Jump to content

Kurtuluş Savaşı ve Kemalizm


Recommended Posts

Görülüyor ki Atatürk'ün Bolşevizm için söylediği tehlikelerin hepsi Anadolu halkının başına bizzat kemalizm tarafından gelmiştir. Kemalizm halkımızın sorunlarına çare üretemeyen, çağdaşlığı, ilericiliği batılı tarzda giyinmek, onların politikalarını benimsek olarak gören; diktacıların, cuntacıların ağzına sakız olmuş, her şeyde orduyu göreve çağıran şovenistlerin beyninde çamurlaşmış ve yok olmaya mahkûm olan bir paradigmadır."

I .Emperyalist paylaşım savaşında, Osmanlı'nın çöküş zamanına geldiği bu yıllarda, Osmanlı'nın savaşa katılma sebebi de aslında bize anlatıldığı üzere tek bir ya da birkaç politikacının art niyeti ve ya içinde bulunulan çaresiz durum değil,aksine aynı diğer büyük devletler gibi sömürgelerinin sayısını arttırmak ve emperyalist güçler arasında kaybetmekte olduğu üstün pozisyonu tekrar kazanmak yolundaki sömürgeci istekleriydi.

Fakat Almanya ile kurduğu ittifakın yenilgiye uğraması ile eski durumundan da kötü bir hale gelen Osmanlı bu yenilginin bedeli olarak fiili işgal altında kalmak gibi bir durumla karşılaşmış ve bunun sonucu ise son bir şans olarak Anadolu'da doğan Kurtuluş Savaşı olmuştu ve fiili işgal durumuna karşı küçük burjuvazinin önderliğinde gerçekleşen bu savaş-bize anlatılanın aksine-aslında yalnızca Batı Cephesi'nde bir Türk-Yunan savaşı olarak yürütülmüş, bunun dışında Ankara hükümetinin önderliğinde kurulan Türk ordusu ne emperyalist devletlerin herhangi biri ile cephede karşı karşıya gelmiş ne de herhangi bir emperyalist devlete karşı cepheden bir tavır takınılmıştı.

İşte bu çerçevedeki gerçekçi ve objektif bir bakış açısı ne anti-kapitalist olan,ne de emperyalist devletlere tek bir kurşun sıkmış olan Kurtuluş Savaşı'nın anti-emperyalist'liği ile ilgili soru işaretleri yaratmaktadır.Ortada bize yıllardır anlatıldığı gibi "yedi cihana karşı verilmiş" bir savaş ve ya "tarihin ilk anti-emperyalist savaşı" değil sadece başka ülkeleri sömürmek isterken müttefiklerinin yenilmesi sonucu işgale uğramış, bütün planları ters tepmiş emperyalist bir ülke ve yenilgi sonrası gerçekleşen fiili işgale karşı geliştirilmiş refleksi vardır.

Peki bu emperyalist paylaşım savaşının dünya ölçeğindeki sonuçları nelerdir?

-ilk defa dünyada Sosyalist bir devlet kurulmuştur(S.S.C.B)

-Devrimci mücadelenin yenilgiye uğradığı ülkelerde faşizm iktidara gelmiştir(İtalya-Almanya)

-Amerika emperyalist devletler arasında liderliğe yükselmiştir.

-Türkiye'de monarşi yerine cumhuriyet sistemine geçilmiştir

Peki Türkiye'nin Cumhuriyete geçmesi tesadüf mü yoksa bir zorunluluk mudur? Ya da Atatürk'te mi bazı kerametler vardır. Bunun cevabı çok basit, Türkiye sadece değişen bir dünyada yerini almıştır...

S.S.C.B ve Atatürk ilişkisine gelince,1917 Ekim Devrim'in den şüphesiz en olumlu tepkiyi Türkiye görmüştür, öyle ki Lenin doğu cephesini kapatmış, Türkiye'ye altın ve silah yardımı yapmıştır. Atatürk bu dönemlerde Bolşevizm'e yeşil ışık yakmış ve Lenin'le mektuplaşmaların- da "yoldaş" tabiri kullanmıştır. Fakat Kurtuluş Savaşı sırasında S.S.C.B ile böyle ilişkiler içinde olan Kemalist iktidar devletin de kurulması ile birlikte, zaten başından beri aksi bir şey yapmadığı, emperyalist devletler ile arasındaki dostluk ilişkilerini geliştirmek ve bu blokta bir yer edinebilmek için yüzünü Batı'ya ve emperyalizme çevirip sosyalizme ve kurtuluş mücadelesi veren doğu halklarına sırtını dönmüştür. Savaş sırasında Yoldaş Lenin diye mektuplar yazan Mustafa Kemal ile devleti kurup iktidara gelen Mustafa Kemal arasındaki farkı görmek için ise şu sözlere bakmak yeterlidir : "Bolşeviklere gelince, bizim memleketimizde bu doktrinin hiçbir şekilde bir yeri olamaz. Dinimiz, adetlerimiz ve aynı zamanda sosyal bünyemiz tamamiyle böyle bir fikrin yerleşmesine müsait değildir"."..."Biz ne bolşeviğiz ne de komünist; ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarız."..."Bugün Avrupa'nın doğusunda bütün uygarlıkları ve hatta bütün insanlığı tehdit eden yeni bir güç belirmiştir. Bütün maddi ve manevi imkânlarını top yekûn bir şekilde, dünya ihtilali gayesi uğruna, seferber eden bu korkunç kuvvet, üstelik Avrupalılar ve Amerikalılarca henüz malum olmayan, yepyeni siyasal metodlar tatbik etmekte ve rakiplerinin en küçük hatalarından bile mükemmelen istifade: etmesini bilmektedir. Avrupa'da çıkacak biı savaşın başlıca galibi ne İngiltere, ne Fransa ne de Almanya'dır. Sadece bölşevizmdiı Rusya'nın yakın komşusu ve bu memleketle eı çok savaşmış bir millet olarak biz Türkler, oradi cereyan eden olayları yakından izliyor y« tehlikeyi bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Uyanaı Doğu milletlerinin düşünce yapıların mükemmelen sömüren, onların mili ihtiraslarını okşayan ve kinleri tahrik etmesin bilen bolşevikler, yalnız Avrupa'yı değil, Asya'y da tehdit eden başlıca kuvvet halini almışlardıı ..."Komünizm, Türk Dünyası'nın en büyü tehlikesidir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir."

Aynı zamanda I.TBMM kararlarında Türkiye'de iki kardeş kavimin yaşadığı ve bunların Türkiye'nin kurucu unsurları olduğu belirtilmektedir. Fakat sosyalizme iktidara geldikten sonra sırtını dönen kemalizmin kürt ulusuna karşı tavrı da daha farklı olmamıştır. "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözüyle kendini belli etmeye başlayan bu durum "Koçgiri, Dersim, Şeyh Sait" isyanlarını doğuran politikalar ve bu isyanlara karşı takınılan tavırla iyiden iyiye meydana çıkmıştır. İsyan eden bu kavimler Kürt'tür. Ve bu isyanalrda 500 bin den faza kürt-zaza katledilmiştir.

Görülüyorki Atatürkün bolşevizm için söylediği tehlikelerin hepsi Anadolu halkının başına bizzat kemalizm tarafından gelmiştir. Kemalizm halkımızın sorunlarına çare üretmeyen, çağdaşlığı, ilericiliği batılı tarzda giyinmek, onalrın politikalarını benimsemek oalrak görülen; diktacıların olan bir paradikmadır

Link to post
Sitelerde Paylaş

Seyit Rıza, şimdi ne demek bu?

Atatürk'ün, Kuvayi Milliye'nin ve TBMM'nin Sovyetlerle, lenin'le bir ön anlaşması mı vardı?

Komünistler yardım etti diye, komünist olmaları mı gerekiyordu?

Atatürk, daima toplumun ve mücadele arkadaşlarının her alanda birkaç adım önünde olmuştur.

Ama tamamen onlardan kopuk olması da düşünülemez.

Cumhuriyeti dahi ne zorluklarla kabul ettirebilmiş, hilafeti getirirken, harf devrimini yaparken, laikliği kurarken ne zorlukla kurmuş. Sosyalizmi kabul ettirmesi mümkün mü?

Kendi dini görüşleri ortada, ama kendi görüşlerini dikta ettirmesi mümkün olmamış.

O nedenle çözüm olarak toplumun hızla eğitilmesi, aşamalardan geçmesini görmüş.

Bu zorunluluğu, bir aldatma, yan çizme olarak görmek ve sunmak hatadır, yanlış analizdir.

Üstelik Sovyet deneyimi o dönemde hiç de başarılı olmamıştır ki örnek alınabilsin.

Tersine başlangıçta duyulan tüm sempati giderek yokolmuştur. Bolşevik modası, Sovyetlerde yaşanan başarısızlıklar üzerine esip geçmiştir. Ki Türkiye'de böyle bir girişim daha da başarısız olurdu.

Link to post
Sitelerde Paylaş
başlık tam yeriymiş

benimde bir sorum olacak

cumhuriyetin kurulmasımı sawunanlar kimlerdi bu dönemde

mustafa kemalin h. edipin mektubunu kongreye taşıması nedeniyle kafam karışıkta(hani şu mandayı önerdiği mektup)

“Biz başarılı olacağız. Buna şüphem yok. Acaba zafere kavuştuğumuz ve memleketi kurtardığımız zaman Osmanlı ricalinin ileri gelenleri utanmak hissini duyabilecekler mi?.. Öyle bir manda istenecek veya verilecekmiş ki, hakimiyet hakkına, dışarda temsil hakkımıza, kültürel bağımsızlığımıza, vatan bütünlüğümüze dokunulmayacakmış. Buna ve böylesine, Amerikalılar değil, çocuklar bile güler. Her şeyin başında Amerikalılar kendilerine hiçbir menfaat temin etmeden böyle bir mandayı niçin kabul etsinler? Amerikalılar bizim kara gözlerimize mi aşık olacaklar. Bu ne hayal ve ne gaflettir? Hayır Paşalar hayır, hayır, beyefendiler hayır, hayır, hayır hanımefendiler hayır, manda yok, "YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!" var

Erzurum'da on dört gün sürdü Kongre :

orda, mazlum milletlerden bahsedildi

bütün mazlum milletlerden

ve emperyalizme karşı dövüşlerinden onların.

Orda, bir Şûrayı Millî'den bahsedildi,

İradei Milliyeye müstenit bir Şûrayı Millî'den.

Buna rağmen,

"Âsi gelmiyelim" diyenler vardı,

"makamı hilâfet ve saltanata."

Hattâ casuslar vardı içerde.

Buna rağmen,

"Bütün aksâmı vatan birküldür" denildi.

"Kabul olunmaz," denildi,

"Manda ve Himaye..."

Buna rağmen,

İstanbul'da birçok hanımlar, beyler, paşalar,

Türk halkından kesmişlerdi umudu.

Yağdırıldı telgraflar Erzurum'a :

"Amerikan mandası altına girelim," diye.

"İstiklâl, diyorlardı, şâyanı arzu ve tercihtir, amma

bugün bu, diyorlardı, mümkün değil,

birkaç vilâyet, diyorlardı, kalacak elde,

şu halde, diyorlardı, şu halde,

Memâliki Osmaniye'nin cümlesine şâmil

Amerikan mandaterliğini talep etmeği

memleketimiz için en nâfi

bir şekli hal kabul ediyoruz."

Fakat bu şekli halli kabul etmedi Erzurumlu.

Erzurum'un kışı zorludur balam,

buz tutar yiğitlerin bıyığı.

Erzurum'da kaskatı, dimdik ölür adam,

kabullenmez yılgınlığı...

İstanbul'da hanımlar, beyler, paşalar,

tül perdeler, kravatlar, apoletler, şişeler,

çıtı pıtı dilleri ve pamuk gibi elleri

ve biçare telgraf telleri

devretmek için Amerika'ya Anadolu'yu

şöyle diyorlardı Erzurum'dakilere :

"Bizi bir başımıza bıraksalar,

tarafgirlik, cehalet

ve çok konuşmaktan başka müspet

bir hayat kuramayız.

İşte bu yüzden Amerika çok işimize geliyor.

Filipin gibi vahşi bir memleketi adam etti Amerika.

Ne olacak,

Biz de on beş, yirmi sene zahmet çekeriz,

sonra Yeni Dünya'nın sayesinde

İstiklâli kafasında ve cebinde taşıyan

bir Türkiye vücuda geliverir.

Amerika, içine girdiği memleket ve millet hayrına

nasıl bir idare kurduğunu

Avrupa'ya göstermek ister.

Hem artık işi uzatmağa gelmez.

Çok tehlikeli anlar yaşıyoruz.

Sergüzeşt ve cidâl devri geçmiştir :

Türkiye'yi, geniş kafalı birkaç kişi belki kurtarabilir."

4 Eylül 919'da toplandı Sıvas Kongresi,

ve 8 Eylülde

Kongrede bu sefer

yine ortaya çıktı Amerikan mandası.

Ak koyunla kara koyunun

geçitte belli olduğu günlerdi o günler.

Ve İstanbul'dan gelen bazı zevat,

sapsarı yılgınlıklarıyla beraber

ve ihanetleriyle birlikte

bir de Amerikan gazeteci getirmiştiler.

Ve Erzurumlulardan ve Sıvaslılardan ve Türk milletinden çok

işbu Mister Bravn'a güveniyorlardı.

Bu zevata :

"İstiklâlimizi kaybetmek istemiyoruz efendiler!"

denildi.

Fakat ayak diredi efendiler :

"Mandanın, istiklâli ihlâl etmiyeceği muhakkak iken,"

dediler,

"Herhalde bir müzâherete muhtacız diyorum ben,"

dediler,

"Hem zaten,"

dediler,

"birbirine mani şeyler değildir

istiklâl ile manda.

Ve esasen,"

dediler,

"müstakil kalamayız böyle bir zamanda.

Memleket harap,

toprak çorak,

borcumuz 500 milyon,

vâridat ise 15 milyon ancak.

Ve Allah muhafaza buyursun

İzmir kalsa Yunanistan'da

ve harbetsek,

düşmanımız vapurla asker getirir.

Biz Erzurum'dan hangi şimendiferle nakliyat yapabiliriz?

Mandayı kabul etmeliyiz, hemen,"

dediler.

"Onlar dretnot yapıyor,

biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz.

Hem, İstanbul'daki Amerikan dostlarımız :

Mandamız korkunç değildir,

diyorlar,

Cemiyeti Akvam nizamnamesine dahildir,

diyorlar."

Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat.

Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat,

"Hey gidi deli gönlüm,"

dedi,

"Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm,

YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM!"

Nazım Hikmet

Kuveyi Milliye Destanı

Link to post
Sitelerde Paylaş
mustafa kemalin h. edipin mektubunu kongreye taşıması nedeniyle kafam karışıkta(hani şu mandayı önerdiği mektup)

Halide Edip'in mektubunu Sivas Kongresine taşıyıp da kongrede mevzu yapan M.Kemal değildi.

Kongrede manda mevzu açılmış ve tartışmalara geçilmişti.

Mevzuyu getiren ünlü İttihatçı Kara Vasıf'tır. (M. Kemal'e İzmir suikasti sanıklarından-aynı zamanda Suphi'leri öldüren Yahya Kaptan'ı milli mücadelenin dışında hareket ettiği için yokettiren)

Aynı mektuptan Rauf Orbay'a da gönderilmiştir ve Vasıf Bey'i Sivas'a çağıran odur.

M. Kemal, ittihatçılarla karşı reisliği kazanır ama onları küstürmeden.

Manda teklif ve düşüncelerine de noktayı koyar.

Bu arada kongre yönetimi oybirliği ile ABD'ye bir mektup gönderir. Gericiler ve milli mücadele karşıtları, bu mektubu da "ABD'ye manda teklifi" diye iftira ederler. Mektup, ABD'nin manda beklentisine karşı küstürmemek ve desteğini alabilmek için yazılmış ve ülkeye araştırmacıların gönderilerek yaşananları yakından takip etmeleri istenmiştir. M.Kemal, bu mektuba önem vermez. Politik gönül alma gibidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...