerçek bedelini bir uzman firma en yüksek 4 milyon 750 bin dolar olarak tespit etti.

http://www.nevhaber.com/haber.php?haber_id=2529

Bu skandalı olağan üstü kılan ise çalındığı öne sürülen paranın miktarı. İddialara göre 10 milyon YTL (7,5 milyon dolar) yok olmuş durumda. Bu iddialar bağımsız ya da yasal bir soruşturma sonucunda değil, fakat görüldüğü kadarıyla çığ gibi büyüyen suiistimallerin kontrolden çıkmasıyla ortaya çıkmış durumda.

Diğer bütün Türk işçileri gibi, 200.000 Tek Gıda-İş işçisi de, geçtiğimiz yıllarda sendika yöneticileri kendilerine büyük ücret artışları sağlarlarken, reel ücretlerinin sürekli olarak gerilediğine şahit oldular.

http://www.wsws.org/tr/2005/sep2005/turk-s13.shtml

Türkiye’deki sendika yönetimlerinin tamamına yakını, hangi konfederasyona üye olurlarsa olsunlar (Türk-İş, DİSK ve Hak-İş Türkiye’de konfederasyon olarak örgütlenmiş üç ana sendikal yapıyı oluşturuyorlar) sefih bir orta sınıf yaşamı sürüyorlar. En pahalı elbiseleri giyiyorlar, en pahalı otomobilleri kullanıyorlar ve lüks evlerde yaşıyorlar.

Sendika bürokratları işçilerin paralarını, ulusal düzeydeki yöneticileri, şube yöneticilerini ve karanlık ilişkiler yoluyla oluşturulmuş çekirdek kongre delegelerini içeren bir sistem yoluyla ceplerine indiriyorlar. Sendika bürokratları, tabandan gelen her türlü demokrasi ve hesap vermeye yönelik taleplere düşmanca tepki veriyorlar. Büyük sendikaların sıradan üyeleri verdikleri aidatların nereye gittiğini hiçbir şekilde takip etme olanağına sahip değiller. Sendikalarından hesap vermelerini istemek işçilerin işlerini ve hatta güvenliklerini tehlikeye atabiliyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Raporda yer alan bilgilere göre, Genel Başkan Fikret Barın’ın gelirleri de şu şekilde sıralanıyor:

Aylık brüt ücreti 14 bin, net ücreti 9 bin YTL.
Yılda 4 aylık ücret tutarında ikramiye alıyor.
Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulu üyesi olması nedeniyle SGK’dan ayda net 4 bin 500 YTL ve iki ikramiye alıyor.
Ayda 2 bin YTL harcırah alıyor.
Sendikadan biri 430 bin YTL’lik son model Mercedes ve diğeri Passat olan iki aracı var ve bu araçlar özel işlerde kullanılsa dahi, tüm benzin ve tamir-bakım faturaları sendikaca karşılanıyor.



drekıncı,yazıklar olsun kı bunları savunuyorsun,utanmadan bunlar patron karsısında pazarlık gucunu arttırır dıyorsun !!


Link to post
Sitelerde Paylaş
Senin kafa yapın belli, maksadın belli.

Bu yolsuzlukların üzerine elbette gidilir.

Yolsuzluğu kimse savunamaz.

Ancak sen dile getirdiğin için ciddiye almıyorum.

Neden bugune kadar dıle getırmedın o halde???

Cunku sen de o adı carkın ıcınden beslenıyorsun !!

Kım gıdecek yolsuzlukların ustune,gunlerdır ne olmus Canakkaleye gıtmıssek,uc Mersedese bınmeyelım mı yuksek ucret almayalım mı dıyıp durmuyormusun???

Sımdı yolzusluklarınız ortaya dokulunce,tıpık yolsuzlugun uzerıne gıdılır edebıyatı ıle kımı kandırıyorsun bakım sen???

Okudun mu adam 430.000 YTL lık Mercedese bınıyor,kac patron bındı boyle bır arabaya???

Ve sen bunları savunuyorsun 'patron karsısında ezılmez ' dıyerek !!

Acıkca ıscılerı somuruyor ve sefıh hayatlar suruyorsunuz,kalan bol bos vaktınızde ıse buralara gelıp somuru edebıyatı yapıyor ve vıcdanınızı rahatlatmak ıcın ,kapıtalızm dusmanı,ıscı dostu ımajlar cızıyorsunuz !!

Maskenız dustu sn drekıncı !!

Link to post
Sitelerde Paylaş
12 Eylul halkın menfaatıne ve o ortama gore ılerıcı bır harekettır,vatansever bır harekettır,bu konuda cevaplarınızı kendınıze saklayın,bunları anlayabılmenız epey bır fırın dolasmanız lazım.

:lol::lol: DEHA(!) nızı tebrik etmek dışında yapacak birşey yok...Ayakta alkışlıyorum :lol::lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sımdı yolzusluklarınız ortaya dokulunce,tıpık yolsuzlugun uzerıne gıdılır edebıyatı ıle kımı kandırıyorsun bakım sen???

Maskenız dustu sn drekıncı !!

Valla bravo, tebrik etmek gerek.

Demek ki insan isteyince, kısa zamanda çarşaf çarşaf yolsuzluklar buluyor.

Yaw bu devlet hukuk devleti değil mi?

Yaw niçin suç duyurusu yapmıyorsun cumhuriyet savcılarına.

Gelip sendikaları niçin denetlemiyor bu devlet.

İstersen denetleme heyetinin başına da seni yerleştirsinler.

Sen ne kararlı işçi hakkı savunucusuymuşsun!

Biz seni nasıl da yanlış anlamışız.

Sen ne müthiş maske indiriciymişsin.

Maskemizi düşürdün. Çirkin yüzümüz ortaya çıkardın.

Nasıl sömürücü olduğumuzu ispatladın.

Helal olsun.

Ben nasıl yüzüne bakacağım şimdi işçilerin.

Sen ne maskesiz, açık yürekliymişsin.

Patronları savunan maskenin arkasında, işçiyi mazlumu savunan ne temiz bir yürek taşıyormuşsun.

Nasıl yapsak ta bizim sendikanın denetleme kuruluna seni seçtirsek.

Kurtarsan bizim gibi sömürücülerden işçileri.

Ne diyeyim allah akıl versin.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sovyetleri yanlış tanımışız mesajından başka bir mesaj göremedim.

Sevgili Drekinci, Sovyetler'i yanlış tanıdığımız zaten apaçık görülen bir şey. Tüm bu olanların ardından hala bunu görmemek körlükte ısrar demek. Bunu görmekte de orijinal olan bir şey yok. Ama ben bununla ilgili, daha önce kimsenin ezberinde olmayan başka şeyler söyledim. Kısaca geçtiğim içöin anlaşılmamış olabilir, tekrar alıyorum:

Sovyetler Birliği sosyalist falan değildi. Hem de ilk gününden beri ve hiçbir zaman da olmadı. Ekim Devriminde iktidar bir sınıftan diğerine geçmişti ama iktidarı ele geçiren bu sınıf, proletarya değildi. Tıpkı Fransız Devrimindeki burjuvazi gibi, proletarya ve köylülükle birleşmiş, bu sınıfların desteğini kazanmış, bu sınıfların adına hareket eden, kendini de öyle sanan ama esasında farklı olan başka bir sınıftı. Hayır burjuvazi de değil bu. Şimdiye kadar kimsenin ayrı bir sınıf olarak anmadığı, bazı marksistlerin sezse bile adını koymadığı, ara katman gibi geçiştirilen, sıklıkla nomenklatura şeklinde bir zümre olarak adlandırılan başka bir sınıf. Bunu yakın zamanda görmemi de, Türkiye'de yaşanan sınıf kavgası sağladı. Hani şu Cumhuriyet mitingleri 27 Nisan muhtırası, Cumhurbaşkanlığı seçimi..nde doruğuna çıkan ve artık kimin kazandığı, kimin de tasfiye edildiğini görmekte olduğumuz sınıf kavgası. (Kimse boşuna bu tepişmede işçi sınıfını aramasın, işçi sınıfı öndersiz ve hangisinin kuyruğunda olayım diyor şimdi). Uzun konudur, bir ara derinlemesine tartışılması gerekir ama bizde de paraleli, benzeri olan, kökünü Osmanlı'nın ilmiyye, seyfiyye sınıfından alan, beslendiği temel yöntem, emekçi sınıftan devşirme olan bu sınıf Rusya'da farklı bir kaynaktan doğdu ama sonuçta bizde olana benzer bir seyir ile iktidarı yürüttü.

Kendi yazdıklarımı övmekten hoşlanmam; bunu zaten takdir eden eder, etmeyen de umurumda olmaz ama bu söylediklerimin daha önce ezbere söylenenlerden farklı olduğunu düşünüyorum. Açılım getirmemekle itham ediyorsun ama burada açılımın hası var.

Şimdiye kadar reel sosyalizm, sırasıyla sağ sosyal Demokratlar (Menşevikler), Troçkistler, Maocular, Stalinistler (Enver Hocacılar), Sivil Toplumcular.. tarafından eleştirildi. Ama bu eleştirilerin hiçbiri sınıfsal bir temele oturmadı; marksist değil, duygusal, kadro eleştirileri olmaktan öteye gitmedi. Dahası aynı eleştirilerin çok benzerleri, bu eleştirenlerin kendi reel sosyalizm deneylerinde, böyle deneyleri olmasa da kendi pratiklerinde, örgütlenme anlayışlarında da geçerli. Buzdağının görünen kısmında hepsinin haklı olduğu noktalar var; Deha'nın dilegetirdiği burjuva eleştiriler de içinde olmak üzere. Ama buzdağının görünmeyen kısmına değinen yok. Varsa yoksa "Ah sosyalizm muhteşem bir şeydi, ama ah şu Stalin / Kruşçev / Gorbaçov / Glasnost-Perestroyka olmasaydı" edebiyatı. Peki iyi de, Stalin'i, Kruşçev'i, Gorbaçov'u Lenin'in çelik disiplinli, yanılmaz, yenilmez, bilimi rehber edinmiş partisinde üreten, barındıran, başa getiren neydi?

Komünistler buna kafa yorup çözmedikleri ve dürüstçe, açıkyüreklilikle kendileriyle hesaplaşmadıkları sürece, marjinallikten kurtulamayacaklar. Eski tüfekler nostaljik bir havayla ipliği pazara çıkmış eski palavraları sıkmaya devam edecekler, hepsi o kadar.

Oysa marksizm, her şeyden önce yüzünü eskiye değil, yeniye döner. Ve mutlak bağlılığı yalana dolana değil, doğruya gerçeğedir. Ne amaçla olursa olsun bundan vazgeçildi miydi, her şeyini yitirip karşıtına dönüşür. Bolca örneklerini gördüğümüz üzre.

Ne yaptığını bilmek için, eleştirinin içeriği ile beraber, eleştirenin niyetini de bilmek gerek.

Yukarıda eksik söylemişim.. Uzun süre düşündüm. Zarar vermekle itham ediliyorum. Evet zarar veriyorum. Kime: gerçeğin ifade edilmesinden zarar göreceklere. Gerçekler niyetlerden bağımsızdır ve leninizmin -zaman zaman Lenin'in kendisinin birle ihmal edebildiği- en temel ilkesi, -gizlilik koşullarında partinin örgütlenme yapısını ele verecekler dışında- gerçeği hiçbir kaygı ile saklamamak, dosta düşmana karşı açık olmaktır. Komünistin -gizli parti örgütlenmesine ilişkin sırlar ve yalnızca özel hayatına ait olanlar dışında- dostundan veya düşmanından saklayacağı sırrı yoktur; gizli niyeti, gizli gündemi, saklı hesapları olamaz; takiyye yapamaz. Eleştirisini de özeleştirisini de kamuya açık olarak yapar. Aman zarar vermeyeyim, şunu ifşa edersem şu alınır, buna yazık olur, oradaki müttefikim zarar görür demez. Bunu diyene oportünist denir.

Bu temel ilke, lime lime edildi, parçalandı, ayaklar altına alındı: Yıllarca aman emperyalizme yaramasın diye Sovyetler Birliği'nin defolarını örttük, aman gericilik nasiplenmesin diye Kemalizmin herkesten çok daha iyi bildiğimiz karanlık yüzünü bırakın halkı, emekçiyi, kendi yandaşımızdan gizledik, aman sendikal hareket zaafa uğramasın diye sendikalarda bizzat tanık olduğumuz rezillikleri görmemezlikten geldik, partideki, gençlik örgütündeki saçmalıkları, yetersizlikleri sakladık.. Sadece biz mi?! Bütün KP'ler. Brejnev'i dakikalarca alkışlamak matah bir şey sanıldı. Oysa eleştiri çok daha değerli olmasına karşın.

ekim devrimi bence proletaryanin basarisi dir. Bolseviklerin (cogunluktan yana olan) lideri Lenin olduguna göre devrimin sonunda onun basa gecmesi kadar normal ne olabilir? Su anlatimi seninle paylasayim;

..Rusya'da bir genel grev başlar.Genel grevdeki işçiler fabrikalarından çıkarak Çar'ın bulunduğu yere giderler. 8-16 Aralık 1917 tarihlerinde süren olaylarda Bolşeviklerin önderliğindeki işçiler Çar II.Nikolay'ın tahttan çekilmesini sağladı.

http://tr.wikipedia.org/wiki/1917_Rusya_Devrimi

Sevgili Rochader, gerçekler sloganlara ve klişelere sığmayacak kadar karmaşıktır. Evet, devrimi proletarya yaptı. Fakat zaten proletaryanın yapmadığı bir devrim var mı? Fransız Devriminde de sokaktaki militanlar proleterlerdi. 1848'de de. Tıpkı bizde Kurtuluş Savaşında ölenlerin ezici çoğunluğunun topraksız köylüler ve çocukları olması gibi.

Devrimdeki "bütün iktidar sovyetlere" sloganı doğru bir slogandı, bolşevizmin de temellerinden birini oluşturur. Sovyetler neydi, hangi örgüt, partiye bağlı olursa olsun, hangi siyasal, dinsel ideoloji ve inançtan olursa olsun, işçi, köylü ve askerlerin kendi içlerinde kurdukları gerçekten proleter olan kitle örgütleriydi. İktidarın bu organlara verilmesi, gerçekten de proleter sınıflara verilmesi anlamına geliyordu. Devrimin sloganı buydu ve bu sloganla kitleler bolşevik olsun olmasınlar devrime katıldılar. Devrimin önderleri bolşeviklerdi ama öznesi de proletaryaydı.

Burada çok ince bir ayrım var: Bolşevik Parti (KP) ile proletarya bir ve aynı şey değildir, olamaz da. Parti işçi sınıfının ideolojik ve politik öncüsüdür ama ta kendisi değil. Lenin bu ayrımı özenle vurgular. Parti kökeni ne olursa olsun, işçi sınıfı ideolojisine bağlı, onu özümsemiş, bir avuç öncü militandan oluşur. Kitle partisi değildir, işçi sınıfının ideolojisini temsil eder ama kendisi değildir. Eğer iktidar sovyetlerde kalmaya devam edip parti ideolojik politik önderlik konumunu sürdürseydi, iktidar işçi sınıfının diyebilirdik. Ama öyle olmadı: büyük sloganlarla devrim sonucu sovyetlere kazandırılan iktidar, bir kaç manevrayla partiye devredildi. İç savaş gerekçesi ile diğer bütün partiler kapatıldıu, iç savaş bittikten sonra da açılmadı. Devrim öncesi koşullarda örgütlenmiş ve kendisini devrim yaparak kanıtlamış leninist parti modeli, devrim yapılmış ve artık koşullar nitel olarak değişmiş olduğu için yeni koşullara gözönünde bulundurularak devrim sonrası iktidar koşullarına göre değiştirilmesi gerekirken, bu önemli görev savsaklandı. Somut koşulların somut tahlili ilkesi çiğnendi. Partiye önder olan kesim sınıfsal kökeni işçi ve köylüler de dahil olmak üzere başka bir sınıfa dönüştü. Proletarya ile parti arasındaki akış giderek zayıfladı. Kısa zaman içinde parti hizipleri birbirlerine girdiler, Moskova duruşmaları rezilliği yaşandı ki taraflar değişseydi, Troçki hakim, Stalin yargılanan olsaydı da aynı rezilliğin yaşanması açısından hiçbir şey değişmeyecekti.. Sonuda ortaya bürokratik, en ufak bir eleştiriyi ezen, ayrıcalıklarıyla kendisi sömürgen bir sınıfa dönüşmüş bir heyula çıktı..

Bunları artık görmek gerek. Bu muhasebeyi yapmak gerek. Bunları dillendirmek, bu sorunların bir daha yaşanmaması için kafa yormak, çözüm bulmak ve artık ezberi bozup yeni şeyler ortaya koymak gerek. Yoksa mevcut durumdan hiçbir şey çıkmaz. Koşulların ortaya koyduğu devrimci görev budur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili deicide

sık sık dile getirilir.

Yapıcı eleştiri, yıkıcı eleştiri.

Senin değerlendirmelerini, eleştirilerini, somut durumun tahlillerini elbette ciddiye almamız gerek. Senin maksadın yapıcı olmak. Senin eleştirilerin dehanınkilere benzemez.

Sosyalistlerin eskiden beri eksiklikleri yerine ne konulabileceğini önerememektir. Yerine daha doğru olarak ne konulacağı önerilemeyince eleştiri yapıcı olmaktan çıkıp yıkıcı kategorisine girer.

Örneğin şu tartıştığımız sendikacıların sömürücü olması konusunda. Diyelim ki haklısınız. Bu çözümsüz bir problem midir? öneri geliştiremiyor, bir şey demiyorsunuz! Sendikacıların sömürücü konuma gelmemesi için ne öneriyorsunuz?

Deha, sendika mendika neymiş kapatın gitsin diyor. Patron işçi hakkını sendikadan daha iyi düşünür diyor.

Sen ne diyorsun?

Önümüze bakalım diyorsun da. Asıl sen geçmişlerde takılıp kalmışsın.

Komünist parti sovyetlerde iktidarı kaybetti diye tüm teoriyi sil baştan yapmaya çalışıyorsun.

Yarın iktidarı yeniden aldığı zaman ne diyeceksin?

Öncü bir parti kenarda bekleyip, ideolojik yönlendirme yapabilir mi?

İşçi sınıfının içinde kök salmadıkça, sınıfın içinde kendini yenilemedikçe, kenardan kim dinler partiyi,

Kenardan nasıl öneri geliştirir.

Neyse bu konular ayrı bir başlık konusudur.

Fırsat buldukça tartışırız.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Deha, sendika mendika neymiş kapatın gitsin diyor. Patron işçi hakkını sendikadan daha iyi düşünür diyor.

Sen ne diyorsun?

kendın cal kendın oyna ne guzel degıl mı,sonrada Mercedeslerı,bes yıldızlı otellerı savun,

Sendıka olacak tabıı,olmazsa senın gıbıler nerden gecınecek,bır de sızle mı ugrasacagız???

Komünist parti sovyetlerde iktidarı kaybetti diye tüm teoriyi sil baştan yapmaya çalışıyorsun.

Yarın iktidarı yeniden aldığı zaman ne diyeceksin?

Hele alsın da soyleyecek laf cok,ama SSCB veya CIN de donus halkın ıstegı ıle oldu ve o halklar bunu onmılyonlarca can pahasına sınadı,sosyalızm gerı gelecek demek hıkayedır !!

Patron somurusu,kapıtalızm edebıyatı ve cennet sosyalızm vaadı ıle bakalım daha ne kadar ıscılerın sırtından gecınebıleceksınız !!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Deicide dediki;

...

gerçekler sloganlara ve klişelere sığmayacak kadar karmaşıktır. Evet, devrimi proletarya yaptı. Fakat zaten proletaryanın yapmadığı bir devrim var mı?

...

Sayin Deicide yazinizi defalarca okudum ve ayni düsündügüm kisimlar bolca var. Bende ek olarak sunlari söyleyeyim;

Sovyetler Birligi adinin verildigi sovyet örgütlenmesi Ekim hareketinden önce anarsistler dahil sosyalist devrimciler ve agirlikli olarak bolsevikler tarafindan hayata gecirilen bir taban örgütlülügüydü. Bu örgütlülük sayesinde Rusyada ezilen bütün taraflar etkinliklerini artirabildiler. Burdan sonra ama bence stratejik bir hata yapildi. Bu hata kalici olmaya calismak ve herseyi güc üzerine kurmakti. Basta cok güzel gözüken egemenlik sonralari yavas yavas tabiri dogru ise bir avuc partili bürokratin ve askeri zümrenin eline gecti. Bu olumsuzluklarin yaninda daha fazla üretim icin isciler Carlik döneminden daha fazla calistirilmaya baslandi. Bu sekildede isci sinifi diktatörlügü anlayisi yerini isci sinifinin bürokratlarinin diktatörlügüne birakti. Bu süreci bu sekilde anlatan bir cok kitaba göre hata zaten basta yapilmisti. Ne ilginctirki bu kitaplarin bir cogu SSCB bilimler akedemisinin onayini alamamistir. Burda aklima su söz geldi ; "Tarihi hep kazanan taraf yazar" Bilmiyorum bende karmasik düsüncelere sahibim okumaya arastirmaya devam diyorum.

Sonuc olarak konumuz sendikalardi. Bence sendikalar gerekli ve isci sendikasina daha sahip cikmaliki DEHA nin sözünü ettigi cirkinlikler yasanmasin. Kökten kaldirmak baska sorunlara sebep verir buda icinden cikilamayacak bulanimlar yaratabilir.

SAYGILAR

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, goruldugu gibi aklin yolu bir.

Herkesin anlastigi, hatta drekinci'nin bile bir miktar kabul ettigi, sadece daha once burjuva elestirisi soylemiyle getirildigi icin benimsemedigi, ancak bir sosyalist bakis acisi ile getirildiginde hak verdigi bazi tespitler var.

Bu ise birseylerin yanlis gittigi, Sovyetlerdeki rejimin amaclanan sey olmadigi, isin teorisi dahil pek cok seyin gozden gecisilmesi gerektigine dair tespitler. Bunlari ben surekli soyleyip duruyorum. Bu konuda simdiye kadar yaptigim yorumlarin cogunda vermeye calistigim mesaj buydu.

Drekinci, her seyi gozden gecirmek asiri bir tepki olur diyor. Ama o bile aslinda bazi seylerin yanlis oldugunu kendisinin de gordugunu dusundurecek sekilde konusuyor zaman zaman. Fakat vurgu yaptigi nokta, elestirilerin yapici olmasi gerektigi. "Sosyalistlerin eskiden beri eksiklikleri yerine ne konulabileceğini önerememektir" diyerek drekinci de ortada elestirilecek ve yerine ne konulmasi gerektigi konusunda fikir uretilmesi gereken bazi seyler oldugunu itiraf etmis oluyor. Ornegin, "Sendikalarin isleyisinde sorun olabilir, pek ne yapalim, toptan sendikalari mi kapatalim, bu mu daha iyi cozumdur?" diyor. Elbette dogru bir noktayi dile getiriyor. Yapici elestiriler ve ozellikle bu sendikalar konusunda ne yapilip ne yapilamayacagi ile ilgili olarak, eger firsat bulursam ayri bir mesaj yazmaya calisacagim.

Su anda ustunde durmak istedigim nokta ise biraz farkli. Basligin ana konusu sendikalar olmasina ragmen yapilan baska bazi yorumlar beni bu mesaji yazmaya yonlendirdi. Asagida devam edecegim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Deicide'in Sovyetlerde iktidari elinde bulunduran sinif ile ilgili tespitleri cok yerinde. Bence de adi konulmasi gereken boyle bir sinif var. Ve bu konularda kafa yorarken, bu gercek goz ardi edilmemeli. Teoride yapilmasi gerektigini soyledigim degisiklikler arasinda bu da yer almali.

Buna burokrat sinifi diyenler cikti, baska isimler verenler cikti. Ama onemli olan bu tip ulkelerde iktidari elinde bulunduran boyle bir sinif oldugudur kanimca. Hatta Turkiye'de de bu tip bir sinif var ve hep oldu. Bu acidan aslinda Turkiye'de Ataturk'un Devletcilik ilkesine dayanarak gelistirilen ekonomi, en azindan gecmiste, bu sosyalist ulkelerde olup bitenlere bazi acilardan benzer bir durum ortaya cikardi. Elbette, Turkiye'de uretim araclarinin ozel mulkiyeti de yasaldi basindan beri ve hatta tesvik edildi, hatta bazi sosyalistlere gore Ataturk'un devriminin ekonomik anlamdaki asil amaci cagdas anlamda bir burjuva sinifi ortaya cikarmakti. Fakat bu bir kenara, yine de Turkiye ekonomik yapisi ve kalkinma bicimi olarak pek cok sosyalist ulke ile paralellikler icerdi uzun sure.

Okudugum bazi elestirmenlere gore, yasanmis sekliyle sosyalizm, amaclandigi gibi kapitalizme alternatif, onun yerine gececek bir sistem olmak yerine, tarima dayali toplumdan sanayi toplumuna geciste bazi ulkelerin izledigi bir yol haline geldi tum dunyada. Bu yol, sermaye birikimi fazla olmayan fakir ulkelerin sanayilesmek icin kullandigi bir yol oldu cogu kez. Sanayi yatirimi yapacak buyuk para kaynaklarina sahip ozel sermayenin olmadigi bu ulkelerde, bu isi devlet ustlendi. Turkiye'deki KIT'ler benzeri buyuk kuruluslar ancak bu sayede kurulabildi.

Fakat olan bitenin bana gore sinif savasimi ve burjuva sinifinin alt edilmesi ile bir ilgisi yoktu. Ezen ezilen iliskisi ve alt sinifin somurulmesi acisindan bu ulkelerle kapitalist ulkeler arasinda pek bir fark olmadi. Sosyalist ulkeler alt sinifina daha iyi bakti belki denilebilir ama bu ulkeler para ve mal uretimi konusunda kapitalist ulkelere gore daha basarisiz olduklari icin ve zaten sanayilesmeye fakir ulkeler olarak basladiklari icin, onlarin calisan siniflarina dusen gelir payi da kapitalist ulkelerin calisan siniflarina aktardigi paya gore cok daha az oldu.

'Peki devrim proleteryanin destegiyle yapilmadi mi?' diye sorulabilir, ki cevabi evet. Yani elbette ki devrim alt siniflarin destegi ile yapilmistir. O siniflar desteklemeden hicbir zaman sosyal devrim olmamistir ve olmaz da zaten.

Ornegin, sosyalist teoride, bati ulkelerinde aristokrasinin burjuvazi tarafindan yenilerek kapitalist sistemin kurulmasi olarak adlandirilan olay, tarih boyunca defalarca benzeri yasanan 'iktidarin el degistirmesi' olayinin bir ornegidir. Tarih boyunca bence fark sadece insanlarin yasam bicimlerinde ve eldeki teknolojide olmustur. Yoksa iktidarin el degistirmesi ile sonuclanan sosyal hareketlerin sablonu hep birbirine benzer bana gore. Asagi yukari hepsinde, kokeni alt siniftan olan, fakat elinde egitimi ya da cesitli becerileri oldugu icin mevcut sistem icinde sivrilmis kisilerin, sistemde mulkiyete sahip olan fakat kontrol gucu olmayan, cunku guce miras yolu ile kavusmus kisileri yerlerinden ederek yeni guc ve mulkiyet odaklari haline gelmeleri durumu soz konusudur.

Sosyalistler bunun analizini 'feodal sistemden kapitalist sisteme gecis'i aciklarken guzel yaparlar. Ornegin bu aciklamada Fransiz Devrimi ornek gosterilir ve denir ki, burada olan, sistem icinde egitimi ve parasal gucu sayesinde guclenmis sehirli burjuva sinifinin, alt tabakayi da yanlarina alarak aristokrat sinifini yenmesi ve basa gecmesi soz konusudur derler.

Aslinda, ister Roma donemindeki Spartakus'un oykusunu, ister bizdeki Koroglu destanini dusunun, tarih boyunca benzer temalara surekli rastlanir. Bir kismi basarisiz olup folk oykusu veya destani halini alirken, bir kismi basarili olup iktidarin el degistirmesi ile sonuclanir.

Bunlarin hepsinde baskaldiran ve iktidari yenen kisi ve kisiler bunu halk destegi ile yaparlar. Zaten baska turlu yerlesik duzenin ve mulkiyet iliskilerinin degismesi mumkun degildir.

Fakat bunlarda degisen gercekte nedir? Olayin ne kadari uretim bicimine ve iliskilerine dayali ekonomik sistem degisimi, ne kadari mulkiyetin el degistirmesidir? Bence aradaki cizgi zannedildiginden cok daha ince. Bilimsel ve teknolojik birikimin toplum hayatinda yol actigi degisiklikler, bence konuyu analiz edenlerin belli noktalara yapay cizgiler cizip, ornegin burasi feodal sistemden kapitalist sisteme gecistir, burasi ise kapitalist sistemden sosyalist sisteme gecistir, vs diye ayirmasi, bence altta yatan asil mekanizmanin ustunu ortmektedir.

Altta yatan asil mekanizma ise bence insan tarihinde zaman zaman mulkiyetin cesitli gruplardan baska gruplara gecmesidir. Bu her zaman alt siniflarin destegi ile yapilir, cunku yeni basa gecenler onlara daha iyi hayat vaadederek gecerler (ornegin 'eski kral ac gozluydu, halkini dusunmuyordu, beni kral yaparsaniz ben halkimi dusunecegim, vs' gibi). Eski zamanlarda daha cok kisiler ve onlarin isimleri on plandaydi, son birkac yuzyilda ise, hicbir seyin tek basina basarilamayacagi ve her zaman buyuk islerin altinda buyuk bir ekip ve onlara destek veren kitleler oldugunun anlasilmasindan sonra, meselenin daha cok sinif savasimi, vs seklinde algilanip yorumlanmasi yaygin oldu kanimca.

Dolayisiyla, bu bakis acisiyla bakildiginda, ortada elbette bazi devrimsel degisiklikler vardir ve olmusttur. Ama bunlar daha cok bilimsel ve teknolojik degisimin uzantisi olan degisikliklerdir. Insanlarin tarim temelli uretimden, sanayi temelli uretime gecmesi gibi mesela. Bu sureclerde yasanan calkantilar ise, o doneme damgasini vuran 'mulkiyet degisimlerinin' bize sinif savasimi yoluyla gerceklesen ekonomik sistem degisimi gibi gorunmesine sebep olmustur.

Yoksa prensip olarak, yani sosyal anlamda bu mulkiyet degisikliklerinin eski donemlerdeki diger degisikliklerden prensip olarak cok ayirt edici bir farki yoktur kanimca.

Insan tarihinde her zaman alt siniflar, ezilenler, olmustur. (Koleler, serfler, isciler, koyluler, vs). Her zaman mulkiyet sahibi ve yoneten kesim olmustur. (Kole sahipleri, aristokratlar, derebeyleri, buyuk sermaye sahipleri, vs). Ve her zaman mevcut toplumun isleyisi icin zorunlu bazi egitim ya da becerilere sahip, yoneten kisilere yakin olup onlar icin calisan, onlar yerine islerin yurumesini saglayan, fakat onlar gibi ya da onlar kadar mulkiyet sahibi olmayan, vs kisiler olmustur. Zaman zaman bu kisiler ve zumreler, birlikte hareket edip, alt sinifin da destegini alarak yeni yoneten kesimi olusturacak bir sosyal hareketin onculugunu yapmis ve yeni mulkiyet sahipleri olarak tarihte yerlerini almistir.

Bence bu temel mekanizma hic degismedi ve sanayinin orijinal olarak gelistigi bati ulkelerinde tarim toplumundan sanayi toplumuna gecis 'kapitalizm' denen ekonomik sistemle olurken, sanayi gelistirmede gec kalmis, daha geriden gelen daha fakir ulkelerde tarim toplumundan sanayi toplumuna gecis 'sosyalizm' denen model ile gerceklesti daha cok. Fakat ikisi de ayni kapiya cikti, cunku sonradan kendine sosyalist diyen ulkeler de kapitalizme gecti ve Turkiye gibi Devletci ekonomiye sahip, adinda kapitalist fakat isleyisinde daha cok sosyalist olan ulkelerde de zaman icinde sermaye birikimi olustukca tam bir kapitalizm yerlesti.

Dolayisiyla, mulkiyetin halka aktarilmasi dusu, bir dus olarak kaldi. Tarihin hicbir doneminde, mulkiyetin halka gecmesi diye birsey olmamistir ve gorunur gelecekte de olacak gibi gozukmemektedir bana gore. Cunku mulkiyet kisilerle ilgilidir. Halk denen sey belirli somut bir birim degildir. Belirli ve somut birimler kisilerdir, kucuk gruplardir. Dolayisiyla mulkiyet de sadece kisilerin veya belli gruplarin olabilir.

Mulkiyetin gercekten de halkin mali yapilabilecegi bir mekanizma icat edemedikleri surece, sosyalistlerin fikirleri bir dus olarak kalmaya mahkumdur kanimca.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Drekinci, benim ve Deha'nin elestirilerini burjuva elestirisi olarak gordu haliyle. Ki benim artik bu olaylara bakis acimin eskiye gore biraz daha burjuvanin bakis acisina yaklastigini ben de farkediyorum. Eskiden kendisine sosyalist diyen ve bir donem sosyalist fikirleri savunmus biri olmama ragmen boyle bu. Ama ben Deha ve Drekinci gibi aktif sosyalistlerden hic olmadim. (Yani Deha'nin gencligini diyorum). Sosyalist oldugum donemde bile arkadaslarin 'tatli su sosyalisti' dedigi turden, suya sabuna dokunmayan, kendi halimde isin teorilerini, kitaplarini, vs okuyan biriydim. Sosyalist arkadaslarin cogundan daha iyi bilirdim isin teorisini. Ama tek bir miting'e katilmisligim bile yoktur.

Ayrica, uzun yillardir ABD'de yasiyor olmamin verdigi bazi degisiklikler de var haliyle. Ben kapitalist sistemin orijinal ve katiksiz sekliyle nasil isledigini ve halkina nasil refah saglayabildigini de birinci elden goruyorum. Tamam, kapitalist sistemde gelir dagilimi adaletsizligi vardir, dogru, ama uretilen miktar gecmisin sosyalist ulkelerindekine gore o kadar cok ki, bundan en az payi alan calisan kesimin bile bu ulkelerdeki yasam standardi, sosyalist ulkelerdeki yonetim sinifi haric hemen herkesin yasam standardindan daha iyi. Ve bu, gelismis ulkelerin, ornegin ABD'nin fakir ulkeleri somurmesiyle aciklanabilecek bir fark degil bana gore. Bu rakamlara falan da baglanabilir. ABD'nin kendi calisan sinifini refah icinde yasatmasini saglayacak ekonomik gucunun kokeninin baska ulkelerin somurulmesi oldugu iddiasi dogru olsaydi, toplam milli gelirin onemli bir yuzdesinin ihracat geliri olmasi gerekirdi, ki bunun gercek rakamlarla ilgisi yok. (Gercek rakamlar, bati ulkelerinde ihracat gelirlerinin, milli gelirin genellikle %10'undan bile az oldugu yonunde). Toplam gelirin onemli kismi, Amerikan kokenli fakat uretimini baska ulkelerin ucuz isgucunden saglayan (yani yine baska ulkelerin somurulmesine dayali) uluslararasi sirketlerin yurtdisi yatirimlarindan gelen gelir midir peki? Oyle de degil. Bu konuda elimde net rakam yok ama bunun da milli gelirin onemli bir kismini olusturmadigini zannediyorum.

Milli gelirin onemli kismi bu ulkelerde, ulke icinde uretilmektedir. Olay, bu ulkelerin bilimsel ve teknolojik ustunlugu ve buna dayali uretim basarisidir.

ABD'deki sistemi bu haliyle savunuyor muyum peki? Kesinlikle hayir. Insanligin bu gun ulastigi duzeyde, en alt tabakada kalanlarin bu kadar kotu kosullarda yasamasi, ortalikta bu kadar evsiz olmasi, vs kabul edilebilecek seyler degil. Fakat bunlar sosyal politikalarla cozulebilecek seyler. ABD biraz daha sosyalizm kullanabilir. (Buradaki sosyalizm, uretim araclarinin kamulastirilmasi anlaminda degil, Amerikalilarin genellikle anladigi anlamda, yani sistemin isleyisine devlet mudahalesinin miktari anlaminda sosyalizm). Eger ABD bunu yaparsa, buradaki sistem pratik anlamda gunumuzde ulasilabilecek en iyi sistemlerden biri haline gelebilir.

Peki bu, benim tum sosyalist idealleri terkettigim anlaminda midir?

Oyle degil aslinda. Hala pur dikkat sosyalist kesimi dinliyorum, onlara kulak kabartiyorum. Eski sorunlarla, teorideki hatalarla yuzlesmis, mulkiyeti gercek anlamda halka aktarabilecek cozumler uretip uretemeyeceklerini duymak istiyorum. Bu gorevi ben ustlenmiyorum, cunku dedigim gibi kendimi artik o kesimin icinde gormuyorum. Bu gorevin, kendisine sosyalist diyenlerde oldugunu dusunuyorum. Eger bu kisiler gercekten dikkate almaya deger bazi fikirler ve alternatiflerle gelirlerse, dediklerini tekrar dikkate almaya devam ederim.

Aksi takdirde ise, pratik anlamda uygulanabilecek en uygun cozumun sosyal politikalari yayginlastirilmis bir kapitalist sistem olacagini dusunur, bozuk plak gibi ayni seyleri soyleyen eski sosyalist kesimin dediklerini ciddiye almam elbette.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kusura bakilmasin, konuyu biraz dagittim. Basligin ana konusundan cok, yukarida deginilen baska seylerle ilgili yazdim. Ama bu konularin bir kismina zaten yukarida da biraz deginilmisti. Ben de biraz genisleterek devam ettim.

Su anda pek vaktim kalmadi ama firsat bulursam basligin ana konusu olan sendikalar ile ilgili de belki birkac sey yazarim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili mantığın, güzel, samimi, önyargısız, düşüncelerini ifade etmesi çok hoş.

Keşke herkes böyle mantıklı düşünebilse.

mantığın iletilerinden çıkan şu; toplumlara, sosyal düzenlere, toplumu oluşturan, üretim ve paylaşım ilişkilerinin ortaya çıkardığı sınıflar açısından bakmadığınız zaman gerçekçi değerlendirmeler yapamazsınız. Eh böyle olunca sevgili mantık da dünyada olup bitenleri doğru değerlendirme anahtarına sahip olmuş oluyor.

Sömürünün, insanın insanla mücadelesine neden olan şeyi başka başlıklarda bahsetmiştim.

-Ya herşeyi, herkese yetecek kadar üreteceksiniz.

-Veya üretilmişleri hak, hukuk, hak-ediş kriterleri uyarınca paylaştıracaksınız.

Üretim araçlarının mülkiyeti. Hukuksal bir durumdur, Üretim aracı=ismi üstünde insanların ihtiyaçlarını üretiyor. Bunun mülkiyetinin Ahmet'te, Mehmet'te, devlet'te olması neyi değiştirir? Buralarda çalışılacak, üretilecek, ihtiyacı olanlara dağıtılacak. Peki Ahmet, Mehmet illa da benim olsun diye niçin israr ediyor? Çünkü üretim araçlarının mülkiyeti, üretimin paylaşım inisiyatifini de beraberinde getiriyor. Ahmet'in iyi niyetli, paylaşımcı olması, Mehmet'in bencil olması birşey değiştirmiyor ki. Ahmet gibi paylaşımcı olunsa, yani Ahmet her çalışana ne kadar veriyorsa, kendisi de o kadar alsa sorun çözülmez ki. Buradaki sorun paylaşma inisiyatifi niçin Ahmet'te? Bugün adil paylaşıyor ama, yarın kafası bozulacak kimseye kuruş koklatmayacak. vs. O halda bu paylaşım ilişkilerini Ahmet'in Mehmet'in inisiyatifine değil de bir kurala bağlamak, daha doğru olmaz mı? Bu kuralın alt yapısı için temel hukuksal yaklaşım ne olmalıdır? Öncelikle, üretim araçlarının özel mülkiyeti yaklaşımına son vermek gerekir. Bu nasıl gerçekleşebilir? Örnekleri var mıdır?

Evet kamu mülkiyet; Çeşitleri var. Devletin işlettiği üretim araçları, kooperatiflerin üretim araçları, çalışanların sahip olduğu (eşit hissede ortak olduğu) üretim araçları. vs.

Üretim araçlarının sahipliğinden kaynaklanan ekstra bir avantajın olmadığı bir uygulama,

Böyle bir bakış açısı ve böyle bir uygulama, üretim araçları sahipliğini önemsiz kılar ve tarih sahnesinden siler.

Peki işçiler çalışıp üretecek ama üretim araçlarının gelişmesini, yeni üretim araçlarının yapılmasını, üretimin artırılmasını kim sağlayacak?

Önceki dönemlerde devlet, devletin sönümlendiği dönemlerde Herkes

Nasıl bir şehre köprü yapılması, yol yapılması, hastane yapılması planlanıyorsa. ve yapılıyorsa. Oturup o şehrin çalışanları fabrikalarını nasıl geliştirirler, nasıl yeni fabrikalar kurabilirler ve nasıl üretimi artırabilirler buna ortaklaşa karar verebilir ve uygulayabilirler.

Bu uygulamaları kötüleyecek, kendi bencil çıkarlarını herşeyin üstünde görebilecek, kendini diğer insanlardan üstün görüp, büyük zenginliklere sahip olması gerektiğini düşünen insanlar olacaktır toplumda. Kendini böyle görmesine kimse bir şey diyemez, bir tür yararlı özgüven de sayılabilir. Ama bu megalomanların, bir şekilde büyük zenginliklere ulaşmasına geçit vermek, onun değil düzenin sahiplerinin kabahati olur. İşçiden emekçiden yana görünür ama fırsatını bulduğu an, paylaşım inisiyatifini eline geçirdiği an, arslan payını kendilerine ayırır. İşte tam bu nedenle paylaşım inisiyatifi kişilerin takdirinden çıkarılıp, Performansa dayalı, kıdeme dayalı, üretime katkıya dayalı, çalışma sürelerine dayalı, iş analizlerine dayalı vs objektif kriterler üzerinden paylaşımların yapılması pek çok sorunu çözer.

Sendikaların patronlarla yaptığı pazarlıkların konuları da bunlardır.

Üretim aracının sahibi olduğu için patron veren, işçi ve sendikaları da isteyen taraftadır. Verme ve isteme ilişkileri devlet ile işçi arasında da olur. Devlet fabrikaların sahibi olmaktan özel bir çıkar sağlamadığı zaman, fabrikaların yönetimini işçi ve sendikalara bırakabilir. İşte böyle bir süreç sosyalizm ve giderek komünizme açılır.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu konuda açılımlar istşyorum.

Konuyu açan herif,

sendikalarla ne alıp veremediğin var.?

Sendikaların işleyişine mi muhalifsin yoksa başındakilerine mi.

ya da direkt olarak sendişkalara mı.?

Bunu tüm yazılarına bakmama karşın anlayamadım

usumda kalan tek obje şu : Sen drekinciye karşısın...!

......

Bu sendikal yapı ile bir sorunun var ise.. direkt olasrak onu sorgulamak var iken neden drekinciyi suçlarsın be adam..?

..

ve ona destek çıkan deicide ( genelde saygı duyulan biridir ) ve mantık ( .. o da saygınlar listesindedir ) sendikalara karşı oluşunuzu ve bilimsel anlamdaki açıklamalarınızı bu başlık altında göremedik. Nedeni...????

Sişzin tek rakibiniz ( düşmanınız ) drekinci mi yoksa GENEL olarak sosyalistler mi.??

Ben kazmanın bitiyim..

gerçekten bu tartışmaları anlayamadım.

anlayan ve anlatan beri gelsin..!

saygılar

sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş
Konuyu açan herif,

sendikalarla ne alıp veremediğin var.?

Konu ısınıze gelmeyınce herıf mı oluyoruz bay anlama ozurlu !!

Drekıncıye de tabııkı karsıyım,cunku kendısı sendıka nın bırıne coreklenmıs ha bıre somuru edebıyatı,kapıtalızm edebıyatı ıle ıscılerın sırtından gecınıyor tıpkı dıger on bınlercesı gıbı,

onun sahsında onun gıbılerı teshır edıyorum anlayamadın mı????

430.000 Ytl ye Mercedese bınenler,365 gun harcırah alanlar,asırı yuksek maaslar,bes yıldızlı hoteller,lux bınalar vs vs vs drekıncı bunların hepsını savunuyor okumadın mı????

Neden bu tıp konulara acılınca kendı tabırınızce kazmalasıyorsunuz????

Yukarıda onlarca ornek gosterdım,yalan mı bu ornekler????

Neden bır tanenız bu konulara gırmedınız bugune kadar????

ısınız gucunuz hıkaye !!

Link to post
Sitelerde Paylaş

yazdıklarınızı ve eleştirilerinizi düşünmemiş değiliz.

ama işin özünde direkt olarak almasak da işin drekinci yoldaşa dayandığını gördük

dolayısı ile sin sorununuz sistemle değil şahıslarla .... gibi geldi bana

neyse..

bu konulara girmeme noktasında da şunu söylemek isterim..

..

Söyledikelrinizin çoğpuna katılmakla birlikte olayı sadece drekinci abime indirgemenize içerledim.

Dolayısı ile sizi sendikalarımı

sendikalardaki yöneticileri mi..

eleştirdiğiniz konusunda açıkça yazmaya davet ediyorum..

siz ki

gençlik döneminde sosyalist çizgide ( hangisi.. evrimci- devrimci. ) olduğunu ve sonra da yukarılardan gelen bir ilham ile doğru yolu bulmuş bir hain ) ya da murfin ) olduğunu açıklamışsınmız

ve de bu sitede çok saygın ve kamunun takdirini kazanmış deicide ve mantık gibi kardeşleri de yanına almış biri olarak

zorunuz nedir.??

sosyalizm ile bir sorununuz mu var.?

sistemi sömürenler ile mi.?

ya da işbirlikçiliğin ölçüsünde ülkeyi iyi satamak ve işbirlikçilerden yeteri kadar yararlanamamak noktasında bir sıkıntınız mı var.??

Örneğin.. bunca zamandır din karşıtlığınız ve bunun karşılığında aldığınız ya da size vaaad edilen ödüller karşılığında ( sosyalist ya da komünist ya da faşist vb. forumdaşlarınızı bu üğyüleriniz doğrultusunda satacakmısınız.?? )

İşin aslı şudur efendim..

sdizler gençlikte sosyalist ( X fraksiyondan ) olabilirsiniz.. bunu savunmamnın ızdırabını da çekebilirsiniz..

ama bunun acısı ile sosyalistler saldıramazsınız..!!!

newyse ki sanal alemdesiniz..

neyse ki yanınıza deicide mantrık vb. gibi saygın kişileri almışsınız

ama inanın ki

inanın ki

bunlar da sizi kurtaramaz.!!!!!!!!!!!!!!!

siz ancak sözcü olabilirsiniz.. ve sözcülerin de sözleri uzaktan kumandalıdır

kumandadaki sözler bitince

sizler ile bizler baş başa kalacagız.!!!!!!!!!!

tarihinde karabudun tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
yazdıklarınızı ve eleştirilerinizi düşünmemiş değiliz.

ama işin özünde direkt olarak almasak da işin drekinci yoldaşa dayandığını gördük

Ne yoldası adam ne devrım savunuyor ne Marksızm bılıyor ustelık dıyalektıge de karsı !!

Söyledikelrinizin çoğpuna katılmakla birlikte olayı sadece drekinci abime indirgemenize içerledim.

Farkındaysan sen kendınde olayı sadece drekıncıye ındırgemıs durumdasın !!

Dolayısı ile sizi sendikalarımı

sendikalardaki yöneticileri mi..

eleştirdiğiniz konusunda açıkça yazmaya davet ediyorum..

Tabıı kı hırsızlara karsıyım,sısteme de karsıyım cunku bu sıstemden ıscının lehıne bır sey cıkmaz,zaten sıstemın kıme yaradıgı ortada !!

gençlik döneminde sosyalist çizgide ( hangisi.. evrimci- devrimci. ) olduğunu ve sonra da yukarılardan gelen bir ilham ile doğru yolu bulmuş bir hain ) ya da murfin ) olduğunu açıklamışsınmız

Zıbıdılıgı bırak da terbıyelı ol bıraz,adam gıbı konus derdın neyse onu soyle !!

sosyalizm ile bir sorununuz mu var.?

Evet,antı bılımsel bır ıdeolojıdır,dogmatıktır ve bu masallarla on mılyonlarca ınsan yoktan yere olmustur!!

Itırazın mı var????

ya da işbirlikçiliğin ölçüsünde ülkeyi iyi satamak ve işbirlikçilerden yeteri kadar yararlanamamak noktasında bir sıkıntınız mı var.??

Bana alkollusun gıbı gelıyor !!!

İşin aslı şudur efendim..

sdizler gençlikte sosyalist ( X fraksiyondan ) olabilirsiniz.. bunu savunmamnın ızdırabını da çekebilirsiniz..

ama bunun acısı ile sosyalistler saldıramazsınız..!!!

newyse ki sanal alemdesiniz..

neyse ki yanınıza deicide mantrık vb. gibi saygın kişileri almışsınız

ama inanın ki

inanın ki

bunlar da sizi kurtaramaz.!!!!!!!!!!!!!!!

Dedıgım gıbı alkollu oldugun bellı ama yıne de tehdıt vs tıpı seylerı pek sevmem!!

siz ancak sözcü olabilirsiniz.. ve sözcülerin de sözleri uzaktan kumandalıdır

kumandadaki sözler bitince

sizler ile bizler baş başa kalacagız.!!!!!!!!!!

Hayatınız bos muhabbet ıle gecer boyle,ne yapacan bakım bas basa kalınca devrım mı yapıcan,ezılen halkı mı kurtaracan,gıt adam gıbı bır yere de kendını tedavı ettır !!

Hadı bakım !!

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...