Jump to content

Evrim Nedir?


Recommended Posts

"In fact, evolution can be precisely defined as any change in the frequency of alleles within a gene pool from one generation to the next."

- Helena Curtis and N. Sue Barnes, Biology, 5th ed. 1989 Worth Publishers, p.974

Bu tanımlamaya göre genetik bir havuzda allellerin nesilden nesle olan sıklığında olan değişiklik için evrim denmektedir.

Hatta evrim tam anlamı ile bu şekilde tarif edilir.

Ateistforum da da evrim bu şekilde tanımlanır... Ve bu tanımalamanın doğruluğuna inanılır.

Bu doğru bir tanımlama mıdır?

Neden doğru olmalıdır?

Neden yanlıştır?

Evrimi en temel düzeyde tartışmak ister misiniz?

Evrim nedir?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 54
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Bu tanımlama doğru değildir belki ama, yanlış da değildir.

Eksiktir.

Eksik bir tanımlama doğru bir tanımlama olamaz.

Neden eksiktir?

Çünkü bu tanımlama evrimi allelik değişikliklerle özdeş tutmaktadır.

Bu durumda allel'in ne olduğunu bilirsek, bu tanımlamanın da doğru mu, yanlış mı yoksa eksik mi olduğunu anlarız.

Allel nedir?

Allel, genlerin alternatif şekilleridir.

Kromozomlar üzerinde her genin iki kopyası vardır. O kopyalar farklı olunca her biri için diğerinin allel'i olduğu söylenir.

Örnek verelim..

Bezelye tohumunun iki şekli vardır. Ya yuvarlaktır. Ya da buruşuktur.

Bu tohumun yuvarlaklığından ve buruşukluğundan sorumlu genler birbirlerinin allelidirler.

Şimdi evrimi tekrar ele alalım ve ne olduğunu anlamaya çalışalım.

Biz yalnız biyolojik evrimden bahsediyoruz.

Bunu da vurgulayalım. Evrimin başka tanımlamaları da vardır.

Genel olarak evrim değişim demektir.

Biyolojik evrim ise, nesilden nesle popülasyonda olan genetik değişikliktir. Bu değişiklik allelizm şeklinde kendini belirtebilir ama, bu yetersiz ve çok sınırlı bir evrim tanımıdır. Biyolojik evrim aynı zamanda bireyler arasındaki genetik çeşitlilik üzerinde doğal seçilimin baskı yaparak ortaya yeni bir türün çıkmasını sağlamasıdır. Bunu içermeyen bir tanımlama doğru olamaz. Çünkü eksiktir. Evrim yalnız allel değişikliği değildir. Çok daha derin genetik değişiklikleri de kapsamına alır.

Evrim türleşmeyi de kapsamına alır ve daha çok onun için kullanılan bir terimdir.

Türleşmenin kesin doğası bilinmemekte olup, tartışmalı tarafları vardır.

Burada benim vurgulamak istediğim husus, bu forumda ve genel olarak birçok yerde özellikle üzerinde durulan ve evrimi yalnız popülasyondaki allelik değişiklikler olarak tanımlayan görüşün, yanlış değilse bile eksik olduğu için doğru olmadığını vurgulamaltır..

Bu konuda itirazı olanları buraya davet ediyorum..

Selamlar..

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş

Konuyu tartışmaya devam edelim.

Yukarda allel lerden bahsettim.

Ve daha sonra genetik değişikliklere değindim.

Allel hiç kuşkusuz genetik değişikliktir..

Ama yegane veya bütün genetik değişiklik değildir ve allel'ler türleşmeden sorumlu değildir.

Evrim ise temel olarak türleşme sorunu ile ilgilenen bir süreçtir.

Bu son iki cümlenin üzerinde durmamız gerekiyor..

Bir kere daha yazıyorum.

Allellerde olan değişiklik, türleşmek için yeterli değildir.

Biyolojik evrim temel olarak türleşmeyi açıklayan bir kuramdır.

Evrimsel süreçten genetik değişiklikler sorumludur.

Bu değişiklikler allel'lerin dağılımını da tutabilir ama, yeni bir türün ortaya çıkması için gerekli genetik değişiklikler çok daha derindirler.

Genlerin sayısı ve türü de değişir, kromozomların sayısı da.. Yeni genler ortaya çıkabilir. Bazı genler yok olabilir.

Bütün bunlar ve diğerleri genetik değişikliklerdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

EVRİM NEDİR?

En basit tanımı ile biyolojik evrim, yeni nesillerin modifikasyona, yani değişikliğe uğramasıdır.

Biyolojik evrim, yaprakların sararıp dökülmesi, tepelerin oluşması veya erozyonu gibi basit değişiklikler değildir.

Yeni nesillerin genetik profilinin değişmesidir.

Evrimin ana temasına göre yaşamakta olan bütün canlılar ortak bir atadan çıkmışlardır.

Bütün canlılar birbirlerinin akrabalarıdır. Bunun hiç bir istisnası yoktur.

Evrim süreci nasıl gerçekleşir?

Evrimin en temel mekanizması genetik çeşitliliğin ortaya çıkması ve onlara bazı doğal güçlerin baskı yapmasıdır.

Soy ve genetik farklılıklar kalıtımla yeni nesillerde devam ederler.

Mutasyon, göçme(genetik kayma) (genetic drift) ve doğal seçilm yeni nesillerdeki genetik değişikliklerden sorumlu doğal mekanizmalardır.

Doğal seçilim dışında da bazı mekanizmalar vardır yani.

Bu bağlamda genetik çeşitlilik çok önemlidir.

Genetik kayma rastgele bir süreçtir.

Doğal seçilim yoluyla genetik çeşitlilik, çoğalma ve kalıtım farkları saptanır.

Ayrıca birlikte evrim de (coevolution) önemli bir mekanizmadır. Canlılar birbirlerinin evrimini etkilerler.

Evrim, ortak bir atadan değişime uğrayan yeni nesillerin ortaya çıkması ise, değişen nedir?

Bir hayvan toplumunda evrimin olabilmesi için gen sıklığında değişikliklerin olması gerekmektedir.

Bu genetik değişiklikler kalıtımla yeni nesillere geçerler.

Uğur böceklerini (beetle) ele alalım. Kurak geçen bir yıl böcekler iyi beslenemeyecek ve normal büyüklüklerine ulaşamayacaklardır.

Bu durum için evrim terimi kullanılamaz.

Çünkü değişikliğin nedeni genetik değildir.

Bu değişiklik yeni nesillerde devam etmez.

Yine böcek örneğine dönelim. Bir yerdeki böceklerin yüzde 90’ı yeşil geride kalan yüzde 10 ise kahverengi olsun.

Zamanla kahverengi böceklerin çoğalması ve çoğunluğu ele geçirmesi evrimsel bir süreçtir.

Çünkü toplumda genetik bir değişiklik vuku bulmuş ve kahverengi renkten sorumlu genler topluma hakim olmuşlardır.

Değişme Mekanizmaları:

Mutasyon: Yeşil renkten sorumlu genlerin yerini kahverengi renkten sorumlu genleri alması demek, yeşil renkten sorumlu genin mutasyonu ile açıklanabilir.

Göcme (Migrasyon): Mutasyon olmadan da toplumun genetik yapısı değişebilir. Kahverenkten sorumlu genlere sahip böcekler, yeşil böceklerin bol olduğu yere göçebilir ve onlarla çiftleşebilir. Bu toplumda çiftleşme bile olmadan kahverenkten sorumlu genler çoğunlukta olacaklardır.

Genetik kayma (drift): Herhangi bir nedenden dolayı yeşil böceklerin ölmeleri, yeni nesillerde kahverengi böceklerin çoğalma nedeni olabilir.

Bu genetik değişiklik nesilden nesle devam edecektir.

Doğal seçilim: Yeşil böceklerin kuşlar tarafından daha kolay tanınacağını düşünün. Bu durumda sayıları azalan yeşil böcekler yeni nesillere genlerini geçiremeyecekler ve kahverengi böceklerin sayısı artacaktır. Bu da evrimsel bir süreçtir. Çünkü yeni nesillere genler aracılığı ile geçmektedir.

Bütün bu mekanizmalara bağlı olarak bir toplumda genlerin sıklığı değişecektir.

Ancak genetik çeşitlilik olmadan genetik kayma ve doğal seçilim de olamaz.

Yani burada esas bazı bireylerin genetik olarak diğerlerinden farklı olmasıdır.

Örneğin bütün böcekler yeşil ise, genetik kayma ve doğal seçilim onların genetik yapılarını değiştirmede tümüyle etkisiz olacaktır.

Bu durumda genetik çeşitliliğin ne olduğunu bilmemiz gerekmektedir.

Genetik çeşitliliğin üç kaynağı vardır.

Mutasyon: DNA’daki değişiklik demektir.Her ne kadar tek bir mutasyon büyük bir değişikliğe neden olabilirse de, genellikle mutasyonlar zamanla birikir ve çok daha büyük evrimsel değişikliklere neden olurlar.

Gen akımı: Bir toplumdan diğer topluma bazı genlerin geçmesidir. Örneğin göçebelik bir gen hareketidir.

Cinsel ilişkilerle de yeni gen kombinasyonları ortaya çıkıp toplumun içinde dağılabilir.

Yararlı, nötral ve zararlı da olabilen mutasyonların en önemli özelliği rastgele olmalarıdır.

Mutasyonlar yaşamla ilgili bütün süreçleri, görünüş ve davranış biçimleri ile fizyolojik etkinlikleri, etkileyebilirler.

Her mutasyon evrimsel bir etkiye sahip değildir. Somatik hücrelerin mutasyonu kansere nede olabilir belki ama, o kanser yeni nesillerde devam etmez. Mutasyonun yeni nesillerde devam edebilmesi ve evrimsel niteliklere sahip olabilmesi için, sperm ve yumurta gibi, seks hücrelerini tutması gerekir. Onlar için germinal mutasyonlar da denebilir. Yani germ hücrelerini (seks hücrelerini) tutan mutasyonlar…

Tek bir germinal mutasyonun oldukça geniş bir yelpaze oluşturan etkileri

vardır.

1.Fenotipte, yani görünüşte dikkati çeken bir değişiklik olmayabilir. Mutasyon ya işlevi olmayan DNA yöresini tutmuştur, ya da proteinin yapısının değişmesine neden olmamıştır.

2.Fenotipte küçük değişiklikler olabilir.

3.Fenotipte büyük değişiklikler olabilir. Örneğin böceklerin DDT’ye olan direncinin tek bir mutasyonla sağlandığı anlaşılmıştır. Zararlı mutasyonlar ölüme neden olurlar.

Her değişiklik için bir mutasyon yoktur. Örneğin domuzlarda mutasyonla kanatlar oluşmaz. Balık bir mutasyonla karada soluyup yürüyemez.

MUTASYONUN NEDENLERİ…..

1. DNA’nın doğru olarak kopyalanmaması:

Evrime neden olan mutasyonların çoğu doğal olarak vuku bulan süreçlerdir. Örneğin hücre çoğalırken DNA’nın kopyası yapılır. Arada bir bu kopya aslının aynı, yani mükemmel olmayabilir. Orjinal DNA’dan olan küçük fark mutasyondur.

2. Dış etkenler mutasyona neden olabilirler.

Çeşitli kimyasal maddeler ve radyasyon DNA’nın zedelenmesine yol açabilir. DNA kendini tamir edebilir ama, bazan bunda başarılı olamayabilir. Tamir edilen DNA orijinal DNA’dan hafifçe farklıdır ve bu da mutasyon olarak bilinir.

GEN AKIMI (GÖÇME) NEDİR?

Genlerin bir toplumdan diğer topluma göçmesi olayıdır. Çok çeşitli örnekleri vardır. Polenler hedefleri olan bitkilere değil de yeni bazı hedeflere ulaşabilir. İnsanlar yeni ülkelere göçüp orada evlenebilirler. Hayvanlar için de bu durum söz konusudur. Eğer göçen genler orada daha önce mevcut değilse gen akımı genetik çeşitliğe neden olabilir.

SEKS VE GENETİK KARIŞTIRMA

Yukarda seksin yeni gen kombinasyonlarına neden olduğuna değinmiştik. Kardeşler ne birbirlerinin, ne de ana babalarının aynısıdırlar. Tabii aynı yumurta ikizleri için durum farklıdır. Bunun nedeni canlı seksüel olarak oluşurken genetik karıştırma olur ve genler farklı kombinasyonlarda bir araya gelirler. Genetik karıştırma evrim açısından çok önemlidir. Çünkü her yeni nesil farklı bir genetik kombinasyonla ortaya çıkmıştır. Bu kombinasyonlar iyi de olabilir, kötü de, nötral de… Ama genetik çeşitliliğe katkısı olacağından evrimsel açıdan çok önemlidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Darwin evrimin yavaş bir süreç olduğuna inanıyordu. Darwin’e göre ara geçiş şekilleri mutlaka olmalıydı. Fosil kayıtları ara şekil sayısının çok az olduğunu, bazı türlerde hiç olmadığını göstermektedir. Bunun mantıklı bir açıklaması olmalıdır. Jay Gould bu ilginç soruna bir çözüm getirmek için punctated equilibrium kuramını geliştirmiştir. Bu kurama göre her yeni tür, ilgili olduğu türden kısa bir zaman içinde ortaya çıkıyorlardı.

Ara geçiş şekillerinin olması gerektiği iddiası Darwin’in evrim anlayışındaki sorunların ilkidir. Bir diğeri yararlı mutasyonların gözlemlenememesidir. Her ne kadar bu önemli bir sorun değilse de, evrimi reddeden yaratılışçılara cephane sağlamaktadır.

Bazı türlerin yüzmilyonlarca yıl hiç değişmemesi de evrimin çözmesi gereken bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır....

Aslında Darwin’in evrimi açıklayan kuramı son derece basit idi. Basit olduğu kadar da zarifti. Einstein’ın e=mc2 formülüne olduğu gibi, iki kelime ile çok güzel bir şekilde ifade edilebiliyordu. Doğal seçilim.....

Bu terim çok genel bir açıklama idi. Ayrıntılara değinmiyordu. Canlıların kazandıkları yeni nitelikler ne iseler, onlardan başarılı olanlar kalıyor, zararlı olanlar yok ediliyordu. Bu bağlamda son sözü söyleyen doğa oluyordu. Darwin canlıların doğal seçilime maruz kalan niteliklerini kazanma mekanizmasını elbette bilmiyordu. Genetik bilimi yoktu. Mutasyon bilinmiyordu. Hereditenin nasıl iletildiği de Darwin’in bilmediği bir konu idi. Mendel bu konudaki çalışmalarını iyi tanınmayan bir mecmuada yayınlamıştı.

Doğal seçilim, yararlı mutasyon, punctated equilibrium gibi kavramların hiç birisi evrim olgusunun moleküler mekanizmasını açıklamada yeterli değillerdir. Evrimin çok daha temel, çok daha gizemli, çok daha mantıklı, çok daha zarif ve çok daha çağdaş başka bir mekanizma veya mekanizmaları olmalıdır. Bilim bu konuda yapılan gözlem, kuram ve açıklamalardan tatmin olmamaktadır. Evrimin oluş nedeni konusunda bilimin yeni bir kurama gereksinimi vardır.

Tek bir kök olarak başlayan yaşam ağacı bir süre sonra üç, muhtemelen dört köke ayrılmışlardır. http://www.tolweb.org/tree/

Bunlar:

1.Eubacteria.... Vücudumuzdaki bakteriler..

2.Archaea... Yeterince bilinmeyen farklı bakteriler.

3.Eukaryotes... protozoolar, bitki ve hayvan hücreleri..

4.? Viruslar...

Bu üç köke son yıllarda yeni bir kök daha eklenmeyi beklemektedir. O da viruslardır.

Virusların ayrı bir kök olması muhtemeldir.

Bilim adamlarının hepsi bu yaklaşımı kabul etmemektedirler.

Ama bu direncin kısa zamanda kırılacağına kesin gözü ile bakılmaktadır.

Çünkü viruslar okyanuslardaki biyolojik kütlenin çoğunu oluşturmaktadırlar.

Ayrıca viruslar genetik olarak son derece geniş ve farklı bir yapıya sahiptirler.

Genetik zenginliklerinin en ilginç nedeni virusların kendilerine ev sahipliği yapan canlıların genlerini, kendi genetik repertuvarlarına katmalarıdır.

Daha da ilginci virusların kazandıkları bu genleri daha sonra yerleştikleri diğer canlılara da geçirme yeteneğine sahip olmalarıdır.

Bu ilginç davranışları ile viruslar türler arasında genetik alışverişi sağlayarak evrimin izleyeceği patikaya yön veriyor olabilirler...

Başka bir deyişle Eubacteria, archaea ve eukaryot’ların evriminden viruslar sorumlu olmuş olabilirler...

Virusların evrimi yönlendirme mekanizması ilk canlıdan başlamış ve günümüze kadar ulaşmış olabilir..

Günümüzde bile viruslar canlıların evriminde bir tür rol oynuyor olabilirler..

Food for thought!

İlgilenenlere..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yukarda virusların canlıların evriminde yerleri ve önemleri olabileceğine değinmiştik.

Bu konuyu biraz daha açalım.

Dünyada şu anda mevcut bütün canlıların viruslar dışına viruslarla birlikte dört tür hücreden oluştuğuna değinmiştik.

1.Eubacteria.... Vücudumuzdaki bakteriler..

2.Archaea... Yeterince bilinmeyen farklı bakteriler.

3.Eukaryotes... protozoolar, bitki ve hayvan hücreleri..

4.? Viruslar...

Bu konu ile ilgili ilk kuram Patrick Forterre'ye aittir.

Forterre profesyonal yaşamına 1970 yılında E. Coli mikrobu DNA’sı üzerinde araştırma yaparak başlamıştır.

Her insanın bağırsağında bulunan bu bakteri DNA üzerindeki genleri kopyalamak için özel bir enzim kullanmaktadır.

Aynı yıllarda bir başka üniversitede araştırmalar yapan Carl Woese archaea denen bakteriye benzeyen hücrenin bakteri olmadığını ortaya koymuştur. Çünkü archaea nın biyolojisi ve genlerini çoğaltmakta kullandığı enzim sistemleri çok farklıdır.

Bu arada T4 bakteriofaj denen bir virus üzerinde yapılan araştırmalar bu virusun genlerini tümüyle farklı bir yöntem kullanarak çoğalttığını ortaya koymuştur…

Yukarda değindiğimiz bütün canlıların kökü olan hücrelerin hepsinde genlerin çoğalmasını sağlayan enzimler farklıdır.

Hangisi ilkdir?

Hangisi hangisinden çıkmıştır?

Bu gözlemlerin yapıldığı 1970’li yıllarda viruslarının kökeni hakkında çok farklı düşünülüyordu.

Genel bir inanışa göre ki siz buna insan mantığı ve sağ duyusu da diyebilirsiniz, viruslar gerçek canlı hücrelerden kaçan ve kaçarken de ondan kendini dış ortamda koruma amacı ile protein bir kılıf çalan, metabolizmadan ve tek başlarına çoğalma niteliklerinden yoksun, canlı oldukları bile kesinlik kazanmamış varlıklar olarak biliniyorlardı.

Gerçekten viruslar gerçek bir hücreden kaçan genler olsalardı, içerdikleri enzimlerin onlardakilere benzemesi gerekirdi.

Ama yapılan araştırmalar viruslardaki enzimlerin diğer canlılardaki enzimlerden çok farklı olduğunu göstermektedir.

Örneğin T4 bakteriofajı, infekte ettiği bakterilerde mevcut enzimlerden çok farkı enzimlerle donanmıştır.

Daha sonra yapılan araştırmalarda bu gözlem onaylanmış ve diğer viruslardaki enzimlerin de infekte ettikleri canlılarda mevcut enzimlere hiç benzemediği anlaşılmıştır.

Bu gözlemler üzerine 1985 yılında Forterre virusların ilk canlı olan ve doğası bilinmeyen bir hücreden çıkmış olabileceği kuramını ileri sürmüştür.

Devam edecek...

Link to post
Sitelerde Paylaş

İlk canlı hücrenin ortaya çıkması ile ilgili bilgi birikimi geçmişin karanlık sayfaları arasında kaybolup gitmiştir.

Stromatolit’ler şeklinde fosilleşen bakterilerin bu ilk canlı hücreden yaklaşık bir milyar yıl kadar sonra ortaya çıktığına inanılmaktadır.

Yani hesabı yapılamayan en azından bir milyar yıl vardır.

Bu süre içinde neler olup bitmiştir?

Bir milyar yıl çok uzun bir zamandır.

İlk canlı hücrenin genetik yapısının RNA’dan oluştuğunda fikir birliği vardır.

RNA, DNA kadar kararlı değildir. Ama ondan farklı olarak bazı enzimsel nitelikleri vardır.

RNA ilkel bir canlı hücre için gerekli her niteliğe sahiptir.

Onun yaşaması ve çoğalması için gerekli genetik bilgiyi saklayabilir, enzim olarak görev yaparak bazı ilkel kimyasal tepkileşmeleri başlatıp, sürdürebilir, çevreden organik mokelüllerin derlenip toplanmasına ön ayak olabilir ve canlının evrimleşmesini sağlayabilir.

Yani DNA’nın yaptığı hemen hemen her şeyi, daha az kaliteli de olsa, yapabilir.

RNA’nın genomu oluşturduğu bu ilk canlıda mutasyonlar çok daha fazla olacaklardır.

Ama canlı son derece ilkel olmuş olacağından, bunun fazla bir olumsuz etkisi olmayabilir.

Hatta belki de mutasyon oranının sıklığı, doğal seçilimle birlikte, ilk canlı türünün evrimleşmesi için olumlu bir gelişmedir.

Canlıların geçmek zorunda oldukları bu ilk dönem için RNA dünyası denir.

Forterre, RNA’lı bu ilk canlının kendi proteinlerini sentez eden ve enzimsel niteliklerinden dolayı onları kendi varlığını sürdürmede kullanabilen bir hücreye evrimleştiğini ileri sürmüştür.

Bu evrimleşme süreci sırasında bu ilk ve ilkel canlıdan RNA viruslarının çıkmış olması mümkündür.

Bu viruslar evrimleştikleri hücreleri infekte ederek, onları kendi benzerlerini sentez etmeye zorlamış olabilirler.

Bu ilk virus-evsahibi (virus-host) parazitik ilişkisidir.

Bu ilginç kuramın sahibi olan Forterre’ye göre, bu RNA virusları hala aramızda yaşamaktadır.

Onlar influenza, HIV ve hatta soğuk algınlığı viruslarıdır.

İlk canlı hücrenin ne zaman ve nasıl RNA dünyasından çıkıp, DNA dünyasına evrimleştiği çözümü güç bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Forterre bunu da şöyle bir açıklama ile kurgulamaktadır:

DNA ilk hücrede değil, ondan evrimleşen ilk RNA virusunda ortaya çıkmıştır.

İlk RNA virusunun DNA virusuna dönüşmesi, daha karmaşık olan RNA genomlu ilk hücreden daha kolaydır.

Çünkü bu virus yeterince basit ve ilkeldir.

DNA, RNA’dan daha kararlıdır demiştik.

Ayrıca mutasyon oranı da daha azdır.

Bu yüzden DNA’lı canlıda gen sayısı çok daha fazla olabilir. Genler birikebilir.

RNA viruslarının DNA viruslarına evrimleşmesinin bir nedeni daha vardır.

O da DNA’lı ilk canlı hücrenin, kendisini infekte eden RNA viruslarına karşı bazı önlemler almış olmasıdır.

Bu hücrelerin DNA’sı kendisini infekte eden RNA viruslarının RNA’sını parçalama veya herhangi bir şekilde etkisiz hale getirme niteliklerine sahiptir.

Dolayısıyla ilk RNA viruslarının DNA’ya evrimleşmeleri kendileri için büyük bir avantajdır.

RNA tek ve uzun bir mokelüldür. DNA ise çifte sarmaldır.

İlk RNA viruslarında muhtemelen iki RNA mokelülü bir araya gelmiş ve ilk DNA molekülünün sentezi sağlanmıştır.

İşte DNA’ya evrimleşen bu ilk RNA virusu, genetik aparatusu RNA’dan oluşan ilk canlı hücreye girerek onu infekte etmiş olmalıdır.

RNA’dan oluşan genomu DNA virusu ile enfekte edilen hücre onunla mücadele edemeyeceği için, simbiyotik bir yaşamın ilk adımları atılmış olabilir.

Bu DNA virusu hücrenin RNA genomuna bir parazit şeklinde yerleşerek, kendisini çoğaltmaya ve bu arada giderek küçülmeye başlamıştır.

Daha ilerde ev sahibinin proteinlerinden kendine bir kabuk yapmada kullandığı enzimlerden de kurtulmuş ve bütün yaşamını ev sahibinin genomu içinde geçirmeye başlamıştır.

Bu senaryoya göre yaşamın bu döneminde iki ayrı canlı vardır.

Birisi RNA dünyasının ilk hücresidir.

Diğeri ise onu infekte etmiş olan DNA virusudur.

Her ikisi de birbirlerine zarar vermeden karşılıklı simbiyoz içinde yaşamaktadırlar.

RNA’lı canlı kendi enzim ve proteinlerini sentez ederek çoğalmakta ve yaşamakta iken, DNA virusu da ondan bağımsız olarak kendi genetik yapısını kopyalamakta ve RNA’lı hücrenin içinde yaşamaktadır.

Bu birliktelik yaşanırken, RNA’lı canlıya ait genlerden birinin yanlışlıkla DNA viruslarına ait yere geçmesi durumunda, DNA’nın daha kararlı olmasından dolayı, DNA kökenli çoğalmadan yararlanan bu genler doğal seçilim sürecinde bir avantaj kazanmış olacaklardır. Bu avantaj zamanla bütün RNA genomunun DNA’ya dönüşmesi ile sonlanacaktır. RNA farklı işlevler üstlenecektir.

Başka bir deyişle DNA hücrenin RNA ile ilgili bütün görevlerini değil, sadece genetik şifrenin saklandığı ve çoğalmalarının sağlandığı bir molekül olmayı üstlenmiştir. Bu hücre günümüze kadar ulaşmıştır ama, daha önce değindiğimiz gibi eubacteria, archaea ve eukaryot olmak üzere, üç ayrı hücre türüne evrimleşmiştir. Onlardan kaynak alan nesiller de sürekli olarak evrimleşerek günümüzde gözlemlediğimiz inanılmayacak kadar zengin ve renkli tabloyu oluşturmuşlardır.

Virusların diğer hücrelerden daha önce ortaya çıkması hipotezi hem yaşamın başlangıcına ışık tutmaktadır, hem de evrimsel süreci kolaylıkla açıklayabilmektedr. Bu hipoteze göre viruslar günümüzde bile evrimsel süreci yönlendirmektedirler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu arada T4 bakteriofaj denen bir virus üzerinde yapılan araştırmalar bu virusun genlerini tümüyle farklı bir yöntem kullanarak çoğalttığını ortaya koymuştur

Mutasyon radyasyon veya kimyasal ajanlar gibi dış unsurlarla oluştuğu gibi,hücrelere özgü içsel unsurlarca da oluşturulur.Genetik malzeme kromozomlar içinde sürekli olarak yeniden düzenlenir.

İnsertion Sequence dediğimiz kısa DNA parçaları bir kaç yüz baz uzunluğundadır ve kendilerini kopyalayabilir.Bu kopyalar genomun başka bir bölümüne de yerleşebilir,eğer bir genin orta yerine girerse geni bozar çünkü gen mRNA yapamaz hale gelir,ya da kopyalar öyle yere gider ki gen'in açılıp kapanma emri tamamen alakasız verilir hale gelir.

Barsaklarımızdaki E.Coli'nin genomunun % 1.5'u bı IS materyalinden oluşur.Drosophıla'nın bazı türlerinde bu oran % 15'e kadar çıkar.

Bu IS öğeleri bakteri genomlarının aslaklarıdır ve durduk yerde sıçramazlar,çok ender sıçrarlar.

Bakterilerde basit IS öğelerine ek olarak,mutasyon oluşturbilen daha karmaşık unsurlar da var.

Bakteriyofaj MU(Bakteriyofaj,bakteri yiyicisi virüslere verilen ad),bakteri populasyonlarına bulaştığı keşfedilen ilk gerçek sıçrayan gen,1983 de Austin Taylor buldu.Taylor bu bakteriyofajın bulaştığı E.Coli'lerin olağanüstü yüksek bir mutasyon oranı gösterdiğini ve düşünülebilecek her tipte ve türde mutasyon geçirmiş bakteri oluştuğunu farketti.MU DNA'sı bakteri hücresine girer girmez onun DNA sına yerleşmektedir.İstediği zamanda bakteriyi terkediyor.Mu bakteri kromozomu ile birleşip bir profaj oluşturuyor ve bakterinin normal mutasyon oranını onbin misline çıkarıyor.

Bazı deneylerde sıcaklığın düşürülmesinin IS sıcraması nedeni ile olan mutasyon oranını en az yüz kat arttırdığı bulunmuştur ki sıcaklık 25 den 15 'e düşürülmüştür.Burada sıcaklığa duyarlı enzimlerin olduğu görülmüştür.Bu kazanımlar muhtemelen geçmişte düşük sıcaklıkların yok edici etkisine karşı edinilmiş ve korunmuştur.

Yani genler içinde evrimleşme genleri var,gerektiği zaman devreye girerek mutasyon oranını arttırarak hayatta kalabilme oranını yükseltmeye çalışıyorlar,bunlar hepten ortaya çıkarıldığında geçmişte ne olduğu da ortaya çıkacaktır.

Kısaca mutasyonlar sadece dışsal unsurlarla olmaz ve hücreler her konumda aynı ve sabit mutasyon oranına sahiptir diyemeyiz,adeta yokolma tehlikesine sezerek aktiflenen,hoplayan sıçrayan bir çok tecrübeli bedavacı aslak var.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Yani genler içinde evrimleşme genleri var

Bundan ben de bahsedecektim. Madem Deha bahsetmiş, ben de bir iki yorum yapayım.

Evrim genlerinin olduğu ve onların evrimden sorumlu oldukları kuramı yeni değildir.

Ancak doğaları bilinmiyordu.

Bu kuram Deha'nın yazısında görüldüğü gibi bilimsel olarak açıklanmıştır.

1968 yılında Motoo Kimura adlı bir Japon bilim adamı, Mishima Milli Genetik Enstitüsünde yaptığı araştırmalar sırasında ilginç bir gözlem yapmıştır.

Darwin’e göre evrimin doğal seçilim ilkesine dayandığını biliyoruz. Kimura’nın yaptığı gözlemlerde, ilginç olarak, bu ilke izlenmiyordu.

Yani doğal seçilim olmadan da mikroplar evrime uğrayabiliyorlardı.

Kimura’ya göre moleküler mutasyonlar oluyor ve birikiyordu.

Onların bakterilere ve diğer canlılara, ne yararı oluyordu, ne de zararı.

Canlı da onları hamal gibi taşıyordu.

Hemen her canlıda çok sayıda nötral ve inaktif genler vardı.

Onlar aktif olmadıklarından canlıda değişen bir şey yoktu.

Aynı kemik yapısı, aynı metabolizma, aynı boynuzlar, aynı göz ve kulak, aynı akıl..

Kimura’ya göre koşulların aniden değiştiği ve bu değişikliğe uygun genlerin ortaya çıkmasına zaman kalmadığı durumlarda, nötral ve inaktif dediğimiz genler aniden devreye girmekte ve canlının yaşamını yönlendirmeye başlamaktadırlar.

Canlı onların yardımı ile ortama daha kolay uymayı başarmaktadır.

Ama bu henüz mükemmel bir uyum değildir.

Mükemmellik gelecek nesillerde yeni genlerin ortaya çıkması ile sağlanacaktır.

Tabii bu arada fenotipik ve genotipik olarak önemli ölçüde değişecektir.

Çıktığı canlı türü duruma göre yok olmuş olabilir veya olmayabilir.

Görüldüğü üzere Kimura’nın bu kuramına göre değişen genler üzerine doğal seçilim her zaman baskı yapmıyor.

O genler zaten var. Yani onların ortaya çıkış nedeni rastgele tesadüfler.

İnsanlarda da inaktif ve nötral genlerin varlığından kuşkulanılıyor.

Neden olmasınlar.. İnsanların biyolojik olarak herhangi bir ayrıcalıkları yoktur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Genel bir inanışa göre türler birbirlerinden türerler.

Bu türemenin temel mekanizmalarından birisi mutasyondur.

Ancak farklı türler yalnız mutasyonla ortaya çıkmazlar.

Katırı ele alalım. İngilizcede iki türlü katır kelimesi vardır.

Erkek eşek ile, dişi atın çiftleşmesinin ürünü “mule” dür..

Erkek atla, dişi eşeğin ürünü ise “hinny” denen hayvandır.

Aslında bunların arasında önemli farklar yoktur.

Katırlar arasındaki birleşmeler yeni bir hayvan türünü başlatmaz. Çünkü üreyen dişi katır kısırdır.

Arada bir bebeği olur ama ölü doğar.

Katır bağımsız olarak çoğalarak türünü idame ettiremez.

Katırın iriliğini atla ilgili genler sağlar.

İnatçılığını ve adımlarının emin ve dengeli olmasını ise eşekten aldığı genlere borçludur.

Bu tür yaratıklar için “hibrid” terimi kullanılır.

Çoğu kere hibrid yaratıklar gelişme fırsatı bulamazlar ve doğmadan ölürler.

Doğanlar ise kendi aralarında çiftleşerek yeni bir türü oluşturamazlar.

Tabii bunun çok sayıda istisnaları vardır.

Hibridizasyon, mutasyon gibi, doğanın bir türden diğer bir tür veya türler oluşturmak için başvurduğu yöntemlerden biridir.

Mutasyondan çok daha çabuk ve etkilidir. Katır için sonuç bellidir.

Ama doğada diğer türlerden hibridizasyon yöntemi ile ortaya çıktıktan sonra, ayrı bir tür olarak yaşamlarını sürdüren çok sayıda hayvan ve bitki vardır.

Örneğin, Amerika’da çakala benzer coyote denen hayvanla, gri kurdun çiftleşmesinden oluşmuş “kırmızı kurt” denen bir hayvan türü vardır.

Bu kurt türü, hibridizasyon yöntemi ile ortaya çıkmış olmasına rağmen, kısır değildir. Kendi benzerlerini çoğaltabilir. Aralarında çiftleşerek yeni kırmızı kurtlar oluşturabilir. Buna benzer birçok örnek verilebilir. Onbinlerce bitki türü ile çeşitli kara ve deniz hayvanlarının ortaya çıkış nedeni işte bu ilginç hibridizasyondur. Bitkilerin hiç de küçümsenemeyecek yaklaşık yüzde 10’unun bu yöntemle ortaya çıktığına inanılmaktadır.

Ayrıca bazı hibridlerin doğal seçilim tarafından yeğlendiği bile anlaşılmıştır.

Bu konuda daha ayrıntılı bilgi sahibi olmak isteyenler aşağıdaki referansa bakabilirler..

Kısmen yararlanılan kaynak:

Natural History 9/02 (Eylul/2002 sayisi) Sayfa 62. Baslik; CAUTION: SPECIES CROSSING

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlılar doğal seçilime maruz kalmadan da evrilebilirler demiştik..

Şimdi kısaca evrimin doğal seçilime maruz kalan moleküler mekanizmasına değinelim..

Bu mekanizmanın mantıklı ve anlaşılması kolay olduğunu göreceksiniz.

Hücrelerde mevcut DNA, üzerinde genlerin yer aldığı büyük, çok uzun bir moleküldür.

Birbirlerine sarmaşık gibi sarılan iki uzun DNA molekülü bir araya gelerek, aralarında yer alan genleri dış etkilerden korurlar.

Bu molekülü tanımlamak için çifte sarmal terimi kullanılır.

Çifte sarmal olmasının iki nedeni vardır:

a. Bu şekilde bir araya gelen moleküller daha sağlam ve dengeli bir yapı oluşturmaktadırlar.

b. Ayrıca genlerin tutunduğu bazları aralarına alarak onları hücre içindeki enzimlerin zararlı etkilerinden korumaktadırlar.

Çifte sarmal DNA mokelülleri arada bir açılarak, genlerin açığa çıkmasını ve çekirdekteki RNA moleküllerine maruz kalmasını sağlarlar.

Bir RNA molekülü açığa çıkan genlerden genetik şifreyi kopyalar ve onu çekirdek dışına taşır.

Çekirdek dışındaki sitoplazmada yer alan endoplazmik retikülüm denen yerde, diğer RNA molekülleri tarafından, genetik şifreye uygun proteinler sentez edilmektedirler.

Her canlı için bu proteinlerin sırası ve görevi bellidir.

Bu bir bilgi birikiminden başka bir şey değidir.

Genlerin özellikleri her canlı türünde az çok farklıdır.

Bazı canlı türleri durmaksızın değişmekte olan ortama daha iyi uyarlar.

Yani bu canlıların genleri ortama daha iyi uyan proteinler sentez eden genlere sahiptirler.

O canlı türünü ortam yok edemez.

Onlar doğal seçilim imtihanını başarı ile geçmişlerdir.

O canlının genleri çiftleşme ile yeni nesillere geçerken de doğal seçilime maruz kalacak ve uyanlar daha başarılı olacaklarından, kendilerinden sonra gelecek diğer nesilleri oluşturacaklardır.

Evrim için, temel olarak, ortaya çıkan yeni bilginin DNA’da genler şeklinde birikmesinden başka bir şey değildir diyebiliriz.

Başka bir deyişle evrim, bilgi birikiminin yeni bir türün ortaya çıkmasında kullanıldığı bir yöntemdir.

Karmaşık olmadığı, tam tersine, son derece ilkel, basit ve temel bir mekanizma olduğu için, kaçınılmazdır.

Evrimi anlamak hiç de zor değildir!

Primitif bir güzellik ve zerafete sahip olan evrim, ilkel olmasına rağmen ilginç bir şekilde sofistike ve basitliğine rağmen kompleksdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Primitif bir güzellik ve zerafete sahip olan evrim, ilkel olmasına rağmen ilginç bir şekilde sofistike ve basitliğine rağmen kompleksdir.

Bu kadar teknik detayı anlamıyorum. Anlamak için çok çaba sarfedip okumam gerekir. Ama bir insanın her konuya eğilip derinlemesine anlaması takdir edersiniz ki kolay değil.

Şimdi sevgili Haci ilkel ve basit kavramları ile sofistike ve kompleks kavramlarını bir cümlede harmanlıyor. Evet olabilir. Ama biraz zıt düşmüyor mu? Aslında evrim oluyor ama biz onu genede anlamıyoruz demenin türkçesi değil mi bu? Bence evrimi açıklayabilen daha derin unsurlar ve sebep sonuç zincirleri bulacağımız açık. Şu anda eldeki bilginin tatmin edici olmadığı ortada. Bu evrimi inkarı gerektirmez. Çünkü biliyoruz ki var. Ama bilgimiz onu anlamaktan ve açıklamaktan uzak. Çünkü temel mekanizması bile tartışılıyor. Her ne kadar şudur dense bile arada kafalar karışıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Hacı, sorduğun soru ile verdiğin cevapların temelde alakası yok.

Ne sorusu ile nasıl sorusu farklı sorulardır.

Evrim nedir sorusuna "genetik bir havuzda allellerin nesilden nesle olan sıklığında olan değişiklik için evrim denmektedir." cevabı yeterlidir. Elbette bunun muadili cevaplarda verilebilir.

Ama sen gidip, "nedir?" sorusunun üzerine "nasıl ?" sorusu ekliyorsun.. Ama bu noktaya ulaşmak güç. Çünkü, bu izahatı baz alıp önce nasıl sorusunu soramazsın. Yani, amanda mutasyon, doğal seçlim, sıçrama, gradient, şu bu gibi şeyler söyleyemezsin. Söylersen, öncelikle bolca kuru gürültü olur, anlaşılmaz. Söyleyeceklerin yanlış, geçersiz, boş ve olmadığından değil, bunları alacak temele sahip olanlar olmadığından böyle olur öncelikle.

Neden? Bu cümle bir tek cümle ile evrimin tarifidir. Bir sebepten sizdne bunu isterlerse, yapabileceğiniz en iyi tanımlardan biri olur bu. Ama burada iki üç tane husus vardır:

allel ne ola ki?

frequency of alleles nedir?

gene pool nedir?

generation nedir?

Bunlaırn her biri sayfalar tutacak açıklamalar. Öncelikle bunlardan başlamaka gerekiyor. Bunlara bakmadani gidip amanda nokta mutasyon,i yok sıçramalı evrim vs. derseniz, bunlar hiç bir şey anlatmaz. Anlatsada kim anlar, o ayrı bir konu..

Ve bizim biyologlar senelerdir hep bunu böyle yapageldikleri için, millet evrimin ne olduğunu anlamış değildir hala..

O zaman, bu teknik detaya bakarak, gidip bu cümle üzerinden evirm izahatı yapmak, sadece bir tür mastürbasyon olacaktır :(

Yapılması gerekn bu açıklamayı açmaya çalışmak değil, bu açıklamayı külliyeten unutup, bir cümle ile değil, bir kaç cümle, belki paragraf veya sayfa ile bunu açıklamaktır.

Bunu yapmadan, bu şekilde yapılacak yaklaşımlar, muhatabında oturacak mesnet bulamacayağı için, havada kalacaktır, maalesef..

Peki senin alaaksızlık durumun nerde sevgili Hacı.. İki göüm bir sürü şey yazmışsın, hepsi doğru (genel anlamda) tamamda, bunlaır o ilk baştaki tarife bağlamamışsın, görünen o ki, bağlayamayacaksında.. Bağlantı'da bunu söylüyor zaten..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Bağlantı..

Sanırım bu iletinizle Anibal'in aklını biraz karıştırmışsınız.

Ama benim bu konudaki görüşlerim değişmedi.

Bakın ben evrim için ne dedim.

Primitif bir güzellik ve zerafete sahip olan evrim, ilkel olmasına rağmen ilginç bir şekilde sofistike ve basitliğine rağmen kompleksdir.

Bir olgunun ilkel olmasına rağmen sofistike olması ve basitliğine rağmen kompleks bir nitelik arzetmesi sizi bir tür etkilemiş.

Tabii primitif güzellik ve zerafet bunların sonucu olarak ortaya çıkan bir durum.

Evrimin temel ilkleri çok ilkel gerçekten. Genel olarak mutasyon ve diğer basit genetik değişiklikler.

Ama onlar bir araya gelince ortaya son derece sofistike bir süreç çıkıyor.

Size bu konuyu Stephen Wolfram'ın üzerinde 10 sene çalıştıktan sonra 2001 yılında yayınladığı A New KInd of Science kitabını okumanızı tavsiye ediyorum. Aynı tavsiye sevgili Anibal için de geçerli.

Bu kitabı okumayanlara ilkel oldukları halde sofistikasyon kazanan ve basitliklerine rağmen komplekslik kazanan olguları anlatmam çok zor.

Bu arada literatürde genel olarak kabul gören bir evrim tanımını temelinden çürütmemi biraz da şaşkınlık, hatta öfke ile izlediğinizi görür gibi oluyorum.

Aslında bu benim ilk yaptığım itiraz değil. Kimden kaynak alırsa alsın, eleşitirilmeyecek bir iddia ve kuramın olduğunu sanmıyorum. Bu da öyle bir durum.

Evrimin tanımına dönelim.

Önce eleştirdiğim tanımın ne olduğuna bakalım.

"In fact, evolution can be precisely defined as any change in the frequency of alleles within a gene pool from one generation to the next."

- Helena Curtis and N. Sue Barnes, Biology, 5th ed. 1989 Worth Publishers, p.974

Sevgili Anibal bunu doğru kabul ediyor.

Bense bu tanımı temelinden reddediyor ve onu çok aptalca buluyorum.

Nedenlerini uzun uzun yazdım.

Allel'lerdeki değişikliler bütün evrim sürecini açıklamada yetersizdirler.

Evrim bu şekilde ilkel bir şekilde tanımlanamaz. Çünkü evrim ilkel olmasına rağmen son derece sofistikedir.

Bu tanımlama ilkeldir ama, sofistike değildir. Basittir ama kompleks değildir.

Yanlıştır. Çünkü eksiktir.

Anibal kardeşimiz yine her zaman yaptığını yapmıştır.

Ona mugalata diyebilirsiniz..

Bu itirazını ben ciddiye almıyorum. Burası açık bir forum..

Anibal'in görüşlerini destekleyenleri burada yazmaya ve savlarını savunmaya davet ediyorum.

Anibal kardeşimiz bu tanımlama için şunları yazmış.

Bu cümle bir tek cümle ile evrimin tarifidir. Bir sebepten sizdne bunu isterlerse, yapabileceğiniz en iyi tanımlardan biri olur bu.

Benim eksik olduğu için yanlış olarak nitelendirdiğim, 1989'da yayınlanmış bir biyoloji kitabının 974'ünce sayfasında geçen bir tanımlamayı doğru kabul ediyor.

Yukarda neden yanlış olduğunu uzun uzun yazdım.

Kendimi tekrarlamayacağım.

Evrim değişikliği simgeleyen genel bir terimdir.

Biyolojik evrim canlı popülasyonundaki genetik değişiklik demektir.

O genetik değişiklik nedenini spesifik olarak tanımlarsanız, diğer değişiklikleri ihmal ediyorsunuz demektir.

Bu tanımlama bu yüzden eksik ve yanlıştır.

Yukardaki tanımlamayı mugalata yapmadan savunmanızın mümkün olabileceğini sanmıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Allel'lerdeki değişikliler bütün evrim sürecini açıklamada yetersizdirler.

Tam tersine, sonuna kadar yeterlidirler.. Neden? alel nedir, nasıl değişir vs. bilen birisi için bu, bundan daha kolay ifade edilemezdi de ondan..

Alellerdeki değişiklik filan diyende yok zaten..

"... any change in the frequency of alleles ..."

Bu alellerdeki değişiiklik demek mi? hiç alakası yok..

Ve dahası, devamını da atıp iyice "tamam işte kuşa benzedi.." diyorsun: "... within a gene pool from one generation to the next."

Sen kafana göre, yarım yamalak, abes bir alel tanımı koyar, sonra gidip, buradkai alel frekansı terimini o alele eşitler ve ardından böyle dersen, sadece çarpıtma yapmış olursun, işte hepsi bu..

Bu tanım mevzuyu izahata yeterlidir. Mesele, bu tanımdaki o terimleri doğru manalaryıla yerlerine koymaktır. Evrim budur.. Bunun nasılları daha geniş bir konudur ama önemi yok.. Çünkü bu nedir üzerien yapılacak gözlemler zaten o nasılları çıkarmaya kafidir.

Mesela bak ne diyorsun:

>>> Darwin’e göre evrimin doğal seçilim ilkesine dayandığını biliyoruz. Kimura’nın yaptığı gözlemlerde, ilginç olarak, bu ilke izlenmiyordu. Yani doğal seçilim olmadan da mikroplar evrime uğrayabiliyorlardı. Kimura’ya göre moleküler mutasyonlar oluyor ve birikiyordu. Onların bakterilere ve diğer canlılara, ne yararı oluyordu, ne de zararı. Canlı da onları hamal gibi taşıyordu.

Sahi mi? İlginç.. Onlaırn hala yaşayabiliyor olması zaten doğal seleksiyonun taa kendisi değil mi?

Oraya bakınca, doğal seleksiyonu görüyorum ben, başka bir şey değil..

Bak mesela ne diyorsun..

>>> Bu türemenin temel mekanizmalarından birisi mutasyondur. Ancak farklı türler yalnız mutasyonla ortaya çıkmazlar.

Peki neyle ortaya çıkar, merakla izliyoruz: Katırlar.. Hımm melezlenme.. Vay canına..

Sevgili Hacı, yok böyle bir şey.. Katır olayı, mutasyonun daniskasıdır. Sen mutasyonun ne olduğunu düşünüyorsun ki? Bu katır mutasyon değilde, başka bir şey eseri olmuş olsun?

Bunun sebebi ne biliyor musun? Sebebi, senin alel kavramını tamamen alakasız bir şekilde yorumluyor olman..

Şimdi bakalım şu tanıma, doğru mudur değil midir?

O tanım gayet doğru, güzel bir tanımdır. Eksiksizdir, hatasızdır.

ama buradaki sorun, o tanımın sadece oradaki terimleri bilenlere hitap ediyor olmasıdır. Sen gidip bu terimleri bilmeyen, yani o lafı edenin kast ettiği gibi değilde farklı anlayan birine söylersen, senin vardığın yere ulaşman mümkün değildir..

Bunun en bariz örneğini başka tartışmalarda da çok gördüm şahsen.. Evrim bir türlü anlaşılmak istenmiyor. Evrimi anlamak yerien "bir canlının başka bir türe dönüşmesini" izah edecek, acayip teorileri türetiliyor akıllarda ve bunlar savunulmaya çıkıyor..

Örneğin mutasyon.. Yahu ne işimiz var mutasyonla filan? ama takılmış plak gibi bunun edebiyatı yapılıyor boyuna..

O tanım cidden, son derece doğru ve sağlıklı. Sen onu anlamamışsın, çünkü muhatabı sen değilsin sevgili Hacı.. Onun muhatabı DEHA veya bağlantı'da değil..

Bu kitap bir kör saatçi değil. BU kitap ,bir ders kitabı.. Bir kaç yıl önce kaybettiğimiz Curtis hocanın, 5-6. dönemlerde okutulan ve tavsiye edilen bir kitabıdır. Bunun içinden bir cümleyi alıp cımbızlayarak amanda böyle evrimmi olur demek, açıkca saçmalamaktır. Curtis hoca, kitapta bu ferkans vs. mevzularını güzelce açıklamakta, bunları yaptıktan sonra ancak böyle bir tanımı anlaşılır kılmaktadır.

Eğer sağ olsaydı, "Yahu biz ne biliriz frekans filan nedir, bozar biz gibi delikanlıyı, hocam şunu bizim anlayacağımız dilden bir söylesen.." desyediniz, emin olun size daha farklı bir cevap verirdi..

Ben kendi adıma çok doğru ve eksiksiz bulduğum böyle bir bir cümlelik tarfii yapamam. Sevgili Hacı, senin tarifinde külliyeten demeyeyim ama, Curtis hocanınkinin yanında pek zayıf, eksik ve hatalı bir tarif:

>>> Evrim için, temel olarak, ortaya çıkan yeni bilginin DNA’da genler şeklinde birikmesinden başka bir şey değildir diyebiliriz.

Hani yeni bilgi, ne bilgisi, ne genleri, ne birikmesi.. İnan bu evrim çaısındna bana hiç bir şey anlatmıyor. Evrimle alakası yok burada yazdıklarının.. Ben bunu okyup evrimi anlayacak birisi değilim, böyle birisinin de var olduğunu sanmıyorum..

Nedir olay? Evrim çok basit. Ama basit olması onu bir cümleyle anlatmaya yetmiyor. At arabasını bile bir cümle ile anlatamazsınız.. Böyle olunca da, hemen herkes, evrimim anlamadan anladım ayağına yatıyor.. Title'ı ne olursa olsun, anladığı evrimi hakiki evrim teorisi budur gibi izaha çıkıyor..

Şimdi denecektir ki, amanda sen yapıyorsun.. Boşverin bunları.. Tuğla gibi kapkalın ve pek güzel bir kitap vardır: "Türlerin Kökeni." Yazarı da charles darwin'dir.. Böyle bir kitap mevcutken, kimse de çıkıp bunun yenisini yazmaz.. Gidin, alın okuyun, evrim teorisini öğrenin.. Atın kafanızdan şu amanda mutasyon vs. gibi lafları..

Konu başlığına uygun olarak, bir evrim tarifi yaparım bir ara.. Ama benden bir cümlelik bir tarif beklemeyin....

Link to post
Sitelerde Paylaş

Anibal

Konuyu çok dağıtıyorsun.

Önce evrimin tanımını tartışalım burada..

Kimura'yı falan boş ver. Onu başka başlık altında tartışırız.

Laf ebeliği yapmayalım burada.

Kısa ve öz olsun tartışmamız.

Laf kalabalığının arkasına saklanmayalım.

Ben hemen tartışma konumuza dönüyorum.

Benim iddiam şu:

Allel'lerdeki değişikliler bütün evrim sürecini açıklamada yetersizdirler.

Sen diyorsun ki:

Alellerdeki değişiklik filan diyende yok zaten..

"... any change in the frequency of alleles ..."

Bu alellerdeki değişiiklik demek mi? hiç alakası yok..

Ne dendiğine bakalım.

"In fact, evolution can be precisely defined as any change in the frequency of alleles within a gene pool from one generation to the next."

Allel'lerin frekansındaki değişme ile allel'lerdeki değişme neden farklı anlamlar içersin?

Burada değişen allel'lerdir.

Bir popülasyonda şu oranda iken, diğer popülasyonda başka orandadır.

Bir şeyin bir popülasyonda sıklığının değişmesi ile kendisinin değişmesi aynı şeylerdir.

Ve bu tanımlama yalnız allel'lere atıfta bulunduğu için yetersizdir.

Evrim allel'lerdeki değişikliklerden (ya da senin anlayacağın şekilde yazayım, allel frekansındaki değişikliklerden) daha fazla bir süreçtir.

Bu değişiklik türleşmeyi açıklayamaz. Evrim temel olarak türleşmedir.

Ben kafama göre bir allel tanımı yapmadım. Literatürdeki tanımı adapte ettim. Hepsi o kadar..

Beni yanıtlayacaksan, bu kadarla yetin lütfen.

Başka konuları tartışmaya ekleme. Çünkü sorun gereksiz yere karışıyor.

Onları ayrı bir başlık altında tartışabiliriz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Burada itiraz edilen husus çok açık..

Allel frekansını nasıl tanımlarsanız tanımlayım. Değişen bir şey yok.

Bu tanımlama evrimi yalnız allel frekansına bağladığı için eksik ve yanlış.

Allel frekansındaki değişiklik de evrimsel bir süreçdir. Onu kimse reddetmiyor zaten.

Ama evrim ondan çok daha fazla bir süreçtir deniyor..

Link to post
Sitelerde Paylaş
>>> Darwin’e göre evrimin doğal seçilim ilkesine dayandığını biliyoruz. Kimura’nın yaptığı gözlemlerde, ilginç olarak, bu ilke izlenmiyordu. Yani doğal seçilim olmadan da mikroplar evrime uğrayabiliyorlardı. Kimura’ya göre moleküler mutasyonlar oluyor ve birikiyordu. Onların bakterilere ve diğer canlılara, ne yararı oluyordu, ne de zararı. Canlı da onları hamal gibi taşıyordu.

Sahi mi? İlginç.. Onlaırn hala yaşayabiliyor olması zaten doğal seleksiyonun taa kendisi değil mi?

Oraya bakınca, doğal seleksiyonu görüyorum ben, başka bir şey değil..

Şimdi bu itirazı ele alalım.

Kimura'nın gözlemine göre mutasyonlar oluyor ve birikiyor.

Onlar üzerinde başlangıçta bir doğal baskı yok.

Onlardan birini veya birkaçını yeğlemek zorunluğu yok.

Kimura'nın bütün iddiası budur.

Zaten Deha'nın da bahsettiği budur. Mutasyonlar oluyor. Veya viruslar DNA'ya katılıyorlar ve genetik değişikliklere neden oluyorlar.

Son derecede yüksek sayıda nötral mutasyon birikiyor. Bu birikim sırasında bir doğal seçilim yapılmıyor. Çünkü doğal baskılar yok.

Mutasyonlar seçenek sunarlar. Doğal baskılar da sonucu belirlerler.

Doğal baskılar olmayınca nötral mutasyonlar birikeceklerdir.

Evrim genlerinden bahsedilmesinin nedeni budur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Allel'lerin frekansındaki değişme ile allel'lerdeki değişme neden farklı anlamlar içersin?

Ne diyeyim ben şimdi?

Aah dünya kaç canlı var..

Alellerdeki değişme dersen, şu duvarın dibinideki karıncanın alelleri ile muhatap olursun. Ama Alel frekansi dersen.. O zaman bu ddünyada yaşayan tüm canlılar ile toptan muhatap olursun..

O karıncayı insandan ve filden ayıran şey, o allelerdir.Allel frekans dediğin zaman ise, scope'u belirtmedikten sonra, tüm canlıları kastetmiş olursun ve otomatikman fil ile karıncyaı ayıran alelleri ifade etmiş olursun.. Bu frekansın değişmesi demek, yin, XYZV alelinin frekansının yükselmesi demek, o gene sahip olan X,Y,Z türlerinin yagınlaşması demektir ki, işte evrimde budur..

>>> Bir şeyin bir popülasyonda sıklığının değişmesi ile kendisinin değişmesi aynı şeylerdir.

İşte bam telide bu.. Bir alelin popüalsyondaki frekansı değişmesi vs.vs... Ne bu? Bu, ne ola ki.. Bu evrimle alakasız zaten.. Burada bir şey daha var: Bu frekansın bir nesilden sonraki diğerine değişmesi..İşte bu değişime bizzat evrim denir. Alleler kafasına göre her şey olabilir, değişebilir, hiç önemi olmaz. Bunlardan hangilerini bir sonraki nesile (birey vs. değil nesile) aktarılacağı evrimdir.. Arada çok büyük bir fark mevcuttur..

Bir alem düşün. Bu alemde X aleli %100 oranında iken, %80 oranına düşüyorsa, onun yerini dolduran bir Y aleli (kabaca) var demektir. BU Y aleline yürü ya kulum diyen kimdir?

>>> Ben kafama göre bir allel tanımı yapmadım. Literatürdeki tanımı adapte ettim. Hepsi o kadar..

Sen kana göre alel tanımı yapmadın, evet çok doğru.. Ama bir alel tanımı yapıp, alel frekansı kavramını buna eşitledin. Alel frekansı kavramı, alelden farklı bir kavram..

Alel frekansında değişim yoksa, türleşme vs. hiç bir şey olmaz..

Senin ne yaptığını söyleyeyim, alel frekansı ile genotip frekansını karıştırdın en başta.. Genotip frekansı bulunur, hesaplanır oradan alel frekansına ulaşılır..

Evrimi alel frekansına bağlamak? EVrime DNA seviyesinden ki aslında doğru seviyedir, bakarak yapacağın izahatta, evrim elel frekansını değişiminin ta kendisidir zaten.. Genotip frekansının belirgin q2 + 2pq + p2 dağılımının neden alel frekanslarında görülmediğinin izahı açıkca evrimdir. bunla aynıo şey zaten.. Evrim alel frekanslarındaki değişime bağlanmaz. Evrim = alel frekansı... Evrim = Alel frekansı + lahmacun.. değil yani..

Yani, canlıyı etkileyen her şey alel frekansını etkiler ve popülasyonda nesileler boyu hangi allelerin hangi sıklıkta görüleceğini belirler. İşte bu evrimdir zaten.. Genotip frekansını alırsın, doğal seleksiyonu katmadan denkleme koyarsın, alele freknası çıkar ortaya, ama gider sayarsın popülasyonu, hesaptan farklı bir şey bulursun ki işte o sapmada sana alel üzerindeki doğal seleksiyon sapmasını verir.

Bu denkelmeler filan belli, bilinen bir şeydir..

Sen diyorsun ki, alel frekansının değişimi evrimi izaha yetmez.. Tam tersine.. Evrimi izah için yapacağın her şey, o alel frekansının değişimini izah eden şey olacaktır zaten.. Amanda alel frekansı değişir de.. He ya, alel frekansının bir varyabl kondansatörü vardı, çevirdik, frekans değişti.. BU frekans değişmez, sabittir. Olması gereken, genotip frekansına eşit orandan ibarettir. Ama canlılarda bu değer böyle çıkmaz, sebebi evrimdir (doğal seleksiyon)..

Kısaca, alel frekansındaki değişim derken ne kastettiğini anlamış değilim, iyice kafam allak bullak oldu.. Bu frekans evrimden başka ne şekilde değişir ki, gidip bu evirime sebep olsun? Senin bahsetmek istediğin şey nedir?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrim teorisi türlerin var oluşuna kökensel diğer türlerden var olduğunununa karşı olgusal destek sağlaması gerekir. Big bang teorisi bile ki, evrim teorisinden çok çok öncesel kanıtlara dayanmasına karşın ispat edilebilecek olgusal bilgilere dayalıdır. Yani big bang gibi evrende daha önceki dönemler bile ispatlanacak deliller sunabiliyorsa, evrim çok daha yakın zamana dyanmasına karşıt ispat edilecek olgulara sahip değilse bu evrim teorisin evzik bir teori olduğunun belgesidir.

Evrim Teorisi’ni doğrulayan (verification) olgular mevcut değildir. Doğrulaması olmayan bu teorinin, bilimselliğin kriterlerini karşılaması mümkün değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...