Jump to content

"Ben" Olmak


Recommended Posts

Bu konuyu nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Bir süredir aklımda gezen, yakaladığımı düşündüğüm bir ayrıntı. Belki bu tarz bir konu hakkında okumuş bilgili arkadaşlar yardımcı olabilir.

Şimdi nasıl açıklayacam tam olarak kestiremiyorum ama bir yerden başlayalım.

Evet efendim. Hayatta herkes kendini bir bütün olarak ele alır. Misal "Geçen sene aydına gittim.", "Lise'de çok haylaz bir çocuktum.", "Dün alışverişe gittik.", "1 saat önce yemek yedim" gibisinden tanımlamalarda bulunur. Burada genel olarak baktığımızda insanlar kendilerini bir bütün olarak görür. Zaman ekseninde "ben" bir bütün olarak düşünülür. Geçen yılki de "ben", dünkü de "ben", bir saat önceki de "ben".

Evet kendimizi zaman ekseninde bir bütün olarak tanımladıktan sonra gelelim esas değinmek istediğim noktaya. Beyin bildiğiniz gibi bazı nöronlarda ve sinapslarlardan oluşmaktadır. Ki bizi biz yapanda nöronlar arasındaki sinapların impulslara geçirgenliğidir(kabaca). Ve bu nöronlar quantum mekaniğine inemeyecek kadar büyüktür. Deterministik davranırlar. Ve bizi biz yapan, düşünmemizi, benliğimizi oluşturan da bu sistemdir.

Şimdi efendim, öyle bir teknoloji düşününki sizin beyninizi bire bir olarak kopyalasın. Nöronları, sinapsları birebir aynı(çok über bir teknoloji gerekir, yalnız imkansız değil). Sizi uyuttular. Evet, sizi kopyaladılar. Birebir aynınızı oluşturdular. Böyle bir durumda uyandığınızda ne düşünürsünüz?

"Beni kopyalamışlar, aslında ben benim." diye düşünürsünüz. Lakin sizin kopyanızda sizinle aynı şekilde düşünüp, konuşacaktır. Çünkü o sizin birebir kopyanız. Hatta belki de siz onun kopyasısınız. Nereden anlayabilirsiniz? Sizi siz yapan şey ne ise onda da vardır. Ya da onu o yapan ne ise sizde de vardır. Aslında hangisi "siz" hangisi "o" olduğu dahi belli değildir. İşte benim kafama takılan nokta burada başlıyor.

Tam olarak açıklayamadım ama şu sonuca varıyorum : "Benlik olarak zaman düzleminde bütünsel değiliz. Sadece öyle görüyoruz. Bir an önceki "biz" ile bir an sonraki "biz" aynı biz değiliz. Eğer alternatiflerimizi görseydik, geriye dönük bir şekilde farklı anlardaki, tamamen farklı karakterlerimize "biz" diyemeyecektik."

Mesela; bizim kopyamızı ele alalım. Sadece bir an için bir birimizin aynısı olacaktık. Farklı ortamlarda kopyalar zaman geçirdikçe, ortaya çıkan birbirinden ayırt edilebilir kopyalar(iki farklı kişilik) haline gelecekti. O zamanda kopya olmaktan çıkacaklardı. Farklı bireyler haline gelecekti. İki farklı birey olduktan sonra da "birebir" kopyaları olmalarından söz edemeyecektik.

Çok karman çorman oldu ama demek istediğim "biz" sadece bir an için "biziz". Bir sn önceki "biz", "biz" olmadığımız gibi, bir sn sonraki "biz"de aynı "biz" olmayacağız. Sanki bana öyle geliyor. Paralel evren diye varsayımlar vardı. Belki bunu kapsıyordur o konu.

Anlatma da kusurlarım, saçmalıklarım olduysa af ola. Anlatamadığım, saçma noktaları daha sonra tekrar açıklamaya çalışırım. Vakit ayıran herkese teşekkürler...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Çok karman çorman oldu ama demek istediğim "biz" sadece bir an için "biziz". Bir sn önceki "biz", "biz" olmadığımız gibi, bir sn sonraki "biz"de aynı "biz" olmayacağız. Sanki bana öyle geliyor. Paralel evren diye varsayımlar vardı. Belki bunu kapsıyordur o konu.

Tam üstüne bastın. Genelde bu konuyu düşünce boyutunda fazla yaşayanlar farkediyor.

1 saniye önceki insan ile 1 saniye sonraki insan farklıdır. 4 yaşındaki halin sen değilsin, o 4 yaşındaki halindir sadece.Birkaç 10 sene önceden kalmış evrenin bir köşesindeki görüntüden başka bir şey değildir.

"Beni kopyalamışlar, aslında ben benim." diye düşünürsünüz. Lakin sizin kopyanızda sizinle aynı şekilde düşünüp, konuşacaktır. Çünkü o sizin birebir kopyanız. Hatta belki de siz onun kopyasısınız. Nereden anlayabilirsiniz? Sizi siz yapan şey ne ise onda da vardır. Ya da onu o yapan ne ise sizde de vardır. Aslında hangisi "siz" hangisi "o" olduğu dahi belli değildir. İşte benim kafama takılan nokta burada başlıyor.

Tam olarak açıklayamadım ama şu sonuca varıyorum : "Benlik olarak zaman düzleminde bütünsel değiliz. Sadece öyle görüyoruz. Bir an önceki "biz" ile bir an sonraki "biz" aynı biz değiliz. Eğer alternatiflerimizi görseydik, geriye dönük bir şekilde farklı anlardaki, tamamen farklı karakterlerimize "biz" diyemeyecektik."

Seni kopyaladılar, uyuttular ve yerine başkasını koyduklarında senin için başka zaman başlamıştır artık. Tıpkı tek yumurta ikizleri gibi, fiziksel ve düşüncesel olarak ondan tamamen farklı olacaksın. Çünkü fizik kurallarına göre aynı anda iki tane sen olamazsın.

tarihinde /akrep tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bence de çok enteresan ayrıntıdan yola çıkarak değişken sorular dizilerine dal budak saracak nedenselliklerin açılımı yapılabilir bu başlığınızda.

Geçenlerde işler temelinde çok nadir karşılaşabileceğim duyarlılıkta ve birikimde olduğunu hissettiğim, düşündüğüm ve dostça diyologlar geliştirebildiğimiz bir tanışla saatlerce oturup derinlikli sohbet ortamımız oldu.

Bireyin karmaşık ve öngörülemez tarzı,

(hani tanıdığımız ve ya her hangi biri için deriz ya; böyle davranabileceğini hiç tahmin etmezdim. Ya da kendimizden dahi beklemeyeceğimiz bazı çelişkili davranışlar-düşünceler geliştirdiğimizde, kendimize hayret ettiğimiz olur)

bana göre bilinenin çok ötesinde olduğunu iddia etmiştim.

İnsanın birey olarak incelenebileceği öylesine çok yönlü özellikleri var ki!..

Hatta "psikolojinin" esasında faraziyelerle yoğrulmuş bir alan olduğunu dahi belirtmiştim kendimce.

Bireyin zıtlıklarla, karşıtliklarla, çelişkilerle çok yoğun bezeli bir varlık olduğunu gözlemek mümkün gerçekten.

Klasik olarak tanımlanan şizofreni; kişilik bölünmeleri olarak bilinir.

Esasında bence de, her insan potansiyel şizofrendir.

Ama bu ifade toplum ölçülerinde aşağalıyıcı, tedirgin edici gelebilir. İnsanın kendini bu özellikleri ile farketmesi, yüzleşmesi rahatsız edici, kabullenmesi zor, oldukça can sıkıcı ve kendisinden kuşkulanmasına neden olarak, bireye ağır gelebilir.

Öte yandan bu kaçınma, örtülü yaşam ve davranış tarzlarına yol açtığından "birey bilinci" nin gelişmemesine daha çok neden olmakta bana göre.

Farkındalığı, bildiklerini bilmenin ve bilmediklerini bilememenin ayrımını ortadan kaldırmakta daha fazla.

Bireyin çelişkilerini tanıması doğal dengesine kavuşmasını sağlar. Davranışlarında, hislerinde, düşüncelerinde sebep sonuç çıkarsamasını, sağlıklı kılması açısından yararlı olacağı kanısındayım.

Yaşamın sorumluluğundan kaçışı ortadan kaldırır. Daha içten ve dürüst olur.

Bireyin günlük tutması, bu konuda çok ip ucu verecektir.

Not: Sn. CherokeKd, Başlığa giriş biçiminizde algıladığım "Benliğin" birey bazında gözlemlenebilecek çok yönlü özellikleri midir?

Yoksa "Benlik" kavramından yola çıkarak, çağrışımlarla imgelem gücünden yararlanarak, evren-zaman-insan faktörlerinde etkileşim içerisindeki farklı-değişken ilişkilendirmelere mi ulaşmak istiyorsunuz?

tarihinde Sesil tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Çok haklısın Cheroke, yıllar önceki "ben" ile bugünkü "beni" karşı karşıya getirsem anlaşamayacakları noktalar olur.

Ancak iki ayrı organizma olmak ile tek bir organizmanın zaman içinde birikim ile değişmesi ayrı şeylerdir. Yani yıllar önceki "ben"e "ben" diyebiliyorum zira o "ben" biraz birikim ile şimdiki "ben" oldu. İnşaat halindeki bir bina gibi yani. Gerçi benim öngörülmüş bir hedefim yok ve inşaat gibi bitmeden fonksiyonellik kazanmıyor değilim. Yarınki "ben" de yine "ben" olacağım zira şimdikinin "upgrade" edilmiş hali olacak.

Kopyama tavrım ise farklı olur. Kopyamı kardeşim gibi göreceğimi düşünüyorum. Saçma şeyler yapması beni sinirlendirir. Benden fazla uzaklaşsın istemem, fiziksel olarak değil, düşünsel olarak tabii.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bazan bir an önceki kendinden bile farklı olabilir insan.

Benlik statik bir kavram değil ki..

Her an değişen son derece dinamik bir yapıya sahip soyut bir kavram.

İlginç olarak benliğimizi biz değil, bizim dışımızdaki güçler, doğal olgular, sosyal süreçler saptıyor.

Ne demiş şair:

Bana Ben'de demeyin,

Ben'de değilim.

Bir Ben vardır Ben'de

Ben'den içeri..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kopyalamadan sonrasında yapılabileceklere dikkat çekebilir miyim:

İki kopya deneği tamamen aynı bir ortam koysak;

iki oda; tıpatıp aynı odalar, aynı yatak, duvar boyası, oksijen oranları, hava basınçları aynı.

İkisi de kamerayla gözlense,

Beyinlerindeki birikim/ hafıza aynı olacağı için, aynı fiziki şartlara aynı tepkiyi verecek alışkanlıklara sahip oldukları için.

bunlar birbirinin tıpatıp aynı hareketleri yaparlar mı?

Yani iki bedende tek bir benliğin devam etmesi sağlanabilir mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kopyalamadan sonrasında yapılabileceklere dikkat çekebilir miyim:

İki kopya deneği tamamen aynı bir ortam koysak;

iki oda; tıpatıp aynı odalar, aynı yatak, duvar boyası, oksijen oranları, hava basınçları aynı.

İkisi de kamerayla gözlense,

Beyinlerindeki birikim/ hafıza aynı olacağı için, aynı fiziki şartlara aynı tepkiyi verecek alışkanlıklara sahip oldukları için.

bunlar birbirinin tıpatıp aynı hareketleri yaparlar mı?

Yani iki bedende tek bir benliğin devam etmesi sağlanabilir mi?

Eğer koşullar TAMAMEN eşitse

Aynı davranmaları gerekir.

Tabı bu bir kabuldur

Denenmesi imkansız denebilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kopyalamadan sonrasında yapılabileceklere dikkat çekebilir miyim:

İki kopya deneği tamamen aynı bir ortam koysak;

iki oda; tıpatıp aynı odalar, aynı yatak, duvar boyası, oksijen oranları, hava basınçları aynı.

İkisi de kamerayla gözlense,

Beyinlerindeki birikim/ hafıza aynı olacağı için, aynı fiziki şartlara aynı tepkiyi verecek alışkanlıklara sahip oldukları için.

bunlar birbirinin tıpatıp aynı hareketleri yaparlar mı?

Yani iki bedende tek bir benliğin devam etmesi sağlanabilir mi?

Böyle bir deney odasında iki deneğin ne yapması beklenebilir ki?

İnsan birey olarak sosyal bir varlıktır aynı zamanda. Kopyalı bireyi alıp, tek bir yaşam alanı olarak belirlediğiniz bir deney odasında sınayarak, genel geçer bir kabule varmanız bence kesinlikle sağlıklı olmaz.

Bu yöntemin bilimselliği de tartışmalı olur.

Şöyle düşünsek örneğin;

Bir ortamdasınız. Bulunmak istemediğiniz bir ortamda. Ama, zorundasınızdır. Nedenleri çeşitli olabilir. Kendinizle sürekli hesaplaşma içerisindesinizdir. Çok bunaldığınızı hissediyorsunuz. Boğulur gibi. Ve bir an gelmiştir ki, bir yanınız isyandadır. Çekip gitme ve ya kalma niyeti içerisinde kıvranıyorsunuzdur. Üstelik her iki davranışınızın sonuçlarını tarttığınızda, hangisinin sizce daha hayırlı gelişeceği de belirsizdir. Her iki yolun farklı yönelimlere sebep olaması, olanaklarla veya olanaksızlarla karşılaştırması söz konusu olacağı kestirilemez bir yol ayrımında bulunduğunuz bir dönüm noktasıdır, o an sizin için.

Yaşam bu gibi farklı seçeneklerde, dağişik şartlar örgüsüne sürükler elbet. Kopyalı aynı benliği taşıyan iki kişinin yaşamını, tarzını etkileyecektir bence böylesi...

Ama karakter özelliklerini açıklayacak bir örnek olur mu? Bana göre yine de olmaz.

tarihinde Sesil tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

CherokeKd,

Bu sözünü ettiğin sorun, felsefede "özdeşlik sorunu" olarak bilinir. Özdeşlik teriminin İngilizce karşılığının "Identity" olduğunu da düşünecek olursan, bu konu kişinin kimliğini, özdeşliğini de kapsar.

A, B ile özdeştir dediğimizde, A'nın bütün özelliklerinin B ile aynı olduğunu kastederiz. Bu belirli bir anda belirli bir yerde olmayı da içerir. Dolayısıyla bir şey ancak kendisine özdeştir. İki ayrı şey, birbirlerine ne kadar benzerlerse benzesinler, ancak "benzer", "eşdeğer" olarak nitelenebilir. Özdeş denemez. Buna karşılık olarak, farklı sanılan bazı nesneler de birbirine özdeş olabilir. Örneğin Akşam yıldızı ve sabah yıldızı, bir ve aynı şeydir. Özdeştir.

Sorun, zaman içinde özdeşlik dediğimiz şeyde: Bugün baktığım monitör, dün baktığım monitörle aynı mı, özdeş mi? Bu özdeşliğin ölçütü nedir? Gemi sorunu diye bir şey var.. Bir gemimiz var, zaman zaman onarım yapıyor, yıpranan tahtalarını değiştiriyoruz. Herhangi bir tahtasını değiştirdiğimizde gemi aynı gemi olmaktan çıkmıyor. Eğer bir tahtası değişse bile aynı gemi değil diyorsak, bu zaman sağduyuya aykırı bir şey söylemiş oluyoruz. Çünkü "Bu gemi daha önce Barselona'daydı" gibi önermeler kurulamaz oluyor. Üstelik sorun nerede durulacağının bilinememesinde. Tahta değişinde özdeşlik bozulur diyorsak, çivi çakınca da bozuluyor demeliyiz tutarlılık için. Peki aynı şey geminin tahtaları su alırken, kururken, yani sonuçta evrenin geri kalanıyla madde alışverişi yaparken de geçerli olmalı. O zaman büsbütün sağduyuya aykırı düşüyoruz.

Sağduyuya aykırı düşmek başlı başına bir soru değil; çünkü gündelik sağduyumuz bizi birçok kez yanıltır. Ancak bir nesne hakında zaman sözkonusu olduğunda konuşamamak sadece sağduyu açısından sorun oluşturmuyor; bir çok şeyi ortadan kaldırıyor.. Dolayısıyla zaman içindeki özdeşliği koruyacak ama olası çelişkileri ortadan kaldıracak bir yol bulunmalı..

Öte yandan, sağduyumuz gibi, bir kaç tahtası değişse de gemi aynı gemidir dediğimizde bir sorun çıkıyor: Nerede duracağız? Zamanla yavaş yavaş geminin bütün tahtaları değişirse, orijinalinden tek bir tahta geriye kalmamacasına bütün hepsi değişirse ne olur. Tutarlılık, bunda da özdeşliğin korunduğunu kabul etmeyi gerektirir.

Buraya kadar sorun yok. Peki birisi eski tahtaları toplayıp yavaş yavaş gemimizi başka bir yerde orijinal planına göre birebir inşa eder ve sonunda atılan parçalardan gemimizin tıpkısının aynısını inşa ederse ne yapacağız?

Konu uzun bir konu olduğundan, sonucunu vermekle yetineceğim. Tam bu konuda, ülkemizin yetiştirdiği dünya çapında söz sahibi ama ne yazık ki en verimli çağında yitirdiğimiz değerli felsefeci Arda Denkel'in Nesne ve Doğası adlı kitabı önermek isterim..

Sonuç şöyle. Zamanda özdeşlik, zamanda sürekliliği içermelidir. Süreklilikte bir kesinti varsa, özdeşlik ortadan kalkar. Bu durum dallanmaları, kopuklukları dışarıda bırakır. Tutarlı bir süreklilik kavramı zorunlu olarak bunu gerektirir ve ancak böyle olanaklıdır.

Dolayısıyla kendisi ile özdeş olan, bütün tahtaları değişse bile zaman içinde sürekliliğini koruyan ilk gemidir. Eski tahtaların hepsini içerse bile sonradan kopyalanan ikincisi ayrı bir gemidir.

Kopya insan konusunda da bu böyle olmalıdır. Bütün anıları, duygu ve düşünceleri, deneyimleri tıpkısının aynısı olsa da özdeşliğini koruyan, orijinalidir. İkincisi, kendisi bilmese ve farkında olmasa da, ayrı birisidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Şimdi efendim, öyle bir teknoloji düşününki sizin beyninizi bire bir olarak kopyalasın. Nöronları, sinapsları birebir aynı(çok über bir teknoloji gerekir, yalnız imkansız değil). Sizi uyuttular. Evet, sizi kopyaladılar. Birebir aynınızı oluşturdular. Böyle bir durumda uyandığınızda ne düşünürsünüz?

"Beni kopyalamışlar, aslında ben benim." diye düşünürsünüz. Lakin sizin kopyanızda sizinle aynı şekilde düşünüp, konuşacaktır. Çünkü o sizin birebir kopyanız. Hatta belki de siz onun kopyasısınız. Nereden anlayabilirsiniz? Sizi siz yapan şey ne ise onda da vardır. Ya da onu o yapan ne ise sizde de vardır. Aslında hangisi "siz" hangisi "o" olduğu dahi belli değildir. İşte benim kafama takılan nokta burada başlıyor.

ben yıllar evvel bu konuyu işleyen bir macerasını okumuştum örümcek adamın.

kötü adamlar örümcek adamın kopyasını yapmışlardı.

o da kopya olup olmadığını bir türlü bilemediği için kafayı sıyırma noktasına gelmişti.

hatırlayamadığım bir şekilde kendidinin klon olmadığını kendine ispat edebilmişti ama o sonunda.

:blink:

tarihinde murteddd tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

sıklıkla değiştiğimiz, durağan olmadığımız doğru. snlik değişimlerde yaşıyoruz. ama etrafımızdaki hiçbirşey de durağan değil.. sürekli bir döngünün içerisindeyken sabit kalmamız zaten olası değil.. sürekli olarak yeni edindiğimiz bilgiler, yeni gördüğümüz yerler, yeni tanıştığımız fikirler, yeni tanıştığımız insanlar, yeniler yeniler yeniler...... varken bizim değişime uğramayışımız abes olurdu zaten. beraberinde duygulanım açısından da bakarsak onunda sabit olmasını bekleyemeyiz olaylar karşısındaki tepkilerimiz aynı olamaz.. bir olaya üzüldük bir süre sonra yeniden aynı olay tekerrür ettiğinde üzüntümüzün ilkiyle aynı olmasını da bekleyemeyiz.. durduk yere değişimler gösteriyorsa zaten ya da uç noktalarda değişimler sözkonusu ise bu normal değildir, bunun adı da duygulanım bozukluğudur ve tedavi edilmesi gerekir.. evveliyatında hatta çok yakın geçmişte bu sıkıntıyı yoğun olarak yaşadığım hatta foruma da aksettirdiğim için konuyu çok fazla irdelemeyeceğim.. paylaşım için teşekkür ederim CherokeKd.

Link to post
Sitelerde Paylaş

1 sn önceki 'ben',''ben'' değil isem

1 sn sonraki 'ben' de, '' ben'' olmayacağım((Çünkü 2 sn sonra başka bir ''ben'' olacak.))

Madem zamana göre 'ben' varsa <şu anda ki> ''ben'' neyim..?

Yoksa ''ben'' yok muyum.?

Şimdi aklıma geldi..yoksa saçmalıyomuyum.? :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Herseyden önce Haci'nin dedigi gibi Statik benlik düsüncesinden kurtulmaniz gerekiyor hepinizin. Konuyu cokca derinlestirmeden de olsa fiziksel bir boyuta tasimak istiyorum.

Olay söyle ki: Bir zerrenin, Heisenberg yasalari geregi, ayni anda tam tanimlanabilmesi icin gerekli iki özelligini tam olarak bilemeyiz. Simdi herkesin ne alaka dedigini duyar gibiyim. Ama devami var.

Bu yasalara göre bir zerrenin ayni anda birden cok fazla yerde olmasi da söz konusudur. Bu her ne kadar bizim düsünce boyutlarimiza ayri olsa dahi, zerrelerin boyutunda cok önemlidir. Hatta daha da ileri giderek ikiz parcaciklardan söz edebiliriz. Birbirleri arasinda sifirdan farkli ve sonsuza giden bir mesafede bir parcaciga uygulanan etkiye diger parcacigin "Es zamanli" tepki verdigi gözlemlenmistir.

Henüz tam acikliga ulasmamis bu deneyin sonucunu saadece bir anektod olarak eklemek istedim.

Yapilmasi gereken kendi boyutumuzu bugüne dek bildigimiz denklemlerle, zerrelerin dünyasina gectigimizde ise kuantum fiziginin denklemleriyle modellemek degil, kuantum fiziginin denklemleriyle, bizim bildigimiz denklemlere ulasmaktir. Ve Kuantum fizigi bir istatistik bilimdir. Yani ihtimaller hesaplayan bir bilim dalidir.

Kücük bir zerrenin ayni anda ikamet edebilecegi mevki sayisi sonsuz olmakla beraber, bu zerreye bagli olarak var olan baska bir zerrenin ikamet olasiligi, her iki zerrenin de olasiliklarinin sayisini muazzam bir sekilde asagiya cekecektir.

Insan gibi komplex bir varligin atomar yapisini ele aldigimizda ise, bir insanin bütün yapisal özellikleriyle ayni anda birbirinden farkli iki yerde olmasi imkani sifirdir. Ve insanin düsüncesine etki eden bütün atom hareketleri, elektrik akimlari, diger kopyalanmis insandan bagimsiz olacagindan bütün deney düzenegindeki sartlar ayni olsa bile, ayni anda ayni fiziksel tanimlanan fiziksel konumlarda olmayan (Ayni odada olmasi degil, koordinatlarinin ayniligindan bahsediyorum) iki insan, tamamen birbirinden bagimsiz özellikler gösterecek, kendilerine ait bir dinamik edinecektirler.

Deneyin baslangic konumlarinin esitligi yüzünden belli basli benzer davranislara sahip olmalari, kendi dinamiklerine sahip olmadiklarini da göstermez.

Zaman da, en azindan simdilik, fiziksel bir boyut olarak kabul edilebilinilir. Diger boyutlardan tek farki tek yönde ilerliyor olusudur. (Her nekadar katilmadigim bir teori ise de su anda gecerli bir teori ve modellemedir). Ve hersey ama kayitsiz sartsiz hersey bu boyutun icerisinde bulunmakta, dolayisiyla statik olmamaktadir. En statik kabul edebilecegimiz fenomenler bile uzun bir zaman skalasinda dinamiktirler.

Yani zaman icerisinde hareket eden bir ben ben miyim? Evet. Bu bir ben benim ve ben olmaya devam edecegim. Ve benim özelliklerime birebir sahip olan hic bir varlik yok (En azindan bizim bildigimiz boyutlarda. Paralel evrenler teorisi beni de cok heyecanlandiriyor ve red etmemizi gerektiren bir gerekce yok ama ne yazik ki henbüz ispatlanamadi :( )

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşin aslında, bizim çok değer verdiğimiz "benliğin" aslında sadece ilizyon olduğu sonucu çıkıyor. yani Tyler'in bir zamanlar açtığı "bencil genler" başlığı doğrulanır(bana göre, yani bizler sadece yapay zekalarız ve kopyalanabiliriz).

Peki her an farklı bir kişilik isek neden gelecekteki kişiliğimiz için çalışıyoruz onun acı çekmemesi için bişeler yapıyoruz. Veya geçmişteki "biz"'in nimetlerinden faydalanıyoruz. Bence bunu cevabı da genlerin kalıtımı ile ilgi...?? Saygılar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 4 months later...
İşin aslında, bizim çok değer verdiğimiz "benliğin" aslında sadece ilizyon olduğu sonucu çıkıyor. yani Tyler'in bir zamanlar açtığı "bencil genler" başlığı doğrulanır(bana göre, yani bizler sadece yapay zekalarız ve kopyalanabiliriz).

Ya işte genler nelere kadir değil mi?

Peki her an farklı bir kişilik isek neden gelecekteki kişiliğimiz için çalışıyoruz onun acı çekmemesi için bişeler yapıyoruz.

Genlerin ölümsüzlüğü gibi kutsal bir amaç için tabikide:)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kopyalamadan sonrasında yapılabileceklere dikkat çekebilir miyim:

İki kopya deneği tamamen aynı bir ortam koysak;

iki oda; tıpatıp aynı odalar, aynı yatak, duvar boyası, oksijen oranları, hava basınçları aynı.

İkisi de kamerayla gözlense,

Beyinlerindeki birikim/ hafıza aynı olacağı için, aynı fiziki şartlara aynı tepkiyi verecek alışkanlıklara sahip oldukları için.

bunlar birbirinin tıpatıp aynı hareketleri yaparlar mı?

Yani iki bedende tek bir benliğin devam etmesi sağlanabilir mi?

Yüzde yüz, kusursuz, aynı şartlara tabi tutulacak kopyaların aynı davranışı

sergilemeleri bir zorunluluktur. Farklı davranmaları imkansızdır. Eğer böyle

birşey olursa, hata bizdedir yani, şartları eşit şekilde yapamamışızdır.

Nasıl ki, aynı marka çamaşır makinaları, değişik evlerdeler ama aynı şeyi

yapıyorlar, çünkü programları aynıdır. Kopya insan da, aslının özelliklerine göre

programlandığı için aynı şeyleri yapacaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
CherokeKd,

Bu sözünü ettiğin sorun, felsefede "özdeşlik sorunu" olarak bilinir. Özdeşlik teriminin İngilizce karşılığının "Identity" olduğunu da düşünecek olursan, bu konu kişinin kimliğini, özdeşliğini de kapsar.

A, B ile özdeştir dediğimizde, A'nın bütün özelliklerinin B ile aynı olduğunu kastederiz. Bu belirli bir anda belirli bir yerde olmayı da içerir. Dolayısıyla bir şey ancak kendisine özdeştir. İki ayrı şey, birbirlerine ne kadar benzerlerse benzesinler, ancak "benzer", "eşdeğer" olarak nitelenebilir. Özdeş denemez. Buna karşılık olarak, farklı sanılan bazı nesneler de birbirine özdeş olabilir. Örneğin Akşam yıldızı ve sabah yıldızı, bir ve aynı şeydir. Özdeştir.

Sorun, zaman içinde özdeşlik dediğimiz şeyde: Bugün baktığım monitör, dün baktığım monitörle aynı mı, özdeş mi? Bu özdeşliğin ölçütü nedir? Gemi sorunu diye bir şey var.. Bir gemimiz var, zaman zaman onarım yapıyor, yıpranan tahtalarını değiştiriyoruz. Herhangi bir tahtasını değiştirdiğimizde gemi aynı gemi olmaktan çıkmıyor. Eğer bir tahtası değişse bile aynı gemi değil diyorsak, bu zaman sağduyuya aykırı bir şey söylemiş oluyoruz. Çünkü "Bu gemi daha önce Barselona'daydı" gibi önermeler kurulamaz oluyor. Üstelik sorun nerede durulacağının bilinememesinde. Tahta değişinde özdeşlik bozulur diyorsak, çivi çakınca da bozuluyor demeliyiz tutarlılık için. Peki aynı şey geminin tahtaları su alırken, kururken, yani sonuçta evrenin geri kalanıyla madde alışverişi yaparken de geçerli olmalı. O zaman büsbütün sağduyuya aykırı düşüyoruz.

Sağduyuya aykırı düşmek başlı başına bir soru değil; çünkü gündelik sağduyumuz bizi birçok kez yanıltır. Ancak bir nesne hakında zaman sözkonusu olduğunda konuşamamak sadece sağduyu açısından sorun oluşturmuyor; bir çok şeyi ortadan kaldırıyor.. Dolayısıyla zaman içindeki özdeşliği koruyacak ama olası çelişkileri ortadan kaldıracak bir yol bulunmalı..

Öte yandan, sağduyumuz gibi, bir kaç tahtası değişse de gemi aynı gemidir dediğimizde bir sorun çıkıyor: Nerede duracağız? Zamanla yavaş yavaş geminin bütün tahtaları değişirse, orijinalinden tek bir tahta geriye kalmamacasına bütün hepsi değişirse ne olur. Tutarlılık, bunda da özdeşliğin korunduğunu kabul etmeyi gerektirir.

Buraya kadar sorun yok. Peki birisi eski tahtaları toplayıp yavaş yavaş gemimizi başka bir yerde orijinal planına göre birebir inşa eder ve sonunda atılan parçalardan gemimizin tıpkısının aynısını inşa ederse ne yapacağız?

Konu uzun bir konu olduğundan, sonucunu vermekle yetineceğim. Tam bu konuda, ülkemizin yetiştirdiği dünya çapında söz sahibi ama ne yazık ki en verimli çağında yitirdiğimiz değerli felsefeci Arda Denkel'in Nesne ve Doğası adlı kitabı önermek isterim..

Sonuç şöyle. Zamanda özdeşlik, zamanda sürekliliği içermelidir. Süreklilikte bir kesinti varsa, özdeşlik ortadan kalkar. Bu durum dallanmaları, kopuklukları dışarıda bırakır. Tutarlı bir süreklilik kavramı zorunlu olarak bunu gerektirir ve ancak böyle olanaklıdır.

Dolayısıyla kendisi ile özdeş olan, bütün tahtaları değişse bile zaman içinde sürekliliğini koruyan ilk gemidir. Eski tahtaların hepsini içerse bile sonradan kopyalanan ikincisi ayrı bir gemidir.

Kopya insan konusunda da bu böyle olmalıdır. Bütün anıları, duygu ve düşünceleri, deneyimleri tıpkısının aynısı olsa da özdeşliğini koruyan, orijinalidir. İkincisi, kendisi bilmese ve farkında olmasa da, ayrı birisidir.

Sevgili deicide. Bir şey kendisi ile özdeştir. önermesi mantıklı ve doğru gibi görünse de. Zaman içinde. Bu şey sürekli değiştiği için özdeşlik de çürüyecektir.

Yani bir geminin çürüyen tahtaları değiştiriliyor. Her değiştirilmelerde gemi kendisinden bir şeyler kaybediyor. Yerine yeni tahtalar konuyor. Dolayısıyla, aynı zamanda bir şeyler de kazanıyor. Yani "kendi" dediğimiz şey değişiyor.

Çürüyen parçaları alıp eski orijinal gemiyi yapamazsınız. Çünkü bu parçalar zaten çürük. Çürük bir şey eski haline döndürülemez. Entropi ve zamanın tersinmezliği gereği.

Dolayısıyla atılmış parçaları birleştirerek geminin orijinali de yapılıp yaratılamaz.

Özetle; ben olmak statik bir durum değil ki. Dinamik her an değişen bir durumdur.

Şimdiki ben bundan önceki tüm süreçlerdeki ben'den farklıdır. Ve bundan sonraki, (gelecekteki) tüm benler de şimdikinden farklı olacaktır.

Hani insan ölünce öteki dünyaya gidecek diyorlar ya. Peki, hangi ben'i gidecek. Ana rahmine düştükten, ölümüne kadar geçen sürede insan sürekli değişiyor.

Hangi ben?

Sanırım senin yaklaşımın da bu minval üzre. O halde evrende özdeşlik yoktur. Diyebilir miyiz?

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sanırım senin yaklaşımın da bu minval üzre. O halde evrende özdeşlik yoktur. Diyebilir miyiz?

Özdeşlik yoktur demek marifet değil sevgili Dr Ekinci. Bir şey, üzerinden bir Planck zamanı geçtikten sonra artık başka bir şeydir de diyebiliriz. Dilimizin kemiği yok. Bundan sonra "dün şöyle yaptım", "yarın buluşalım", "bana 5000 lira verir misin", "Dünya Güneş çevresinde döner", "tarih sınıf mücadesidir".. gibi tüm önermelerin anlamsız olması durumunu göze almak gerekir yalnız..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...