Jump to content

İnsanlığın Bütün Temel Sorunlarına Çözüm


Recommended Posts

Burada size başta savaşlar ve açlık olmak üzere dünyanın en temel sorunlarına kesin çözüm olacak bir sistemi tanıtacağım. Bu benim geliştirdiğim özel bir yönetim şekli... Geleceğin evrensel yönetim şekli... Bunun yanında yine benim geliştirdiğim yeni para kavramını anlatacağım. Bu da mevcut parasal sistemin ve kapitalizmin getirdiği sorunlardan kurtuluşun çaresi olacak. Bunun geçiş süreci için gerekenleri de eylemde bir boşluk kalmayacak şekilde anlatacağım ki herşeyin yolunda gideceği iyice anlaşılsın.

Önce kavramlarla ilgili birkaç not: Bir kavramı kullanırken insanların ondan anladığı şeye dikkat edeceğim. Böylece aslında kendi görüşüme göre tam doğru olanı söylemesem bile karşı tarafın beni doğru anlamasını sağlayabilirim. Mesela ben burda anlattığım sisteme hedeflenen idealler açısından “demokrasi” demiyorum; “bilgeliğin yönetimi” diyorum. Ama insanlara bunu tanıtırken “demokrasi” adıyla tanıtacağım. Bugün bilinen tüm demokrasi çeşitleri, adının ima ettiği gibi halkın yönetimi değil, kitlelerin yönetimidir. Buna daha sonra açıklık getireceğim. Doğrudan demokrasi de böyledir. Ancak ben bu sistemi tanıtırken bazen “doğrudan demokrasi” adını da kullanıyorum. Kısacası kavramları yanlış anlaşılmamak için çeşitli anlamlarda kullanıyorum. Ancak bu sistemi tanıttıktan sonra kendi belirlediğim kavramlara geçebilirim. Burada kararsızım. Gerçekler konusunda çoğunluğun görüşü önemli olmamasına rağmen iş sözcüklere gelince durum değişir. Çünkü sözcüklerle karşı tarafın beynine mesajınızı ulaştırırsınız. Yani iş iletişime gelince sözcüklerdeki anlam, karşıdakinin anladığıdır.

Bunun istisnaları anlatımım açısından hayati olan sözcüklerdir. Eğer bunları kullanırsam anlamanız gereken şeyi anlatabilirim.

Bütün kutsalları ve kutsal tabanlı bütün sistemleri ve yine kutsal tabanlı mistisizmi ülkenin geleceği için sıkıntılı görüyorum. Bu, anlatımıma yansıyabilir. Sistemde her türlü eleştiriye açığım. Saygı sınırlarını aşsa dahi buna açığım.

Bu iki sistemin şu anki ekonomik kriz ve gelecekteki buna benzer tehlikelerin giderilmesi için de anahtar rolü oynaması, ve sıkıntıların ve krizin ülkeyi boğmaya başlaması yüzünden artık acele etmek zorundayım. Acele etmek zorunda olduğum için de uzun uzun, hatta bazen hakkında kitaplar yazılması gereken şeyleri çok özet geçeceğim. Özet bir anlatımdan sonra nasıl uygulanacağına geçeceğim. Bu sistemi bir an önce kurmak ve bu yükü üzerimden tamamen atmak istiyorum. Anlatımı bu sene tamamlayacağım. Sistemi kurmaya gelince, başarabilirsem bu sene yapacağım, olmazsa ne kadar çabuk olabilirse... ve sonra kendi yoluma gideceğim.

Bu sistem hayatın tüm alanında etkin olan, bilinçsizleştirilmiş ve kullanılıp sömürülmeye hazırlanmış insan kitlelerini gerçek bilinçli bir toplum haline getirme, her türlü sömürüden kurtarma, etkin ve çok güçlü bir eylem mekanizması haline dönüştürme projesidir. İnsan toplulukları için uygulanabilecek en iyi sistem olduğunu, evrensel olduğunu iddia ediyorum.

Günümüzde sık sık sistemden, yönetimden... şikayetleri duyarız. O halde işte şikayet edenler için fırsat. Yalnızca sistemi tanıtmayacağım, aynı zamanda bunun uygulanması için yolu da açacağım. Göreceksiniz ki hiçbir kanun dışı yola başvurmadan bu sistem katılmak isteyen yeteri kadar insan bulunduğu taktirde uygulanabilir ve belli sayıdan sonra müthiş bir gelişme sürecine girebilir. Bugünün teknolojisi bunu sağlıyor. İşte günümüz yönetimlerinden şikayet edenleri, “bana fırsat verilseydi...” diyenleri bu yazılarımı iyice okumaya davet ediyorum. İşte size fırsat! Dünyayı değiştirip yerlerde sürünen insanlık değerlerini ayağa kaldırma fırsatı!

Üstelik bu sistem üzerine kurulacak proje hiçkimseye ne maddi, ne zaman, ne de başka bir açıdan bir yük getirmeyecek. İlgilenenlerden zamanı gelince istenecek olan haftada bir, ya da iki haftada bir kendi grubuyla internet üzerinden bir süre sohbet etmesinden başka birşey değil. Bu kadar basit! Böyle basit bir işlem nasıl olacak da dünyayı değiştirecek onu zamanı gelince anlatacağım.

Burada net, açık, bilimsel, metodlarıyla belirli, dogmalar, kutsallar içermeyen bir sistemden bahsediyorum. Ben aklına çok güvenen bir insanım. Bu sistemin başarılı olacağıyla ilgili öngörüm tamamen akılcı bir çıkarımın sonucudur. Bunları hiç kimseye karşı savunmaktan çekinmem.

Bu tür çalışmalarla sadece kısa dönemler ilgilenebiliyorum. Sistemi tanıtmam bitince bu çalışmayı Kürtçe, İngilizce ve Arapçaya çevirtmek istiyorum.

Bu sistemi neden doğrudan bilimsel çevrelere açmayıp da forumlarda anlattığıma gelince, bilimsel çevrelere de açmayı düşünüyorum; çekineceğim hiçbirşey yok. Ancak benim asıl yapmak istediğim bunu doğrudan uygulamaya koymak. Bilimsel çevrelerde bunun kabulu uzun zaman alabilir, ülkenin sorunları o kadar bekleyemez. Üstelik bunu uygulayacak olan insan topluluklarıdır; kurumlar, devlet vs... değil. Katılacak olanların dışındakilerin beğenmesi gerekmiyor. Eğer bilimsel çevrelere açacak olursam bunu yaygın bir şekilde duyurma olanağım olması için yaparım.

Yakın plandaki amacım bu özel yöntemi kullanarak dünyanın en güçlü sivil toplum kuruluşunu kurmak, en etkili bir birlik oluşturmak... Bu sistemin yapısı insanların bireysel çabalarının ötesinde bir insiyatif gerektirmiyor. Yani, mesela başka bir sistemi yerleştirmek, yaymak isteseniz, parti kurmak, iktidara gelmek, yasaları değiştirmek... bir yığın özel insiyatif ve liderlik, kaynak gerektiren çabalara girişmek zorundasınız. Bu sistemde ise sistemi kurup toplandığınız anda zaten değişmeyecek temel yapıyı oluşturdunuz demektir. Yani eylem zamanı, iktidar zamanı, hemen kurulduğu anda başlıyor. Siyaset ve bürokrasi içinde zaman kaybetmiyorsunuz, ilgi görmeyi beklemiyorsunuz. Bu sistemin kurulup gelişmeye başlaması zamanla kutsala dayalı sistemlerin (dinlerin) etkinliğini tamamen yitirip yok olması demektir. Bunu dini hassasiyeti olan forumlarda da böyle söylemekten çekinmedim.

Buraya getireceğim yazıları daha önceden yazıyorum ve aşağıda bağlantısını verdiğim blogda yayınlıyorum. Ama burada da henüz çok ilerlemediğimi unutmayın.

http://gercekdemokrasi.blogspot.com/

Tabi ki daha yazacağım çok şey var. Yakında bu blogu sileceğim. Bundan sonrasi için düşüncem, bunun yerine iki ayrı web sayfasında, birinde sadece bu sistemi anlatacağım, diğerinde de ilgili konuları yavaş yavaş anlatacağım.

Bu sisteme şahsen demokrasi demediğimi de tekrar edeyim. Ama demokrasi anlatmak istediğim anlamı kısmen veren yanlış bir ifade şeklidir.

Temel olarak anlatan yazılardan sonra bunu hayata geçirmek için gereken planı ayrıntılarıyla anlatacağım. Böylece bu harekete katılanlar başladıktan sonra bensiz devam edebilirler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Blog sayfasındaki giriş yazısı buradaki giriş yazıma göre fazla tekrar içerdiği için buraya almıyorum. Demokrasi konusundaki eleştiri yazısını alıyorum (ki bu temsili demokrasi eleştirisidir). Ayrıca doğrudan demokrasi ya da genel olarak kitle yönetimi eleştirisi yapar mıyım bilmiyorum. Acelem olduğu için yazıları aktarmayı bitirip asıl konuya bir an önce girmek istiyorum. Ama bu tabi ki anlaşılma konusunda bazı sıkıntılara da sebep olabilir.

Bu yazıda değişiklik yapmadım, değişen fikirlerimi yansıtmaya çalışmadım. Buna gerek de yok. Temel de ne demek istediğim iyi anlaşılıyor.

Demokrasi

Burada demokrasiyi sadece uygulanan pratikler açısından anlatacağım. Çünkü bir ütopya olarak anlatmak yanıltıcıdır. Bir ütopya olarak demokrasi tanımı yapmak en büyük sayı tanımı yapmaya benzer. Yani mesela size biri EBS sayısı tanımını şöyle yapmış olsun: “EBS, kendisinden büyük sayı olmayan sayıdır.” İşte bu tanımın üzerine birşey inşa edemeyiz çünkü bu, hatalı bir tanımdır. Çünkü tanımın içine gerçekte olmayan bir kavram sokulmuştur. Demokraside de idealler üzerinden tanım yaparsak ve demokrasinin olabilecek en iyi yönetim şekli olmasını sağlayacak şekilde bu idealleri ayarlarsak o zaman yanılırız ve yanıltırız. İdealler üzerinden demokrasi konusuna ayrıca değinebiliriz. Ama şimdi uygulanabilir pratiklere bakalım.

Uygulanabilir pratikler olarak halkın egemenliği ideali için büyük topluluklara uygulanabilecek bir model şimdiye kadar geliştirilemediğinden, bu ideal uygulamada, halkın kendini yönetecek bireyleri seçmesi olarak somut bir şekle dönüştü. Özet olarak:

* Yönetim sınırlı sayıda bireyden oluşacaktır.

* Bu bireyleri halk seçecektir.

* Seçecek ve seçilecek olan insanlar din, dil, ırk, cinsiyet, sosyal durum… gibi ayrımlara tabi tutulmayacaktır.

Bu durumda halkın egemenliği idealine yaklaşmak için seçecekler ve seçilecekler için her oyun aynı değerde olması eşitlik vurgusunu, seçileceklerin kendi fikirlerini ifade etme serbestliği ise özgürlük vurgusunu gerekli kılıyor. Tanım budur. Geriye sadece uygulamadaki ayrıntılar kalıyor. Halkın egemenliği tanım değildir. İddiadır! Şimdi bakalım bu yerinde bir iddia mıdır:

Temsil Aşamasında Demokrasi:

Soru: Kimin seçilme şansı var?

Halkın egemenliği ölçütü açısından bu sorunun cevabı çok önemlidir. Tanıma bakacak olursak seçilme konusunda bir ayrım yok. Ülke için iyi olacağına inandığı fikirleri olan varsa aday olur, fikirlerini açıklar, beğenilirse seçilir, beğenilmezse seçilmez. Bu yüzeysel yaklaşım acaba ne kadar doğru? Şimdi biraz daha ayrıntıya inelim. Ülkeyi yönetecek kadroda bulunması çok faydalı olacak birisi bunu sadece kendisi biliyorsa ne yapmalı? Kendi görüşlerini abartılı bir şekilde övmeli, rakiplerini ise olabildiğince aşağılamalı. Mümkünse kirli çamaşırlarını ortaya dökmeli. Üstelik bunun için aracılara ihtiyacı olmalı. Halka doğrudan kendini tanıtamaz. İktidara oynayan güçlü bir grubun arasına karışmalı. Fikirleri bunlara uymasa da kendine en yakın olanı bulmalı ki bu durumda bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar alternatifi var demektir. Fikirleri sorulduğunda yalan söylemeli, lider kadroyla iyi geçinmek için ne gerekiyorsa yapmalı. Yanlışlara bilerek göz yummalı. Bunları yapmazsa başarılı olmak için çok uzun yıllar mücadele etmesi gerekecektir ki eğer hükmetme hırsı yoksa buna katlanamaz. Böyle bir durumda dahi oyunun kurallarını iyice öğrenmeli ve kendini tamamen buna adamalıdır. Yani kendi meziyetlerini, yeteneklerini bir kenara bırakıp politikacı olmalıdır. Kimlerin seçilme şansı var sorusunun gerçek cevabı şudur: politikacıların! Oysa ülkenin politikacılara değil ülke sorunlarına hâkim, iş bilen kadrolara ihtiyacı vardır. Demokrasi böyle bir kadroyu asla iktidara getirmeyecektir. Çünkü gerçekten ilgili işlerde iyi olan yetişmiş özel ve seçkin insanlar politika çevresine bir hafta bile dayanamaz. Bu, tecrübelerle sabittir. Çünkü politika keskin söylemler gerektirir.

Aklınıza bazı “gelişmiş” ülkelerdeki güllük gülistanlık seçim dönemleri gelebilir. Oralarda açık bir ideoloji savaşı yoktur. Hangi kadro iktidara gelirse gelsin zaten oranın oturmuş bir yönetimi vardır. Bunu zaten kimsenin değiştirme şansı yoktur. Dolayısıyla zaten aşağı yukarı nasıl yönetileceği belli olan ülkede küçük ve önemsiz farklar oluşturacak kadrolarla yapılan seçimin demokrasinin gelenekleşmiş bir formalitesi olmaktan öte bir anlamı yoktur. Ama yine de idealler açısından demokrasiyi incelerken bu “gelişmiş” ülkelerdeki halkın nasıl istenildiği gibi yönlendirildiğini size anlatacağım. Böylece aslında oradaki halkın piyonlardan başka birşey olmadığını anlayacaksınız.

Ve derseniz ki “böyle olmayan politikacılar da var”, o zaman şunu anlamalısınız ki önemli olan yukarıda saydığım ahlak bozukluklarının politikacıya bir avantaj sağlayıp sağlamadığıdır. Bunların zorunluluk olmaması hiçbir şeyi değiştirmez. Avantaj sağlıyorsa bozulma kaçınılmazdır.

Soru: Seçilenler kimi temsil ediyor?

Seçenleri mi? Peki seçen kimdir? En azından binlerce kişidir. Aslında bu kalabalık, temsil tanımının gereğini bir kişide toplamaktan çok uzak bir çeşitlilik gösterir. Alternatif zorunlu olarak çok azdır. 50, 60 parti olsa da değişecek bir şey olmadığı gibi bu sefer de başka sorunlar görünür. Zaten oyların yüzdesiyle ilgili barajlar bu sorunlar olmasın diye konulmuştur. Her insanın oylarını değişik sebepler yönlendirir. İnsanlar kendilerine göre önemli sebepleri seçerek oylarını kullanır. Gerçek topluluk temsili, bir çıkarı ya da bir amacı temsil etmek değildir, o topluluğun karakterini temsil etmektir. Binlerce insanın çok farklı sebeplerle oy kullanmasıyla ortaya gerçek bir çoğunluk temsili çıkması mümkün değildir.

İşte burada ideolojiler ve dünya görüşleri devreye girer. Bunları temsil eden birkaç parti devreye girer. Aslında oy veren hiç kimse “bu oyu şunları yapman için veriyorum” deme seçeneğine sahip değildir. Sadece partiler ne yapacağıyla ilgili vaatlerde bulunur. Oy veren de sadece işine geleni seçer. İşte anahtar burada! Fazla oy kazanmak için ne yapmak gerekir! Ülkenin gelişmesiyle ilgili ayrıntılı ve akıllıca yapılmış planlar mı oy toplar, yoksa sivri söylemler mi? Sadece kendi işine bakıp kendi projeleriyle mi ilgilenmek iyidir, yoksa halkı olmayan tehlikelerle korkutmak ve tahrik etmek mi? Bu durum demokrasinin harekete geçirici, tetikleyici mekanizmalarının etkinliğiyle ilgilidir. Bunlar ideolojilerdir. Seçimlerde kullanılmak zorundadır. İyi kullanan kazanır. Kullanıldıkça halkı böler, böldükçe etkinliği artar. Sonunda insanlar akılları devre dışı bırakılmış taraftarlara dönerler. Akıllarını nasıl kullansınlar? Kendilerine yakın gördükleri partinin oyu binde beşlerde sürünüyor. O ise büyük bir savaşın ortasında. Ne yapsın? Belki de tek bir tetikleyici unsur üzerinden oy veriyor ama verdiği oy sonucunda yardım ettiği parti ülkeyi 5 yıl yönetecek! Onaylamadığı binlerce iş yapacak! Oysa o, tek bir şey için oy vermek zorunda bırakılmıştı. Bu mu temsil? İşte ideolojiler böyle beslenir! Tetikleme mekanizmalarının bireyler yerine kitlelere yönelik olması demokrasinin en büyük zaafıdır. Çünkü göreceğimiz gibi etkili bir yönetim mekanizması olmayan kitlelerde akıl, sağduyu etkisiz kalır ve çıkarlar, içgüdüler ön plana gelir.

Ülke için en iyi tercih olduğunu kafası çalışan insanlara anlatıp durmak bir fayda vermez. Çünkü kafası çalışan insan oyunun ne işe yarayacağına, boşa gidip gitmeyeceğine bakar. Bu yüzden önemli olan çoğunluğun oyunu almaktır. Çoğunluğun oyunu almak ise açık, net kârlar göstererek mümkündür. İşte bu sebepledir ki politikacılar boş vaatlerde adeta yarışırlar. Erişemeyecekleri hedefleri, erişemeyeceklerini bile bile gösterirler. Kısacası çözüm değil çoğunluğa hoş ve gerçekçi görünecek vaatler önemlidir. Kanuna aykırı yapılaşmaya göz yumma gibi seçim rüşvetleri de az değildir. Ülkemizde geçtiğimiz dönemlerde en sık rastlanan oy toplama yöntemini hatırlayın (il ve ilçe yapma vaatleri). Böyle yöntemlerden hiçbir zaman vazgeçilmez. Bunlar sadece kılık değiştirirler. Bu arada ülke sorunlarına gerçek çözüm getirecek öneriler ikinci planda kalır. Çünkü halkın çoğunluğu bunları ayırt etme özgürlüğüne sahip değildir (etse de buna göre oyunu vermez, veremez). İnandırmak tek başına olacak bir iş değildir. Sendikalar, basın vs. tüm bunlarla iyi geçinmek gerekecektir. Bilhassa basın birçok ülkede kimin iktidara geleceğini tespit eder durumdadır. Basının birkaç patronun ya da ideolojinin elinde olması durumunda zaten söz konusu olmayan halkın egemenliği kavramı iyice dibe vurur. Gerçek şudur ki çoğunlukla bir ülkede yönetimi ele geçirmek için basını ele geçirmek yetiyor. Basın istediğini seçtiremese bile seçilmişler üzerinde çok miktarda olumsuz etkilere sahiptir. Seçilmişler her zaman basınla iyi geçinmek zorunda olduklarını bilirler. Denilebilir ki basında çok seslilik sağlanırsa böyle bir sorun olmaz. Bu pek gerçekçi değildir. Çünkü ne gibi bir düzenleme yapılırsa yapılsın basının halkı temsil edecek bir seviyeye gelmesi mümkün değildir. Basın kendini temsil eder. İnsanlar çoğunlukla seveceği gazeteyi okurlar, seveceği televizyon programlarını ve kanallarını seyrederler. Kendilerini ya da belli ideolojileri temsil edecek olanı değil. Bu durum basının karakterine yansır ve onu duygusuz, vahşi kapitalizmin bir parçası yapar. Kaldı ki çoğunluğun temsili gerçekleşse bile çoğunluğun tercihi yine öncelikle kendi çıkarlarından yanadır. Bu çıkarların önceliğini su yüzüne çıkaran ise daha sonra inceleyeceğimiz gibi büyük toplulukların içinde insanın şahsiyetini ortaya koyamamasıdır. İnsanın genelde doğası budur.

Bir yönetim sistemi insanı kusursuz kabul edemez. Çoğunlukta hâkim olanın çıkarlar olduğunu dikkate almalıdır. Akıllı insanın temsilcisi yoktur. Çünkü akıllı insanla cahilin oyu birdir. Böylece mesela işçi grev yapar ve oy kaygısı olan hükümetten hakkını alırken hakkını müdafaa edemeyenler bundan zararlı çıkar. Akıllı da bu kalabalığa uymak zorundadır. Yoksa hiçbir değeri yoktur. İşte demokrasinin böyle bir eşitlik kavramı büyük bir adaletsizliği doğurmaktadır. Yeni bir partinin başarı kazanması ise çok zordur. Ülkenin en yetenekli insanları bir araya gelse de yetmez. Şansa ve başka birçok kontrol edilemeyecek gelişmelere ihtiyaç duyulur. Bunu açıklamaya gerek yok. Böyle olması küçük partilere verilen oyların, baraj olsa da olmasa da sonuçta kayıp olacağı gerçeğinden ileri gelmektedir.

Soru: Alternatifler nelerdir ve bunları bize tanıtan kimlerdir?

Bir insanı en fazla kaç kişi iyi tanır? Çoğunluğu en fazla on, onbeş kişi. Eğer ünlü biri ise bu sayı artar. Ama bu gibi şanslara çoğu yetenekli insan sahip değildir. Kısacası çoğunluk bir insanı denemeden ne yapacağını bilemez. Genelde herhangi bir insan çoğunluk tarafından hiç tanınmaz. Sonuç olarak onun yerine birilerinin bunu yapması lazımdır. Alternatifleri tanıtan basındır. İşte böyle bir aracının gerekliliği her zaman büyük sorun olmuştur. Zira halktan çok aracıları ikna etmeye uğraşılır. Onlarla iyi geçinilir. Onların istediği şekilde konuşulur ve davranılır. Bunun sakıncaları ise ortada. En önemlisi de basın her zaman kapitalist patronların elindedir.

Bunlar gösteriyor ki demokrasideki temsil, gerçek bir temsil değildir. Aslında temsil sorunu çözmez. İleride anlatacağımız gibi doğru olanı çoğunluğu olduğu gibi temsil etmek değildir. Hatta kusurlarından arındırarak temsil etmek de yeterli değildir. İlgili olduğu her alanda bireyin belli bir etkisi sadece seçim dönemlerinde değil, her an olmalıdır. Bu temsil işindeki yanlışlıklar sadece genel seçimler için değil seçimin söz konusu olduğu her aşama için belirgindir. Örneğin Türkiye’deki uygulamalara bakacak olursak delege seçimlerinde de böyledir. Önce seçilmiş olan başkan delege seçimlerini istediği gibi yönlendirir. Sonra da kongrelerde bu delegeler başkanı bir daha seçer. Böylece yeniliğin olmasının büyük ölçüde şansa bağlı olduğu bir kısır döngüye girilir. Başkan kendi isteğiyle ya da zorunlu olarak başka bir sebepten ayrılmadıkça yerine bir başkası gelmez. Gelse bile artık karakter, başkanın yönlendirdiği delege seçimlerinden dolayı yerleşmiştir. Bu ise siyasi partilerin çok dar kalıplara sıkışmasıyla sonuçlanan mühim bir yanlışlıktır. Alternatif partilerin ortaya çıkmasının güçlüğü de buna eklenince halka fazla tercih şansı kalmıyor. Bu seçimler başka türlü yapılıp sorun giderilemez mi? Hayır, demokrasi içinde bunun bir çözümü yok. Çünkü demokrasideki temsil durağan temsildir. Daha sonra ne demek istediğimi açıklayacağım. Olması gereken etkin temsildir ki demokrasi içinde bunun tam olarak gerçekleştirilmesi olanağı yoktur. Etkin temsili de ileride açıklayacağım.

Yönetim Aşamasında Demokrasi

Soru: Seçmenler yönetime karışabilir mi?

Seçim dönemi geldi, birey oyunu kullandı ve seçimler bitti. Sonra bireyin etkinliği nedir? Hiçbir şey. Artık kendisine ihtiyaç duyulmaz. Bir dahaki seçime kadar artık ne düşündüğünün etkin bir değeri yoktur. Seçim yaklaşırken icabına bakılır. Sorumluluk sahibi insanlar buna aldırış edebilir. Ama etse ne olur? Bütün seçmenleri muhatap almak mümkün değildir. Kaç parçaya bölünürse bölünsün, bunun için nasıl bir mekanizma kurarsa kursun yetersiz kalacaktır. Çünkü sorunu olanların sayısı çok, bunlarla ilgilenecek etkinliğe sahip olanların sayısı ise azdır. Sonuçta insanların problemleri birikir. Sadece önemli olanları ile ilgilenilebilir. O da çoğunlukla zamanında olmaz. Birçok meseleye ise hiç ilgi gösterilmez. Çünkü seçmenin, yönetimle ilgili etkinlik gerektiren bir problemini kendi çözme olanağı yoktur. Bu yüzden birçok problem artık benimsenmiş ve yaşamın bir parçası haline gelip umursanmaz olmuştur. Çünkü birey bunların çözümüyle uğraşmanın zaman kaybı olacağını artık iyice anlamıştır. Bunun bir örneği artık görmezden geldiğimiz sokaklarda yaşayan evsizler ve suça itilen çocuklardır. Kolayca çözümlenebilecek bir sorun olmasına karşın demokrasi içinde çözülmesi mucizelere kalmış durumdadır. Benim önereceğim yönetim sistemi ile böyle bir sorunun nasıl kolayca çözülebileceğini zamanı gelince anlatacağım.

Soru: İyi fikirler uygulamaya konabilir mi?

Halktan bir kişinin iyi bir fikri uygulamaya koydurması hayaldir. Bunu geçelim. Yönetimdeki parti içinden bir kişi için bile fikrin özelliklerine göre önemli sorunlar olabilir. Bir kere bu fikir partinin felsefesine, yapısına uymak zorundadır. Çünkü partinin grup olarak bir etkisi vardır. Eğer partinin çoğunluğu bir konuda hararetli bir fikir birliğine varmışsa diğerlerine buna uymak düşer. Kısacası parti içine giren kişinin kendi şahsiyetini ortaya koyması sadece partiyle uyumuna bağlıdır. Oysa bir kişinin etkili olabilmek için başvurabileceği parti sayısı da azdır. O halde en uygununu seçip orada güçlenmeyi bekleyecek, bu sırada da partinin büyükleriyle iyi geçinecek ve gizli hesaplar yapacaktır. Aksi halde gelişmesini tamamlayamadan kötü ve telafisi zor bir imaj bırakır.

Soru: Yönetime muhalefet ne kadar mümkün?

Bir parti çoğunluğu alıp iktidar olursa ya da güçlü bir koalisyon kurulursa artık ülke bir dahaki seçime kadar onların elindedir. Pratik olarak müdahale etmek ancak anayasanın kesin olarak koyduğu kurallara aykırılık durumunda mümkündür. Ne kadar çabalanıp, demokratik haklar denenirse de sonuçta yönetimin içinden bir yandaş grubu elde edilemezse hiçbir etki yapılamaz. Bu ise genellikle çok zordur ve pek ahlaki bir yöntem de değildir. Seçilmişler hak ettiklerinden çok daha fazla bir etkinliğe çok uzun bir süre sahiptirler. Bu durumda zaten tercihleri son derece kısıtlı olan halktan aldıkları oyların hakkını vermek ancak vicdanlarına kalmıştır. Bu sorumluluklarına uygun çalışmaya kendilerini pratik olarak zorlama şansı yoktur.

Bu gibi sorunlar demokrasinin uygulandığı ülkelerde az veya çok görülmektedir. Bugün demokrasinin kullanılan en iyi sistem olması sebebiyle gelişmiş ülkelerin hepsinde bu şekil benimsenip geliştirilmiş ve hataları giderilmeye çalışılmıştır. Özde demokrasinin sözünü ettiğimiz hatalarının önüne geçilemez. Çünkü temelde iki önemli yanlışlık vardır. Birincisi her insanı bir oyla birbirine eşitlemek. İkinci önemli hata ise temsil hakkını alan az sayıda insana karşılık bulundurması gereken etkinliğini uzunca bir süre terk eden çoğunluk. Ancak hatalar bazı kurum ve örgütlerle kısmen örtülür. Burada yazdığımız sorunlar ilk bakışta ülkemiz gibi gelişmemiş ülkelere has gibi görülebilir. Yani kurumların yozlaşması bu hataları meydana çıkarıyor, kurumlar işlediği zaman bu sistem en güzel sonuçları verir diye düşünülebilir. Gerçekte zengin bir ülkede etkin kurumlar fazla ise ve barış da hâkimse birçok kötü sistemin yanlışlıkları rahatlıkla görülmez olur. Ama demokrasi gibi aklı çıkarların hizmetinde etkisiz hale getirip çıkarları ön plana süren bir sistem toplum ahlakını bozar ve uzun vadede büyük bir çöküşe sebebiyet verir. Buna idealler açısından demokrasiyi anlatırken değinebilirim.

Ülkemizde demokrasinin yakın zamanlardaki hikâyesi dahi bu çarpıklıkların birçoğunu gösteriyor. Birden bire ortaya çıkıp sadece sloganlarla, boş olduğunu aklı başında herkesin anladığı vaatlerle ve buna rağmen elindeki basın gücüyle neredeyse barajı (o zaman için %10) aşacak duruma gelen parti gördük. Buna rağmen yıllarını vererek ciddi çalışmalarla parti kurup, aklı başında sözler söyleyen, basını yanına almak için birçok taviz de verdiği halde elinde bir basın desteği olmadığı için binde beşlerde sürünenleri gördük. Bambaşka ideallerle başlayıp etkin güç odaklarının tepkisini çekmemeyi alışkanlık haline getirerek zorunlu dönüşüm geçirenleri gördük. Yurt dışından küçücük bir destekle oy patlaması yaşayanları gördük. Dış güç odaklarının gücünü her zaman hissedip dış politikasını onların emrine teslim edenleri gördük. Neleri görmedik…

Aracılar demiştik. Yani basın. Demokrasinin ülkelerin şartlarını düşünmeksizin olağan şeklinde asıl güç basının elindedir. Yani demokrasinin olağan şekli (beş, on kişilik gibi küçük topluluklar hariç) halkın egemenliği değil basının egemenliğidir. Burada demokrasinin halkın egemenliğiyle hiçbir ilgisi olmadığını açıkça gösterdim. Bunu daha iyi anlamak için kendi önereceğim sistemi sonradan demokrasi ile tekrar karşılaştırın. Ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Geliştirdiğim sistemle ilgili yazıyı değiştirmeden buraya aktarıyorum. Değişen fikirlerimi ya da ekleri sonradan yansıtırım. Gerek yeni para sistemi gerekse bu sistem hakkında eleştirileri bekliyorum.

3 – Sistem

Aşağıda söz konusu sistemi anlatıyorum. Bundan önce birkaç şeyi vurgulayalım. Demokrasinin uygulamadaki şekli asıl demokrasidir; Gerçekleştirilmesi mümkün olmayan tanımlar ve idealler ise yanıltıcıdır. İdealler herhangi başka bir sisteme de adapte edilebilir ve oradan alınabilir. Bu yüzden sistemleri temel olarak karşılaştırmada öncelikli olan işler durumdaki modellerdir. Önce bu kaba modeller anlaşıldıktan sonra daha derinlemesine bir inceleme yapabiliriz. Bu yüzden demokrasi denince akla gelen kazanımların başka bir sisteme geçişle kaybedileceğini sanmayın. Demokrasideki ideal halkın egemenliğidir. Ben ise herhangi bir ideal tanımlamaya gerek duymuyorum. Bunun yerine belli bir yöntem tanımlıyorum. Aslında demokraside en çok aranan, hedeflenen, sorunların karşılıklı konuşarak danışma ile halledilmesi temelinden hareket ediyoruz. Eğer buna halkın egemenliği derseniz böyle de yorumlayabilirsiniz. Ama benim böyle bir yorumum olmayacak. Eğer ileride bir yorum yapmam gerekirse biraz farklı bir yorum yapacağım. Şimdi sistemi anlatalım.

Çokluk, her zaman “kitle” psikolojisi şartlarını tetiklediğinden yönetilmeyi gereken bir durum ortaya çıkarır. Demokraside aranan gerçek bir iletişimin olabilmesi için bu çokluktan kurtulmak gerek. Sistemin ana prensibi budur. Yani yönetilmeyi gerektirecek bir çokluk oluşturmadan demokrasinin hedeflerini gerçekleştirmek.

Çokluk sorununu nasıl aşacağımızı bir yana bırakıp küçük bir grubun kendi problemleriyle nasıl ilgilendiğine bakalım. Söz konusu grup beş ila on kişiden oluşan bir gruptur ki böylece grubun içindeki insanlar birbirlerini kolayca tanıyabilsinler. Şimdi bu grubun amacını belirleyelim. Öncelikle bireylerin kendi problemleri vardır. Sadece kendilerini ilgilendiren, yardım alamayacakları problemler kendilerine aittir. Bunları geçelim. Grubun iç problemleri vardır. Mesela bu grup bir apartmanda birbirine en yakın olan 3, 4 ailenin bireyleri olabilir. Bir de sadece kendilerini ilgilendirmeyip dışarıyla alakalı problemleri vardır. Amaç sadece problem çözmek değil, tanışmak ve uyumlu, ortak bazı hedefleri olan bir topluluk oluşturmaktır da. Çünkü bu gruba kendi içinde iyi bir yönetim oluşturması hedefini verdik. İyi bir yönetim için de insanların birbirini iyi tanıması önemlidir. “Yönetim” kavramını kullandım ama bu kavram grup dışı bir yönetim anlamında değildir. Çünkü “kitle” dışı bir yönetim gerekliliği ortaya çıkaracak bir çokluk yoktur. Bu kadar küçük bir grubun kendini yönetmesi sorunu olmaz. Yani doğrudan demokrasi dediğimiz şeyle aynı.

Bu grup iki haftada bir toplansın diyelim. Hiçbir konuları ve problemleri olmasa da toplansın. Tabi ki bu durumda toplantının havası daha değişik olur. Bir çeşit komşu ziyareti gibidir. Sonuçta bu toplantılar bir yıl kadar bir sürede insanların birbirini iyice tanımaya başlamasına sebep olur. Bunun dışında grubun kendi iç problemleriyle iki haftada bir olan toplantılarında ilgilenmesi çözümler için çok faydalıdır. Burada insanların sesini duyurmada güçlük çekeceği bir kalabalık yoktur. Herkes grubun kapsamı içindeki sorunlarını doğrudan muhataplarına anlatır. Böylece küçük sorunlarda neyin doğru neyin yanlış olduğu çoğunlukla belirlenir.

Grubun dışarıyı ilgilendiren problemleri ve sosyal faaliyetlerinin belirlenmesi, toplantıların yönetimi... gibi konular için bir temsilci seçmesi lazım. Bu temsilcinin nasıl seçileceğini belli sınırlarla kendi iç problemleri olarak görebiliriz. Oylama olduğunu farz edersek insan sayısının azlığı önemli bir fark oluşturur; herkes kendisini doğrudan tanıtır, anlatır. Zaten tanıtmasına da gerek yok. Bir süre içinde grupta kimin ne olduğu meydana çıkar. Böylece insanlar tercihini hiçbir aracıya gerek kalmadan yapar. Eğer insanlar bir diğerini kendini temsile layık görmezse grubun sorunları üzerine daha uygun çözümler getirir ve temsile kendi talip olur. Eğer daha önemli sorunları varsa grup değiştirir. Ama sonuçta bir kalabalıkta kaybolmaz. Kimsenin reyini kazanmak için olduğundan farklı davranması da bir üstünlük sağlamaz çünkü doğrudan tanındığı için herkesin ne olduğu zaten belirlidir. Başkasının kendisine göstereceği kısa vade kârlar insanı etkilese bile iş temsile geldiğinde insan doğrudan kendini temsil edecek olan kişinin bu işi gerçekten layıkıyla yapmasını tercih eder. Çünkü insan sayısı azdır. Temsil mekanizmasına yaptığı etki, oransal olarak büyüktür. Bunun karşıtıda doğrudur. Temsil açısından kazanacağı menfaat ya da göreceği zarar büyüktür. Eğer bir kere yanlış yapılırsa bir daha yapılmaz. Zaten yanlış seçimin telafisi görüleceği gibi çok kolaydır. Temsilci, bir grubun kendisini aşan problemlerini tarif edeceğimiz bir üst kademeye nakleder. Her türlü üst bağlantıları düzenler. Toplantılara başkanlık eder ve üst kademe toplantılarının bir üyesidir de. Grubun her görüş ve tepkisini üst kademeye yansıtır. Bu grubun kendi iç sorunlarıyla ilgilenip kendi başkanlıkları ve dış bağlantıları için bir temsilci seçtiğini gördük. Ancak bunun milyonlarca bireyi olan bir devletle ne alakası var?

10 milyon bireyi olan bir devlet düşünelim (söz konusu yönetim sadece devlet için değil, çeşitli dernekler ve kuruluşlar için de uygulanabilir). Bu 10 milyon kişiyi oturdukları yerleri ve ailelerin birey sayısı gibi durumları dikkate alarak ortalama 10’arlı gruplara bölelim. Bu gruplar yukarıda sözünü ettiğimiz şekilde işlevini görsünler. Bunların temsilcilerini düşünürsek yaklaşık 1 milyon kişi eder. Bu 1 milyon kişiyi de yerleşim yerleri dikkate alınarak yaklaşık 10’arlı gruplara bölelim. Bunların da işlevi önceki kademedeki gruplara benzesin. Ancak üst ve alt gruplar arasında bir bağlantı vazifesi görmelerinden bazı farkları olacaktır. Bunlar bir alt kademedeki grupların temsilcilerinden oluşan gruplar olduğundan alan olarak daha geniş bir temsile sahiptirler. Ayrıca alt kademeden gelen tepki ve sorunları karşılamak ve kendileri yetersizse kendi temsilcileri aracılığıyla bir üst kademeye iletmek ya da sorun kendilerini ve daha üst kademeleri ilgilendirmiyorsa geri göndermek görevleri arasındadır. Bunların temsilcilerinin sayısı 100,000’dir. Ancak bu temsilcilerin seçilmesinden itibaren ilk kademedeki gruplaşmalarla doğrudan ilgisi kesilir. Yani geldikleri ilk grubun toplantılarına artık katılmaz ve oradaki sorunlarla doğrudan muhatap olmazlar. Artık bu temsilciler sadece iki gruba karşı sorumludur; birinin temsilci yani başkanı, diğerinin de üyesi olarak. Sonraki gruplaşmalarda da aynı şekildedir. Bu yeni temsilcilerin ilk temsil ettiği gruplar da kendilerine başka temsilciler seçerler. Böylece bu 100,000 temsilci sayısı üçüncü kademe gruplaşmada 10,000… ve nihayet 6’ıncı kademe gruplaşmada yaklaşık 10’a iner. İşte bu sözgelimi 10 kişi ülkeyi yönetecektir. Daha sonra göreceğimiz gibi buradaki yönetme kavramı demokrasidekinden çok farklıdır. Elbette bunların da bir temsilcisi olacaktır. O temsilci de tüm ülkenin temsilcisi olacaktır. Ülke temsilcisi doğrudan sadece bu 10 kişilik grupla muhataptır. Diğer tüm kademedeki temsilciler iki gruba karşı sorumludur. Temsilci olmayanlar ise sadece bir grubun üyesidirler. Ara kademe grupların iki yönlü bağlantı görevi vardır. Alt kademeden üst kademeye doğru tepki ve sorunların iletilmesi kadar önemli olan diğer görevleri de üst kademeden alt kademeye doğru bilgilendirme, yönlendirme ve tepki iletilmesidir. Artık bu ülkenin yönetimine bakabiliriz.

Örneğimizde başkan seçimi yedinci kademede olmuştur. En alt gruptaki bir bireyi düşünelim. Sorunu ya da dikkate alınmasını istediği fikri kendi grubunu aşabilir. Eğer yeterince değerliyse yerine ulaşır. Çünkü eğer en üste ulaşması gerekiyorsa 6 kademe atlamalıdır. En üste olan bu yakınlık dikkat çekicidir. Kesin bir kaynaşma da söz konusudur. Çünkü her grup kaynaşacak kadar az sayıda üyeye sahiptir. Yani seçim ve oluşum hep aracısız ve bilinçli olarak yapılır. Üstelik herkesin her an yönetimde etkisi vardır. Kişinin kendini ilgilendiren problemlere yakınlığı vardır. Yani hiçbir mesele gereksiz yere üst makamlara gidip birikmez. Nerede çözümü varsa orada çözülür. İnsanlar başlangıçta hafife alıp bazı hatalar yapsa da temsilin ciddiyeti zamanla anlaşılacaktır. Kademeler arttıkça ahlak ve zekâ gibi nitelikler açısından bir arınma söz konusu olacaktır. Çünkü haksızlıkların egemen olduğu bir ortamda bile insanlar kendisinin daha ahlaklı ve yetenekli kişilerce temsil edilmesini tercih ederler. Yine de mutlaka en zeki, en ahlaklı kişi temsilci olacak diye bir şart yoktur. Zaten buna gerek de yoktur. Temsilci olmak, kişiyi o gurubun temsilini en üst düzeyde yapmaya zorlar. Grubun bireyleriyle doğrudan muhatap olması bunu gerektirir. Yani arınmış kişi seçilmez, seçilmiş kişi arınır. Bu arınma sonucu gerçek değerler üst kademelere doğru iyice saflaşır ve hakikaten en uygun bir yönetim kadrosu, kaynaşma için geçen zamana bağlı olarak oluşur. Üst kademelere doğru olan saflaşma, grupların etkin iletişiminden dolayı alt kademelere doğru yönlendirici, biçimlendirici bir etki oluşturur.

Bu sadece bir tanıtım yazısı ve kadroların seçilmesi gibi ayrıntılara girmiyorum. Üst kademelere doğru yerleşim yerlerinin birbirinden uzaklaşmasından doğan uygulama zorluğuna gelince çağımız teknolojisinin buna doğrudan bir çözümü var: üst kademelere doğru olan toplantılara insanlar kendi evlerinde bilgisayarları başında katılabilir.

Şimdi daha önce uygulanan demokrasilere sorduğumuz soruları bu sisteme de soralım. Hatırlayacağınız gibi bu sorularla demokrasinin birçok kusurunu ortaya dökmüştük.

Temsil Aşamasında Sistem

Soru: Kimin seçilme şansı var?

Bu sistemde hiç kimsenin temsilci seçilmek için politikaya özel marifetleri, arkasında güçlü bir destek gibi aracılara ihtiyacı yoktur. Herkes seçilebilir. Kişinin ihtiyacı olan sadece temsil konusundaki yeteneklere sahip olmasıdır. Yani problemlere hâkim olma, dürüst, güvenilir ve yetenekli olma, iyi iletişim kurma. Bu ortadadır. Çünkü kişi kendini doğrudan tanıyan birkaç insanın arasındadır ve kendisini tanıtmak için uygun ortam da hazırdır. Hatta bu özelliklere sahip kişi temsilciliğe talip olmasa bile mecburen göze batacaktır. Şimdi temsili demokraside kendini gösterebilmek için insanların nasıl çırpındığını hatırlayınız ve karşılaştırınız.

Soru: Seçilenler kimi temsil ediyor?

Hangi gruptan seçildiyse o grubu. Çünkü bilinen bir kişidir. Her şey konuşulup anlaşılmıştır. Ne yapacağı, nasıl yapacağı, kimin için yapacağı belirlidir. Üstelik sorumluluk duyduğu insanlar her zaman muhatabıdır. Yani her an görevinden alınma riskiyle karşı karşıyadır. Bundan da önemlisi en geç iki haftada bir onlarla yüzyüze gelecektir! Bu yüzden kimseyi aldatma şansı yoktur. Mecburen kendini seçenleri temsil edecektir. “Kitle” yani tek tek muhatap alınması olanaksız bir çokluk olmadığından bu temsil, zamanla anlam kaymasına uğrayıp yönetime ve yönlendirmeye dönüşmez. Her zaman temsil olarak kalır. Tabi o bireyin kendi grubuna olan katkı hakkı da saklıdır. Temsilci olması onun bu haklarını elinden almaz.

Soru: Alternatifler nelerdir ve bunları bize tanıtan kimlerdir?

Alternatifler grubun diğer üyeleridir. Bunları tanıtan kendileridir. Hiçbir aracı yoktur, yönlendirme söz konusu değildir. Her şey zamanla belli olur. Kimi kendini 2 ayda tanıtır, kimi 2 yılda. Ancak hiç kimse bunun için özel çaba harcamak zorunda değildir. Hatta tanınmaktan kaçınacak olsa bile bunu başarma olanağı çok azdır. Yine de mutlaka grubun en ahlaklı, en zeki üyesi seçilecek diye bir şart yoktur. Zaten böyle olmasının da başka sakıncaları vardır ama yazıyı uzatmayalım.

Uygulama Aşamasında Sistem

Soru: Seçmenler yönetime karışabilir mi?

Her an. Zaten seçmen ve aday gibi bir ayırım yoktur. Herkes yönetimdedir. Çoğunlukla kendi problemleriyle ilgilidirler. Kendi etkinlikleri yetmezse üst kademelere iletirler. Mesele sadece onu kapsama alanı içine alan ve etkinliği yeten kademeye kadar gider. Daha ileri gidip gereksiz yere daha önemli işlerle ilgilenmek zorunda olanların zamanını almaz. Demokraside vekillerin kapısında birikenleri düşünün!

Soru: İyi fikirler uygulamaya konabilir mi?

Yeterince iyiyse yerine mutlaka ulaştırılıp değerlendirilir. Çünkü fikir sahibi artık sadece bir seçmen değil yönetimdendir. Yani her an etkinliği olan biridir. Ayrıca partiler ve ideolojiler gibi bağ ve sorumlulukları da yoktur. Fikirin en alttan en tepeye çıkması gerekiyorsa bile atlaması gereken sadece 6, 7 kademe vardır. Bu geçeceği kademelerin hepsi belli, tanınan kişilerden oluşmaktadır. Ve fikirin nerede takıldığı, ne sebeple takıldığı mutlaka anlaşılacaktır. Yani birilerinin işi ciddiye almama, küçümseme, ihmal etme şansı asla yoktur!

Soru: Yönetime muhalefet ne kadar mümkün?

Sorumluluğu üzerine alan insanlar her zaman için doğrudan temsil ettiği grupla muhataptır. Eğer yapmak istedikleri muhalefet daha üst kademelerde ise temsilcilerini bu yönde zorlar ve hesap sorarlar. O temsilciler de bu tepkiyi zorunlu olarak benzer şekilde yansıtır. Çünkü temsil ettiği öbek, her an üzerinde etkinlik sahibidir. Tabi karşı tepki de aynı şekilde etkili ve çabuk ulaşır.

Bu sistemdeki temsil ile demokrasideki temsil aynı şey değildir. Demokrasideki temsil durağan bir temsildir ve kimin neyi temsil ettiği, neye karşı sorumlu olduğu belli değildir. Sistemdeki temsil ise etkin bir temsildir. Bu çok önemli bir farktır. Bu durumda temsilcinin belli bir şûrâya katılması grubun katılması demektir. Demokrasideki temsilin bununla yakından uzaktan bir ilgisi yoktur.

Son bir ek:

Mutlak Otorite Kuralı

Yasama, yürütme, yargı... Aralarında bir sorun çıkarsa kim çözecek? İşte yanıtım: En üst düzey temsilcilerinin oy birliğiyle aldığı karar tüm yasaların üstündedir. Bu, yönetimin feshedilmesi gibi bir devrim bile olsa! İşte bu sisteme bu kadar güveniyorum. Bu konuda çok yazabilirim ama bu tanıtım yazısını fazla uzatmayacağım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Merhaba,

Buraya kadar yazdıklarım dikkatli bir okuyucu için sistemin ne olduğunu, tanımladığım devletin ne demek olduğunu anlamaya yeter. Sistemin özü şudur: Kitleleşmeyi gerektirmeyen şekilde gruplaşarak demokratik bir yapılanma oluşturmak. Her bir insanı yönetime istediği zaman katılabilir hale getirmek; ama doğrudan demokrasideki gibi değil. Bir arkadaşımız devlet zorundan falan bahsetmiş!!! Hayretler içinde kaldım. Eminim burada okuduğunu anlayan arkadaşlarımız vardır. Devlet dediğimin tüm insanların toplamı olduğunu, hiçbir insanın diğerinden yetki olarak ayrılmadığını ve yönetime katılmanın asla mecburi olmadığını iyice anlattım sanıyorum.

Okumaya niyetli olan arkadaşlara rica ediyorum: Ya doğrudürüst okuyun ya da hiç okumayın!

Bu arada yazılarım devam edecek.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Selam,

Vaktinizi aldığım için üzgünüm. Yapmakta olduğum şeyin yanlış olduğunu anladım. Bu sistemle ilgili iddialarımda samimiyim, ancak bunu bu şekilde başkalarının üstüne atmayı denemem doğru değil. Evet, yapmam gereken çok daha önemli işlerimden dolayı bunu birilerinin anlayıp benim üzerimden bu yükü almalarını istiyordum. Ama bunun mümkün olmadığını anladım. Yapmam gereken şey sistemi tamamen kendi başıma kurmak. Ancak o zaman sizi davet ederim ve içeriden bizzat uygulamalı olarak görüp anlarsınız. Beğenmezseniz hiç katılmazsınız ya da bir katılır sonra ayrılırsınız. Ama asıl alt yapıyı tamamen benim kurmam gerekiyor. Ve belki bunu bilimsel çevrelere açmam gerekiyor. Boş bir zamanım olduğunda bunu yapacağım. Zaman zaman “blog”da sistemi daha açık yazabilirim ama bunun yetmeyeceğini biliyorum.

Bundan sonra bitmemiş bir iş için vaktinizi almayacağım. Bunu yapmaya beni zorlayan tek şey ülkenin gittikçe batağa sürüklenmesiydi. İnsanların evlerinde öldürüldüğünü, sokakta gasp edilip vahşice dövüldüğünü, intaharların arttığını... görüp de rahat duramazdım. İşsiz kalıp dünyası başına yıkılan, ailesiyle birlikte açıkta kalan insanlara yardım edebileceğim düşüncesiydi beni acele ettiren. Ama anladım ki böyle olmayacak. Forumlarda başka yazı yazmayacağım. Bittiği zaman zaten haberiniz olur.

Hoşçakalınız

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili, Astral, iyi niyetinizi ve teori kurmakta katkıda bulunmak istemenizi takdir ediyorum. Ayrıca son mesajınızdaki dürüstlüğünüz de övgüye değer. Lütfen vazgeçmeyin, fikir geliştirmeye devam edin. Çünkü bunu yapacak insanlara gereksinim var.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Astral bu dediklerin sosyalist ülkelerde denendi.

Sosyalist ülkelerin çökmesine yol açan burokrasi işlemlerini günümüzün pc teknolojisinin hafifleteceği yanılgısına düşmüşsün.

Bir grubun aldığı karar kendisi için acil olabilir.Devletin geneli için acil değildir.

Bunun tam terside olabilir.Devletin geneli için gerekli bir karar o devleti oluşturan alt gruplar için gerekli olmayabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...