Jump to content

Tanrı'ya İnanıyor Musun?


Recommended Posts

Birisine Tanrı'ya inanıp inanmadığını sorduğumuzda, genellikle, onun evet ya da hayır şeklinde cevap vermesini bekleme eğimindeyizdir. Ancak, "Tanrı'ya inanıyor musun?" sorusu cevabı evet ya da hayır olamayacak derecede karmaşıktır. Kimileri için kesin ve fanatik bir "Evet!", "Hayır!", bazı durumlarda da "Bilinemez!" cevabı geçerli olduğundan, aynı zamanda, bu cevapların geçerliliğini ve bu yetersiz geçerliliğin sorunun karmaşık olması gerçekliğine üstün olduğunu örtük bir biçimde kabul etme eğilimindeyizdir.

Karmaşık bir matematik problemini ele alalım. Bu problem çoktan seçmeli olsun. Problem o kadar karmaşık ki birçok noktada hata yapmak mümkün, yani birçok tuzak ve problemi çözmek için aşılması gereken birçok engel var. Böyle bir soruda şıkların sayısı 100 ise problemin çoktan seçmeli olmasının neredeyse hiçbir önemi olmaz, engellerden ve problemin şaşırtmacalarından sadece birinde takılsak bile o bulduğumuz sonucu şıklarda görürüz ancak 5 şıklı bir problemde cevabımızı şıkların arasında görememe ihtimalimiz çok daha fazladır. 5 şıklı bir problem bizim nerede hata yaptığımızı göstermekten acizdir yani hangi şıkkı işaretlediğimize bakarak, problemi çözerken hangi yöntemi kullandığımızı, düşüncemizi ve probleme yaklaşım tarzımızı bulup çıkartmak 100 şıklı bir probleme göre çok azdır. Şıkların 2 tane olduğunu düşünelim. Rastgele seçim yapsak bile doğru cevabı verme ihtimalimiz %50. Konu hakkında en ufak bir bilgimizin olup olmadığını dahi tespit edemiyor 2 şıklı problem. Eğer problem şıksız olsaydı ve cevabı çözümümüzle birlikte sunmak durumunda olsaydık nerede hata yaptığımız, hatanın nasıl bir hata olduğu vs. ayrıntıların tümüne ulaşmak mümkün olacaktı; şıklar çoğaldıkça problem "klasik sınav" stiline dönüşüyor ve cevap daha çok anlam ifade ediyor. Eğer problemin sadece cevabı önemliyse ve probleme nasıl yaklaştığımız gibi ayrıntıları önemsemiyorsak problemin 2 şıklı olması herhangi bir sorun yaratmaz fakat problemle matematik bilgisi ölçülmek isteniyorsa şıkların sayısı olabildiğince fazla tutulmalıdır. 100 şıklı bir problemin kâğıt üzerinde hiç de şık durmaması ve şıkların çok yer kaplaması ise ayrı bir konu.

Tuzaklarla ve yanlış yönlere sapmayı cazip kılacak oyunlarla dolu bir labirentte, bulunduğu yerin öteki ucundaki peynir parçasını bulmaya çalışan bir farenin durumunu düşünelim. Düzeneği kuranlar fare hakkında yorum yapıyorlar: "Bence peynire ulaşacak", "Bence peynir yerine, farenin burnuna güzel kokular yayan filânca çiçeğe gidecek", "Bence fare aç değil; bu yüzden, peyniri bulmaya çalışmayacak bile..." Farenin ne yapacağı konusundaki tahminler eğer "Evet, peyniri bulacak." ve "Hayır, bulamayacak"tan ibaret olsaydı düzenekteki tuzakların ve farenin düşecebileceği oyunların hiçbir önemi olmayacaktı. Tahminler "Hayır, bulamayacak"tan ne kadar daha fazlasını ifade ederse farenin peyniri bulması hakkında o kadar fazla şey söylenmiş olur. Birisi farenin labirentte sürekli dolanacağını ve hiçbir zaman peyniri bulamayacağını iddia ediyor olsun, başka birisi de farenin kapana kısılıp kalacağını söylesin. Eğer iddialarını sadece "Bulacak." ya da "Bulmayacak." şeklinde yapsalardı iki kişi de "Bulamayacak." diyecekti, hâlbuki bu iki kişinin fare hakkındaki görüşleri farklı. Yani, cevaplar 2 şıkka indirgendiğinde fare ve labirent hakkındaki düşüncelerin önemi azalıyor, önemli olan sadece farenin başarıya ulaşıp ulaşamayacağı oluyor.

İlk örnek olan matematik problemi ne kadar karmaşık olursa 2 şıkla verilen cevap da o kadar yetersiz olur. Problemde bir sürü tuzak varsa 2 şık ile belirtilemeyen şeyler çok fazladır, o tuzaklardan hiçbiri hakkında bir şeyler çıkartılamaz. Ama problemde çok az yanıltmaca varsa 2 şıkla belirtilenin yeterliliği artar. İkinci örnekte farenin düşebileceği tuzaklar ne kadar fazla olursa, ilk örnekte olduğu gibi, 2 şıkla verilen cevap o kadar yetersiz olur. Eğer farenin yolu ikiye ayrılsaydı sadece "Evet, ulaşacak." ya da "Hayır, yanlış yola sapacak." demek yeterli olacaktı ancak labirent çatallanıp bir sürü tuzak eklenince 2 şık yetersiz oldu. Buradan şu sonuca varıyoruz: Bir problem ne kadar karmaşık olursa onun cevabı olabilecek şıkların sayısı da, problemin karmaşıklığının –başka bir deyişle, verilen cevabın– anlamlı olması için, o kadar fazla olmalıdır; eğer şık sayısı azsa problemin karmaşıklığı boşuna ve şıkkın anlamı, problemin karmaşıklığını karşılamadığı ve onu "boşuna" kıldığı için, yetersiz olur.

Birisine bir soru yöneltirken, beklenen cevabın evet ya da hayır olması ancak soru evet/hayır basitliğindeyse mümkündür. Aksi takdirde alacağımız söz gelimi hayır cevabı bizi yeterince aydınlatmayacaktır. Ali'yle Veli isimli ikiz kardeşlerin hangisinin hangisi olduğunu karıştıran birisinin "Sen Ali miydin?" diye sorduğunu düşünelim. "Hayır." cevabı yeterli olacaktır. Bir de ilk örneğimiz olan matematik probleminin sorulduğu bir sınavdan çıkmış öğrencinin arkadaşına sorduğu "A'yı mı işaretledin?" sorusuna bakalım. Bu durumda alınacak "Hayır." cevabı arkadaşın problemle ilgili görüşleri konusunda soru soranı hiç tatmin etmeyecektir.

Çeşit çeşit ateist ve bir sürü teist düşünce var. Düşüncelerin sonuç olarak aynı olması o düşünceye varış şeklinin aynı olmasını da gerektirmiyor. İnsanlar panteist, panenteist, politeist gibi ayrıldığı gibi o gruplardan her biri de kendi içinde, söz gelimi politeizm için, politeizmin doğruluğu kanısına nasıl ulaşıldığı konusunda ayrılıyor. Kimisi doğadaki düzeni yaratıcıya kanıt olarak gösterirken kimisi aynı düzeni, yaratanın yokluğuna kanıt olarak gösteriyor. Bazısı var ki mantıksal çözümlemeleri çok iyi yapabiliyor ve hem ateistlerin hem teistlerin düşüncelerini, argümanlarını çürütebiliyor ya da, en azından, çürüttüğüne inanıyor. Birçok teist var teist argümanların neredeyse hepsini reddeden, ve ateizmin felsefî boyutunu hiç düşünmeyip sadece kutsal kitaplara bakarak ve kendi metin okuma kabiliyetiyle ilk akla gelen anlamları esas alarak yaptığı çıkarımlarla çelişkilere vardığından dolayı ateist olan birçok kişi var.

Görüldüğü üzere, Tanrı'ya inanma meselesi birçok ana yola ve bir sürü ara yola çatallanan bir mesele. Tanrı'ya inanıp inanmamak insanın hayat görüşüyle, problemlere yaklaşış biçimiyle ve hatta olaylar karşısındaki duruş ve tepkisiyle iç içe, onlardan etkilenen ve onları etkileyen bir ayrım. Peki, birisi "Ben teistim." ya da "Ateistim." dediğinde, hiç ayrıntıya girmeyip sadece teist ya da ateist olduğunu söylediğinde, onun çatallanan yollardan nerelerde hangilerine saptığı hakkında bir fikrimiz oluyor mu? İki teist birbiriyle neredeyse tamamen zıt fikirlere sahip olabilir, iki ateist de öyle; o hâlde sadece "Ben teistim." ya da "Ateistim." demek hiçbir anlam ifade etmiyor karmaşık matematik probleminin 2 şıkkı ve labirentte dolanan fare hakkındaki sadece evet/hayır'dan ibaret olan tahminler gibi. Yani Tanrı'ya inanıp inanmama konusu 2 şıkkın sonuç için yeterli olacağı bir konu değil, sadece evet ya da hayır demek çatallanan yollardan hangisinde olduğumuz hakkında bir bilgi vermiyor.

Birçok kişinin kafasında belirginleşmiş bir ateist, Müslüman, Yahudi vs. imajı vardır. Birisine "Tanrı'ya inanıyor musun, Müslüman mısın?" diye sorulduğunda ve Musevî olduğu cevabı alındığında hemen akılda bir imaj belirir ve belki de o imaj muhatapla alâkası olmayan, onu hiç karşılamayan bir imajdır. Musevî o zaman eklemek zorunda kalır: Ben sizin bildiğiniz Musevîlerden değilim! Bununla, yukarıda bahsettiğimiz çatallanan yollardan soruyu soran kişinin düşündüğü yolda olmadığını belirtmiş olur, nitekim sadece "Ben Musevîyim." demek de aslında pek bir şey ifade etmez tıpkı "Tanrı'ya inanıyor musun"a evet/hayır şeklinde cevap vermek gibi. Kafada cevapla birlikte acilen beliren o imaj önemli bir noktayı açığa çıkartır, sorulan soru muhatabın sadece Tanrı'ya inanıp inanmadığını değil Tanrı'ya inanırken ya da inanmazken hangi yolda olduğunu ve bu konudaki düşüncelerini bütün olarak öğrenmek ister çünkü aldığı cevapla kafasında bir bütünün resmini çizmiştir fakat doğal beklenti buna rağmen cevabın evet/hayır şeklinde olması yönündedir ki bu da sorunun amacına uymadığını gösterir ve aynı zamanda Musevî de sadece Musevî olduğunu değil Tanrı inancı karşısındaki konumunu bir bütün olarak aktarmak ister çünkü Musevî olduğunu belirttikten sonra açıklama yapma gereği duymuştur ki bu da Musevînin verdiği yalın cevabın amacına uymadığını gösterir.

Birisinin Tanrı inancı hakkındaki görüşlerini bütünüyle anlamak çok zorlu bir uğraştır ve tek bir soruyla bu anlaşılamayacağı gibi genellikle tek bir sohbetle de anlaşılamaz. Bu yüzden, amacı genel bir imaj elde etmek olan "Tanrı'ya inanıyor musun?" sorusu yanlıştır, sorulmamalıdır zira yanlış anlaşılmaya yol açar. Aynı şekilde, bu soruya sorunun yanlışlığını belirtmeyen bir cevap vermek de o yanlışlığa ortak olmak ve anlaşılamazlığı görmezden gelerek sürdürmektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 42
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

allah da tanrı da bizim için aynı şey kavram olarak. bunu artık kabul etsen iyi olur. orada la ilahe illallah diye yırtınman birşeyi değiştirmeyecektir. yaradana tanrı denir, bunun diğer dillerdeki isminin farklılığı bizi ilgilendirmez.

Link to post
Sitelerde Paylaş
tanrı diye bi kavram yok.ALLAH var.ALLAH birdir.eşi benzeri yoktur.diğer uydurulan tanrılarsa hurafedir saçmadır.lailahe illalah muhamedün resulullah

Neden Hristiyanlar, Yahudiler, Budistler vs.. Allah diye bir Tanrıya tapmıyorlar o zaman?.. Daha doğrusu diğer kutsal kitaplarda Allah ismi neden geçmiyor?.. Sakın yazıldığı coğrafyanın dilinden kaynaklanan bir sorun olmasın...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kabul ediyorum ki; İMAN Etmek ve O İmana lazım bir hayat sürmek zordur.. Çünki Nefis ve Şeytan Ve Dünya var.. Ahiret ise Ölüm perdesi arkasına saklanmış.. O kapı ise tek yönlü; Gidenler asla gelmiyor..İnsan ise aceleci ve hazır lezzete talip.. 10 yıl sonraki büyük bir saadeti, şuan sahip olacağı ufak bir menfaate tercih ediyor..

Hem bütün gücü ile hayata tutunmaya, yaşamaya çalışıyor.. Hemde Ebedi bir alemde yaşamak düşüncesinin sıkıntısını bu alemde dahi hissedip, itiraz ediyor.. Oysa sırf bu düşünce bile Nefsin ve Şeytanın bir aldatmacası olduğu o kadar bariz belli ki.. bu farkı fark etse; bir anda renkler değişecek, bakış açısı değişecek ve Allah'a Kul olmanın Huzur ve Saadetine erişecek..

olay sadece yanlış bir bakış açısı, mantıksızlığı, mantık kabul etmek, enaniyet ve kibirden kaynaklı yanlış fikirler ve aklına güvenmekten kaynaklanıyor..

Evet; Akıl müthiş bir hizmetkardır.. Ama kimin hizmetinde olduğu önemli...

Ruhun ve Kalbin hizmetinde olduğunda başka; Nefsin ve Şeytanın hizmetinde olduğunda da başka hükümler veren müthiş bir hizmetkar...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Nedense müslümanlar, bütün diger dinlerin tanrisinida allah diye iddia ederler ama diger dinlerin müritleri bile bunu bilmezler. Demekki neymis, müslümanlar kendilerini bir mok zannediyorlar fakat sayi olarak, onlardan daha büyük moklar oldugunu unutup, havalara giriyorlarmis.

Ben tanriya inanmak isterim ama istesemde inanamam. Sebebide belli!! Allah gözüme perde cekti, yapacak bir sey yok!!!

Inanirsam, allaha karsi gelmis olurum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, hayır inanmak inanmamak.... vs vsvs....

En başından tanrı kavramının ırtaya atılmasıyla ortaya çıkmış gereksiz bir tartışma.

Asıl olması gereken ne ''eve'' ne ''hayır'' nede ''bilinemez'' değildir.Asıl durum da var yada yok öyle yada böyle insanlar tanrıyı hiç düşünmemeli hiç tartışmamalı.Böyle bir kelime hiç olmamalı.

Bütün bu tartışmalar neye yarıyor?Tanrı inanana ne kazandırıyor inanmayana ne kaybettiriyor?

Tüm romantizimden ve dogmalardan oluşan safasatalardan, televizyon programlarının akıl s.kici etkisinden bağımsız düşündüğümüzde cevap: ''hiçbirşey''...

Kısacası tanrıını olmadığı zaten ortada varolan şey tamamen inançlı inançsız tartışması...

Birilerinin kendi dogmalarına başkalarını da inandırma çabası sadece....

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tanri'nin varligi konusu genis bir konu elbette. "Tanri'ya inaniyor musun?" sorusuna dogrudan evet ya da hayir seklinde bir cevap vermek yerine, bir karsi soruyla "Hangi Tanri?" diye cevap vermek, ve asil evet/hayir cevabini ustunde tartisilan Tanri kavrami netlestikten sonra vermek en dogrusu bence de.

Ama mumkun sorulari ayirmak gerek burada. Soru "Tanri var midir?" sorusu olabilirdi, "Tanri'nin varolup olmadigi bilinebilir mi?" sorusu olabilirdi ve "Tanri'ya inaniyor musun?" sorusu olabilirdi. Bunlarin tumu bence yine de "Hangi Tanri?" karsi sorusunu hakeden sorular ama bir kez bu "Hangi Tanri" konusu aciga kavusturuldugunda, bu mumkun sorulardan "Tanri'ya inaniyor musun?" sorusu cevabi en basit olanlarindan biri haline gelebilir.

Uzerinde tartisilan Tanri kavrami netlestirilse bile "Tanri var midir?" sorusu kolayca cevaplanamayabilir. "Tanri'nin varolmadigi bilinebilir mi?" sorusu elimizdeki tanima gore belki nispeten daha kolay sekilde cevaplanabilir. Ama bu sorular arasindaki "Tanri'ya inaniyor musun?" sorusu aslinda benim sikca ustunde durdugum "bilinmeyen durumlarda alinacak deafult tavir" ve "occam'in usturasi" gibi prensipler dikkate alindiginda, cevabi nispeten kolay verilebilecek bir soru olur kanisindayim.

Benim dusunceme gore pek cok agnostik "Tanri var midir?", "Tanri'nin varolup olmadigi bilinebilir mi?" ve "Tanri'ya inaniyor musun?" sorularinin ayri sorular oldugunun farkina varmiyor, tum bu sorulara ayni soruymus muamelesi yapiyor.

Bu sorular arasinda ozellikle "Tanri var midir?" sorusu cevabi en zor olan soru, bunu kabul ederim. Ama "Tanri'ya inaniyor musun?" sorusu bence agnostiklerin bile rahatca "Hayir" diye cevaplayabilecegi, ya da cevaplamalari gereken bir soru pek cok durumda. (Tabi once hangi Tanri'dan bahsedildiginin netlestirilmesi kosuluyla).

Link to post
Sitelerde Paylaş

- Tanrıya inanıyor musun?

- HAYIR.

- Aaa neden?

- İnsan bilmediği "şey"lere inanır. Bildiği şeylere "inanmaz", onları "bilir".

- Haa yani Tanrıyı biliyorsun?

- Evet biliyorum.

- İmanın pek guvvatlıymış canım senin de. La bi an seni kefere sandıydım.

- Yanlış anladın. Üzüldüm, senin gözünde bir aptal gibi göründüm galiba. İman edecek kadar özürlü mü görünüyorum sana? Ayrıca Elhamdülillah KAFİRİM.

- Vayy puşşştt. Demek Tanrıya inanmıyorsun!

- Evet inanmıyorum, biliyorum.

- Lan ne diyon sen?

- Bak şimdi önce sen hangi Tanrıdan bahsediyorsun onu bir açıkla.

- Nasıl yani?

- Yahu "a GOD!" mu yoksa "the GOD!" mu bahsettiğin tanrı?

- La nediyon öyle ecnebi ecnebi?

- Offf.. İşimiz var seninle. Daha ne sorduğunun farkında değilsin, bir de efeleniyorsun.

- Bak asabımı bozma, ne diyon sen neyi anlamadın de hele.

- Çattık ha. Ya bir soru soruyorsun, cevabımı veriyorum beğenmiyorsun. Bir de üstüne kendi sorduğun soruyu açıklamamı istiyorsun. Neyse dinle belki birşeyler öğrenirsin. Şimdi müslümanlarda Allah var, Hıristiyanlarda Jesus, Musevilerde Yahwe v.s. Şimdi bunlar tanımlanan Tanrılar oldukları için alayına "The GOD!" denir. Lakin tanımlananmamış ve sadece "yaratıcı", "ilk neden" v.b. açıklamalarla anlaşılan bir Tanrıysa kastettiğin bu da "a GOD!"dur. Bak senin ahmak kafan anlasın diye basitleştireyim. A God: Herhangi bir Tanrı. The God: Bildiğimiz bir tanesi (herhangi biri). Anladın mı?

- Heeaaa anladııım. Allah'ı diyom lan entel kefere. Allah'a inanıyon mu sen?

- Hmm. Allah'a inanmam ben. Ben Allah'ı "bilirim".

- Lan gene başladın abidik gubudik laflara. Nasıl biliyon onu söyle.

- Bilmeyecek ne var bunda? Çok eski ve hala yaşatılan eski bir PUTTUR kendisi.

- HÖ?!? Lan ne putu lan! Allah diyom kafirin önde gideni. Put demiyorum.

- Bak öküz kardeşim benim. Ben de tam o Allah'tan bahsediyorum. Eski bir PUTTUR kendisi.

- La de get kafir beni de dinden edecen.

- Ah bi taneniz de beni şaşırtsa. Bir tanenizin de kafasının içinde beyni olsa.

- Müslüman mısın sen lan kafirin eniği?

- Putperest değilim. Ben puta tapmam.

Böyle uzar gider. Anlat anlat nereye kadar. Öküze bu kaç dedim öküz öküz baktı sadece. Ot verdim hemen yumuldu. Öküz işte.

Hörmetle.

Link to post
Sitelerde Paylaş
- Tanrıya inanıyor musun?

- HAYIR.

- Aaa neden?

- İnsan bilmediği "şey"lere inanır. Bildiği şeylere "inanmaz", onları "bilir".

- Haa yani Tanrıyı biliyorsun?

- Evet biliyorum.

- İmanın pek guvvatlıymış canım senin de. La bi an seni kefere sandıydım.

- Yanlış anladın. Üzüldüm, senin gözünde bir aptal gibi göründüm galiba. İman edecek kadar özürlü mü görünüyorum sana? Ayrıca Elhamdülillah KAFİRİM.

- Vayy puşşştt. Demek Tanrıya inanmıyorsun!

- Evet inanmıyorum, biliyorum.

- Lan ne diyon sen?

- Bak şimdi önce sen hangi Tanrıdan bahsediyorsun onu bir açıkla.

- Nasıl yani?

- Yahu "a GOD!" mu yoksa "the GOD!" mu bahsettiğin tanrı?

- La nediyon öyle ecnebi ecnebi?

- Offf.. İşimiz var seninle. Daha ne sorduğunun farkında değilsin, bir de efeleniyorsun.

- Bak asabımı bozma, ne diyon sen neyi anlamadın de hele.

- Çattık ha. Ya bir soru soruyorsun, cevabımı veriyorum beğenmiyorsun. Bir de üstüne kendi sorduğun soruyu açıklamamı istiyorsun. Neyse dinle belki birşeyler öğrenirsin. Şimdi müslümanlarda Allah var, Hıristiyanlarda Jesus, Musevilerde Yahwe v.s. Şimdi bunlar tanımlanan Tanrılar oldukları için alayına "The GOD!" denir. Lakin tanımlananmamış ve sadece "yaratıcı", "ilk neden" v.b. açıklamalarla anlaşılan bir Tanrıysa kastettiğin bu da "a GOD!"dur. Bak senin ahmak kafan anlasın diye basitleştireyim. A God: Herhangi bir Tanrı. The God: Bildiğimiz bir tanesi (herhangi biri). Anladın mı?

- Heeaaa anladııım. Allah'ı diyom lan entel kefere. Allah'a inanıyon mu sen?

- Hmm. Allah'a inanmam ben. Ben Allah'ı "bilirim".

- Lan gene başladın abidik gubudik laflara. Nasıl biliyon onu söyle.

- Bilmeyecek ne var bunda? Çok eski ve hala yaşatılan eski bir PUTTUR kendisi.

- HÖ?!? Lan ne putu lan! Allah diyom kafirin önde gideni. Put demiyorum.

- Bak öküz kardeşim benim. Ben de tam o Allah'tan bahsediyorum. Eski bir PUTTUR kendisi.

- La de get kafir beni de dinden edecen.

- Ah bi taneniz de beni şaşırtsa. Bir tanenizin de kafasının içinde beyni olsa.

- Müslüman mısın sen lan kafirin eniği?

- Putperest değilim. Ben puta tapmam.

Böyle uzar gider. Anlat anlat nereye kadar. Öküze bu kaç dedim öküz öküz baktı sadece. Ot verdim hemen yumuldu. Öküz işte.

Hörmetle.

Ego kokan, tamamen boş, işe yaramayan zırvalıklar bunlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ego kokan, tamamen boş, işe yaramayan zırvalıklar bunlar.

Ne tesadüf,Kuran'ı okurken de ben,Muhammed için aynı şeyleri düşünüyorum. Ahzab favorimdir.Ancak geneli aynı havayı yansıtıyor yeterince.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...
tanrı diye bi kavram yok.ALLAH var.ALLAH birdir.eşi benzeri yoktur.diğer uydurulan tanrılarsa hurafedir saçmadır.lailahe illalah muhamedün resulullah

Alin iste size klasik bir kibir, kendini begenmislik ve bilmislik ornegi..

Hadi Ordan!!!

Allah/Tanri kavramini tekeline aldigini sanan zavalli!

Kimin Tanrisina nasil inanacagina karar vermek sana dusmez!

Link to post
Sitelerde Paylaş
Neden Hristiyanlar, Yahudiler, Budistler vs.. Allah diye bir Tanrıya tapmıyorlar o zaman?.. Daha doğrusu diğer kutsal kitaplarda Allah ismi neden geçmiyor?.. Sakın yazıldığı coğrafyanın dilinden kaynaklanan bir sorun olmasın...

Diğer kitaplar dediğin hangisi ? Tevrat Zebur İncil mi ? Defalarca geçiyor Allah kelimesi..Allah sadece yaratıcıya atfedilen bir ünvan olarak kullanılıyor..Aynen Tanrı gibi..İsim olarak değil..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Neden Hristiyanlar, Yahudiler, Budistler vs.. Allah diye bir Tanrıya tapmıyorlar o zaman?.. Daha doğrusu diğer kutsal kitaplarda Allah ismi neden geçmiyor?.. Sakın yazıldığı coğrafyanın dilinden kaynaklanan bir sorun olmasın...

Adı buysa neden "benim adım Allah" demiyor hakikaten bütün kitaplarda ve dinlerde?...Çok daha inandırıcı olurdu... Oysa her dinde baklıyorsunuz tam bir lokal tanrı hüviyeti hakim... Arabın tanrısı baklıyorsun Arap, Yahudinin tanrısı bakıyorsun tam bir yahudi, Erkeklerin tanrısı ise tam bir erkek... Amazon kadınlarının tanrısı nasıldı acaba?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...