Jump to content

Yeni Bir Para Sistemi


Recommended Posts

Daha önce yeni bir yönetim şeklini anlatmaya başlamıştım. Şimdi de bu sistemin kapsamı içinde, bir geçiş sürecinin ardından kolayca uygulanabilecek yeni bir para tanımından bahsedeceğim. Bu para tanımı ancak günümüz teknolojisi ile uygulamaya konulabilir. Bunun sorunları nasıl çözeceğini anlatmadan önce mevcut sistemin kendi gördüğüm sorunlarından biraz bahsedeceğim. Bu yüzden önce mevcut sistem hakkında birkaç yazı yazmam gerekiyor.

Bu yazıların benim fazla hakim olmadığım bir konuda olduğunu belirteyim. Bunu akılda tutarak yazdıklarımın doğruluğunu kendiniz için dikkatle denetlemenizin iyi olacağını düşünüyorum. Ben söylemesem de zaten böyle yaparsınız ama ben yine de konuya çok hakim olmadığımı bu şekilde söylemiş olayım. Ancak tanımladığım sisteme çok güveniyorum. Yine de bu, diğer sistem gibi doğrudan kolayca uygulanabilecek bir sistem olmayıp küçük bir geçiş süreci planına ihtiyacı var.

Günümüzdeki Para Anlayışı ve Bunun Getirdiği Sorunlar

Modern insanlar temel ihtiyaçlarını karşılamak için üretmek ve ürettiklerini paylaşmak zorundadır. Bu paylaşmanın karşılığı olarak para verir ve alırlar. Eski zamanlarda belli bir topluluğun ihtiyacını karşılamak için o topluluğun büyük bir kısmı çalışmak zorundaydı. Teknoloji geliştikçe bu durum değişti. Artık temel ihtiyaçları üretmek için gereken insan sayısı topluluk içinde fazla bir oran tutmuyor. Ancak günümüz koşulları konforlu bir yaşam için üretime katılmayı zorunlu kılıyor. Bu durumda ne olacak?

Çeşitli olanaklar düşünülebilir. Mesela ihtiyaçtan fazla üretim yapmak, böylece bu alanlarda iş gücünü kullanmak ve üretim fazlasını ihraç etmek gibi. Ama bu geçici bir çözümdür. İhracat yaptığınız ülkelerin de bir ekonomisi var ve aynı sistemde onlar da üretim fazlası verecektir. Başka sektörler, çalışma alanları açmak ve iş gücünü oraya yönlendirmek. Sanat, eğlence, bilimsel araştırmalar... Ama bunlar da artık yetmemeye başladı. İş gücünü bölmek. Tek bir çalışanın çalışma saatlerini azaltmak... gibi başka suni çözümler de önerilebilir ama bunların da çözüm olamayacağını kendiniz rahatlıkla anlayabilirsiniz. Birinci sorunumuz, gereken yaşam standartlarını sağlamak için çalışması gereken insanların iş olanakları zaman geçtikçe hızla azalmaktadır. Ve yakın bir gelecekte bu konuda çok büyük bir sıkıntıyla karşılaşılacağı kesindir.

İkinci sorunumuz mevcut sistemde varlıklı kesimde büyük bir para birikimi olacaktır. Çünkü aşırı varlıklı kesime ve finans sektörüne giren para faizlerle geometrik olarak artar. Ama bunun dışındakiler için aynı şey geçerli değildir. Zaten daha düşük gelirlilerin gelir artış oranı hiçbir zaman varlıklı kesimdeki oran gibi değildir. Bu durumda para, bu kesimde birikip durur ama buradan çıkışı hiçbir zaman aynı hızda olamaz. Çünkü bu çıkışın da karşılığı olmalıdır. Bu çıkışın karşılığı ancak lüks ya da israf, yani daha düşük gelirli kesimin yapamayacağı tarzdan bir üretim olunca ne olacak? Tabi ki varlıklı kesimde biriken para kendileri arasında dolaşıp duracak. Bu birikim fazlasından sosyal devlet anlayışıyla halkın çoğunun istifade etmesini sağlamanın yollarını arayabilirsiniz. Vergiler vs... Ama mesele bu paranın bir kısmını almak değildir; ihtiyaçtan ve yatırımlardan artan parayı tamamen almalısınız. Ne yaparsanız yapın finans sektöründe ve paradan para kazanılan tüm alanlardaki birikime izin vermemeniz gerekmektedir. Mevcut sistemde bu da yapılamıyor. Türkiye de finans sektöründe birikmiş, ülkenin hiçbir işe yaramayan, bilakis piyasaya yeni para girişine engel olarak ülekeye zarar veren büyük bir para var. Peki bu yapılmazsa ne olur? Türkiye’de olan olur.

İşsiz sayısı çok fazla ama üretim eksiği yok. İnsanlar olmayan parayı kullanmaya teşvik ediliyor. Oysa halkta birikim yok. Olanlarda ise gittikçe tükenmekte. Parası olanlar yeni yatırım alanı bulamıyor. Çünkü durgun piyasada başarı şansının çok az olduğunu biliyor. Artık ihracat olanakları da iyice azaldı. Yeni yatırımlarla yeni iş sahaları yeterince açılamayacak. Finans sektöründe birikmiş para var ama bunun yatırıma dönme şansı yok. Ekonomiyi canlandırmanın tek yolu halka açıktan para vermekten geçiyor. Bunu da sağlayacak bir sistem yok. Bu artık ucuz kredilerle falan olacak iş değil. KOBİ ler artık iş yapamaz oldu. Bunlara kredi sağlamak hiçbir şeyi çözmez. Bunlara müşteri lazım. Halkta para olacak ki alışveriş yapsın. Ama halka para vermenin görünen hiçbir yolu yok. Bu çözümsüzlük içinde hükümet ne yapıyor? Hiçbir şey yapmıyor. Sadece birşey yapıyormuş gibi görünmeye çalışıyor. Hükümet para basmayı da bir nevi “hırsızlık” olarak belirleyince geriye ne kalıyor?

Diyeceksiniz ki bunun finans sektöründe ve Türkiyenin zenginlerinde biriken paralarla ne alakası var? Çok alakası var! Alakayı görmek için mevcut sistemin sonuçlarını size anlatmam gerekir. Mevcut sistemin en çarpıcı ve en hastalıklı özelliği şudur: Para, sahip olunabilen birşeydir. Bu size çok doğal gibi görünebilir. Ama doğal değil. Bu tarihin gelmiş geçmiş en berbat fikirlerinden biri idi. Bunun yerine olması gerekeni de anlatacağım. Ama önce mevcut sistemin sakatlıklarını ve sonra belki bunun neden doğal olmadığını anlatayım.

Aşırı varlıklı kesimdeki biriken para, diğer insanların hayatını önemli şekilde etkiler. Lüks başka birşey, onu ayrı tutuyorum, ama bazen gerçekten israf üzerine sektörler açılır. Sadece bunların cebindeki parayı alabilmek için... Mesela siz bir çiftçisiniz diyelim. Çevredeki halkın yiyeceği besinler üretiyor ve az çok kazanıyorsunuz. Ama bir parfüm firması geldi size dedi ki: arazinin tamamına filanca çiçeği ek, sana şu kadar para vereceğiz... Ve tonlarca çiçekten küçücük bir şişe parfüm üretirlerse bile siz buna bakmazsınız. Kazandığınız paraya bakarsınız. Bu arada sizin eski ürettiğiniz ürün piyasada daha az olacağı için aşırı pahalılanır ve olan fakir halka olur.

Mesela sizin ülkenizde bir nehir var ve orada başka yerlerde olmayan bir tür balık yetişiyor. Oranın fakir halkı genelde bu balık ile beslenerek protein ihtiyacını karşılıyor. Ama bir gün zengin bir ülkeden birileri geliyor ve balıkçılara diyor ki siz bu balığın hepsini bize satın size şu kadar para vereceğiz. Ve kendi ülkelerinde bu balığı görmemişlere ve hiçte ihtiyacı da olmayanlara çok büyük bir fiyatla satarak büyük paralar kazanıyor. Olan yine bu ülkenin fakir halkına oluyor. Bunlar hayali örnekler de olsa (balık örneği gerçek ama ayrıntılarını hatırlamıyorum) gerçek hayatta ve bilhassa Afrika kıtasında buna benzer binlerce örnek bulabilirsiniz. Afrikanın kaynaklarını kimler işliyor bir bakın. Sadece oradaki ortaklarına büyük paralar kazandırıp oranın halkının fakir kalmasına sebep oluyorlar. Mevcut sistemde bundan çıkış yoktur. Fakir olan bir mucize olmazsa fakir olarak devam eder. Ve zenginin birikmiş parası fakire zarar verir.

Aşırı varlıklı insanlar, kendilerine ait bir lüks ve hatta israf sektörü oluştururlar. Sıradan insanların asla erişemeyeceği bir dünya... Dediğim gibi, önce varlıklı insanlara göre piyasalar belirlenir. Üretim, parası olana göre yapılır. Bu durum sıradan insanlara büyük zarar verir. Bir mobilyacı lüks mobilya üretebiliyorsa ve satıyorsa artık onun pazarındaki bütün malların fiyatı artar. Alamayan almasın, ona ne! Nasıl olsa birkaç tane sattığı ile rahatlıkla geçimini sağlar. Ne diye sürüm için uğraşsın. İşte varlıklıda biriken para fakire böyle zarar verir. Bu paranın birikmesine olanak veren devlet, fakirin içine düştüğü zor durumdan da sorumludur.

Varlıklı insanlar durup duruken yatırım yapmaz. Zaten bunun da sınırı bellidir. Pazar doymuşsa ve teknoloji üretmiyorsan neye yatırım yapacaksın? Zaten halkın ihtiyacı olan alanların dışında büyük kitleleri hedefleyen yatırım yapma alanı artık kalmıyor. Çünkü bu kesimin artık para harcayacabileceği alanlar tamamen bellidir. Halkta artık para yok. Kişisel beceri ile birkaç istisna olsa bile durum budur. O zaman varlıklı insanlar hedef kitle olarak yine kendileri gibi müşterilere uygun yatırım alanları arayacak; geceliği binlerce dolarlık oteller gibi. Fazla parasını da bankaya yatıracak, borç verecek, faiz alacak. Kısacası bu para kendileri arasında dolaşacak, halka hiçbir zaman fayda sağlamayacak. Ve dahası bunlardaki varlık halkın kaynaklarını ve parasını da sülük gibi emecek.

Şimdi ne olacak? Bu paranın çevrimini bir şekilde sağlamak gerek. Yani zenginden yoksula para akışı sağlayacak ortam oluşturmak gerek. Ya olağanüstü durumlar oluşmasına sebep olacaksın ve çok para çeken yeni pazarlar oluşturacaksın; öyleki bu pazarlardan bir şekilde yoksul insanlara kaynak aksın, ya da aşırı para basıp uygun bir şekilde halka ara ara dağıtacaksın, paranın değerini azaltacaksın ve bu varlıklıları, birikmiş paralarını bankalarda uyutmak yerine bir an önce kullanmaya zorlayacaksın. Para basmayı bir nevi hırsızlık olarak niteleyen “bulunmaz dahi” yöneticilerimize şunu söylemek isterim: Para basmak hırsızlık falan değildir. Bilakis bu durumda para basmak halktan bir anlamda “çalınanın” halka geri verilmesidir. Aşırı varlıklı azınlığın halkın kanını emmesine engel olmanın en uygun yollarından biridir. Ama onlar bunu yapmayacaktır. Çünkü onlar zenginden “çalmazlar”. Ayrıca para bassalar da gerekli önlemleri alamayacakları için ya yüksek enflasyon zamanlarına geri döneceğiz ya da aynı tıkanma birsüre sonra yeniden yaşancak. Zaten benim çözümüm para basmak değil. Ama mevcut sistemde başka çıkış yolu yok.

Bundan sonraki birkaç yazımda rekabetten, kredi kartlarından ve kapitalizmin değer ölçülerinden bahsedeceğim.

Saygılarımla

Link to post
Sitelerde Paylaş

Rekabet

Kapitalizmin en büyük yanıltmacalarından biri rekabet ile ilgilidir. Buna göre rekabet kalite ve ucuzluk getirir. Kısmen olabilir. Ama hepsi bu mu? Bakalım başka ne getirir! Kapitalizm zaman içinde toplumun büyük bir çoğunluğunu son derece kısıtlı şartlarla yaşamaya mahkum eder. Bunu yukarıda açıkladık. Ama bununla da kalmaz; bu mahkum ettiği çoğunluğu zaman içinde batırdıkça batırır. Kapitalizmdeki rekabet anlayışı bunun en büyük yardımcısıdır. Şimdi bunu açıklayalım.

Ülkemizde bunun en çarpıcı örnekleri besin sektöründedir. Mesela yoğurt üretimini ele alalım. Normalde yanılmıyorsam 1 Kg sütten 600 gr yoğurt elde edilir. Ama bazıları 1 Kg sütten 1 Kg, hatta daha fazla yoğurt elde etmenin yolunu bulmuşlar! Bunlar bu yoğurtları piyasaya daha ucuz bir fiyatla sürüyorlar. Halk da mecburen ucuzunu aradığı için bunlardan alıyor. Sonuçta hem ucuz üretim ve sürümden kar elde eden bu sahtekarlar, dürüstçe üretim yapanlara karşı büyük bir avantaj elde ediyor. İşte rekabetin gerekleri. Diyeceksiniz ki devlet denetim yapsın. Yapmaz! Yapar gibi görünür ama yapmaz! Çünkü devlet de çok iyi biliyor ki bu fakir halkın da birşeyler yemesi lazım. Ya da en azından yiyor gibi görünmesi lazım. Aksi halde toplumdaki hastalık iyice kendini gösterir. Tepkiler ve sosyal patlamalar meydana çıkar. Bu yüzden devlet bunların üzerine gitmez. Eğer bu tarz üretimleri engellerse halk mutfak masrafını karşılayamaz duruma gelir. Bu yüzden devlet, bu halka ambalajda sunulmuş çöp ve pislik yedirseniz de sesini çıkarmaz. Halk almasın derseniz o da mümkün değil. Mecburen alacaklar. İyi birşey yediklerini zannedip kendilerini kandıracaklar. Devlet denetim yapmaya karar verse bile bu iş o kadar kolay değildir. Ya da devlet öyle sanmamızı ister. Kısacası bu sistemde devleti rahatsız edecek ölçülerde şikayet etmedikleri sürece halkın ne yediği devletin sorunu değildir.

Besin sektöründe bunlardan çok var. Her yerde dolandırıcı dolu. İnanılmaz ucuz fiyatlarla satılan et, sucuk, peynir, bal... Hatta öyle ballar varki arılarla, kovanlarla hiçbir ilgisi yok. Ödül almış üreticilerin balları bile öyle sandığınız kadar kaliteli değil. Siz hiç saf, katkısız bal yediniz mi? Katkısız bal tatlı değildir. Ama katkısız bal satsalar kimse almaz. Çünkü hem pahalı olur hem de tadını beğenmezsiniz.

Mesela birisi kaliteli bal üretip elinden geldiğince ucuz fiyata satmaya kalksa, olanakları ve sermayesi çok da iyi olsa bunu yapamaz. Çünkü halkın tadına alışık olmadığı balı, pahalıya satmış olur. Bu şartlarda başarılı olması söz konusu değil. Neden? Rekabet! Ancak bunu bir takım reklam oyunlarıyla moda haline getirip varlıklı kesime belki satabilir. Zaten kapitalizmde varlıklı kesim birincil müşteridir. 1’e mal edip 1000’e satabileceğin kesim. Diğerleri ise ancak mecbur kalırsan...

Bir otomobil üreticisiysem, çok dayanıklı ve güvenli bir otomobil üzerinde çalışıyorsam, bunun için diğer üretimleri iptal edip halka en iyi sunabilmek için üretime bir ya da iki yıl ara verebilir miyim? Mümkün mü? Rekabet! Bırakın bir iki yılı her gün yüzde bilmem kaçın üzerinde kapasiteyle üretim yapmalıyım ki yaşayabileyim. Bu sektör öyle rasgele büyüdü ki her yıl kazalarda ölenlerin, yaralananların sayısı savaşları aratmıyor. Neden bu sektör gelişirken trafik konusunda daha sıkı önlemler alınmadı? Neden daha uygun kurallar ve mekanikte bazı sınırlamalar yapılmadı? Rekabet! Rekabet yüzünden her yıl milyonlarca insan ölüyor, sakat kalıyor!

Rekabet ucuz ve kaliteli ürün demek değildir. Rekabet "halkı en iyi aldatarak kendine bağlayan hayatta kalır" anlayışıdır. Bunun kalite ve ucuzluk getirdiği alanlar olabilir. Ama iş bilhassa incelikli konulara geldiği zaman tam tersi olur. Az dayanan, çabuk bozulan, ucuz üretilen ürünü en pahalıya satan kazanır. Ve mesela özellikle bilgisayar sektöründe bir de sürekli dikkati üzerinde tutmak gereklidir. Bu sebeple ürünlerde çok köklü değişikliğe gidilmesi gereken durumlarda bile bu yol tercih edilmez. Küçük küçük hamlelerle insanların ellerindekini sürekli yenilemesi sağlanır. Önemli olan insanları size bağlamak, size ihtiyaç duymalarını sağlamaktır. Bu yüzden sistemler küçük adımlarla ilerler ki her yıl bunlarla ilgili bir yığın masraf yapmanız gereksin. Zaten büyük değişiklikler yapsanız yaşayamazsınız. Rekabet! Bu yüzden bu saçmalığa ayak uydurmak zorunda kalırsınız.

Rekabetin ucuz üretimi zorlaması bizim gibi kapitalizmin hastalıklarının iyice kendini göstermeye başladığı ülkeler için hiç de olumlu sonuç vermez. Ucuz üretim, ucuz işgücü gerektirir. Sağlıksız koşullarda çalışan işçi gerektirir. Kot kumlama işçilerinin dramını duymuşsunuzdur. Duymamış olanınız varsa araştırsın. Ya da tersanelerdeki işçilerin durumu... Diğer işyerlerinin rekabet koşulları yüzünde ufacık da olsa özürleri olabilir. Ama bu tersane işçilerini böyle koşullarda çalıştıranların hiçbir özürleri yok. Bunlar sadece çalışanların çaresizliğinden, acizliğinden ve kasıtlı olarak denetimi gevşek tutan devletin bu yaptığından istifade eden kötü niyetli yöneticilerdir. İşte ölümle sonuçlanan kazalardan birinin sebebi: Ağırlık olarak çuval kullanılması gerekirken bunun yerine insan kullanmak! Nasıl bir ülke olmaya başladı burası.

Kural şudur: İşyerleri ucuz, ağır şartlarda çalışan sigortasız işçileri çalıştırır. İşçi aç kalmamak için mecburen kabul eder. Devlet mecburen göz yumar çünkü göz yummazsa işsiz sayısı artacak ve bunlar sokağa dökülecek ya da kanun dışı sektörlerde çalışacak. Böylece devlet kapitalist sistemin bunları kimse duymadan yavaş yavaş imha etmesine göz yumar. İmha etmek derken tabi ki gerçek bir imhayı kastetmiyorum. Hayattan silmeyi, tepkilerin ve seslerin çıkmasını engellemeyi kastediyorum. Tabi ki kot kumlamada çalışan işçilerde olduğu gibi tam anlamıyla imha edilenler de yok değil. Günümüzde halkta sosyal bir takım hastalıkların kendisini tepki olarak ortaya çıkarmamasını marifet gibi ortaya sunmaya çalışanlar vardır. Onlara göre elindeki şartlara “buna da şükür” demek ve arkasındaki hastalıklı sistemi görmemek bir meziyettir. Bunda din ve kutsal kavramlarının çok güzel kullanıldığını görüyoruz. Bunların anlayışına göre iyi halk koyun gibi güdülebilen halktır.

Aklınıza şu gelebilir: Rekabet olmasın mı? Tekel mi olsun? Ben rekabet olmasın demiyorum. Rekabet doğaldır. Ama kapitalist sistemin bu rekabete bu denli güvenmesi yanıltıcıdır ve hedef saptırmadır. Kapitalist sistem bunu istemese de rekabet olacaktır. Sonra size alternatifini anlattığım zaman anlayacaksınız. Benim önereceğim sistemde kapitalist sistemin anladığı anlamda rekabet yoktur. Kapitalist sistem ortaya çıkardığı her türlü rezilliği nimet olarak bize yutturmaya çalışmaktadır. Maalesef insanların çoğu da bunu afiyetle yutmaktadır.

Kapitalist sistemde yeterince alıcın varsa üretim yapabilirsin. Bundan en büyük darbeyi kaliteli sanat almaktadır. Çünkü günümüzde yüzeysel zevkler ön plandadır. Derinliğine varmak için zahmet, uğraş ve ilgi gerektiren sanatın alıcısı çok azdır. Çünkü günümüzde insan boş bırakılmaz. Zaten maddi kaygılar ve uzun iş saatleri yüzünden kişi kendisine özel ilgi alanları oluşturmakta zorlanır. Bu yüzden sanatta kalite ve seviye düşüktür. Mesela bilim kurgu filimlerinde artık sadece görsel etkiler ön plana çıkmıştır. Doğrudürüst öyküleri bile artık yoktur. Çünkü sanat da pazara göre yapılmaktadır. Kaliteli müzik kimse dinlemiyor. Bunu uzatmak istemiyorum ama gerçekten bunlar da ciddi sorunların arasında sayılmalıdır.

Burada bu söylediğim türden zorluk yaşayan halkın azınlıkta olduğunu, bundan kurtulmak için fırsatları değerlendirenlerin durumunu düzeltebileceğini, aslında bu olanakları ancak kapitalist sistemin sağlayabileceğini iddia edenleriniz çıkabilir. Kapitalizmin şimdilik belli bir azınlığı vuruyor olmasını onların kabahatlerine bağlayabilirsiniz. Ama bu böyle devam etmeyecektir. Kapitalizm, belli bir azınlığın karşısında tüm insanlık aciz kalıp, diz çöküp, yerlerde sürününceye kadar yavaş yavaş en zayıflardan başlayıp insanları imha etmeye devam edecektir. Eğer o azınlığın içinde siz de yoksanız sıra size de, size gelmezse çocuklarınıza da gelecektir. Ve bu olduğu zaman o azınlık siz nasıl ki bugün aciz kalanların acziyetini kendi hatalarına bağlıyorsanız aynı şekilde sizi suçlayacaktır! Dolayısıyla bu insanları kendinizden aşağı görmeniz sakat bir mantıktır. Sizi de buna göre aşağı gören olacaktır. Buna bir yere kadar katlanılabilir ama kapitalizmin bu konudaki tek değerlendirme ölçüsü paradır! Yani sizi insanlıktan nasibini almamış, kafasında dorudürüst çalışan bir beyin taşımayan insanlar “paran kadar konuş” tarzı yaklaşımlarla aşağılayabiliyorsa işte bu kapitalizmin sayesindedir! Onun için sakın ola ki “bize birşey olmaz” demeyin. Böyle giderse mutlaka sıra size de gelecek!

(Devam edecek...)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Okunması gereken, üzerinde düşünülmesi gereken güzel bir yazı. Erol Manisalı'nın da bu doğrultuda yazdığı kitaplar var ve aslında çok değerli diğer ekonomistlerin de kitapları var, okumak gerekiyor. Arsitotales'in yüzyıllarca önce dediği ve önerdiği gibi orta bir anlayış lazım.. Ne tekel diktatörlüğü ne de arşırı serbest pazar anlayışı huzur ve sevinç getirecektir bana göre.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kredi Kartları

Halkın nasıl finans sektörü tarafından tuzağa düşürüldüğünü (tabi ki finans sektörü bunu kötü niyetinden yapmadı; sebep rekabet anlayışı idi) ve yöneticilerimizin buna nasıl bile bile göz yumduğunu iyice vurgulamak istiyorum. Buna yeterince tepki gelmedi. Çünkü buradaki beceriksizlik, başıboşluk... yeterince deşifre edilmedi.

Öncelikle bu kredi kartı ile borçlananlar ve borcunun tamamını ödeyemeyip sürekli borcunu arttıranlar kim onları tanıyalım. Bunlar hayatının hiçbir döneminde bolluk ve rahat yüzü görmemiş, evinde su akıtan eski çamaşır makinesini değiştirmeye fırsatı olmamış, hayatının uzun bir döneminde doğrudürüst ailesiyle bir tatil yapmamış, ailesine, çoluk çocuğuna gerektiği kadar et, balık yediremeyen yani kısacası insan gibi yaşama fırsatı bulamayıp sürünen halkımız. Yetkililer arasında az çok bu konu üzerine eğilmiş olan birileri varsa, bu insanların tüm bu şartlarını kısa bir dönem olsun değiştirip insan gibi yaşama fırsatı verildiği zaman bunu çölde su bulmuş gibi kullanacaklarını iyi bilmeleri gerekirdi.

Bu insanlar kredi kartlarını geceliği bin dolarlık otellerde kullanmadılar. Evinin acil ihtiyaçlarını karşıladılar, çocuğuna ayda yılda bir doğrudürüst besin yedirdiler, belki bir kısmı bir kereliğine olsun bir tatil yapalım dediler. Bakkala yazdırmaya yüzü olmadığı için kredi kartı onlar için bir can simidi oldu belki. İşte böyle şartlar altındaki bir ülkede bu kredi kartı çılgınlığına geçit verildi. Bankalar halkın durumunu bilmiyor değildi. Ama buna rağmen çılgınca yarıştılar. Müşterilerinin birçoğunun zamanında kredi kartı borçlarını ödeyemeyeceğini çok iyi biliyorlardı. Hükümet de eğer biraz olsun bu konuya zamanında kafa yormuş olsaydı bunu rahatlıkla anlardı.

Faizler öyle yüksekti ki ve bileşik faizde uygulandığından boçlar katlandı. Sonuç: Yüzbinlerce kişi icraalık. Ve bunlar dürüst değil öyle mi? Hayır! Dürüst olmayan bunların çaresizce bu fırsatı değerlendireceğini bile bile önlem almayanlardır. Faizleri denetim altında tutmayanlardır, aşırı borçlanmaya yasal engeller koymayanlardır. Halkı finans sektörüne bile bile böylece borçlandırdılar. Finans sektörüne gelince onlar için bu bir rekabet idi! En çok müşteri toplayan kazanır. Bu yarışa girmeye mecburdular; rekabet... Ödeyemeyenler için nasıl olsa icra var. Birikmiş paraları da çok fazla. Yani bir kısmını kaybetmeyi rahatlıkla göze alabiliriler. Bütün bu şartlar altında sonucun ne olacağı çok açıktı. Ama hükümet bunu göremedi??? Yoksa ekonomiyi geçici olarak canlandırmak adına görmek mi istemedi.

Bazıları dedi ki “bu anlaşma banka ile kişi arasında yasal bir anlaşmadır, gereğini yapmayan sonucuna katlanır”. Aynı mantıkla tefecilik de yasal olsaydı yine tefeciyle anlaşma yapan vatandaşı suçlayıp diğerlerini aklayabilirdiniz. Burada hükümetin faizler ve borçlanma sınırlarıyla ilgili büyük “beceriksizliği” var. Tırnak içine aldığım sözcüğün yerine çok daha başka şeyler yazmak gerekiyordu ama maalesef herkese hak ettiği söz söylenemiyor.

Peki bunun sonucu nedir. Bakınız, her sektöre para girer ve çıkar. Bu sistemin doğasıdır. Ama finans sektörü öyle değil. Finans sektörüne para girdiği zaman bu para aşırı varlıklı bir kısım azınlığın elinde sürekli birikir. Çıktığı zaman alacak olarak çıktığı için fazlasıyla geri döner. Finans sektörünün faiz ile para kazandırdığı kesim de aşırı varlıklı kesimdir. Kısacası bu sektörde biriken para, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapar. Bunun sonucu sosyal patlamalar ve iç karışıklıktır. Bu biriken paranın piyasaya döndürülmesi gerekir. Ama öyle kredilerle değil, hibe ile. Aksi halde bu para daha önce anlattığımız gibi halkın zararına olur. Bu parayı bu sistemde onların elinden almanın yolu yoktur. Normal yollardan bu paralar dönmezse hırsızlık, gasp, cinayet gibi suçlar artar. Bunlar da dengelemez. Sonunda ya iç karışıklık ya da savaş ile sistemin sıfırlanması doğal sonuçtur.

Bu gidiş KOBİ’leri batırır. Böylece piyasada ancak büyük şirketler kalır. Tabi ki bir de finans sektörü. Bunun anlamı şudur: Ülkenin bütün kaynakları sayılı çevrelerin eline geçer. Bu durumda ülkeyi ele geçirmek için bunlara kancayı atmak yeterli olacaktır. İşte günümüzde bir ülke böyle teslim alınır. Önce halkı imha edilir, yani etkinliği sıfırlanır. Bu, küçük işletmelerin batmasıyla sonuçlanır. Böylece hedef küçültülerek iş kolaylaştırılır. Bu durumda güvenlik sektörünün büyümesi kaçınılmazdır. Ülkemizdeki duruma bir bakın ve ne gördüğünüzü söyleyin. Güvenlik sektörü yakında en hızlı büyüyen sektörlerden biri olacaktır. Buna emin olabilirsiniz.

Şu “dürüst gözüyle bakmama” söylemini biraz daha açalım. Yüzbinlerce kişiye böyle utanmazca bir iftira atılmasının arkasındaki psikoloji nedir onu anlayalım. Öncelikle başbakan bunların sorunlarını çözemeyeceğini çok iyi biliyor. Çünkü o artık tam bir kapitalist. Bu bir psikolojik yıpratma hamlesidir. Bunlar yüzünden hedef olmamak için peşinen bunları suçluyor. “Yediniz içtiniz ödemiyorsunuz, ödeyenler sizin yüzünüzden daha yüksek faizle ödüyor. Çünkü riski siz yükseltiyorsunuz.” Şeklinde bir suçlama için hazırlıktır. Bu söylemin benzerlerini daha çok duyacağız. Halkın bir kısmını diğerine hedef göstermek ve aradan sıyrılmaya çalışmak bazı politikacılar tarafından sıklıkla başvurulan bir yöntemdir. Böylelikle kendilerine göre suçluyu, günah keçisini buldular: fakir halk.

Bunun arkası da gelecek. Bunlara şimdi dürüst gözüyle bakmayan işler daha kötüye gittiği zaman bunlara anarşist, terörist, haydut, eşkiya... başka adlar da takacaklar. Çünkü bunlar bir şekilde bu borçlardan kurtulup yaşamak zorundalar. Hükümet bunlar için hiçbir şey yapmıyor. Ama hayır! Birşey yapıyor; ilerisi için hazırlık yapıyor; bunları dürüst olmamakla suçlamak bu hazırlığın göstergesidir. Halk işte böyle imha edilir (etkinliği alınır ve sesi kısılır). Bir kısmının diğer bir kısmına dürüst gözüyle bakmamasıyla başlanır. Burada birkaç kişiden bahsetmiyoruz. Aileleriyle birlikte milyonlardan bahsediyoruz.

Eğer bu oyuna gelir ve bu insanlara bize gösterilmeye çalışılan şekilde bakarsanız sıranın size de geleceğini unutmayın. Burada en zayıftan başlanarak kademe kademe halk, parasal sistem önünde diz çöktürülür. Bunu yaparken de diğerlerinin görünen daha yüksek standartları onlara verilen bir rüşvet gibidir. Ama bu rüşveti alıp susan kişi sıranın kendisine geleceğini hiç unutmasın.

Bir başka rezalet de bu riskin faizi yükseltmesi meselesidir. Basit bir matemetik hesabından kaynaklanan bu sistem gerçeği şu anlama gelir: Ne kadar fakir ve çaresizseniz o kadar yüksek faiz ödersiniz! Ve ne kadar zenginseniz o kadar yüksek faiz alırsınız. İşte bu sistemin adaleti!

(Devam edecek)

Bu arada planımı değiştirip çözümü de peşinen anlattım ki karşılaştırmalı olsun diye.

Buradan ulaşabilirsiniz

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kapitalizm eleştirilerine devam etmemeye karar verdim. Zaman kaybından başka birşey değil. Nasıl olsa benim sistemimle karşılaştırılınca aradaki fark anlaşılacak. Bunu yeterli görüyorum. Ayrıca kapitalizm konusuna o kadar da hakim değilim. Bu eleştiriyi benim yapmam doğru olmaz. Yukarıda bağlantısını verdiğim sistemim konusunda eleştirileri bekliyorum. Kasıtlı olarak önemli bazı açık noktaları yanıtsız bıraktım. Eleştiri gelmese de zaman zaman onları tamamlayacağım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

AnArchos7,

Ben dünyayı değiştirecek bir sistemden bahsediyorum. Lütfen "çok fazla okumadan" anlamaya çalışmayınız. Bunu özet olarak anlatmanın yolu yok. Yazdığım hemen her cümleyi anlamadan sistemi anlama olanağınız yok. "Devlet" dediğim şeyin ne olduğunu anlamadan parasal sistemi anlamanızın olanağı yok. "Devlet" denilen şeyin ne olduğunu anlattım. Bunları iyice okumadan anlamanız mümkün değil.

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş
astral çok fazla okuyamadım ama sitene girdim yinede

sen bir sistem tanımlamamışsın ki

doğru bulduğun herşeyin dewlet zoruyla yaptırılmasını istemişsin

ne temellendirme çabası ne mantık örgüsü war

Allahaşkına bir de zaman verip okudun mu bu adamin hezeyanlarini ya.

Dünyayı kurtaracak yeni bir sistem icat etmiş!!!

Bu kadarı sana yeter. Sayfayı direk değiştirmek için yeterli bir sebep. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Merhabalar,

Son "eleştiri" yapan arkadaşlara söyleyeceğim şudur ki uzaktan şöyle bir bakmak dahi AnArchos7 nin vardığı sonuçların sistemimle yakından uzaktan hiçbir ilgisi olmadığını anlamaya yeter. Lütfen iki (2 Adet; birincisi devletin oluşumu, ikincisi parasal sistem) adet sistemi iyice okuyup anlamadan "eleştiri" yapmaya kalkmayın.

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş
Allahaşkına bir de zaman verip okudun mu bu adamin hezeyanlarini ya.

Dünyayı kurtaracak yeni bir sistem icat etmiş!!!

Bu kadarı sana yeter. Sayfayı direk değiştirmek için yeterli bir sebep.

ben özgürlükçü sosyalist düşüncelerden falandır dedim ama

sonuçta onlara itibar edenler war okumaktan zarar gelmez güzel birşeyler yakalarım sanmıştım

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sayın moderatörler,

Ben gevezelik olsun diye başlık. Böyle yapanlara saygım var ama ben yapmam. Ve başlıklarımın altında anlamsız gevezeliklerin yapılmasına da tahammül edemem. Lütfen "Ludwig" ile başlayıp "AnArchos" ile devam eden, okumak için, benim yazmak için harcadığım emeğin binde birini dahi sarfetmedikleri her hallerinden belli olan sayın forumdaşların okuyana hiçbir şey vermeyen bu yorumlarını temizleyebilir misiniz.

Saygılarımla

Link to post
Sitelerde Paylaş

Astral ben platformda getirdiğim eleştirileri buraya yapıştırayım mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sayın moderatörler,

Ben gevezelik olsun diye başlık. Böyle yapanlara saygım var ama ben yapmam. Ve başlıklarımın altında anlamsız gevezeliklerin yapılmasına da tahammül edemem. Lütfen "Ludwig" ile başlayıp "AnArchos" ile devam eden, okumak için, benim yazmak için harcadığım emeğin binde birini dahi sarfetmedikleri her hallerinden belli olan sayın forumdaşların okuyana hiçbir şey vermeyen bu yorumlarını temizleyebilir misiniz.

Saygılarımla

Sayın moderatörler. Bu adam "insalığa çözüm buldum" diye safsatadan ibaret aynı konuyla ilgili 3 tane başlık açıp forumu kirletiyor. Başlıkları toptan silinsin.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...