Jump to content

'Ermenilerden Özür Dilemiyoruz' Taraflısı Alevileri Uyarıyorum.


Recommended Posts

Aleviler Cumhuriyet döneminde de katledilmiş ve türlü iftiralara maruz kalmış olsalar da "elin gavurundan" (Batı) medet umup memleketi kendi menfaatleri için satmayacak kadar onurludurlar.

Sevgili Fuzûlî, asla Alevilere karşı olarak söylemiyorum.. Sadece kullandığımız argümanların iki tarafının nasıl keskin kılıca benzediğinin altını çizmek üzere söylüyorum.. Eğer Ermenilere yapılanları "elin gavurundan" "medet ummaları", "memleketi satmaları" dolayısıyla bir nebze dahi maruz görmeye kalktığında birileri de Pir Sultan'ın "gelin dostlar şah'a gidelim"ini örnek gösterip, memleketi İran'a sattıklarını söyleyiverir..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 92
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Merhaba arkadaşlar ,bu konuya dair paylaşmak istediğim düşüncem şudur :

Tarih yalanı en bol alandır.şu daha 80 i aşamayan cumhuriyet tarihinde bile tarihçiler arasındaki kimi konularda fikir ayrılığı oluşuyorsa sanırım hiç m.ö yada m.s tabirlerini kapsayan kısımlara bakmaya gerek bile yok daha doğrusu nasıl bakılması gerektiğini anlamaya gerek var !

Kim olursanız olun,hangi milletten olursanız olun şunu unutmayın ki atalarınız muhakkak başka gurupların,milletlerin atalarını az yada çok haksızlık yapmıştır!!!!!

Çünkü evrimsel süreç sonucunda evet artık hayvan değiliz ama malesef hala melek te olamadık !!

ve üzülerek söylüyorum ki bu haksızlık ( gerek bilerek gerek bilmeden yada dolaylıda olsa ) daha devam edecektir. Taki insanlık kendinin yeryüzünde yaşayan bir tür olduğu gerçeğini kavrayana kadar !

Dinler Adem dedi olmadı,bilim aynı hücreden geldik dedi olmuyor ...sanırım aynı atadan olduğumuzu anlamamızın tek yolu zamanın bizi biraz daha evrimleştirip hala genlerimizde etkisini hissettiren hayvani özelliklerden tamamen kurtarması bizi ...

Dünyada yaşayan tüm insanların ,kardeş olduklarını renkleri şekilleri farklı olsada hepsinin kanı kırmızı olan dünyada yaşayan ve malesef dünyayı çekilmez kılan tek canlı türü olduklarını en kısa zamanda anlar ve bişiler değiştirir...

herkese selamlar ....

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili Fuzûlî, asla Alevilere karşı olarak söylemiyorum.. Sadece kullandığımız argümanların iki tarafının nasıl keskin kılıca benzediğinin altını çizmek üzere söylüyorum.. Eğer Ermenilere yapılanları "elin gavurundan" "medet ummaları", "memleketi satmaları" dolayısıyla bir nebze dahi maruz görmeye kalktığında birileri de Pir Sultan'ın "gelin dostlar şah'a gidelim"ini örnek gösterip, memleketi İran'a sattıklarını söyleyiverir..

Fuzuli, o iletisinde, tırnak içine aldığın cümleleri Ermenilere yapılanlar için mi söyledi yoksa, Ermenilerin menfaatleri için ülkelerini arkadan vurdukları için mi söyledi bunu görmek lazım.

Not= Fuzuli'ye katılıyorum ülkemizde Alevilere çok haksızlık yapılmıştır ama Aleviler yine de bu ülkeyi arkadan vurmamışlardır.

Bu toplulukla ne kadar övünsek azdır. Bu ülkeye bir şanstır Alevilik.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böyleeeeeee

1922 YILINDA Antep Ermenileri

Yrd.Doç. Dr. Bülent ÇUKUROVA

Bu yaziyi herkes okusunda,özelliklede ben müslümanim deyenler ,tekrer tekrer okusun,

anlayarak dikkatli okusun.

--------------------------------------------------------------------------------

1-

7512 km2 yüzölçüme sahip olan Antep,ham ipek ve sahtiyan üretiminin yapıldığı Diyarbakır ile yine kumaş üretimi açısından kervanların uğrak yeri Halep’in yolları üzerinde bulunduğundan,yüzyıllarca bu yollar üzerinde önemini korumuş,XVII.Yüzyıldan sonra ipek ve baharatın deniz yoluyla batıya taşınmasıyla,kumaş üreten bölgeler olan ve ticaret yolları üzerinde bulunan Şam, Halep,Bağdat,Diyarbakır ile birlikte önemini kaybetmeye başlamıştır.XIX.yüzyıldan sonra ticarette buharlı gemilerin kullanıma girmesi,bu bölgeleri daha da zora sokmuştur.

Başlangıçta Arap Vilayeti içinde yer alan Antep,XVII.Yüzyılda Halep Vilayeti’ne bağlanmış,XIX.yy.başlarında kısa bir süre Maraş Eyaleti’ne bağlı bir sancak olmuş,Tanzimat döneminde tekrar Halep Eyaleti’ne bağlanmıştır.1864 Vilayet Nizamnamesi sonrası,köy sayısı açısından Antep Halep Sancağı’nın ikinci büyük kazasıdır.

2-

1913’te kaza müstakil sancak yapılmış, Cumhuriyetin ilanından sonra il olmuştur.

[3]-

XX.Yüzyıl başlarına kadar kaymakamlarca yönetilen Antep,sancak olduktan sonra 1925 yılına kadar mutasarrıflarca yönetilmiştir.

[4]

Kazada kadı ile birlikte,ortaya çıkan problemlerin halli için çalışan görevliler arasında haham,papaz ve tercüman bulundurulmuştur.

[5]

Tanzimat sonrasında Müslüman olmayanlar yerel meclislerde görev almaya başlamış,1871’de İdare-i Umumiye-i Vilayet Nizamnamesi ile oluşturulan idare meclislerine seçilen 4 üyeden ikisinin gayri-müslim olma zorunluluğu getirilmiştir.

[6]

1910’lara kadar çeşitli Hıristiyan mezheplerinden temsilciler Kaza İdare Meclisi’nde görev yapmış,mal kaleminde,ziraat meclisinde,reji idaresinde,nafia komisyonunda,ticaret,ziraat,sanayi odasında,belediye meclisi ile bidayet ve ticaret mahkemesinde de belirli oranlarda Ermeniler görev yapmıştır.

[7]

Meclislerde belirli mesleği gerektiren,özellikle doktor mühendis gibi teknik sorumluların aldıkları eğitimin gereği olarak,Ermenilerden olduğu görülmektedir.

[8]

Merkez,gayrimüslimlere bu tür olanaklar sağlarken,taşra yönetimlerini uyararak,başka din ve mezheptekilere iyi davranılarak,işlerinin kolaylaştırılmasını istemiştir. XX.Yüzyıl başlarında Antep mahkemelerinde birçok Türk ve Ermeni dava vekili görev yapmakta,davalarda farklı kesimler farklı din ve etnik gruptan olanların davalarını üstlenebilmektedir.

[9]

Halep Eyaleti genelinde nüfus açısından Müslümanlar,Hıristiyanlar ve Museviler üç ana dini gruptur.1868’de Antep’te 10.802 Müslüman,4933 Hıristiyan,274 Musevi yaşamaktadır.1883’de şehir nüfusu 31.486,bunun 3/2’si Müslümandır.1903-1904’de şehir nüfusunun %77.7’si Müslüman iken,II. Meşrutiyet yıllarına gelindiğinde Antep’te 69.841 Müslüman,13.937 Gregorien Ermeni,4577 Protestan,849 yabancı 675 Musevi,470 Katolik Ermeni,336 Latin,54 Ortodoks,9 Süryani yaşamaktadır.

[10]

Antep Bölgesi 1516’da Osmanlı egemenliğine girmiştir.Bundan yaklaşık 20 yıl sonra Antep’in nüfusu 18.362,nüfusun %1.30’u Ermenidir.Bu durum Ermeni yazarlarca da kabul edilmektedir.Ermenilerin bölgeye daha sonra gelmelerinin temel nedeni,bölgenin ticari hacmi ve kervanların yolları üzerinde bulunuşudur.

[11]

Antep’in kuzey ve güneyinde geçimi tarım ve hayvancılıktan olan Türkmen,İlbeyli,Karakoyunlu,Savcılı aşiretleri yerleşmiştir.Bölgede bulunan Afşar,Alacalu,Atmacalu,Aynallu,Çermüklü, Kabasakal,Kebeli,Küllüce,Salur,Turgudi,Türkman,Zulkadiri gibi yer ve aşiret isimleri XVI.yy.dan itibaren bölgenin Türk aşiretlerince beslendiğini göstermektedir.Antep’te her dönemde hakim dil Türkçe olmuştur.

[12]

Türklerden çok sonraları bölgeye gelen Antep Ermenilerini Sarafian eserinde şöyle tanımlamaktadır:“Diyarbakır,Maraş,Kilis vb. olduğu gibi Antep’te de Ermenilerin statüsü yükseldi ve yeni kanla tanıştılar,bir veya iki kuşak sonra bu insanlar kimliklerini kaybettiler.Onlar,ana dilleri olan Ermenice yerine(batı şivesi)Türkçe konuşan Antepliler oldular”.

[13]

Yüzyıllar boyunca Türklerin nüfusça fazla ve sosyal-siyasi yapıda egemen olduğu Antep toplumunda farklı etnik kimlikler uyum içinde yaşamıştır.

[14]

XX.yy.başlarında bu uyumun bozulmasının temel nedeni,dinsel farklılıkların,özellikle Amerikalılar tarafından Ermenilerin etnik kimliklerinin farklıllğının da gündeme getirilerek,eğitimin bu yolda yapılması,misyonerlerin faaliyetleridir.1893-1908 yılları arasında Protestanların Hıristiyan nüfus içinde artması ve %16.3’ten %24.10’a çıkması,

[15]

Amerikalı misyonerler sayesinde gerçekleşmiştir.Katchadourıan bu faaliyetleri şöyle anlatmaktadır:“Osmanlı İmparatorluğu’nun son günleri itibariyle İngiliz,Alman ve Amerikalı misyonerler bir yüzyıldır Anadolu’da çalışıyorlardı.Onlar İmparatorluğun her yanına birkaç yüz görev istasyonu,okullar,hastaneler,kolejler kurdular”.

[16]

1867’ye kadar kazada 3 kiliseden biri Protestanlara ait iken,1867’den sonra Protestan nüfus Hıristiyanlar içinde 1/5 oranında olmasına karşın,5 kiliseden üçü Protestanlar için göreve başlamıştır.

[17]

Protestanların Ermeni ve Rum kiliselerine gitmemek koşuluyla ayrıcalıkları korunmuş,defter tutarak doğum ve ölüm işlemlerini yapmışlar,kendilerinden harç alınmamıştır.

[18]

İstanbul Ermeni patrikliğinin çabaları ile Antep’e gelen doktor misyonerler Thomas Johnson,Azariah Smith,Andrew Pratt,Dr. Shepard sayesinde,

[19]

1855de gayri-müslimlere ait 1 sıbyan mektebi varken,bu sayı 1883’te 18’e yükselmiştir.

[20]

Bu dönemde Müslümanlara ait ibtidailerde nicelik değişmesine karşın,eğitimin niteliğinde bir değişme olmamıştır.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

[21]

Müslümanlara ait ibtidailerde öğrenciler namaz sureleri,Kuran okuma,yazı meşki,din pratiği okurken,gayri-müslimler matematik,cebir,coğrafya, Türkçe,Ermenice,Ermeni tarihi,kompozisyon,müzik,jimnastik,dikiş,tarih,Osmanlı Türkçesi dersleri görmüştür.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

[22]

1876’da Müslüman toplum için 1 rüştiye varken,ikinci rüştiye 1908’de açılmıştır.İdadi ise 1911‘de eğitime girmiştir.

[23]

1 854’te gayri-müslimlerin 3 rüştiyesi varken 1900’de ortaöğretim yapan okul sayısıl 1‘e çıkmıştır.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

[24]

Osmanlı yüksek öğretiminde medreselerde okutulan dersler arasında sarf,nahiv,maani,mantık,akaid,felekiyat,fıkıh,feraiz,hadis, tefsir varken,

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

[25]

Antep Merkezi Türkiye Koleji’nde öğrenciler hazırlık sınıfı I.yılda İngilizce,modern Ermenice,Türkçe, matematik,cebir,coğrafya,II.Yılda İngilizce,modern Ermenice,Türkçe,yüksek cebir,psikoloji,Ermeni ve Türk Tarihi;Kollej I. sınıfta İngilizce,modern Ermenice,Türkçe,geometri,fiziki Coğrafya,Lise döneminde İngilizce,eski Ermenice,Türkçe,Dünya tarihi, trigonometri ve ölçüm,doğa felsefesi,astronomi okumuştur.

[26]

Antep Koleji ve tıp fakültesinde Antep,Maraş,Urfa,Gürün,Haçin, Kilis,Diyarbakır,Sivas,Siverek,Hatay,Harput,Arapkir,Çermik,Adana’dan toplanan Ermeni çocukları eğitim almıştır.

[27]

American Board’a bağlı olarak 1874’de Merkezi Türkiye Koleji,1876’da Kolejin tıp departmanı açılmıştır.

[28]

Kolejin diğer bölümleri arasında eczacılık,dişçilik,ekonomi,matbaacılık ve edebiyat bulunmaktadır.

[29]

Orta ve yüksek öğretimde okuyan gayri-müslim öğrencilerin hazırlamış oldukları tezler,verilen eğitimin siyasiliği hakkında bir fikir vermektedir.Bunlar arasında,1910-1911 yılında Antep Sanayii,Ermeni Manastırları,Türkiye’de Vakıf Kurumu, Evrensel Hakemlikler, Zorlukları, Çözümleri, Ermenilerde Güzel Sanatlar,[30] 1912-1913’de Akdamar Manastırı,Türk İtalyan Savaşı, İttihat-Terakki’nin Orijini ve Tarihi,Balkan Savaşı,Ermeni Protestanlığının Tarihi ve Geleceği,1828-1913 Rus Hükümeti ile Ermeniler Arasındaki Politikalar,Çin Devrimi,Ermeni Politik Dernekleri,Kargamış ve Hititler,Kapitülasyonların Orijini ve Tarihi,Türkiye’deki Ermenilerin Ticari Tarihi,

[31]

Urfa’nın Dinsel Tarihi,Urfa Ermenilerinin Diyalekti,Urfa’da çalışan

Çocuklar,Harran ve Burada İkamet Edenler,Antep’te Taşçılık ve Taş Kesme Endüstrisi,Zeytun’un Bugün ve Gelecekteki Ekonomik Şartları,Feminizm,Türkiye’de Mahkumlar,Türkler Arasında Sosyal Yaşam,Ermenilerin Aydınlanma Devriminde Felsefenin Yeri, Ermeni Müziği ve İlahileri,Bahaizmin Eleştirel Düşünce ve Hıristiyanlıkla Karşılaştırılması,Ermeni Irkının Psikolojisi,Karl Marx ve Öğretisi,Türkiye’deki Alman Kurumları bulunmaktadir

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

[32]

İlk matbaa 1870’lerde şehre Amerikalı misyonerlerce getirilmiş,Merkezi Türkiye Koleji desteğinde çıkan Ayıntab,Avedaper, Rehnüma gazeteleri,

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

[33]

kamuoyu oluşturmada misyonerlere yardımcı olmuştur.Amerikalıların eğitim programları ve misyonerlerin yaptıkları propagandalar sonucu yüzyıllardır Türkçe konuşan Ermeniler Ermenice konuşmaya başlamıştır.

[34]

XIX.yy.sonlarına kadar Antep mahallelerinde Müslüman,Hıristiyan ve Museviler iç içe oturmakta idiler.

[35]

Özellikle 1895 olaylarından sonra Hıristiyan mezhepler Ermeni Apostolik kilisesinin çatısı altında toplanmış,

[36]

Ermeniler mezhep farkı olmaksızın belirli mahallelerde toplanmaya başlamış,Antep Savaşı sırasında farklılıklar iyice belirginleşerek,mahalleler ayrılmıştır.

Terekeler,kişilerin servetlerini belirlemek açısından çok önemli bilgiler vermektedir.XIX.yüzyılda Ermenilerin servetlerini tesbit açısından terekelerden yola çıkılmıştır.Bu döneme ilişkin 576 terekeden 48’i Ermenilere aittir.

[37]

1830-1849 yılları arasında 21.734 kuruş servet ile Kuyumcu Sarı Kirkor veled-i Agob 84 kişi arasında en zengin kişidir.

Diğer 8 Ermeninin serveti Türk toplumundaki ortalamaya yakındır.

1850-1874 aralığındaki 277 terekeden 22’si Ermenilere aittir.

En zenginler sıralamasında 3.sırada arazileri bulunan Karamenek oğlu Kirkor veled-i Karabet 24.500,

5.sırada Keşişoğlu Okancan bin Ağyan isimli üretici bulunmaktadır.1880-1890 aralığındaki 180 kişiden 17’si Ermenidir.

Bu grup içinde olan en zengin kişi,serveti en yakın rakibinin(70.220 kuruş)yaklaşık iki katı olan(120.307 kuruş)Nizibli Artin Ağa’dır.

Servetinin büyük kısmını Antep civarında bağlar,Nizip civarında fıstıklıklar oluşturmaktadır.

1897-1908 arasında ise en zengin kişi,yine çok geniş topraklara ve Antep içinde emlaka sahip olan,serveti 296.800 kuruşu bulan Kürkçüyan Dr.Nazar veled-i Agob Ağa veled-i Karabet Ağa’dır.

Dr.Nazar’ın bir oğlu Amerika’da okumaktadır.Şehirden topladığı yıllık kira geliri 14.700 kuruşdur

ve bu gelir dahi 1830-1 908 yılları arasında terekesi bulunan 528 Türk’ün %90’ının servetinden daha fazladır.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

38

Daha çok kumaş ticareti,kumaş üretimi,çilingirlik,kazancılık,bakırcılık,kuyumculuk,terzilik,mermercilik,berber

lik gibi işlerle uğraşan Ermenilerin çoğunun Antep civarında bağları bulunmaktadır.Kırsalda yaşayanlar çiftçilik yapmaktadır. Terekelerinde dikkat çeken bir başka özellik ise,mal varlıkları içinde alacak-verecek ilişkilerinin çok fazla olmasıdır.Bu durum Ermenilerin zenginleşmesinde faizle para vermelerinin önemli rol oynadığını göstermektedir.Faiz ilişkileri öncelikle akrabalarla,daha sonra kendi toplumuyla ve son olarak Müslümanlarla olmaktadır.

[39]

Ermeniler özellikle II.Meşrutiyet sonrası yabancılarla kurdukları ticari ilişkiler

[40]

ve faizle verdikleri para karşılığı topladıkları geniş topraklarla I.Dünya Savaşı yıllarına kadar hızla zenginleşmiştir.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

[41]

XIX.yy.ın ikinci yarısında Antep kazasında 3 ülkenin konsolosu görev yapmaktadır.Bu ülkeler Amerika,Fransa ve Yunanistan’dır.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

[42]

XIX.yüzyılın ikinci yarısında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde batılı devletlerin desteği ve komitelerin etkileriyle 1890’da Erzurum,1894’te Sasun ve Diyarbakır,1895’te Zeytun,Antep,1896’da Van’da isyanlar organize edilmiştir.

[43]

Antep’te Ermeni isyan hareketi Ermeni ve Türkler arasındaki gerginliğin başlangıcını teşkil etmektedir.Kaynaklarda“Balta Savaşı”

[44]

olarak geçen bu hareket sonucu birçok Türk ve Ermeni Antep’ten göç etmiştir.

Paris’te eğitim gören Taşnak Fırkası üyesi Antep Ermenilerinden Babikyan ve Martin isimli bir arkadaşı olaylar öncesi Fransa’dan getirdikleri silahlarla birçok Türkü öldürmüştür.Bu silahlarda kullanılan mermilere Antepliler tarafından ilk kez görülmüştür.

[45]

Ekim 1895’te Hınçak Cemiyeti üyelerinin başlattığı,50 subay ve 600 erin şehit edildiği Zeytun isyanına

[46]

Antep Ermenilerinden de katılanlar olmuş,ayrıca bu isyana finansal destek sağlanmıştır.Bölge Ermenilerini 1895 isyanları öncesi örgütleyen Hınçak Cemiyeti’nin,bu olaylar sonrasında etkili üyeleri dağıtılmış,Bunların yerini Beyrut,Halep ve Mersin’den ateşli silah sağlama konusunda aktif olan Taşnaklar almıştır.

Bu yaziyi tekrar tekrar okumak gerek

Helede ben islamciyim diyenler.

tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

Herhangi internet sitesindeki , yada haber sitelerindeki bu konu ile alakalı yorumları okuyunca ,yine facebookta oluşturulan gruplarda yazılanlara bakılınca , 21. yy da izmir gibi medeni bir ilin milletvekili olan bayanın sarf ettiği sözlere bakınca, bir zamanlar işçileri bakanı olan Sn Meral Akşener'in bile çekinmeden sarf ettiği "ermeni dölü" sözünü hatırlayınca, bu çağda bu zihniyet varken allah bilir 1914 lerin savaş ortamında o ermenilere neler yapılmıştır diye düşünmüyor değilim.

Maraşta, çorumda , diyarbakır cezaevinde 12 eylül döneminde yaşananları okuyunca insan böyle bir olayın olmadığına kanaat getiremiyor.

özür dileyecek o kadar çok şeyimiz var ki...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Talat Paşa kadar bile olamamak...

Yıl 1915. Yer Talat Paşa’nın Yerebatan’daki evi. Osmanlı Mebusan Meclisi’nin başkanı, İttihat Terakki’nin önde gelen isimlerinden ve Talat Paşa’nın yakın arkadaşı Halil Menteşe hatıralarında anlatıyor:

“Eve girdiğimde Talat’ı telefon başında buldum. Halinde anormal bir vaziyet gördüm. Yüzü simsiyah, gözleri kan çanağına dönmüş. ‘Aman Talatçığım ne oldu? Pek anormal bir hal içinde görüyorum seni’ dedim. ‘Sorma. Tahsin’den (Erzurum Valisi) Ermenilere dair birtakım telgraflar aldım, sinirlerim bozuldu. Sabaha kadar uyuyamadım. İnsan yüreğinin dayanacağı bir şey değil, fakat ben onlara yapmasaydım, onlar benimkine yapacaktılar. Nitekim yapmaya da başlamışlardı. Milli mevcudiyet kavgası’ dedi.”

http://www.taraf.com.tr/makale/3203.htm

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili Fuzûlî, asla Alevilere karşı olarak söylemiyorum.. Sadece kullandığımız argümanların iki tarafının nasıl keskin kılıca benzediğinin altını çizmek üzere söylüyorum.. Eğer Ermenilere yapılanları "elin gavurundan" "medet ummaları", "memleketi satmaları" dolayısıyla bir nebze dahi maruz görmeye kalktığında birileri de Pir Sultan'ın "gelin dostlar şah'a gidelim"ini örnek gösterip, memleketi İran'a sattıklarını söyleyiverir..

Sevgili Deicide,

Pir Sultan'ın "Açılın kapılar Şah'a gidelim" sözündeki Şah, Şah İsmail değil, Şah-ı MErdan Hz. Ali'dir.

Alevi öğretisinin derininde "Şah" makamı ise ulaşılabilecek en üst makamlardan biridir. HErhangi bir insanın mülkünde değildir. Ali'nin şahsı dahi o makamın remizidir.

Bu anlamıyla bir "ermiş" için ölüm Şah ile kucaklaşmaktır.

Şeb-i Aruz'dur.

Şah ismail'in (Hatayi) şiirlerinde de ŞAh'a yakarma, ona sadakat bildirme gibi unsurlara rastlarsın.

Eğer "şah", Şah İsmail olsaydı, o vakit Şah İsmail'in çağırdığı "şah" kimdir dyie bir soru sormak kaçınılmaz olur.

Ancak önceki iletinde "Şah İsmail ve kızılbaşların o dönem ki siyasi bağlantıları" konusunda haklısın.

Anadolu kızılbaşları bir dönem ŞAh İsmail ile hareket etmeye başlamış, hatta kimi yerlerde vergi Şah İsmail tarafından toplanır olmuştur.

Yavuz'un hışmı da büyük oranda buradan ileri gelir. Yavuz, bektaşi geleneğiyle yoğrulmuş yeniçerileri kendi saflarında savaştıramayınca kendine kürtleri yedekleyerek Çaldıran'da savaşmıştır.

Yavuz'un kalenderi veya bektaşi olan babasını zehirleterek öldürttüğünü yazan tarihler vardır.

Hatta kazandığı savaşı bir zafere taşıyamaması, Iran'ı işgal edememesi de yeniçerilerin ayaklanması nedeniyledir.

Şah İsmail'in çok sevdiği eşini rehine olarak tutup ondan büyük tavizler koparmaya çalışan YAvuz, Şah İsmail'den olumlu yanıt alamayınca gerisin geri dönmüştür. Şah İsmail'in 36 yaşında ölümü de hem aldığı yenilgi hem de çok sevdiği eşinin esir edilmesiyle alakalandırılır.

ŞAh İsmail Türktür. Soyca fars olduğu söylenmişse de Türkçe şiirler yazarak Türk kültürünü kabul ettiğini göstermiştir.

Bu anlamıyla Çaldıran iki Türk devletinin çarpışması olarak kabul edilebilir.

Bunları yanlış anlamalara mahal vermemek için anlattım.

Ermeniler konusunda sert tutum almamın ermeni ırkına karşı beslediğim hislerle bir ilgisi yok; çok yakın arkadaşı halis munis ermeni olan, "72 millet bize birdir" diyen bir anlayışa bağlı olan benim gibi biri için bu utanılacak bir şey olurdu.

Benim tavrımın arkasında bugünün siyasi gelişmeleri yatmaktadır.

Uluslararası sektlerin Türkiye'nin zayıflatılması, Türkiye'den tavizler kopartılması için ermeni sorununu kaşıdığını ve bir pazarlık unsuru olarak ellerinde tuttuklarını düşünüyorum.

Yoksa korkunç Kongo katliamını yapmış olan Belçika, Cezayir'de vahşet uygulamış Fransa, Kızılderileri imha noktasına getirmiş Amerika, Yahudileri katletmiş Almanya'nın ve geçmişi hiç parlak olmayan diğer batılı ülkelerin (elin gavuru ironik bir ifadededir, bunu anladığını ümid ediyorum), ermenilerin güya gasp edilmiş haklarını sırf insani mülahazalarla ermenilere teslim etmek için teşne olduklarını hiç ama hiç düşünmüyorum.

Siyasi bir kalkışmaya karar verdiyseniz sonuçlarını göze almışsınız demektir.

Savaşlardan dolayı kimseyi suçlamıyorum.

Çaldıran'dan dolayı Yavuz'a hiç bir laf etmiyorum.

Ancak sivil haklarının ihlali işin içine girdiğinde tutum takınmak gerekir.

Yavuz döneminde Osmanlı açıkça, savaştan (Çaldıran) önce ve sonra türlü bahanelerle "sivil" alevileri imha etmeye çalışmıştır.

Yoksa, Tarihte yaşanmış savaşlarda hep birileri ölmüştür.

Tarafların haklılığı haksızlığını nasıl belirleriz?

Savaş insan türünün oluşturduğu toplumların bir realitesi.

İleride kesinkes aşılacağını düşünüyorum bunun. Belki çok daha büyük yıkımlardan sonra.

Ama muhakkak bir gün.

Rasyonalite bunu gerektirmektedir çünkü.

Ve insan giderek rasyonel davranan bir varlık haline gelmektedir.

2. Dünya savaşında Hitler, Yahudiler'i öldürmeseydi, herhangi bir çılgın lider olarak tarihteki yerini alır giderdi.

Yavuz da böyledir. Sivil alevileri, kadın çoluk çocuk, yaşlı demeden öldürmeseydi; olay ÇAldıran'dan ibaret kalsaydı; akabinde bugün alevilerin lanetle andığı bir isim olmazdı.

Ermeni meselesine gelince... 1915'te karşılıklı öldürüşme olmuştur ve bunların devlet destekli olduğu yönünde doğru dürüst bir delil yoktur.

Ermeni çeteleri köyleri basmış, karşılığında da pek çok masum insan tehcir edilmiştir.

Tehcir sırasında insanlık dışı muamelelere maruz kalmıştır Ermeniler.

Ama bunların sistematik (devlet destekli) olduğuna dair hiç ama hiç bir delil yoktur.

Hatta bu o kadar böyledir ki Ermeni tehcirinin insani koşullarda yapılmasını sağlamak için devletin aldığı önlemler söz konusudur.

Ancak dünya savaşı sırasında, ermeniler, 1. dünya savaşı öncesinde, "olası bir harp durumunda Osmanlı'ya arkadan saldırmyacaklarını" taahhüt etmişken, hem ikmal yollarının ermeni komitacılarca kapatılması hem de ermenilerin yaptığı mezalim tehciri bir zorunluluk haline getirmiştir.

Ölen, öldürülen tek bir bir sivilin yaşadığı dram dahi gözardı edilemez.

Bunu dillendirmekte de bir sorun yoktur.

Ancak bir özeleştiri yapılacaksa ve bu gerçekten bugünün Ermeni ve Türk aydınlarının işiyse karşılıklı bir özeleştiri verilmelidir.

İşte eksik olan budur. Özürün tek taraflı dilenmesinin hiç bir anlamı yoktur.

Çeşitli çetelerin gerek intikam gerek hayvanca mal mülk hırslarıyla bu insanlara saldırdıkları söylenebilir.

Ama bugün ermenilerin soykırım iddialarının hiç birini haklı çıkarmaz bunlar.

Hele Bizim soytarıların özür dilemesine gerekçe kat'iyyen olamaz.

Ne olduysa 1915-1919 arasında olmuş bitmiştir.

Bunun dışında Osmanlı tarihinde kaydadeğer ne bir ermeni kalkışması ne de ermenilere yönelik bir saldırı vardır.

Oysa aleviler bin yıldır sık sık katledilmiştir.

Madem özür dilemeye bu kadar aç bizim mahir aydınlarımız, önce alevilerden bir özür dilesinler o zaman Osmanlı adına.

Hani Osmanlı adına özür dileyebiliyorlar ya nasılsa.

Kaldı ki aleviler geçmişte yaşanmış bu olayları lanetle anmakla birlikte bunu uluslararası arenada bir pazarlık unsuru haline de getirmemişlerdir.

Kendileri katliamcı olan devletlerden "katliamların tasdikine dair belge" talep etmemektedirler.

Çünkü bu tamamiyle siyasi bir tavır olurdu.

Cumhuriyet döneminde bile anılan en büyük katliamlar gerçekte alevi katliamlarıdır.

Maraş-Çorum-Sivas-Gazi katliamları...

Kendisinden hiç haz etmediğim Orhan Pamuk'un bir sözü var. Bunu da hiç bir yerde söylediğini görmedim ama yakın bir arkadaşım görmüş; o bana aktardı.

"Türkiye'de sol hareket modern bir bektaşi ayaklanmasıdır"...

Bu sözün altına imzamı atarım.

Bektaşi ayaklanmaları sadece biçim değiştirmiştir.

Komün fikri alevi inancının zaten ayrılmaz bir parçasıdır.

Ermeni ayaklanmaları ise dar çerçeveli "ulusal kimlik kazanma" mücadeleleridir.

Ulusal kimlik kazanma mücadelelerini oldum bittim anlamsız bulurum.

İnsanlığa hiç bir şey vermez.

tarihinde Fuzûlî tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Osmanlının yediği herzeleri savunanlar, Alevileri de pohpohlamayı ihmal etmiyorlar: Yok onlar da çok eziyet görmüşler ama vatanı satmayı akıllarından geçirmemişler, yok Ermenilerin yaptıklarını yapmamışlar.. vb.

Aradan asırlar geçince geçmiş bulanıklaşır, sapla saman birbirine karışır. Sanki Osmanlı, Alevilere yaptığı katliamlardan pişman olmuş, onların bütün yurttaşlık haklarını geri vermiş gibi... Böyle bir şey asla olmadı. Osmanlı yüzyıllarca Alevileri 'Düşmanla savaş halindeydik', 'Kızılbaşlar, Safevilere yardım etti', 'Aleviler, Devlet-i Osmaniye'yi arkadan hançerledi' gibi gerekçelerle inim inim inletmiştir.

Alevi gençleri dedelerine, ninelerine sorsunlar bakalım: Atalarınız yüzyıllarca niye kuş uçmaz kervan geçmez dağ başlarında, yaylalarda, derin vadilerde ölüm korkusu içinde kaçak yaşadılar? diye... Osmanlı sizi niye askere almıyordu? diye.. Osmanlı sizi niye memur yapmıyordu? diye.. Osmanlı size niye tapu vermiyordu? diye.. Osmanlı sizi nüfus cüzdanlarınıza niye 'çingene' diye kaydediyordu? diye.. Osmanlı sizi neden sürekli 'Mum söndü yapıyorlar' diye manevi baskı altında tutuyordu? diye...

Memalik-i Osmaniye hiçbir zaman Alevilere vatan olmadı. Aleviler, Atatürk'ü ve Kurtuluş Savaşı'nı olanca güçleriyle desteklediler, Cumhuriyeti sevinçle karşıladılar. Aleviler bu topraklarda nefes almaya Cumhuriyet döneminde başladı...

Osmanlının Ermenilere yaptığı kırımlardan dolayı, aklı başında hiçbir Alevi Osmanlıyı destekleyemez. Çünkü aynı süreçten kendileri de geçtiler...

tarihinde eyetisen tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili Deicide,

(...)

Ermeni ayaklanmaları ise dar çerçeveli "ulusal kimlik kazanma" mücadeleleridir.

Ulusal kimlik kazanma mücadelelerini oldum bittim anlamsız bulurum.

İnsanlığa hiç bir şey vermez.

nacizane,tamamen katıldığımı belirtmeden geçemeyeceğim.

teşekkürler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böyleeeeeeee

Cumhuriyet kurulusunu bir nevi Alevi baskaldirisi görmekte pek dogru deyildir.

Aleviler desteklemistir,ama ehveni ser olarak.

Osmanlilik Cumhuriyette bile oldukca yüksek oranda vardi.Eriye eriye bügünkü duruma gelindi.Ama ,halada azda olsa Osmanlicilik yasatilmaktadir.

Ne yazikki.

Konyadan savas bölgesine harakat eden bir alayimiza 150 kisilik silahli gurup gelip alay komutanina size katilmak istiyoruz kabul ederseniz dendiginde Alay komutani olacak herif söyle der.

Size ihtiyacimiz yoktur,sizinle savastan sonra görüseceyiz.

Ve Aleviler geri döner giderler.

Sunnilerin bas baslari ,uydurduklari yalanlarla ne yazikki sünni halki kandirip,Alevilere düsmanligi körüklemislerdir.

Bu düsmanlik kirsal kesimlerde oldukca yüksektir.

Buna ragmen Aleviler ,cumhuriyete sahip cikmislardir.

Cünkü cumhuriyetten baska onlara sahap cihacak baska birsey yoktur.

Orta okula gidiyordum,belediye hopörlerinden bir türkü duymaya basladiydim.

Türkmen kizindanda gelin olurmu diye.

Sonralari yavas yavas kayboldu bu sunni küfrü.

Osmanlida Türkmenlerin isyanlari baslamadan,Osmanli Türkmenleri dislamaya baslamisti bile.

Cünkü Türkmenlerin ne Davutla ,ne Musayla ,ne Isayla nede Muhammedle baslari hos deyildi.

Halbuki Osmanli istiyorduki,Türkmenler Araplassin Türk sah Ismayilla baglarini kessinler.

Türkmenler Araplasmayi hatta Farslasmayi reddetip Türklüklerinde israr edince,kiyamet burdan koptu.

Osmanli bir nevi ya Araplasacaksiniz ,yada öleceksiniz deyince dananin kuyrugu koptu.

Sah Ismail Türktü,Türkce konusup Türkce yaziyordu.

Bu nedenle anadolu Türkmenleri Sah Ismayil yanli bir politika izliyorlardi.

Zaten Irani 1926 yilina kadar hep Türk soylu sahlar genelde idare ettiler.1926 dan sonra Fars Pehlevi Sülasine gecti idare.

Iranin batisinda 19 milyon Türk yasamaktadir.Burasina zaten Güney azarbaycan denmektedir azarilar tarafindan.

tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu ülkenin temel taşları yerinden oynadı, yeter artık denildi.

Örn. Bir ateist, ermeni, süryani vs.. Camide ibadet etmiyor, 60 küsür bin cami ve 200 bin civarı diyanet kadrosu ve tüm giderleri bizlere ödetiliyor.

Örn. Alevi yurttaş ibadethanesini kendi yapar, giderini kendi öder, nerde eşit yurtaşlık hakkı ?

veya bir ateist'in vergisi neden bir imam maaşı olsun ?

Halen dayatma sürmekte, eşit yurttaşlık kazanılabilmiş değil. Başlıktaki gibi konular gündeme gelince nedense, devlet yetim çocuklarını hatırlıyor...

Link to post
Sitelerde Paylaş

sözde ermeni soykırımını destekleyen 'varliklari' anlayamıyorum. ermenilerin türk köylerine yaptıkları unutuldu heralde... o kadar geriye gitmeden Azerbaycanda yaptıklarına ne dememli...

kalkmış, toprak alabilme sevdasiyla 'soykırım yapıldı bizeeee' diye oyun oynanıyor. tabi bunu yiyen varlıklara acıyorum. kınıyorum.

bi de yapılmk istenen aslında şu: bakın bunu zaten osmanlı yapmıştı üzücü olaylar diyerek millete farklı bi açıdan yaklaşıp, yapılmamış bir olayı onaylatmak. sonuç ne olcak T.C degil ama osmanlı yapmış. bi sonraki asama tabiki osmanlının torunu kim? bizzz..akabinde senaryonun diger perdelerinin oynanması...

bi gazetede biri demişki, tüm ermeniler sürüldü... bırakın batidakileri,doguda olup da sürülmeyelerin varlığı biliniyor. yapılan ulusun birliğini bozmak .bunu anlayamayan 'varlıklar', ne acıdır ki sizin için, bir kimliğiniz olmadıgı gibi birilerinin de piyonu olmaktan öte gidemeyeceksiniz.

tarihinde recruit tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...