Jump to content

ATEİSTİN HAYATI YALAN :)


Recommended Posts

Tanrı'ya inanan insanlara ''bir yalanı yaşadığını'' iddia eden atestlerin hayatlarını kıyaslamaya devam edelim:)

Bir ateist tanrıyı reddettikten sonra gerçek bir hayata kavuşmuş ve gerçek bir özgürlüğe kavuşmuş olabilir.

Tanrı'ya inanan insanların hayatları yalan oluyorda, bilinçsiz maddenin uydurduğu anlamları amaç edinen ateistlerin hayatları mı gerçek oluyor?

Beyindeki bilinçsiz süreçlerce alınan kararlarda,''tanrının yalan olduğu'' memetik verisinin üstün gelerek rol oynaması mı seni ''gerçek özgürlüğe'' kavuşturdu?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 173
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

ATEİSTİN HAYATI YALAN :)

hadi

dogan in hayati yok

günün 25 saat ini

hafta nin 8 günü

burda

gibi bisi de

burdaki ateistlerin hayati benden de bok

hiç yok

ki

birak ateistin hayatinin yalanini

degilini

varsa da

sanal bi hayatlari

var

o da

hayat bile degil

aslin da benden ateist dostlaraa tavsiye

ya

kola için

coke adds life

yada

go get a fuck'n life

:)

ne zaman gelsem burdasiniz

:))

:)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...
İnsan, herhangi bir başka primattan çok da farklı olmayan, bir başka türdür sadece.

Çok övündüğümüz beynimiz kat kat yapıdadır (mecazi değil, fiziksel olarak); en altta bulunan, ve yüz milyonlarca yıl önceki atalarımızdan (sürüngenler) miras aldığımız (ve aynen koruduğumuz) sürüngen beynimiz; çok sosyal, insani, manevi bilmemne zannettiğimiz hareket, ilişki, davranışlarımızın neredeyse tamamını doğrudan etkiler. Yeni bulunduğumuz ortamı domine etmeye çalışırız. Aşk, sevgi bilmemne zannettiğimiz şeylerin TAMAMI sürüngen beynimizin işidir. Hayati yeteneklerimizin tümü burada olur biter. İnsan bir kertenkeleden daha soylu aşk yaşayamaz.

Bu görüş, ahlak tartışmasından çıkıp tüm hayat görüşünü içine alacak kadar derin bir görüştür.

Yaşamak için hayatı anlamamız gerekmiyor, hatta anlamamalıyız da.

Anlamaya başladığımızda ortaya çıkan gerçekler çok ürkütücü.

Hiçbir adaletin bulunmadığını acı içinde farkediyoruz.

Aslında olan bitenin basit bir numbers game olduğunu.

Aslında değer verilecek pek birşey olmadığını, istatistiği oluşturan küçük bir puzzle parçası olduğumuzu.

Esas oyun bambaşka bir düzeyde oynanıyor.

Dünya savaşında bir askerin botunun altında ezilen bir beceğin neler olup bittiğini anlayamaması gibi, biz de aslında hiçbirşeyi anlamıyoruz.

Bu sebeple de bu tip konularda ahkam kesmeyi bırakmalıyız.

Güncelleme:))

Link to post
Sitelerde Paylaş
... Duyguların yanılsama olmalarının yanısıra bir ateist ''seni seviyorum'' derken,

aslında genlerini-''ben'' zaten o genler vesaireyim diye sayıklayacak olanlar içinde ancak kendisini- sevdiğine(ihtiyacını karşılamaya çalıştığına) göre yalan söylüyordur.

Ateistlerin bu ''gerçeklerine'' rağmen Tanrı'ya inananların bir yalanı yaşadıklarını iddia edip üstünlük taslamalarına ne demeli?Yalanlar gününüz kutlu olsun:)

TylerDurdenn bence güzel bir konuya değinmiş. Bizim (varlığıyla övündüğümüz bir takım ahlaki değerler dahil) sahip olduğumuz tüm duygular da, aslında evrim sürecinde kazandığımız dürtülerdir. Uygun ortamda uygun dürtü harekete geçerek varlığımızı korumamıza yardımcı olmaktadır.

İnsan, düşünebilen bir canlı olması nedeniyle doğadaki en bencil canlıdır da aslında. Çok basit bir örnek vermek istiyorum: "Ben kadında fiziksel güzellik değil, ruhsal güzellik ararım" diyebilen doğadaki tek canlı insandır. Oysa doğadada tüm türlerde karşı cinslerin birbirinde aradığı standart özellikler vardır ve bu o türün hemen her bireyi için geçerlidir. Örneğin çiftleşme dönemindeki hiçbir dişi aslan, etrafında onca genç ve siyah yeleli aslan varken, kendisini yaşlı ve sarı yeleli bir aslana teslim etmek istemez. Çünkü o "Ben aslanda siyah yele değil, olgunluk ararım" türünden doğasına aykırı bir yalanı söyleyebilecek bir beyne sahip değildir.

Maymunlar oturup birbirlerinin bitlerini ayıklar, filler birbirlerini çamura bular vs... Fakat insanda bu tür davranışlar kalmamıştır. Her insan tuvalette (hele basurluysa tam temizliği sağlamak için dakikalarını harcar) kıçını yıkar, ama hiçbirinin aklına "bok avuçladığı" gelmez. Belki de 10 dakika sonra sofrada yemek yerken kullanacağı bir eli, bildiğimiz bokla haşır neşir olmaktadır. Ne alakası var? Şöyle:

Ana baba sevgisi de insana özgüdür sözde, dinler bile özellikle emreder bu sevgiyi. Oysa huzur evlerine baktığımızda bu sevginin ne denli içten olduğunu görebiliriz ve huzur evindeki yaşlıların büyük bir çoğunluğu, artık kendi temizliğini yapamayacak hale geldikleri için o kurumlara bırakılmışlardır. Peki ana-baba sevgisi denen bir kavram geliştirmiş bir canlının, sevgiye en ihtiyaç duyduğu bir devrede o sevgiden mahrum bırakıması neyle açıklanabilir? Kendi bokumuzu avuçlarız ama, ihtiyaç duyduklarında en sevidiklerimizin bokunu

ördekle, peçeteyle bile almaya tiksiniriz.

Kerem, Aslı için yandı derler. Aşkın büyüklüğüne örnek gösterilir bu masal. Kerem ile Aslı'yı bir sofrada oturmuş yemek yerlerken düşünün. İkisi de hayli açlar. Aslı, bütünden kopardığı tavuk budunu kahve fincanı gibi ağzına kibarca götürüyor, kiraz gibi dudaklarının arasından parlayan inci gibi dişleriyle bir parça koparıp çiğnemeye başlıyor ceylan gözlerini süzerek, bir lokma ekmek ve bir kaşık salatayı da ekliyor bu çiğnenen tavuk etine ve iyice çiğneyip tam yutulacak kıvama geldiğinde ağzındaki çiğnenmiş lokmayı Kerem'e doğru uzatıp yutmasını istiyor. Kerem, o lokmayı ağzına alıp yutar mıydı sizce? Ben hiç sanmıyorum. Masalın yaratıcısına isyan edip "Ben oynamıyom" diyerek masaldan çıkıp giderdi bence. Oysa Kerem de aynı şeyi yapacaktı muhtemelen; tavuğu, ekmeği, salatayı ağzında çiğneyip yutacaktı. Ama o aşkından yanıp kül olduğu Aslı, ona yutumluk hale gelmişini veriyor o çiğnemin. Oysa bir kızıl tilki, bir başka kızıl tilkinin yavruları için kusarak çıkardığı çürümüş et parçasını çalıp afiyetle midesine indirebilir. Ve hiçbir erkek kızıl tilki, hiçbir dişi kızıl tilkinin aşkından ölmez.

İnsanın, insana özgü denen tüm duyguları, aslında (tabii ki insana özgü nedenlerle) evrim sürecinde kazanılmış yalanlardır. Bu, doğadışı gibi görülebilecek olsa da, aslında yine tamamen doğaldır. Bu doğa insanı bu hale getirmiştir ve insan da bu hale geldiği için insandır zaten.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevginin su gibi maddesel bir ''gerçekliği'' olduğunu mu söylüyorsun? :lol:

Sayın TylerDurdenn, evrende hiçbir şey, ama hiç-bir-şey yoktur ki, maddi gerçeklikle açıklanamayacak olsun. Şu anki teknoloji bazı şeyleri mümkün kılmıyor olabilir, ancak evrende maddi-manevi tüm kavramların meddi bir açıklaması vardır.

Örneğin sevgi kavramını ele alalım: Beynin ilgili bölümündeki ilgili hücrelerin gereği gibi çalışmadığı veya hiç çalışmadığı bir durumda, sevginin gösterisi de gereği gibi veya hiç olmayacaktır.

Sinemada, sinema projeksiyon makinesinde başrolde Tarık Akan'ın oynadığı bir film takılıysa ve makine bu filmi oynatıyorsa, sen perdede Ayhan Işık'ın başrolde oynadığı bir filmi izleyemezsin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ateistlerden samimi itiraflar gelmeye devam ediyor:)

TylerDurdenn bence güzel bir konuya değinmiş. Bizim (varlığıyla övündüğümüz bir takım ahlaki değerler dahil) sahip olduğumuz tüm duygular da, aslında evrim sürecinde kazandığımız dürtülerdir. Uygun ortamda uygun dürtü harekete geçerek varlığımızı korumamıza(daha doğrusu genlerin ''nihai amaçlarına) yardımcı olmaktadır.

İnsanın, insana özgü denen tüm duyguları, aslında (tabii ki insana özgü nedenlerle) evrim sürecinde kazanılmış yalanlardır. Bu, doğadışı gibi görülebilecek olsa da, aslında yine tamamen doğaldır. Bu doğa insanı bu hale getirmiştir ve insan da bu hale geldiği için insandır zaten.

...

Sayın TylerDurdenn, evrende hiçbir şey, ama hiç-bir-şey yoktur ki, maddi gerçeklikle açıklanamayacak olsun. Şu anki teknoloji bazı şeyleri mümkün kılmıyor olabilir, ancak evrende maddi-manevi tüm kavramların meddi bir açıklaması vardır.

Örneğin sevgi kavramını ele alalım: Beynin ilgili bölümündeki ilgili hücrelerin gereği gibi çalışmadığı veya hiç çalışmadığı bir durumda, sevginin gösterisi de gereği gibi veya hiç olmayacaktır.

Sayın Çakırcalı, soyut olarak tanımladığımız kavramların maddesel açıklaması olamayacağını söylemedim.Alıntıladığınız iletimin açıklamasını daha sonra şöyle yapmıştım:

Suyun(h2o) zihnimizden bağımsız somut maddesel bir gerçekliği vardır(materyalizmi kesin gerçeklik kabul edersek:)

Sevgi ise oksitosin vb hormonların etkisinin insan zihnindeki soyut yanılsamasıdır...maddesel karşılığı olarak kimyasal formüllerle somutlaştırılamaz saçmalama:)

Hernekadar atomları modelleyip hidrojen,oksijen vb isimler uyduran bizler olsakta, burada anlatmak istediğim maddenin zihnimizden bağımsız bir gerçekliği olduğu halde, yorumladığımız ''sevgi'' olgusunun dış dünyada hiçbir gerçekliği olmamasıydı.Bilinçsiz genlerin kendini kopyalama eğilimlerinden kaynaklanan bir takım hormonların salınımı sonucu oluşan illüzyonla karşı cinsi sevdiğimizi zannediyoruz.Sevgi olgusuna bu açıdan ''yalan'' yakıştırması yapıyorum.Temelde maddi ''gerçek'' unsurlarıyla açıklanabiliyor olmasının konumuzla bir alakası yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ateistlerden samimi itiraflar gelmeye devam ediyor:)

...

Sayın Çakırcalı, soyut olarak tanımladığımız kavramların maddesel açıklaması olamayacağını söylemedim.Alıntıladığınız iletimin açıklamasını daha sonra şöyle yapmıştım:

Hernekadar atomları modelleyip hidrojen,oksijen vb isimler uyduran bizler olsakta, burada anlatmak istediğim maddenin zihnimizden bağımsız bir gerçekliği olduğu halde, yorumladığımız ''sevgi'' olgusunun dış dünyada hiçbir gerçekliği olmamasıydı.Bilinçsiz genlerin kendini kopyalama eğilimlerinden kaynaklanan bir takım hormonların salınımı sonucu oluşan illüzyonla karşı cinsi sevdiğimizi zannediyoruz.Sevgi olgusuna bu açıdan ''yalan'' yakıştırması yapıyorum.Temelde maddi ''gerçek'' unsurlarıyla açıklanabiliyor olmasının konumuzla bir alakası yok.

Burada zaten "anlam" devreye giriyor. Çünkü insan "anlak" sahibi bir canlıdır ve kendisiyle birlikte herşeyi anlamaya, onlara anlam vermeye çalışmaktadır.

Su, insan olmasa da sudur. Ona "su" diye bir ad verip, onu anlamlandırmış olması, suyun kendindeliğine hiçbir şey katmamaktadır. Aynı şey, duygular için de sözkonusudur. Biz anlamlandırabildiğimiz nedenle, bir duyguyu diğer duygulardan ayırıp ona sevgi adını veriyoruz. Zira sevgi, sadece insana özgü bir duygu değildir. Diğer birçok canlıda, insandaki gibi olmasa da sevgi vardır. İnsanın olması veya olmaması, bir canlının yavrusuna duyduğu sevginin kendindeliğine bir etki etmez. İnsan, sadece onu anlamlandırabilen bir canlıdır. O nedenledir ki zaten, onu kullanabilme yetisine de sahiptir, mesela sevmediği halde seviyor gibi davranabiliyor.

İnsandan başka bir canlı bunu yapabilir mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hernekadar atomları modelleyip hidrojen,oksijen vb isimler uyduran bizler olsakta, burada anlatmak istediğim maddenin zihnimizden bağımsız bir gerçekliği olduğu halde, yorumladığımız ''sevgi'' olgusunun dış dünyada hiçbir gerçekliği olmamasıydı.Bilinçsiz genlerin kendini kopyalama eğilimlerinden kaynaklanan bir takım hormonların salınımı sonucu oluşan illüzyonla karşı cinsi sevdiğimizi zannediyoruz.Sevgi olgusuna bu açıdan ''yalan'' yakıştırması yapıyorum.Temelde maddi ''gerçek'' unsurlarıyla açıklanabiliyor olmasının konumuzla bir alakası yok.

Senin mantığın ile şu anda kullandığımız Türkçe dilinin, yazdıklarımızın hiçbir anlamı yok. Sadece harflerin rastgele dizilişi hepsi. Şu anda yazdıklarımızı Türkçe bilmeyen bir İngiliz okumaya çalışsa sana katılabilir. Onun için burada yazanların hiçbir anlamı yok. Ona göre bunlar harflerin rastgele dizilişi. Burada yazılanlar, kelimelere verdiğin anlam bir ilüzyon mu? Senin mantığın da buraya uyarlanabilir. Bu harflere, kelimelere anlam veriyoruz ama aslında hiçbir anlamı yok. Bir ilüzyon.

Eğer anlam vermeyi tamamen reddedersek yaşayamayız. Evrende zaten kendiliğinden bir anlam yok. Biz insanlar anlam verme makineleriyiz. Anlam vermeden yaşayamayız. Senin bahsettiğin hormonal olaylara sevgi adını vermişiz. Başkası aşk der. Başkası arzu der. Senin buna bir ilüzyon, yalan anlamı vermene de saygı duyarım. Ama böyle bir anlam vermek zorunluluk değil. Senin seçimin.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Su, insan olmasa da sudur. Ona "su" diye bir ad verip, onu anlamlandırmış olması, suyun kendindeliğine hiçbir şey katmamaktadır. Aynı şey, duygular için de sözkonusudur. Biz anlamlandırabildiğimiz nedenle, bir duyguyu diğer duygulardan ayırıp ona sevgi adını veriyoruz. Zira sevgi, sadece insana özgü bir duygu değildir. Diğer birçok canlıda, insandaki gibi olmasa da sevgi vardır. İnsanın olması veya olmaması, bir canlının yavrusuna duyduğu sevginin kendindeliğine bir etki etmez. İnsan, sadece onu anlamlandırabilen bir canlıdır. O nedenledir ki zaten, onu kullanabilme yetisine de sahiptir, mesela sevmediği halde seviyor gibi davranabiliyor.

İnsandan başka bir canlı bunu yapabilir mi?

Yine yanlış anlaşılma oldu heralde!Sevgi olgusunun zihnimizden bağımsız dış dünyada bir gerçekliği olmadığını söylerken bunu insanla kısıtlamış değilim.

Hayvanlarda da oksitosin vb hormonlar devrede olduğuna göre tek mutlak gerçeklik su gibi bir madde olan bu hormonlar vs oluyor haliyle.

Tutupta sevgi gibi soyut bir kavramın somut madde ile aynı minvalde gerçek olduğunu söyleyemezsin.Beynindeki bu bilinçsiz bir takım kimyasal olayların sonucunda yorumladığın/hissettiğin sevgi olgusu uydurulmuş bir yalan olmaktan kurtulamaz.

''İnsanın, insana özgü denen tüm duyguları, aslında (tabii ki insana özgü nedenlerle) evrim sürecinde kazanılmış yalanlardır.'' derken bunu onayladığınızı zannediyordum.Şimdi fikir mi değiştirdiniz yoksa ben mi yanlış anladım?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Senin mantığın ile şu anda kullandığımız Türkçe dilinin, yazdıklarımızın hiçbir anlamı yok. Sadece harflerin rastgele dizilişi hepsi. Şu anda yazdıklarımızı Türkçe bilmeyen bir İngiliz okumaya çalışsa sana katılabilir. Onun için burada yazanların hiçbir anlamı yok. Ona göre bunlar harflerin rastgele dizilişi. Burada yazılanlar, kelimelere verdiğin anlam bir ilüzyon mu? Senin mantığın da buraya uyarlanabilir. Bu harflere, kelimelere anlam veriyoruz ama aslında hiçbir anlamı yok. Bir ilüzyon.

Kullandığımız dillerinde tabiki zihnimizden bağımsız bir anlamları yok.Örneğin bu yazıda size anlamlı gelen bilgiler sizin “bilincinize” gelene kadar; 0 ve 1'lerin dizilişini yorumlayarak harflere çeviren bilgisayarınızdan, sonra da bu harflerin dizilişini yorumlayarak anlamlı kelimelere ve cümlere çeviren beyninizin dil bölümünden geçiyor.“yorum” dediğimiz şey bilgisayarlarda da, insanlarda da, genlerde de bir dil dahilinde yapılır. şu yazdıklarım bir çinli için bu haliyle bile neredeyse ham veriden ibarettir çünkü beyni, yorumu yapacak türkçe dili yazılımına sahip değildir (“neredeyse” kelimesini eklememin sebebi bir çinli'nin bile gördüklerinin bir insan diline ait bir yazı olduğunu anlayacak olması, yani bir derece de olsa “yorum” yapabilecek olması). demem o ki şu okuduklarınız nihayetinde 0 ve 1'lerin dizilişinden ibaret saf sayısal bir sistemde kodlandı (en az iki farklı öğe olmalı ki dizilişten, organizasyondan bahsedebilelim, sadece 0 veya sadece 1 ile bilgi kodlayamazsınız) ve gerekli yorumlayıcılara sahipseniz, yazıdaki bilgiye de sahip olursunuz.

Eğer anlam vermeyi tamamen reddedersek yaşayamayız. Evrende zaten kendiliğinden bir anlam yok. Biz insanlar anlam verme makineleriyiz. Anlam vermeden yaşayamayız. Senin bahsettiğin hormonal olaylara sevgi adını vermişiz. Başkası aşk der. Başkası arzu der. Senin buna bir ilüzyon, yalan anlamı vermene de saygı duyarım. Ama böyle bir anlam vermek zorunluluk değil. Senin seçimin.

Bu bir seçim meselesi değil.Eğer materyalistsen, gerçekte bilinçsiz genlerin kodladığı beyin aracılığı ile kopyalama eğilimlerinden kaynaklanan bir takım hormonal aktiviteler varken bunu ''sevmek'' olarak yorumluyorsan bu bir illüzyondan başka birşey olamaz.Yok benim sevgim gerçek,ben maddenin illüzyonundan bağımsız ''bilinçli olarak tercih ettiğim'' için seviyorum diyorsan ancak kendini kandırıyorsundur:)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Yine yanlış anlaşılma oldu heralde!Sevgi olgusunun zihnimizden bağımsız dış dünyada bir gerçekliği olmadığını söylerken bunu insanla kısıtlamış değilim.

Hayvanlarda da oksitosin vb hormonlar devrede olduğuna göre tek mutlak gerçeklik su gibi bir madde olan bu hormonlar vs oluyor haliyle.

Tutupta sevgi gibi soyut bir kavramın somut madde ile aynı minvalde gerçek olduğunu söyleyemezsin.Beynindeki bu bilinçsiz bir takım kimyasal olayların sonucunda yorumladığın/hissettiğin sevgi olgusu uydurulmuş bir yalan olmaktan kurtulamaz.

''İnsanın, insana özgü denen tüm duyguları, aslında (tabii ki insana özgü nedenlerle) evrim sürecinde kazanılmış yalanlardır.'' derken bunu onayladığınızı zannediyordum.Şimdi fikir mi değiştirdiniz yoksa ben mi yanlış anladım?

Ben zaten insanda şu an bulunan tüm niteliklerin evrim sürecinde kazanılmış ve zaten de olması gereken nitelikler olduğunu söylüyorum. Fakat diğer ilgili iletilerimi okursan, insanda bu duygular, bilincin de devreye girmesiyle birlikte zamanla diğer canlılardan (doğal olarak olması gerekenden) farklı bir seyir izlemesine neden oldu, o nedenledir ki zaten yalan söyleyebilmemiz gibi bir niteliğimiz var diğer canlılardan.

İşte bu niteliğimiz, sevgi gibi diğer tüm duygularımızı baskın olduğu ölçüde etkiliyor. Yine o nedenledir ki, bizim şu an sevgi diye kendimizden bahsettiğimiz bu duygu, gerçek anlamda sevgi değil. Sevdiğimizi söylerken yalan söylüyoruz aslında.

Sadece sevgi değil, sahip olduğuımuz tüm duygularımız öyle. Yalan söylemeyi beceremeseydik, bugünkü insan olamazdık zaten, farklı bir evrim geçirirdik. Hayvanlar yalan söyleyebiliyor mu?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ben zaten insanda şu an bulunan tüm niteliklerin evrim sürecinde kazanılmış ve zaten de olması gereken nitelikler olduğunu söylüyorum. Fakat diğer ilgili iletilerimi okursan, insanda bu duygular, bilincin de devreye girmesiyle birlikte zamanla diğer canlılardan (doğal olarak olması gerekenden) farklı bir seyir izlemesine neden oldu, o nedenledir ki zaten yalan söyleyebilmemiz gibi bir niteliğimiz var diğer canlılardan.

Hayvanlar yalan söyleyebiliyor mu?

''Yalan söylemek'' ,''bilinç'' gibi kavramlardan ne anlıyorsun bilmiyorumda mesela burada hayvanların evriminde de yalan söylemenin etkileri olduğuna değinilmiş.

Ama konumuz bu değil tabiki...

İşte bu niteliğimiz, sevgi gibi diğer tüm duygularımızı baskın olduğu ölçüde etkiliyor. Yine o nedenledir ki, bizim şu an sevgi diye kendimizden bahsettiğimiz bu duygu, gerçek anlamda sevgi değil. Sevdiğimizi söylerken yalan söylüyoruz aslında.

Bu niteliğinin devreye girmesiyle, ''artık'' sevdiğimizi söylerken yalan söyleyebiliyor olmamızın mevzumuzla bir alakası yok:)

Sevginin ''gerçek anlamının'' kendini kopyalamak zorunda olan genlerin ürettiği bir illüzyon olduğunu iddia ediyorsak; aslında hepimizin bir yalanı yaşıyor olduğumuzu kabul etmemiz gerektiğini söylüyorum:)

tarihinde TylerDurdenn tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Tyler dostum yanlış anlama ama bence sen fazla kaptırmışsın Matrix filmine

Herşeyi bu filimle bağdaştırıyorsun ya ne diyeyim Allah sonunu hayır etsin demek düşer

Bu tespitlerimin, bir filmden yola çıkılarak uydurulmuş felsefi çıkarımlar falan mı olduğunu zannediyorsun?

Bunlar ateistlerin hayatlarının gerçek anlamları:)

Bedenler ölümsüzlüğe aday olan genleri taşıyan geçici kutular gibidir... Hayatın görünen tek anlamı genlerini bir sonraki nesile sağlıklı ve mümkün olduğu kadar çok aktarmaktır...

Sen yinede arasıra gelip salakçada olsa yorumlarını eksik etme.Başlığın güncellemesi lazım, bari bir işe yara:)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...