AKHENATON 0 Oluşturuldu: Şubat 14, 2008 Raporla Share Oluşturuldu: Şubat 14, 2008 1- ÖNSÖZ Türkiye’nin en önemli sorunu Kürdçülüktür. Kürdçülüğün tarihini, hedeflerini, yapılanmasını ve yıkıcı planlarını yeterince bilmeyen Türk milleti, olayı yalnızca PKK örgütünün korku ve sindirme temelinde geliştirdiği terörist faaliyetlerinden ibaret sanmaktadır. Halbuki PKK, buzdağının sadece görünen yüzüdür. Dünyanın hemen her ülkesinde örneklerine rastlandığı gibi, Türkiye’de de etnik unsurların milliyetçiliği bir takım maskelerin ardına gizlenmek zorunluluğundadır. Etnik unsur milliyetçiliği, baskın unsurun zayıf noktalarının tespiti ile başlar ve zaaf gösteren yerlere sızma harekâtı ile sürdürülür. Gücün elde edilmesi çok meşakkatli bir süreci gerektirdiği için, planlar daima uzun vadeli olarak hazırlanır. Maskenin, fark edilmeyecek şekilde yüze oturması bir mutlak şarttır ve yerine getirilmelidir. Ülkemizdeki Kürdçü çeteler, yukarıda belirtilen mutlak şartın bilincinde olarak; imparatorluk dönemimizin sonlarında başlattıkları çalışmalarını, cumhuriyetin ilanından sonra sistemli şekilde kamufle etme yoluna gitmişlerdir. Kürdçüler, Türkiye’deki -yasal veya yasadışı- bütün sosyalist ve komünist hareketlere sızmışlardır. Bu sızma harekatını yürütürken Lenin’in “Halklara özgürlük” söylemini maske olarak kullanmışlardır. Kürdçülüğün bir dönem hızla güç kazanmasında; Türkiye İşçi Partisi’nin düzenlediği Doğu Mitingleri ile Dev-Genç’in Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun pek çok ilinde örgütlediği Devrimci Doğu Kültür Ocaklarının büyük payı olmuştur. Kürdçülerin art niyetli olduğunun farkına geç de olsa varan az sayıdaki Türk ise komünizmin, “bayat bir burjuva yalanı” diyerek lanetlediği “Türk milliyetçiliği” ile suçlanarak örgütlerinden dışlanmışlardır. Sosyal demokrat çizgideki partiler (CHP-SHP-DSP) de Kürdçülerin daima ilgi alanlarında olmuştur. TİP’in kapatılmasından sonra, “sosyalizm” maskesinin ardındaki Kürdçülük kendine yeni bir maske aramaya başlamış ve bu esnada “solculuk” – “sosyal demokratlık” örtüsünün altına girmiştir. Yakın tarihten rahatça hatırlanacağı üzere; Türkiye’nin açıktan açığa Kürdçülük yapan ilk partisi olan HEP, sözünü ettiğimiz “solculuk” örtüsü sayesinde SHP listelerinden meclise girmeyi başarmıştı. Kürdçüler, Türkiye’deki “siyasal İslamcı” partiye ve partinin insan kaynağını oluşturan yasadışı tarikatların çoğuna sızmışlardır. Bunu yaparken, soyut bir kavram olan ve çağımızda her hangi bir geçerliliğinin kalmadığı bilinen “din kardeşliği” maskesini yüzlerine geçirmişlerdir. Samimi hislerle dine bağlı olan Türkler, ne yazık ki Kürdçülüğün İslamcı kılıkla bugüne kadar gerçekleştirdiği operasyonların farkına varamamıştır. Tarikatların tepe noktalarını ele geçiren Kürdler, Türk milliyetçiliğinin “kavmiyetçilik” olduğunu ve bunun da dinen haram olduğu vaazını verirlerken, kendileri Kürd milliyetçiliğinin en koyu ve şedid halini gözlerden uzak şekilde yürütmüşlerdir. Kürdçülerin 1946’dan itibaren yayılma sahası buldukları bir başka yer ise Demokrat Parti- Adalet Partisi çizgisindeki politik çevredir. Kürdçülerin, bu hareketi kendilerine yayılma alanı seçmelerinin başlıca sebebi; cumhuriyetin ilk yıllarında patlak veren bölücü-yıkıcı isyanların elebaşları oldukları için yurdun batısında kalan çeşitli illerde zorunlu iskâna tâbi tutulan Kürd ağalarına geriye dönüş izni veren Adnan Menderes hükümetinin varlığıdır. Bu izinden faydalanan ağalar yerlerine geri döndüklerinde, eski otoritelerini kısa sürede yeniden kurdular. Sürgünde geçirdikleri yıllar onları akıllandırdığı için, Kürdçülüklerini yasal zeminde - 1 - nasıl yürüteceklerini de tespit ettiler. Devir demokrasi devriydi ve demokrasilerde çare tükenmezdi. Döner dönmez, velinimetleri olan partinin mahalli teşkilatlarını kurdular. Ağamaraba ilişkisi; parti açısından oyların blok halinde sandığa dökülmesi demek olunca da, ufak hesaplardan menfaat uman iktidar sahipleri bu şebekenin pençesine düşmüş bulundular. DPAP politik çizgisinin diğer büyük hatası; dini, siyasî bir araç olarak kullanmaları olmuştur ki bu durum Kürdçüler için tereyağlı ekmeğin üzerine sürülen bal olmuştur. Kürdçüler için, sızılması en zor siyasî alan ise, gayet doğal sebeplerle, Türk milliyetçileri tarafından kurulmuş olan partiydi. Bu yüzden, uzunca bir süre o alana sızma teşebbüsünde bulunmadılar. Komünizmle mücadele fikri çerçevesinde Kürd asıllı bazı İslamcılar 1970’lerin sonlarında bu parti çevresine girmekle birlikte, Kürdçülüğün geniş kapsamlı bir çabası yoktu. 1980’lerin ortalarında ise PKK’nın silahlı eylemlere başlamasıyla birlikte, sözüm ona “ırkçı değiliz” diyebilmek için, Kürdçülerin bu çevreye sızabilmesi için gafilce bir boşluk oluşturulmuştur. Bu devrin karakteristik özelliği ise partide ideolojik bir kırılmanın yaşanması olup, Türk Milliyetçiliği’nin yerini Türk-İslam Sentezi’nin almasıdır. Said Nursî’den Fetullah Gülen’e uzanan Nurculuk hareketinin tarihçesi incelendiğinde, dört ana fikriyat yani Kürdçülük, İslamcılık, merkez sağ partiler ve Türk milliyetçiliği için kurulmuş olan parti, bir arada görülebilmektedir. Said Nursî’nin ortaya çıkışı Kürdçülük ile olmuştur. Kürd Talebe Hewi Cemiyetinin bir üyesi olarak mahallî Kürd kıyafeti ile payitahta gelen Said, bir Cuma selamlığında 2. Abdülhamid Han’a Doğu illerimizde Kürdçe’nin eğitim dili olması talebini içeren bir dilekçe uzatmış ve Abdülhamid Han da kendisini tımarhaneye (akıl hastanesi) kapatmıştır. Tımarhanede aklı başına gelen Said; o güne kadar Molla Said Kürdî şeklinde kullandığı adını, doğum yeri olan Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı Nurs köyüne atfen Said Nursî olarak değiştirmeyle işe başlamıştır. Açıktan Kürdçülükle bir yere varamayacağını gören Said, bu kez devrin güçlü fikir akımı olan İslamcılığa meyletmiştir. Burada nispeten bir başarı yakalamış olmakla birlikte, itikat noktasındaki bazı sapkınlıkları ve gizli Kürdçülüğü sebebiyle burada da deşifre olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında, rejim düşmanlığı ve halkı hükümete karşı kışkırttığı için çeşitli illerde zorunlu ikamete mahkum edilen Said, her gittiği yerde Türk halkının samimi dinî duygularını sömürerek, doğrudan kendisine bağlı çalışan bir cemaat yapısı oluşturmuştur. Bu cemaatin mensupları, Demokrat Parti’nin kurulmasıyla birlikte bu parti saflarındaki yerlerini alarak, sırtlarını hükümete dayamayı başarmışlardır. Bu devir, Kürdçülüğün en sinsi çetesi olan Nurculuk hareketinin filizlendiği ve genişlediği bir dönem olmuştur. Said Nursî’nin ölümüyle birlikte bir süre iç karışıklık yaşayan Nurcular, 1960’lı yılların sonunda kendi içlerinden seçip ortaya çıkardıkları Erzurum merkezli Şıhbızındı Kürd aşiretinden olan Fetullah Gülen ile tekrardan örgütlenmeye başladılar. Türklere karşı Türkleri kullanma konusunda Said Nursî’den bile daha başarılı olan bu kişi, İzmir’de bir camide vaiz olarak başladığı çalışmalarına, 1970’lerde kurulan Komünizmle Mücadele Derneklerine sızarak sürdürdü. 1980 öncesindeki sağ-sol çatışmaları esnasında sağ olarak ifade edilen grupların hemen hepsiyle temas kuran Gülen, kaçak durumundakilere barınma imkanı sağlayarak gözü pek gençleri kendisine minnettar hale getirdi. Bu kişiler ihtilal sonrası yıllarda ANAP-DYP-MHP gibi partilerde yönetici konumuna geldiler. Vaazlarında psikoloji biliminin telkinle ilgili bütün unsurlarını başarıyla kullanan Gülen, maddi yönden güçlü olan müritlerine önce öğrenci yurtları, sonra dershaneler ve daha sonraki - 2 - yıllarda da okullar açtırmak suretiyle hem cemaati için ihtiyaç duyduğu insan kaynağını buralarda yetiştirdi hem de ılımlı çağdaş görünümlü maskesiyle siyaset ve iş dünyasından kendisine yeni sempatizanlar kazanarak güçlendi. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte; Türk Cumhuriyetleri’nde de okullar açtıran Nurcular, bu sayede yurtdışı örgütlenmesini de kurarak, el değmemiş bu ülkelerde yaptığı küçük yatırımlardan büyük maddi kazançlar da elde etmişlerdir. Türk Cumhuriyetleri’nde ve diğer ülkelerde açılan okullar ise Türkiye içinde propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Fetullah Gülen hakkında Askerî Yargıtay’ın 3ncü Dairesi’nin 1973/146 Esas, 1973/242 sayılı kararı sanığın İzmir dahilinde Nurcu olarak bilinen ve gerekçeli hükümde isimleri açıklanan kişilerin evlerinde gruplar halinde yapılan Nur toplantılarına iştirak ettiği, bu toplantılarda Nur risalelerinden muhtelif parçalar okuyup açıklamalarda bulunduğu, kendi evinde de bu tip toplantılar tertiplediği, öğretmenliğini yaptığı Kur’an kurslarında öğrencilerine Nurculuk propagandası yaptığı, 1969 yılı yaz aylarında İmam Hatip ve İlahiyat Fakültesi’ne öğrenci yetiştirme derneği tarafından Buca yakınlarında açılan dinlenme kampında yöneticilik görevi yaptığı sırada öğrencilere Risaley-i Nur okuttuğu, aynı öğrencilere Nurculuk usulü veçhile maslah giyip, başlarına sarık sarmalarına ve sarıkların uçlarını “taylaşan” tabir edilen bir şekilde sarkıtmalarına ve sarıklı bir imam imametinde namaz kılmalarına müsaade ettiği gibi kendisi de aynı şekilde bir kıyafet ile kamp dahilinde dolaştığı, namaz esnasında sarık sarmak suretiyle şeklen de öğrencilere örnek olduğu, giyimi ile Said-i Nursi’ye örnek olmaya çalıştığı, Nurculuğun ilkelerinden biri olan “Atatürk’ü gençliğe din düşmanı olarak” tanıttığı ve bu şekilde laikliğe aykırı olarak devletin içtimai veya iktisadi veya siyasi veya hukuki temel nizamlarını kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak maksadıyla propaganda da bulunduğu için 3 yıl hapis cezasıyla cezalandırıldığını da eklemek faydalı olacaktır. 1970’ler ile 2000’li yıllar arasındaki dönüşüm, Nurculuğun ne kadar sistematik bir şekilde dal budak saldığının da göstergesidir. Türkiye’nin en önemli sorunu Kürdçülüktür ve Kürdçülüğün en sinsi ve derinden çalışan çetesinin ise Nurculuk olduğunu, elinizdeki bu kitapçık ile ortaya koymaya çalıştık. Okuyucu için faydalı olacağını umduğumuz bu kitapçığı internet ve fotokopi gibi yollarla çoğaltarak elden ele geçmesini sağlayarak, Türklüğün üzerine çökmüş olan bu en büyük tehdide karşı çevremizdekileri bilinçlendirmek hepimizin görevi olmalıdır. Link to post Sitelerde Paylaş
AKHENATON 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Yazar Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi 2- “Biliniz ki, bizi yanlış yola sevkeden habisler çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz; görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir.” Mustafa Kemal ATATÜRK NURCULUK NEDİR? Nurculuk, İngiliz istihbaratının, ülkemizde üretip türettiği bir tarikattır. Bahailiğin Türkiye şartlarına uyarlanmasıyla meydana getirilen bu yapı için seçilen kişi ise Bitlis’in Hizan ilçesinin Nurs köyünden Saidi Kürdi’dir. Kürtçülük propagandası ve Saidi Kürdi adıyla taraftar toplayamayınca, İngiliz istihbaratı, bilinen yöntemlerine başvurarak, kürt Said’i din maskesine büründürüp “Saidi Nursi”ye dönüştürmüştür. 1 Bu sözde İslami akımın kurucusu Saidi Nursi olduğuna göre öncelikle işin köküne inerek Saidi Nursi’nin nasıl biri olduğunu aziz Türk Milleti’ne anlatmak isteriz: Link to post Sitelerde Paylaş
AKHENATON 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Yazar Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi SAİDİ NURSİ TÜRK DÜŞMANIDIR! Kürt Sait risalelerinde Ye'cüc Me'cüc denen ve dünyayı yok edecek olan korkunç yaratıkların Özbek, Tatar ve Kırgız gibi Türk boyları olduğunu söylemekte ve soydaşlarımızı "akvâm-ı vahşiyye" (yani vahşi kavimler) olarak tabir etmektedir. Ye'cüc ve Me'cüc kelimeleri Arapça’ya başka bir dilden girmiştir. Frenkler buna "Yagug ve Magug" demişler, Şeytanın zürriyeti olduğuna inanmışlardır. İslâm inancına göre ise, Ye'cüc ve Me'cüc, esrât-i saattan yani kıyametin kopacağına işaret sayılan büyük alâmetlerdendir. Ye'cüc ve Me'cüc Kur'ân-ı Kerîm'de iki âyette geçer ve her ikisinde de (Kehf, 18/94 , Enbiya, 21/96-97) yer yüzünde bozgunculuk yapan ve kıyamet vakti ortaya çıkıp tüm insanlığa saldırarak dünyayı yakıp yıkacak kötü güçler olarak anlatılmaktadır. Görüldüğü üzere burada Sait gene din kisvesine sığınarak çarpık fikirlerini yaymaya çalışmakta ve Türk’e düşmanlığını kusmaktadır. SAİDİ NURSİ KOYU BİR KÜRTÇÜDÜR! Saidi Nursi’nin 1327 ( 1909 ) yılında, İstanbul'da Vezir hanındaki İkbal-i Millet matbaasında basılmış "İki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi Yahut Divan-i Harb-i Örfî ve Saîd-i Kürd-î" adlı eserinde açıkça Kürtçülük yapmakta ve Kürtleri uyanmaya ve Kürt milliyetçiliği etrafında birleşmeye davet etmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz kitapta Saidi Nursi aynen şöyle demektedir. “Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik zamanından pişdar, kahraman askerleri olan arslan Kürtler!... Beşyüz sene yattınız. Yeter artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa sahrâ-i vahşette vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir.”4 Saidi Nursi, Kürdistan Azmi Kavi Cemiyetinin arzusu üzerine mahalli Kürt kıyafeti ile, boynunda dürbün, belinde tabanca ve kama, ayağında lapçin ve başında poşu olduğu halde İstanbul’a gelmiş ve büyük bir cüretle Padişaha cemiyetin “Sait” imzası altında yazdığı ve esası kürtçe öğretim yapacak okullar açmaya dayanan dilekçeyi Padişaha sunmuştur. Saidi Nursi bu hareketi neticesinde tımarhaneyi boylamıştır. Sait daha sonra affedilip memleketine yollanmıştır. Bugün Türk milliyetçisiyim diyen kişilerin tamamı ana dilde eğitim, yayın ve kültürel haklar adı altında Türk devletinde gayrı Türk unsurların yürüttüğü faaliyetlere karşıdır. Bununla beraber din kalkanı ile kendini saklamış olmasından olsa gerek aynı camiada maalesef günümüzün Leyla Zana’sı ya da Öcalan’ından farkı olmayan ve daha farklı isteklerde bulunmayan Saidi Nursi’ye sempati besleyenlerle karşılaşmak mümkündür. Bu kişilere sormak gerekir: “Kürtçe eğitime karşısınız da neden Kürtçe eğitim istediği için tımarhaneye atılan Saidi Nursi’ye karşı değilsiniz ?” 4 İki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi Yahut Divan-i Harb-i Örfî ve Saîd-i Kürd-î Büyük Türk Milliyetçisi ve Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün değişiyle "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler ve dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır." Türk Milliyetçiliği, aziz Türk Milleti’ni dünyanın en ileri, en güçlü milleti yapma ülküsüdür. Risalesinde radyodan bahsederken dünyanın bir ucundan söylenen bir sözün kilometrelerce uzaklıktaki bir kutudan duyulmasını kutudaki meleklerle açıklayan birinin peşinden gidilerek bu ülkü gerçekleştirilebilir mi? Kürt Teali Derneği’nin 3 numaralı ve Kürt Maarifi Neşri Derneği’nin kurucusu, yazılarında açıkça Kırgız, Özbek, Tatar gibi Türk boylarını Şeytan’ın zürriyeti manasına gelen “Ye'cüc Me'cüc” olarak tanıtan Saidi Nursi’nin peşinden giderek nasıl Türk Milliyetçiliği yapacaksınız?.. Link to post Sitelerde Paylaş
AKHENATON 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Yazar Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi KÜRT SAİD’İN SELEFLERİ İNGİLİZ İŞBİRLİKÇİSİ MASONLAR! Saidi Kürdi (Nursi), kimlerle aynı yolun yolcusu olduğunu, “Divan-ı Harbi Örfi, İki Mekteb-i Musibedin Şehadetnamesi” adlı kitabında şu şekilde ifade ediyordu: “Seleflerim; Cemalettin-i Efgani, Mısır Müftüsü merhum Muhammed Abduh, Ali Suavi…” Kürt Said’in, “seleflerim” dediği isimlerden Ali Suavi, Cemalettin-i Efgani (Afgani) ve Muhammed Abduh’un üst derece masonlardan olduğunu biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki; Cemalettin Efgani ve Muhammed Abduh, Hicaz bölgesini Osmanlı’dan koparmak için İngilizler tarafından görevlendirilmiş birer işbirlikçidir. Kahire’deki “Şark’ın Yıldızı Locası”na 7 Temmuz 1868’de 1355 numarayla girmiş olan Efgani; 1869 yılında, peygamberliğin aslında bir “sanat” ve “meslek” olduğunu iddia etmiş ve Osmanlı ulemasının ayaklanmasına neden olmuştu. Bu yüzden Osmanlı tarafından sınırdışı edildi. Bizzat İngiliz belgelerine göre; Cemaleddin Efgani (Afgani), “Tanrıya inanma” şartı koşan İskoç mason locasına üye iken, buradan “Tanrısızlık” ithamıyla kovulmuş, o da Tanrı tanımazlığın makbul sayıldığı Fransız Grand Orient Locası’na girmiştir. Efgani, aynı zamanda Kahire Mason Locası’nı da kurmuş ve oranın büyük üstadı olmuştur. Saidi Nursi’nin selefleri olan Efgani ve Abduh’un masonluğuna dair ayrıntılı bilgi için, 1960’ta Fransa’da basılan “Les Francs Macons” adlı kitaba bakabilirsiniz. İşte bu kitaptan kısa bir alıntı: “Mısır’da kurulan mason localarının başına Cemaleddin Efgani (Afgani) ve ondan sonra da Muhammed Abduh getirildi. Bunlar, Müslümanlar arasında masonluğun yayılmasına çok yardım ettiler.” Padişah II.Abdülhamit’in, gerçek niyetini çok iyi bildiği ve “İngiliz işbirlikçisi bir maskara” olarak tanımladığı Efgani, 1897 yılında öldüğünde İstanbul Maçka’daki Şeyhler Mezarlığı’na defnedilir. Mezarı, 1926 yılında, Charles Cron adlı esrarengiz bir Amerikalı yahudi tarafından yaptırılmıştır. Afganistan hükümetinin isteği üzerine kemikleri 1944’te Kabil’e gönderilir. Efgani’nin talebesi ve kürt Said’in diğer bir selefi olan mason Muhammed Abduh ise Mısır doğumlu. Bakın İngiltere’nin Mısır sömürge valisi Lord Cromer, Abduh için neler söylüyor: “Kuşkusuz İslami reformist hareketin geleceği, Şeyh Muhammed Abduh’un çizdiği yolda ümit vaat ediyor. Ve o yolun yolcuları, Avrupa’nın her türlü yardım ve teşviklerine layıktırlar.” Ne ilginç değil mi? Avrupalılar ve Amerikalılar, daha önce Muhammed Abduh için söylediklerini, bugün de onun halefleri olan Saidi Nursi ve Fethullah Gülen için söylüyorlar!.. Saidi Kürdi’yi, “Mason ve Komünist kadar tehlikeli” olarak tanımlayan Osmanlı’nın Şeyhülislamlarından Mustafa Sabri, Abduh için de şunları söylemiştir: “Üstadı Efgani vasıtasıyla, masonluğu Ezher’e sokan odur.” Abduh, Osmanlı’ya karşı Arabi Paşa isyanında elebaşı ve fetvacıbaşı rolü üstlenerek, Mısır’ın 1882 yılında İngilizler tarafından işgal edilmesine ciddi katkılar sağlamıştır. Bu isyanlarda, Efgani’nin üstadlığını yaptığı Kahire Mason Locası üyeleri, İngilizlerle işbirliği içerisinde faaliyette bulunuyorlardı. Saidi Nursi, Mardin’de Cemaleddin Efgani’nin talebesiyle görüşmüş ve -kendi tabiriyle- “siyasette muktesit mesleği ondan öğrenmiş”tir. Heralde bu yüzden olsa gerek, “Emirdağ Lahikası” sayfa 139’da ve Lemalar’ının 20.Leması’nda, Osmanlı Devleti’ni parçalamak için uğraş veren “misyonerlerle ve Hıristiyan ruhanileriyle ittifak” önermiştir... Ne de olsa selefleri de öyle yapmışlardı!.. Saidi Kürdi, hasta yatağındayken, kendisini ziyarete gelen Şeyh Sait’in torunu Abdülmelik Fırat’a şunları söylemiştir: “Ben, biraderi azamım, erkemim Şeyh Sait efendinin öcünü alacağım, aldım!” Saidi Nursi’nin, “öcünü aldım” dediği Şeyh Sait, bildiğiniz gibi “Bağımsız Kürt İslam Devleti” kurmak için silahlı adamlarıyla Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı ayaklanarak, Türk askerine kurşun sıkan ve “Bir Türk öldürmek, yetmiş gavur öldürmekten daha üstündür!” diyen bir İngiliz işbirlikçisinden başka bir şey değildi. Link to post Sitelerde Paylaş
Fecr 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi Görürsem söylerim... Link to post Sitelerde Paylaş
AKHENATON 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Yazar Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi Görürsem söylerim... meczup verebileceğin cevap bumu. Link to post Sitelerde Paylaş
AKHENATON 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Yazar Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi “YUNAN’A VE İNGİLİZ’E TESLİM OLUN, KUVVACILARIN KELLESİNİ GETİRİN!” BİLDİRİSİNİN ALTINDA SAİDİ KÜRDİ’NİN İMZASI İtilaf devletleri 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti’ne Mondros Mütarekesi’ni imzalatmışlar, böylece Osmanlı’nın tasfiyesi fiilen yürürlüğe girmişti. Bu tasfiye anlaşmasına karşı, ülkenin bir çok yerinde örgütlenen ve yeni bir bağımsızlık savaşına girişen Kuvayı Milliyeciler’e karşı çıkan teşkilatlar arasında “Teali İslam Cemiyeti” vardı. Başındaki İslam kelimesi sizi aldatmasın, bu cemiyeti kurduran yine İngilizler’di. - 15 - Teali İslam Cemiyeti’nin yöneticileri arsındaki etkin isimlerden biri de Saidi Kürdi idi. Teali İslam Cemiyeti 16 Eylül 1919’da “İkdam” gazetesinde bir bildiri yayınlayarak, Türk Milleti’ni, “Kuvayı Milliye’ye destek vermemeye”, hatta “onlara karşı mücadele etmeye” çağırıyordu. Ve hatta bu bildiride, halktan Mustafa Kemal’in kellesi isteniyordu! Bu bildirinin altında imzası bulunanlardan biri de Saidi Kürdi (Nursi) idi. İşte oldukça uzun olan bu bildiriden bazı bölümler: “Ey Anadolu’nun masum ve mazlum ahalisi! (…) Anadolu’da Mustafa Kemal ve Kuva–yı Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden nâmerdane bir surette kaçarken, zavallı saf ve gafil ahali ve askerden cem ettikleri kuvvetleri düşmanla harbe tutuşturarak (...) yalanlar ve hilelerle savuşup kaçtılar. (…) Yazık bin kere yazık ki, gerek harb içinde, gerek mütarekeden sonra memleket bunların fitne ve fesadı uğruna milyonlarca evladını telef ediyor da Enver, Cemal, Mustafa Kemal vesaire beş on eşkıyanın vücudunu ortadan kaldırmak için icab eden küçük fedakarlığı göze almıyor. Millet (...) hâlâ kendisini aldatan bu heriflere niçin diyemiyor ki, ‘Ey hainler, ey Allah’tan korkmayan ve Peygamberden haya etmeyen mahluklar, muharebe ettiniz, başımızı bin türlü belalara soktunuz, mağlup oldunuz, şimdi niye tekrar, gücünüz yetmediğini ikrar ve imza ettiğiniz devletleri yeniden kızdırarak üzerimize husumet ve gazaplarını davet ediyorsunuz? İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Harpte mağlup olduktan sonra uslu oturmak ve mağlubiyetin neticesine katlanarak telafisini sabr–u sükun ve akl–u tedbir dairesinde izale etmekten başka çare var mıdır? Düşünmüyor musunuz ki Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olmaz. Hem sizler ey yalancı ve deni şâkiler! (...) Kendinize ne hakla, ne yüzle Kuva–yı Milliye adını veriyorsunuz? Utanmaz hainler, artık yakamızı bırakın. Cenab–ı Hakk’ın gazap ve laneti sizin üzerinize olsun.’ Şimdi sulh imzalandı Kuva–yı Milliye belasının tevlid ettiği mecburiyetle galip devletlere karşı yeniden taahhüt altına girdik. Devletler şimdi bize “Eğer Anadolu’da Kuva–yı Milliye isyanını bastırmazsanız İstanbul’u da elinizden alacağız” diyorlar. Ey Anadolu’nun mazlum ve muhterem ahalisi! Elinize aldığınız bu fetva–yı şerife göre, bu katil canavarları (Kuvvacıları kastediyor) daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz. (...) Allah’ını, Peygamberini ve padişahını seven bu tarafa gelsin...” Yani, “Ey ahali, savaşı kaybettiniz. Kaderinize razı olmak zorundasınız. Aman ha sakın İngilizleri ve Yunanları kızdırmayın. Uslu uslu gidip onlara teslim olun. Mücadele edecekseniz onlara karşı değil, Mustafa Kemal’e ve Kuvayı Milliyeciler’e karşı mücadele edin. Hatta Mustafa Kemal’in kellesini getirip İngilizlere ve Yunanlara teslim edin!”… Link to post Sitelerde Paylaş
AKHENATON 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Yazar Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi NURCULARIN VE AKP'NİN BOP İÇİNDEKİ MİSYONU NURCULUK VE FETHULLAH GÜLEN VAKASI Bilindiği gibi, 31 Mart Vakası, Nakşilerin ve değişik kesimlerden yobazların destek verdiği bir "Gerici İsyanı" olarak tarihe geçmiştir. 31 Mart Vakası'nın gerici kahramanı(!) Derviş Vahdeti, Nakşibendi tarikatından idi. Derviş'in çıkardığı "Volkan" gazetesine Saidi Nursi (kürdi) de yazıyordu. 1924'te hilafet kaldırılınca, İngilizlerin organize ettikleri Şeyh Sait isyanı başladı (1925). Bu olayda Nakşiler, doğuda birçok Türkmen-Alevi köyüne baskın yapmış, yakıp yıkmıştır. 1930'da Menemen'de ayaklanan yobazlar da öğretmen-yedek subay Kubilay'ı şehit ederek başını kesip sokaklarda dolaştırdılar. Bu isyanın başındaki Derviş Mehmet de Nakşibendi tarikatındandı. 31 Martçı Saidi Nursi (kürdi), 1925'te Şeyh Sait isyanıyla mahkum olmuştu. Saidi Kürdi, Nakşiliğe dayanan Nurculuğu yaymaya çalışan bir laiklik ve cumhuriyet düşmanıydı. Aslında hareketin özünde Türk düşmanlığı yatmaktaydı. İşte Saidi Kürdi’nin takipçisi Fethullah Gülen de bu ekolün devamcısıdır. Derviş Vahdeti ve Saidi Nursi (Kürdi)’nin üstlendiği misyonu (!), günümüzde AKP ve Nur cemaati üstlenmiş görünüyor... Önüne böylesine büyük (!) bir hedef koyan ve amaç edinen Fethullah Gülen, 1957 yılında Erzurum'da talebelik yıllarında Bediüzzaman (!) Saidi Nursi'nin adamı Muzaffer Arslan'ın sohbetlerinde Risale-i Nurları tanır ve bir daha da bu sohbetlere katılmaktan geri kalmaz!.. F.Gülen, daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı kadrolarında çeşitli görevlerde bulunur... M.Şevket Eygi gibi kişilerle aynı kulvarda, dini alet ederek siyasi mücadele verir!.. 11.03.1966'da Kırklareli'nden İzmir merkez vaizliğine tayin edilen Fethullah Gülen, kendi deyimi ile, izne ayrılıp “küçük bir Türkiye seyahati”ne çıkmış ve “çeşitli yerlerdeki dostlarını ziyaret etmiş”tir. Seyahati 40 gün kadar sürmüştür. Halbuki izin süresi 20 gündür!.. Bu süre içinde hoca efendi (!) neler yapmıştır?..Kendisinin bu "çeşitli yerlerdeki dostları" kimlerdir acaba?.. Ve 20 günlük resmi izin, 40 güne nasıl çıkarılmıştır?.. Nurcular ülkemizde bir asırdır örgütleniyorlar. Devleti ele geçirme sürecinde, şimdi sıra parçadan bütüne doğru gitmeye geldi! Link to post Sitelerde Paylaş
AKHENATON 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Yazar Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi “ABANT PLATFORMU” Gayet açıktır ki, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi ile bölgede "ılımlı İslam" tasarımında Türkiye'nin "aktör" olmasını en iyi sağlayacak insan (!) Fethullah hocadır!.. ABD'nin planlarına göre; "Ilımlı islam" tasarımı, BOP'un marş motoru ve Fethullah Gülen de bu motorun anahtarıdır! Washington'da düzenlenen Abant Platformu’nda Nakşiler, Nurcular ve Süleymancılar tarafından, M.Kemal ATATÜRK'ün kurduğu laik cumhuriyet tartışılmış (!) ve BOP çerçevesinde Afganistan'ın, Irak'ın, Mısır'ın, Özbekistan'ın, Azerbaycan'ın vb. ülkelerin örnek alacağı "din eksenli" cumhuriyete geçiş yolları aranmıştır! Yani onlara göre sorun, "laik Cumhuriyet"tir!.. Çünkü "Abant Grubu" denilen misyonun amacı da; "ABD'nin bölgedeki emperyalist çıkarlarına ideolojik bir destek sağlamak"la ilgilidir! ABD'nin ve F.Gülen Hocaefendisinin kuklası olan Başbakan R.T.Erdoğan ise ABD hakimiyetindeki Yeni Dünya Düzeni'nin "Büyük Ortadoğu Jandarma Komutanı" olmaya taliptir! Türkiye, 24 Ocak 1980 kararları ile Liberalizme geçerken, 12 Eylül darbesi ile sistem buna uygunlaştırılır, 1990 yılından itibaren de "küresel"leşir, ABD destekli Gülen okulları ile de (sözde) "Türk Emperyalizmi" görüntüsü yaratılmaya çalışılır... İşte bu aldatmaca neticesinde bugün hala bazıları,"yahu ne istiyorsunuz bu hocaefendiden? Adam bizim misyonerliğimizi yapıyor, dünyanın her yerinde Türk (!) okulları açıyor" gibi bir safdillik, daha doğrusu gafillik içerisindeler... "Çağdaş Roma İmparatorluğu" denilen ABD, BOP'u müslüman coğrafyasında hayata geçirmeye çalışırken, F.Gülen ve ekibinin himaye görmesi bir rastlantı değildir. F.Gülen ve cemaati yıllardır ABD tarafından desteklenmekte ve kullanılmaktadır. Bugün F.Gülen ABD'deki çiftliğinde (cemaate ABD tarafından tahsis edilmiştir), FBI'ın korumasında yaşamakta ve cemaatini yönetmektedir! Link to post Sitelerde Paylaş
gercekisim 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi Akhenaton zaten bildiğimiz bu bilgileri gündeme getirdiğin ve hatırlattığın için teşekkürler.Şu bir gerçektir ki bu memleket milliyetçilik olmadan kalkınamaz,milliyetçilik şarttır. Link to post Sitelerde Paylaş
AKHENATON 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Yazar Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi (düzenlendi) AJAN ŞEBEKESİ: FETHULLAH CEMAATİ --- Fethullahçılar, salt dinsel inançlarını yaşamaya çalışan bir cemaat değildir.Uluslararası alanda at koşturan, son derecede tehlikeli bağlantılarıyla,ekonomik kaynakları ve eğitim kurumlarıyla, Türkiye'nin yüzyüze olduğu en büyük tehdit odaklarından biridir. Fethullahçılar, mevcut ekonomik kaynaklarını, yapılabilecek en akılcı ve en değerli alana, eğitim yatırımına tahsis ettiklerinden, diğer şeriatçı yapılanmalara kıyasla, ülkemizin sadece bugününü değil, daha çok geleceğini tehdit etmektedirler. --- TSK'ya sızmakta zorlanan ama buna rağmen yılmaksızın girişimlerini sürdüren fethullahçılar, istihbarat ve emniyet birimlerindeki kadrolarını, “alternatif silahlı kuvvetler” olarak algılamaktadırlar. Bununla birlikte adliye ve mülkiye kadrolaşması ise bu gücü daha da pekiştirecek ve devletin içten ele geçirilmesini ya da bir başka ifadeyle, devletin kansız teslim alınmasını temin edecektir. 1980'li yılların başlarından itibaren polis okullarına ve Polis Akademisi'ne sızarak burada kadrolaşan ve daha sonra personel, eğitim, bilgi-işlem, terörle mücadele, istihbarat gibi birimlerde kökleşmeye çalışan fethullahçılar, istihbarat birimlerinin yanısıra, var oldukları her yerde ve ortamda, şeyhleri F. Gülen'in kaset ve kitaplarındaki "tedbir ve temkin", "taktik ve strateji" içeren direktiflerinin gereğini yerine getirerek bugünkü güç düzeylerine erişebilmişlerdir. Ankara DGM’nin F. Gülen İddianamesi'nde şöyle denmektedir: "F. Gülen gurubunun başta milli eğitim ve emniyet teşkilatı olmak üzere bütün devlet kadrolarına sızma çalışmaları yaptığı ve önemli ölçüde muvaffak olduğu bilinmektedir." İstihbarat Daire Başkanlığı'nın 10 Mart 1992 gün ve 1992/79 sayılı yazısında şöyle denilmektedir: 16 Bu kısım Türkçü şehit Dr. Necip Hablemitoğlu’nun “Köstebek” adlı kitabından derlenmiştir "...Ankara Polis Koleji öğrencilerinin %50'sine yakın bir kesimi ile çeşitli şekillerde temas kuran örgüt elemanları, kendilerine yakın olanlar üzerindeki ajitasyon çalışmalarını sistemli olarak yürütmektedirler." "...gelecekte emniyet teşkilatının bürokratlarını oluşturacak polis koleji öğrencilerinin, koleje seçiminden itibaren her aşamada sistematik bir çalışmanın yürütüldüğü görülmektedir." Emniyet Genel Müdürlüğü'nce yayınlanan istihbarat bülteninin 70 no'lu nüshasından bir alıntı: "Gruba ait, ülkemizde faaliyet gösteren eğitim-öğretim kurumlarından bazıları aşağıda belirtilmiştir: İzmir Yamanlar Fen Lisesi, İstanbul Fatih Koleji, İstanbul Safiye Sultan Kız Lisesi, Mersin Yıldırımhan Lisesi, Ankara Samanyolu Lisesi, Van Serhat Lisesi, Denizli Server Lisesi, Erzurum Aziziye Lisesi, Erzincan Otlukbeli Lisesi, Eskişehir Ertuğrul Gazi Lisesi, Sakarya Işık Lisesi, Manisa Şehzade Mehmet Türk Lisesi, Aydın Nizami Erkek Lisesi, Fatih Üniversitesi." Bültende, fethullahçı gurubun yayın organları arasında "Sızıntı dergisi, Yeni Ümit, Aksiyon, Zaman Gazetesi, Samanyolu TV"; kuruluşları arasında da "Akyazılı Orta ve Yüksek Eğitim Vakfı, Türkiye Öğretmenler Vakfı, Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı" gösterilmiştir. Ankara Emniyet Müdürlüğü'nce hazırlanan rapordan bir alıntı: "F. Gülen'in oluşturduğu örgüt, devletin laik yapısını yıkmak amacıyla kurulmuş olup, istişare kurulu, bölge imamları, şehir imamları, semt imamları, ev imamları gibi illegal yapılanmayla bütün ülkeyi bir ağ gibi sarmıştır. Yine bu illegal yapılanmaya bağlı olarak yurt içinde ve yurt dışında legal görünüşlü şirket, okul ve vakıflara sahip bulunmaktadır. Bu legal ve illegal yapılanması ile büyük ve güçlü görünüm arz eden örgüt, halk üzerinde bir manevi cebir ve baskı yaratmaktadır." Göz önünde tutulması gereken önemli bir husus; fethullahçı örgütlenmenin, emniyet teşkilatı içinde bugüne kadar niçin çözülemediğidir. Bunun da en önemli nedeni, çözecek makam sahiplerinin, birtakım siyasal denge hesapları ve de koltuk endişeleri ile konuya soğuk bakmaları, risk üstlenmemeleridir. İşte birtakım gariplikler: --- 10 kasım 1996'da "inancımıza saygı duyulmadığı bir dönemde, içim kan ağlayarak bugünkü törenlere katıldım" sözleriyle ünlenen Kayseri eski belediye başkanı Refah Partili Şükrü Karatepe hakkında DGM'nin bilirkişi olarak atadığı Prof. Dr. Ali Şafak, Karatepe'yi aklayan rapora imza atanlar arasındadır. Şafak, Polis Akademisi'nde görevinin başındadır! --- Polis Koleji’ndeki toplam 731 öğrencinin %53'ünü oluşturan 388 öğrencinin, fethullahçı yapılanma içinde yer aldığı belirtilmektedir. 2001 yılı mezunları arasında bu oran %67 olarak kaydedilmektedir. Şubat 14, 2008 tarihinde AKHENATON tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
Fecr 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi şşş Adalat bakanlığına bi telefon aç ve deki "Yav siz ne salak adamsınız..Bini aşkın mahkemde Bediüzzaman'da bir şey bulamadınız...Bakın ben buldum..." niahahahaha :D :D Link to post Sitelerde Paylaş
AKHENATON 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Yazar Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi (düzenlendi) şşş Adalat bakanlığına bi telefon aç ve deki "Yav siz ne salak adamsınız..Bini aşkın mahkemde Bediüzzaman'da bir şey bulamadınız...Bakın ben buldum..." niahahahaha :D :D ucube kafalı adalet bakanlığı sizin elinizde işte sırıtan bir hain daha etnik soyuna baksanız ne çıkar kim bilir. Türk tarihinde hiç bir zaman Türk meczup olmamıştır. Şubat 14, 2008 tarihinde AKHENATON tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
AKHENATON 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Yazar Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi FETHULLAHÇILAR PATRİĞİ "EKÜMENİK" İLAN ETTİ! Yıl 2004 yılının Aralık ayı… "Abant Platformu" adı altında, Brüksel'deki Avrupa Parlamentosu binasında düzenlenen toplantı... Fethullah Gülen'in Onursal Başkanlığı'nı yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Bahçeşehir Üniversitesi, Leuven Katolik Üniversitesi ve Avrupa Parlamentosu'nun ortaklaşa organize ettikleri, "Türkiye'nin AB Üyeliği Sürecinde: Kültür, Kimlik ve Din" konulu konferans... Abant Platformu'nun Bilimsel Koordinasyon Başkanı Prof. Niyazi Öktem toplantının ilk oturumunun da yöneticisidir ve Fransa Metropoliti Adamakis'i kürsüye aynen şu ifadelerle davet eder: "Ekümenik Fener Patrikhanesi'nin - Ekümenik Bartholomeos hazretlerinin Fransa Metropoliti'ni davet ediyorum"... Fransa Metropoliti Adamakis mikrofunu alır: "Sayın Öktem beni 'ekümenik Patrikhane'nin -ekümenik Bartholomeos hazretlerinin' temsilcisi olarak çağırdınız. Teşekkür ederim. Oysa ekümenik kelimesi bugünlerde Türkiye'de birilerine alerji yapıyor, biz bu gerçeği söyleyince dayanamıyorlar. Bilinmelidir ki, Türkiye'de birileri kabul etse de etmese de Fener Patrikhanesi ekümeniktir!" Bay Adamakis konuşmasını bitirir, Prof. Öktem, bir defa daha yüksek sesle "Ekümenik Fener Patrikhanesi'nin temsilcisine tekrar teşekkür ederim'' vurgusunu yapar... Ve yıl 2007… Fethullahçılar tarafından ABD kongresinde verilen iftar yemeğinde patrik bir kez daha “ekümenik” ilan edilirken, İstanbul’dan “Konstantinopolis” diye bahsedilir!.. Cumhuriyet gazetesinin 21 Eylül 2007 tarihli haberi şöyle: Fethullah Gülen'in onursal başkanı olduğu din ve kültürler arası diyalog kuruluşu Rumi Forum'un ABD Kongresi'nin Cannon çalışma binasında verdiği iftar yemeğine Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Nabi Şensoy da katıldı. Yemekte İslam Konferansı Teşkilatı(İKT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, ABD Başkanı George Bush'a övgüler düzerken Amerika Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Demetrios, Fener Rum Patriği Bartholomeos 'tan "Konstantinopolis Ekümenik (Evrensel) Patriği'' diye söz etti, Gülen'e ise hayranlığını ve sevgisini bildirdi. ABD Kongresi'nin Cannon çalışma binasında düzenlenen iftar yemeğine, Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Nabi Şensoy , İKT Genel Sekreteri İhsanoğlu, Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan, Amerika Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Demetrios, AKP Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu , Mısır'ın Washington Büyükelçisi Nebil Fehmi, Eritre'nin Washington Büyükelçisi Ghirmai Ghebremariam katıldı. Yemeğe Amerikan Kongre üyelerinden de çok sayıda katılımın olduğu gözlendi. Toplantıda konuşan İKT Genel Sekreteri İhsanoğlu, Müslüman dünyasında ılımlı, hoşgörülü, barışçı ve adil yaklaşımların önemine işaret etti. İhsanoğlu, ABD Başkanı George Bush' un, İKT' ye bir özel temsilci atama kararı almasını da "heyecan verici'' olarak niteledi ve Bush'un bu tutumunu takdirle karşıladıklarını söyledi. İhsanoğlu, "Bush'un özel temsilcisiyle el ele çalışmaya, işbirliği yapmaya hazırız'' dedi. Amerika Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Demetrios da kısa süre önce Fener Rum Patriği Bartholomeos ile yaptığı bir konuşmaya işaret ederken Bartholomeos'tan "Konstantinopolis Ekümenik(Evrensel) Patriği'' olarak bahsetti. Demetrios, "Burada, Bartholomeos'un, Fethullah Gülen'e olan sevgi ve takdirlerini iletmek üzere bulunuyorum. Ben de ayrıca Gülen'e çok değer veriyorum. Ofisimde, Fethullah Gülen'in hediyesi bir porselen kâse var'' dedi. Dinler ve kültürler arası uzlaşma mesajlarının verildiği video gösterilerinin yanı sıra Fethullah Gülen'in görüntüleri ve şarkıcı Mahsun Kırmızıgül'ün “uzlaşma” mesajı veren bir şarkı söylediği görüntüleri yayımlandı. Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK 20 Ekim 1927 Link to post Sitelerde Paylaş
Fecr 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi ucube kafalı adalet bakanlığı sizin elinizde işte sırıtan bir hain daha etnik soyuna baksanız ne çıkar kim bilir. Türk tarihinde hiç bir zaman Türk meczup olmamıştır. puhaaaaaaaaaaaaaaaa herşeyi duydumda insanların fikirlerini soylarına göre ayıran hiç görmemiştim.. nihahaha Hadi şimdiki bizim elimizde diyeliiiiiiiim...Kısmetsiz İsmet zamanında kimin elindeydi?? Link to post Sitelerde Paylaş
Kıtipiyoz 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi Türk tarihinde hiç bir zaman Türk meczup olmamıştır. Olmuştur canım bak yakın tarihten vereyim 1 yıl öncesinde Ogün Samast Yasin Hayal. Daha fazla kaynak için T.B.M.M ye bakınız.... :lol: :lol: Link to post Sitelerde Paylaş
AKHENATON 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Yazar Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi puhaaaaaaaaaaaaaaaa herşeyi duydumda insanların fikirlerini soylarına göre ayıran hiç görmemiştim.. nihahaha Hadi şimdiki bizim elimizde diyeliiiiiiiim...Kısmetsiz İsmet zamanında kimin elindeydi??[/b] arap kafa öğrenmiş oldun işte. senin beyin hücrelerin ölmüş , tıpkı deli said gibi... :lol: yakında senide atacaklar bakırköye. zaten dışadıra insanlık için tehlikelisiniz. heran sekiz yaşında bir kıza saldırma olasılığınız var. sapık arap dini temsilcileri için ve özellikle fettoş grubunda sex doğal karşılanır. dinleri imanları para olduğu için... Link to post Sitelerde Paylaş
Fecr 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi arap kafa öğrenmiş oldun işte. senin beyin hücrelerin ölmüş , tıpkı deli said gibi... :lol: yakında senide atacaklar bakırköye. zaten dışadıra insanlık için tehlikelisiniz. heran sekiz yaşında bir kıza saldırma olasılığınız var. sapık arap dini temsilcileri için ve özellikle fettoş grubunda sex doğal karşılanır. dinleri imanları para olduğu için... Bakırköydeki doktorun ne rapor verdiğini de yazsana....??? Beyin hücreleri ölen bir adam nasıl oluyorda dinsizliğin kökünü kurutabiliyor...??? Ayrıca bana cevap ver kısmetsiz İsmet Deha Atatürk zamanında kimin elindeydi mahkemeler..???ha kimin.... hem bir değil iki değil....afyon eskişehir istanbul....bini aşkın dava ve hepsi beraat??? Hani vatanı bölecekti ya o bakımdan hani o mahkemeler dinsiz adliye göremedi de sen mi göreceksin??? Kimin beyin hücreleri ölmüş sence Link to post Sitelerde Paylaş
AKHENATON 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Yazar Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi Bakırköydeki doktorun ne rapor verdiğini de yazsana....??? Beyin hücreleri ölen bir adam nasıl oluyorda dinsizliğin kökünü kurutabiliyor...??? Ayrıca bana cevap ver kısmetsiz İsmet Deha Atatürk zamanında kimin elindeydi mahkemeler..???ha kimin.... hem bir değil iki değil....afyon eskişehir istanbul....bini aşkın dava ve hepsi beraat??? Hani vatanı bölecekti ya o bakımdan hani o mahkemeler dinsiz adliye göremedi de sen mi göreceksin??? Kimin beyin hücreleri ölmüş sence senin arap kafan pek basmıyor heralde bazı şeylere. mahkemelerde beraat etmesi suçsuz olduğu anlamına gelmez kaldıki her mahkeme kararı Türk soylularda geçmez. bak peygamberin fettoşda mahkemelerde beraat etti ama sıkıysa gelsin. demekki herşey mahkeme değilmiş.. :lol: Link to post Sitelerde Paylaş
Fecr 0 Şubat 14, 2008 gönderildi Raporla Share Şubat 14, 2008 gönderildi senin arap kafan pek basmıyor heralde bazı şeylere. mahkemelerde beraat etmesi suçsuz olduğu anlamına gelmez kaldıki her mahkeme kararı Türk soylularda geçmez. bak peygamberin fettoşda mahkemelerde beraat etti ama sıkıysa gelsin. demekki herşey mahkeme değilmiş.. :lol: tabii sende haklısın..bende olsam öyle iletiye bu tip bir cevap verirdim.. aklı başında biri şu yazdıkların ile alıntı yaptığın mesaj arasında bir mantık bağı olmadığını gayet iyi idrak eder... geçmiş olsun canım sana...iletilerimde sana hediyem olsun..koynuna al da yat akşama.. Not:soylu Türk mahkemelerini de yanlış beraat ile(hemde bini aşkın) itham etme..çarpılırsın alimallah..hani Türk soyu üstün ya o bakımdan.. ayrıca seninle kaybedecek vaktim yok haberin oslun.. Link to post Sitelerde Paylaş
Recommended Posts