Jump to content

Cumhuriyet ile yönetim şekli


Recommended Posts

Cumhuriyet, halkın seçim yapısına göre belli bir barajı aşmış belli insanların yönetime geçmesidir.

Dünya'da her türlü cumhuriyet bulunur.

Çin halk cumhuriyeti - serbest piyasa denemeleri yapan sosyalist tabanlı yönetim

Venezüella cumhuriyeti - despot yönetim

Birleşik devletler cumhuriyeti - seküler tabanlı hukuk, serbest piyasa

Türkiye cumhuriyeti - karman çorman birşey (seküler-teolojik, sosyal-serbest piyasa ne ararsanız var) tabanı sosyal seküler

Şimdi asıl konuya gelelim

Filistin cumhuriyeti - despot teokratik yönetim

İsrail cumhuriyeti - yabancı düşmanı yayılmacı yönetim

İsraile her saldırıldığında acımasızca katliamlarla genişlediğini görüyoruz.

Bunu bile bile israile saldırıldığını görüyoruz.

Hamas yönetimi Filistin yok olana kadar durmamaya kararlı görünüyor.

Yakında ortalıkta haması tekrar seçecek filistinli de kalmaz.

Hamas yönetiminin başa geçme sürecini destekleyen amerika birleşik devletleri şu an komik durumda.

Komik, hatta acınası bir durumda.

Demokrasi demokrasi dedikleri o cumhuriyet yönetim seçimleri istedikleri gibi gitmedi.

İstedikleri gibi gitmese de desteklediler. Peki abi dediler. Saygı gösteririz dediler.

İlk duyduğumda sinirlenmiştim o manken bozmasının kendiyle dağdaki çobanı karşılaştırmasına.

Dağdaki çoban onun on katı bilir diye düşünmüştüm.

Fakat şimdi bakıyorum da, gerçekten bir doğru karar var, bir de demokrasi var.

Demokrasi tutunca yaşasın demokrasi diye naralar atıyorlar.

Kaybedince de susup pusuyorlar. "Ortadoğu barış süreci"ne giriyorlar.

Bütün örneklere baktığımda şu sonuca varıyorum;

Demokrasi ile cumhuriyeti ayıran birşey varsa o da seküler karar verilmesidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Demokrasi ile cumhuriyeti ayıran birşey varsa o da seküler karar verilmesidir.

İran da bir cumhuriyettir ancak seküler değildir, bunun en iyi örneği sanıyorum İran sadece bu bile anlamak için yeterli. Cumhuriyet hiçbirşeydir, demokrasi herşey :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Halkı okumuş zeki ve tecrübeli insanlar yönetmelidir onun için devlet yönetiminde cobanın ne işi olabilir ?

Oyu bile saglıklı bir şekilde vermiş olamaz ne anlarki devlet işlerinden ?

100 geri zekalının vericegi karar 1 zeki adamın vericegi kararın yanından bile gecemez.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben buna katılmıyorum ne okumuş öküzler gördüm hayatta, bunlara diploma verenin suratına tükürmek istedim.. Peygamberlerin hepsi çobandır , Fethullah Hoca ilkokul mezunudur , Said Nursi medreseden çıkmadır Mustafa Kemal yüksek tahsil görmemiştir (yanlış hatırlamıyorsam) Adolf Hitler ortaokul terk.. Bunların hepsinin ortak yönü modern egitim sisteminden gecmemiş olmaları.. Galiba tanrı bize mesaj veriyor :)

Şaka bir tarafa cocuk pornocularının cogu üniversite mezunu.. Hayatı eglenceden ibaret gören embesil gencligin de cogu üniversite mezunu.. Televizyona cıkıp konuşup konuşup hicbirşey anlatamayan çeşitli Prof Dr. lerde üniversite mezunu..Sömürgeci kapitalistlerin cogu üniversite mezunu.. Embesil milletvekillerinin cogu üniversite mezunu.. Bunların yanında cobanlar cok akıllı ve iyi niyetli kalır.. Bence kimsenin oyu kimseden üstün degil.. Üstün olmalı tabii ama bunu ayırtedebilecek makina gibi birşey lazım.. Kişilik akıl zeka testi yapabilecek

Link to post
Sitelerde Paylaş

Teokraside tanrılar biraraya gelir, kararları verirlerdi.

Demokraside insanlar biraraya gelip, kararları veriyor.

Neye göre karar veriyorlar derseniz, aman aman:

İstatisliğe..

Evet Aysun Kayacı çok haklı..

İnsanlık 2500 yıldır Platon'u anlayamadı malesef.

Şimdi Aysun'u mu anlayacaklar..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Demorkrasi insan toplulukları için uygun bir yönetim şeklidir.

Ben uygun bir şey göremiyorum.

Demokrasi insanları kuzuya çevirmek için yapılmış , rakiplerine göre daha az bağnazlık taşıdığı düşünülen bir uygulamadır. Batıya baktığımızda bu gayet güzelmiş gibi gözükse de , onlara sus payı verilmiştir. Bu pay 3.dünya ülkelerinde söz konusu olamaz bile.

"Benim oyumla çobanın oyu aynımı" konusuna gelirsek , bal gibide aynı. O da sen de kandırılıyorsunuz. Kralımız kim olsun ? ab mi . Hadi birini seçtin , ee yine krallıkla yönetiliyorsun , yine kralın kuralları geçerli .

İnsanlara yönetilme güdüsü aşılamış .Bu günümüzde modern gibi gösterilen demokrasi ile sürdürülüyor.

Ben bu demokraside hiç dürüstlük göremiyorum.

tarihinde tribuss tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

"Demokrasi insan toplulukları için uygun bir yönetim şeklidir" lafını açalım...

Maymunlardan oluşan topluluklarda ya da insan-maymun karması topluluklarda demokrasi sağlıklı çalışmaz.

İstediğiniz kadar "ırkçı" deyin... Umrumda değil... Gidin Taksim tacizcileri başlığına bakın öyle gelin...

Link to post
Sitelerde Paylaş
İnsanlık 2500 yıldır Platon'u anlayamadı malesef.

Şimdi Aysun'u mu anlayacaklar..

senin platonla aysun kayacıyı ayne kefeye koyan zekana tüküreyim bir de cıkmış küba devriminden bahsediyorsun insanda biraz utanma olur

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu konu daha önce epey tartışılmıştı.. O zaman şöyle yazmıştım: (Tartışma bağlamı içinde kullandığım Rumuzları genelleyerek ve biraz daha açarak)

"Çobanın oyu ile profesörün oyu eşit olmamalı" diyenler, demokrasi anlayışında çok temel, vahim bir hata yapıyorlar: demokrasiyi ya da genel olarak toplumun yönetilmesi sorunsalını, bilimin doğruyu araması gibi, toplumda da -bir yerlerde nesnel olarak varolduğunu saydıkları- en doğru olanın tespit edilip uygulanması sorunu olarak algılıyorlar. Hatta sık sık bilimden örnek veriyorlar ve bilimde doğru olanın oyla belirlenmediğini, bilimsel olarak yetkin olanın otorite oduğunu ve son sözü söylediğini anımsatıp, aynı durumun toplum yönetiminde de söz konusu olması gerektiğini ileri sürüyorlar. Hatta benzer bir biçimde, ordunun organizasyonundan ve karar alıp uygulama şeklinden örnek verenler var: onlara göre ordu örgütlenmesi ve strateji/taktiğinin tartışılması ve oylanması, bunları zayıflatır hatta ortadan kaldırır; bu nedenle, toplumsal stratejilerin ve kararların da tartışılması yozlaşmaya neden olacaktır. Bu arkadaşların, toplumun sınıfsallığını, demokrasinin sınıfsal içeriğini anlamalarını ve bununla mutabık olmalarını beklemiyorum. Ama en azından, demokrasinin tek yönünün "toplum olarak en doğru olanı ortaya çıkarıp uygulamak olmadığını" biliyor olmalarını beklerdim.

Bilimde nesnel olarak tek bir doğru vardır. Bu biz onu bilsek de bilmesek de vardır. Sorun onun tespit edilmesidir. Dolayısıyla, eğer iflah olmaz bir post modernist ya da relativist değilseniz, bilimsel doğrunun saptanması için parmak oylaması gibi bir yöntemi aklınıza bile getirmezsiniz. Bununla birlikte, bilimin, demokasiyi andıran yöntemleri de vardır. Bunların birincisi açıklıktır; bilimde sadece belli otoritelerin bildiği, diğerlerinin vakıf olmadığı sırlar yoktur, bilim herkese açıktır; bilimin bulguları, herkesin erişimine açık olarak yayınlanır, anlayan herkes yayınları izler, kimseden hiçbir şey gizlenmez, tam tersine kuram ve bulguların mümkün olan en etkin bir şekilde yayılmasına ve herkesin inceleme ve eleştirisine açılmasına çalışılır. İkincisi de bilimin temel yönteminin kuşku ve eleştiri olmasıdır. Bilim, kutsal ve dokunulmaz olanı kabul etmez, her kuram, her öngörü herkesin didik didik etmesine açıktır.

Ordu ise, demokrasilerde sivil otoriteye bağlı, sivil otoritenin stratejisine uygun biçimde davranan bir kurumdur. Ordu kararlarını ancak teknik ve taktik konularda alır, bu da emir komuta zinciriyle olur, uluorta tartışılmaz, çünkü bu teknik/taktik konular bir yönüyle bilim gibidir, ikinci yönüyle de esas itibarıyle gizlidir ve çoğu zaman uygulanabilmesi için sıkı disiplin gerektirir. Ancak ordu zaten tartışılması gereken kararlar almaz, kimle savaşılacağına, nasıl ve ne şekilde silahlanma/silahsızlanma stratejisi izleyeceğine kendisi karar vermez. Eğer ordu toplumda tartışılması gereken kararları kendi emir komuta zinciri içinde alıyorsa zaten ortada da demokrasi olmaz.

Toplum yönetiminde, ekonomik ve sosyal konularda ise, bilimde olduğunun tersine, tek ve kesin olan doğrular, iyiler yoktur. Doğru ve iyi, kim olduğuınuza, nereden baktığınıza göre değişir. Size göre doğru olan ekonomik ve sosyal çıkarlarınıza ve amaçlarınıza uygun olandır. Oysa kaynaklar kısıtlı, gereksinmeler ise sınırsızdır. Doğal olarak kaynak ve zenginliklerin üretilmesinde, üretilme yönteminde, paylaşılmasında öncelik sorunları çıkacak ve bu da anlaşmazlıklara neden olacaktır. Daha önce ancak bireysel olarak olabilen ama toplumun sınıflara bölünmesi ile bireysel olmanın ötesinde toplumsal sınıf ve katmanları karşı karşıya getiren bu duruma, sınıf mücadelesi diyoruz. Toplum değişik amaç ve yaşam tarzı olan, üretime değişik biçimlerle katılan farklı sınıflarla bölünmeyi sürdürdüğü sürece bu mücadele olacaktır.

Ufak bir örnek vereyim: yaklaşık dört yıldır, Türkiye ekonomisinin yılda ortalama %7 civarında büyüdüğü ölçülmekte. %1 civarı nüfus artışını bundan düşecek olursanız, kaba bir bileşik hesapla, dört yıl içinde Türkiye'nin ekonomisinin %26 büyümüş olduğu görüiecektir. Peki sokaktaki insanların, işçilerin, köylülerin, küçük esnafın gelirleri, ücretleri bu dört yıl içinde %26 büyümüş müdür ya da işsizlik azalmış ve daha çok insan bu artan gelire ortak olmuş mudur? Yanıt net bir hayır olduğuna göre, o zaman bu %26 nerededir? Bunun yanıtı da açıktır. Önemli bir kısmı borçlanma faizine, kalanın büyük bölümü de sermaye artışlarına gitmiş, kalan küçücük bir dilim de -belki- halka kalmıştır. Peki iktidarda halkın önceliklerini gözeten bir hükümet ve ekonomi yönetimi, yaygın örgütlü ve güçlü sendikalar, gerçek anlamda toplu sözleşme ve grev özgürlüğü, etkin meslek örgütleri olsaydı, sokaktaki insanlar daha bilinçli olup haklarına sahip olmayı daha iyi bilselerdi bu böyle olabilir miydi? Demokrasiyi -iyi niyetle- gereksiz görenlerin varsayımına göre bu %26'nın hiç kimsenin itiraz etmeyeceği ve herkesin çıkarına uygun mutlak doğru bir paylaşım yöntemi var mıdır, buna herkes, başta sermayedarlar ve rantiyeler olmak üzere razı gelebilir mi?

Bırakın sınıfsal çekişmeleri, aynı sınıf içinde dahi çıkar çekişmeleri vardır. Enflasyona karşın kur oranlarının dolara göre sabit tutulması, ithalat yapan kesimlerin ve o sektörde çalışanların işine gelir. Çünkü enflasyon sonucunda yurtiçinde üretilen ürünler pahalanacak, ithal edilen mallar ise ucuzlayacak, böylelikle daha çok satılacak, bu kesimler de daha çok kazanacaklardır. Öte yandan kur oranlarının yükseltilmesi de, yurtiçinde mal ve hizmet üreten ve özellikle de ihracat yapan sektörlerde ve turizm sektöründe kazançları arttıracaktır. Genel olarak kur oranlarının enflasyonla istikrarlı seyretmesi doğru gibi durur ama yine de bu iki yöntemden birisi ise diğerine göre mutlak olarak daha iyidir denemez. Aşırı uçlar kötü olsa da, ortada iyi ve kötülüğü tartışılacak bir hareket alanı vardır. Doların 1.25 mi yoksa 1.80 mi olmasının toplumun geneli açısından daha iyi olduğunun kararına mutlak olarak varılamaz.

Demek ki bu konular bilimin konuları gibi mutlak ve kesin doğrunun olduğu konular olarak değerlendirilemez. Burada kişilere, sınıf ve katmanlara, sektörlere, işkollarına göre görelilik vardır ve bu göreliliğin çözümü için, bilimde ve askerlikte olduğundan farklı mekanizmalara gereksinim vardır. Sınıflı bir toplumda bu mekanizmaların hepsi şu veya bu ölçüde kötüdür ve ideal olarak en doğrusu yoktur, çünkü adaletsizliğin temeli toplumun sınıflara bölünmüş olmasıdır. Söz konusu mekanizmalar içinde sınıflı toplumlarda en az kötü olanı da demokrasidir.

Bu aralar çok sık duyduğumuz, insanların zeka ve yeteneklerine, eğitim durumlarına göre oy vermeler gibi düşünceler, demokrasi tarihinde gündeme gelmiş ve çöpe atılmış çözümlerdir. Demokrasinin özü, karar vermede ve sandıkta cahil köylü ile ordinaryus profesörün eşitliğidir. Eşit ve yaygın oy hakkı tepeden inmemiş, bunun için tarihte kan dökülmüştür. Kitleler bunu hazır bulmamış, kimse cahil köylülere bu hakları bahşetmemiş, işçiler ve köylüler yıllarca savaştıktan sonra bu hakları sökerek elde etmişlerdir. Bu haklara dokunulmasının bedelinin aynı kanların tekrar dökülmesi demek olduğu, insanlığın ortak deneyimidir. Çartist hareketin, Fransız Devriminin, Amerikan Bağımsızlık savaşının, 1830 ve 1848 devrimlerinin, 1871 Paris Komününün ve 1917 Bolşevik devriminin iyi okunması gereklidir.

Demokrasiyi beğenmeyenlerin ikinci hatası, demokrasiyi oy vermeye ve temsile indirgemek. Bu doğru değildir, oy verme, azınlığın çoğunluğun kararına tabi olması, demokrasinin gereğidir ama yeter koşulu değildir. Onun kadar önemi olan başka temel koşullar, bireysel hak ve özgürlükler ve bunun ötesinde, yasalar önünde eşitlik, adil, hızlı ve ucuz yargılanma, siyasi haklar, yani serbestçe örgütlenme, fikirlerin izin alınmaksızın yayılması, toplumsal hayata katılma, izinsiz toplanma gösteri yürüyüşleri yapma, sendikalaşma, grev ve serbest toplu sözleşme gibi özgürlüklerdir. Bunlar oy verme hakkı kadar temeldir ve birisi eksik olduğunda demokrasi ortadan kalkar.

Dolayısıyla, çoğunluk demokrasilerde rızasını ancak temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldıramayacak şekilde dayatabilir. Çoğunluk söz konusu hakları ortadan kaldırmak üzere dayattığında, üzerinde uzlaşılmış evrensel insan hakları ilkelerine -Fransız devrim bildirisi, Amerikan bağımsızlık bildirisi, ve daha sonra uzlaşılarak kabul edilmiş bir çok uluslararası anlaşma ve sözleşme hükümlerine- göre, zaten demokrasi ortadan kalkacak ve toplumun direnme hakkı ortaya çıkacaktır.

Demokrasinin eksikleri sayılıp dökülebilir. Oy verenlerin kandırılması, güdülmesi, medya yoluyla manipüle edilmesi mümkündür ve yaşanmaktadır da. Ancak bunları gidermenin yolu demokrasiyi ortadan kaldırmak değil, önündeki engelleri ortadan kaldırmak, yurttaşın kanaatini gerçekten serbestçe oluşturup oyunu ona göre belirlemesini sağlamaktır. Demokrasinin iki yanı keskin bir kılıç olduğu da söylenebilir: bir yandan kitlelerin çıkarlarının gözetilmesini sağlamakta ve böylelikle egemenlik sahiplerinin iktidarını sınırlandırmakta, öte yandan da kitleleri toplum yönetiminde payları olduğuna ikna etmekte ve böylelikle daha radikal girişimlerin önünü almaktadır. Halk kesimlerinin kendilerini en çok temsil ettiğine inandıklarına, kendilerine en çok benzeyene oy vermesinin nedeni budur. Yönetim bir temsil meselesidir çünkü. Siz ne kadar halkın çıkarını koruduğunuzu iddia ederseniz edin, kendinizi insanlara beğendiremiyorsanız, onlara asla ulaşamayacakları şekilde yukarıdan bakıyorsanız, isterseniz ağzınızla kuş tutun, oy filan alamazsınız. Sağ partilerin çoktan keşfedip, bizim "solcuların" anlamadığı, anlamak istemediği temel gerçek budur.

Eğer iletişimin geldiği bu noktada, kitleleri asgari düzeyde toplumun yönetiminde söz sahibi olduklarına ikna edemezseniz, toplumsal olayların önünü alamazsınız. Kimse ne vergi vermek, ne askere gitmek, ne de kuzu kuzu çalışıp ücretine razı olmak ve uslu uslu evinde oturmak ister. Feodal bağların ortadan kalktığı bir toplumda, eşitlik, özgürlük ve adalet duygusundan başka toplumu bir arada tutan bağ yoktur. Vatan millet vesaire bir yere kadardır ama o yerden sonra içinin asgari ölçüde eşitlik, hissedilecek kadar özgürlük ve ikna edecek düzeyde adalet ile doldurulması gerekir. Gerçek eşitlik, özgürlük ve adaletten söz etmiyorum: bu zaten sınıflı toplumda mümkün değildir. Sadece o duygunun bir şekilde toplumda oluşmasını kastediyorum. Bunun bir kısmı yanılsamaya dayanabilir ama toplumun bilinç düzeyine göre artan ölçüde önemli bir kısmının da gerçek temeli olmalıdır; sadece laf ve aldatmaca bir yere kadar söker. Yukarıda dediğim gibi bu kan pahasına edinilmiş bir kollektif deneyimdir. Dolayısıyla demokrasi, bir optimal değil, bir uzlaşmadır. Toplumun çeşitli kesimleri arasında, en azından hakkını (hakkı olduğu varsayımında bulunduğunu) şiddet yoluyla değil, herkes için daha salim olduğu anlaşılan yollarla arama üzerinde uzlaşılmış bir yöntemdir. Bu yüzden çeşitli olağanüstü dönemlerde toplumu demokrasinin lüks olduğuna ikna edip, bilinç durumuna göre bir süre tepeden inme yöntemleri kullanabilirsiniz. Ama er ya da geç, kitlelere eşit ve genel oy hakkını geri vermek zorundasınızdır. Bu toplumsal bir yasadır. Toplumun ortalama bilinç düzeyine göre, oy hakkından mahrum tuttuğunuz süre değişebilir ama asla ilelebet olamaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Toplum yönetiminde, ekonomik ve sosyal konularda ise, bilimde olduğunun tersine, tek ve kesin olan doğrular, iyiler yoktur. Doğru ve iyi, kim olduğuınuza, nereden baktığınıza göre değişir. Size göre doğru olan ekonomik ve sosyal çıkarlarınıza ve amaçlarınıza uygun olandır.

Deciede,

Uzun uzun yazmanın alemi yok; demokrasinin bütün dayanağı o koyu ile yazılmış varsayım değil mi.

Kapitalizm işte bu yüzden sever demokrasiyi.. Hem kendi mitolojisini uydurup hem o mitolojinin aslında sizlerin şeçimi olduğuna kitleleri inandırır.

Aynen kendinizin acıkça söylediği gibi, demokratik yönetim biçimi bilimsel yöntemle felan oluşturulmamıştır..

Peki bu ne demek?

Günümüzde olduğu gibi; bir yandan bilimin insanlık için çok önemli bir rehber olduğunu söylerken, bir yandan iş toplumun yönetim biçimine geldiğinde açıkça bilimi görmezden gelmek demek.. Bilim ile uygarlık gelişir derken, bilimsel olmayan bir sistem ile yönetilmek demek..

Siz baştan doğru kavramını parçalayıp her insana ondan bir tutam vermenin doğru olduğu varsayımı ile haraket ettiğiniz müddetçe, kendi kısır döngünüzden çıkamayacaksınız:

Hakikat tektir.

Bir önerme ya yanlıştır ya doğru.

Öyle az doğrusu biraz daha fazla doğrusu beni biraz daha fazla temsil edeni falan yoktur.

6 milyar kişi bunun aksini iddia etsede öyledir. Öyle ki, 6 milyar kişi aksini iddia edecek olsa, o 6 milyar kişi hiç olamazdı zaten.

Almanlar Hitlerin çok hakiki birşey olduğuna inandı diye, 70 milyon kişi ölmeli mi? Hitlerin başa gelmesi demokratik, ama Hitlerin kendini Hitler yapan davranışlara baslaması anti-demokratik?

Demokratik devlet kendi mitolojisiyle uğraşmaktan bir adım öteye gidemez. Tarihte asla gidememiş, asla da gidemeyecektir. Teokratik geleneğin başına ne geldiyse, demokrasinin de başına gelecektir.

*Bu arada Aysun ile Platon aynı şeyi söylememiş de olsa, aynı kulvarda koşmaktadırlar, bunu söylemiştim :P

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hakikat tektir.

Bir önerme ya yanlıştır ya doğru.

Öyle olsa bile, ki toplumsal/ekonomik/psikolojik konularda öyle olduğuna ilişkin ciddi kuşkularım var, gerekirse nedenlerini tartışırız, hangi önermenin doğru, hangisinin yanlış olduğunu kesin ve tam olarak anlamamızı ve üstelik herkesi de buna ikna edebilmemizi sağlayan, üzerinde uzlaşılmış bir yöntem var mı?!

Ben egemenliğimi ve karar alma hakkımı gözü kapalı devrediyorum, vereceği hükme her ne olursa olsun, baştan razıyım diyebileceğin bir merci olabilir mi?

Tabi şunu da baştan varsayabilmen gerekiyor: kendi varlığının ortadan kadırılması, toplumun nihai çıkarına uygun olabilir.. Senin şu anda anlayamayacağın bir hikmete göre.

Kader kavramını anımsadım birden..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Demokrasinin eksikleri sayılıp dökülebilir. Oy verenlerin kandırılması, güdülmesi, medya yoluyla manipüle edilmesi mümkündür ve yaşanmaktadır da. Ancak bunları gidermenin yolu demokrasiyi ortadan kaldırmak değil, önündeki engelleri ortadan kaldırmak, yurttaşın kanaatini gerçekten serbestçe oluşturup oyunu ona göre belirlemesini sağlamaktır.

burda insanlar seçimle aldatılıyolar parlementarizm bu yöntemle halkı pasifize ediyor aldatmacaya devam ediyor...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hakikatin bilgisini edinmek, kadercilik değildir. Kadercilik, o bilgiyi görmezden gelmektir.

Burda bilgiden bahsediyorum, varsayımlardan değil. Bir varsayım yerine ötekini koyalım demiyorum. Bilmemne hakkı artık benim degil de bir bilenin olsun demiyorum. Eski canavarın yerine yenisini getirmiyorum, onu demokratlar 2500 senedir yapıyor zaten.

Okullarda yalnızca hakikatin bilgisi öğretiliyor olsaydı, şimdi bir tarafından evrensel doğru uydurmaya pek meraklı olmayan bir toplumda yaşıyor olmaz mıydık zannediyorsunuz? Bunun gibi tersten de düşünebilirsiniz.

Hakikat tektir ama toplumsal/ekonomik/psikolojik konular istisna olabilir demek mümkün mü? Toplumlar, ekonomik ilişkiler, psikolojik süreçler mistik kavramlar mıdır, mevcut evrende yer tutmazlar, gözümüzün önünde gerçekleşmezler mi? Benimle beraber cereyan eden hakikat, ben yarın sizofren olursam değişecek mi?

Demokrasiyi benimsemiş toplumlar idealizme o kadar kapılmış ki, şu basit eleştiriyi kavramaları bile hayli zor oluyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ubermensch, hangi bilgiden söz ediyorsun? Nasıl tanımlanacak ve üzerinde nasıl anlaşılacak? Toplumsal ve ekonomik konularda neyin doğru olduğunu gösteren bir formül var mı? Nerede var ve bunun üzerinde nasıl uzlaşılacak? Birisi doğru budur diye zorla herkese kabul mu ettirecek yoksa ikna yolu ile mi insanlar razı olacaklar?

Elbette hakikat tektir ama hakikat aynı zamanda nötrdür. Aslan ceylanı yer veya ceylan aslandan kaçmayı başarır hayatı kurtulur, aslan da aç kalır. Hakikat budur. Peki hangisi doğru dediğin zaman artık bunun hakikat ile ilgisi başka bir düzleme çıkmış demektir. Bu düzlem de aslan veya ceylanın özelidir. Kime göre doğru sorusu sorulmadan, hangisi doğru sorusu anlamsızdır. Hakikat başka, doğru başkadır. bu ikisini ayırdetmezsek o zaman evrim kuramını dibinden anlayıp, "madem doğal seçilim var, o zaman güçlünün zayıfa baskı ve zulmü de meşrudur" diyenlerin durumuna düşeriz.

İdealizm, toplumsal sınıflardan ve üretim ilişkilerinden bağımsız bir doğruluk varsayıp, onun formülünü bildiğini öne sürmektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
burda insanlar seçimle aldatılıyolar parlementarizm bu yöntemle halkı pasifize ediyor aldatmacaya devam ediyor...

Peki ne yapacağız ozb? Seçim halkı pasifize ediyor diye seçim yapmaktan vaz mı geçilsin? Parlamento ortadan kaldırılsın mı? Mevcut durumda bundan kim yarar görür, kim zarar görür?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Peki ne yapacağız ozb? Seçim halkı pasifize ediyor diye seçim yapmaktan vaz mı geçilsin? Parlamento ortadan kaldırılsın mı? Mevcut durumda bundan kim yarar görür, kim zarar görür?

ben olaya dahil olayım bari.

parlementer yönetimi, kötünün iyisi olarak nitelendirip elimizde başka çıkar yolu yokmuş gibi gösteriliyor.hani bence teknokratik bir sistem bile bin basar bu yönetim şekline. ben yaklaşımal olarak her türlü yönetimsel sisteme karşı olsamda kötünün iyisi gibi değerlendirmelerde önerebieceğim daha iyi sistemler var.

parlementer rejim tamamen muhafazakarların çıkarınadır.Sermayedarların çıkarınadır. Halk yönetme katılmaz , sadece mevcut listelerden bir seçim yapmak zorunda bırakılır. Kazanan hep bellidir. Çünkü insanlar yönlendirilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Demokrasinin olmadıgı yere faşizm girer monarşi girer şeriat girer teokrasi girer , demokrasi ideal yönetim biçimidir insanlık yüzyıllar süren tecrübeleri sonucu demokraside karar kılmıştır.. Beyinsiz bir mankenin reyting amaclı laflarıyla demokrasi sistemi sorgulanamaz ayıp olur !

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...