Jump to content

TÜRLEŞME


Recommended Posts

Türleşme evrimsel süreçteki en uç olgudur.

Kısaca tanımlarsak, bir türden başka türlerin çıkması sürecidir.

Evrimin en tartışmalı sürecidir.

Hakında çok şey bilinmesine rağmen, ortaya çıkış mekanizması (mekanizmaları) hakkında kesin bir konsensusa varılamamıştır.

Yani türleşmenin nasıl gerçekleştiği bilinmemektedir.

Türleşmenin gizeminin çözülmesi, evrimin gizeminin çözülmesi demektir.

Başka bir deyişle evrimin gizemi, türleşmede gizlidir.

Türleşme bilimsel olarak açıklanmadığı süre, bazı olgularda gözlemlenmesine rağmen evrim, bir kuram olmaktan kurtulamayacaktır.

Çünkü birden fazla mekanizmanın türleşmeden sorumlu olması mümkündür.

Bu ilginç konuyu tartışmaya açııyorum.

İlginç bulunacağını tahmin ediyorum..

Selamlar..

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 315
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Yanlış bilmiyorsam drosophila'larda yapılan deneylerde bir zaman sonra birbirleriyle türleşemeyen gruplar elde edilmiştir. Elbette çok apayrı bir canlı ortaya çıkmamıştır fakat çiftleşemez hale gelinmesi en büyük adımdır çok farklı yapılara gidişlerde.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Darwin evrimi, daha doğrusu türlerin kökenini, doğal seçimle açıklamıştı..

Bu kuram çok tutmuş ve evrim Darwin'le özdeş olmuştur..

Darwin gen kavramını bilmiyordu. Bilemezdi de..

Darwin, özellikle Galapagos takım adalarında yaptığı gözlemlerle böyle bir sonuca varmıştır.

On the origin of Species (Türlerin kökeni) kitabının ilk baskısında Darwin'in, evrim (evolution) terimini bile kullanmamıştır..

Bu konu üzerinde biraz daha duralım..

Bir hayvan türü, diğer bir hayvan türünden çıkıyor..

Ama nasıl çıkıyor?..

Darwin'e göre doğal seçimle..

Darwin bu konuda fazla bir şey bilmiyordu.

Bilemezdi de.

Çünkü bu konuyu başlatan o..

O zamana kadar bilinen bilgiler bir çekirdeği bile doldurmuyordu..

Günümüzde konu hakkında çok şey biliniyor.

Yine de hiç bir şey bilinmiyor denecek kadar az biliyoruz konu hakkında..

Speciation yani türleşme denen olayı yakından inceleyelim..

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Darwin'e göre doğal seçimle.. Darwin bu konuda fazla bir şey bilmiyordu. Bilemezdi de.

Bilmesi de gerekmiyordu. Zira bildikleri zaten bu meseleyi anlatmaya yeterliydi. Bugünde yeterli.

Bir şeyin ne olduğunu anlatmak için yeterli tabirinin anlamıi o şeyin her şeyini kapsamaz, kapsamasıda gerekmez. Roket nedir? Yakıtın patlamasıyla oluşan tepkinin sağladığı güçle hareket eden cisim. İşte size yeterli bir tarif. Ama bu roket biliminin her şeyini izah eder anlamına gelmez zaten, gelmeside gerekmez..

Canlılara bakıyoruz. Ne görüyoruz. Bir popülasyonu oluşturan bireylerin gradient olarka nitelenecek şekilde, her bir şeylerinde küçük farklar mevcut. Kiminin boyu, kimini saç rengi, kimini tırnağı.. Bir popülasyon üniform bir yapı değil, her bireyi birbirinin tam olarak aynısı değil. İşte bu farklardan bazıları doğal seçilimle öne çıkarılıyor. Bu işlem nesiller bouy çok uzun süre devam edince, bu gradient farkların toplamı, keskin uçurumlara tekabül ediyor ve uçurumun iki yakası uzaklaşıyor: Türleşme..

Darwin, kabaca olayı böyle açıklıyor ki, bu açıklama zaten bugün bile gayet doğru..

Türleşmenin bir kaç mekanizması olacaktır, vardır. Bunların bir kısmı Darwin döneminde bilinmeyen şeylerdir. Bir kısmı Darwin'in yanlış bildiği şeylerdir. Bir kısmı ise, ki bu kısım temel olarak büyük payı kapsar, darwin'in tarif ettiği şekilde aynen geçerlidir.

Nedir bunlar? Kabaca.. İzolasyon ve çizgisel evrimidr. İzolasyon türleşmenin birinci sebebidir. İzole iki topluluk, aynı başlangıç varyasyonlarına sahip olsada, izole iki ortamın farklı adaptasyonlara sürüklemesi nedeniyle, uzun dönemde, iki farklı popülasyonun çok farklı adaptasyonlara sahip olup çok farklı bir hale gelmesine sebep verecektir. Çzgisel evrim ise, bir A canlısı doğar. Bu A Canlısı, A1 ve A2 gibi izole iki topluluğa bölünür. A1 den B1 canlsıı türer, ondan da C1 canlısı.. A2'den D1, ondan da E1.. Bunun böyle olduğunu düşünmek için çok fazla sebep vardır. Fakat bu böyle değildir. Bu gibi, çizgisel bir evrim gerçekleşmiş değil. Daha ziyade bir düzlemsel evrim gerçekleşmiş halde. Neden? Zira, izolasyonlar her zaman o kadar yoğun değil.

Örneğin, şempanze vs insan aynı atadan gelirken, aslında aynı bölgelerde yaşamışlar. Birlikte evrimleşmişler. Bu iki türün ilk ayrılması 6 Milyon yıl kadar önce gerçekleşmiş olsada, 3-4 Milyon yıl kadar daha birbirlerine gen transfer etmişler. Büyük ihtimalle gerçekleşen kromozom kaynaması sonucu izolasyon iyice ortaya çıkmış ve son 3 Milyon yıldan bu yana insan daha ziyade kendi başına bir yol çizmiş. Kısaca, türden yeni bir tür ortaya çıkmış değil. Türlerden, türler ortaya çıkmış.. İnsan türleri bunun en güzel örneğidir.

Darwinin eksik veya yanlış denebilecek tek tespiti budur. Evrimin çizgisel değil, düzlemsel gerçekleştiği, ancak yeni buluntular sayesinde, 2000'li yıllarda görülmüştür zaten.

Bunun dışında, gidip daha fazla açıklama aramay bile gerek yok. Darwin'in açıklaması yeterli zaten..

Ama işin detayı vardır elbette.. Roket nasıl olurda hep aynı yöne gidebilir? Sen işin içine yönü sokuyorsan, roketin gyro etkisiyle denge sağladığı konusuna girmek gerekir. İşte öyle, sen eğer daha alt seviye bir şey orataya koyuyorsan, oalt seviyede işin nasıl olduğuna dair de bir açıklma var elbette.. Bu açıklama, Darwin'den çok sonra yapılmışta olabilir, ama bunun önemi yoktur, çünkü, Darwin döneminde o alt seviye soruyu sorabilmek için gereken bilgide yoktur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İlginç.

Bazılarımız hala Darwin zamanında yaşıyor.

Üzerinden 150 yıl geçen evrim kuramı hala biyolojinin en gizemli sorunu.

Anibal kardeşimize çağ atlamasını tavsiye ediyorum..

Ben konuyu tartışmaya devam edeceğim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Önce tür kavramına bakalım.. Tür nedir?

Tür, serbest gen alış verişinin gerçekleştiği, yeni neslin en azından kendilerini yaratan ebeveynleri kadar ortama uyduğu bir canlı topluluğudur...

Zamanla bu toplumun bireylerinden bazıları veya tümü arasında gen akımı (alış verişi) önce azalabilir ve sonra durabilir.

Bunun nedeni zamanla toplumu oluşturan bireylerdeki genlerin farklılaşmasıdır.

Bu farklılaşma öyle bir düzeye ulaşır ki, canlılar arasında çiftleşme olmamaya başlar ve toplum, birçok türe parçalanır.

Buna phyletic (filetik) evrim, ya da anagenesis deniyor.

Eğer toplum, varlıklarını birlikte sürdürmeye devam eden iki ayrı türe ayrılırsa buna cladogenesis denir.

Cladogenesisin olmasının nedeni ikiye ayrılan toplumlar arasında çiftleşmenin önlenmesidir.

Çiftleşmenin önlenmesi çeşitli mekanizmalarla gerçekleşir:

1. Toplumun bir kısmı ile diğerleri arasına fizik bariyerler girmiştir. Dağlar, göller, denizler, vadiler gibi..

2. Toplumun bir bölümü tümüyle ayrı ve yeni bir ekolojik nişde yaşamaya başlamıştır.

3. Toplum yeni ekolojik nişe ulaşmadan önce polimorfizme uğramıştır. Yani toplumda mevcut genlerin çok sayıda çeşiti ortaya çıkmıştır.

Yeni ulaşılan ekolojik nişde bu genler adaptasyonu sağlarlar veya sağlayamazlar. Hayvan türü ikiye veya daha fazla sayıda topluma ayrılır.

Türleşme sırasında ortaya çıkan subgrup canlı toplumu, çıktığı toplumun üyeleri ile çiftleşemeyen yeni bir nesle dönüşmüştür.

Eğer bu iki toplum arasındaki engeller fizik ise, yani onlar, örneğin, kıt'aların birbirlerinden ayrılması ile birbirlerinden ayrılmışlarsa, gelişmelerine devam ederler. Zamanla farklı iki tür ortaya çıkar. Buna allopatric speciation denir. Bu öteden beri en önemli türleşme yöntemi olarak bilinir.

Bir grup canlının yeni bir nişe göçmesi de türleşmeyi sağlayabilir.

Buna parapatric speciation denir. Bazı bitkilerin bu yöntemi seçtikleri bilinmektedir.

Bir de sympatric speciation denen durum vardır.

Aynı nişi tutan canlılardan birinde özel bir mutasayon olur ve çıktığı türle artık çiftleşemez.

Bu yeni türün ayrıca bazı ekolojik avantajları da olmalıdır.

Devamı var.

Link to post
Sitelerde Paylaş
İlginç.

Bazılarımız hala Darwin zamanında yaşıyor.

Üzerinden 150 yıl geçen evrim kuramı hala biyolojinin en gizemli sorunu.

Anibal kardeşimize çağ atlamasını tavsiye ediyorum..

Ben konuyu tartışmaya devam edeceğim.

Evrimin kuramı içerisinde, işleyişindeki temel mekanizmada 150 yıldır hiç bir değişim öne sürülmemiştir. Evrim temelde, 150 yıl önce ne idiyse, şimdi de o. Sadece detaylandırma da bilgiler artmış, bu temel işleyişin süreçleri keşfedilmiştir; Kalıtım gibi.

Bugün evrim kuramı açısından bir fikir ayrılığı varsa, o da evrimin birey üzerinde mi, yoksa popülasyon üzerinde mi gerçekleştiği tartışmasıdır. Ancak, evrim kuramının hiç bir sentezi, Darwin'in temel mekanizmalarını dışlamamıştır(bir iki mekanizma hariç).

Bugün, hangi sentez incelenecek olursa olsun, Darwin'in ortaya koyduğu şu gözlem ve çıkarımlar halen devam etmektedir:

* Canlılar, üreyebilecek çağa gelebilecek bireyden daha fazla yavrularlar.

* Her birey, popülasyonun geri kalanından kısmen farklı özellikler taşır.

* Her bireyin barındırdığı farklılıklardan ortama uygun olanları üreyebilecek çağa erişebilirler.

Darwin'in evrim kuramının temeli budur; Günümüz evrim kuramının temeli de budur... adına evrim dendiği müddetçede değişmeyecektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Evrimin kuramı içerisinde, işleyişindeki temel mekanizmada 150 yıldır hiç bir değişim öne sürülmemiştir. Evrim temelde, 150 yıl önce ne idiyse, şimdi de o. Sadece detaylandırma da bilgiler artmış, bu temel işleyişin süreçleri keşfedilmiştir; Kalıtım gibi.

Bugün evrim kuramı açısından bir fikir ayrılığı varsa, o da evrimin birey üzerinde mi, yoksa popülasyon üzerinde mi gerçekleştiği tartışmasıdır. Ancak, evrim kuramının hiç bir sentezi, Darwin'in temel mekanizmalarını dışlamamıştır(bir iki mekanizma hariç).

Bugün, hangi sentez incelenecek olursa olsun, Darwin'in ortaya koyduğu şu gözlem ve çıkarımlar halen devam etmektedir:

* Canlılar, üreyebilecek çağa gelebilecek bireyden daha fazla yavrularlar.

* Her birey, popülasyonun geri kalanından kısmen farklı özellikler taşır.

* Her bireyin barındırdığı farklılıklardan ortama uygun olanları üreyebilecek çağa erişebilirler.

Darwin'in evrim kuramının temeli budur; Günümüz evrim kuramının temeli de budur... adına evrim dendiği müddetçede değişmeyecektir.

Bu yorum iyi de pek doğru ve yeterli değil.

Darwin'in evrim konusundaki kuramı doğal seçilimdir. Ve tabii bu kuramın öngürdüğü bir takım süreçler de vardır. Yukarda onlardan bahsedilmiş.

Canlılar bu kuramdan başka kuramlarla da türleşirler ve bu türleşme çoğu kere Darwin'in sandığı gibi, çizgisel ve tedrici değildir.

Sıçramalar yapar.

Darwin'in evrim kuramı Jay Gould ve Elders tarafından epeyi eleştirilmiştir...

Daha başkaları tarafından da doğal seçilim eleştirilmiştir. Ama asla reddedilememiştir. Modifiye edilmeye çalışılmıştır.

Tabii genetic drift de doğal seçilime ek olarak ortaya atılan evrimsel bir süreçtir.

Ona da değiniriz.

Türleşmenin başka mekanizmaları da var olabilir. Bilinmeyen veya tahim edilen ama, kanıtlanamayan.

Onlara da değineceğiz elbette.

Ama size de 150 yıl önce yaşamaya devam etmemenizi tavsiye ediyorum.

Tabii bu tavsiyeye uyup uymamak sizin elinizde..

Kendinize yaşamak için istediğiniz zaman dilimini seçmekte özgürsünüz...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Darwin'in evrim konusundaki kuramı doğal seçilimdir. Ve tabii bu kuramın öngürdüğü bir takım süreçler de vardır. Yukarda onlardan bahsedilmiş.

Darwin'in öngördüğü mekanizma hiç bir zaman gündemden düşmemiştir. Punchacted Equilibrium sentezi bile, Darwin'in mekanizmasının "genişletilmesinden" ibarettir. Tedrici evrim mekanizması, PE sentezinde dahi gündemden düşmez; Sadece, mekanizmanın öngördüğü sürecin türleşmedeki yeterliliği sorgulanır.

Canlılar bu kuramdan başka kuramlarla da türleşirler ve bu türleşme çoğu kere Darwin'in sandığı gibi, çizgisel ve tedrici değildir.

Sıçramalar yapar.

Darwin'in evrim kuramı Jay Gould ve Elders tarafından epeyi eleştirilmiştir...

Jay Gould ve Elders'ta benzer şekilde Dawkins tarafından epeyi eleştirilmiştir.

Önceki iletimde dediğim gibi, tartışma, özünde evrim popülasyonda mı gerçekleşir, yoksa bireyde mi tartışmasıdır. Cevap hangisi olursa olsun, Darwin'in öngördüğü mekanizmayı içerecektir.

Daha başkaları tarafından da doğal seçilim eleştirilmiştir.

"İlahi bir müdahale" kapısı açma çabası da sergilenmiştir.

Tabii genetic drift de doğal seçilime ek olarak ortaya atılan evrimsel bir süreçtir.

Genetik kayma, çoğu zaman, yine doğal seçilim tarafından biçimlendirilmiş alellerde üzerinde gerçekleşir.

Evet, evrimin doğal seçilim dışı bir mekanizmasıdır; Ama, doğal seçilim varolmaksızın, genetik kayma evrim için varolamayacaktır. Tıpkı, genetik havuz ile birlikte mutasyonun önemi düşmüş olmasına rağmen, mutasyon olmaksızın, evrimin gerçekleşemeyeceği, gerçekleşse bile bir noktadan ileriye gidemeyeceği gibi.

Evrimin özü değişmemiştir, detaydaki etkileri keşfedilmiştir.

Genetik kayma ve genetik havuz, bazı canlı gruplarını etkileyen, özel durumlardır; Mutasyon ve doğal seçilim tüm canlı çeşitlerini etkiler.

Türleşmenin başka mekanizmaları da var olabilir. Bilinmeyen veya tahim edilen ama, kanıtlanamayan.

Coevolution'da vardır; Ama hepsi özünde Darwin'in temel mekanizmasını içerir.

Ama size de 150 yıl önce yaşamaya devam etmemenizi tavsiye ediyorum.

Seyahat ederken, hala 5-6 bin yıl önce sümerliler tarafından keşfedilip icat edilmiş olan şeyin yardımı ile seyahat ediyorum. 5-6 bin yıl öncesi yekpare tekerlek ile, günümüzde kullanılan tekerlekler arasındaki farklar; tekerleğin, iki boyutlu bir çember olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Günümüzde kullandığımız, o çok yeni tekerlekler bile, alt tarafı, sağlam metal bir çerçeve üzerine, tutunmayı arttırmak için kauçuktan yapılmış, darbeyi emmek için yoğun hava yastığı biçimindeki çemberdir. Özünü koruyacağım diye kalkıp, tüm bu iyileştirmeleri kenara itecek değilim; Ama tüm bu iyileştirmelerin sihirine kapılıp, tekerleğin, ne kadar allanıp pullanırsa, süslenirse süslensin özünde bir çember olduğunu da unutacak değilim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

<!--quoteo--><div class='quotetop'>QUOTE</div><div class='quotemain'><!--quotec-->Seyahat ederken, hala 5-6 bin yıl önce sümerliler tarafından keşfedilip icat edilmiş olan şeyin yardımı ile seyahat ediyorum. 5-6 bin yıl öncesi yekpare tekerlek ile, günümüzde kullanılan tekerlekler arasındaki farklar; tekerleğin, iki boyutlu bir çember olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Günümüzde kullandığımız, o çok yeni tekerlekler bile, alt tarafı, sağlam metal bir çerçeve üzerine, tutunmayı arttırmak için kauçuktan yapılmış, darbeyi emmek için yoğun hava yastığı biçimindeki çemberdir. Özünü koruyacağım diye kalkıp, tüm bu iyileştirmeleri kenara itecek değilim; Ama tüm bu iyileştirmelerin sihirine kapılıp, tekerleğin, ne kadar allanıp pullanırsa, süslenirse süslensin özünde bir çember olduğunu da unutacak değilim.<!--QuoteEnd--></div><!--QuoteEEnd-->

Demek ki günüzdeki tekerlekler 6 bin yıl önceki tekerleklerden çok farklı?

Ama siz 6 bin yıl öncekini yeğliyorsunuz.. Bu hakkınızı kullanmakta israr ettiğiniz için tebrik ediyorum sizi.

Bizim gibi konfor düşkünü değilsiniz...

Evrim konusunda ik ekol vardır.

Biri Dawkins in diğeri Jay Gould ve Elders'in temsil ettiği....

Aralarında kedi köpek gibi kavga ederler..

Ben Jay Goud'dan yanayım.

Doğal seçilim elbette gözden düşmemiştir.

Tekerlek örneği doğal seçilime çok iyi uyuyor.

Bu kuram geliştirilmiş ve daha ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.

Ama Stephen Wolfram'a göre doğal seçilim yalnız basit organizmalar için geçerlidir.

Bakınız..

Stephen Wolfram A New Kind of Science Wolfram Media Inc.. 2001 Page 383.

Sizin için oradan İngilizce quote alıyorum.

<!--quoteo--><div class='quotetop'>QUOTE</div><div class='quotemain'><!--quotec-->If a particular feature of an organism is successfully going to be optimized for different environments by natural selection, then this feature msut somehow be quite simple.

It has often been claimede that natural selection is what makes systems in biology able to exhibit so much more complexity that systems that we explicitly construct in engineering. But my strong suspicion is that in fact the manin effect of natural selection is almost exactly the opposite. it tends to make biological systems avoid complexity, and be more like systems in engineering.

So in the end, therefore, what I conclude is that many of the most obvious features of complexity in biological organisms arise in a sense not because of natural selection, but rather in spite of it.<!--QuoteEnd--></div><!--QuoteEEnd-->

Doğal seçilim de tartışmaya açılmış bir konu.

Evrim konusunda son söz söylenmiş değil.

Evrimle ilgil her iddia tartışmaya sonuna kadar açık.

Ve ona her taraftan itirazlar gelyor.

Tabii bazıları çok saçma ve yaratılışçılardan geliyor.

Ama bu demek değildir ki evrim kuramının ayrıntıları bilim adamları arasında kabul görüyor. Ve bir konsensusa varılmış.

Hiç değil..

Daha ilerde size göstereceğim gibi, türleşme konusunda bir çok farklı ve tartışmalı kuramlar ortaya atılmış durumda.

Natual selection dışında, genetic drift de bundan sorumlu olabilir.

Ayrıca türleşmede çeşitlik genetik mekanizmalar sorumlu olabilir.

Tekerlek bir kerede icat edilmiş olabilir elbette.

Evrimi de zaten Darwin keşfetmemiştir.

Darwin'ın dedesi Erasmus Darwin'in evrim konusunda bir şiir bile vardır.

Charles Darwin'ın bulduğu evrim değildir. Doğal seçilim sürecidir.

Onun bile bilimsel olarak tartışması yapılmaktadır.

Yapılmalıdır da..

Kuramlar hiç bir zaman kesin değildir bilimde.

Bunu unutmamak lazım.

Bir kuram ortaya atılır.

Gözlemler yapılır.

Ve yıllarca o gözlemlere uyduğu görülür.

Ve bir gün yapılan bir gözleme uymaz kuram..

Ve o gün çöpe atılır o kuram..

Doğal seçilim elbette çöpe atılmadı..

Ama sizin zannettiğiniz gibi, sorgulanmasına da ara verilmedi.

Yanlışlanana kadar sorgulanacaktır doğal seçilim.

Ve bir gün yanlışlanabilir.. O gün yerini yeni bir kuram alacaktır..

Tekerlek örneği sizin savınızı hiç desteklemiyor.

Çünkü tekerlek somut bir yapıya sahip.

Biz ise somut olmayan kuramlardan bahsediyoruz.

Doğal seçilimin üzerinde bir yere gidemezsiniz.Onu göremezsiniz. Ona dokunamazsınız.

Burada bilimsel bir tartışma yapıyoruz.

Tartıştığımız konu artık tartışılmaz derseniz o iddianız bilimsel olmaz.

Ben tartışmaya devam edeceğim..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yeterince evrimsel biyoloji bilmeyenler bu konuda yorum yapmaları biraz zor.

Evrimsel biyoloji George C. Williams’ın katkısı ile ortaya çıkmış önemli bir biyoloji dalıdır.

Kaybolan ve yeniden keşfedilen organ ve dokular üzerinde çok çeşitli spekülasyonlar yapılabilir.

Balıklar denizden karaya geçerlerken ilginç bir evrimsel sürece maruz kalmışlardır.

Karaya ilk çıkan deniz hayvanı için tetrapod terimi kullanılır.

Bu tetrapodun en tipik örneği Ichthyostega denen dört ayaklı hayvandır.

Bu hayvanın ataları denizden karaya çıkmışlardır.

Peki solungaçları nasıl olmuşda, akciğere dönüşmütür?

Bu konudaki en mantıklı görüşe göre (Liem, K.F.: Form and function of lungs: The evolution of air breathing mechanisms. American Zoologist 28:739-759, 1988) karaya çıkma sürecini deneyimleyen ilk vertebralı hayvan da dual çifte solunun sistemi mevcut idi.. Bunlardan biri solungaçlar idi ki hayvanın suda solumasını sağlıyordu. Diğer ise daha çok akciğere benziyordu ve hayvan yuttuğu hava ile bir süre için bile olsa, karada yaşayabiliyordu.

Günümüzde bile bu tür solunum yapan balıklar mevcuttur.

Bazı vertebralılarda bu organ gelişmiş ve solungaçlar atrofiye uğramışlardır.

Köpek balıkları gibi, bazı balıklarda ise, akciğerler atrofiye uğramış ve solungaçlar korunmuştur.

Eski bir görüş olan ve swim bladder denen yüzme keselerinin zamanla akciğerlere evrimleştiği görüğü yanlıştır.

Aslında dual solunum sistemine sahip balıklarda mevcut akciğerler zamanla yüzme keselerine evrimleşmişlerdir.

Balığın sudan nasıl çıktığı hakkında elimizde ayrıntılı bilgi yoksa da, yeterince delil mevcuttur.

Karaya ilk çıkan balık bir tetrapod olan Ichthystega'nın atasıdır.

Bu hayvanda solungaçlar gerileyip, akciğerler gelişirken, yüzgeçler ekstremiteye evrimleşmişlerdir.

Hayvan karada yürümeye ve yaşamaya başlamıştır.

Önceleri karaya adaptasyonun linear bir seyir izlediği sanılıyordu..

Yani amphibian-reptile-memeli-insan sırasının izlendiğine inanılıyordu.

Bugün bu sıranın böyle olmadığını biliyoruz. Her ne kadar amphibian lar tetrapodlardan çıkmışlarsa da, bu kör bir sondur.

Kurbağa ve salamanderler bu sonu oluştururlar.

Kara vertebralıları onlardan çıkmamışlardır.

Bundan yüzmilyonlarca yıl önce tetrapod'ları içeren grup ikiye ayrılmıştır.

İlki yukarda bahsettiğim Amphibia lardır.. Diğeri ise Amniota olarak isimlendirilen gruptur.

Bu gruptan sürüngenler (reptile), kuşlar ve insanlar çıkmışlardır.

Devam edecek...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Peki karadan denize dönüş nasıl bir evrimsel süreçtir.

Bu konudaki gözlemler ayıya, kurta veya köpeğe benzer bir hayvanın suya adapte olduğunu telkin etmektedir.

Denize adapte olan hayvanları çeşitli gruplara ayırarak incelemek mümkündür.

Onlardan bazıları birbirlerine çok yakındırlar.

Diğerleri ise muhtemelen farklı kara hayvanlarının evrimleşmesinden ortaya çıkmışlardır.

Evrim bu süreçler sırasında solungaçları yeniden keşfetmemiştir.

Çünkü kara hayvanlarında solungaçlar tümüyle yok olmuşlardır.

Kara hayvanları dual solunum sistemine sahip değillerdir.

Dolayısıyla başarılı bir adaptasyon için akciğerlerin korunması ve daha da gelişmesi gerekmektedir.

Balinalarda ve diğer memeli deniz hayvanlarında bu gerçekleşmiştir.

Peki yüzgeçler nasıl gelişmiştir?

Çok önceleri, denizden karaya geçme süreci sırasında ekstremite olarak evrimleşen yüzgeçler, bu keresinde ekstremitelerin yüzgeçlere evrimleşmesi sonucunda yeniden ortaya çıkmışlarıdr.

Ama balıklarda mevcut yüzgeçlerle, deniz memelilerinin yüzgeçleri arasında büyük bir fark vardır.

O farkın ne olduğunu ifşa etmeden önce, üzerinde biraz düşünmenizi istiyorum..

Bir türden başka türler de çıkar... İ

nsanlar ve kuyruksuz maymunlar örneğin..

Bakteriler diğer bakterilere evrimleşir.

Önemli olan vücut planıdır.

Vücut planı kolay değişmez. Ama bu hiç değişmez anlamına gelmemeli.

Ender olarak vücut planı da değişir ve yeni filumlar ortaya çıkar.

Ama bir ahtapot hiç bir zaman balığa evrimleşmez.

Birisi yumuşakcadır, diğeri ise vertebralı..

Pikaia denen chordate dan (bel kemiği kıkırdağın öncüsü sümüksü bir maddeden oluşan), bütün vertebralıların çıktığına inanılmaktadır.

Onlar aynı vücut planına sadık kalarak evrimleşirler.

Bütün canlıların atası bakteridir.

Bakteriler basamak basamak evrimleşerek diğer bütün canlıların ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Kambrian patlamasının en büyük özelliği, 30 küsür vücut planının ortaya çıkmasıdır.

Her ne kadar bazıları bir iki filumun daha çıktığına inanıyorlarsa da, o devirden sonda yeni filumlar ortaya çıkmamıştır diyebiliriz.

Not: Yukarda değindiğim chordat veya kordat, insanlarda bugün bile bir artık (anlage) olarak var olan ve görevi yeterince bilinmeyen, bir dokudur.

Malign tümörleri chordoma (kordoma) olarak bilinir. Bu tümör kordoma ismi ile anılmasına rağmen maligndir. İnsan hala ilk atasından kalan bir dokuyu ilginç bir sadakatle vücudunda barındırmaktadır. Tabii bu insanın elinde olan bir şey değildir. Bu doku diğer vertebralılarda da vardır ve onlarda da kordomalara neden olabilir.

Punctated equilibrium:

Bu kurama göre türleşme aniden ortaya çıkan bir biyolojik süreçtir.

Bir hayvan toplumunda yararlı mutasyonlar oluyor ve birikiyor.

Milyonlarca yıl hayvanların fenotipinde (görünüşlerinde) bir değişiklik olmuyor.

Ama son bir mutasyon, bardağı taşıran son bir damla gibi, aniden yeni tür oluşuyor..

Birkaç bin yıl içinde yeni bir tür ortaya çıkıyor.

Yani milyonlarca yıl süren denge (equilibrium), bir anda noktalanıyor (punctated).

Eski türden yeni bir tür çıkıyor.

Eski türe bir şey olmayabiliyor. O hala varlığını sürdürebiliyor.

Tabii yeni tür onunla rekabet etmiyorsa..

Ediyorsa o yok oluyor. Yeni tür onun yerini alıyor.

İnsanın evriminde bu gözlemleniyor. Yani kaybolan insan türleri var..

Punctated equilibrium için en güzel örnek zürefaların ve cüce geyiklerin ortaya çıkışı..

Geyiklerde vuku bulan evrim bazılarının boynunun büyümesine neden olurken, diğerlerin küçülmesi ile sonlanıyor.

Her iki hayvan türü de doğada bir niche oluşturuyor ve çıktıkları hayvan türü ile rekabet etmiyor..

Hepsi birlikte harmoni içinde yaşıyorlar.

Punctated equilibrium ara şekillerin neden olmadığını açıklayan bir kuram.

Daha çok birkaç yıl önce ölen Jay Gould'un desteklediği bir kuram.

Bu kuram Darwin'in tedrici evrim kuramını reddediyor.

Yani Darwinci değil..

Jay Gould'un Darwin'i birçok kereler eleştirdiğini gözlemledim.

Doğal seçilim dışında Darwin'in görüşlerini pek tutmuyordu Jay Gould.. Ruhu şad olsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrimin olduğu çok açık. Ama ne kadar tartışmalı olduğu ortada. Yapılan bütün araştırma ve bulgular net sonuçları ortaya koyamıyor. Birileri çıkıp evrimi çok basite alıyor. Başlık Haci farkını ortaya koyuyor. Forumda birçok kişi Haciyi anlamıyor ki beni anlasın. Öyle evrimi yuvarlamakla iş oldu bittiye getirilemez. Adamlara bakın hala 150 yıl öncesindeler. 150 yıl önce ne biliniyordu ki?

Var olan türlerin evrimleşmesi ve farklı türlerin ortaya çıkması neden büyük duraksamalar gösteriyor? Evrimin durması ne demek? Evrim doğal seçilim ve çevre şartlarına tabi ise sürekli olmalı. Neden ciddi kesintileri var? Yoksa bütün türler Kambriyen patlamasında mı ortaya çıktı? Bunun gibi daha 5 patlamadan söz ediliyor. Yani toplam altı patlama var deniyor. Bu sürecin sonunda insan ortaya çıkmış. Ama insan Kambriyen patlamasında ortaya çıkmamış. Buda ayrı bir muamma. Kambriyen patlamasından sonra ortaya çıkanlara türleşme diyebilir miyiz? Yoksa bunlar tür içinde büyük farklılaşmalardan mı ibaret? Mesela at ile eşek çiftleşir katır doğar. Aslan ile kaplan birleşir yavru verir. Ama bunlar genellikle kısır olur. Acaba at ile eşek aynı tür idide zaman içinde tür içi evrimleşme ile mi farklılaştı? Aslan ile kaplan içinde aynısı geçerli. Orijinlerinde aynı tür oldukları için mi çiftleşebiliyorlar? Kromozom sayısı farklılıkları, farklı tür olarak ele alınmaları için çok önemli bir faktör olmayabilir. Tabii fizyolojik farklılıklarıda.

Bu ciddi türleşme olayı kambriyen ve benzerlerinde meydana geliyorsa orada neden hızlı bir evrim oluyor? Bunu sağlayan nedir?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrim deyince hep Darwin akla gelir. Evrim kuramını Darwin ortaya atmamıştır.

Darwinden çok önce Lamarck Paris’de yaşayan canlılarla tükenenler arasındaki benzerliklere işaret eden delilleri gözler önüne sermiştir.

Daha da ilginci Darwin’in Origin of Species kitabının ilk baskısında evolution lafından bile bahsedilmez.

Evrim kuramını Darwin ortaya atmamıştır.

Peki Darwin ne yapmıştır?

Evrimi açıklamak için gerekli mekanizmalardan biri olan naturel selection konseptini ortaya atmıştır.

Darwin’in geliştirdiği kuram budur.

Darwin evrim doğal seçim ilkesi ile açıklamıştır.

Darwin’e göre yeni türlerin ortaya çıkmasının nedeni doğal seçimdir.

Darwin evrimin yavaş ve tedrici bir süreç olduğuna inanıyordu.

Günümüzde bu görüşün her zaman, belki de hiç bir zaman, doğru olmadığı görüşü hakimdir.

Yapılan gözlemlere göre yeni canlı türleri aniden ve yalnız tesadüflerle açıklanabilen olaylar şeklinde ortaya çıkmaktadır.

En azından fosil kayıtları öyle olmasını gerektiriyor.

Çünkü ara geçiş şekillerine rastlanmıyor.

Bu konuda ilk yeni hipotezi 1972 yılında Stephen Jay Goul ve Niles Eldredge ortaya atımşlardır.

Bu kuram için yazarlar Punctated equilibrium terimini kullanmışlardır.

Yazarlara göre evrim aniden ortaya çıkan ve duran, sonra yine ortaya çıkan ve yine duran süreçler dizisidir.

1968 yılında Motoo Kimura adlı bir Japon bilim adamı, Mishima Milli Genetik Entstitüsünde yaptığı araştırmalar sırasında ilginç bazı gözlemler yaptı. Kimura moleküler düzeyde gerçekleşen evrimlerden çoğunun doğal seleksiyona uğramadığını farketti. Bazı moleküler mutasyonlar vuku buluyor ve birikiyordu. Onların canlıya ne yararı oluyordu, ne de zararı.. Canlı hamal gibi onları taşıyordu. Nötral veya inaktif genler de diyebileceğimiz bu genler canlıda birikiyordu. Canlıda hiç bir şey değişmiyordu. Kemik yapısı aynı kaldığı gibi, diğer nitelikleri ve metabolizması da aynı kalıyordu.

Bir gün aniden koşullar değişince ortaya ilginç bir durum çıkıyordu. Görünüşe göre bir görevleri olmayan genler birden devreye giriyor ve bu genleri bol miktarda içeren canlı yaşamını sürdürüyor, diğerleri yok olup gidiyorlardı. Eski canlı türü yok oluyor, yeni canlı türü ortaya çıkıyordu. Ara geçiş şekli oluşmuyordu.

Kimura’nın bu gözlemlerinden anlaşıldığı kadarıyla doğal seleksiyon her zaman genlere baskı yapmamaktadır. O genler tesadüflere bağlı olarak ortaya çıkmakta ve yeni bir türün yaratılmasından sorumlu görünmektedirler....

Richard Lewontin’le Chicago’lu Jack Hubby’nin araştırmaları da ilginç.

Bu bilim adamları meyva sinekleri üzerinde araştırma yapıyorlar ve bazı genlerin beklenenden daha yaygın olduğunu gözlemliyorlar.

Sanki doğal seleksiyon sürekli olarak en iyi geni seçiyor ve kötü olanı çöpe atıyor.

Daha sonra bu iki bilim adamı meyva sineklerinin gen ürünü olan proteinleri elektroforezle incelemeye tabi tutuyorlar.

Soruna aynı göreve sahip proteinlerin aynı şekilde davranması gerektiği önyargısı ile yaklaşıyorlar ve büyük bir düş kırıklığına uğruyorlar.

Nedense aynı gen ürünü olan ve aynı görevi üstlenen proteinler farklı hızlarla hareket ediyorlar.

Bu araştırmanın sonunda Lewontin ve Hubby, aynı görevi olan proteinlerin sentezini sağlayan genlerin çeşitli türleri olduğunu, yani varyasyonları, olduğunu buluyorlar. Bu genler heredite ile kazanılıyorlar.. Doğal seçimle değil!

Darwin bunu da bilemezdi. Neo-Darwinistler iyice bocalıyorlar ve bu ilginç durumları açıklamada zorlanıyorlar.

Doğal seleksiyon sanki dama atılıyor.

Başka mekanizmalar evrimde rol oynuyor.

Ama buna Darwin daha önce değinmişti..

Kendi kuramının tek kuram olmadığını şu sözlerle belirtmişti...

“I am convinced that natural selection has been the main but not the exclusive means of modification.”

Link to post
Sitelerde Paylaş
Evrimin olduğu çok açık. Ama ne kadar tartışmalı olduğu ortada. Yapılan bütün araştırma ve bulgular net sonuçları ortaya koyamıyor. Birileri çıkıp evrimi çok basite alıyor. Başlık Haci farkını ortaya koyuyor. Forumda birçok kişi Haciyi anlamıyor ki beni anlasın. Öyle evrimi yuvarlamakla iş oldu bittiye getirilemez. Adamlara bakın hala 150 yıl öncesindeler. 150 yıl önce ne biliniyordu ki?

Var olan türlerin evrimleşmesi ve farklı türlerin ortaya çıkması neden büyük duraksamalar gösteriyor? Evrimin durması ne demek? Evrim doğal seçilim ve çevre şartlarına tabi ise sürekli olmalı. Neden ciddi kesintileri var? Yoksa bütün türler Kambriyen patlamasında mı ortaya çıktı? Bunun gibi daha 5 patlamadan söz ediliyor. Yani toplam altı patlama var deniyor. Bu sürecin sonunda insan ortaya çıkmış. Ama insan Kambriyen patlamasında ortaya çıkmamış. Buda ayrı bir muamma. Kambriyen patlamasından sonra ortaya çıkanlara türleşme diyebilir miyiz? Yoksa bunlar tür içinde büyük farklılaşmalardan mı ibaret? Mesela at ile eşek çiftleşir katır doğar. Aslan ile kaplan birleşir yavru verir. Ama bunlar genellikle kısır olur. Acaba at ile eşek aynı tür idide zaman içinde tür içi evrimleşme ile mi farklılaştı? Aslan ile kaplan içinde aynısı geçerli. Orijinlerinde aynı tür oldukları için mi çiftleşebiliyorlar? Kromozom sayısı farklılıkları, farklı tür olarak ele alınmaları için çok önemli bir faktör olmayabilir. Tabii fizyolojik farklılıklarıda.

Bu ciddi türleşme olayı kambriyen ve benzerlerinde meydana geliyorsa orada neden hızlı bir evrim oluyor? Bunu sağlayan nedir?

Sevgili Bağlantı.

Bu vesile ile sizi de yanıtlamak isterim. Yorumlarınız genel olarak doğru. Bazı eksikleri ve yanlışları da var ama.

Evrim durmaz. Durduğu gibi görünen durumlarda bile durmuyor olabilir.

Örneğin timsahların ve kaplumbağaların on milyonlarca yıl değişmediği söyleniyor.

Bunu hayvanların fosil kayıtlarına bakarak söylüyorlar. Tabii bir de en çok fosilleşen organ olan dişlere bakıyorlar.

Kaplumbağalarda diş yok. Köpek balıklarında ve timsahlarda var.

Dişlerin görünüşü hayvanın genel yapısı hakkında ip ucu veriyor.

Fosiller de yalnız kemiklerin durumunu yansıtıyor.

Onlara bakarak genel bir çıkarsama yapılıyor ve hayvanların uzun süre içinde değişmedikleri sonucuna varılıyor.

Bu hiç bir zaman kesin bir sonuç değil. Çünkü canlıların yumuşak dokuları ancak özel durumlarda fosilleşiyor.

Yani bu gözlem evrimin durduğunun kanıtı değildir.

Evrim durmaz. Duramaz.

Evrimin kesintilerinden büyük katastrofiler sorumlu..

Örneğin en iyi bilineni K-T sınırında canlıların yüzde 90'ının yok olması.

Bundan da bir asteroidin sorumlu olduğu ileri sürülüyor.

Nedeni ne ise böyle katastrofiler mevcut canlıların çoğunu yok ediyor ama, kalanlara boşalan nichi doldurmaları için de olanak hazırlıyor.

Her doğal felaketten sonra birden canlı türlerinde bir patlama görülüyor.

Tabii bu milyonlarca yıl içinde gerçekleşiyor ama, yine de kısa zaman sayılır.

Sizin 5 patlama dediğiniz bu katastrofiler olmalı.

Daha önce de olmuşlardı ve daha sonra da olacaklar..

Türler aynı filum içindeki canlılar.

Vücut yapılarına göre canlıları 30 küsür sınıfa ayırmak mümkün.

Onlar yalnız kendileri ile ilgili türlerin çıkması ile niteliklidirler.

Örneğin ahtapotun filumu insanın filumundan ayrıdır.

İnsanın pikaia denen kordat dan çıktığı sanılıyor.

Chordat dediğimiz bu canlıda omurga kemik değil. Kıkırdak bile değil Kıkırdaktan bile yumuşak bir kıkırdağımıs doku.

Ondan zamanla kemikleşen omurga çıkıyor.

Balıklar, dinozorlar ve diğer bütün omurgalı hayvanlar insanın da dahil olduğu bir filumu oluşturuyor.

Bu filum yumuşakça olan ahtapota evrilemez. Ahtapod da insan gibi bir yaratığa evrilemez.

Yani doğa evrime bir limit koyuyor.

Her canlı her canlıya evrilemez.

Ama hepsinin de geçmişte atası birdir.

O atadan önce farklı filumlar oluşuyor. Sonra farklı türler..

Filum oluşması olayı iyi bilinmiyor.

Her hayvan aralarında çiftleşerek yeni tür ortaya çıkaramaz.

Ama katır yeni bir türdür. Yine de öyle kabul edilemez. Çünkü kendini çoğaltamaz.

Ama benzer mekanizmalar ile hibrid canlılar ortaya çıkabilir. Kırmızı kurt gibi.

Onbinlerce bitki hibridizasyon yöntemi ile ortaya çıkıyor.

Onu da türleşme olarak kabul etmek zorundayız.

At ile eşek akrabadırlar ama, öyle yakın akraba bile değillerdi.

Arslan ile kaplan de çiftleşerek yeni bir tür oluşturabilir. Ona ingilizce liger deniyor.

Türler arasında mevcut kromozom farkı hibrid ürünlerin ortaya çıkmasını önlüyor.

Meyoz bölünme sırasında kromozomlar eşit olarak paylaşılmadığı için yeni canlı ortaya çıkamıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Darwin yeni tür oluşumunda başka doğal yöntemlerin olacağından bahsetmişti..

Şimdi konuyu biraz daha dağıtalım..

Mutasyon olmadan evrim olabilir mi?

Yararlı mutasyon.. Zararlı mutasyon, nötral mutasyon, inaktif mutasyon....

Mutasyonsuz evrim olur mu?

Olur ve oluyor!

Bazı durumlarda genetik mutasyon yerine bir gen değişmeden duruyor ama, hücre ona kimyasal bir damga bastırıyor.

Küçük ama, etkili bir kimyasal madde ile onu işaretleyerek, kullanılmasını ve belirtilmesini önlüyor.

Canlılar bu yöntemle de olumsuz koşullara ayak uydurabiliyorlar.

1985 yılında John Campbell ayrı ve özel evrim genlerinin olduğunu iddia etmiştir.

Campbell bazı özel genlerin olabileceğini ve onların çevresel stresleri algılayarak, yaygın ve geniş genetik değişikliklere neden olabileceğini ilan etmiştir.

Bu ne büyük bir cüret.. Bu ne cesaret. Bakınız Campbell ne yazmış bu konuda.

Kendi dilinden naklediyorum...

Some genetic structures do not adapt the organism to its evrirenment. Instead they have evolved to promote and direct the process of evolution.

1998-2002 yılları arasında yine Chicago’da yapılan bir dizi deney çok ilginç sonuçlar vermiştir.

Bir bakteri çevresel strese maruz bırakılmış ve daha önce bilinmeyen bazı genetik varyasyonların aniden ortaya çıktığı gözlemlenmiştir.

Uzaya gönderilen bakterilerindünyaya döndükten sonra daha virulan oldukları biliniyor.

Yani daha tehlikeli enfeksiyonlara neden oluyorlar.

Bu durumda Campbell’e hak vermemek mümkün değildir.

Bu arada ilginç bir konuya değinmek istiyorum...

Jumping gene leri duymuşsunuzdur.

Yani Sıçrayan Genler..

Böyle genlerin olduğunu 1940’lı yıllarda rahmetli Barbara McClintock bulmus ve 1980’li yılların başında kendisine Nobel ödülü verilmistir.

Çok geç kalındı ama, bu müthiş bayanın buluşunu hazmetmek kolay olmamıştı.

Buluşları tekrarlandı ve doğruluğu kanıtlandı.

Başlangıçta McClintock’u kimse ciddiye almamıştı.

Bu genlere daha sonraları transposon denmiştir.

Bakterilerde antibiyotik direncinden sorumludurlar.

McClintock mısır üzerinde yaptığı araştırmalarda mısır tanelerindeki renk farkının bazı genlerle ilgili olduğunu ve bundan hareketli genetik kontrol eden elementlerin sorumlu olduğunu buldu.

Bu bayana göre bir grup gen bir DNA molekülünden diğerlerine sıçramaktaydı.

Daha sonra bakteriler arasında transposon aracılığı ile genetik materyel alış verişi yapıldığı anlaşıldı.

Görüldüğü üzere birden fazla sıçrayan gen vardır.

Bu transposable elementler, mutasyona neden oldukları için organizmaların evriminde önemli bir rol oynamaktadırlar.

Genetik teknoloji doğada böyle bir yöntemin olmasından yararlanmaktadır.

İnsan insulin ve diğer hormon genleri bakterilere enjekte edilerek onların insan hormonları uretmesi buna benzer bir yöntemle sağlanmaktadir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Örneğin, şempanze vs insan aynı atadan gelirken, aslında aynı bölgelerde yaşamışlar. Birlikte evrimleşmişler. Bu iki türün ilk ayrılması 6 Milyon yıl kadar önce gerçekleşmiş olsada, 3-4 Milyon yıl kadar daha birbirlerine gen transfer etmişler. Büyük ihtimalle gerçekleşen kromozom kaynaması sonucu izolasyon iyice ortaya çıkmış ve son 3 Milyon yıldan bu yana insan daha ziyade kendi başına bir yol çizmiş. Kısaca, türden yeni bir tür ortaya çıkmış değil. Türlerden, türler ortaya çıkmış.. İnsan türleri bunun en güzel örneğidir.

Darwinin eksik veya yanlış denebilecek tek tespiti budur. Evrimin çizgisel değil, düzlemsel gerçekleştiği, ancak yeni buluntular sayesinde, 2000'li yıllarda görülmüştür zaten.

Acaba Anibal kardeşimiz burada ne demek istiyor.

Darwin'in hatası burada nedir?

Evrimin çizgisel olmadığı mı?

Evrimin çizgisel olmaması ile düzlemsel olması arasında bir benzerlik nasıl kurmuş anlayamadım.

Bunlar farklı kavramlar.

Evrimin çizgisel olması demek, sıçramalar yapmadan, tedrici olarak ilerleyip, türlerin değişmesi demektir.

Darwin buna inanıyordu. Türlerin zamanla değiştiklerini ve ara fosillerin olması gerektiğini savunuyordu.

Bu elbette yanlış bir görüştür. Çünkü ara geçiş formlara ait fosiller yoktur.

Ve zaten öyle fosiller olsa bile kaç tane olacaktır. Şempanze ile insan arasında binlerce ara geçiş formu olması gerekir.

Ama yoktur. Demek ki ya şempanzeden insanlar aniden evrilmişlerdir, ya da ikisi de başka bir hayvandan evrilmişlerdir.

Darwin bunu bilemezdi ve bilmiyordu da..

Darwin'in evrim hakkındaki iddialarının çoğu yanlıştı. Tek doğru olanı doğal seçilim idi.

Günümüzde Darwin'in evrim hakkındaki görüşlerini savunanlar 150 yıl geriden geliyorlar demektir.

Bu yaklaşım tümüyle sakattır.

Doğal seçilim bir kuramdır. Tekerlek gibi somut bir alet değildir.

Tekerlek değişmez ama, bu kuram değişir. Darwin'in evrim konusundaki diğer görüşleri de zamanla değişmişlerdir.

Gelelim evrimin düzlemsel olmasına..

Sanırım Anibal düzlemsel derken, horizantal veya lateral demek istedi.

Bu evrim türünün karşıtı çizgisel değildir.

Bu evrim türünün karşıtı vertikal dir. Dikine olan evrimdir.

Yani bir türün zamanla değişerek kaybolması ve yerini başka bir türün almasıdır.

Darwin buna inanmıyordu. Çünkü bu tür evrimde çok sayıda tür olmaz. Bir tür vertikal olarak başka bir türe değişince ilk tür yok olur.

Bunun doğru olmadığını biliyoruz.

Türler bifurkasyona uğrarlar ve bir ağacın dalları gibidirler.

Evrimin lateral olması bu demektir. Bir türden iki tür daha ortaya çıkar. Onlardan da iki tür.. Böyle gider.

Çoğu kere arada rekabet yoksa ilk tür kaybolmaz. Yok olmaz yani.

Evrim lateral ve sıçrayan bir niteliğe sahiptir.

Bunu fosil kayıtlarından biliyoruz.

Lateraldir, çünkü tür sayısı giderek artar. Sıçrar çünkü ara geçiş formları yoktur.

Darwin bu konularda yeterince bilgiye sahip değildi.

Hatta bir keresinde ara geçiş formları bulunmazsa, benim teorim çöker gibisine bir laf etmişti.

Tabii Darwin'in bu teorisi çökmedi.

Ayrıca Neo Darwin'ciler çizgisel Darwin teorisini canlandırmaya çalıştılar ama, beceremediler.

Evrim şu anda bir dar boğazdan geçiyor.

Darwin başta olmak üzere birçok teori yanlışlanmak isteniyor.

Çok yeni bir teori ufukta belirdi.

Onu henüz çoğunluk bilmiyor ve bilenler de kabul edeceğe benzemiyor.

Ama şimdilik..

Evrimle ilgili bu yeni teoriler kuantum biyolojinin ilgi alanına giriyor.

Adına da kuantum evrim kuramı deniyor.

Belki hiç duymadınız. Ama üzerinde tartışmaya ve spekülasyonlar yapmaya değer.

Son derece ilginç ve çağdaş bir kuram...

İlerde bahsedeceğim...

Link to post
Sitelerde Paylaş
"Campbell bazı özel genlerin olabileceğini ve onların çevresel stresleri algılayarak, yaygın ve geniş genetik değişikliklere neden olabileceğini ilan etmiştir. "
Yani, bazı genler bazı farklı çevrelerde aktif hale gelince genetik yapıyı değiştirmeden diğer genlerin işleyişini mi değiştiriyor, yoksa genetik yapıyı da değiştiriyor mu? Genetik değişiklik derken DNA'da meydana gelen değişikliklerden bahsediyoruz değil mi? Ayrıca mutasyonsuz evrimin olması da akla yatkındır; sonuçta birçok canlı benzer genetik yapıyı taşıyor, fakat kimi genler, yanlış bilmiyorsam, farklı türlerde damgalanmışken kimisinde damgalanmamış olduğu için farklı aktif gen kombinasyonları canlıları meydana getiriyor.

Ama "punctuated equilibrium" ve stres farklılığında meydana gelen değişimler yine çevresel koşulların değişmesiyle meydana gelmiyor mu? Sıçramalı evrimde, biriken farklılaşmış genetik materyal çevreden gelen bir uyarıcı nedeniyle; yani birikerek değişim geçirmiş genetik materyali etkileyecek koşul oluştuktan sonra farklı gen kombinasyonları aktif hale geliyor. Stres farklılığında da aynı genetik materyal üzerinde kimi genler diğer genlerin işleyişini değiştiriyorlar. Yani, sonuçta, çevrenin değişmesiyle meydana gelen bu değişimlerden çevreye uyum gösterenler seçilmiyor mu? Yoksa ben mi yanlış anlıyorum. Yani:

"1968 yılında Motoo Kimura adlı bir Japon bilim adamı, Mishima Milli Genetik Entstitüsünde yaptığı araştırmalar sırasında ilginç bazı gözlemler yaptı. Kimura moleküler düzeyde gerçekleşen evrimlerden çoğunun doğal seleksiyona uğramadığını farketti. Bazı moleküler mutasyonlar vuku buluyor ve birikiyordu. Onların canlıya ne yararı oluyordu, ne de zararı.. Canlı hamal gibi onları taşıyordu. Nötral veya inaktif genler de diyebileceğimiz bu genler canlıda birikiyordu. Canlıda hiç bir şey değişmiyordu. Kemik yapısı aynı kaldığı gibi, diğer nitelikleri ve metabolizması da aynı kalıyordu.

Bir gün aniden koşullar değişince ortaya ilginç bir durum çıkıyordu. Görünüşe göre bir görevleri olmayan genler birden devreye giriyor ve bu genleri bol miktarda içeren canlı yaşamını sürdürüyor, diğerleri yok olup gidiyorlardı. Eski canlı türü yok oluyor, yeni canlı türü ortaya çıkıyordu. Ara geçiş şekli oluşmuyordu.

Kimura?nın bu gözlemlerinden anlaşıldığı kadarıyla doğal seleksiyon her zaman genlere baskı yapmamaktadır. O genler tesadüflere bağlı olarak ortaya çıkmakta ve yeni bir türün yaratılmasından sorumlu görünmektedirler...."

Koşulların değişmesiyle birikerek değişmiş genetik materyalde daha önce aktif olmayan kısımlar-genler ve gen kombinasyonları aktif hale geliyor ve bu sayede değişen koşullarda hayatta kalabilenler yaşamaya devam ediyor. Yani bu doğal seçilim değil mi?

tarihinde NomadUn tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Koşulların değişmesiyle birikerek değişmiş genetik materyalde daha önce aktif olmayan kısımlar-genler ve gen kombinasyonları aktif hale geliyor ve bu sayede değişen koşullarda hayatta kalabilenler yaşamaya devam ediyor. Yani bu doğal seçilim değil mi?

Öyle gibi duruyor gerçekten ama, Darwinci açıklama biraz farklı. Ya da eksik diyelim.

Çünkü Darwin gen kavramını bilmiyordu. Mendel'in çalışmalarından haberdar değildi.

Mendel çalışmalarını daha sonra iyi bilinmeyen bir mecmuada yayınlamıştı.

Kimura'nın bu çalışmasında uyum yapmaya bile gerek yok. Doğal baskı çevre değişikliği ve bakteri zaten ona hazır.

Bu durumdaki adaptasyon Darwin'in kuramından biraz farklı gibi. Bakterinin bütün yaptığı zaten var olan genlerini kullanmak.

Yeni bir set geni olan bir canlının ortaya çıkması zaman alan bir olay. Burada zaman faktörü yok gibi.

Yani genlerin değişmesi doğal seleksiyona tabi bir olay değil. Başka nedenlerden değişiyorlar ve onlar kalıyorlar.

Benzer bir durum ama arada az da olsa bir fark var.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Hacı, bir acayip psikoza girmişsin, güya biyoloji batmışta, bitmişte, sen kurtaracaksın..

Evrmi, biyolojini en gizemli vakası filan değildir. "En" i boşver, gizemli bile değildir, açık seçik ve son derece basit bir şeyden ibarettir..

Hangi akla isanden yapmışsın bilmiyorum, ama J.Gould'u ilah etmişsin, onun lafı sanki tanrıdan ayetmiş gibi, "Amanda sıçram, sıçrama.." deyip duruyorsun.. Nerdeymiş sıçrama? Biz göremiyoruz nedense? Geri kalna X Yüz bin biyolog, sıçrama filan göremiyor, J.G.nin bahsine, "Bunlar için klasik gradient evrim yeterli" diyor, sen çıkmış amanda 150 yıl evvelinde kalmışsında..

Bilimsel teoriler veya bilgiler, kız seçer gibi yaşına bakarak seçilmez hacı..

Bu başlığın, senin izahın açısından var olması bile abes.. Türleşme neymiş? Türleşme diye ayrı, farklı bir evrim teorisi, bir izahat filan yok hacı.. Evrimin basit, tipik izahatı için söyleyebileceğin her neyse, ki Darwin yeterince söylemiştir zaten, Türleşme vs. de dahil her türlü evrimsel sürecin izahı için yeterlidir, kafidir.

Evrimi anlamadığın, anlamak istemediğin, işi sanki böyle mstik bir şeymiş, bir tür doğal mucizeymiş gibi görmek istediğin.. Belki de, dinden azat edince kendini, açıkta kalan mitolojik, mistik heyecan isteklerini tatmin için, evrimi sanki böyle gizmeli bir şeymiş, efsunlu bir olaymış gibi görmeye çalışıyorsun.. Şu söylediğin bunun açık emaresi işte:

>>> Yani genlerin değişmesi doğal seleksiyona tabi bir olay değil. Başka nedenlerden değişiyorlar ve onlar kalıyorlar.

Genler, başka nedenlerden değişmez. Genlerin değişmesi, doğal seleksiyon olgusunun bir parçasıdır. Ama bu önemli değil, sana anlatmakta eminim imkansız olacak. Genler değişir, herhangi bir nedenden. ama kalıp kalmayacaklarına doğal seleksiyon karar verir. Birey bazında ortaya çıkan, alel değişimleri rasgeledir ve doğal seleksiyona filan tabi değildir. Ama, popülasyon bazında, her tür gen ve gen frekansı değişimi, birebir doğal seleksiyonun etkisine tabidir. Bir birey, yeni genlerle dünyaya gelebilir. Ama bunu popülasyona sokacak fırsat bile bulamayabilir: doğumdan sopnra, çabucak ölür.. Bunu yapan doğal seleksiyondur..

Evrim teorisi lateral filan değildir Hacı.. Türlerin sayısı sürekli artmaz. Bu yönde hiç bir bulgu yoktur. Evrimsel ölçekte makul uzunluktaki birim zamanda, ortalama tür sayısının değişimi, istatistik olarak anlam taşıyacak bir artış veya azalma göstermez. Buna dair hiç bir bulgu yoktur. Ara geçiş formu dediğin şeylerde başta sen olmak üzere her yerdedir.

Gould'da sen gibiydi Hacı, ama retorik yetenek olarak senden üç dört gömlek üstündü.. Evrimin ne olduğunu anlamamış, kendince bir takım yanlış evrimsel fikirler koymuş, bunlara evrim teorisi diyerek, bu yanlışlar üzerinden o sıçramalaı dediği şeyi keşfettiğini iddia etmiştir ki, hepsi bundan ibarettir.

Bu diline dolayıp durduğun, punctuated equlibrium (PE) hiç bir genetik altyapısı olmayna, genetik mekanizmaların hiçbiri ile, "bu böyle olurda, o da öyle oluverir" denebilen bir şey değildir. Yani, bunu ortaya çıkarabilecek hiç bir genetik mekanizma yoktur. PE için bir sihirli değnek gerekmektedir. Diğer yandan, fosil kayıtları, Eldredge'in aksine, bu işin öyle olamadığını göstermektedir. O yüzeen, Gould ve Eldridge, aynı fosile farklı yorumlar yapmaktadrılar zaten.. Siz ise, onlardan da öteye gidip, gould'un "olmaz öyle şey" dediği hopeful mosterleri var etmeye çalışıyorsunuz sadece.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • haci pinned this Başlık
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...