Jump to content

BOL-YONET politikasi ve KURTLER


Recommended Posts

Bir ulusun yasayabilcegi en buyuk taranva olan BOL-YONET politikasi, neden kurtlere uygulanmistir??

Kurtlerin bu tarz politikalar ile ulusal kimlikleri ve kurt olma nedenleri ortadan kaldirilmak istenmistiR..

Bu politikayi kurtlere uygulayan devletler kimlerdi ? Amaclari neydi?

Gunumuzde avrupa ve amerika gibi buyuk devletlerin bir kurt politikasi var,peki TURKIYENIN kurt politikasi ne??

Turkiyeli kurtler ne istiyorlar,?

Bu sorunu ulke olarak icimizde DEMOKRATIK kosullar yaratarak cozmessek,daha sonra ulkemizin birligine ve butunlugune zarar vermek isteyen devletlerin silahi olabilirmi??

tarihinde EGE tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 112
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

ben bır ankettede kendımı turkıyelı kürt olarak belıtrmıstım burdada boyle bır yazı gormem hosuma gıttı

kurtlerın ıcınde mıllıyetcı yokmu var ama buyuk cogunlugu ulusal hareketlerden kacınır ama bunu bır mıllet olmama becerısı olmadıgı ıcın degıl mıllıyetcılıge acılan kapı oldugu ıcındır

hem kolaydır bır ırkı mıllıyetcı yapmak cunku mıllıyetcı olunca dusunmeyı bırakırsın sadece vatan mıllet sakarya

bu ulkeden her zaman ılk ıstegımız dıl olmustur dılımızı ve kulturel degerlerımızın somurme ve yok etme polıtıkasına karsı tepkımız sert olmustur kaldıkı pkk ılk kuruldugunda kürt dılı korunması uzerıne konusmalar yapmıstır

bugun yanı anı gelısen bır kararla kürtlerı resmen tanıdı devlet bu sızın ıcın onemsız olabılır ama bızım ıcın cok onemlıdır

bu dk dan sonra hıc bır partı ve hıc bır guvenlık gucu kürtlerı yok sayamaz

bundan sonrakı gelısmelerı heycanla bekleyecegım

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili EGE,

Burada cok tartistik bu konulari.Sen yenisin sanirim.Buradakilerin genelde Kürtlere bakis acisini sana söyleyim;

-Kürt olmak PKK´li olmakla esdegerdir,

-Kürt olmak, "Dagli Türkler" demektir,

-Kürt olmak, yobaz,cahil,geri kafali demektir,

-Kürt olmak, hayvanlar gibi üremek demektir,

-Kürt olmak, anarsistlik demektir,

-Kürt olmak , saga sola tas atmak demektir,

-Kürt olmak,Devletin vergilerini bedavadan zimmetine geciren demektir,

-Kürt olmak,mafyayla esdegerdir(Kacakcilik,uyusturucu..vs)

-Kürt olmak,sehirdeki kavga cikaran yobazlardir,

-Kürt olmak,israilin filistine uyguladigi terörün,kendilerine uygulanmasina layik görülen halktir,

-Kürt olmak,bedavadan bu topraklarda yasayan,sülüklerdir,

-Kürt olmak,suctur,

-Kürt olmak,magarada yasamaktir,

-Kürt olmak,karda yürürken kart kurt ses cikaranlardir,

-Kürt olmak,namus kavraminin olmadigidir,

-Kürt olmak,...

-Kürt olmak,...

...VS,Vs.

Bu yüzden ,bu konulari buradaki milliyetci kafalarla tartismak,pek uygun degil.Cünkü Irkci bir yaklasimin oldugu bir forum burasi.

Elleri kremlidir bunlarin,klavyede delikanlisi olurlar,tandir ekmeginin yerine kepekli ekmek yiyen,tezegin yerine alttan isitmali dairelerde yasayan,kekik kokusunun sabahlari daglarda cigleninceki kokusunu bilmeyen,parfüm kokulariyla yasayan,yayik ayran yerine aslan sütü icen,aclik cekmemis ama zayiflamak icinde diyet yapan ...vs,vs, insanlar burada cok oldugundan saglikli bir bilgi alamazsin.

Önyargili insanlardir bunlar.Gercekleri suratlarina vurdugun zaman kuduran tiplerdir.

Burjuvazi sosyetenin en ala insanlari buradadir.Bakalim baslik ilerleyecekmi?

Saygilar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

tom sosyettık olduğumuzu nerden uydurdun sorabılırmıyım köy ve tezek tek doğudamı var batıda yokmu batının köyu çok zengın ısvıçre alplerı gıbımı mesela akp ıle kürtçü ıslamcı zıhnıyet egemen oldu benım anlamadığım buna solculuk adına destek verenler evet kürtlerınde kültürel hakları olsaydı daha ıyı olabılırdı belkı ama bazı çorbalar wılson dıyor wılson bölunme demektır yanı pkk herdurumda olacaktı

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir ulusun yasayabilcegi en buyuk taranva olan BOL-YONET politikasi, neden kurtlere uygulanmistir??

Kurtlerin bu tarz politikalar ile ulusal kimlikleri ve kurt olma nedenleri ortadan kaldirilmak istenmistiR..

Bu politikayi kurtlere uygulayan devletler kimlerdi ? Amaclari neydi?

Gunumuzde avrupa ve amerika gibi buyuk devletlerin bir kurt politikasi var,peki TURKIYENIN kurt politikasi ne??

Turkiyeli kurtler ne istiyorlar,?

Bu sorunu ulke olarak icimizde DEMOKRATIK kosullar yaratarak cozmessek,daha sonra ulkemizin birligine ve butunlugune zarar vermek isteyen devletlerin silahi olabilirmi??

ülkene sahıp çıkman güzel tabı de amerıka öyle ıstemıyor sızın ayrı devlet olmanızı ıstıyor

Link to post
Sitelerde Paylaş
tom sosyettık olduğumuzu nerden uydurdun sorabılırmıyım köy ve tezek tek doğudamı var batıda yokmu batının köyu çok zengın ısvıçre alplerı gıbımı mesela akp ıle kürtçü ıslamcı zıhnıyet egemen oldu benım anlamadığım buna solculuk adına destek verenler evet kürtlerınde kültürel hakları olsaydı daha ıyı olabılırdı belkı ama bazı çorbalar wılson dıyor wılson bölunme demektır yanı pkk herdurumda olacaktı

arkadasım yanlıs dusunuyorsun pkk her durumda olmayacaktır 80 oncesı kürt halkına yapılan baskılardan dolayı pkk kurulmustur

bu arada turklerın genelıne yaymak yanlıstı

ama arkadas zaten bellı baslı kısılere elestırısını yoneltmıstır

tarihinde kopeksavar tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Resmi tarihe göre, Kürtler 1803'ten 1914'e kadar 12 defa ayaklandılar. Sonuçlardan biri, Türkçü Osmanlı aydınlarından Naşit Hakkı'nın dediği gibi, Osmanlı'nın Alevi Kürtlerin yurdu "Dersim'e sefer edip zafer eyleyememesi" oldu. Sünni Kürtlerle II. Mahmud'un başlattığı zorunlu askerlik uygulaması ve 1858 Arazi Kanunu ile bozulan ilişkileri ise ne Abdülhamid'in Hamidiye Alayları ne de Aşiret Mektepleri düzeltebildi. Cumhuriyet kadroları ise işi kökten halletmeye kararlıydı. Gerçi, 1921 Koçgiri İsyanı'nı "Türkiye'de Zo (Ermeniler) diyenleri temizledik. Lo (Kürtler) diyenlerin köklerini de ben temizleyeceğim" diyen Sakallı Nurettin Paşa komutasındaki Topal Osman'ın gönüllüleri şiddetle bastırdı, ama Mustafa Kemal'in sonraki tutumu gayet yumuşak oldu. İdama mahkum edilen 117 kişiden elebaşları hariç hepsi affedildiği gibi, bazı Dersim ağaları mebus olarak Ankara'ya davet edildi. Ne yazık ki bu barış hali kısa sürdü. Bir süredir Diyarbakır havalisinde "din elden gidiyor" yolunda vaazlar veren varlıklı ve eğitimli Kadiri şeyhi Said'in, 13 Şubat 1925'de Bingöl'ün Piran köyündeki evine sığınan altı asker kaçağını almak üzere gelen jandarma birliğine ateş açmak zorunda kalmasıyla erken patlayan isyan önemli bir dönüm noktası oldu. Şeyh Said'in yandaşlarına şöyle seslendiği rivayet olunur: "Artık bu işi durdurmak elimde değildir. Ne netice verirse versin harekata devam edeceğiz. Kürtlerin bulundukları yerleri Türklerin elinden alacağız. Topraklarımız verimlidir. Madenlerimiz çoktur, bunlardan yararlanacağız." (Uğur Mumcu, Kürt-İslam Ayaklanması). Şeyhin konuşmalarındaki ulusal ve dinsel temalara tam o günlerde yerel beylere ödenen Aşar vergisinin kaldırılmasından kaynaklanan feodal öfkeyi de eklersek, bu isyanın arka planını biraz daha iyi kavrarız.

İngiliz parmağı mı?

Her şeyi dış güçlere bağlamayı seven resmi tarihçiler ise, Şeyh Said'in bir adamının isyan öncesinde İstanbul'da kendisine İngiliz ajanı Mr. Templeton süsü veren Nizamettin Bey adlı bir istihbaratçı ile temasa geçmesini olaylardaki "İngiliz parmağına" kanıt olarak gösterir. Bu iddiayı, Bakanlar Kurulu'nun 3 Mayıs 1341[1925] tarihli kararnamesi yalanlar: "Öson isyan ve irticâ olayının basınımızda ve özellikle İstanbul basınının büyük bir kısmında genel bir Kürt ayaklanması şeklinde gösterilmesi, iç ve dış düşmanlarca propaganda zemini ittihaz edilmekte olduğundan ve esasen sınırlı bir sahada çeşitli emeller ve iğfalât (aldatmalar) neticesi oluşan olayın büyütülmesi uygun olmadığından, isyanın ayrımcılıktan ziyade irticâî cehalet ve aldatma neticesi zemininde yayın yapılması için gereğinin yerine getirilmesi teklif olunmuştur."

"Sınırlı" olduğu bizzat hükümet tarafından itiraf edilmesine karşın 14 doğu vilayetinde sıkıyönetim ilan edilir. Ardından 1920 tarihli Hıyaneti Vataniye Kanunu'na dinin siyasal kullanımını vatana ihanet suçu sayan bir madde eklenir. Başbakan Ali Fethi (Okyar) Bey'in hükümeti "pasif davrandığı" için düşürülür. Yeni İsmet Paşa kabinesinin ilk icraatı, hükümete iki yıllık bir süre için neredeyse sınırsız yetkiler veren Takrir-i Sükun (Huzur ve Güveni Sağlama) Kanunu ile biri Doğu için Diyarbakır'da, diğeri öteki bölgeler için Ankara'da olmak üzere, iki İstiklâl Mahkemesi'nin kurulması olur. Sonuçta, isyancılar düzenli ordu güçleri karşısında ancak 1,5 ay dayanırlar. 15 Nisan'da yakalanan Şeyh Said, 48 yandaşıyla birlikte 28 Haziran'da Diyarbakır'da yerli ve yabancı erkanın huzurunda idam edilir. Bundan 25 gün önce de muhalif Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası isyana destek verdiği iddiası ile kapatılır. Peki ülkeye huzur ve güven gelmiş midir?

Tedip ve tenkil

İlginçtir, Genel Kurmay belgelerinde, 1924-1938 döneminde yaşanan 17 Kürt isyanının yarısı "ayaklanma" diye tanımlanırken, diğer yarısı "harekat", "tedip" (terbiye etme) ve "tenkil" (örnek olarak ceza verme) olarak adlandırılır. Tedbir diye akla gelen ise, önde gelen Kürt ailelerini ülkenin Batı vilayetlerine sürmektir. Ancak 1927 ve 1929 tarihli tehcir yasaları caydırıcı olmayınca, Mayıs 1926 ile Eylül 1930 arasında fasılalarla gerçekleşen üç Ağrı ayaklanması dolayısıyla son derece sert bir yasa çıkarılır. Olaylara müdahale eden güvenlik güçlerinin nelerden muaf olduğuna dair bir fikir vermek için 1930 tarihli 1850 sayılı yasanın ilk maddesine bakalım: "20 Haziran 1930'dan 10 Aralık 1930'a kadar, devlet ya da vilayet temsilcileri, askeri ya da sivil yetkililer, jandarma ya da korucular ya da üst makamlara yardım eden veya tek başlarına hareket eden siviller tarafından, Erzincan Vilayeti'ndeki Pülümür ve Birinci Müfettişlik bölgesi dahil olmak üzere, Erciş, Zilan, Ağrı Dağı ve çevreleyen bölgelerde meydana gelen isyanların takibi ve bastırılması sırasında tek başına ya da topluca işlenen cinayetler ve diğer eylemler suç olarak görülmeyecektir." Yani atış serbesttir! Nitekim üçüncü ayaklanmayı izlemek üzere bölgeye giden yarı-resmi Cumhuriyet gazetesinin yazarı Yusuf Mahzar, 16 Temmuz tarihli haberinde müjdeyi verir: "Ağrı Dağı tepelerinde kovuklara iltica eden 1500 kadar şaki kalmıştır. Tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türk'ün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Eşkiyaya iltica eden köyler tamamen yakılmaktadır. Zilan Harekatı'nda imha edilenlerin sayısı 15.000 kadardır. Zilan deresi ağzına kadar ceset dolmuştur..."

Zilan Deresi'ni cesetlerle doldurursa sorunu çözeceğini düşünen İsmet İnönü, "Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur" derken (Milliyet, 31 Ağustos 1930) Ödemiş'te seçmenlere bir konuşma yapan Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt baklayı ağzından çıkarır: "Biz Türkiye denen dünyanın en hür ülkesinde yaşıyoruz. Mebusunuz inançlarından samimiyetle bahsetmek için buradan daha müsait bir ortam bulamazdı. Onun için hislerimi saklamayacağım. Türk bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler!" (Milliyet, 19 Eylül 1930)

"O bölgeye ayıracak zaten fazla para yoktu. Yani ülkenin olanakları bu kadardı ancak, özellikle de fazla yatırımdan kaçınılırdı. 'Bunları uyandırmamalıyız, yol yaparak, okul yaparak milliyet hissi uyandırılmamalı' yaklaşımı egemendi. Fevzi Çakmak, 'ne okulu bunların cahiliyle baş edemiyoruz, okumuşu ile nasıl baş edeceğiz' demişti". Bu sözler 1932-1948 arasında emniyet teşkilatında görevler alan, 1965-1978 arasında ise aralıklarla dışişleri bakanlığı yapan İhsan Sabri Çağlayangil'e ait. (Anılarım, 1990) Fevzi Çakmak'ın "o bölge" dediği yer ise şimdiki adı Tunceli olan Dersim. 1928-1932 arasında birkaç kez silahlarını ve bölgeye sığınmış Koçgiri isyancılarını teslim etmeleri için sıkıştırılan Dersimliler yine Naşit Hakkı'nın deyimiyle "kapılarını misilsiz bir inatla içerden kilitleyince", asırlık kilidi ne pahasına olursa olsun açmaya yeminli olan devletin aklına dahiyane (!) bir fikir gelir: Aralık 1935'de Tunceli Kanunu çıkarılır ve Dersim'in adı Tunceli olarak değiştirilir. Ocak 1936'da Elazığ, Tunceli, Erzincan, Bingöl, Sivas, Malatya, Erzurum ve Gümüşhane illerini kapsayan Elazığ merkezli Dördüncü Genel Valilik kurulur ve başına Dersim Valisi ve Kumandanı sıfatıyla, Koçgiri şahini Sakallı Nurettin Paşa'nın damadı Abdullah Alpdoğan atanır. Tunceli yasak bölge ilan edilir, giriş çıkışlar özel izne tabi tutulur. Ve görünen köy kılavuz istemez, gerginlikler sonucu çıkan küçük çatışmaları Koçgiri isyanının lideri Alişer Bey'le aynı aşiretten olan Şeyh Rıza liderliğindeki kalkışma izler. Diyarbakır'dan kalkan uçaklar (Mustafa Kemal'in manevi kızı Sabiha Gökçen de pilotlardan biridir) yöreye bombalar yağdırır. Sonuçta 31 Ağustos 1938'e kadar isyanın liderleri ele geçirilir ve bölge tümüyle boşaltılır.

Çağlayangil anılarında, "Elazığ'da bekleyen beyaz donlu 6,000 Doğulu Pertek'teki Singeç köprüsünün açılışına giden Mustafa Kemal'den Seyit Rıza'nın hayatını bağışlanmasını istemesin diye" her türlü hukuk ilkesini çiğneyerek, tatil günü, gece demeden, otomobil farlarının ışığı altında isyancıların davasını alelacele nasıl sonuçlandırdığını pek güzel anlatır. Mahkemenin verdiği 11 idam cezasının dördü yaşlılık gerekçesi ile 30 yıla çevrilmiş, Seyit Rıza ve altı yandaşının idam hükmü 18 Kasım 1937'de Elazığ Buğday Meydanı'nda infaz edilmiştir. Ölülerin bedenleri ise Elazığ'da dolaştırılır ve "mezarları türbe olmasın diye" yakılır. Yıllardır resmi tarihçilerce tekrarlanan, Seyit Rıza'nın idama giderken "Yaşasın Kürdistan!" dediği meselesine Çağlayangil şöyle açıklık getirir: "Son sözünü sorduk, 'kırk liram ve saatim var, oğluma verirsiniz' dedi. Oğlunun asılacağını bilmiyordu.(.) Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti. 'Evladı Kerbelayıh. Bihatayıh. Ayıptır. Zulümdur. Cinayettir' dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü, çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu infazını gerçekleştirdi". Kürt beylerinden Nuri Dersimi ise bu sözlerin Zazaca olmadığına dikkat çekerek, Seyid Rıza'nın sadece Zazaca "şerefsiz ve yalancı hükümet" dediğini iddia eder. Başbakan İsmet İnönü idamdan sonra "Dersim müşkilesinden kurtulduk" der. Tahminlere göre 110 bin nüfusu olan Dersim'in 72 bin kişisi ülkenin değişik bölgelerine sürülür. Dağlara sığınanların mücadelesi 1946 affına dek sürer, bölgenin yasak bölge olmasına ise ancak 1948'de son verilir. Hikâyenin devamını anlatmadan bir kez daha soralım: Başımızdaki dert 20 yıllık terör meselesi mi, yoksa 80 yıllık Kürt meselesi midir? Yoksa ortada aynı zamanda bir de Türk meselesi mi vardır?

AYŞE HÜR RADİKAL

Kürt meselesine nasıl geldiğimizi somut bir şekilde anlatması açısından fayda sağlayacağını umduğum bir yazı

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kaynak:Derebeyi ve Dersim 1931 Ankara

Sayfa:43-53

Nasit Hakki

Seyit Riza.

Kırmil mintikasi Dersim'in kalbidir. Hozat, Nazimiye, Mazkirt ile Ovacık arasındaki bu mıntaka

tam Dersim tabiatıncladır. Bir tek jandarma yüzü görmemiş olan İkisor, Pizvank, Ağdat Yukarı Ab-bas uşaklarının tahassungâhıdır.

Burada, nefsinde büyük bir aşiretin reisliği ile Şeyh Kasanlar kolunun başseyitliğini cemeden Seyit Rıza oturur.

Seyit Rıza kimdir, nedir, ne olacak?

Ben Dersim'e giderken, bütün kumandanların,

bütün mesul idare amirlerinin kafası bununla meş

guldü.

Seyit Rıza, Pizevank'ta türbesi, ama ufak bir kaleyi andıran mazgallı, siperli türbesinde yatan Seyit İbrahim isminde birinin oğludur, altmış beş yaşların da uzun boylu, mütenasip endamlı, kır sakallı, siyah . ve gümrah kaşlı, cazibeli gözlü, büyük ve gagamsı bu runlu bir dağlıdır. Başına giydiği külahın üzerine ye şil ve siyah karışık sarık sarar, ayağına şalvar ve sırtına bir palto giyer, bu dinç heyet, Dersinrin en tipik adamıdır. Allak, oynak, elastik, politik Seyidin, iç hayatı bir sırdır. Esrar içer derler ve fakat sıhhatine çok itina ettiği de müsellemdir.

Seyit Hıza, Karaballı, Ferhat, Abbas, Kırgan ve La cm ıiış.a£ı aşiyretlerine Allah tarafından mı, Peygamber tarafından mı musallat edilmiş ol duğu bilinmiyen bir ihtirastır. Bunun girdiği bir evin halkı, artık cehennemlik değildir. Bir ev onu celbe muvaffak olduktan son ra yarin ahrette, Cenneti Âlâda bir köşk temin etmiş demektir. Seyit nazlıdır, her eve her çadıra gitmez. Onun gönlünü yapmak her türlü fedakârlığın ihıiyariyle kabildir.

Seyit, bütün kullarının etvar ve harekâtından müteessirdir, muğberdir. Onun rızasini, Allahin

ve Ali'nin elemek olan rızasını, tahsil etmiyenlere ne yazık!....

İşte bu Seyit Rıaz'nm dedeleri hiç bir hükümet saygısı bilmeden Sultan Hamit devrine kadar geldiler.

Sultan Hamit devri kolaydı, Hozat'tan kımıldan-mıyan "gazabı şahane,, ye uğramış, nefyedilmiş iki Sultan Hamit Paşasına arada bir hediye yollamakla, iki üç senede bir Erzincan'a Dördüncü Ordunun meşhur Müşürü Zeki Paşaya gitmekle Osmanlı hartası içinde oturmanın mecburiyetini iyfa eder ler d i.

Giderken kendi aşiyretlerini de, komşu aşiyret-leri de soyup soğana çevirerek Kumandanın önüne yığdıkları hediyelerle itaatlerini, teyit edip dönerlerdi.

Her Erzincan seyahati, muhitte tegallübü, te-cebbürü artırma için yeni bir kudret kaynağı olur, yeni bir hamle imkânı verirdi-

1324 senesi ilkbaharında artık Dersim, bir istibdat sultanı için bile hazmedilemiyecek kadar azmıştı Dersim, hiç bir şey dinlemiyordu. Bugün en akıllı ve uslu görünen Dersim başlan, en önde Diyap Ağa ol duğu halde ayaklanmışlar, Ovacık havalisinde bulu nan kıtaatı muhasara etmişlerdi. Asî dersimlilere Seyit Rıza kumanda ediyordu. Garnizon kumandanı neden sonra bir neferi muhasara hattından kaçırarak Kemah'a gönderebildi ve oradan Dördüncü Ordu Müşürünü haberdar etti. Dördüncü Ordu Müşürü, ni hayet Alldülhamit'ten Dersim'i tedip iradesini alabil di. Hemen rlört taraftan 17-13 tabur asker toplandı

Taburlar önce muhasarayı kaldırarak Ovacık garni jzonunu kurtardılar. Hozatlı asiler, kamilen Munzur 'suyu tarafına atıldı, bir kısmı dağa iltica etti..

Tam o sırada, meşrutiyet iylan edildi. Ağalar şaşırdılar, memurlar şaşaladılar, eşkıya mukavemetten vaz geçti, takip durdu, yeri yurdu dağılan ağaların bu yumuşaklığını gören kumandan:

— Bizim vazifemiz tamam. Artık bundan sonrası idarei mülkiyenindir, diyerek işin içinden temizce çık mak yolunu tuttu.

Mutasarrıf, ağalardan para sızdırmak için kemküm etti ise de kimse dinlemedi ve nihayet askerî harekâtın tatiline karar verildi.

Asker garnizonlarına dönünce Dersim gene eski

Dersim oldu. Harekât neticesiz kaldı, yapılan feda

kârlıklar boşa gitti. Seyit Rıza bu hareketin de kalıra

manı idi.

Bu Seyid'iıı kendisini saydırmak için politikası bakın nedir: O öyle her valinin, her kumandanın ayağına kolay kolay gitmez. Bir mutasarrıf, bir vali geldi mi, diğer aşiyret ağaları sürülerle önüne akarken Seyit'ten haber çıkmaz, bu Dersim'e yayılır. Seyit Rıza yeni bir vesileden istifade etmiştir. Vali bunu bir izzeti nefis meselesi yaparsa derhal üzerine yürümesi, onu vurması iycap eder.

Fakat Seyid'e bu ehemmiyeti neden vermeli, O gelmezse ne olur, o da kim oluyor?.. Bir Dersim şa-kiysinden ne farkı var!....

Fakat bunun muhitte yapacağı tesir başka görünür. Seyit Rıza, valiyi hiçe saydı, gelmedi, denir. Der sim'i gene namı tutar, diye korkulur..

Ağalar, eletek öpmiye gelen, devletin yeni mumessilinin hakipayi"ne yüz sürmiye gelen ağalar, . valinin kulağına fıslarlar:

— Paşam, Beyim, emret, derhal ayağına getirelim,o köpeğin ne ehemmiyeti var, yalnız sen emret, derler.

Bu teklif iki yüzlüdür, bir manası gidip Seyid'i ikna edip getirmektir.

Asıl iç yüzü; Seyit Rıza'nm yükselen servetini,

dolan kesesini paylaşmak için aşiyretle üzerine

yürümek arzusudur.

Vali soğuk kanlıdır, bir izzeti nefis meselesinden, muhiti tanımadan, neticeyi kestirmeden büyük tedip hareketine sebep olacak bir işe girişmek iste mez. Fakat; Seyit Rıza muhakkak gelmeli, ayağıma ; kapanmalı, der...

Meselâ üç Dersim başı, Cemşit, Miço ve Kango zade Validen gidip Seyid'i getirmek müsaadesini alırlar. Fakat bu müsaadecik, Hozat'ın kapısından çıkmadan, derhal fevkalâde murahhaslığa tebeddül eder. Meşrutî hükümetin, fevkalâde mümessilleri ağalar, on saatlik yolu beş günde alarak Seyit Rı-za'nın yanına giderler.

Orada ne konuşurlar, ne dertleşirler, neler söyleşirler bilinmez.

Ayrıldıklarından on g'ûn sonra Hozat'tadırlar.

Valinin huzuruna mahcııbane dönerler. Zavallılar

uğramışlar, terdökmüşler, fakat Seyit Rızayı ikna

edememişlerdir:. :

—Seyit Rıza, efendimizden havfediyor, vali yu

lavsız bir arştandır, beni parçalar, diyor... derler.

Vali sorar: Ey, ne demek istiyor...

Ağalar, Seyit Rıza'nın dikte ettiği taliymata harfi harfine riayet ederek:

— Bir kulunu buraya göndersiri, çoluk çocuğum mutmain olsun, diye Seyit Riza niyaz ediyor, derler.

Vali emreder, her vali değişişinde Seyit Rıza'nın köyüne'gidip rehin kalmanın gediklisi, Taburağa sı Emin Ağanın katırına eğer vurulur. Emin Ağa bununla Ağdat yolunda onuncu veya on ikinci seyahatini yapar.

Rehin, Rıza'nm evine konur. Seyit kalkar, vergi loplar, kabiylelerin üzerinden bir belâ silindiri gibi geçer, getirir topladığının üçte birini Hozat Mal Sandığına yatırır, valninin elini eteğini öper, Seyit Rıza'nm gelmesi Dersim için, devlet için bir hâdise olur.

Bana Seyit Rıza'nın bir tedibe 1328 de uğradığını söylediler. Ve hâdiseyi şöyle naklettiler:

DersimM bilen, Dersim'in acılarını çocukluğun-dcnberî duyan kemahh Sağıroğullarmclan Şabıt B.. (sabık Erzincan mebusu) buraya ittihatçıların mıı-tasarrıfşı olarak gönderilir. Sabit B. eski hesapları bir tarafa bırakarak bundan sonra ciddî bir inzibat tesisi yolunda didinirken, birgün Tercan'da iki katırın, Seyit Rıza'nın avenesi tarafından çalındığı şikâyeti gelir.

Mutasarrıf Dersim'de Ufak bir tecavüzü, hırsızlığı derhal tepeliyerek. bir dahasına imkân vermemeyi kafasına koymuştur. Büyük bir tedip müfrezesi hazırlatır. Dört yüz jandarma cemedilir. Hozatlr Hızır Çavuşun emrine verilir. Hızır Çavuş, hayatını Dersim dağlarında zabıta memurluğunda geçirmiş, Dcrsimi deresiyle, tepesiyle en eyi bilen jandarmadır.

Dört yüz jandarma ve bir o kadar milis aşiyret efradı Seyit Rıza'nın üzerine gönderilir.

Müsademe, oldukça şiddetli olur. Dört milis bu taraftan sekiz âsî öbür taraftan ölür. Seyit Rıza Kutuderesi'ne, Dersim'in bu ebedî şakavet ocağına kaçar. Tedip kuvvetleri bütün Yukarı Abbas uşağını tepeledikten sonra döner.

Seyit Rıza, Kutuderesi'ndc ebediyyen yaşıyacak değil ya... Simdi politika değişir...

Bir gün Hozat'ın sözüm yabana Belediye Reisi ahut Ahmet Ağa, mutasarrıfın yanma gelir ve der ki:

—Seyit Rıza köleniz geldi, boğazına bir yular takmış, ayaklarınızı öpmek istiyor...

Saki reis, boynuna en çok yakışan bir ziynetle hükümet konağının kapısı önündedir.

Tercan'da çalınan katırlar, katırları çalanlar da beraberdir. Hükümetin nlt katındaki hapishane nin tahta parmaklımı açılır ve içeriye girerler.Seyit Rıaz'uın siyasi fikri nedir, devlet nüfuz ve

. tesirinden azade olan Ağdat muhiti neye gebedir?

Bunları katiyetle kestirmek kabil değildi. Seyit

Rıza menfaati için her şeyi yapabilecek bir tıynette idi.

Meşrutiyetten evel Ermeni komiteleriyle de birlikte çalışmış, Taşnaksiyon komitesine yazılarak, onların gayelerine andiçmiş elerlerdi.

Üstelik millî mücadelenin başlarında Zara ve Ümraniye havalisinde karışıklıklar çıkaran aşiyret

reislerinden Alişan Beyin kâtibi, akıl hocası olan Alişer ve Koçkiri aşiyretinden elini kana bulayan birçok katiller senelerdenberi Seyit Rrzaya iltica etmişti. Alişeri bir tesadüf mü, yoksa bir tertip mi Seyit Rıza'ya kâtip yapmıştı, o da meçhuldü....

1925 şubatında Şeyh Sait isyan ettiği vakit, Dersim ağaları cumhuriyete inkıyatlarını teyide geldikleri vakit, Seyit Rıza bunların arasında yoktu. Filhakiyka o yerinden kımıldamadı, amma kedisi nitı şayanı iytimat1 bir adattı olmadığını ispat etti...

1925 mayısında1 Dersimin merkezine kadar teftiş için giden Ordu JVlüfettişi, bu dersimli ağayı Hozat'ta da "el öpmiye gelenler,, arasında görmemişti... Seyit Riga'nın'adı "cumhuriyet bendesi,, ağalar arasında kocaman bir istifham işareti gibi dolaşıyordu.

Ben Seyit Rıza'yı görmedim, fakat Dersiııl'in kasabalısından, bir Sivaslıdan, bir eğinliden farkı olnıiyan kasabalısından Seyit Rıza'y* şöyle din ledim:

— Dersimlinin kurt olmadığını tarih ve fen açık gösterir. Fakat nediyeyim, efendim bu zavallıların başında bu belalar, bu seyitler ve hele Seyit Rıza varken bunların ne türklüğü, ne insanhğ kalyor.

Hakikaten bunlar Horasandan gelme türk evlat lan, Timurleng'in akınında bu dağlara kaçan türk kabileleri, Yavuz Çaldıranca geçerken önünden ka çarak dağlara tırmanan kızılbaş türkler ve bir az da öteden beriden gelip bu dağlara sığınan muhtelif

insanlardır. Fakat ben bunlara nasıl türk diyeyim. Bunlar halâ kurunuulâ hayatı yaşıyor, köçebeliği bırakmiyor, benim gibi, aralarında aşiyret hayatı çözülmüş köylüler gibi yaşamıyor... Ve düşünmi yor..

Kaçgöç yok... Sünnete bir ustura dokundurup bir az kan çıkarmakla insan müslüman olur mu? Aile hayatları bizimkiniden bambaşka... Bir kardeşin aldığı karıya diğeri bilâperva tasarruftan çekinmez; namus telâkkileri bize uymaz.

Şunun bunun malını çalıp . öldürmeyi en tatlı iş sayarlar. Yalnız kurşunla ölmiyenlerin anaları meza

Her çocuk ilk terbiyeyi silahla alır.

Başkasının malını çalmaktan çekinmemek, s' rı başında ağlar, dövünür.

Adam öldürmek için korkmamak,

Devleti tanımamak,

Devlete karşıkorken elele vermek, bu terbiyenin baş şartlarıdır.

Aralarındaki kan ihtilaflarına da inan olmaz.. Emin olun, kendi ağalık mevcudiyetlerine vuracak her hareket karşısında bibirlerine karşı iki ellen de kanda olsa, unutur ve birleşirler. Çünkü ağalıklarını hep bu birliğe borçludurlar.

Hırsları kabardı mı, kendi aşiyretlerinden mi, dost aşiyretten mi demezler. Malına, ırzına, hayatına kasttan çekinmezler ve hatta hazduyarlar.

Birgün Seyit Rıza'nın yanında idim.

Civardan bir köylü ve karısı ağlıyarak geldfve Seyid'in mekruh ayağına kapandı:

—Ne olur, hayvanımı size getirmişler, verin... diye yalvarir

adını unuttuğum adamına gitmesini ve işe onun bakacağını söyledi.

Köylüler yine ağlıyor ve belki merhamete geliı de verir diye yalvarrnıya devam ediyorlardı.Seyit, sakalını sığadı ve bana döndü:

—Görüyor musun, malı giden ne tuhaf oluyor.

diye gülmeye başladı. Seyit gülüyor, etrafında diz çö

ken dört beş avenesi bu sözü kahkahalariyle teyit

ediyorlardı.

Oğlu yanıma sokuldu:

—Ne yapalım, bizde böyle vergi alır, fukara yü zünden geçiniriz, dedi. Sonra öğrendim; Seyit Rıza imi biçare köylüyü işine bakacak, diye gönderdiği adam, herzamanki tarifeyi tatbik etmiş. (300) meçi; diye almadıkça katırı vermemiş...

Aslen neslen Türk olduğuna şüphem olmasa da böyle adamlara nasl türk diyeyim.,,

Seyit Rızaya çok kızgın olan kasabalıdosturnun fikrine bir noktadan ilişmeden geçemiyeceğim. Ara dan seyidi, ağayı kaldırınca dersimli, kolay ve çabuk yontulmaya müstait, sıhhatli, çalışkan bir çifçi malzemesi olur. Onu böyle gösteren, yaşadığı aşiyret hayatı, zebunu olduğu seyit korkusudur.

Yukarı Abbas aşiyreti, Mori Mustafa, îkisor ve Seyit İbrahim zadeler kabiylelerinden mürekkeptir. Nüfusu üç bin kadardır. İki bin kadar sığır, beş binden fazla koyun ve keçisi, altmış bineği vardır. A-şiyretin Seyit Rıza'dan sonra başı Haçeli köyünde oturan kardaşı Seyit Ağadır. Seyit Rıza'nın üç oğlu vardi". Şeyh Hasan, Hüseyin ve Baba. Seyit Ağanın da oğulları kör Ali Haydar, Seyit Rızanin damadı Şükrü ve Rehber İbrahim Ağalardır.

En dost geçindikleri aşiyret, Kırgın ile Yukarı Karaballıdır. Kalan, Demenan ve Bahtiyarlar anane vî düşmanlarıdır.

Buda öneli bir belge forumdaki ateist-faşist arkadaşların nerede yanıldıklarını çok iyi ortaya koyuyor.

tarihinde marcos tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
ülkene sahıp çıkman güzel tabı de amerıka öyle ıstemıyor sızın ayrı devlet olmanızı ıstıyor

Bunun farkinda olan Kürtlerde var merak etmeyin.ABD´nin yaptigi bölücülügün farkinda olanlarda var.

Perdenin arkasinda bu ugurda can verenler var.

Yemin ediyorum "vatansever" zihniyetten daha cok topragina bagli,ülkesini seven insanlar var Kürtlerin icinde.

Kurtulus savasindan sonra alelacele bir toplum yaratilmaya calisildi.Bu toplumu yaratirkende ,feodal yapiyi tasfiye etmeyip geri kalmasini sagladi.

Bu ülkede yasayan Kürtlerin cogu ülkesini izolasyona ragmen terk etmedi.Ülkeyi terk edecegine ,kendine en yakin gördügü batiya yerlesti.

Gidenler olmustur tabiki ama Milliyetci gecinipte,devleti dolandirip kirmizi pasaportlarla kacanlar inanin bunlardan daha coktur.

Sizler Dogudaki militarist yaklasimlarla birebir yasamadiginiz icin tam bilemezsiniz.

Toprakalrindan sürülmek zorunda birakilan bir halktir Kürt halki.Bilakis bunu yasayan bir insan olarak bilirim.

Bakmayin simdi TRT SES kanalina.Secim kampanyasidir o.

Göstersinler bakalim,newrozdaki,1Mayistaki coplamalari,cezaevindeki iskenceleri,F tiplerini...vs,göstersinler bizde bizim kanalimiz diyelim.

Nasilki,Amerikan destekli Aydin Dogan medyasi Kürtleri butür gösterilerde,kutlamalrda,etkinliklerde "Terörist"olarak lanse ediyorsa, TRT SES´te Militarizmin uyguladigi vahseti,gercekci sekilde göstersin herkes sahiplensin.

saygilar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

yazı cok guzel cok begendım

ama seyıt rıza konusunda bır eksık vardır sanırım

seyıt rıza ıle barıs ımzalamak ıcın erzıncana cagırıyorlar

seyıt rıza erzıncandan tutuklanıp elazıgda ıdam edılıyor

ve bu aldatılmak seyıt rızanın zoruna gıdıyor soyle bır soz edıyor

Ben senin yalan ve hilelerinle baş edemedim; bu bana dert oldu. Ben de senin önünde diz çökmedim; bu da sana dert olsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş
arkadasım yanlıs dusunuyorsun pkk her durumda olmayacaktır 80 oncesı kürt halkına yapılan baskılardan dolayı pkk kurulmustur

bu arada turklerın genelıne yaymak yanlıstı

ama arkadas zaten bellı baslı kısılere elestırısını yoneltmıstır

pkk resmen o zaman kuruldu solcu bozuntusu katıl tarafından ama kurtuluş savaşından beri devam edıyor olay

tarihinde goddess tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili TOMCLANCY,

Yazdiklarina katiliyorum,arkadasim..

Yanliz bu basligin ayrica bir ehemniyeti olmali diger basliklardan, kendi aramizda bile olsa,sayica az bile olsak dogru bir yaklasim sergiliyerek fikirlerimizi beyan edebiliriz..

Diger acilan basliklar ciddiyetten uzak ve dar kapsamliydi,umarim burada neden ve nicinlerin cevaplarini bulabiliriz..

Hersey basitten karmasiga dogru gider,bu basit tartisma surecinin seninde belirttigin gibi bazi insanlarin irkici fikirlerini bir kezdaha dile getirmeden dusunmelerine sebeb olabilir..

-Burada KURTLERIN bir azinlik olmadigini vurgulamak gerekir.

Kurtler kendi dogdugu ve yetistigi yerlerde yasamaktadirlar,bolgenin yerli halkidir,araplar,farslar gibi..

Baska bir yerden gelmemislerdir.

Ornegin turkler ANADOLUYA gelmeleri 11.yuzyilin ikinci yarisina rastlamaktadir..

AMA bolgenin yerli halki olan kurtler BOL-YONET politikasina tabi tutulmus,parcalanmis,bolunmus ve yonetilmis,ve PAYLASILMISLARDIR..

Bu paylasilma elbetteki ilgili devletlerin icerisinde olmustur ve sayilari az gosterilmistir KURTLERIN.

Kaldiki 15-20 milyonluk bir azinlik OLMAZ,azinlik daha farkli bir kavramdir..

Bu ve bugibi benzeri konularin ustunde durmakta yarar var,gorusler farkli olabilir ama onemli olan bu ise insani ve sosyal acidan bakmaktir kanisindayim...

SAYGILAR.....

Link to post
Sitelerde Paylaş

bölmekten bahsediyorsunuz ama ortada kürtlerin oluşturduğu bir bütün zaten hiçbir zaman varolmadı

bölünen ve yönetilen halklara en güzel örnek araplardır

cetvelle çizilmiş sınırlarla bölündüler aralarına nifak tohumları serpildi e biraz da ortam müsayitti

koskoca arap yarımadası ve kuzey afrika da tek bir millet hakim olarak yaşıyor ama sanırım 22 ayrı devlet halinde

Link to post
Sitelerde Paylaş

Birde müşlümanların dkkatini çekecek bir ileti asabilirim yalnız demesinler burası ileti asılacak yer değil.Bu iletileri durumun ciddiyeti ve aciliyeti dolayısı ile astığımı belirteyim

Link to post
Sitelerde Paylaş

SON DEVRIN DIN MAZLUMLARI

NECIP FAZIL KISAKÜREK

(Son Devrin Din Mazlumlari, Büyük Doğu Yayınlari 10. basim, Nisan 1990, adlı kitabının DOGU FACİASI bölümünden aynen alınmıştır.)

En aşağı 50.000 müslümanın kanını ve canını ihtiva etmesi bakımından, kalın hatlarıyle bir harita gibi çizdiğimiz ve şu anda yalnız ana prensip ve mânasıyle tesbit ettiğimiz bu facianın, tarihte bir benzeri gösterilemez.

Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki mâsum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi... Kendisinin öğretmen ve köy halkıyle alâkasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin, kalasla itilip alevler içine atılması ve karşı -sında sigara içilmesi... Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı... Annesinin karnından sivri uçlu âletle çıkartıldıktan sonra yaşamakta devam eden ve

hala topuğunda bu sivri uçlu âletin izini taşıyan çocuk... Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getiren cellâdın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi mâsum... Ve buna benzer daha neler, dalıa neler!..

Cesetleri değil, mânaları muhakeme ve idam eden tarih, bakalım bu 50.000, çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, hasta, alil müslüman cesedine karşılık kaç ferdin mânası üzerinde ebedî idam karari verecektir?

Elâzığ Ortaokulunda okuyan iki çocuk... Tatili geçirmek üzere memleketleri olan Hozat'a geliyorlar ve facianın tam üstüne düşüyorlar. Hozat yakınlanndaki köylerine geldikleri zaman babaları Yusuf Cemil'in öldürtülmüş olduğunu öğreniyorlar ve ağlama ya başlıyorlar. Onlara şu karşılık veriliyor:

"- Sizi de onun yanına götüreceğiz!"

Çocuklar odadan sürükletilerek çıkartılıyor ve jandarma muhafazasında gittikleri yolda süngületiliyorlar. Böylece babalarnin yanına gönderilmişlerdir.

Her evi ayrı ayrı tutuşturulduktan sonra dört bir etrafı ayrıca çalı çırpı içine alınıp alev alev yakılan bir köyden, deli gibi bir adam çıkıp, çalı yığınları gerisinde manzarayı seyredenlere doğru ilerliyor ve haykırıyor:

"Durun, ben köy ahalisinden değilim! Muallimim! Müsaade edin, kendimi size isbat edeyim!"

Fakat sözüne mukabele, bir kalasla itilerek alevler içine atılması oluyor. Adam, evvelâ göğsünün kılları tutuşarak alev alev yanarken, çalı yığınlari gerisinde âmir, zevk ve istihza ile sigarasını içmektedir. (Bu vak'a, bana, 1944 yılında, Eğridir'de askerliğimi yaparken, resmî şahıslar huzurunda, yanan adama karşı sigarasını zevkle içtiğini söyleyen Amirden bizzat dinleyenlerce anlatılmıştır.)

Yusuf Cemil'in köyünden 200 kadın ve çocuk öldürtülmüş ve bunların cesetleri buğday sapları üzerinde yakılmıştır. Öldürülenler arasında, Elâzığ'da askerliğini yapan ve o sırada izinli olarak köyünde bulunan Rüstem adında biri de vardır. Bu zavallı, mezun olduğunu ve isterlerse hüvviyet ve izin kâğıdını da gösterebileceğini söylediği halde derdini dinletemiyor ve dört çocuğu ile seksenlik anası arasında, onlarla berabır, kurşunlanıyor.

Hozat'ın Karaca köyünden Cafer oğlu Kasım... Bu adam, o tarihten 30 sene kadar evvel Amerika'ya gitmiş, orada 15 yıl kalmış, epeyce para kazanmış ve sonra köyüne dönmüştür. Kasım, Amerika dönüşünde, Birinci Dünya Harbinde Kafkas cephesi

Köprüköy muharebesinde şehit düşen kardeşi Yüzbaşı Şükrü'nün iki çocuklu karısı Şirin Hatun'la evlenmiş, Hozata gelip yerleşmiş, orada bir mağaza açmış ve ticarete başlamıştır. Hükûmetle de bazı taahhüt işlerine girişmektedir. Dersim hareketi esnasında, işbu Cafer oğlu Kasım, taahhüt bedelinden alacağı olan 6.000 lirayı tahsil etmek üzere Ovacık Kaymakamlığına müracaat ediyor. Muamelesini tekemmül ettirip parayı kendisine veriyorlar.

Muamele biter bitmez "Seni Hozat'tan çağırıyorlar!" diyerek,onu, mahfuzen yola çıkariyorlar. Cafer oğlu Kasım, kasabadan ayrıldıktan bir saat sonra jandarmalara öldürtülüyor. Koynundaki 6.000 lira da, iki alâkalı idare âmiri arasında taksim ediliyor.

Zavallının zevcesi Şirin Hatun, o esnada, dört çocuğuyla birlikte, komşularına oturmaya gitmiştir. Kadın, evine döndüğü zaman bir de görüyor ki, kapısı kırılmiş ve bütün eşyası etrafa dökülüp saçılmıştır. Haykırmaya başlıyor:

"- Yetişin, evimize eşkiya girdi!.."

Bu feryadına karşılık olarak kadın, kapısının önünde, çocuklarıyla beraber öldürülüyor ve dolgun miktarda altını, parası ve eşyası yağma ediliyor.

Bu arada Hozat'ın Zımbık köyünde (Şekspir)in hayaline bile taş çıkartacak, bir vak'a cereyan etmektedir. Erkekleri tamamıyle doğranmış olan köyün 100 kadar kadın ve çocuğu, sivri uçlu âletle (süngü) öldürülüyor.Oldurulen kadinlar arasinda biri doğurmak üzere bir gebedir. Bu kadının karnına giren sivri uçlu alet, barsaklarını yere döküyor, rahmini parçalıyor ve kendisini öldürüyor. Tehlike geçtikten sonra gizlendikleri yerden çıkan birkaç kadın, ölüleri gözden geçirirken, bu kadının rahminden düşen çocuğun sag olduğunu dehşetler içinde görüyorlar. Muazzam bir kader cilvesi olarak yaşamakta devam eden çocuğu alıyorlar,emzirtip büyütüyorlar ve ona "Besi" adını koyuyorlar. Bu kız bugün hâlâ aynı köyde ve hayattadır. Sivri uçlu alet annesinin karnına girip rahmini deldiği zaman da onun topukçuğunda bir yara açmıştır ve kız hâlâ bu yarayı topuğunda taşimaktadır.

(24 yil evvelki Büyük Doğu 'lardan)

Hozat'ın Dolantanır köyünden Veli isminde bir genç, Elâzığ Muallim Mektebinde okuduktan sonra öğretmen olarak Trakya'ya gönderilmiş, orada evlenmiş, 3 çocuk sahibi olmuş ve tam da Dersim hareketi başlamak üzereyken, karısı ve çocuklarıyle, yaz tatilini geçirmek üzere köyüne gitmiştir. Genç muallimin köyü, erkekli ve kadınlı, çocuklu ve ihtiyarlı doğranırken, kendisi, karısı ve çocukları da aynı âkıbete mahkûm edilmiş ve cesetleri yakılmıştır.

Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta... Merhamet sahiplerinden biri, birle on yaşı arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamıştır.Vazivet birden haber aliniyor.

Cocuklarin oldurulmeleri emriveriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur edemiyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız mâsumlara silâh kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor. Nihayet en kara yüzlü çingenelerden daha karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 mâsumun işi bitiriliyor.

Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmustur.

Celâl Bayar'ın Başvekil ve Mareşal Fevzi Çakmak'in Genelkurmay Başkanı bulunduğu 1938 yılında cereyan eden Dersim faciası, bütünleştirilmesini okuyucularimizin hayaline ve istikbaldeki tarihçinin kalemine bıraktığımız birkaç teferruat çizgisi halinde budur! Dayandığı tek sebep de birtakım âsâyişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altında, bütün Doğu Anadolu'yu kapsayıcı olarak, o mıntıkanın bir türlü sulandırılamayan koyu İslâmi rengidir.

Bir kıvılcım halinde gösterdiğimiz Dersim yangınının kömürleştirilmiş 50.000 cesedinde, kutup şahsiyetler dışı bir yığın olarak din mazlumluğuııun en çarpıcı levhasını seyredebilirsiniz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
pkk resmen o zaman kurudu solcu bozuntusu katıl tarafından ama kurtuluş savaşından beri devam edıyor olay

sen kurt sorunun gercekten ne zman basladıgına bakarsan yavuz sultan selımın dogu seferlerınden bu yana var

daha sonra kanunının kanunlarından dolayı osamanlı donemınde ust duzeye cıkmıstır kurt sorunu sonra tekrar bır sakınlık durgunluk yasamıstır

yanlıs hatırlamıyorsam boyleydı

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...