Jump to content

Avrupa sol


Recommended Posts

Almanya: Sonbahar seçimlerine de hazırlanan Almanya'da, sosyal demokratlar ikinci büyük güç olarak hükümette yer alıyor. Özellikle Schröder hükümeti döneminde temelleri atılan Ajanda 2010 adlı reform politikası sonucunda SPD'den ayrılanlar ile eski Demokratik Sosyalizm Partisi'nin bileşiminden oluşan Sol Parti (Die Linke) ve SPD arasındaki ideolojik çekişmeler bu potansiyelin aynı iktidar potasında birleşmesini engelliyor. Özellikle SPD'nin sol çizgiden uzaklaşması ve Sol Partiyi eski doğu Alman Sosyalist Birlik Partisi (SED) ile kıyaslayan tutumu bu birliği giderek daha da imkansız hale getiriyor. Almanya'da solun önündeki en büyük engel sağa kayan politikaları ile SPD ve Die Linke arasındaki çekişmeden kaynaklanıyor. Alman muhafazakar partileri CDU-CSU, liberaller (FDP), SPD ve medya Die Linke'yi yıpratmak için önemli bir çaba içerisindeler. SPD'nin bundaki amacı 4 yıl önce kaybettiği seçmenlerini geri almak olsa da, diğer partiler ve özellikle de Alman devleti açısından bu, kapitalist sistemin garanti alınması için olmazsa olmazlardan.

Fransa: Fransa solu deyim yerindeyse, Avrupa'da potansiyelini heba etmede en başarılı politik grup olarak dikkat çekiyor. Solun en önemli sorunu partiler içi ve partiler arası çekişmeler ve toplumu peşinden sürükleyecek liderlerden yoksun olması. 2002 yılında iktidara gelen muhafazakar UMP'nin reform politikaları Fransız seçmeni sola yöneltmiş ve 2004 yılındaki Avrupa parlamentosu ve bölge konseyleri seçimleri sol için önemli bir zafer olmuştu. Bu dönemde 22 idari bölgenin 20'sini sol partilerin ittifakı kazanmıştı. Sosyalist Partisi (PS) adayı Segolene Royal, 2007 cumhurbaşkanlığı seçiminde Sarkozy'e karşı açık ara farkla kaybetmişti. Fransa'da son dönemlerde komünist liderler arasında en öne çıkanı ise kurduğu yeni partiyle (Yeni anti-kapitalist parti-NPA) alternatif solun lideri haline gelen Olivier Besancenot. Genç bir postacı olan Besancenot, önemli sempatiye sahip. 2012'deki cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerinde solun, sorunların çözümüne dönük toplumsal projeler hazırlaması gerekiyor. Yine, sosyal demokrat-sosyalist ve devrimci solu birleştirebilecek bir aday bulunması da sol açısından olmazsa olmazlardan.

İngiltere: İngiltere' de ise sol potansiyel olarak en zayıf dönemini yaşıyor. Başlıca sol parti olan Gordon Brown liderliğindeki İşçi Partisi (Labour) ise özellikle eski başbakan Tony Blair dönemindeki geleneksel ABD yanlısı devlet politikasına yatkınlığıyla sağ partilerden ayırt edilemeyecek durumda. Tony Blair iktidarı döneminde değiştirdiği seçim sistemi sayesinde 2005 yılında yalnızca yüzde 35'lik oyla parlamentodaki 646 sandalyeden 356'sını alarak çoğunluğu sağlamıştı. Ancak Blair'in görevden ayrılması ardından başbakan olan Brown'un mevcut durumu pekte iç açıcı değil. 1997 yılında Blair liderliğinde iktidara gelen parti, işsizliği geriletmiş ve sağlık sisteminde kısmi iyileşmelere imza atmıştı. Ancak sağlık sisteminde halen var olan sorunlar ve ekonomik krizle birlikte artan işsizlik ve ekonomik gerileme yeni lider Brown'un ve partisinin popülaritesini geriletmiş durumda. 2010'daki seçimlere kadar başarılı bir politika izleyememesi durumunda solun 1997'de başlayan iktidarının bitmesi ise kaçınılmaz olacak.

İtalya: İtalya solu da parçalı haliyle Fransa benzeri bir duruş sergiliyor. 2006 yılında Hristiyan demokratlar ve sol partilerden oluşan merkez-sol ittifakı ile kıl payı iktidara gelen sol, başbakan Romano Prodi'nin istifa etmesiyle gidilen 2008 seçimlerinde yenilgiye uğramıştı. 1996-2001 arasında sol, sosyalist, komünist, yeşil ve hristiyan demokrat partiden oluşan 'Zeytin Dalı' ve 2006-2008 arasında hükümette olan 'Merkez-Sol' koalisyonlarının en önemli sorunu farklı sol ve merkez anlayışlardan partilerden oluşmasıydı. Prodi'nin 1998, 2007 ve 2008 yıllarında istifa etmesi, tartışmalı kimliğiyle siyasette yer alan medya patronu ve Özgür Halk Partisi başkanı Silvio Berlusconi için önemli bir seçim malzemesi olmuştu. İtalya halkında sol ittifakların kendi içinde gösterdiği uzlaşmaz tutumlar, popülist söylemli Berlusconi'yi mecburi istikamet olarak halkın önüne getiriyor. Güçlü bir sol-sosyalist-komünist geleneğe sahip İtalya'da da genel olarak sol, Prodi gibi iki yılda bir istifa korkusu yaşatmayacak birleştirici bir lider ve halka sunulacak ortak çözüm önerilerine ihtiyaç duyuyor.

İspanya: İspanya solun iktidarda olduğu Avrupa ülkelerinden bir tanesi. Sol seçmen kitlesinin güçlü olduğu ülkede başlıca sol parti Jose Luis Rodrigez Zapatero önderliğindeki İspanya Sosyalist İşçi Partisi-PSOE. 2004 ve 2008 yıllarındaki genel seçimlerden zaferle çıkan PSOE, Zapatero hükümetinin çalışmaları ile etkinliğini korumayı başarıyor. Zapatero iç savaşta ve Franco döneminde zarar görenlere tazminat ödenmesi, diktatörlük kurbanlarının anıtlarının dikilmesi gibi konularda önemli adımlar atıldı. Yine sol hükümet, 2005'teki eğitim reformu ile devletten yardım alan ancak özel statüye sahip katolik okulları genel eğitim sistemine tabi olmaya mecbur kılarak önemli bir başarıya imza attı. Ancak, Bask ülkesinin bağımsızlığı için mücadele eden ETA'nın siyasi kolu Henri Batasuna'nın yasaklanması noktasında muhafazakar bir çizgiye kayan PSOE lideri, Şubat ayında yapılan kısmi yerel seçimlerde umduğu başarıyı bulamadı. Diğer sosyalist ve komünist partilerin ise ciddi bir etkinliği bulunmuyor. Ekonomik krizin iyi yönetilememesi durumunda PSOE'nin güç kaybetmesi ise kaçınılmaz olacak.

Polonya: 2004'te AB'ye üye olan Polonya'da sol oldukça zayıf bir profil çiziyor. Muhafazakar-Katolik kimliğiyle bilinen Polonya'da, solun zayıflığının başlıca nedeni eski komünist sistemde yaşanan deneyimlerin halkta bıraktığı olumsuz etkiler. Rusya ile var olan ve SSCB dönemindeki uygulamalarla bilenen tarihsel düşmanlık hissi, Irak Savaşı başta olmak üzere ABD ve NATO ile geliştirilen iyi ilişkilerde ifadesini buldu. Komünist sistemin çökmesi ardından gelişen milliyetçilik bu ülkede sol partilerin giderek güç kaybetmesini de beraberinde getirdi. Solun Polonya' da etkin bir hale gelmesi ancak iktidardaki sağ hükümetin yanlışlarına endekslenmiş durumda.

Hollanda: Yirmiyi aşkın siyasi partinin faaliyette olduğu Hollanda'da sol partilerin önemli bir halk desteği bulunuyor. Bir milyondan fazla Müslümanın yaşadığı ülkede özellikle 11 Eylül sonrası aşırı sağ Özgürlük Partisi (PVV) önemli bir etkinlik kazanmıştı. Özgürlükçü ve tolerans sahibi olarak bilinen Hollanda toplumunda son yıllarda aşırı İslam korkusu ciddi bir fenomen olarak duruyor. Solun önde gelen partisi sosyal demokrat PvdA (İş Partisi-Partij van de Arbeid) 90'larda yüzde 30'larda olan oylarını önemli oranda kaybetmiş durumda. Yeşiller, Demokratlar 66 ile beraber sol partilerin parlamentodaki sandalye sayısı ise 70. Ancak AP seçimlerinde sol partilerin güç kaybetmesi bekleniyor.

Belçika: Belçika'da ise son yıllardaki politik tercihler yabancılar ve İslam vb. sorunlarla bölgeler arası etnik çelişkilere göre şekilleniyor. Vallon (Fransız), Flaman ve Almanlardan oluşan ülkede sol partiler son yıllarda göreceli bir gerileme yaşadılar. Sosyalist Parti(PS), sol liberal ittifak (sp.a-Spirit), ekolojistler (Ecolo) ve yeşillerin (Groen) 150 sandalyeli parlamentoda sadece 46 temsilcisi bulunuyor. Bölgeler arası etnik çelişkiler ve yabancı düşmanlığı nedeniyle sağa kayışın olduğu ülkede 2007'de sadece yeşiller ve ekolojistler oylarını arttırabilirken, PS ve sp.a-Spirit ve liberaller önemli bir oy kaybıyla karşılaşmışlardı.

Lüksemburg: Lüksemburg'ta ise Hristiyan Demokratlar ile koalisyon ortaklığı yapan Sosyalist İşçi Partisi (POSL) ve Yeşiller parlamentoda temsil ediliyor. Son seçimlerde POSL yüzde 25 oyla ikinci, Yeşiller ise 11,5 ile dördüncü parti olarak sandıktan çıkmışlardı. 485 bin nüfuslu ülkede faaliyet gösteren diğer sol partiler Lenk ve komünistler ise ancak yüzde 3 civarında temsil gücüne sahip.

Avusturya: Avusturya'da iktidardaki Sosyal Demokrat Parti (SPÖ) 2008'de yapılan seçimlerde yaşadığı oy kaybına rağmen yüzde 29 oy oranı ve 57 milletvekili ile 183 üyeli parlamentoda birinci parti olmuştu. Yeşiller ise yüzde 10 oy ile 20 milletvekili bulunduruyor. Aşırı sağın giderek güçlendiği Avusturya'da yüzde 28 oy alan yabancı düşmanı FPÖ ve BZÖ parlamentoda sırasıyla 34 ve 21 sandalyeye sahipler. Koalisyonun büyük ortağı SPÖ özellikle eğitim alanında yapmak istediği reform nedeniyle sağ ağırlıklı eğitim sendikaları tarafından ağır baskı altına alınmış durumda.

Portekiz: Portekiz'de 2005'teki genel seçimleri AB Komisyonu başkanı Jose Manuel Barrosso'ya karşı yüzde 45 oyla kazanan Jose Socrates önderliğindeki Sosyalist Parti (PS) tek başına iktidarda bulunuyor. Aynı seçimlerde Marksist-Leninist ve Troçkist ittifakı CDU yüzde 7,5, Yeşiller ve komünist ittifakı 'Bloco de Esquerda' ise yüzde 6 oy almıştı. Portekiz'de AP seçimlerinde de sol partilerin çoğunluğu yakalamaları bekleniyor.

İsveç: Sosyal demokrasinin Avrupa'daki kalelerinden İsveç'te ise 1994'te iktidara gelen Sosyal demokrat-Yeşiller-Sol Parti koalisyonu 2006'daki seçimlerde merkez sağ-liberal İsveç İttifakına karşı kaybetmişti. Sosyal devlet anlayışının en etkili biçimde uygulandığı ülkelerden olan İsveç'te sol bu seçimlerde yüzde 46 oy alarak kaybetse de tabanını önemli oranda korumayı başarmıştı. Son yapılan anketler ise solun önümüzdeki yerel seçimlerde oylarını arttıracağını gösteriyor. İsveç, Belçika, Hollanda, İsviçre ve Lüksemburg ile beraber yabancılara yerel seçimlerde oy hakkı tanıyan nadir ülkelerden.

Danimarka: Danimarka toplumu daha çok özgürlükçü ve toleranslı olarak bilinir. Ülkenin başlıca sol partisi olan Socialdemokraterne, 19'uncu yüzyılda sosyalist temellere dayanan bir sistem kurmak üzere yola çıkmıştı. Ancak bir çok Avrupa sosyal demokrat partisinde olduğu 1920'li yıllar sonrasında bölünmelere maruz kaldı. 1924-1981 arasında kurulan tüm hükümetlerde yer alan Socialdemokraterne 1993-2001 arasında Poul Nyrup Rasmussen liderliğinde tekrar iktidar oldular. Sosyalist Halk Partisi (SF) de parlamentoda yüzde 13'le temsil ediliyor. Yine Danimarka'ya bağlı olan Grönland'da Eskimo partisi olarakta bilinen Sosyalist Inuit Ataqatigiit ve sosyal demokrat Siumut adlı partiler Grönland adasında iktidar partileri olarak önde geliyorlar.

Yunanistan: Yunanistan'da sol partilerin başında gelen PASOK, son iki genel seçimleri kaybetmişti. PASOK'un yüzde 38 oy aldığı seçimlerde, Komünist Parti yüzde 8,2 ile 300 üyeli meclisteki sandalye sayısını 22'ye çıkarırken, Radikal Sol Koalisyonu yüzde 5 oy alarak sandalye sayısını 14'e çıkarmıştı. Aralık ayında 15 yaşında bir gencin polis tarafından öldürülmesi ardından başlayan protesto gösterilerinde özellikle anarşist, sosyalist ve komünist gençlik hareketleri dikkat çekmişti. Günlerce süren protestolarda hükümetin istifası istenmişti.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...