Jump to content

Yunus Emre ve Mevlana neden deist olmadılar?


Recommended Posts

Ben zaten bilgili olduğumu iddia etmedim edememde,

Yaratan insanlara peygamberlerle seslenir, kutsal kitaplarla kendini tanıttırır. İnsanşlar düşünür, inanır veya inanmazlar. Ben diyorum ki Bu %96nın sahibi Allahtır çünkü Kitaba iman etmişim, ama sen diyorsun ki Allah yoktur. Peki bana söylermisin, daha kainatın sonunun neresi olduğunu bilmiyoruz. Allahın olmadığını neye dayanarak söylüyorsun? Allah yoktur diyorsun çünkü inanmıyorsun ama olmadığına delil olarak kainatın her zerresini gezdinde görmedim mi diyorsun???

ışık hızına ulaşırsak belkı kaınatın sonunu buluruz o zaman allahı bırakcanmı??

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 115
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Yaratan insanlara peygamberlerle seslenir

fal mı baktın da böyle çıktı?

kutsal kitaplarla kendini tanıttırır.

hepsi bir birini tutmayan zırvalar.sonuncusu kendi içinde tutarsız.

%96nın

varlığı kayda geçmeyen kısmın 96% olduğunu nasıl biliyorsun? 96% olduğu biliniyorsa kendi de biliniyor.

çünkü Kitaba iman etmişim,

bana ne.ben inanmıyorum.

Peki bana söylermisin, daha kainatın sonunun neresi olduğunu bilmiyoruz. Allahın olmadığını neye dayanarak söylüyorsun?

senin tanrı varsa bile varlığının bir izi ortalıkta yok.

Allah yoktur diyorsun çünkü inanmıyorsun ama olmadığına delil olarak kainatın her zerresini gezdinde görmedim mi diyorsun???

sen bu tanrının varlığını evrenin neresine bakarak çıkarıyorsun? tanrıdan kastın ne?

tarihinde convert tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu oyun edip tahtalıköye gönderdiği adamla ilgili şiirini bulabilir misiniz?

Ne tür bir tanrılık yapmış, kimleri uyutmuş ve yönetmiş?

O ne bir yönetici idi ne bir imam, ne de bir şeyh.

Basit şeylerin tartışılmamasını istiyorsanız, herkesin Mevlana'ya ya da Yunus'a sizin gibi bakmanızı beklememelisiniz. Herşeyin direk olması lazım değil elbette. Mevlana direk yazmazdı zaten. Ama siz de çok tersinden anlamlar çıkarıyorsunuz. Entrikalar çevirmiş de ne yapmış? Ne elde etmiş?

Amerika'da kitabı bestseller oluyorsa, dünyada ençok okunan kitaplar arasında sıralamaya girebiliyorsa bu entrikalarının rolü var mıdır bunda? Yoksa eserlerinin mükemmelliğinin,felsefesinin, dünya görüşünün sonucu mudur bu?

Pante,

murteddd in söylediği şiiri kastettim.

DEMEDİM Mİ?

Oraya gitme demedim mi sana,

seni yalnız ben tanırım demedim mi?

Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?

Bir gün kızsan bana,

alsan başını,

yüz bin yıllık yere gitsen,

dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?

Demedim mi şu görünene razı olma,

demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl,

onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?

Ben bir denizim demedim mi sana?

Sen bir balıksın demedim mi?

Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,

senin duru denizin ben'im demedim mi?

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?

Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im,

senin kolun kanadın ben'im demedim mi?

Demedim mi yolunu vururlar senin,

demedim mi soğuturlar seni.

Oysa senin ateşin ben'im,

sıcaklığın ben'im demedim mi?

Türlü şeyler derler sana demedim mi?

Kötü huylar edinirsin demedim mi?

Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?

Yani beni kaybedersin demedim mi?

Söyle, bunları sana hep demedim mi?

Mevlana Celaleddin Rumi

Bu şiire bakınca maşukun aşığına yazdığı şiir gibi görünüyor değil mi? Oysa tahtalıköye gönderdiği birisinin arkasından söylenen bir şiir gözü ile bakarsanız çok daha anlamlı. Çift anlam işte. Şiirde büyüklenmeye bir bakın siz esas. Olmayacak abartılarla dolu. Edebiyatta bile böylesi bana saçma geliyor doğrusu.

Mevlana ile ilgili diğer söylediklerinize gelince, onun hakkında yapılmış akademik çalışma var. Moğollarla ilişkileri ve nasıl bütün şeyhlerin kendisine bağlandığı ile ilgili. Netten arayın bulursunuz. Hatta Ceviz Kabuğu programında konuşulanların metinleri bile var. Ama ben bunlara itibar etmem derseniz sizin bileceğiniz şey. Ben itibar ettim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu şiire bakınca maşukun aşığına yazdığı şiir gibi görünüyor değil mi? Oysa tahtalıköye gönderdiği birisinin arkasından söylenen bir şiir gözü ile bakarsanız çok daha anlamlı. Çift anlam işte. Şiirde büyüklenmeye bir bakın siz esas. Olmayacak abartılarla dolu. Edebiyatta bile böylesi bana saçma geliyor doğrusu.

Mevlana ile ilgili diğer söylediklerinize gelince, onun hakkında yapılmış akademik çalışma var. Moğollarla ilişkileri ve nasıl bütün şeyhlerin kendisine bağlandığı ile ilgili. Netten arayın bulursunuz. Hatta Ceviz Kabuğu programında konuşulanların metinleri bile var. Ama ben bunlara itibar etmem derseniz sizin bileceğiniz şey. Ben itibar ettim.

Komplo teorilerine çok yatkınsınız anlaşılan.

Halbuki olay gayet açık olarak ortada.

Üstelik bu olay ve şiir, Moğol ajanı iftiralarına karşı kanıtlardan biridir.

Rükrettin Kılıçarslan, Mevlana'yı ziyaretinde çağrıldığı şenlikten bahseder.

Çağıranlar İlhanlı komutanları ve Muiyiddin Pervane'dir.

Mevlana tuzağı sezer ve 4. Kılıçarslan'ı gitmemesi konusunda uyarır.

Daha sonra çağrıların sürmesi üzerine gitmemeyi onuruna yediremez ve Mevlana'nın uyarısına aldırmayıp Aksaray'a gider. Mevlana haklı çıkmıştır. Boğularak öldürülür.

Şiirin yazılış sebebi de budur.

Ne-goftemet me-rev ancâ ki âşinât menem

Der-în serâb-ı fenâ çeşme-i hayât menem

diye başlar şiir, ağıt amaçlı yazılmış bir gazeldir.

Akademik dediğiniz çalışmaların tümünü yakından inceledim. Hepsi safsatadır ve kanıtlardan yoksundur. Mevlana'nın hoşgörü ve barış felsefesinin İslam üzerindeki etkisini kırma emelindeki şeriatçi dincilerin uydurmasıdır, Mevlana'yı müslümanların gözünden düşürme kampanyasıdır. Nitekim bu kampanyanın mimarı verdiği konferanslarda Mevlana'nın müslüman olmadığını, onun felsefesinin İslam'la bağdaşmadığını söyleyip durur. Doğrudur, ama bunu söyleyenin niyeti farklıdır.

Siz ise Mevlana'yı İslam'ın barış-hoşgörü sembolü olarak gördüğünüzden bu iftiralara sarılıyorsunuz. Keşke her müslüman Mevlana'dan biraz olsun nasiplenmiş olsa. O zaman sanala kapanıp kalmazdı hiç kimse. Kimse farklı inanç ve görüşe anlayışsız kalmaz, şiddeti aklının ucundan geçirmezdi. Yanlış insanlara tavır alıyorsunuz, hem de haksız olarak.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Zamanında Mevlanayı çok büyük bir insan olarak görmüş birisiyim. Sanmayın ki bu gerçeklere uyanmak benim için kolay oldu. Doğrusu çok acılı olduğunu söyleyebilirim. Ama içinden çıktım. Mesneviyi okumuşsunuzdur sanırım. Orada anlatılanlar inanılmaz kötü işlerle dolu. Sanırım şöyle bir hikaye var. Bir padişah cariyesine aşık oluyor. Cariye başkasına aşık. Padişah bundan rahatsız. Psikolojik bir oyunla cariyenin sevdiği kişiyi tespit edip oraya getiriyorlar ve bir şekilde yavaş yavaş cariyenin gözleri önünde o insanın hastalanıp ölmesini sağlıyorlar. Bu manzara karşısında cariyenin aşkıda ölüyor ve efendisine aşık olması mümkün oluyor. Şimdi bunun neresi insani. Bu çok pis bir entrika. Mesnevide bunun gibi neler var. Mevlananın kafası bu işlere çok iyi çalışıyormuş. Eserlerine bakıncada o iyilik maskesinin arkasında ve hatta açıkça çok entikalı ve kötücül anlatımlar ortaya kendisini döküyor. Nesini doğru ve iyi bulayım? Zaten bana ne verebilir artık? Günümüzde bambaşka bir anlayış var. Bunlar çok eskidi artık halk farkında olmasada. Önümüzdeki zamanlar bence epey farklı olacak.

tarihinde baglanti tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Pante, ayrıca sizin o şiirle ilgili değerlendirmeniz öyle olabilir. Geneldede öyle bilinebilir. Çünkü genel kabul bu yönde. Ama herkes bunları böyle değerlendirmiyor. Yanlış insanlara tavır almak neyin nesi? Ben öyle desem ne böyle desem ne? Ben genel geçer hikayeye inanmıyorum. Zaten hikayenin pek normal bir tarafı yokya işte. Sorarsanız Mevlananın açlıktan benzi sarı imiş. Ama Mevlana devletten maaş alan bir şahıs. O zamanki zamanda böyle biri nasıl aç kalıyorsa artık. Bizim halk yer bunları yer. Önüne ne koysanız yiye yiye bu hale geldi zaten.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ne tür bir tanrılık yapmış, kimleri uyutmuş ve yönetmiş?

O ne bir yönetici idi ne bir imam, ne de bir şeyh.

Basit şeylerin tartışılmamasını istiyorsanız, herkesin Mevlana'ya ya da Yunus'a sizin gibi bakmanızı beklememelisiniz. Herşeyin direk olması lazım değil elbette. Mevlana direk yazmazdı zaten. Ama siz de çok tersinden anlamlar çıkarıyorsunuz. Entrikalar çevirmiş de ne yapmış? Ne elde etmiş?

Amerika'da kitabı bestseller oluyorsa, dünyada ençok okunan kitaplar arasında sıralamaya girebiliyorsa bu entrikalarının rolü var mıdır bunda? Yoksa eserlerinin mükemmelliğinin,felsefesinin, dünya görüşünün sonucu mudur bu?

sevgili pante; senin açık görüşlü ve sorgulayıcı birisi olduğunu biliyorum; ki bu sorgulamaların ve blogundaki araştırmaların sayesinde çok şey öğrendim. ama iş mevlanaya gelince neden böyle oldun anlamadım. öncelikle şunu bilmeliyiz ki resmi tarihi her zaman kazananlar ve güçlüler yazmıştır. o yüzden biz sorgulayanlar ve gerçeği arayanlar hep satır aralarına ve detaylara bakmak zorundayız. aslında mevlana hakkında -mevlana evrimci mi?- başlığında uzun süre konuşmuştuk, benim birkaç iletimin ardından o başlığa artık kimse yazamadı. şimdi mecburen yeniden kendi yazdıklarımı buraya kopyala yapıştır yapmak zorundayım çünkü mevlana konusu yeniden başka bir başlıkta açıldı.

öncelikle şunu söylemeliyim ki mevlana yurtdışında özellikle amerikada kesinlikle müslüman olarak tanınmaz. eğer yabancı veya yurtdışında yaşayan bir arkadaşınız varsa bunu teyit edebilirsiniz.

şimdi gelelim mevlana efendinin yediği öteki nanelere. moğol ajanı olduğu artık aşikardır ve bunu ünlü tarihçilerde reddemiyorlar. peki mevlananın nasreddin hocayı öldürttüğünü duymuş muydunuz? bunu ben demiyorum, koskoca profesör söylüyor.(Selçuk Üniversitesi öğretim üyesi Ortaçağ Tarihi Uzmanı Prof. Mikail Bayram) hemde sebep ne? nasreddin hocanın oğlancı olduğunu iddia ediyor ama tabii ki bu bir bahane. çünkü nasreddin hoca türkmendi ve ahilerin başkanıydı. moğol sömürgesine karşı direniş örgütlüyordu, bu da doğal olarak mevlananın hoşuna gitmedi. hatta beyitlerle birbirlerine sataşıyorlardı:

"Ey eli ayağı olan Hoca, kaza ve kederle ayağın kırılmıştır. Sen çok gönüller kırdın, cezan karşına çıktı ve belanı buldun" (Mevlana)

"Ey ekşi suratlı. Arkamdan aleyhime kötü sözler demişsin.-mevlana nasreddin hocaya divanı kebirde zürriyetsiz der- Kerkesin (Akbaba) ağzı daima necis (pis) kokar" (Nasreddin Hoca).

ve moğolların kuklası olan selçuklu yönetimi yine mevlananın talebesi olan cacaoğlu nureddinle nasreddin hocayı ortadan kaldırır.

ne varki mevlananın yediği naneler bununla kalmıyor. bir şemsi tebrizi olayı var ki aşk, ihanet, entrika, kan, nefret herşey var. şemsle mevlana o kadar sırılsıklam aşıktırlar ki, mevlana müderrisliğini kadılığını yaptığı konyayı unutur, günlerce haftlarca mevlanayla şems bir odaya kapanır çıkmazlar. mesela mevlana şemse şöyle birşeyde yazar ki ben herhangi bir bayana bile böyle ağdalı sözler söyleyememişimdir. değil ki mevlana efendi bunu bir erkeğe yazıyor.

"güneş'im, ayım geldi.

gözüm, kulağım geldi.

gümüş bedenlim geldi.

altın madenim geldi.

başımın sarhoşluğu geldi.

gözümün nuru geldi.

başka bir şey dilediysen

işte o başka bir şeyim geldi."

bu arada mevlananın nasreddin hocayı oğlanıcılıkla suçladığını unutmayalım. mevlananın yakın çevresi şemsi çekemez ve öldürürler ve bak şemsi, güneşini kuyuya attık derler. kuyuya bakmadan çöllere düşer şemsi aramaya. sonra anlar ki aşkından kendisi şems olmuştur. oturur ve divanı şemsi tebriziyi yazar.

yeri gelmişken mevlananın sevgilisi şemsi tebrizi hakkında da ariflerin menkıbeleri kitabından birkaç alıntı yapalım ki kendisini daha iyi tanıyalım.

Bir gün Şems,: “Arkadaş kaç defa ben seni bağışladım, neden hala bu sıkıntıdan kurtulamadın, kalbini hoş tut” dedi ise de yine bu sıkıntı kalbinden gitmedi. Bir gün pazarın ortasında birdenbire Şems ile karşılaştı.

Tam bir kalp doğruluğu ile baş koyup: “Tanrıdan başka Tanrı yoktur ve Şemseddin Tanrının elçisidir” diyerek dili ile şahadet getirdi. Bunu işiten halk ayaklandı onu dövmek istedi. İçlerinden biri ilerleyerek ona bir kaç tane vurdu. Bunu gören Şems öyle bir nara kopardı ki, döven adam orada öldü. Pazar halkı ağlayıp, sızlayarak hepsi baş koyup Şemse kul ve mürit oldular. Şemsi Tebrizi’ye Seyfullah (Allahın kılıcı) derlerdi. Çünkü o kimden incinse, ya onu öldürür ve ya onun ruhunda yaralar açardı. (Ariflerin menkıbeleri, 208–210)

Şems şahane bir çadırda oturmuş, Kimya hatunla konuşup, oynaşıyordu. Bu durumu gören Mevlana hayretler içinde kaldı ve çadıra girmekten vaz geçip geri çıktı. Bu karı kocanın sevişmelerine mani olmamak için dışarıda dolaşmaya başladı. Sonra Şems, Mevlana’ya “içeri gel” diye bağırdı. Mevlana içeri girdiği vakit Şems’ten başkasını göremedi. Bunun sırrını sordu ve “Kimya nereye gitti” dedi. Şems: “Yüce Tanrı beni o kadar sever ki, istediğim şekilde yanıma gelir. Biraz öncede Kimya hatun suretinde yanıma gelmişti, sen onu gördün” dedi. “İşte Bayezidi Bistaminin Hali de böyle idi. Tanrı ona da sakalı bitmemiş genç oğlan halinde görünürdü” buyurdu.(Ariflerin menkıbeleri, 214–216)

Çelebi Hüsameddin (Mesnevi’yi yazan) ilk yıllarında Şems’e çok tevazu ve tezellül gösterdi. Bir gün Şems: “Ey Hüsameddin! Bu böyle olmaz; din parayla olur, sende bir şeyler ver ve kulluk et ki bize yol bulasın” dedi. Hüsameddin, hemen kalkıp eve gitti, evin eşyalarından, para pul, kap kaçak ve kadınların süs eşyası olarak ne varsa getirip, Şemsin önüne koydu. Filiras köyünde cennet bahçesi gibi bir bağı vardı. Hemen onu da satıp parasını Şemsin pabuçları içine döktü. Böyle bir padişah kendinden bir şey istediği için secdeler ediyor, ağlıyor, sızlıyor ve Tanrıya şükürde bulunuyordu. Bunun üzerine Şems ona: “ Evet Hüsameddin, ben Tanrının niyetinden, Erenlerin himmetinden öyle ümit ediyorum ki, bugünden sonra en olgun velilerin gıpta ettiği bir makama ereceksin ve kardeşlerinin kıskanıp sevdiği bir kimse olacaksın” dedi. Bu rivayetin devamında Eflaki dede şöyle bir tespitte bulunuyor: Çok isteyen mürit hiçbir şekilde muradına yol bulamaz; ancak kullukla ve bol-bol vermekle yol bulabilir.” (Ariflerin menkıbeleri, 202)

Yine Şems buyurdu ki: Ben yüzyıllık kâfire sövsem mümin olur. Mümine sövsem veli olup cennete gider.(Ariflerin menkıbeleri, 204)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Zamanında Mevlanayı çok büyük bir insan olarak görmüş birisiyim. Sanmayın ki bu gerçeklere uyanmak benim için kolay oldu. Doğrusu çok acılı olduğunu söyleyebilirim. Ama içinden çıktım. Mesneviyi okumuşsunuzdur sanırım. Orada anlatılanlar inanılmaz kötü işlerle dolu. Sanırım şöyle bir hikaye var. Bir padişah cariyesine aşık oluyor. Cariye başkasına aşık. Padişah bundan rahatsız. Psikolojik bir oyunla cariyenin sevdiği kişiyi tespit edip oraya getiriyorlar ve bir şekilde yavaş yavaş cariyenin gözleri önünde o insanın hastalanıp ölmesini sağlıyorlar. Bu manzara karşısında cariyenin aşkıda ölüyor ve efendisine aşık olması mümkün oluyor. Şimdi bunun neresi insani. Bu çok pis bir entrika. Mesnevide bunun gibi neler var. Mevlananın kafası bu işlere çok iyi çalışıyormuş. Eserlerine bakıncada o iyilik maskesinin arkasında ve hatta açıkça çok entikalı ve kötücül anlatımlar ortaya kendisini döküyor. Nesini doğru ve iyi bulayım? Zaten bana ne verebilir artık? Günümüzde bambaşka bir anlayış var. Bunlar çok eskidi artık halk farkında olmasada. Önümüzdeki zamanlar bence epey farklı olacak.

Çok büyük bir insan olarak görmek hatasından kurtulmuşsun ama bu defa da çok kötü görme hatasına düşmüşsün. Şunun ortasını bir bulabilsek.

Bu hikaye gibi onlarca bize ters gelecek hikaye vardır Mesnevi'de.

Olması da gayet doğaldır. Çünkü dinle yoğrulmuş, Anadolu toplumu içinde yetişmiş, zaafları, kompleksleri olan bir insandır neticede. Yani, günümüz için hatasız, her söylediği doğru, her yaptığı mükemmel bir insan değildir. Ama o dönemin toplumu içinde üstün bir insandır.

Bırakalım o dönemi, çağımızın din temsilcileriyle kıyasladığımızda da mükemmel kalır.

Alın bir Said Nursi'yi Mevlana ile kıyaslayın.

Biri 13. yüzyılda, diğeri 20. yüzyılda, bilim ve teknoloji çağında yaşamıştır.

Hangisi daha ilerici, hangisi daha insancıl, hangisi daha bilime yakındır? karar verin.

Aralarında 7 asır fark var.

Peki Mevlanacı diyebileceğimiz bir akım var mıdır? Yoktur. (Mevleviliği yanlış anlamayalım)

Ama bu Said Nursi'nin peşinde giden milyonlar vardır.

Ne Mevlana'cı-Yunus'çu olmak ne de Mevlana'yı "tu kaka" diye nitelemek.

Hakkını vermek, onu dinci propagandaya maruz bırakmamak, tersine gerici yobazlara karşı onu öne çıkarmak.

Atatürk de bunları görerek Mevlana'ya farklı yaklaşmıştır.

Nazım hikmet dahi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Atatürk ve Nazım Hikmet bugünkü ciddi araştırmalardan habersizdi ama. Propagandanın öğrettiğini biliyorlardı. Mevlana ortalama birisi olsa önemli değil. Mevlana tipik olarak iyilik ve inanç maskesini ustalıkla kullanmış bir kötülük taciri. Bu bence çok açık. Hırslı ve çok güçlü birisi. Üstelik Şems ile olan aşkını hiç normal göremem. Özelinde neyse ne önemli değil. Bunu böyle şiirlerle anlatıp durması bile bir garip iş. Zaten inançlı insanlara ters öncelikle. Tabii onlar o aşkı ilahi falan sanıyor. Ortada yaşanan bir ilişki olmuş olmamış değil mesele. Bu nedir böyle? Yok bir adam diğerine aşık oluyorda, şiirler şiirler falan. İlahi aşka giden yolmuşmuşmuş. Saçmalık yav.

Link to post
Sitelerde Paylaş
öncelikle şunu söylemeliyim ki mevlana yurtdışında özellikle amerikada kesinlikle müslüman olarak tanınmaz. eğer yabancı veya yurtdışında yaşayan bir arkadaşınız varsa bunu teyit edebilirsiniz.

Biz de müslüman diye, islamcı diye savunmuyoruz zaten.

moğol ajanı olduğu artık aşikardır ve bunu ünlü tarihçilerde reddemiyorlar. peki mevlananın nasreddin hocayı öldürttüğünü duymuş muydunuz? bunu ben demiyorum, koskoca profesör söylüyor.(Selçuk Üniversitesi öğretim üyesi Ortaçağ Tarihi Uzmanı Prof. Mikail Bayram) hemde sebep ne? nasreddin hocanın oğlancı olduğunu iddia ediyor ama tabii ki bu bir bahane. çünkü nasreddin hoca türkmendi ve ahilerin başkanıydı. moğol sömürgesine karşı direniş örgütlüyordu, bu da doğal olarak mevlananın hoşuna gitmedi. hatta beyitlerle birbirlerine sataşıyorlardı:

"Ey eli ayağı olan Hoca, kaza ve kederle ayağın kırılmıştır. Sen çok gönüller kırdın, cezan karşına çıktı ve belanı buldun" (Mevlana)

"Ey ekşi suratlı. Arkamdan aleyhime kötü sözler demişsin.-mevlana nasreddin hocaya divanı kebirde zürriyetsiz der- Kerkesin (Akbaba) ağzı daima necis (pis) kokar" (Nasreddin Hoca).

ve moğolların kuklası olan selçuklu yönetimi yine mevlananın talebesi olan cacaoğlu nureddinle nasreddin hocayı ortadan kaldırır.

Sevgili salyangoz tüccarı;

Koskoca Profesör diye Mikail bayram'a inanacaksanız, Erbakan'a da inanın o halde. İkisi de İslamcı.

Önemli olan somut belgelerle, kanıtlarla meseleyi ortaya koymak gerekir, komplo teorileriyle ya da tahminlerle, kurgularla değil.

Moğol ajanı ne demektir? Düşündünüz mü hiç?

İlhanlılar kimlerdir?

Dinleri, inançları nedir?

Anadolu, bugünkü anladığımız anlamda vatan mıdır?

Mevlana'nın ajanlık yaptığına dair kanıtınız nedir?

Moğolların Mevlana'ya saygı duyması ve para bağışında bulunmaları mı?

Eğer buysa ilk sorduğum soruları iyi düşünün. İlhanlıların da Moğol ve Türklerden oluştuğunu da.

İslam ordularının Orta Asya'yı kasıp kavurduğu dönemi, katliamları, kılıç zoruyla müslüman yapma girişimlerini de.

Gelelim Nasrettin Hoca'ya...

Yaşayıp yaşamadığı dahi kesin olarak bilinmeyen, doğum ve ölüm tarihi tam belli olmayan, türlü uydurma hikaye ve masalların, fıkraların yamandığı bir kişiyi neye dayanarak Mevlana'nın öldürttüğünü söyleyebilirsiniz? Hem Timur'la ilgili fıkraları olacak hem de Mevlana tarafından öldürtülmüş olacak.

Arada 150-200 sene fark var.

Mesnevi'deki Cuha'yı Nasreddin Hoca diye yutturmaya kalkanları, Nasreddin Hoca'yı Ahi Evran'la eşleştirmeye kalkanları ciddiye alıyorsunuz, okuyun inceleyin biraz.

Üstüste konuları yığıp, uzun uzun alıntılar yapmayın lütfen. Bu kolaya, basite kaçmaktır.

Bu iddiaların her biri sayfalarca işlenecek konulardır. Aynı yazıda hem ajanlığı, hem eşcinselliği, hem kadın düşmanlığı, hem katilliği. El insaf!

Eğer gerçekten bu konulara vakıfsanız, tek bir konuyu ele alın, tartışıp bitirelim. Sonra diğerine geçelim.

Örneğin Nasreddin Hoca konusunu.

Cuha ile Nasreddin Hoca arasında 5 asır fark var. 8. yüzyıl Arap edebiyatının fıkra kahramanıdır Cuha. Nasreddin Hoca fıkralarının çoğunun da Cuha'dan araklama olduğu bilinir. Doğrusu, fıkraların çoğu Nasreddin Hoca'ya ölümünden çok sonra yakıştırılmıştır.

Mesnevi'deki fıkraların da Nasreddin Hoca ile ilgisi yoktur ve Cuha'ya aittir. Adını da yazmıştır zaten Cuha diye.

Şimdi kalkıp da sırf Nasreddin Hoca ile ilişkilendirebilmek için, "Cuha diyerek hocayı kastediyor." diye bir iddiada bulunulabilir mi?

Ama bulunabiliyorlar ve çok komik duruma düşürüyorlar kendilerini.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Atatürk ve Nazım Hikmet bugünkü ciddi araştırmalardan habersizdi ama. Propagandanın öğrettiğini biliyorlardı. Mevlana ortalama birisi olsa önemli değil. Mevlana tipik olarak iyilik ve inanç maskesini ustalıkla kullanmış bir kötülük taciri. Bu bence çok açık. Hırslı ve çok güçlü birisi. Üstelik Şems ile olan aşkını hiç normal göremem. Özelinde neyse ne önemli değil. Bunu böyle şiirlerle anlatıp durması bile bir garip iş. Zaten inançlı insanlara ters öncelikle. Tabii onlar o aşkı ilahi falan sanıyor. Ortada yaşanan bir ilişki olmuş olmamış değil mesele. Bu nedir böyle? Yok bir adam diğerine aşık oluyorda, şiirler şiirler falan. İlahi aşka giden yolmuşmuşmuş. Saçmalık yav.

Nereden biliyorsunuz habersiz olduklarını.

Bugünkü ciddi araştırmalar dediğiniz saçmalıklardan ibaret.

Mesnevi ve divan-ı Kebir ise o zaman da vardı.

Atatürk'ün ve Nazım hikmet'in öğretilerini cahil halktan aldığını mı sanıyorsunuz?

Peygamber değil ki inanç maskesi kullansın.

Çok eşlilik mi yapmış, cariyeler mi edinmiş?

O da kendince bir felsefe edinmiş, bir yol tutmuş.

Kötülük taciri olacak ne yapmış? (Örnek vererek itham ederseniz daha uygun olur.)

Tersine iyiliklere, güzelliklere örnek olmuş.

Neden Şems ile olan ilişkileri ters geliyor?

İki alim insan birbirine aşırı bir muhabbetle bağlı olamaz mı?

Belden aşağı düşünüp hemen altında cinsel ilişki mi aramak gerekir?

Tasvip etmeyebilirsiniz, ama ithamda bulunmak da onları değil sizi düşürür.

Link to post
Sitelerde Paylaş
sizi ayrıntılarla fazla boğmak istemem; buda mesneviden:

2467-“ Kadında hayvanlık sıfatları çoktur; çünkü kadının gönlü renge, kokuya akar.

Bir virgül eksikliği dahi bir cümleyi tam zıt anlama dönüştürebilir, eklenen bir kelime de.

Tamamına bakalım:

2459. Bütün kadınlar, savaşta saf yarmazlar, feryat ve figan ederler.

2460. Onu saf içinde aslan gibi görürsün, eline kılıcını almıştır ama eli titrer durur.

2461. Vay aklı dişi, kötü ve çirkin nefsi erkek ve atılmaya hazır olana!

2462. Nihayet onun aklı alt olur. Ziyandan başka bir yere göçemez.

2463. Ne mutlu aklı erkek olana, çirkin nefsi dişi ve âciz bulunana!

2464. Cüzi aklı, erkek ve üst olursa dişi nefsini aklı, alt eder.

2465. Görünüşte dişinin saldırması da kuvvetlidir ama onun ziyanı, o eşek gibi, eşekliğindendir.

2466. Kadında hayvan sıfatı üstündür. Çünkü kadının renge, kokuya meyli vardır.

2467. O eşek de çayırlığın rengini, kokusunu duyunca elindeki bütün deliller kaçıp gitti.

2468. Yağmura muhtaç bir susuz haline geldi, bulut yoktu, öküz açlığına uğradı, sabrı yoktu.

2469. Babam, sabır demir kalkandır. Tanrı, kalkana "Zafer geldi çattı" yazısını yazmıştır.

Mevlana, aklın doğrusunu erkek, nefsin doğrusunu ise dişi olarak nitelendiriyor.

Bunu erkeklik aktif, etkin, dişilik ise pasif, edilgen olarak düşünebiliriz.

Eğer dişi akıl ve erkek nefisle davranıldığı takdirde yanlış yapılacağını, zararla sonuçlanacağını ifade ediyor. Doğrusunun erkek akılla ve dişi nefisle davranmak olduğunu, erkek aklın, dişi nefsin üstesinden geleceğini anlatmaya çalışıyor. Hayvanların sahip olduğu içgüdü gücünün, koku ve renge olan hassasiyetlerinin kadında üstün olduğunu öne sürüyor ki çok doğrudur.

Şimdi buradan sadece tek beyiti alıp "Kadını aşağılıyor" sonucuna varmak haksızlıktır.

Kadınla ilgili şu sözleri hangi İslamcıdan duyabilirsiniz?

Kadın, Tanrı ışığıdır, sevgili değil; kadın sanki yaratıcıdır; yaratılmış değil. (Mesnevî-I / 2435-2446)

Nikâhta iki kişinin birbirine denk olması lâzım. Yoksa iş bozulur, geçim kalmaz.” (Mesnevî, IV/196, 197)

Kadınlar , akıllı erkeklere karşı galip gelirler ; fakat cahil erkekler kadınları mağlup ederler.

Bu tür cahiller, sert ve kaba olan insanlardır.

Bunlarda acıma , lutfetme ve sevme duygusu azdır ; çünkü yaratılışlarında hayvanlık duygusu üstündür.

Şimdi bu sözleri kullanan bir insan kadını aşağılar mı?

Bakın kadın-erkek farkını nasıl açıklıyor:

“Ey yiğit kişi! Erkeklerin kadınlara üstünlüğü kuvvet , kazanç ve mal-mülk bakımından değildir.

Öyle olsaydı , aslan ve fil daha kuvvetli olduklarından dolayı insandan daha üstün , daha yüce olurdu.

Erkeklerin kadınlardan üstün olması erkeğin , kadına nazaran daha çok işin sonunu görebilmesindendir.

Erkek de , işin sonunu tahmin edip göremezse , bu becerisi olanlara karşı kadın gibi noksan sayılır.” (Mesnevî, IV/1618-1621)

Buradaki erkek üstünlüğün sebebi ise, o döneme dek kadının ev işlerine kapanmış olması, erkeğin ise ev dışındaki konularda deneyimli olmasındandır.

13. yüzyıl'ın mevlana'sının kadına bakış açısı budur.

Peki 19. ve 20. yüzyılın hayran olduğunuz ünlüleri kadına nasıl bakar acaba?

Örneğin Nietzsche'nin "Kadına mı gidiyorsun, kırbacını almayı unutma" sözü nasıl açıklanabilir?

Victor Hügo'nun, Freud'un, Tolstoy'un kadınlar hakkındaki düşüncelerini 7 asır önce yaşamış Mevlana ile kıyaslamak ister misiniz?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Pante, konuyu yönlendirdiğin yerden devam etmek isteyenler olabilir tabii ama ben eleştirimi yapayım. Konuyu öyle biryere çektin ki bol bol metaryalde getirirsin, güzel yaklaşımlarda. Sonuçta burjuvanın kadına bakışını anlatıyor işte. Bunları bir tek Mevlana mı bilip söylemiştir acaba? Türklerde kadına verilen değer hiç mi yoktur? Kuruluş dizisinin önemli bir kısmını yakın zamanda toplu olarak izledim. Osmanlının kuruluşunu anlatıyor. Gene İslam var ama, kadına verilen değerin kökeninin Türk kültürü olduğu diziden bile belli. Mevlana ile ilgili siyasi konular çok iddialı ve Şems ile ilişkisi çok tumturaklı mı geldi de konuyu buralara çekiyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Pante, konuyu yönlendirdiğin yerden devam etmek isteyenler olabilir tabii ama ben eleştirimi yapayım. Konuyu öyle biryere çektin ki bol bol metaryalde getirirsin, güzel yaklaşımlarda. Sonuçta burjuvanın kadına bakışını anlatıyor işte. Bunları bir tek Mevlana mı bilip söylemiştir acaba? Türklerde kadına verilen değer hiç mi yoktur? Kuruluş dizisinin önemli bir kısmını yakın zamanda toplu olarak izledim. Osmanlının kuruluşunu anlatıyor. Gene İslam var ama, kadına verilen değerin kökeninin Türk kültürü olduğu diziden bile belli. Mevlana ile ilgili siyasi konular çok iddialı ve Şems ile ilişkisi çok tumturaklı mı geldi de konuyu buralara çekiyorsun?

Ben mi konuyu buralara çekiyorum? :rolleyes:

Dönüp mesajlara bakarsanız eleştirimi görürsün.

Ben sadece yanıt veriyorum.

Yazdıklarınızın altını doldurmalısınız.

Moğol ajanı, katil, eşcinsel, kötülük taciri, kadın düşmanı gibi ithamlara, iftiralara yanıt verildiğinde konu bir tarafa mı çekilmiş oluyor?

Madem ki ajan diyorsun, kanıtlamalısın.

Eşcinsel olduğunu iddia ediyorsan kanıtlamalısın.

Cımbızla çekilmiş bir sözle, bir satırla değil.

Hoşgörüden rahatsız olan teokrasi yanlısı şeriatçi akademisyenlerin safsatalarıyla değil.

Bakın ciddi ciddi Mevlana'nın Nasreddin Hoca'yı öldürttüğü suçlaması yapılıyor.

Bunu yazan insan; "Böyle bir iddia var, ne diyorsunuz? Doğru olabilir mi?" dese problem yok.

Ama "Nasreddin Hoca'yı öldürttü." diye yazıyorsa bunu kanıtlamalıdır. Çünkü artık bu iddianın sahibi durumundadır.

Siz de madem ki "kötülük taciridir" dediniz, altını doldurmalısınız.

Ya da altını dolduramadığınız ithamlarda bulunmamalısınız.

Benim bloğumdaki yazılarımı, araştırmalarımı beğendiğini yazmış Salyangoz tüccarı.

Teşekkür ediyorum. Rastlamış mı hiç bir tane olsun altı doldurulmamış bir iddiaya?

Var mı hiç Mevlana'ya yapılan ithamlara benzeyen bir konu.

Tümünde Kur'an'dan, hadislerden, siyer ve tarihten belgesi, kanıtı kaynak olarak verilmiştir.

Yeri gelirse Muhammed hazretleri hakkında yazılmış aslı olmayan bir iddiaya da karşı çıkabilirim.

Birçok kez de olmuştur bu.

Biz günümüz insanlarına evrim teorisini anlatamıyoruz.

Bu değerli insanlar 8 asır önce insanın hayvandan, hayvanın bitkiden olduğunu, tekamülün yani evrimin sürdüğünü söylemişler, nasıl bunlara yapılan iftiralara karşı savunmamazlık yapabilirim.

Hangi İslamcı bugün, Kabe'ye hacca gideni "gerek yok" diye geri çevirebilir?

Hangisi şarap içmeye hoş bakabilir, içene eşlik edebilir?

Mevlana'nın bu yapısında Türk kökenli olmasının etkisi büyüktür tabi.

Hala İslam'da kadın erkeğin birkaç metre gerisinden yürürken, Türklerde İslam'dan önce bile kadın erkek beraberdir, saygınlığı vardır.

Derinlemesine incelerseniz eğer, Mevlana'nında topluma bu yönde mesaj verdiği görülecektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 1 year later...

Malum yeni genç kuşağın içinde din öğretilerini sorgulayanların önemli bir bölümü dinini kaybediyor. Ancak yunusun aşağıda vereceğim, görüşleri Kuranla taban tabana zıt olarak görüldüğü halde neden Müslüman olarak sayılmıştır. Dahası, O kendisini neden Müslüman olarak görmüştür?

Sözgelimi

Elif okuduk ötürü

Pazar eyledik götürü

Yaradılmışı hoş gördük

Yaradandan ötürü

Dörtlüğünde hümanizm bulunmaktadır. Oysa Kuran insan sevgisinden çok iman edenler sevgisi üzerinde durur ve inanmayanlara “kahrolasılar” demektedir.

Yine

Sen sana ne sanırsan, ayruğa da anı san

Dört kitabın manâsı budur; eğer var ise

Buradan Yunusun deist olabileceği anlamı çıkabilir.Ancak deistin Muhammedle arası pek iyi olmadığı için şu satırdan deist olmadığını da anlamak mümkün.

Yaratıldı Mustafa, yüzü gül gönlü safâ

Ol kıldı bize vefâ, ondandır ihsân bana

Buradan ise Yunusun teist olduğu ve Müslüman olduğu görülmektedir.

Aşağıda ise panteist olduğu görülüyor.

Çarh-ı felek yoğidi canlarımız var iken

Biz ol vakit dost idik, Azrâil ağyar iken

Şurada ise pan enteist bir anlayış var.

Oda gölge dedüğme ta'netmenüz hocalar

Hatırunuz hoş olsun yanub tütesim gelür

Ben günahumca yanam rahmet suyuyla yunam

İki kanad takınam biraz uçasım gelür

Andan Cennete varam Cennetde Hakk’ı görem

Huri ile Gılmanı bir bir kaçasım gelür

Yanı sıra Mevlana’nın putperesti dahi kapısına çağırırken Kuranın putperesti ateş odunu olarak tanıtması var.Yunus ve Mevlanalar en cahil aptal insanın kabahatlerine yanlışlarına büyük bir şevkatle cevap verirler.Ama Kuranda ise akklını kullanmayanların üzerine pislik ineceği söylenmektedir

İfade etmek istediğim konu şu: Yunus gibi sezgi ve bilgi dünyası geniş bir insan Kuranın içinde kendi söylemleriyle çelişen bu sözleri görmedi mi? Görmüşse neden deist olmadı? Deist olmadığı anlaşıldığına göre bizlerin Yunus gibi derinliğine araştırma da yapmadığımız düşünülürse Deizm ve ateizme geçiş için biraz acele etmiyor muyuz? Bunda bizim biraz da sorgulamayı bırakmamızın verdiği rahatlık yatmıyor mu?

Bizler hangi araştırmalarımızla onlardan şanslı çıktık. Bizler cesur olduk da yunus ve hallac gibileri mi korkak idi? Korkak idilerse canlarını neden öğretileri uğrunda Müslüman olarak verdiler.Neden müslümanlığı Kuranın bu ayetlerine rağmen bırakmadılar?

çünkü onlara gerçekle yüzleşeblen insanlardı.

deizm yada ateizme geçiş yapsak ne olacak ? yapmasak ne ?

tanrı için hepsi bir .kul allahı bilmiş bilmemmiş ne ? ayı dağa küsmüş dağın haberi yok..

''dört kitabın manası bellidir bir elifte''

doğruluk sadece doğruluk.

yunus tekkeye çalı taşıryorken bile dümdüz doğsdoğru olanlarını taşırmış...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yunus Emre denilen adamın iç düşünsel süreçleri karma karışık olabilir. Çünkü Filozof bir yanı da olabilir. Zaten var bildiğim kadarı ile.

Aslına bakarsanız, tüm insanların çocukluktan içindeki inanç sistemi aynı değildir.

Tüm bunları bilip, tek bir yaratıcıya inanan birinin yazdığı şiirleri faşistçe irdeleyerek, buarada panteist, burada deist, burada müslüman demek çok yanlış...

Kuran'a bakıp da sonra da bir kişinin sözlerini onun yanına koyup, "Bu buna uymuyor" diyorsunuz.

Neye göre uymuyor. 500 sayfalık bir anlatıya göre tüm düşünsel dünya şu şekilde olcaktır denilemez.

Kısacası o adamı iki üç değişik bakış açsısı yüzünden,

Panteistti, Deistti, Müslümandı diye fişleyemessiniz.

Belki de Müslüman demek tüm hepsini kapsamaktadır.

Belki de Ateizm bile Müslüman olma süreci içinde bir düşüncedir.

İnanmak, İnanmamak olmadan nasıl tanımlanabilir?

tarihinde inevitablen tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yunus Emre denilen adamın iç düşünsel süreçleri karma karışık olabilir. Çünkü Filozof bir yanı da olabilir. Zaten var bildiğim kadarı ile.

Aslına bakarsanız, tüm insanların çocukluktan içindeki inanç sistemi aynı değildir.

Tüm bunları bilip, tek bir yaratıcıya inanan birinin yazdığı şiirleri faşistçe irdeleyerek, buarada panteist, burada deist, burada müslüman demek çok yanlış...

Kuran'a bakıp da sonra da bir kişinin sözlerini onun yanına koyup, "Bu buna uymuyor" diyorsunuz.

Neye göre uymuyor. 500 sayfalık bir anlatıya göre tüm düşünsel dünya şu şekilde olcaktır denilemez.

Kısacası o adamı iki üç değişik bakış açsısı yüzünden,

Panteistti, Deistti, Müslümandı diye fişleyemessiniz.

Belki de Müslüman demek tüm hepsini kapsamaktadır.

Belki de Ateizm bile Müslüman olma süreci içinde bir düşüncedir.

İnanmak, İnanmamak olmadan nasıl tanımlanabilir?

belkide bütün doğrucular hak hukuk göezetenlerdir gerçek müslümanlar kim bilr dimi ?

zaten özedönüşte bunun sorgusunu yapıyor yunusu mevlanayı fişlemek gibi bir düşüncesi yok kanımca.

tarihinde NOIR tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

bu konu da ilginçmiş...

kendimce benzer süreçleri yaşıyorum sanırım...

tanrının tüm insanları ilgilendiren şeyleri sadece belli bir yöreye ve kişiye bildirmesi konusu bence teist yaklaşımın en zorlanacağı konudur...

peygamberlerin ve kutsal kitabların tamamen çöpe atılası uydurma şeyler olması da pek olası değil...

doğrusu bence deist ile teist arası bir yerde...

teistin yanlış anladığı bazı şeyler var...

deistin peygamberleri hiç kale almaması da doğru bir yaklaşım değil...

tanrı tüm insanlara doğruyu yanlışı ayırdedebilecek fıtratı vermiştir...

ama ayrıca niye peygamber göndermiştir...

daha önce de belirttiğim gibi bu soruya benim cevabım peygamberler din kurucusu değil sadece fıtrat yolunu tazeleyen yada hatırlatan şahıslar olmalıdır...

din zaten fıtratı oluşturan tarafında her insanın genlerine işlenmiştir...

oda temiz ve dürüst biri olarak yaşam sürdürmektir...

Link to post
Sitelerde Paylaş

tanrı tüm insanlara doğruyu yanlışı ayırdedebilecek fıtratı vermiştir...

ama ayrıca niye peygamber göndermiştir...

daha önce de belirttiğim gibi bu soruya benim cevabım peygamberler din kurucusu değil sadece fıtrat yolunu tazeleyen yada hatırlatan şahıslar olmalıdır...

din zaten fıtratı oluşturan tarafında her insanın genlerine işlenmiştir...

oda temiz ve dürüst biri olarak yaşam sürdürmektir...

Sevgili kirec,

Elimizdeki yazılı mushaf olan kuranın bir adıda hatırlatıcıdır. Geçmiş metinleri onaylar (orijinlerini yani) ve unutulmuş olanlarını yeniden hatırlatır.

Şimdi bende düşündüm bunu çok. Madem insanın elinde yetisi var ayırt edebilecek fıtrat mekanizması.

O zaman neden elçiler vs gelmiştir dedim.

Ama insanı incelediğim zaman, hemde en uçlarda (iyi ve kötü) bunun gerekli olduğunu gördüm.

Bu özünü unutan insana ayrıca başka birşeyinde göstergesi.

O kullarına çok merhamet edendir, çok şefkatlidir diyor ya.

Sürekli bizi uyarıyor ve unuttuğumuzu hatırlatıyor.

Eğer herkes fıtratı kullanıp doğru ve dürüst işler yapıyor olsa idi sence o hafızalara kazınmış akbabanın önünde sürünen zenci çocuk olur muydu? Bence olmazdı?

Ama gel gör ki bunca hatırlatmaya rağmen insan hala çok zalimdir ve çok nankördür.

Herkes kendi elinin kazancını yiyecektir son kertede.

Selam ederim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...