Jump to content

Emperyalistlerden bir pislik daha


Recommended Posts

Evet forum sahnesi gizli ırkçığı görüyor, fakat bunların sorunu eziklik. :lol: :lol: hep kafalarına vurmaktan bunca asırdır içlerinde gizlediler ırkçılıklarını arada kendiliğinden çıkıveriyor. :lol: :lol: :lol:

Al Buda kapağın ; :lol: :lol: :lol:

sema.jpg

"Mu kıtası çılgınlığı nedir? " diye başlık açacaktım.20 ileti dolmadan açılmıyormuş.

Elinde delillerin varsa açabilirmisin?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 209
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Harbi gerizekalısın kusura bakma.

Yani solculardan duymuşsun "bu Batılılar bizi sömürüyor" hemen kabul etmişsin, nasıl olduğunu da sonradan öğreniyorsun. Nasıl bir insanmışsın.

IMF kimseye silah zoruyla borç vermiyor. Borç verilince de tabi ki faizi olacak. Faiz haksız bir kazanç değildir. Sunulan bir hizmetin ücretidir. Eğer aldığın bir borcu aynı miktarda belli bir zaman sonra aynı adama iade edersen burda o herif bir zarara girer. O geçen sürede parasını kullanmaktan mahrum olmuştur. Çok mesela bir örnek istiyorsan, sen bana bilgisayarını şimdi ödünç ver, ben sana sen 70 yaşına geldiğinde geri getireyim aynı şekilde teslim edeyim. Burda kim karlı kim zararlı?

NATO'ya girmeseydik de Warşova paktına bizi ZORLA sokacaklardı. Sovyetlerin yayılmacı olduğundan haberin yok galiba. Etrafındaki onlarca ülke severek mi gitti SSCB'ye katılmak zorunda kaldı?

Hehe, gerizekalıyım ha, olduuuuu gözlerim dolduuuuu :lol::lol::lol:

Sen bu kadar ileri zekalı olmayı da bush amcandan/dayından öğrendin herhalde.

Okyanusun ötesindeki adamın buralarda ne işi var diye sormak gerizekalılık ha öyle mi?

Imf kimseye silah zoruyla para vermiyor ama o silahı başka şeylerde kullanıp talan ediyor, yerle bir ediyor, paraya muhtaç hale getiriyor sonra gelip faizle para vererek şirinlik yapıyor.

Bu arada faiz haksız kazanç sayılmaz demişsin, hadi len diyorum sana :)

O zaman dün akşam niye cırlıyordun milletin toprağındaki petrolü, elması, altını için, benim de bunlarda hakkım var demeye ne getirdin o zaman?

Benim ülkeme, toprağıma bulaşmasın. Kendi ülkesindeki mortgage (ingilizcem yok ya böyle mi yazılıyordu, sen anlarsın artık) krizini bütün dünyaya niye dayatıyor, kendi pisliğini temizlemekten aciz ya, bunlar sende gelmiş bunları savunuyorsun burada.

Benim köyümde harmanda eksik/yetersiz ürün aldıkları zaman komşu köyün ambarına kimse çullanmıyor, gerekirse şerefleriyle yarı aç yarı tok yaşıyorlar, buna da erdem diyorlar, hiç duydun mu?

www.crisisofcredit.com da krizi şekil şemalle anlatıyor. İngilizcen yoksa da cahilliğine otur ağla.

Senin yanlı bilgilerine ihtiyacım yok, evet ingilişcemde yok, anlayamam zaten. Bu arada anlamıyorum diye cahilliğime niye ağlayım ki, çünkü o soysuz zihniyetin dilini bilmediğim ve kendi dilimi de iyi bildiğim için öncelikle kendimle gurur duyuyorum. Ben bir Oktay Sinanoğlu hayranıyımdır aynı zamanda <_<

Link to post
Sitelerde Paylaş
"Mu kıtası çılgınlığı nedir? " diye başlık açacaktım.20 ileti dolmadan açılmıyormuş.

Elinde delillerin varsa açabilirmisin?

bakınız Haluk tarcan, Kazım Mirşan ve Bir çok Rus Bilim adamı.Mu kıta olarak batının yanlış çeviri yapıp dikkatleri dağıtma operasyonudur.Hazar denizi 5 parça iken ortasına verilen ad olup, hazar denizi diplerinden bulunan insan fosilleri ile Türklerin eşleştiği tüm bilim dünyası tarafından bilinmektedir.Somut kanıtlar kitaplarda mevcuttur.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu arada faiz haksız kazanç sayılmaz demişsin, hadi len diyorum sana

O zaman dün akşam niye cırlıyordun milletin toprağındaki petrolü, elması, altını için, benim de bunlarda hakkım var demeye ne getirdin o zaman?

:D :D :D

ne alaka ya faizsiz piyasa nasıl işlicek bergüzar hanım söyleyin walla müridiniz olacam

ayrıca faiz kimin ülkesinden çıkıyor altınla ne benzerliği war :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ludwig ,

Ben de antikomünistim , ama ortaya koyduklarım solcu yalanı değil , bana göre gerçeğin ta kendisi . Kaldı ki Batı'nın emperyalist olduğunu ''onlar emperyalistti de sanki Türkler değil miydi'' diyerek sen de farkında olmadan bazen itiraf ediyorsun .

Batı demokrasiyi de , refahı da , gelişmişliği de , medeniyeti de sadece kendi ülkeleri ve halkları için isterler . Uluslararası ilişkilerde duyguya yer yoktur , dehşet bir rekabet vardır ve bu rekabet adaletli bir şekilde gerçekleşen bildiğimiz spor müsabakalarına da benzemez , güçlü olan daima diğerini ezer geçer ve pastadaki dilimden en büüyüğünü kapar . İnsanlık tarihi bunun nice örnekleriyle doludur .

Tamam , önceki her iki yorumum da uzun oldu , ama iddialarımı güçlendirmek adına bazı örnekler vermeyip de şöyle üstünkörü yazsaydım , bu sefer de belki buna itiraz edecektin .

Bazı yerlerde doğruları da yazıyorsun Ludwig , amenna , ama bazen de tefrite kaçıyorsun , maalesef bunun farkına da varamıyorsun ve insanlar sana biraz da o yüzden çok yükleniyor .

Neyse ...

Link to post
Sitelerde Paylaş
drekinci

Fiyatı maliyet belirlesin demekle olmuyor bu işler. İnsanlar tek tek bireysel müşteriler olarak kendi amaçlarına göre arza sunulan mal ve hizmetlere kendi ihtiyacına göre değer verir veya vermez. Her emek verilmiş şeyin talibi olacak diye bir kaide yok. Modern ekonomide senin dediğin emek-değer teorisi 100 yıldan fazladır kabul edilmiyor. Modern ekonomistler değerin subjektif olduğuna inanıyor. Niye biraz modern ekonomi okumuyorsun?

Ayrıca kartel kurmak çoğu ülkede yasaya aykırıdır. Ama nedense işçlerin kurduğu emek karteli yani sendika yasak değil. Sen de mesela firmaların kartel kurup mallarını rekabette olacağından daha yükseğe satmasını ahlaksız buluyorsun, ama işçilerin aralarında anlaşıp ücretlerini rekabet ettikleri durumda olacağından daha yükseğe çıkartmalarını ahlaksız bulmazsın.

Sevgili Ludwig

Modern ekonomistler değerin subjektif olduğuna inanabilirler. Bu onları bağlar. Ne de olsa inanç. Her türlü inanç subjektiftir zaten. Sen ABD nin ne yapsa haklı olduğuna inanıyorsun biz ise her şeyinden şüphe ediyoruz.

Bir malın değerine subjektif dersenir. O malı her türlü fiyata satabilirsiniz demektir. Yani keriz bulursam 100 liraya, bulamazsam, 50 liraya, elimde kalacağını hissedersem 5 liraya, satabilirim demektir. Ancak maliyetinin altına satarsan kendin, kendi elinle kazıklanmış olursun. Bu nedenle, her türlü pazarlıkta. Satıcı son fiyat olarak maliyetini söyle.

Olmaz abi. Ben o fiyata aldım.

Maliyeti şu kadar. Zarar ederim abi. Vs türünden pazarlığı keserler.

Sonuç itibariyle kapitalist ekonomi de bu demektir. Her türlü kazıklama serbest demektir.

İşçi sendikası emek karteli demek değildir.

Her türlü üretimi işçiler yapar.

Her ekonomik değerin arkasında, kafa ve kol emeği vardır.

Veee her türlü üretim insan içindir. İnsanlar kendi için üretir. Kendi için ürettiklerini bazıları tırtıklayarak, haksız kazanç elde ederler. İşte işçilerin sorunu bu haksız kazançları azaltmaktır. Hatta giderek ortadan kaldırmaktır.

İşçisiz üretim olmaz.

Patronsuz olur.

İşte bütün mesele budur. İşçiler patronsuz üretimin yolunu bulmuştur. Bulmak zorundadır. Aksi halde sömürüden kurtuluş yoktur.

Yani işçiler için haksız kazanç diye bir şey mümkün değildir. İşçiler en fazla ürettiklerini (kendi emeklerini) paylaşırlar. Üretmedikleri zaten ortada yoktur ki paylaşsınlar.

Yani. işçilerin aralarında anlaşıp ücretlerini rekabet ettikleri durumda olacağından daha yükseğe çıkartmaları diye bir şey mümkün değildir. En fazla ürünün tümüne el koyarlar. Patrona bir şey kalmaz. Buradaki haksızlık, bir kişinin (patronun) emeğinin sömürülmesidir. İşçiler patronun emeğini de değerlendirip verirlerse bu küçük haksızlık da ortadan kalkar.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Belki bir gün ama ne zaman bilinmez.. özel serbest patron egemenliği gidip özerk kurumlar inşaa edilecektir veya umudum bu yönde. O zaman Homeros vahşetinin önüne gerçek anlamda geçmiş oluruz.. çünkü birileri Niçe hakkında atıp tutarken güç istenci içerisinde nasıl da yanıp kavrulduğunu göremiyor:))

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kore Savaşı'nda 721 Türk askeri öldü. ABD askerlerinden de 36,516 kişi öldü.

Binlerce mehmetçik öldü ve ABDli askerlerin burnu kanamıyor olayı bir masal. Burada savaşın sebeplerini ya da ahlaki boyutunu tartışmıyorum, ama rakamlarda bu tarz çarpıtmalar yapılması da hiç hoş değil.

Sevgili Astur hiç hoş olmayan bir açığımı yakalamış, ABD askerleri de Türk askerleri de. İstatistik rakamlar. Hadi ABD koreyi serbest piyasa ekonomisine katarak kendine pazar yarattı. Biz ne uğruna 721 askerimizi şehit ettik. Serbest piyasa bütün yaralarımızı sardı da abad mı olduk.

İşçimizin emeği serbest piyasada,

Askerimizin canı da serbest piyasa uğruna 23 cent değerinde.

Yıl 1953

Kore Savaşı günlerinde bir Amerikalı yetkili (Mr. Foster Dulles) Türk Askerini;

“Çok masrafsız, günlük masrafı 23 Cent'i aşmıyor.”

diye övmüştü.

Mr. Dulles'ın bu sözleriyle ilgili tek yorum;

"23 Cent'lik Asker”

adlı şiiriyle Nâzım Hikmet'ten gelmişti. Gerçi 55 yıl sonra Bay George Soros da;

"En önemli ihraç malzemeniz askerî gücünüz!"

dememiş miydi?

İşte, Nâzım Hikmet'in Mr. Dulles'a yanıtı:

23 Sentlik Asker

Mister Dalles,

sizden saklamak olmaz,

hayat pahalı biraz bizim memlekette.

Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,

koyun eti,

Ankara'da 23 sente,

yahut iki kilo kuru soğan,

yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,

elli santim kefen bezi yahut,

yahut da bir aylığına

yirmi yaşlarında bir tane insan.

erkek,

ağzı burnu, eli ayağı yerinde,

üniforması, otomatiği üzerinde,

yani öldürmeğe, öldürülmeğe hazır,

belki tavşan gibi korkak,

belki toprak gibi akıllı

belki gençlik gibi cesur,

belki su gibi kurnaz

(her kaba uymak meselesi) ,

belki ömründe ilk defa denizi görecek,

belki ava meraklı, belki sevdalıdır.

Yahut da aynı hesapla Mister Dalles

(tanesi 23 sentten yani)

satarlar size bu askerlerin otuz beşini birden

İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına,

seksen beş onda altısını yahut

bir çift iskarpin parasına.

Yalnız bir mesele var Mister Dalles,

herhalde bunu sizden gizlediler:

Size tanesini 23 sente sattıkları asker

mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,

mevcuttu otomatiksiz filan,

mevcuttu sadece insan olarak

mevcuttu, tuhafınıza gidecek,

mevcuttu hem de çoktan mı çoktan,

daha sizin devletinizin adı bile konmadan.

Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,

mesela, Mister Dalles,

yeller eserken yerinde sizin New-York'un,

kurşun kubbeler kurdu o

gökkubbe gibi yüksek,

haşmetli, derin.

Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.

Halı dokur gibi yonttu mermeri,

ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına

ebemkuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.

Dahası var Mister Dalles,

sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz,

zulüm gibi,

hürriyet gibi,

kardeşlik gibi sözlerin,

dövüştü zulme karşı o,

ve istiklal ve hürriyet uğruna

ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek,

ve yarin yanağından gayrı her yerde,

her şeyde,

hep beraber,

diyebilmek için,

yürüdü peşince Bedreddin'in

O, tornacı Hasan, köylü Mehmet, öğretmen Ali'dir.

kaya gibi yumruğunun son ustalığı:

922 yılı 9 eylülüdür.

Dedim ya Mister Dalles, ,

Herhalde bütün bunları sizden gizlediler.

ucuzdur vardır illeti.

Hani şaşmayın,

yarın çok pahalıya mal olursa size,

bu 23 sentlik asker,

yani benim fakir, cesur, çalışkan, milletim,

her millet gibi büyük Türk milleti.

Nazım Hikmet RAN - 1953

Türk evlâtlarına kellebaşı 23 cent fiyat biçen o zihniyete Nâzım'dan başka hiç kimsenin cevap vermemiş olmasıdır!..

Bu milletin çocuklarını 23 cent'le fiyatlandıranlara böylesine cevap verecek Nâzım'dan başka tek cesur çıkmamıştır!...

Bugün de yoktur!...

Övgü ile bahsedenler de cabası.

Ne acı.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Drekinci, olaya ne açıdan yaklaştığımı yukarıda da yazdım. Kore Savaşı'na dahil olmamız doğruydu yanlıştı gibi şeyleri tartışmıyorum. Rakamlarda çarpıtma yapmaya ne gerek var? 700 yerine 7000 askerimiz ölseydi ne fark edecekti savaşın haklılığı açısından?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili Ludwig

Modern ekonomistler değerin subjektif olduğuna inanabilirler. Bu onları bağlar. Ne de olsa inanç. Her türlü inanç subjektiftir zaten. Sen ABD nin ne yapsa haklı olduğuna inanıyorsun biz ise her şeyinden şüphe ediyoruz.

Biyologlar da bugünler de evrim teorisi diye birşeye inanıyorlar. Fizikçiler de quantum teorisine inanıyorlar. Bunları da elinin tersiyle itiyor musun? Ekonominin Harun Yahyası gibisiniz siz komunistler. Modern ekonomi biliminin nerde olduğu sizi ilgilendirmiyor. Elinizin tersiyle itiveriyorsunuz. Hiç de utanmadan sonra kalkıp bize "biz bilimseliz" diye ayak yapıyorsunuz.

İşçi sendikası emek karteli demek değildir.

Hayır sendika bir karteldir. İşçiler rekabet etseler piyasa belli bir ücret belirleyecekken aralarında anlaşıp "arkadaşlar herkes bu ücreti istesin, kimse daha azına razı olup oyunbozanlık etmesin" diyerek rekabette olacak olan ücretin üstünde bir fiyat belirliyorlar kendilerine, efektif olarak işverenlere kazığı sokuyorlar. Firmaların kartel kurup fiyat belirlemesi yasakken işçilerin karteli serbest.

Her türlü üretimi işçiler yapar.

Her ekonomik değerin arkasında, kafa ve kol emeği vardır.

Peki ya üretimin organizasyonunu kim yapıyor? Olayın parasal riskini kim üstüne alıyor? Kim şimdiki tüketimini erteleyip daha büyük bir kazanç için (riskli olan) bir yatırım yapıyor?

Senin düzeninde aynı işi devlet ve bürokratlar yapıyor. Sonuçta işveren rolünü oynayan birileri gene oluyor senin düzende. Herkes işçi değil.

Yani. işçilerin aralarında anlaşıp ücretlerini rekabet ettikleri durumda olacağından daha yükseğe çıkartmaları diye bir şey mümkün değildir. En fazla ürünün tümüne el koyarlar. Patrona bir şey kalmaz. Buradaki haksızlık, bir kişinin (patronun) emeğinin sömürülmesidir. İşçiler patronun emeğini de değerlendirip verirlerse bu küçük haksızlık da ortadan kalkar.

Ürünün tamamına nasıl el koyuyor adam ya? Sen gelip mesela ayakkabı dikiyorsa, diktiğin ayakkabı nasıl senin malın olabilir ki? Ne kullandığın alet edevat senin, ne diktiğin deri parçaları senin, ne işi yaptığın yer sana ait, ne kullandığın enerjinin parasını sen ödüyorsun. Ve sarfettiğin emeğin de ücretini anlaştığın şekilde alıyorsun. Sen bir de kalkıp diktiğin ayakkabıya nasıl sahip çıkabilirsin ki? Bunun adı gasptır.

İşin şu kısmına bak şimdi: ayakkabı dikildi ama henüz satılmış değil, satılacağı da kesin değil. Ama işçi ücretini alıyor. Burda işçi ve patron arasındaki temel fark birisinin risk alıyor olması diğerinin ise almıyor olmasıdır. İşçi ayakkabının satılıp satılmadığınla alakadar olmaz. Satma işlemiyle de, müşteri bulmayla felan uğraşmaz. Bunlar patrona kalıyor, ve harcadığı maliyeti çıkartamama gibi bir riskle ürünü müşteri bulup satma işine girişecek. Bu adam kâr ederse hakediyor bunu, aynı zarar ederse hakettiği gibi. Eğer ki ettiği kâr işçinin cebinden çıkmış oluyorsa, zarar ettiğinde de işçi mi buna geçirmiş oluyor? Nasıl bir anlaşma bu ki böyle işletme kâr ederse para işçinin hakkı, zarar ederse zarar işverenin hakkı? Biraz dürüst olun.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Ludwig tıpkı dindarlar gibi. Sen temcit pilavı gibi hep aynı şeylerden bahsediyorsun. Bende dolayısıyla aynı yanıtları veriyorum. Birimizde anlama güçlüğü var ama kimde.

Biyologlar da bugünler de evrim teorisi diye birşeye inanıyorlar. Fizikçiler de quantum teorisine inanıyorlar. Bunları da elinin tersiyle itiyor musun? Ekonominin Harun Yahyası gibisiniz siz komunistler. Modern ekonomi biliminin nerde olduğu sizi ilgilendirmiyor. Elinizin tersiyle itiveriyorsunuz. Hiç de utanmadan sonra kalkıp bize "biz bilimseliz" diye ayak yapıyorsunuz.

Soyut bilimlerde örneğin matematik gibi, temel kavramlarda oynama yapılmaz. rakamların, sayıların, bunlarla yapılan işlemlerin sonuçları hep doğru çıkar ve doğru kabul edilir. Şimdi sen kalkıp, bilim adı altında üretilen malların değeri soyuttur dersen ve sabit bir temel değer üzerine inşaa etmezsen, zaten o bilimi bilim olmaktan çıkar. Elinde bir kalem var diyelim. Bu kalemin değeri aşağı yukarı belli olur. Maliyet değeri + kullanım değeri dikkate alınır. Yoksa ipe sapa gelmez, satıcının ağzından çıkan her rakam bu malın değerini belirler dersen böyle bilimi kimse dikkate almaz. Ekonomi biliminin başına modern eklemekle modern olmaz.

sendika bir karteldir. İşçiler rekabet etseler piyasa belli bir ücret belirleyecekken aralarında anlaşıp "arkadaşlar herkes bu ücreti istesin, kimse daha azına razı olup oyunbozanlık etmesin" diyerek rekabette olacak olan ücretin üstünde bir fiyat belirliyorlar kendilerine, efektif olarak işverenlere kazığı sokuyorlar. Firmaların kartel kurup fiyat belirlemesi yasakken işçilerin karteli serbest.

Kartelleşme tekelleşmenin de üstündedir. Tekeller birleşir kartel olur. Serbest piyasada, hangi ülkede, hangi sendika tüm işçileri çatısı altında birleştirmiş de kartel olmuş, İşçi konfederasyonları bile her biri ayrı telden çalıyor. En örgütlü olan ülkelerde bile sendikal örgütlülük düzeyi %40-%50 yi geçmez. Üstelik bir tarafta da milyonlarca işsiz dururken hiç kartelleşme olur mu? Laf ola beri gele yanıtlar veriyorsun.

ya üretimin organizasyonunu kim yapıyor? Olayın parasal riskini kim üstüne alıyor? Kim şimdiki tüketimini erteleyip daha büyük bir kazanç için (riskli olan) bir yatırım yapıyor?

Senin düzeninde aynı işi devlet ve bürokratlar yapıyor. Sonuçta işveren rolünü oynayan birileri gene oluyor senin düzende. Herkes işçi değil.

Patronun emeğini üretim organizasyonu açısından verelim diyorum. Gaspedilen yalnız budur diyorum.

Benim düzenimde aynı işi devlet memuru ve bürokratlar yapıyor ama bu iş karşılığında belli bir ücreti ve maaşı var. Bu maaş kendi katkısı düşünülerek saptanmış bir ücrettir. Kimseyi sömürmesi ile oluşmaz. Hiçbirzaman yüzbinlerce dolar tutarında olmaz. Milyarlarca dolar biriktiremez vs. vs.

tamamına nasıl el koyuyor adam ya? Sen gelip mesela ayakkabı dikiyorsa, diktiğin ayakkabı nasıl senin malın olabilir ki? Ne kullandığın alet edevat senin, ne diktiğin deri parçaları senin, ne işi yaptığın yer sana ait, ne kullandığın enerjinin parasını sen ödüyorsun. Ve sarfettiğin emeğin de ücretini anlaştığın şekilde alıyorsun. Sen bir de kalkıp diktiğin ayakkabıya nasıl sahip çıkabilirsin ki? Bunun adı gasptır.

İşin şu kısmına bak şimdi: ayakkabı dikildi ama henüz satılmış değil, satılacağı da kesin değil. Ama işçi ücretini alıyor. Burda işçi ve patron arasındaki temel fark birisinin risk alıyor olması diğerinin ise almıyor olmasıdır. İşçi ayakkabının satılıp satılmadığınla alakadar olmaz. Satma işlemiyle de, müşteri bulmayla felan uğraşmaz. Bunlar patrona kalıyor, ve harcadığı maliyeti çıkartamama gibi bir riskle ürünü müşteri bulup satma işine girişecek. Bu adam kâr ederse hakediyor bunu, aynı zarar ederse hakettiği gibi. Eğer ki ettiği kâr işçinin cebinden çıkmış oluyorsa, zarar ettiğinde de işçi mi buna geçirmiş oluyor? Nasıl bir anlaşma bu ki böyle işletme kâr ederse para işçinin hakkı, zarar ederse zarar işverenin hakkı? Biraz dürüst olun.

İşçiler ürünlere el koyduktan sonra üretim durmuyor sevgili ludwig. Üretimin devam etmesi için bahsettiğin giderlerin hepsini yine işçiler (işletme) ödüyor. Yalnız kapının önüne konulan patron yerine üretim organisazyonu yapan ücretli bir işçi konuluyor.

Kar, zarar meselesini de defalarca anlattım. Ya aklın almıyor. Ya anlamak istemiyorsun.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili ludwig;

Forumda kapitalist, burjuva arkadaşlardan biri aynen şu cümleyi kurmuştu, tabi kendisi patron olduğu için öyle düşünmesi de normal diyorum.

Aynen senin dediğin gibi üretimi başlatan patron, sermayeyi koyan patron, işi planlayan patron (yani işveren-işgücünün başındaki şahıs/kurum), bi zahmet işçide iki vida sıkıversin.

Şimdi burda iki vida sıkıversin diyerek vidanın tanesi 1 kuruş.

İşçi bir ürünü ortaya koymak için toplamda 10 vida sıkıverdi, haketti 10 kuruş.

Hadi bu 10 kuruşu hiç kesintiye uğratmadan işçiye verdiğini düşünelim.

Ve 10 vidanın ortaya çıktığı şey kapitalist zihniyette en az 100 kuruşa piyasaya sürülür. Aradaki 90 kuruşu ne etcez ludwig, dur! duyuyorum galiba, patronun hakkı değil mi :)

O zaman sende olmayan altın-elmas-petrol madenlerinde hak iddia etmek ne kadar haklı?

O zaman faizi fahiş oranda piyasada dolandırıp, oturduğun yerden paranın hem miktarını ve hem de hacmini genişletmek ne kadar haklı?

Gerçi ben gerizekalıyım, bu kadarına kafam basıyor, hem zaten senin modern bilimin beni onaylamıyor. Anasını satayım ateistlerin modern bilimide beni onaylamıyor.

:lol:

İşinize gelince değerler subjektif olabiliyor, buna da 'ne güzel İstanbul' diye güzel veciz bir sözümle cevap vermek istiyorum. :lol::lol:

En derin hislerimle ludwig, sevgiler...

tarihinde berguzar tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Kartelleşme tekelleşmenin de üstündedir. Tekeller birleşir kartel olur. Serbest piyasada, hangi ülkede, hangi sendika tüm işçileri çatısı altında birleştirmiş de kartel olmuş, İşçi konfederasyonları bile her biri ayrı telden çalıyor. En örgütlü olan ülkelerde bile sendikal örgütlülük düzeyi %40-%50 yi geçmez. Üstelik bir tarafta da milyonlarca işsiz dururken hiç kartelleşme olur mu? Laf ola beri gele yanıtlar veriyorsun.

İsveç'te sendikalaşma oranı yüzde 81 civarında.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Emin olun Karl Marx ve Adam Smith bugün yaşasalar emek-değer teorisi olayına inanmayacaklardı, ekonomi bilimi ludwig'in de dediği gibi bu safhaları artık aştı. Yaptığınız Lamarck'ın evrim açıklamasını kabul etmek gibi birşey.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Emin olun Karl Marx ve Adam Smith bugün yaşasalar emek-değer teorisi olayına inanmayacaklardı, ekonomi bilimi ludwig'in de dediği gibi bu safhaları artık aştı. Yaptığınız Lamarck'ın evrim açıklamasını kabul etmek gibi birşey.

Ne yapmak lazım peki Astur?

Hangi değerlere/doğrulara göre ekonomiyi belirlemek lazım. İnsanların refahı için en akılcı yöntem hangisidir günümüzde?Günümüz dünyasında sömürü hala bu kadar baskınken nasıl olacak bunlar? Ya da yok sömürü biz öyle algılıyoruz diyelim, olmadığını göster o zaman bize ve bizi ikna et.

Bu arada açıkla şunu söyleyim, ludwig'in solculardan öğrendin demesi sinirimi bozuyor, insanların iki gözleri, iki kulakları ve bir beyinleri bir sürü şeyi algılamaya yetiyor. Bu anlamda da ludwig'in açıklamaları bizi zaten doyurmuyor. Üstelik ben kapitalizme de, komünizme de sonuna kadar karşıyım en azından içlerinden çıktıkları toplumun dayatmacı baskısı yüzünden. Çünkü her kültür farklı şekilde algılıyor olayı. Bize hangi gömlek yakışır ve bizi sıkmaz ve terletmez. Bunun cevabını çok net verebilen varmı acaba aramızda?

Link to post
Sitelerde Paylaş
İsveç'te sendikalaşma oranı yüzde 81 civarında.

%81 iktidar olmalarına yetmiyor her halde.

Bu düzeyde işçi örgütlülüğü kartel olsa idi, patronların ağzına bakarlar mıydı?

Bu düzeyde bir işçi örgütlülüğü, patronları neden sırtlarında taşıyor? İşçiler arasından üretim organızasyonunu yapacak adam çıkmıyor mu?

İşçi iktidarı için % kaç oranında oy almak gerek.

Demek ki %81 oranında sendikalı olsalar bile kartel olamıyorlar. Patronlar hala tepelerinde.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ne yapmak lazım peki Astur?

Hangi değerlere/doğrulara göre ekonomiyi belirlemek lazım. İnsanların refahı için en akılcı yöntem hangisidir günümüzde?Günümüz dünyasında sömürü hala bu kadar baskınken nasıl olacak bunlar? Ya da yok sömürü biz öyle algılıyoruz diyelim, olmadığını göster o zaman bize ve bizi ikna et.

Bu arada açıkla şunu söyleyim, ludwig'in solculardan öğrendin demesi sinirimi bozuyor, insanların iki gözleri, iki kulakları ve bir beyinleri bir sürü şeyi algılamaya yetiyor. Bu anlamda da ludwig'in açıklamaları bizi zaten doyurmuyor. Üstelik ben kapitalizme de, komünizme de sonuna kadar karşıyım en azından içlerinden çıktıkları toplumun dayatmacı baskısı yüzünden. Çünkü her kültür farklı şekilde algılıyor olayı. Bize hangi gömlek yakışır ve bizi sıkmaz ve terletmez. Bunun cevabını çok net verebilen varmı acaba aramızda?

Bir kere ekonomi konusunda fikir sahibi olmak isteyen insanlar önce ekonomi konusunu anlamaya çalışmalılar, alıp ders kitabıyla ekonomi çalışmaktan bahsetmiyorum, gazete-dergi gibi yayınlarda ekonomi haberlerini takip etmek, popüler bilim kitaplarını falan okumak yararlı olacaktır. Nobel ödüllü ekonomistler var, uzmanlar, akademisyenler var; bunlar neler diyor onlara bakmak lazım; bugün yeraltına çekilmek zorunda kalmış son kullanma tarihi geçeli çok olmuş teorilere değil.

Hangi değerler ve doğrular dersen cevabı basit: Hak ve özgürlükler.

Birşeyin olmadığının ispatlanmayacağını da herhalde biliyorsundur Bergüzar abla, forumda bu kadar zaman geçirdikten sonra bunu bilmiyor olabileceğine inanmıyorum. Sömürü var diyorsan nerede ve nasıl olduğunu sen yaz onu tartışırız.

Hem kapitalizme hem de komünizme karşı olmak nasıl oluyor onu hiç anlamıyorum. Feodal döneme mi dönelim, avcı toplayıcı mı takılalım? Kapitalizm tek tip birşey değil bir kere; sosyal demokrat olanı falan yine anlıyorum, ama 2009 yılında hala merkezi planlama önerenleri ciddiye almakta zorlanıyorum.

Liberal demokrasi, iyi çalışan bir hukuk sistemi ve serbest piyasa kapitalizmi en uygun çözümdür. Bizi de başkasını da sıkmaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
%81 iktidar olmalarına yetmiyor her halde.

Bu düzeyde işçi örgütlülüğü kartel olsa idi, patronların ağzına bakarlar mıydı?

Bu düzeyde bir işçi örgütlülüğü, patronları neden sırtlarında taşıyor? İşçiler arasından üretim organızasyonunu yapacak adam çıkmıyor mu?

İşçi iktidarı için % kaç oranında oy almak gerek.

Demek ki %81 oranında sendikalı olsalar bile kartel olamıyorlar. Patronlar hala tepelerinde.

Sevgiler.

Niye yetmesin? Oyları ile istedikleri insanları başa getiriyorlar, son seçimde zaten sosyal demokratlar gitti liberaller geldi :) Ekonomik reformlar yolda :)

İşçi iktidarı olarak başka ne bekliyordunuz ki sevgili drekinci? İnsanlar demokratik biçimde hükümetlerini seçiyorlar, doğrusu da o.

Kimsenin patronu sırtında taşıdığı, ya da patronlardan kurtulmak istediği yok. İnsanlar bu sistemde refah ve huzurun mümkün olduğunu anlamışlar, yanı başlarında sizin önerdiğiniz sistemi de görmüşler, niye kendi sistemlerinden rahatsız olsunlar?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir kere ekonomi konusunda fikir sahibi olmak isteyen insanlar önce ekonomi konusunu anlamaya çalışmalılar, alıp ders kitabıyla ekonomi çalışmaktan bahsetmiyorum, gazete-dergi gibi yayınlarda ekonomi haberlerini takip etmek, popüler bilim kitaplarını falan okumak yararlı olacaktır. Nobel ödüllü ekonomistler var, uzmanlar, akademisyenler var; bunlar neler diyor onlara bakmak lazım; bugün yeraltına çekilmek zorunda kalmış son kullanma tarihi geçeli çok olmuş teorilere değil.

Hangi değerler ve doğrular dersen cevabı basit: Hak ve özgürlükler.

Birşeyin olmadığının ispatlanmayacağını da herhalde biliyorsundur Bergüzar abla, forumda bu kadar zaman geçirdikten sonra bunu bilmiyor olabileceğine inanmıyorum. Sömürü var diyorsan nerede ve nasıl olduğunu sen yaz onu tartışırız.

Hem kapitalizme hem de komünizme karşı olmak nasıl oluyor onu hiç anlamıyorum. Feodal döneme mi dönelim, avcı toplayıcı mı takılalım? Kapitalizm tek tip birşey değil bir kere; sosyal demokrat olanı falan yine anlıyorum, ama 2009 yılında hala merkezi planlama önerenleri ciddiye almakta zorlanıyorum.

Liberal demokrasi, iyi çalışan bir hukuk sistemi ve serbest piyasa kapitalizmi en uygun çözümdür. Bizi de başkasını da sıkmaz.

Sevgili Astur;

Elbette bizde ülkemiz ve dünyamız ile az çok ilgiliyiz. Herşeye objektif bakmaya çalıştığım gibi buna da bakmaya çalışıyorum elimden geldiği kadar. Benim de reddettiğim kapitalizm ve komünizm senin dediğin gibi son kullanma tarihi geçmiş olanlar.

Dünya hızla değişiyorsa bu değişime ayak uydururken kimse kimsenin çanağından almayacak. Bugün artık her ülkenin her bilgisi hepimizin elinde mevcut. Milli kıyafetinden geleneklerine kadar. Bu anlamda küreselleşme adına ve insanların refahı ve mutluluğu adı altında yapılan haksızlıkları da görüyoruz. Bak ludwig diyorki, afrikanın altındaki elmas orda dururken kimseye birşeyi yok, ama piyasaya para olarak sürdüğü zaman dengeleri alt üst ediyor. Bunu da anlıyorum ama o dengeler birkaç süper güç dediğimiz kitlenin elinde olduğu sürece doğru denge ve değer olarak algılanmayacaktır. Madem küreselleşiyoruz, neden ülkeler şu paktı, bu paktı kurarak birşeyler yapma yolunda. Burda bu konuda benden çok çok bilgisi olanlar her iki bakışında gerçeklerini masaya yatırmışlar. Dünyanın bunlardan sıyrılması gerekmiyor mu? Hem ben neden abd kapitalizmini kabul etmek zorundayım, ya da Rusya komünizmini? Kendi ülkem adına öncelikle kendi ülkemin insanının mutluluğu, sonra dünya insanı demek kötü mü? İnanırlar arasında bir laf vardır, 'ev dururken camiye haram' deriz. Bak Bush ne demiş yukarda gördün değilmi, kendi halkının refahı müzakere dahi edilemezmiş. Peki benim o adama !yok ya' deme hakkım yok mu? Bana kim nasıl diyebilir böyle bir hakkın yoktur diye.

Hak ve özgürlükler. Bunu tek çizgiye nasıl çekeceğiz.

Bak bir taraf diyorki, afrikadaki elmasta benim de hakkım var.

Ama aynı taraf yine diyor ki, benden borç para alırsan şu kadar faizle de geri ödersin.

Neye/kime göre hak ve özgürlükler, kim belirliyor bunları? Herkesin doğrusu başka başka, hangi doğrunun doğru olduğunu neye göre bileceğiz.

Abd de benimle aynı işi yapıp 8 saat çalışan bir işçi benim 5/10/20 katı maaş alıyorsa bu doğru mudur? O zaman neye göre liberal demokrasi, iyi işleyen bir hukuk sistemi ve serbest piyasa kapitalizmini nasıl hayata geçireceğiz. Yoksa eşitlik olmasın mı? O zaman hani hak ve özgürlükler?

Sevgiler...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...