Jump to content

Evrim de La markçı görüş


Recommended Posts

Öncelikel mendel ne der: Çekinik / Baskın.. Genetik bilmeye gerek yoktur, o soruyu çözemk için..

>>> Günümüzde bu deneyler. yoğun mutajen ortamlarda (mutajen kimyasallar, ışınların bulunduğu ortamlarda) gerçekleştirilmek istenirse. Örneğin; bir mısır genomundan nelerin ortaya çıkabileceği araştırılmış mıdır? Çok farklı şekillerde yeni bitkiler elde edilebilirse, (ki son zamanlarda istenilen özelliklerde bitkiler elde edilir oldu); gen havuzundaki birikim süreçleri yanında, bu şekilde sıçramalı türlerin ortaya çıkmasına kanıt olmaz mı?

Olurdu, ama olmadı. Bu gibi çalışmalar yaşayamayan canlılarla sonuçlandı hep. Çok farklı şekillerde yeni bitkiler elde ediliyor zaten. Ama böyle heyula mutasyonlarla değil, seçilmiş, testten geçmiş genlerin alınıp bitkiye/hayvana/insana verilmesi ile elde edilyor.. Yani, gen nakli yoluyla..

Sevgili anibal,

Bir yandan bu çalışmalardan yaşamayan canlılar çıktı diyorsun, diğer yandan yeni bitkiler elde ediliyor diyorsun. Bu iki cümle birbiri ile çelişiyor.

Seçilmiş testten geçmiş meselesi nedir? İnsanlar seçiyor ve test ediyorlar.

Peki insanların seçtikleri ve test ettikleri, insansız gerçekleşemez mi? (İnsanlar her zaman bir geni alıp hop diye bir başka genin üzerine koymuyorlar. Çapraz döllenmeler ve de hangi mütagenin hangi gende ne tip bir mutasyon yaptığını deneyliyorlar. Ve o mutagen ile yeni türler elde ediyorlar. Bu tür mutagenler insan eli ile olmadan da kendiliğinden olabilir.) Bu ihtimaller canlı için olası ise, insan bir ayda başarıyorsa, kendiliğinden bin yılda ortaya çıkamaz mi? Bilemedin 5 bin yılda. Eh yeni türler zaten böyle çıkıyor. Birbirinin benzeri olsun veya olmasın,yoğun mutajen ortama düşmüş canlılar çok hızlı evrimleşebilirler. Evrim basamaklarını ve çeşitliliğini kısa zamana sığdırabilirler.

Son çözümlemede evrim de devrim de zaman isteyen gelişmelerdir. Birinde yavaş diğerinde hızlıdır. Çevresel duruma göre hızlı ve/veya yavaş olması gayet mantıklıdır. Birbiri ile çelişmez.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 73
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

>>> Bir yandan bu çalışmalardan yaşamayan canlılar çıktı diyorsun, diğer yandan yeni bitkiler elde ediliyor diyorsun. Bu iki cümle birbiri ile çelişiyor.

Eğer cımbızlamazsan çelişmez. Ne diyor: Ama böyle heyula mutasyonlarla değil....

>>> Peki insanların seçtikleri ve test ettikleri, insansız gerçekleşemez mi?

Maalesef.. Çünkü, bir geni ortaya çıkarmak başlı başına bir olaydır.. Hibritleme çalışmaları var olan genleri seçmenin bir yoludur.

Mutajen ortama düşen canlılar çok hızlı vs. evrimleşemez. Bunu bir unutun. Zira, zaten canlıların mutasoyn oranları yeterince, hatta fazlasıyla yüksektir.. Ortama yeni mutagenler eklemek, mutasyon sayısını artırsa bile, bunların bir işe yaraması pek olası değildir..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...
Mutajen ortama düşen canlılar çok hızlı vs. evrimleşemez. Bunu bir unutun. Zira, zaten canlıların mutasoyn oranları yeterince, hatta fazlasıyla yüksektir.. Ortama yeni mutagenler eklemek, mutasyon sayısını artırsa bile, bunların bir işe yaraması pek olası değildir..

Sevgili anibal, geldiğin sonucu gözden geçirdin mi bilmiyorum ama. Yanıt vermediğine göre, ya geçirmedin veya yanıt vermeye gerek duymuyorsun.

Ben son iletinden hareketle konuyu yeniden gündeme taşımak istiyorum.

mutasyon sayılarının fazlalığı, sonuçta canlılın ortama uymadaki başarısı kabul edilmelidir. Bir tür deneme yanılma, bir tür yaşamda kalma ve ortama uyum için olması gerekli şeylerin sınanmasıdır.

Zaten yeterince var, hatta gereğinden fazla var sizin yorumunuz. Neye göre yeterince? Örneğin; Milyar da bir yararlı mutasyon elde edilebiliyor ise. İki milyarda iki yararlı mutasyon elde edilmez mi? Zaten böyle olduğu için aynı coğrafyada yaşayan pek çok canlının ortama uyumu farklı olsa da bazıları daha başarılıdır. Başarılı olanlar daha fazla uyum özelliklerini yakalamışlar demek değil mi?

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş
mutasyon sayılarının fazlalığı, sonuçta canlılın ortama uymadaki başarısı kabul edilmelidir. Bir tür deneme yanılma, bir tür yaşamda kalma ve ortama uyum için olması gerekli şeylerin sınanmasıdır.

Zaten yeterince var, hatta gereğinden fazla var sizin yorumunuz. Neye göre yeterince? Örneğin; Milyar da bir yararlı mutasyon elde edilebiliyor ise. İki milyarda iki yararlı mutasyon elde edilmez mi? Zaten böyle olduğu için aynı coğrafyada yaşayan pek çok canlının ortama uyumu farklı olsa da bazıları daha başarılıdır. Başarılı olanlar daha fazla uyum özelliklerini yakalamışlar demek değil mi?

Elde edilemez.

İstediğin kadar mutasyona uğrat , bunun hiç bir anlamı olmayacaktır.

Çünkü seçilim olmadan bunun hiçbir değeri yoktur nötrdür.

Hacının farklı bır konuda verdiği cevaba bakarak durumu anlayabıleceğini düşünüyorum ;

Aslında mutasyoları olumlu ve olumsuz olarak ayırmaya gerek yok. Kuramsal olarak olumlu, olumsuz ve nötral olabilirler ama, doğal seçilim onların olumlu veya olumsuz olmasına karar verir.

Doğal seçilimden olumlu veya olumsuz olarak etkileyenmeyenler de oldukları gibi kalırlar.

Bir mutasyon doğal seçilimi geçerse olumludur. Geçmezse olumsuzdur..

Burada bir husus daha var..

Olumsuz mutasyonları hemen tanımak mümkündür. Çünkü canlıda anomalilere neden olabilir.

Olumlu mutasyonları ise tanımak mümkün olmayabilir. Çünkü olumlu etkisi kendini açıkça belli etmeyebilir.

Örneğin bir enzimdeki mutasyon yüzünden canlı bir gıda maddesini daha kolay hazmediyorsa, ortaya çıkan yararlı ve olumlu etkiyi anlamak mümkün olmayabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> mutasyon sayılarının fazlalığı, sonuçta canlılın ortama uymadaki başarısı kabul edilmelidir. Bir tür deneme yanılma, bir tür yaşamda kalma ve ortama uyum için olması gerekli şeylerin sınanmasıdır.

Bu böyle değil pek..

Öncelikle hibritleşme konusunu ele almak lazım. Hibritler yeni alleller oluşturmaz. Var olan genlerin biraraya gelmesini sağlar. Kısaca, melezleme ile yeni bir gen ortaya çıkmaz..

Mutasyon konusunda anlaşılmayan şey, sanki çok az olduğu filan gibi bir şey.. İstatistik olarak DNA kopyalama başarısı %99.99 kadardır. Bu da, her üremede tonla mutasyon ortaya çıkacağını gösterir. Öyleki, makul hacimdeki bir toplulukta, makul zamanda, olası her tür mutasyon ortaya çıkacaktır. Gidip mutasyon oranını artırmanın süreyi kısaltmak gibi bir etkisi olur sadece. Ama daha farklı bir etkisi daha olacaktır. Mutasyon oranını artıran etmenler, üreme başarısını düşürür. Bu yüzden meyve sineklerine radyasyon verilip, mutantlar oluşturulmaktadır, üreyemesinler diye..

Mutasyon sayılarının fazlalığı? Organize olarak ortaya çıkmayan mutasyonlardan ancak pek az kısmı canlı için tolere edilebilir olacaktır. Bu nedenle, mutasyonların artması, canlı için tolere edilemeyecek bir sürü mutasyonun ortaya çıkması anlamına gelecektir.

Bu noktada yanıldığınız mesele şu. Siz, böyle bir etmenle mutasyona sahip birey sayısını etkilemezsiniz pek. Fakat birey başına mutasyon sayısını etkilersiniz. Yani, 100 bireyiniz var. Siz mutagen ekleyip bunların hepsinin mutant olmasını sağladığınızı düşünüyorsunuz. Ama onların hepsi (genel olarak) mutant zaten. Yapacağınız ekleme, birey başına ortaya çıkan mutasyon sayısını artırır. Mesela, insan için sperm başına ortalama 1.8 mutasyon mevcuttur. Bu değer, mutagen eklenerek, 3,4, 10 gibi çok çok yükseltilebilir. Bu durumda birey başına bu kadar çok mutasyon düşmesi, canlının tolere edemeyeceği, yaşayamayacağı mutasyonlarla var olma ihtimalini öyle yükseltir ki, kaçınılmaz olur..

Kısaca, mutasyon sayısının artması, ortama adapte olabilme yeteneğini artıracak gibi görünsede, ortamda sağ kalabilme şanısını yok edeceği için ancak ölümcül bir durum olacaktır.

Nedense bunu gözden kaçırıyorsunuz..

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Doğada insansız hibritleme yok diyorsun yani! Hibriti yalnız insan ortaya çıkarır diyorsun!

:)

Doğadaki hibritleşme, ancak var olan özelliklerin bir araya gelmesine yardım eder. Hem uzun boylu, hem mavi gözlü olmak gibi, uzun boylu bir ırkla, mavi gözlü bir ırkı melezleyerek.

Ama uzun boylu olma da, mavi gözlü olmakta, genetik olarak zaten var olan, evrimle gelişip ortaya gelmiş özelliklerdir. Sorun/mesele bu özelliklerin nasıl ortaya çıktığıdır.

İşin daha acayip olan tarafı şudur. Ekstrem özellikler gösteren türler arası hibritler, doğada var olma şansı pek bulamaz. Bu nedense atlanır.

Biraz abartı olsun, daha kolay anlaşılsın.. Bir şekilde deniz anası ile domuz hibritleşsin. Domuza deniz anasının karanlıkta parlayan genleri geçsin.. Oh, ne güzel, karanlıkta parlayan domuzlarımız oldu..

Peki bu karanlıkta parlama, domuz için avantaj mıdır? Yoksa, yırtıcılara çabucak yerini belli edeceği için külli zarar mıdır? Ama ortalıkta bir sirk varsa?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili CasTRo ben soruyu sevgili anibala sormuş idim. Dolayısıyla yanıtı anibalden bekliyordum.

Araya girip fikrini beyan etmene bir şey demiyorum. Ama senden sonra anibalın yanıtını gözden geçirirsen ne denli yavan kaldığını farkedebilirsin umarım.

Sevgili anibal.

Kısaca, mutasyon sayısının artması, ortama adapte olabilme yeteneğini artıracak gibi görünsede, ortamda sağ kalabilme şanısını yok edeceği için ancak ölümcül bir durum olacaktır.

birinci yanıtının başı ile sonu arasını açmak istiyorum.

mutasyon sayısının artmasının ortama adapte olabilme yeteneğini artıracağını kabul ediyorsun. ancak bunu yalnızca görüntü olduğunu söylüyorsun. Sonra da ortamda sağ kalabilmeyi işin içine sokuyorsun. Halbuki ortamda sağ kalamama, zaten senin ifade ettiğin %99,99'un içinde. Yani söz konusu ettiğimiz % 0,001 oranında sağ kalabilme üzerinde konuşuyoruz. Yani ortamda sağ kalabilmeye engel %99,99 mutasyonu konu dışında tutmamız gerek. Ama sen bu oranı işin içine sokuşturmaya çalışıyorsun. Vee bu oran sanki ayrıca (ekstradan) sağ kalabilme şansını yok edeceğinden bahsediyorsun. Halbuki biz zaten yaşamda kalmama şansını %99,99 olarak kabul ettik ya.

Sonuç itibariyle yanıtın kaçamak bir yanıt.

Gelelim hibrit meselesine.

Hibrit'in türkçe karşılığı melez demek.

Yani aynı tür içinde çeşitli cinslerin, cinsel ilişkilerle her iki cinsin muhtelif özelliklerini taşıyan yeni bir cins demek.

Bunu, insanların en kolay başarabildiği köpek cinsleri içinde görebiliriz. Pek çok köpek cinsini birleştirerek pek çok hibrit cins elde etmiş bulunmaktayız.

Sen yeni bir tür konusuna hibritleşmeyi sokarak aslında konudan uzaklaşmayı tercih ettin.

Açıklığa kavuşturmamız gereken şey şu,

Katır bir hibrit midir? yoksa yeni bir tür mü?

Yeni bir tür olarak tanımladığımız. Kendi akrabaları ile cinsel ilişkiye girememe ve bunlardan yeni ve üreyebilen bireyler oluşturamama. Yani katırın kendi başına üreme yeteneği olmasa idi. Bu bir hibrit olabilirdi. Ama; gördük ki. senin ifadelerinle kendi başına üreyebilen katırlar da varmış. O halde, At ve eşek gibi iki farklı türden, kestirme olarak (kısa yoldan) bir üçüncü tür ortaya çıkabiliyormuş.

Bu olasılığa hep itiraz ettin. Ama; olabilirliğini kendin ifade ettin.

Ayıkla pirincin taşını. :lol:

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> mutasyon sayısının artmasının ortama adapte olabilme yeteneğini artıracağını kabul ediyorsun.

Sevgili drekinci, böyle bir şeyi kabul etmiyorum, ne diyorum: böyle olacak gibi görünsede.. Yani bu aldatıcı, bir ilüüzyon vs. böyle olacak gibi görünüyor ama olmuyor. Herşeyden önemlisi canlı yaşayamaz, üreyemez oluyor..

>>> Yani söz konusu ettiğimiz % 0,001 oranında sağ kalabilme üzerinde konuşuyoruz. Yani ortamda sağ kalabilmeye engel %99,99 mutasyonu konu dışında tutmamız gerek. Ama sen bu oranı işin içine sokuşturmaya çalışıyorsun. Vee bu oran sanki ayrıca (ekstradan) sağ kalabilme şansını yok edeceğinden bahsediyorsun. Halbuki biz zaten yaşamda kalmama şansını %99,99 olarak kabul ettik ya.

Alakası yok drekinci. Ne bileyim neyi nasıl anlıyorsunuz.. Canlılard a mutsayon yok mu sanki, olmuyor mu? Tonla var.. İşte senin bu %0.001'lik neyse oranın, zaten senin ortama mutajen salmadan önce elinde olan mutasyon oranı olacaktır. Yani, senin mutasyon sayısını çoğaltman sadece ve sadece ölümcül mutasyonları artırır.. Evrimsel süreçte herhangi bir durumda, olası tüm mutasyonlar mevcut olacaktır zaten.. Bunların dışındaki mutasyonlar ancak ölümcül olurlar. Sen böyle yaparak ancak o mutasyonları ayaklandırırsın.. Şunu bir aklınıza sokun, bir canlı için olası tüm mutasyonlar, AA Sekanslarının bir permütasyonu değil, o canlıyı hayatta tutabilecek, üretebilecek olan mutasyonlardır sadece.. Ve bunlar popülasyonda mevcut olacaktır. Genetik drift gibi işler, bunları azaltır sadece..

Siz sanki canlılarda mutasyon yok, olmuyor vs. de, bir şeyler olacak bir sürü mutasyon olacak, oh ne güzel olacak sanıyorsunuz.. Zaten mutasyonla rboyuna harıl harıl oluyor. Olabilecek olan, canlıyı öldürmeyen, kısır etmeyen mutasyon popülasyonda yerini alıyor. Doğal seçeilimde o mutasyonun görülme sıklığını belirliyor.. Sen mutasyon oranını artırsanda, sonuç değişmeyecek ki.. Ancak genetik drifte yol açacak, ortamdaki bireylerin bir kısmını (radyasyona dayanıksız olanlar mesela) yok edeceksin, hepsi bu kadar..

>>> Pek çok köpek cinsini birleştirerek pek çok hibrit cins elde etmiş bulunmaktayız. Sen yeni bir tür konusuna hibritleşmeyi sokarak aslında konudan uzaklaşmayı tercih ettin.

Eh, iyide, bunların hepsi tek bir tür: Köpek... Bu türleşme değil ki..

>>> Yeni bir tür olarak tanımladığımız. Kendi akrabaları ile cinsel ilişkiye girememe ve bunlardan yeni ve üreyebilen bireyler oluşturamama. Yani katırın kendi başına üreme yeteneği olmasa idi. Bu bir hibrit olabilirdi. Ama; gördük ki. senin ifadelerinle kendi başına üreyebilen katırlar da varmış. O halde, At ve eşek gibi iki farklı türden, kestirme olarak (kısa yoldan) bir üçüncü tür ortaya çıkabiliyormuş.

Katır, katır - katır, eşek -katır, at - katır şeklind eüreme potansiyeline sahiptir, zayıf olsa bile.. Bu yüzden bu üçüne aynı tür demen gerekir ki, anlamadığın şey bu zaten.. Sağlıklı döl veren bireyler, aynı türün içindedirler.. Bunu kafanıza sokamadınız nedense bir türlü..

Ama asıl sorun şudur.. Gerek köpek türleri, gerek katırlar, doğada insan müdahalesi olmadan var olamayacak, kendi başına yaşayamayacak olan canlılardır. Bunu boyuna göz ardı ediyorsunuz..

Link to post
Sitelerde Paylaş

DRekinci, bahsettiğimiz bir diğer husus ise, kritik kütle.. Eğer bir canlının ortamdaki sayısı belli bir miktarın altına inerse, o canlının nesli tükenecektir. BU yüzden, ortamda mevcut 1000 canlı varken, mesela radyasyonu dayayıp 999 tanesi öldürüp klan bir tanesinden yeni mutant canlıların çoğalacağını ummak gaflettir..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Alakası yok drekinci. Ne bileyim neyi nasıl anlıyorsunuz.. Canlılard a mutsayon yok mu sanki, olmuyor mu? Tonla var.. İşte senin bu %0.001'lik neyse oranın, zaten senin ortama mutajen salmadan önce elinde olan mutasyon oranı olacaktır. Yani, senin mutasyon sayısını çoğaltman sadece ve sadece ölümcül mutasyonları artırır.. Evrimsel süreçte herhangi bir durumda, olası tüm mutasyonlar mevcut olacaktır zaten.. Bunların dışındaki mutasyonlar ancak ölümcül olurlar. Sen böyle yaparak ancak o mutasyonları ayaklandırırsın.. Şunu bir aklınıza sokun, bir canlı için olası tüm mutasyonlar, AA Sekanslarının bir permütasyonu değil, o canlıyı hayatta tutabilecek, üretebilecek olan mutasyonlardır sadece.. Ve bunlar popülasyonda mevcut olacaktır. Genetik drift gibi işler, bunları azaltır sadece..

Siz sanki canlılarda mutasyon yok, olmuyor vs. de, bir şeyler olacak bir sürü mutasyon olacak, oh ne güzel olacak sanıyorsunuz.. Zaten mutasyonla rboyuna harıl harıl oluyor. Olabilecek olan, canlıyı öldürmeyen, kısır etmeyen mutasyon popülasyonda yerini alıyor. Doğal seçeilimde o mutasyonun görülme sıklığını belirliyor.. Sen mutasyon oranını artırsanda, sonuç değişmeyecek ki.. Ancak genetik drifte yol açacak, ortamdaki bireylerin bir kısmını (radyasyona dayanıksız olanlar mesela) yok edeceksin, hepsi bu kadar..

Sevgili anibal bu yaklaşımın ile evrim mekanizmasından yalnız olası mutasyonları sorumlu tutuyorsun. Olası mutasyonları biraz açar mısın?

Olası mutasyon nedir? Olmayası mutasyon ne? Olası mutasyonların dışındaki olmayası mutasyonlar neden ölümcül olsun?

Olası mutasyonlar, olası sonuçlar doğurur. Olası mutasyonlardan herhangi bir yeniliğin çıkmaması gerekir. Dolayısıyla olası mutasyonlar evrimi inkar eder. Evrime neden olan yeni özellikleri olası mutasyonlara mı bağlamak, yoksa olmayası mutasyonlara mı bağlamak daha doğru bir yaklaşım olur.

>>>Siz sanki canlılarda mutasyon yok, olmuyor vs. de, bir şeyler olacak bir sürü mutasyon olacak, oh ne güzel olacak sanıyorsunuz.

Böyle bir şey iddia ettiğimi hangi iletimden çıkarıyorsun. Kim evrim mekanizmasından mutasyonları çıkarabilir?

Şöyle bir metaforla düşüncemi anlatmaya çalışayım.

Bir kazan suyu ısıtıyoruz. Isı suyu buharlaştırıyor. Suya verdiğimiz ısı mutasyonları, neden olduğu buhar da evrimsel kazanımları ifade etsin.

ısının miktarını artırdığımızda bularlaşma da aynı oranda artar.

Metaforu kaldırdım. Bir milyar (harıl harıl) mutasyondan ancak bir tanesi canlıyı öldürmeyen, kısır etmeyen mutasyon popülasyonunda yerini alıyor. Peki bu milyarda bir oran, mutasyon sıklığından neden etkilenmesin? Birim zaman içinde iki milyar mutasyondan neden iki tane canlıyı öldürmeyen, kısır etmeyen mutasyon çıkmasın?

Sonuç itibariyle, sen diyorsun ki. mutasyon sayısı ne olursa olsun, birim zamanda sabit bir sayıda mutasyon, popülasyonda yerini alıyor. Bu iddianın kanıtı nedir?

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Sevgili anibal bu yaklaşımın ile evrim mekanizmasından yalnız olası mutasyonları sorumlu tutuyorsun. Olası mutasyonları biraz açar mısın? Olası mutasyon nedir? Olmayası mutasyon ne? Olası mutasyonların dışındaki olmayası mutasyonlar neden ölümcül olsun?

Olası mutasyon dediğim şey, canlıda var olması halinde onun yaşamasına/üremesine engel olmayacak etkiye sahip mutasyondur.

>>> Metaforu kaldırdım. Bir milyar (harıl harıl) mutasyondan ancak bir tanesi canlıyı öldürmeyen, kısır etmeyen mutasyon popülasyonunda yerini alıyor. Peki bu milyarda bir oran, mutasyon sıklığından neden etkilenmesin? Birim zaman içinde iki milyar mutasyondan neden iki tane canlıyı öldürmeyen, kısır etmeyen mutasyon çıkmasın?

Bunun bir milyarı vs. yok drekinci.. Üremedeki büyük oranlara bakarsan, makul zamanda bu tür tüm mutasyonların ortaya çıkacağını görebilirsin.

>>> Sonuç itibariyle, sen diyorsun ki. mutasyon sayısı ne olursa olsun, birim zamanda sabit bir sayıda mutasyon, popülasyonda yerini alıyor. Bu iddianın kanıtı nedir?

Yok böyle bir şey drekinci.. Kendi kendine acayip şeyler anlıyorsun..

Bir popülasyonda mutasyonlar sürekli gerçekleşir. Bunlardan olası olmayanlar, zaten popülasyona dahil olamazlar. Olası olabilenler ise, popülasyonda yerini almış olacaktır. Basitçe DNA'nın %99.99 olan kopyalama başarısı, her 10 bin sperm/yumurtada olası her tür mutasyonun var olacağını ortaya koyar. Bu, 10 bin üyeli bir popülasyonun her jenerasyonunda DNA'da olası tüm mutasyonların gerçekleştiği sonucunu ortaya koyar.. Zira mutasyonlar rasgeledir. Tüm mesele, makul bir sürede ki bu bir kaç nesil demektir, olası olan tüm mutasyonların ortaya çıkacak olmasının istatistik olarak ortada olduğudur..

Kısaca, canlıların sorunu mutasyon yapamamaları değildir hiç bir şekilde ki, gidip mutajenler salarak mutasyon oranlarını artırmaya çalışasınız..

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Olası mutasyonlar, olası sonuçlar doğurur. Olası mutasyonlardan herhangi bir yeniliğin çıkmaması gerekir. Dolayısıyla olası mutasyonlar evrimi inkar eder. Evrime neden olan yeni özellikleri olası mutasyonlara mı bağlamak, yoksa olmayası mutasyonlara mı bağlamak daha doğru bir yaklaşım olur.

Evet, zaten böyledir de.. Olası mutayonlar, varyasyonları ortaya koyar. Bunlar ise doğal seleksiyona tabi olur. Fakat, doğal seleksiyonun değişmesi ile bu mutasyonların yaygınlaşması, bu defa daha önce olası olmayan mutasyonlara kapıyı aralar, bazı daha önce olası olan mutasyonlarada kapıyı kapatır ki, işte mesele budur. Bu nedense gözden kaçırılır..

Şöyle bakalım.. Kollarını geriye bükebilir misin? Zor biraz.. 4 ayaklı bir canlı için, kollarını geriye bükebilme, kötü bir mutasyondur. Zira dik durmak için daha çok enerji ister kollar. Ama iki ayaklı bir canlı olduğun zaman, o zaman bu kolları geriye bükebilme senin için olası bir mutasyon olacaktır.. Mesela kuşlar, bunu güzelce yapabilir.. Ama archaeopteryx yapamaz.. Yani, eğer iki ayaklı olup, kollarını kanat olarak kullanmaya başlarsan, o zaman bu tersine süper faydalı bir mutasyon olacaktır..

Bu elbette bir mutasyonluk iş değil, ama konuyu anlamak açısından uygun bir önerme..

Şimdi, hem iki ayak üzerinde olabilmek için gereken, hemde kolları geri kıvırmak için gereken mutasyonların ki sayısı bir hayli yüksektir, aynı anda ortaya çıkması, şu yaratılışıçıların meşhur protein hesabı vs. mevzusunu kabul etmek demektir..

Kısaca, yeni özellikler yeni mutasyonlarla değil, mevcut özellikleri geliştiren mutasyonlarla kazanılabilir. Bu da işte, gradient evrim denen şeydir..

Link to post
Sitelerde Paylaş
BU YAZI ÖZELLİKLE ELEŞTİRİ ALMAK İÇİN YAZILMIŞTIR.

Evrim gerçektir. İnsanoğlu şu an bile evrim geçirmeye devam ediyor.

Mevcut bilgiler, her şeyi yüzde 100 kesinlikle konuşmamıza izin verir mi?

Yoksa ansiklopedik bilgilerle bilimsel şovenizm mi yapıyoruz?

Bilimsel bir dergiye gönderdiğiniz çalışmanın sonunda “bu böyledir” diye kestirip atarsanız, editör sizi felaket haşlar. Çok küçük de olsa öngörmediğiniz, çalışmadığınız, bilemediğiniz olasılıkları dikkate almak zorundasınızdır.

Orta öğretim öğrencileriyle suyun kaynama derecesini saptamak için deney planlarsınız; deniz kıyısında, saf su, balon joje, hassas bir termometre, bek alevi kullanarak 10 farklı deney masasındaki sonuçları birleştirelim. Deney sonucunda masaların bulguları suyun 100.1+0.8 C ‘de kaynadığı şeklindedir. Hoca sonucu açıklar: saf su deniz seviyesinde “100 C’de kaynar.” Oysa 99.3 ile 100.9 derece bulanlara ne diyeceğiz.

Gerçekte ideal koşullar sağlanamamıştır: Balon joje’nin temiz olduğunu düşündükleri halde iyon artıkları vardır, sonuç yüksek bulunmuştur. Atmosfer basıncı sıcak havada azaldığından kaloriferin yakınındaki masalar düşük sonuç bulmuştur. Termometrelerde standardizasyon hatası vardır. Öğrenciler yanlış okumuşlardır…vs vs…

Bilimsellik adına sonucu 100 derece değil, 100.1+0.8 şeklinde açıklamak gerekir.

İnsanoğlunun binlerce yıllık bilgi birikimi, tüü kaka denilemeyecek kadar çok değerlidir. Her yanlışın içindeki doğruları ayıklamak gerek. Günümüzde unutulmuş, küçümsenerek dışlanmış bazı bilgiler literatürün tozlu sayfalarından tekrar tekrar çıkarılmış, önemi yeniden keşfedilmiştir.

Bugünkü bilgilerimiz: genotip fenotipi belirler.

Sonraki nesillerde gördüğünüz fenotipik değişiklikler genotipik değişikliklerin (yani mutasyonların) sonucudur.

Çevresel faktörler, bilinçli bir şekilde genotipik değişiklikleri, sonuçta fenotipik değişiklikleri belirleyebilir mi?

Yani çevreye uyumlu olmak adına bazı mutasyonlar özellikle meydana gelebilir mi?

Bugünkü bilgimiz: Mutasyonlar rastgeledir. Mutasyonun seçilimi yoktur.

Fenotipin seçilimi vardır: uyum sağlayamayan yok olur. Dolaylı olarak mutasyon seçilmiş olur.

Yaşama uyum sağlayanın mutasyonu sonraki nesillerin genomunu oluşturur.

Lamarckçı görüş bugünkü evrim bilgilerimizle çelişmektedir.

Bilimsel keşif adına ileri sürülen hiçbir düşünce “tüü kaka” değildir. Sadece doğru olmayabilir, o kadar.

İleri sürülen düşüncenin doğru olmadığını kanıtlamaya fırsat hazırlar. Bu çabalar sırasında beklenilmeyen yeni buluşlara imza atılır. Lamarck da ortaya attığı görüşler ile, türlerin oluşumu konusunda arı kovanına çomak sokarak görevini yapmıştır. (Bu arada arılar sokabilir)

Evrim konusundaki bulgular ve bilgiler Lamarkçı görüşleri desteklemese de, KİŞİSEL olarak çevresel koşulların (pozitif seleksiyon anlamında) bazı (yararlı) mutasyonlara yol açabileceğini-hatta dayatabileceğini düşük olasılık olsa da dikkate almak gerekir.

İnsan genom projesi sırasında, DNA’nın okunması ile, DNA’nın tüm şifrelerinin çözüleceği sanıldı.

Fenotipleri benzeyen, akraba olan 3 hastada, aynı mutasyonu beklerken; birinin homozigot, diğerinin heterozigot mutasyon taşıdığı, üçüncüsünde mutasyon saptanmadığı görüldü.

Tek yumurta ikizlerinin biri normal diğerinde genetik sendrom saptandı. Kafalar daha da karıştı.

Her birine bir açıklama getirilmeye çalışıldı. Böylece fenotipin oluşmasında nükleotidlerin sıralanışı dışında başka faktörlerin de rol oynayabileceğini öğrenmiş olduk.

Yeni Zelandalılarda sık görülen, genetik kökeni olduğu düşünülen (!) bazı hastalıkların,

İngiltere’deki yakın akrabalarında çok nadir görülmesini hala çözebilmiş değil. Çünkü bir mutasyon bulunmadı.

Çevresel koşul denilen şeyin genetik yapıyı nasıl etkilediğini de tam bilen de yok.

Üreme fizyolojisinden şunu biliriz: Sperm ve yumurta hücresi 23’er kromozom taşır. Milyonlarca spermden şanslı olan bir tanesi yumurta hücresini döller. Sperm Y kromozumunu taşırsa dölüt erkek olur. 46 kromozomda yeni mutasyonlar varsa, çocuğa geçmiş olur. Çocuk anne-babasından farklı hale gelir.

Bildiğimiz başka bir şey: Yumurta hücresine 1 adet sperm girince ikincisinin girişi, yumurta hücresi tarafından engellenir. Nasıl ??? Yine tam bilmiyoruz.

Birinin dikkatini çekmiş: Büyük Anneanne, anneanne, kızı ve torunlarının hep kız çocuk doğurduğunu farketmiş. Kesitsel çalışmada bazı kadın ve dişi akrabaları için bu bilginin bazı sülalelerde doğru olduğu bildirildi. Bu düşüncenin ardından “yumurta hücresinin X kromozomu taşıyan spermleri kabul ettiği, Y taşıyanları kabul etmediği” ileri sürüldü.

Nedeni ????

Acaba yumurta hücresi bunun bir benzerini, çevreye uyum adına, bazı mutasyonlara karşı da yapabilir mi???

Yumurta hücresi çevreye uyum sağlayacak mutasyonu seçme özgürlüğüne sahip midir?

Yeni mutasyonlar doğumdan sonra (somatik) vücut hücrelerinde geliştiği zaman hastalığa-kansere neden olabilir. Yeni nesile geçmez.

Sadece üreme hücrelerindeki mutasyonlar sonraki nesillere aktarılaBİLİR!!!

Buna karşın baba adayı yaşlandıkça deforme sperm üretimi, spermlerde mutasyon olasılığı artmaktadır.

Mayotik bölünme sırasında, sağlamlar yanında mutasyonlu spermler ortaya çıkmakta. Benzer şeyler yumurta hücresi için de geçerlidir.

Sonuçta hasta olsun-olmasın mutasyonlu çocuk doğmakta.

Normalde kan-testis bariyeri somatik hücrelerin salgılarına karşı testisleri korur.

Hatta bazı hormonların sistemik dolaşım yoluyla testislere gelişi engellenir, bunlar sadece testisler için testiste üretilir.

Ama bir dereceye kadar: gonadlarda üretilmeyen bazı maddelerin reseptörleri gonadlarda bulunmuştur: anlamı somatik hücrelerin bazı uyarıları kan-testis bariyerini aşıp gonadlara ulaşabilir ve onlar tarafından algılanabilir.

Yani uyarıların devam etmesi kümülatif etki yaratabilir.

Çevresel koşullardaki değişikliklerle somatik hücrelerin uyarıları kümülatif etki ile germ hücrelerini mutasyona sürükleyebilir mi???

Örneğin proinflamatuvar sitokinler, kemokinler, diğer sinyal proteinleri, vs. gonadları hasarlayabilmektedir…

Yani somatik değişiklikler germ hücrelerindeki mutasyonları tetikleyebilir.

Bu spekülasyonun can alıcı noktası şudur: Eğer bu önerme doğrulanırsa, somatik hücre kaynaklı sinyal değişiklikleri germ hücre DNA’sını mutasyona sürükleyebilir mi? Bu mutasyon seçilmiş bazı bölgeleri mi tetikler, yoksa rastgele mutasyona mı yol açar? (Lamarck’ın kulaklarını çınlattık).

İnsan genomu-DNA’sı 3 milyar nükleotidden oluşmakta, bunun da %2’sinden azı, olasılıkla 26.000-31.000 kadarı protein kodlamaktadır.

Geriye kalan %98 içinde bazı genlerin ise, işe yarayan genlerin işlevini düzenlemede rol aldığı bilinmekte.

Sonuçta genlerin yaklaşık %98’ine çöp (junk) DNA denilmekte.

Benzer durum diğer canlılarda da mevcuttur.

Acaba DNA çöplüğü ilkel atalarımızdan bir miras mıdır?

Örneğin tek hücreli atalarımızın şimdi kullanılmayan proteinlerini kodlayan genlerini taşıyor muyuz?

Belki de atalarımızın kanat-solungaç-yüzgeç kodlayan genlerini taşıyor olabiliriz!!!

Tabii ki bun genler de olasılıkla mutanttır. Tüm dikkatimiz fonksiyonel genlere yöneldiği için bu durumu şimdilik tam bilmiyoruz.

Streptokok bakterisi soy ağacında insana çok uzaktır.

Bakterinin hastalık yaparken dokuya yayılmak için kullandığı hyaluronidaz enzimi ile insandaki enzim çok küçük farkla aynıdır.

SPEKÜLASYON: Bir streptokokla bile benzeşiyorsak, örneğin insanoğlu tek hücreli atalarına ait genleri çöp DNA’sında taşıyor olabilir mi?..

Bildiğimiz diğer bilgi; çevresel (eksternal veya internal) uyaranlar hücre içi sinyal yollarını kullanarak belirli DNA bölgeleri aktif veya pasif hale getirerek hücre işlevlerine etki eder.

Diğer bilgi: bazı genler sadece embriyolojik evrede, bazısı fetal evrede çalışır.

Memeli embriyon ve fetusları erken dönemde birbirine çok benzer.

İnsan fetusu bir döneme kadar kuyrukludur. Fetus büyüdükçe kuyruk giderek kaybolur.

Spekülasyon: Çevresel uyaranlar bazı koşullarda çok geniş DNA kütüphanesinde yer alan, işe yarayabilecek, atalara ait bazı genleri tekrar kullanılır hale getirebilir mi?. Örneğin evrim sonucu çöp DNA’daki genler tekrar aktifleşip solungaçlı insan gelişebilir mi? Unutulmamalıdır ki yine de mutasyonlar kaçınılmaz olduğundan, solungaçlı atalarına tam benzemeyecektir!!!

Biraz sonra yanıt olarak “ mendel oku”, “Dawkins oku”… diyecek birileri çıkacaktır. Mendel 1884’te ölünceye dek DNA’yı da bilmiyordu. Watson, Crick ve Wilkins de DNA’yı bulup, genom projesi sonuçlarını öğrenemeden gittiler. Dawkins’in öğrenmek için can attığı, ama bilmediği, yaşarken bilemeyeceği milyonlarca bilgi var…

Saygılar.

KKoH

Sayın KOH bu yazınıza çok değer veriyorum.Teşekkürler.

Ayrıca kadınların bağışıklık sisteminin spermleri öldürdüğü ve böylece kısırlığa neden olduğu yönünde birşeylerde okumuştum. Bu da düşüncenin evrim üzerine etkisi açısından değerlendirilmeye değer bir veri değil midir?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...