Jump to content

Yaşamın Kökeni


Recommended Posts

Birkaç cümle ile özetlemek gerekirse, günümüzün çözülmemiş en önemli temel problemlerinden biri şudur: Nasıl oluyor da cansız atomlar, kör ve amaçsız kuvvetler etkisinde, kendilerini en basit bir mikrobun olduğu kadar karmaşık bir şeye, bir canlıya dönüştürebiliyorlar? Bu kayda değer önemli olay, ilk kez ne zaman, nerede ve nasıl gerçekleşti? Bu olay Evren’de sadece bir kez mi ortaya çıktı, yani benzersiz, acayip bir ‘kimyasal hilkat garibesi’ mi, yoksa yaşam, bir anlamda doğa yasaları yaşam dostu olduğu için, dünya benzeri gezegenlerde her zaman ortaya çıkma becerisinde bir olay mı?

Darwin, tarihsel bir dönüm noktası olan Origin of Species isimli kitabını 1859′da yayınladı. Bu eserinde, yeteri kadar uzun zaman süreleri içinde, basit tek hücreli canlıların bugün gördüğümüz zengin yaşam çeşitliliğine nasıl dönüşmüş olabileceğini, inandırıcı kanıtlarla ortaya koydu. Fakat, Darwin’in kendisi de, yaşamın nasıl ortaya çıktığı sorusunu “Maddenin kökeni konusunda da spekülasyonlarda bulunulabilir” açıklamasıyla geçiştirerek, tartışma dışında bıraktı. Aslında bu gün fizikçiler, maddenin ve evrenin kökeni sorusunu hemen hemen tümüyle açıklamış görünüyorlar. Ancak, yaşamın kökeni hâlâ, bilimin en önemli çözülmemiş sorunları arasında.

Yaşam dediğimiz sürecin “fizik ve doğa yasalarında yazılmış olduğu” ya da “Evren’in canlılar için yaratılmış olduğu” gibi düşünceler, zaman zaman öne sürülür. Başka bilimcilere göreyse “yaşamın başlangıcı, dünyaya özgü, kimyasal ’sıra dışı bir kaza’ olarak görülmelidir”. Buna, çok daha sonra ortaya çıkan ‘şuur sahibi’ karmaşık organizmalar da dahildir ve tüm süreç, ‘devasa bir moleküllerarası şans oyununun olağandışı bir sonucu’dur. Diğer bazı bilimcilerse, “dünyanın ayrıcalıklı bir özelliği olmadığı ve yaşam dediğimiz olayın fizik ve kimyanın kaçınılmaz bir sonucu olduğunu” söyleyeceklerdir. Bu görüşün şampiyonları arasında olan, Nobel ödüllü biyokimyacı Christian de Duve’ye göre “Biyoloji evrensel bir zorunluluktur ve koşulların uygun olduğu her ortamda yaşam ortaya çıkacaktır

Yaşamın sadece yeryüzünde ve tesadüfen ortaya çıktığı” görüşü ile buna karşı olan “yaşam, fizik yasalarında yazılı olan bir zorunluluktur” görüflü arasındaki bu tartışmada karara bağlanacak olanlar bunun çok ötesinde: Bu bize insanın evren’deki yerini, yalnız olup olmadığını ve büyük evrensel resme nasıl uyduğu ya da uymadığını da gösterecektir. Ayrıca, yanıt teknoloji için de önemli sonuçlar verecektir: Yaşam kolayca ortaya çıkabilen bir süreçse, belki onu laboratuarlardaki ‘hammaddelerden’ de oluşturabiliriz.

Bir çok Fiziko-Biyo-Kimyacı labaratuvarlarda bunu gerçekleştirme çalışmaları ile meşgul. Yeni yaşam şekilleri, biyoteknolojide ve molekül biyolojisinde çığır açacak gelişmelere kaynaklık edebilir. Bu şekilde, diğer gezegenleri ‘dünyalaştırma’ (terraforming) çalışmalarına gidecek yollar için gerekli ‘taşları da döşeyebiliriz’. Dünyalaştırmanın amacı da tabiî ki, bu gezegenleri insan yerleşimine uygun hale getirmek dışında bir şey olmayacak. Laboratuarlarda ‘yaşam’ oluşturabilmek, yaşamın başlangıçta nasıl ortaya çıkmış olabileceği sorusuna da ışık tutacak.

Astrobiyoloji…..

Yaşamın kökeninin ve Evren’deki (olası) ortamlarının belirlenmesi ve dağılımının incelenmesi, ‘Astrobiyoloji’ dediğimiz disiplinin çalışma konuları arasında. Bilimciler, yaşamın sadece dünyamıza has bir olay olmayabileceği düşüncesine, giderek daha fazla destek veriyorlar. Güneş Sistemi’ndeki diğer gezegenlerde, diğer yıldızların gezegenlerinde ve hatta yıldızlararası ortamda, bu konunun çeşitli evrelerine ait olduğunu düşündüren sonuçlarla karşılaşabiliriz; hatta kısmen de karşılaşmaktayız: Ancak, astrobiyolojinin asıl hedefi, bir başka gezegende ya da dünya dışı ortamda ikinci bir yaşam türünü/şeklini ortaya çıkarmak. Bu konunun uzmanı bilimcilerin hemen hemen ortak görüşü, bu noktada, Mars’ın en yüksek umut vadeden yer olduğu. Ayrıca, Jüpiter’in uydusu Evropa (Europa) da diğer umut vadeden gök cismi olarak ortaya çıkıyor. Şimdilerde Mars, yoğun astrobiyolojik çalışmaların konusu. Bugün donmuş bir çöl görünümünde olsa da, Mars’ın geçmişte ılık ve dünyadan pek farkı olmayan bir yer olduğu konusunda inandırıcı ipuçlarına sahibiz. 4 milyar yıl kadar önce (Dünya’da yaşamın belki de henüz ortaya çıkamadığı aşırı sıcak dönemlerinde) Mars, yaşam için Dünya’dan da uygun koşullar taşımış olabilir. Bu durumda, hatta, Mars’ta yaşam başlamış fakat devam edememiş olabilir.

Dahası, yeryüzündeki yaşam buraya Mars’tan taşınmış bile olabilir! 1990′larda yapılan kuramsal hesaplar, örneğin meteor ya da kuyruklu yıldız çarpmaları ya da volkan patlamaları gibi çeşitli nedenlerle Mars’tan fırlatılacak taş ve kayaların içinde yerleşmiş canlı mikropların, böyle uzun bir yolculuktaki radyasyon hasarını da yakından inceleyen senaryolarla, pekâlâ yeryüzüne ulaşabileceğini gösteriyor. Yani içinde bazı mikrop düzeyinde canlılar taşıyan kayaların bazılarının komşu gezegenlere ulaşmaları ve yaşamı oralara taşımaları mümkün. Mars’tan fırlatılmış kayalar orada ortaya çıkmış ilk yaşamın biçimleriyle dünyamızı tohumlamış olabilir. Yani bizler bile bu ilkel Mars’lılardan türemiş canlılar olabiliriz! Aynı şekilde, daha düşük bir olasılık olmakla beraber, dünyadan fırlatılmış bazı malzeme de benzer şekilde Mars’a ulaşmış ve yeryüzü mikroplarını Mars yüzeyine bulaştırmış olabilir. Her durumda, belki de Mars ve Dünya, biyolojik olarak tümüyle ayrışık (izole) gezegenler sayılamazlar. Benzeri şekilde, Dünya ve Ay arasında da malzeme değiş-tokuşu söz konusu; ancak Ay’ın hiçbir zaman sıvı su içermemiş olan geçmişi, atmosfersiz ve aşırı steril ortamı, Ay toprağında en ufak bir canlı belirtisinin olmamasını kolaylıkla açıklamakta.

Mikrop düzeyinde canlıların gezegenlerarası yolculuklarını gazete sayfalarına taşıyan olay, 1996′da, Mars’tan düştüğü hesaplanan bir meteoritin içinde, yaşama ait kanıtlar bulunduğunun (şekil 1,2) NASA tarafından ilan edilmesi oldu. Bugüne kadar 20 kadar Mars meteoriti bulundu. Bunların içinden patates büyüklüğünde olan bir tanesinde, fosilleşmiş mikropları andıran çok küçük yapılar gözlendi. Bu iddiayla ilgili tartışmalar birkaç yıl daha sürdü; ama kesin bir sonuca da bağlanamadı. Dünyanın uğradığı hesaplanan ve Ay’ın oluşumuna yol açan, Mars büyüklüğünde bir gök cismiyle çarpışmasıyla de Mars’a ve Venüs’e malzeme taşınmış olabilir.

100r.jpg

Şekil 1 Mars Meteoriti ALH84-001

Dünya’dan daha küçük ve Güneş’e daha uzak bir gezegen olan Mars, Dünya’dan çok daha hızlı soğudu. Yeryüzünde son dönemlerde keşfedilen, sıcakseven (termofil) ve olası meteorit bombardımanlarından etkilenmeyecek (deniz dipleri, mağara içerleri gibi) konumlardaki organizmalar, Mars üzerinde, Dünya’dan çok önce ortaya çıkma şansına sahip olabilirler. Öyle ki, “kızıl gezegen” dünyadan milyonlarca yıl önce yaşama beşiklik edecek koşullara kavuşmuş ve olasılıkla korunaklı kayalar içinde bu birikimlerini Dünya’ya ulaştırmış olabilir.

102giw.jpg

Şekil 2 ALH84-001 yeryüzü canlıları ile karşılaştırılması

Bunun alternatifi, “ılık yeryüzünde oluşacak uygun, sulak bölgelerin yavaş yavaş zengin kimyasallarla dolması ve güneş ışığının da yardımıyla, giderek daha karmaşık moleküllere ulaşılması” kuramı. Darwin yaşamın kökeni mekanizmalarına pek fazla değinmemişse de, bir mektubunda ‘küçük-sıcak-havuzcuklar’ düşüncesini belki de ilk kez ileri sürmekteydi. Ancak, bu kuram son yıllarda ciddi eleştirilerle karşılaştı. Biliyoruz ki, yaşamın ilk 500 milyon ile 1 milyar yıllık döneminde dünyamız, çok yoğun bir gök cisimleri bombardımanıyla karşı karşıya kalmıştı. Bu türden küçük sıcak havuzcuklarının ve sığ denizlerin, yaşamın oluşumuna fırsat vermeyecek sıcaklıklar içeren alt-üst oluşlar yaşamış olması beklenir. Ancak, yine 1990′lardan başlaya-ak uç koşulları seven (extremophile) mikroplar keşfedilmeye başlandı. Bu ortam ve oluşumların en tanınmışları, okyanus diplerindeki sıcak bacalar çevresinde görülen aşırı sıcak seven hiper-hidro-termofillerdir. Bunlar bazen suyun kaynama noktalarının çok üstündeki ortamlarda çoğalabilme becerisine sahipler. Delme yoluyla çeşitli yeryüzü derinliklerine ulaşma projeleri de yeryüzünde yaşanabilir bölgelerin yer kabuğunun kilometrelerce derinliklerindeki sıcak ortamlara genişletilmesi gerektiğini göstermekte. Ayaklarımızın altındaki toprak ve oluşumların, bir bakıma ‘yaşam kaynadığı’ söylenebilir. Yeraltı yaşam-kürenin varlığı erken yaşam şekilleri için de yeni olanaklar sunacak. Belki de yaşamın ilk denemeleri, küçük, sıcak yüzey havuzlarında değil, yerkabuğunun derinliklerinde ortaya çıktı ve daha serin yüzey bölgelerine daha sonra yayıldı. Bu aşırı uç seven canlıların genetik yapısı da, bu düşünceleri desteklemekte. Bu yaşam şekillerini birkaç milyar yıl sonrada sürdürüyor olmalılar.

Güneş Ötesi Gezegenler…..

Son 10 yılda astronomi dünyası Güneş ötesi gezegenler bulufluyla çalkalandı. Bugün 300 kadar Güneşötesi gezegen keşfedilmiş durumda. Buralarda yaşamın oluşabilmesi noktasında tartışmalar sürüyor. Hatta özellikle Güneş Sistemi’nde benzer gezegenlere sahip bazı yıldız sistemleri bu heyecanı artırıyor. Bu gezegenlerin, kendilerinin bağlı oldukları yıldız üzerinde uyguladıkları küçük çekim hareketlerinin belirlenmesiyle, yani oldukça dolaylı bir şekilde ortaya çıkarıldıklarını belirtelim. 1995′lerde geliştirilen bir teknik, yıldıza yakın dev gezegenler içeren sistemleri tercihli olarak ortaya çıkarmakta. Ancak, söz konusu gezegen sistemleri, genelde yıldızlarına Merkür’den daha yakında olan gaz devler, yani Jüpiterler içermiyor. Artık, yer benzeri kayalık gezegenler ve hatta bunlar üzerinde yaşamın işareti olabilecek su, ozon ve oksijenin varlığını belirleyebilecek becerilere sahip “Kayalık-Gezegenler Araştırıcısı” (Terrestrial Planet Finder) gibi ileri düzeyde amaçları olan uydu sistemleri tartışılmaya ve hatta infla edilmeye başlanmış bulunuyor.

Akıllı Yaşam……

Diğer gezegenler ya da yıldız sistemlerinde yaşam tartışmaları, doğal olarak akıllı canlılar ve “dünya-dışı ‘ya-bancı’ uygarlıklar” konusunu da tartış-maya açıyor. Günefl Sistemimiz içinde mikroplar düzeyinin üstünde bir gelifl-mifllik gösterecek yaflam biçimlerinin çok uzak bir olasılık olduğu artık ka-bul edilmekte. Ancak, Samanyolu içindeki diğer yıldız sistemlerine ait dünyalar üzerinde, bitki, hayvanlar, hatta akıllı canlılar gelişmiş olabilir. Bunlar hakkında henüz bir kanıtımız yok. Yine de bunları aramak anlamlı görünüyor. 1960′lardan beri yaklaşık yarım yüzyıldır, küçük bir grup gökbilimci, radyo teleskoplar kullanarak gökleri taramakta ve yabancı bir uygarlıktan gönderilmiş ya da ’sızmış’ olabilecek akıllı yaflam işareti radyo sinyallerini aramayı sürdürmekte. Bu araştırmacılar, bu güne dek herhangi bir başarı haberi ile karşımıza çıkmadılar. Bunun anlamı, ya Samanyolu’muzda haberleşme düzeyinde başka akıllı yaşamın bulunmadığı ya da varlarsa bile, bu türden mesaj gönderme alışkanlıklarının Samanyolu’nun bu bölgesinde, pek de yaygın olmadığı olabilir. Uygarlıkların, gelişmiflliklerinin ileri evrelerinde, uzaya radyo dalgaları sızdıran tekniklerden vazgeçiyor olması da diğer bir olasılık.

Ancak, Evren’in yaşam-dostu olduğu gösterilebilirse, başka dünyalarda da yaşamın ortaya çıkabileceği, bir kere başladıktan sonra, akıllı yaşama evrim için yeterince zaman olduğu açıktır ve bunun en azından Dünyamız üzerinde bir örneği var görünüyor. Güneşimiz ve dünyamız 4,5 milyar yıldan biraz daha yaşlı. Evrenimizse yaklaşık 14 milyar yıl yaşında görünüyor. Bu durumda, dünyamızdan daha ileri bir uygarlığa sahip canlı varlıkların başka gezegenlerde ortaya çıkmış olması büyük bir olasılık. Yaşamın ortaya çıkması için 10 milyar yıl mertebesinde fiziksel, kimyasal ve jeolojik ve jeofizik evrime gerek duyulmuş olsa bile, bizden birkaç bin yıl ötede gelişmişlik düzeyinde canlıların varlığı kolaylıkla öngörülebilir. Evren’in Samanyolu’nun, yıldızların hatta gezegenlerin başlangıç koşullarına bakarak, maddenin, kendisini gezegenler, kayalar, denizler, bileşikler, kristaller… yanında (bu gezegenlerin birinin üzerinde) bakteriler, gazlar, kufllar, balinalar… leklinde organize edebileceği ve aynı gezegenin, yeteri kadar zaman sonra, ‘insan gülüşleri ile çınlayacağı’, kolayca öngörülemeyecek bir karmaşıklık düzeyi.

103sif.jpg

Atmosferdeki Oksijen oranının Dünya yaşına oranı

Yaşam, evrende görülebilecek tüm göz alıcı ve şaşırtıcı olay ve oluşumların hepsinden çok çok daha dikkat çekici bir olay. Yeryüzünde ortaya çıkışı, aslında kozmik sahnede herhangi bir ani ve dramatik değişime de neden olmuş değil. Aslında yeryüzünde yaşamın ortaya çıkışı ve akıllı yaşama evrilişi, çok yavaş ve adım adım gerçekleşmiş bir süreç. Bununla birlikte, yaşam bir kere ortaya çıktıktan sonra, evren eski evren olmaktan sonsuza dek çıkmış oluyor.

Yaşam, yavaş fakat kesin bir şekilde Dünya gezegenini değiştirmiş ve değiştirmeye devam ediyor. Bu değişimin, insanın ya da yaşamın kendi aleyhine olduğu anlar ve günümüzdeki küresel ısınma ve kirlenme gibi durumlarda olabilir. Ancak ortaya çıkan bu bilinç, akıl ve teknoloji yoluyla, evreni de değiştirme potansiyelini taşımakta.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 44
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

‘Astrobiyoloji’ dediğimiz osuruktan tayyare..

Böyle bir bilim dalı yoktur.

Tabii interneti ararsanız var olduğunu görürsünüz.

Ama temeli diğer bilim dalları gibi değildir.

Tümüyle kuramsaldır.

Hatta kuramsal da değildir. Hipotetiktir.

Hipotezi üzerine bir kuram bile kuramazsınız.

Ne evrende başka bir gezegende yaşam vardır (ki olabilir ama bilmemiz mümkün olmayabilir)

ne de evrendeki yaşam evrenseldir..

Bunların hiç bir kanıtı yoktur.

İnsanlık büyük bir olasılıkla evrende başka bir gezegende yaşam olsa bile, ondan haber alamayacaktır.

Çünkü:

Evren çok büyük bir yerdir. Güneş sistemi dışına çıkamaz insanlar..

Ama yine de evrende bir yerde canlılar varsa onlarla haberleşmek mümkündür.

Eğer bize çok yakınlarsa..

Ayrıca orada canlıların önce evrimleşmeleri gerekmektedir.

Sonra aralarından bazılarının akıllı olmaya başlamaları gerekmektedir.

Sonra akıllı olanların bilimi keşfederek buluşlar yapmaları gerekmektedir.

Sonra o buluşları teknolojiye uygulamaları gerekmektedir.

Görüldüğü üzere bütün bu koşulların gerçekleşmesi, elbette mümkündür.. Ama çok uzak bir olasılıktır.

Korkarım izlediğiniz kurgu bilim filmler hemen hepinizin aklını karıştırıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

dunya disi gezegenlerde yasam icin goldiloks bolgeler arastiriliyormus. goldiloks, sicakligin ne suyu eritecek duzeyde fazla sicak oldugu nede donduracak duzeyde fazla soguk olmadigi bolgeler.

peki neden su? nden suya takilip kaliniyor. detay bunun yanitini biliyorsan ve soylersen sevinirim.

haci, arkadas zaten bilim dali demedi; disiplin dedi astrobiyolji icin.

Link to post
Sitelerde Paylaş
dunya disi gezegenlerde yasam icin goldiloks bolgeler arastiriliyormus. goldiloks, sicakligin ne suyu eritecek duzeyde fazla sicak oldugu nede donduracak duzeyde fazla soguk olmadigi bolgeler.

peki neden su? nden suya takilip kaliniyor. detay bunun yanitini biliyorsan ve soylersen sevinirim.

haci, arkadas zaten bilim dali demedi; disiplin dedi astrobiyolji icin.

Su mutlaka zorunlu değil suevari. Ama dünya dışı araştırma yapanla bunu bir nevi kazanan ata oynamak olarak görüyorular. Suyun olduğu gezegende br kez yaşam başlamış olması, başka yerlerde de su olan gezegenlerde yaşamın başlamış olma ihtimalini arttırıyor. Souçta dediğim gibi; su olan bir gezegende hayat başlayabildi; bu da demektirki su olan başka gezegende de hayat başlayabilir.

Bu goldiloks dediğin bölgenin sadece suya has olmaması lazım. Bunun için bir grafik düşün. x ekseni basımç, y ekseni sıcaklık olsun. Eğer sıcaklık çok ise madde buharlaşır, aynı şekilde basınç çok az ize madde yine buharlaşır. Sıcaklık çok düşük olursa madde katılaşır, basınç çok yüksek olursa yine katılaşır. Yani madenin sıvı halde olmasını sağlayacak dar bir aralık vardır. Diğer koşullarda madde gaz ya da katı hale geçer. Ama yaşamın başlaması için iyi bir sıvı çözücüye ihtiyacımız var. İşte sanıyorum bu "goldiloks" bölgesi maddenin sıvı halde bulunabileceği aralığa deniyor.

"Goldiloks" bölgesinde madde sıvı hale geçebileceği için, sıvı haldeki madde çözücü görevi üstlenip, kimyasal çorbaya yataklık edebilir; böylece yaşamın ortaya çıkmasını sağlayabilir. Bu su olur, metan olur ya da başka bir madde olur. Ama dediğim gibi suya oynamak, kazanmış ata oynamaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
astro-biyo-lojı

Burada üç kelime var.

loji bilim demektir.

Astrobiyo deseydi haklı olurdunuz.

Sayın hacı bilimi ne olarak algılıyorsunuz, size daha iyi hayat şartları sunan gelişimlermi ?

Bilgi güçtür, ve insanlık tarihi bıyunca bilgiyi elinde tutanlar güçlü olmuşlardır.Durum böyleyken

oldukça sıra dışı bulguların insanoğluyla paylaşacağını ummuyorsunuz umarım.Eğer böyle

düşünyorsanız oldukça çocuksu bir yaklaşım.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sayın hacı bilimi ne olarak algılıyorsunuz, size daha iyi hayat şartları sunan gelişimlermi ?

Bilgi güçtür, ve insanlık tarihi bıyunca bilgiyi elinde tutanlar güçlü olmuşlardır.Durum böyleyken

oldukça sıra dışı bulguların insanoğluyla paylaşacağını ummuyorsunuz umarım.Eğer böyle

düşünyorsanız oldukça çocuksu bir yaklaşım.

Bu yazdıklarınıza katılıyorum elbette.

Ama astrobiyoloji ile uğraşmak çocukça benim gözümde.

Öyle bir bilim dalı yoktur.

Öyle bir hobby var olabilir. Araştırma var olabilir.

Ama bilim olacak kadar ilerlememiştir.

Dünyada ruh çağırmak ne ise yıldızlarda canlı aramak da odur.

Bu sırada elde edeceğiniz bilginin gücü yoktur.

Çünkü güvenilir bir bilgi elde edemezsiniz.

Astrobiyloji bir bilim dalı değildir.

Hatta kozmoloji bile bilinden bilim dallarından biri değildir. Gözlemler denenemez ve kesinlikleri saptanamaz.

Ama kozmoloji bize uzay hakkında çok daha geniş, değerli ve güvenilir bilgiler vermektedir.

Bence astrobiyoloji ile fazla uğraşmak doğru değildir ama, sizi tutan yok.

Bu konuda elbette istediğiniz gibi düşünmekte ve onları dile getirmekte haklısınız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

chero,

bir de su var yeni anladigim bir husus: suyun varligi martin reesin TAM 6 RAKAMiyla ilgili. malum onlardan biri de hidrojenin kutle oraniyla ilgili. bu oranin 0.007 olmasi hidrojenin helyuma, ondan da diger asinasi oldugumuz elementlere donusmesi icin sart.

haci,

avukatlik bize dusmez ama bence arkadas loji-yi bilim anlaminda degil, disiplin anlaminda, yani birbiriyle ilgili bilgiler toplulugu anlaminda kullandi.

tarihinde suevari tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
haci,

avukatlik bize dusmez ama bence arkadas loji-yi bilim anlaminda degil, disiplin anlaminda, yani birbiriyle ilgili bilgiler toplulugu anlaminda kullandi.

Öyle bile olsa ortada bir araya getirilecek bilgi yok. Öyle bir disiplin de yok.

Tamamı hayal ürünü astrobiyolojinin.. Öyle bir kavram var tabii ama, en ufak bir gözlem yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Nasıl oluyor da cansız atomlar, kör ve amaçsız kuvvetler etkisinde, kendilerini en basit bir mikrobun olduğu kadar karmaşık bir şeye, bir canlıya dönüştürebiliyorlar?

bu soru şu an için abiyogenez görüşü altında bilim insanlarının saç baş yolmasına yol açmaktadır. Çünkü ilgili canlılar "kimyasal evrim" denilen 2.5 milyar senelik niceliksel sürecin anlık bir niteliksel sıcraması sonucu oluşmuştur. Sorun işte bu upuzun nicel sürecin bütün basamaklarını tek tek açıklayamamakta yatıyor.

ikinci olarak argümanınız tamamen yanlış. kimyasal evrim denilen şey atomlardan bir anda mikroorganizmalara geçişi değil, bu ikisi arasında sayısız moleküler değişimi ve gelişimi önkoşul olarak koyar. Canlılığın oluşması volkanik püskürmeler sonucu atılan elementler (C H O N) nin inorganik atmosfer gazlarına (NH3 CH4 CO2 cO vs..) geçişini, bu gazlarında monomer organik bileşimleri oluşturmasını polimerleşme ve prebiyotik corba adı verilen organik karışımdan milyonlarca yıl içerisinde ilk canlının oluşmasını açıklar.

her şeyden evvela ilk canlı prokaryot bile değildi. herhangi bir organeli -buna hücre zarıda dahil- yoktu, reaksyonları cok farklı idi. sadece tepki verip bölünebilen bir protoplazmadan ibaretti. geri kalanı sonradan evrimleşmiştir.

buna ragmen yaşamın kökeni üzerine abiyogenez teorılerini güzel açıklayan wikipedia'daki bir kaynağı vereyim;

http://tr.wikipedia.org/wiki/Abiyogenez

kısacası şu an için sadece miller ve fox deneyine benzer şeylerle yetinmemizin nedeni, dünyadaki hiç bir laboratuvarın doğa kadar büyük ve farklı kosullar içerememesi ile gerekli kosulları sağlayıp 2.5 milyar yıl bekleyememizde yatmaktadır. ama miller-urey deneyi ya da buna benzer sayısız deneme bize genç dünyada neler olup bittiği hakkında göz kırpmaktadır.

her zaman söylerim evrim demek zaman demektir. zaman unsuru kalktığında evrimde onunla birlikte yok olur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mevcut kaynakların dışında ve üstünde bilgi üretilemez.

Üretilirse fiction olur.

Yaşamı açıklamaya çalışan kuramların hiç birisi sorunu tam olarak açıklayan bir senaryo yazamamışlardır.

Dünyada ilk canlının nasıl ortaya çıktığı bilinmemektedir.

Bu konuyu bilinmezler arasına katmaktan neden bu kadar korkuyorsunuz, anlamıyorum..

Link to post
Sitelerde Paylaş

şimdi gene sıcramalı evrim görüşünü buna uygulayacağımda anibal beni sopayla kovalayacak ondan korkuyorum.

mesela cansızlıktan canlılığa geçiş direkt değilde ya ksintili yani sıcramalı ise. suyun ısıtılması ile kimyasal bileşiklerin evrimleşmesini, suyun kaynaması ile de ilk canlının doğumunu karşılaştıracağım ama..:)

yahu nedeceksiniz ilk canlı nasıl oluştu, herhalde bir avuc protein kütlesidir. cansızlıktan canlılığa geçiş için en temel basamaklar gösterildi ya bu yetmiyor mu?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 1 month later...

>>> Yaşamı açıklamaya çalışan kuramların hiç birisi sorunu tam olarak açıklayan bir senaryo yazamamışlardır. Dünyada ilk canlının nasıl ortaya çıktığı bilinmemektedir.

Bu sorunun sebebi, yaşamın ortaya çıkması için pek çok yolun mevcut olmasıdır..

Ama bu yollardan hiç biri, "1 - Bir ton su. 2 - Biraz enerji, 3 - Biraz kimyasal, topla, karıştır, çalkala aha sana hayat.." denecek şekilde basit şeyler değildir. Pek çok farklı ve biribirinden uzak mekanda ve koşullarda gerçekleşen, gerçekleşebilen durumlardır.

Sorun bu mekanların hangisinin, hangilerinin eş zamanlı veya uygun zamanda bir arada olduklarının henüz bilinmiyor oluşudur. Bu gerçekleşmeden, jeokimyaya dair paleontolojik bilgilerimiz yeterli hale gelmeden bu soruyu cevaplamak güçtür.

Basit bir örnek vereyim. Yaygın kabul gören görüşe göre, yaşam için önce metabolizma ortaya çıkmıştır. Zira, yaşamın idamesi için gereken enerji yoksa, ötesinin var olması imkansızdır ki (iddia) önce metabolizma ve akabinde bunu kullanan organizma ortaya çıkmıştır..

Öncelikle, birinci şey şu: İmkansız derken, eldeki bilgielre göre tertipli bir çevredeki koşullardan bahsedilmektedir. Velakin dünyada o dönem mevcut olacak koşullar, metabolizma olmadan da hayatı mümkün kılmaktadır. Peki nedir mesele? Mesele, elimizdeki bulguların tersi bir çevreye işaret ediyor olmasıdır. Ama bu bulgular, bize 700 milyon yılın ancak 50 milyon yılını ve mekan olarak sadece belki milyonda birini gösterebilmektedir. Bu bulguların anlamı, "Böyle böyle bir çevre kesin vardı" olabilmekte, farklı ve hayata metabolizmasız imkan veren ortamların yok olduğunu gösterememektedir.

O halde yapılacak şey, var olduğu kesin olan ortamlar üzerinden hayatın başlangıcını izah edecek senaryolar üretmektir. Ama elbette bu senaryoların, olabilirliği kesin olsa da (zira bunları yürütecek ortamın varlığı kesindir) gerçekleşmiş olduğunu söylemek mümkün değildir.

Kaldı ki tüm senaryolar buluntuların mekan ve zamandaki kopukluklarının bir yansıması olarak kopukluklar da içermektedir.

Tüm mesele, geçmişin ortamını daha iyi öğrenmenin bir yolunu bulmaktan ibaret. Bu yapılabilirse, hayatın nasıl geliştiğini de görme şansımız var olacaktır. Ama maalesef, tahminen, hayatın ortaya çıktığı mekanlar, çoktan mağmaya karışmışta olabilirler ve biz bunları asla bulamayabiliriz..

Link to post
Sitelerde Paylaş
HACI

Yaşamı açıklamaya çalışan kuramların hiç birisi sorunu tam olarak açıklayan bir senaryo yazamamışlardır. Dünyada ilk canlının nasıl ortaya çıktığı bilinmemektedir.

ANİBAL

Bu sorunun sebebi, yaşamın ortaya çıkması için pek çok yolun mevcut olmasıdır..

AnibaL senin bu yazın -ki benim bir cümlemi quote edip, onu yanıtlamışsın-, daha önce yazdıklarına ve belki de inandıklarına ters düşmüyor mu?

Sen yalnız bir tür canlı olabilir ve Darwin'in evrim açıklaması evrenseldir diyordun..

Şimdi bu kanaatından vaz mı geçtin?

Kanaatlarının hamalı değilsin yani..

Bize bir açıklama borçlusun gibi geliyor...

Bekliyoruz..

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şahsen, ne dediğini anlamadım Hacı..

Benim izah etmeye çalıştığım, yaşamın ilk ortaya çıkışı için bir senaryo yazıyorsanız, neden işinizin zor olduğu..

Yaşamın ortaya çıkması pek çok yol mevcut.

Bunlardan biri gerçekleşmiş olabilir. Bir kaçı birden gerçekleşmiş olabilir vs vs.

Asıl zorluk şu.. Yaşamın ortaya çıkması için, uçtan uca yollar değil, parça parça yollar söz konusu. Yani, İstanbul'dan Dallas'a nasıl gidersiniz..

uçakla, gemiyle, otobüsle, yürüyerek, yüzerek, hangisi?

Bir senaryo şudur, evden durağa yürü, taksiye bin, otobüse bin, metroya bin, uçağa bin, Kahire'de in. Taksiye bin, İskenderiye ye git. Gemiye bin. Sicilya'da in. Feribota bin, İtalya da in. Yaya git, şunu et bunu et vs. vs.

ama evden çıkınca, arabana atlayıp gidebilirsin de..

Yada arkadaşın gelir arabasıyla seni götürür.

Kısaca, yaşamın ortaya çıkması, pek çok aşaması olan ve her aşama için farklı gerekler, farklı yollar olan bir durum. Bu yollardan hangislerinin gerçekleştiği vs. bilmek zor bir iş..

Ve dahası, aynı anda farklı yollar birlikte yürünmüşte olabilir..

Sorun, hangi zaman diliminde, hangi yolların mevcut olabileceğini bilemiyor olmamız, hepsi sadece bu..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şunu demek istiyorum.

Bu yazdıklarına bir itirazım yok.

Ama ben Dawkins'in Charles Darwin hakkında yazdıklarını eleştirmiş ve Darwin'in kuramının evrensel olmasının bu kadar kesin bir şekilde belirtilmemesi gerektiğine değinmiştim.

Darwin, Dawkins tarafından aşırı yüceltiliyordu. Aynı şeyleri yazan Wallace ise ihmal ediliyordu. Darwin'in kuramını Wallace da bulmuştu aynı zamanda. Yani olağan üstü bir buluş değildi. Zaten her bilim adam tarafından bulunacaktı.

Sen ve Kodoman idi diğeri sanırım, bu yasanın evrensel olduğunu ve evrenin her yerinde evrimin aynı şekilde olması gerektiğini savunmuştunuz.

Hala aynı şeyleri savunuyor musun?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...