Jump to content

Nazım Hikmetoff


Recommended Posts

86176969.jpg

İstiklal savaşımızda 18 yaşındaki delikanlılardan 70 yaşındaki

dedelere kadar erkekler cephede savaşırken, yaşlı teyzeler vatan malı

ıslanmasın diye kış günü bebeğinin üzerindeki örtüyle silahların

üzerini örterken Nazım Hikmet 20 yaşında cepheye koşacağı yerde

komünist Sovyetler Birliğine devrimi kutlamaya koşmuştur.

Lenin, 6 yıl içinde 28 psikopos, 1215 papaz, 6.575 profesör, 8.800

hekim, 54.850 subay, 260.000 er, 105.000 polis memuru, 48.000

jandarma, 12.500 memur, 335.250 aydın, 192.000 işçi, 815.000 köylü

olmak üzere yaklaşık 2 milyon kişiyi katletmiştir. Nazım bu gerçeği

bile bile Türkiye'yi Moskova'ya uydu komünist bir devlet haline

getirmek için mücadele etmiştir.

Nazım, Stalin için ''beni o yarattı'' demiştir. Stalin 112bin Türk

ailesini buzlara gömmüştür. 425bin Türk'ü yük vagonlarında haftalarca

aç, susuz, tuvaletsiz, havasız bırakarak yerlerinden etmiştir. Kırım

Türklerini, Özbek Türklerini birbirine kırdırtmaya çalışmıştır. Türk'ü

Türk'e kırdırmak için elinden geleni yapmıştır. Nazım, Stalin'in

öldüğü akşam Budapeşte radyosundan Stalin'e şiirler, ağıtlar

okumuştur.

Nazım'ın Stalin'i değil, sürgün edilen yüzbinleri, katledilen

milyonları sevmesini isterdik. Nazım Hikmet, Stalin'in katlettiği milyonlarca Türk için bir nebze

üzülmemiştir.

Her Türk Milliyetçisi Atatürk'ü sever, onu sevmeyenleri sevmez. Şu

mısralar Nazım tarafından Atatürk için yazılabilmiştir.

'Burjuva Kemal'in omzuna binmiş,

Kemal kumandanın kordonuna.

Kumandan kahyanın cebine inmiş,

Kahya adamların donuna.

Uluyorlar.

Hav, hav, hav.... Hak tu.....'

O, Lenin gibi milyonların katillerine, Stalin gibi soydaşlarımızı

hayvan vagonlarına doldurup Sibirya buzlarında ölüme terk eden

canilere aşık olmuş, Türk milletini düşman çizmelerinden kurtaran

Atatürk'e ve Türk ordusuna hakaret yağdırabilmiştir.

Birilerinin gözünde evliya olsa bile, biz onu nasıl sevelim ?

Nasıl !

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 94
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Büyük Taarruz

Dağlarda tek tek

ateşler yanıyordu.

Ve yıldızlar öyle ışıltılı öyle ferahtılar ki

sayak kalpaklı adam

nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden

güzel, rahat günlere inanıyordu

ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,

birden bire beş adım sağında onu gördü.

Paşalar onun arkasındaydılar.

O, saati sordu.

Paşalar `üç' dediler.

Sarışın bir kurda benziyordu.

Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.

Yürüdü uçurumun kenarına kadar,

eğildi durdu.

Bıraksalar

ince uzun bacakları üstünde yaylanarak

ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlayacaktı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sırf provokasyon için bu başlığı açtığın çok belli oluyor yavru kurt. Git de güya pek sevdiğin milletini aç sefil bırakan kapitalizmi eleşir biraz. Bugün ne Nazım hayatta ne de komünizm bir güç. Ama sen inatla bunlara odaklanıyorsun. Neden? Çünkü hayali düşmanlara saldırarak gerçek sorunlardan kaçmak kolayına geliyor. Özenti bir ırkçıdan başka birşey değilsin.

Sana, daha önce açtığın bir başlıkta, o ''katil'' dediğin Lenin'in ve Sovyetlerin kurtuluş savaşımıza yaptığı yardımları daha önce anlattık. Ağzını açıp tek kelime cevap veremedin. Türkiye kurulduğunda onu ilk tanıyan devletin S.S.C.B. olduğunu söyledik. Lenin'in Orta Asya'daki Türki halklara ne kadar müsamahalı davrandığını, Sultan Galiyev başta olmak üzere çeşitli liderler eliyle Orta Asya halklarının da bolşevizme destek verdiğini belirttik. 70 yıl sonra Sovyetler yok olduğunda hala bu Türki halklar benliklerini yitirmediyse, Sovyetlerin müsamahasının ne boyutta olduğunu kendiliğinden görmen gerekirdi ama nerede sende o kafa? 1991 yılında iktidardaki hainlerin sosyalizmi çözerken referandum yaptıklarını ve Sovyetlerin yıkımıne en büyük karşı koyuşun %90'ın üzerinde bir ortalamayla Türki halklardan geldiğini de belirttik. Şimdi kalkıp Nazım'ın M.Kemal'i övdüğü şiirlerini (mesela ''Kurtuluş Savaşı Destanı''nı) buraya yapıştırmakla da uğraşmayacağım.

Seni ciddiye almıyorum yavru kurt. O soydaş dediklerinin yanına gidip onlarla bir konuş, o zaman seçtiğin yolun hayal olduğunu kendin göreceksin. Kazakistan'da, işlerini onlarla paylaşmak istemedikleri için, Türk işçilerini dayaktan bayıltanlar yine senin soydaşın Kazaklardan başkası değildi mesela.

Siz bu soy vurgunuz yüzünden, yurt dışındaki sizle hiç ilgilenmeyen halklar hakkında hayal kurup, Anadoludaki farklı soydan olan ama birlikte yaşadığımız kardeş halkları küstürüyor ve bu memlekete en büyük kötülüğü yapıyorsunuz. Hala uyuyun, Amerikan maşaları sizi...

tarihinde Freddie tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

CUMHURİYET GAZETESİ : MİLLET NAZIM'IN YÜZÜNE TÜKÜRSÜN

1 Temmuz 1951, 1. sayfa

Kızıllar ve Ticaniler (Nadir Nadi'nin baş yazısından bir parça)

Yurdundan kaçarak Demir Perde gerisine sığınan kızıl şair Nazım Hikmet, Moskova hava alanına iner inmez:

"- Gözlerimin ışığını Stalin'e borçluyum, her şeyimi ona borçluyum. Beni o yarattı, beni o yaşatıyor!" diye bağırmış.

Sosyal hayatta her olayın bilimsel izahını yapmaya çalışan, daima objektif kalmaya gayret harcayan, hiç bir şeye hayret etmemeye yıllardır alışmış bir adam olduğum halde yukarıdaki sözleri okuyunca doğrusu şaşırdım. Kızıllığın psikolojik özünü bildiğimden Nazım'ın kaçışı beni sinirlendirmemişti... Fakat Moskova'ya vardığı dakikada, ayağının tozu ile söylediği sözlere pes dedim... İlk önce düşündüm: "- Belki o böyle konuşmamıştır da onun ağzından radyoda uydurmuşlardır" diyesim geldi. Bu hükmün yersizliğini çabucak anladım. Nazım Moskova'nın da Demir Perde'nin de ne olduğunu elbet biliyordu. Oraya giderken kendi adına yayınlanacak bütün demeçleri, şiirleri ve yazıları peşinen imzalamaya hazırlanmıştı. Bu yönden bir kaygusu olsa idi, Türkiye'den ayrılmaz, Demir Perde'ye bir adım yaklaşmak içinden gelmezdi. Şu halde, yıllardır Nazım'ın samimi inancı budur...

Link to post
Sitelerde Paylaş
lan mal adam sowyetleri eleştirdiği için kitapları yasaklanmış biri biraz destekli atın :)

Anarşist maskeli kıro (çünkü sığına bileceğiniz ideoloji yok) , katlimacı vatandaşa övgülerinin yer aldığı Cumhuriyet gazetesinin sayısını verdiğim değilmi, bu kıroluk başa bela.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Nazim Hikmet Ataturk'un basinda bulundugu devrimci Turklerin goruslerinden dolayi hayal kirikligina ugradiktan sonra SSCB'ye gitti. Ancak "devrimi kutlamak icin" gittigini sanmiyorum cunku o zaman Komunist devrim olali bes yil olmustu. Benim icin cok farketmiyor cunku siirle aram yok zaten. Sadece argumanlardaki tutarsizliklara veya yanlislara kil olurum. Tartismada taraf olmasam bile.

Bana hatam gosterildigi zaman kabul ederim ve ogrendigim icin sevinirim, bakalim bu basligi acan arkadasta aynisini yapacak mi?

Ha, bu arada, yasli teyzelerimizin kagnilarla tasidiklari silahlar da Rus silahlariydi. Mustafa Kemal mukemmel devlet adamligi ornegi gostererek hem muttefikleri Yunanlilardan soguttu hem de Sovyet lojistik destegini saglama aldi.

tarihinde Yer Su tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

beni en çok iğrendiren, bazı atatürkçü/kemalist/sosyal demokrat kendini bilmezlerin bu soytarıya sahip çıkması ve onu vatansever diye nitelendirmeleri . bu herifin diğer komünistlerden farkı ne bilmiyorum, kürt aşığı, türk düşmanı bir komünist paçavradan başka bişey değil .

Link to post
Sitelerde Paylaş

Başlık yazısı gerçek dışı iddialarla dolu.

Stalin döneminde yapılanları bu forumda "Çerkes ve Tatarların Tehciri" başlığında anlatmıştım.

Ama Lenin hakkında yazılan iddialar, sözde katliamları için verilen rakamlar kanıtlanmalı, kaynak verilmeli.

Aksi takdirde palavra olduğu aşikar olacaktır.

Gelelim Nazım'a...

Az bilinenlerine değinelim biraz.

Önce Ata'ya mektubundan başlayalım;

1938'de orduyu ve donanmayı isyana teşvikten yargılanan Nazım Hikmet'in yazdığı ama Atatürk'e ulaşamayan mektubu:

"Cumhurreisi Atatürk'ün Yüksek Katına

Türk ordusunu 'isyana teşvik' ettiğim iddiasıyla onbeş yıl ağır hapis cezası giydim. Şimdi de Türk Donanmasını "isyana teşvik etmekle" töhmetlendiriliyorum.

Türk inkılâbının ve senin adına and içerim ki suçsuzum.

Askeri isyana teşvik etmedim.

Kör değilim ve senin yaptığın her ileri dev hamlesini anlayabilen bir kafam yurdumu seven bir yüreğim var.

Askeri isyana teşvik etmedim.

Yurdumun ve inkılâpçı senin karşında alnım açıktır.

Yüksek askeri makamlar, devlet ve adâlet, küçük, bürokrat gizli rejim düşmanlarınca aldatılıyorlar.

Askeri isyana teşvik etmedim.

Deli, serseri, mürteci, satılmış, inkılâp ve yurt haini değilim ki; bunu bir an olsun düşünebileyim.

Askeri isyana teşvik etmedim.

Senin eserin ve sana aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim. Sırtıma yüklenen ve yükletilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirdim. Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felâketi ile alâkalandırmak istemezdim.

Bağışla beni. Seni bir an kendimle meşgul ettimse, alnıma vurulmak istenen bu "İnkılâp askerini isyana teşvik" damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır.

Başvurabileceğim an inkılâpçı baş sensin.

Kemalizmden ve senden adalet istiyorum.

Türk inkılâbının ve senin başına and içerim ki suçsuzum.

Nâzım Hikmet Ran

Link to post
Sitelerde Paylaş
'Burjuva Kemal'in omzuna binmiş,

Kemal kumandanın kordonuna.

Kumandan kahyanın cebine inmiş,

Kahya adamların donuna.

Uluyorlar.

Hav, hav, hav.... Hak tu.....'

"Burjuva, Kemal'in omzuna binmiş." demiş Nazım.

Burjuva, kimlerin omzuna binmemiş ki.

Lenin'in bile devrimden sonra omzuna binmiş.

Nazım, bu şiiri 1923'te yazmış.

Önceki mesajımda verdiğim mektubunu ise 1938'de.

Kuvayi Milliye Destanı'nı ise Atatürk'ün ölümünden sonra,1939-41'de.

Bu kronolojiye göre Nazım'ın Atatürk aleyhinde kötü düşündüğü, kötü söz ettiği iddia edilebilir mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ama Lenin hakkında yazılan iddialar, sözde katliamları için verilen rakamlar kanıtlanmalı, kaynak verilmeli.

http://www.gmu.edu/departments/economics/b...omfaq.htm#part4

http://en.wikipedia.org/wiki/Red_Terror

Başlığı yazan arkadaş muhtemelen Akhenaton, ondan kendisini çok ciddiye almaya gerek yok. Yukarıdaki iki link Lenin dönemindeki katliamlar hakkında, bir göz atın isterseniz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yaşamının 28 yılını hapis ve sürgünde geçirdi Nazım. Halbuki günümüzde yaşasaydı tek bir gün dahi yatmazdı yazdığı şiirlerden.

Şimdi de başlık sahibinin Stalin-Nazım iddiasına değinelim:

1961 Ekim'inde yapılan SBKP 22. Parti Kongresi'nde, bu kez "gizli rapor"larda vb. değil açıkça alınan bir kongre kararında Stalin "ciddi bir şekilde Lenin'in vasiyetini çiğnemiş, iktidarı kötüye kullanmış, namuslu sovyet insanlarına karşı kitlesel biçimde şiddet uygulamış ve kişiye tapmayı körüklemiş" olmakla suçlanıyor, ve "tabutunun Lenin'in mozolesinde tutulması doğru değildir" kararı alınıyordu.

Nâzım Hikmet bu dönemde yazdığı bir şiirde şöyle diyordu:

"taştandı, tunçtandı, alçıdandı, kâattandı, iki santimden yedi metreye kadar

taştan, tunçtan, alçıdan ve kâattan çizmeleri dibindeydik şehrin bütün meydanlarında

parklarda ağaçlarımızın üstündeydi taştan, tunçtan, alçıdan ve kâattan gölgesi

taştan, tunçtan, alçıdan ve kâattan bıyıkları lokantalarda içindeydi çorbamızın

odalarımızda taştan, tunçtan, alçıdan ve kâattan gözleri önündeydik

yok oldu bir sabah

yok oldu çizmesi meydanlardan

gölgesi ağaçlarımızın üstünden

çorbamızdan bıyığı

odalarımızdan gözleri

ve kalktı göğsümüzden baskısı binlerce ton taşın

tuncun, alçının ve kâadın.

Link to post
Sitelerde Paylaş
"Burjuva, Kemal'in omzuna binmiş." demiş Nazım.

Burjuva, kimlerin omzuna binmemiş ki.

Lenin'in bile devrimden sonra omzuna binmiş.

Nazım, bu şiiri 1923'te yazmış.

Önceki mesajımda verdiğim mektubunu ise 1938'de.

Kuvayi Milliye Destanı'nı ise Atatürk'ün ölümünden sonra,1939-41'de.

Bu kronolojiye göre Nazım'ın Atatürk aleyhinde kötü düşündüğü, kötü söz ettiği iddia edilebilir mi?

bir virgül nelere kadir be pante?

oku detay gibi, eşek olma.

oku, detay gibi eşek olma.

Burjuva, Kemal'in omzuna binmiş.

Burjuva Kemal'in omzuna binmiş.

tarihinde murteddd tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu iki linkteki rakamların birbirini tutmaması doğru olmadıklarını açıklıyor zaten.

Detay ise verdiği rakamlarla uçmuş.

Bu linklerdeki bilgiler ise tarihi değil. Anti-komünistlerin kitaplarını kaynak göstermiş.

Tarihi olarak bildiğimiz şudur ki Ekim devriminden sonra 1917-1922 arasında Rusya'da iç savaşın yaşandığı, bölge bölge isyanlar çıktığıdır. Kızıl ordu ile Beyaz Ordu arasındaki savaşlarda can kayıpları olması tabidir. Bunun yanında isyancılardan idam edilenlerin sayısı da az değildir. Ama tüm bunlar Lenin'i katliamcı olarak tanımlamaz ve Stalin'le aynı kefeye koymaz.

Nazım'ın çocukluk ve gençlik yılları milliyetçi ve mistik bir yapı arzediyordu. Kendi ağzıyla dehşetli bir yurtseverdi. Özellikle 1. Dünya savaşı sırasında. Sonrasında Ulusal Kurtuluş savaşına katılmak üzere gönüllü olarak Ankara'ya gelir. Kabul edilmez, Bolu'ya öğretmen olarak atanır.

Yahya Kemal aile dostlarıdır. Hatta yazdığı şiirlerden anasına sevdalı olduğu çıkarımı yapar Nazım.

17 yaşındayken basılan ilk şiirinin birçok yerini de Yahya Kemal düzeltir.

Sonrasında güzel kızlarla tanışır ve onlar için yazmaya başlar. Kurtuluş Savaşından etkilenir. Ulusal şiirler yazar. 19 yaşında Komünist, 21 yaşında da TKP üyesidir. Yaşamı boyunca da "Sökemediler partimden" diye sahiplenir.

Şimdi'de onun 1947'de yazdığı "karnını kaşıyan adam"a dair şiirini görelim. :)

Nâzım Hikmet, "Büyük İnsanlığın" kurtuluşu için mücadele eden bir sanatçıdır. Fakat "büyük insanlığa" yaklaşımı da idealistçe, dalkavukça, halk kuyrukçusu değil; eleştirel, gerçekçi, onu ataletinden kopmaya çağıran, uyandırmaya, aydınlatmaya yönelik bir yaklaşımdır.

Dünyanın en tuhaf mahluku şiirinde bu yaklaşım yansımaktadır:

"DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU

Akrep gibisin kardeşim,

korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.

Serçe gibisin kardeşim,

serçenin telaşı içindesin.

Midye gibisin kardeşim,

midye gibi kapalı, rahat.

Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.

Bir değil,

beş değil,

yüz milyonlarlasın maalesef.

Koyun gibisin kardeşim,

gocuklu celep kaldırınca sopasını

sürüye katılıverirsin hemen

ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.

Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,

hani şu derya içre olup

deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.

Ve bu dünyada, bu zulüm

senin sayende.

Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer

ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak

kabahat senin

-demeğe de dilim varmıyor ama-

kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Önceki mesajımda Nazım Hikmet'in biyografisinden notlar vermeye başlamıştım ama en iyisi kendi ağzından dinleyelim:

OTOBİYOGRAFİ

1902'de doğdum

doğduğum şehre dönmedim bir daha

geriye dönmeyi sevmem

üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim

on dokuzumda Moskova Komünist Üniversite öğrenciliği

kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu

ve on dördümden beri şairlik ederim

kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir ben ayrılıkların

kimi insan ezbere sayar yıldızların adını ben hasretlerin

hapislerde de yattım büyük otellerde de

açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

otuzumda asılmamı istediler

kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini verdiler de

otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu

elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag'dan Havana'ya

Lenin'i görmedim nöbetini tuttum tabutunun başında 924'te

961'de ziyaret ettim anıtkabri kitaplarıdır

partimden koparmağa yeltendiler beni sökmedi

yıkılan putların altında da ezilmedim

951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün

52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım

şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile

aldattım kadınlarımı

konuşmadım arkasından dostlarımın

içtim ama akşamcı olmadım

hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

başkasının hesabına utandım yalan söyledim

yalan söyledim başkasını üzmemek için

ama durup dururken de yalan söylemedim

bindim tirene uçağa otomobile

çoğunluk binemiyor

operaya gittim çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın

çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri

camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye

ama kahve falına baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır

Türkiye'mde Türkçemle yasak

kansere yakalanmadım daha

yakalanmam da şart değil

başbakan falan olacağım yok

meraklısı da değilim bu işin

bir de harbe girmedim

sığınaklara da inmedim gece yarıları

yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında

ama sevdalandım altmışıma yakın

sözün kısası yoldaşlar

bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da

insanca yaşadım diyebilirim

ve daha ne kadar yaşarım

* * * * * * * * *başımdan neler geçer daha

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *kim bilir

* * * * * * * 11 Eylül 1961 - Doğu Berlin

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu iki linkteki rakamların birbirini tutmaması doğru olmadıklarını açıklıyor zaten.

Detay ise verdiği rakamlarla uçmuş.

Bu linklerdeki bilgiler ise tarihi değil. Anti-komünistlerin kitaplarını kaynak göstermiş.

Tarihi olarak bildiğimiz şudur ki Ekim devriminden sonra 1917-1922 arasında Rusya'da iç savaşın yaşandığı, bölge bölge isyanlar çıktığıdır. Kızıl ordu ile Beyaz Ordu arasındaki savaşlarda can kayıpları olması tabidir. Bunun yanında isyancılardan idam edilenlerin sayısı da az değildir. Ama tüm bunlar Lenin'i katliamcı olarak tanımlamaz ve Stalin'le aynı kefeye koymaz.

Detayı ciddiye almadığımı zaten daha önceden söylemiştim, muhtemelen o yazıyı ülkücü ya da atsızcı sitelerden alıp kopyaladı buraya.

Rakamlar konusunda; rakamların kesin olmadıkları, tahmin oldukları zaten linklerde de yazıyor.

Linklerin tarihi olmadığı sonucuna nasıl vardınız? Mesela Wikipedia'daki makalede bir sürü kaynak gösterilmiş, bir tane kitap değil, ki kitaplardan biri anti komünist de olsa Harvard Üniversitesi yayınlarından çıkan kitaplara çöp deyip geçmek çok da mantıklı değil.(black book of communism'den bahsettiğinizi varsayıyorum) Orada Kautsky gibi Marxistlerin de görüşlerine yer verilmiş, birçok tarihçinin de görüşü alınmış. Sizin elinizde başka kaynaklar varsa onları da tartışırız.

Stalin ile Lenin aynıdır demiyorum bu arada, tabi Lenin Stalin kadar uzun süre iktidarda da kalmadı.

tarihinde Astur tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Mustafa Kemal ve Nazım Hikmet

Mustafa Kemal bir akşam Dolmabahçe Sarayı`daki bir sofra sohbetinde iken Nazım Hikmet`ten söz edilir. Sohbette Nazım`ın büyük şairliğinden, şiirlerinin mükemmelliğinden övgüyle bahsedilir. Bir şiiri plaktan dinlenir. Mustafa Kemal dikkatle dinledikten sonra “Nazım'ı bulup getirsinler de kendisinden dinleyelim” diye talimat verir. Telefonla Kadıköy Polis Merkezine Nazım`ı bulup getirmeleri söylenir. Bir polis gecenin geç vaktinde Nazım'ın kapısını çalar. Nazım Hikmet uykudan kalkıp kapıyı açar ve polisi karşısında görünce şaşırır. Polis, Mustafa Kemal`in kendisini Dolmabahçe Sarayın`da beklediğini söyler.

Nazım`ın cevabı şu olur:

“Paşa`ya benden selam söyleyin. Ben Deniz Kızı Eftalya değilim.”

Mustafa Kemal`e Nazım Hikmet`in verdiği cevap iletildiğinde;

“Aferin çocuğa. İşte şair dediğin böyle olur.” der.

Karşılıklı büyüklük.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...