Jump to content

Emperyalistlerden bir pislik daha


Recommended Posts

bergüzar altın konusunu hala mı anlamadın sen ya :D

adam çıkarıp süs eşyası yapmıyor yapsa da değişmez ya

tüm dünyanın dahil olduğu sisteme bir değer aracı sokuyor

pastayı daraltıp kendi payını arttırıyor

asıl sömürü böyle olur işte

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 209
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

bergüzar altın konusunu hala mı anlamadın sen ya :D

adam çıkarıp süs eşyası yapmıyor yapsa da değişmez ya

tüm dünyanın dahil olduğu sisteme bir değer aracı sokuyor

pastayı daraltıp kendi payını arttırıyor

asıl sömürü böyle olur işte

Ne kadar seviyorsunuz insanı salak yerine koymayı anlamadın mı hala diyerek ya!

Bende sana şu kadarını söyleyim tabi birileri gelip bunlar komplo teorisi diyecek ama diyeyim.

Çoğunuz duymuşsunuzdur Gazi Yaşargil'i, dünyanın en iyi beyin cerrahlarından biridir ve abd de yaşar, o ülke insanına hizmet eder öncelikle.

Peki Gazi Yaşargil kendi halkından daha mı çok seviyor abd halkını, ya da bu kadar mı para düşkünü bir kapitalist. Hiç sanmıyorum.

Bizim devletimiz onun gibilere destek mi vermiyor, ya da birileri bu ülkede onun gibilere destek mi verdirtmiyor?

Ya da başka bir örnek, Aselsan olayı, savunma sanayiinde 3 mühendis niyeyse aynı anda intihar ediyor! Trajik bir olay, ama gel gör ki bu mühendis gençlerimiz helikopterlerdeki bir mekanizma (bizde olmayıp dışardan bize epey bir fiyata satılan) üzerinde epey yol kat etmişler. Ecel ama değil mi?

Batının biz gibi ülkere yaptığı sömürüyü kendi cahilliğimle anlatayım.

Adam bizde bilime filan değer verdirtmiyor bunu kabul ediyorum, hükümet politikası diye alttan da alamıyorum ama başka çaremiz yok gibi şu anda, çünkü halkın birliği yok.

Bize fırını yapacak teknolojiyi sunuyor ama fırının açma kapama düğmesini yapmayı asla müsaade etmiyor, nasıl mı? Imf ve dünya bankası cevabı yeter sanırım. Ve açma kapama düğmesini, tek bir düğmeyi bize 10 fırın maliyetine satıyor. E tabi o fırınların çoğu bu ülkede alıcı olduğundan, hem halk kazıklanmış, hemde kazıklanan halktan alınan açma kapama düğmesi onun cebine girmiş oluyor. Nasıl anlattım ama, süperim ben ya :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş

bergüzar komplo teorine cewap wermiyecem bir kere orjinal değil :D

ikincisi seni salak yerine koymuyorum ama kaptırmışsın kimseyi dinlemiyorsun

altın konusunda sadece amerikaya değil herkeze zararlı diyorum mesela

sonuçta altını kullanan ona değerini weren piyasa dünyanın sen bu piyasaya ülkende altın war diye istediğin kadar altın sokamazsın

Link to post
Sitelerde Paylaş
bergüzar komplo teorine cewap wermiyecem bir kere orjinal değil :D

ikincisi seni salak yerine koymuyorum ama kaptırmışsın kimseyi dinlemiyorsun

altın konusunda sadece amerikaya değil herkeze zararlı diyorum mesela

sonuçta altını kullanan ona değerini weren piyasa dünyanın sen bu piyasaya ülkende altın war diye istediğin kadar altın sokamazsın

Yukarıda Astura yazdığım cevapta bir sürü sorum var, onlara cevabın var mı, öyle devam edelim o zaman...

Piyasa dediğin şey ne, kim belirliyor bunu, bunun doğrusu/eğrisi neye göre düzenleniyor ve ayrılıyor, bunlara cevabın var mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sen bu yapıştırdığın şeye gerçekten inanıyor musun yoksa dalga olsun diye mi koydun?

Nedir bunun ismi? Mu Kıtası felan mı?

Ne olacak, ipe sapa gelmez deli saçmaları. Ana dilinde doğru dürüst, özlemi yüklemini tutan cümle kurmaktan aciz ırkçı bozuntusu hayalperest alıkların, boş avunmaları..

Link to post
Sitelerde Paylaş
bakınız Haluk tarcan, Kazım Mirşan ve Bir çok Rus Bilim adamı.Mu kıta olarak batının yanlış çeviri yapıp dikkatleri dağıtma operasyonudur.Hazar denizi 5 parça iken ortasına verilen ad olup, hazar denizi diplerinden bulunan insan fosilleri ile Türklerin eşleştiği tüm bilim dünyası tarafından bilinmektedir.Somut kanıtlar kitaplarda mevcuttur.

Hangi kitaplarda? Karnımızdan konuşmadan, yayınlanmış bilimsel makalelerden örnekler verelim lütfen. Zırdelilerin, şarlatanların kimsenin ciddiye almadığı abuk subuk kitaplarından değil!

Hazar Denizi kaç yıl önce beş parça imiş? O zaman insanlar var mıymış? Fosillerle Türklerin eşleşmesi ne anlama geliyormuş? Türk derken ne kastediliyormuş? Herhangi bir Türk ile herhangi bir Arabı, Kürdü, Çerkezi, İranlıyı birbirinden kesin olarak ayırdedecek herhangi bir bilimsel, yani, fizyolojik, genetik vs türünden nesnel bir yöntem var mıymış? Varsa neymiş?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Soyut bilimlerde örneğin matematik gibi, temel kavramlarda oynama yapılmaz. rakamların, sayıların, bunlarla yapılan işlemlerin sonuçları hep doğru çıkar ve doğru kabul edilir. Şimdi sen kalkıp, bilim adı altında üretilen malların değeri soyuttur dersen ve sabit bir temel değer üzerine inşaa etmezsen, zaten o bilimi bilim olmaktan çıkar. Elinde bir kalem var diyelim. Bu kalemin değeri aşağı yukarı belli olur. Maliyet değeri + kullanım değeri dikkate alınır. Yoksa ipe sapa gelmez, satıcının ağzından çıkan her rakam bu malın değerini belirler dersen böyle bilimi kimse dikkate almaz. Ekonomi biliminin başına modern eklemekle modern olmaz.

Sen hayatında ekonomi kitabı okudunmu da böyle sallıyorsun? Senin eğitimin ne ki ekonomi konusunda böyle ahkam kesebiliyorsun? Eğer ki Harun Yahya'ya biyolog olmadığı için biyoloji konusunda ahkam kesmesini kaale almıyorsak senin bu gerici fikirlerini niye kaale alalım ekonomi konusunda? Sırf ideolojik saplatınlarından dolayı ekonomi biliminde devri geçmiş fikirleri savunuyorsun. Savunmasını yaparken de sanki bilimden çok anlıyormuş gibi yok sabit değer olmassa o bilim olmazmış felan diye işkembe-i kübradan sallıyorsun.

Herşeyden önce modern bilim çizgisine gel ondan sonra seni birileri ciddiye alsın.

Ekonomide emek-değer teorisi 130 senedir bitmiştir. Bunu kafana sok.

Kartelleşme tekelleşmenin de üstündedir. Tekeller birleşir kartel olur. Serbest piyasada, hangi ülkede, hangi sendika tüm işçileri çatısı altında birleştirmiş de kartel olmuş, İşçi konfederasyonları bile her biri ayrı telden çalıyor. En örgütlü olan ülkelerde bile sendikal örgütlülük düzeyi %40-%50 yi geçmez. Üstelik bir tarafta da milyonlarca işsiz dururken hiç kartelleşme olur mu? Laf ola beri gele yanıtlar veriyorsun.

Kardeşim. Niye dürüst olamıyorsun? İşçiler aralarında anlaşıp rekabet etmeme kararı alıyorlar mı almıyorlar mı? Kartel budur. Rekabet olsa fiyat daha düşük bir seviyede olacakken bunlar aralarında anlaşıyor ve fiyatı daha yukarı çekiyorlar. Bunu şirketler yaparsa ahlaksızlık oluyor, ve hatta yasadışı oluyor. Ama işçiler yapınca onların hakkı oluyor.

Patronun emeğini üretim organizasyonu açısından verelim diyorum. Gaspedilen yalnız budur diyorum.

Benim düzenimde aynı işi devlet memuru ve bürokratlar yapıyor ama bu iş karşılığında belli bir ücreti ve maaşı var. Bu maaş kendi katkısı düşünülerek saptanmış bir ücrettir. Kimseyi sömürmesi ile oluşmaz. Hiçbirzaman yüzbinlerce dolar tutarında olmaz. Milyarlarca dolar biriktiremez vs. vs.

Her patron zengin olmaz. Her girişimci zengin olmaz. Olayları doğru aksettir. Girşimci yaptığı yatırımın riskli olduğunu bilerek işe girer, ve kâr edebileceği gibi zarar da edebilir. Eğer zararı hakediyorsa kârı niye haketmesin?

Ayrıca işçiler istedikleri kadar kendileri ortaklaşa fabrika kurmaya hakları var. Kapitalizm onları bu özgürlükten mahrum etmiyor ki. Bunun için devrim felan yapmaya da gerek yok ki. İsteyen bir grup işçi kendi birkimleriyle bir yer açıp, işçi olarak da kendi çalışşabilir, kârı da paylaşabilir. Hiç bir yasa buna karşı birşey yazıyor mu?

Kar, zarar meselesini de defalarca anlattım. Ya aklın almıyor. Ya anlamak istemiyorsun.

Hayır. Olayları yanlış aksettiriyorsun. Sanki girişimci olan kişi her zaman kesin kâr ediyor, milyonlar kazanıyor felan. İşin riskini, iflas eden girişimcileri hiç saymıyorsun.

Kâr zarar olayını bir daha anlat bakalım. Eğer bu adam kâr ettiğinde işçilere geçirmiş oluyorsa, zarar ettiğinde de işçiler mi buna geçirmiş oluyor?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili Astur;

Elbette bizde ülkemiz ve dünyamız ile az çok ilgiliyiz. Herşeye objektif bakmaya çalıştığım gibi buna da bakmaya çalışıyorum elimden geldiği kadar. Benim de reddettiğim kapitalizm ve komünizm senin dediğin gibi son kullanma tarihi geçmiş olanlar.

İlgili olman elbette güzel Bergüzar abla, objektif bakma çabanı da takdir ediyorum. Bir tek kapitalizmin son kullanma tarihinin geçtiğini nereden çıkardığını anlayamadım :D

Dünyada şu anda komünizm diyebileceğimiz modeli uygulayan sadece 2 ülke var, K. Kore ve Küba. (bu sınıflandırmayı üretim araçlarının ve ekonominin büyük çoğunluğunun devlet elinde olmasına göre yapıyorum)

Kapitalizm ise değişen derecelerde tüm dünyada uygulanıyor. Serbest piyasa ve kapitalizm gelişmiş ülkelerin tümünde istisnasız uygulanıyor. Ayrıca kapitalizmin de onlarca farklı modeli uygulanıyor ve bunlar da değişim halinde. Bu sistemin son kullanma tarihinin geçtiğine inanmıyorum.

Dünya hızla değişiyorsa bu değişime ayak uydururken kimse kimsenin çanağından almayacak. Bugün artık her ülkenin her bilgisi hepimizin elinde mevcut. Milli kıyafetinden geleneklerine kadar. Bu anlamda küreselleşme adına ve insanların refahı ve mutluluğu adı altında yapılan haksızlıkları da görüyoruz. Bak ludwig diyorki, afrikanın altındaki elmas orda dururken kimseye birşeyi yok, ama piyasaya para olarak sürdüğü zaman dengeleri alt üst ediyor.

Kimse kimsenin çanağından almayacak çok iddialı bir ifade :) O düşünce ile sosyal devlet, vergiler falan ne olacak. Yoksa sen de mi laissez-faire'cisin bergüzar abla? :D

Küreselleşme adına yapılan haksızlıklar dediklerin nelerdir?

Bunu da anlıyorum ama o dengeler birkaç süper güç dediğimiz kitlenin elinde olduğu sürece doğru denge ve değer olarak algılanmayacaktır. Madem küreselleşiyoruz, neden ülkeler şu paktı, bu paktı kurarak birşeyler yapma yolunda. Burda bu konuda benden çok çok bilgisi olanlar her iki bakışında gerçeklerini masaya yatırmışlar. Dünyanın bunlardan sıyrılması gerekmiyor mu? Hem ben neden abd kapitalizmini kabul etmek zorundayım, ya da Rusya komünizmini? Kendi ülkem adına öncelikle kendi ülkemin insanının mutluluğu, sonra dünya insanı demek kötü mü? İnanırlar arasında bir laf vardır, 'ev dururken camiye haram' deriz. Bak Bush ne demiş yukarda gördün değilmi, kendi halkının refahı müzakere dahi edilemezmiş. Peki benim o adama !yok ya' deme hakkım yok mu? Bana kim nasıl diyebilir böyle bir hakkın yoktur diye.

Hak ve özgürlükler. Bunu tek çizgiye nasıl çekeceğiz.

Bak bir taraf diyorki, afrikadaki elmasta benim de hakkım var.

Ama aynı taraf yine diyor ki, benden borç para alırsan şu kadar faizle de geri ödersin.

Neye/kime göre hak ve özgürlükler, kim belirliyor bunları? Herkesin doğrusu başka başka, hangi doğrunun doğru olduğunu neye göre bileceğiz.

Abd de benimle aynı işi yapıp 8 saat çalışan bir işçi benim 5/10/20 katı maaş alıyorsa bu doğru mudur? O zaman neye göre liberal demokrasi, iyi işleyen bir hukuk sistemi ve serbest piyasa kapitalizmini nasıl hayata geçireceğiz. Yoksa eşitlik olmasın mı? O zaman hani hak ve özgürlükler?

Sevgiler...

O paktlar da küreselleşmenin parçası olabiliyor. Mesela AB denen olay bundan 65 yıl önce dünyanın gelmiş geçmiş en kanlı savaşının yaşandığı Avrupa'da sınırların kalkmasına yol açmadı mı? İşbirliği örgütlerinin de ekonomik kalkınma ve entegrasyon konusunda katkıları olduğunu düşünüyorum.

Bu arada ne ABD kapitalizmini ne de Sovyet komünizmini kabul etmek zorunda değilsin, ben Hong Kong kapitalizmini öneriyorum.

Başka ülkelerdeki insanların haklarını ihlal etmediğin sürece elbette önce kendi ülkem demeye hakkın var. Ama önemli olan bir nokta bir ülkenin çıkarının bir diğerininki ile çelişmesinin bir zorunluluk olmaması. Uluslararası ticaret ile iki tarafın da zenginleşmesi mümkündür mesela. Ayrıca her istediğini de diyebilirsin, ifade özgürlüğü denen birşey var.

Afrika'daki elmasta şahsen hakkım olduğunu düşünmüyorum, istediğim takdirde anca o elmasları ticaret sonucu elde etmem etik olur.

Borç ve faiz olayı da paranın kiralanmasıdır, aynen ev kiralamak gibidir. Bugünkü para yarınkinden daha değerlidir, parasını başkasına borç veren insan parasını o anda kullanma hakkından feragat etmiştir, bunun karşılığında anapara+faiz istemesi de gayet doğaldır.

Hak ve özgürlükler insanların doğal haklarına dayanır. İnsanların yaşama, mal sahibi olma, inanç, mutluluğu arama, ifade gibi hak ve özgürlükleri olduğu konusunda herhalde hepimiz olmasak da büyük çoğunluğumuz hemfikirizdir. Bunların temellendirilmesi çok da basit değil, ama insanlığın geldiği noktada bunları temel kabüller olarak görebileceğimiz düşüncesindeyim.

ABD'deki işçi senden daha fazla maaş alıyorsa bunda yanlış birşey yoktur, aynen senin Vietnam'daki işçiden fazla kazanmanın yanlış olmadığı gibi. O tamamen ekonomik verimlilik, ülkedeki arz talep vb. şeylerle ilgili bir durum.

Haklar konusunda bir yanlış anlaşılma olduğu görülüyor. Birincisi her anlamda eşitlik bir hak değildir. Haklar ve özgürlükler temelinde, yasalar karşıında eşitlik elbette arzulanan durumdur. Ancak eşitlik adına benim senin emeğinle kazandığın malına el koymam haklı değildir. Devletin görevi de bu tarz bir eşitliği sağlamak olmamalıdır. Aynı mantıkla uzun boyluların da bacaklarından bir kısmını keselim, insanların boyları eşit olsun(!). Biraz uç bir örnek olmakla anlattığım şeyi açıkçlayacağını sanıyorum. Kişinin inanç hakkı/özgürlüğü olması devletin insanı inandırması gerektiği anlamına gelmez, mutluluğu arama hakkı devletin senin mutluluğunu garantilemesi anlamına gelmez, yaşama hakkı devletin senin uzun yaşaman için yediğine içtiğine karışma hakkı olduğu anlamına gelmez.

İyi işleyen bir hukuk sistemi zaten hem iyi işleyen bir serbest piyasa ekonomisinin hem de liberal demokrasinin şartıdır, öncelik o olmalıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hangi kitaplarda? Karnımızdan konuşmadan, yayınlanmış bilimsel makalelerden örnekler verelim lütfen. Zırdelilerin, şarlatanların kimsenin ciddiye almadığı abuk subuk kitaplarından değil!

Hazar Denizi kaç yıl önce beş parça imiş? O zaman insanlar var mıymış? Fosillerle Türklerin eşleşmesi ne anlama geliyormuş? Türk derken ne kastediliyormuş? Herhangi bir Türk ile herhangi bir Arabı, Kürdü, Çerkezi, İranlıyı birbirinden kesin olarak ayırdedecek herhangi bir bilimsel, yani, fizyolojik, genetik vs türünden nesnel bir yöntem var mıymış? Varsa neymiş?

Yahu bunlar kafayı yemiş. Türk fosili :D :D Türk fosili nasıl oluyormuş yahu? Made in Turkey mi yazıyor altında orhun alfabesi ile? :D

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hangi kitaplarda? Karnımızdan konuşmadan, yayınlanmış bilimsel makalelerden örnekler verelim lütfen. Zırdelilerin, şarlatanların kimsenin ciddiye almadığı abuk subuk kitaplarından değil!

Gerek varmı buna, sabit olan düşüncelerinizde ne gibi bir bilimsellik arıyorsunuz.Bilim ne ? batının uydurma tarih anlayışımı.

Okumadığınız, bilmediğiniz, hakkında zerre araştırmanız olmadığı konular üzerinde karnınızdan niye konuşuyorsunuz.Gerek kazım Hoca, gerekse Haluk tarcanın kitabını elinize aldınız , kaynakça ve referanslarınamı baktınız.Bunlar yeni yazılmış bilgiler değil sadece derleme kitaplardır.Elinize alır bakarsınız , arkasında bilimsel makaleleri ,konuyla ilgili bir çok bilimsel incelemi kendi gözlerinizle görürsünüz.Tabi burda insan sadece kendi görmek istediğini görür ki , buda sizin bilimselliğinizdir. Kabullenmeniz gereken en önemli şey , darwinci insan evriminin insan tarihiyle uyuşmadığıdır ki , artık bunlarla ilgili bırakın makaleleri, somut şehirler bulunmaktadır.Ha oda nedir diye sormayın.İlginiz varsa araştırın bulun.Yoksada dinciler gibi söylem yapmayın.

Yahu bunlar kafayı yemiş. Türk fosili :D :D Türk fosili nasıl oluyormuş yahu? Made in Turkey mi yazıyor altında orhun alfabesi ile? :D

Durmak yok yalakalığa devam.Evrimin ırk açmazı ne kötü değilmi.Hadi onuda bırak Sapiensi bile açıklayamaması ve senin bunu dahi bilmemen ne komik.Şükredinki bu ülkede HY var, yoksa çürük teoriniz çoktan çöp olmuştu.

tarihinde Detay tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Ne olacak, ipe sapa gelmez deli saçmaları. Ana dilinde doğru dürüst, özlemi yüklemini tutan cümle kurmaktan aciz ırkçı bozuntusu hayalperest alıkların, boş avunmaları..

Harita bir önceki sayfada mevcut kendinize güveniyorsanız Hodri Meydan.Kimin avunmaları herkes görür.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sen hayatında ekonomi kitabı okudunmu da böyle sallıyorsun? Senin eğitimin ne ki ekonomi konusunda böyle ahkam kesebiliyorsun? Eğer ki Harun Yahya'ya biyolog olmadığı için biyoloji konusunda ahkam kesmesini kaale almıyorsak senin bu gerici fikirlerini niye kaale alalım ekonomi konusunda? Sırf ideolojik saplatınlarından dolayı ekonomi biliminde devri geçmiş fikirleri savunuyorsun. Savunmasını yaparken de sanki bilimden çok anlıyormuş gibi yok sabit değer olmassa o bilim olmazmış felan diye işkembe-i kübradan sallıyorsun.

Herşeyden önce modern bilim çizgisine gel ondan sonra seni birileri ciddiye alsın.

Ekonomide emek-değer teorisi 130 senedir bitmiştir. Bunu kafana sok.

Ben bilim insanıyım, bilimin ne olup olmadığını bilirim. Bilim objektiftir. Subjektif bilimlerde ise kavramlar üzerinde kimse oynama yapamaz. Bir malın değerinin bilimsel olarak tespit etmek için mutlaka sabit ve mütebakat sağlanmış bir kritere bağlamak gerek. Ben emeğe, bağlıyorum. Sen (modern bilim adına) subjektiftir diyorsun. Bu ne demektir. Kendi iddianı kafanda canlandır. Tutturabildiğin değerdir demek istiyorsun. Kişiden kişiye değişir demek istiyorsun. Böyle bilim olur mu? Sana göre 100 lira bana göre 10 kuruş. Böyle oynak şeylere dayanan bilim olur mu? Bir de sıkılmadan modern ekonomi bilimi diyorsun. Ekonominin modern olması ipe sapa gelmez dayanaklara göre mi olur.

Sosyalist olabilmek, öncelikle kapitalist ekonomi biliminin ne olup olmadığını bilmeyi gerektirir. Senin okuduğun (gerçi okumadığını itiraf ediyorsun ya) ekonominin ne olup olmadığını biz iyi biliriz. Sen anlamakta zorlanıyorsun ama bizler gözünüzün önüne seriyoruz.

emeksiz değer mi üretilirmiş. Bilim ve teknoloji ile, enerji kullanarak emeğin verimliliği artırılabilir. Ama emeksiz değer üretilmez. Emek-değer teorisinin bitmesi sizlerin kuruntusu.

. Niye dürüst olamıyorsun? İşçiler aralarında anlaşıp rekabet etmeme kararı alıyorlar mı almıyorlar mı? Kartel budur. Rekabet olsa fiyat daha düşük bir seviyede olacakken bunlar aralarında anlaşıyor ve fiyatı daha yukarı çekiyorlar. Bunu şirketler yaparsa ahlaksızlık oluyor, ve hatta yasadışı oluyor. Ama işçiler yapınca onların hakkı oluyor.
işçiler aralarında anlaşıp rekabet etmeme kararı almıyorlar. Önce kartel'in ne olduğunu sonra sendikanın ne olduğunu öğren. Toplu sözleşmeler ile, patronun karından daha fazla pay istiyorlar. Vermezse grev yapıyorlar. Bunun kartelleşme ile uzak yakın ilgisi yok. Kartelleşme bir üretim dalında rekabet edecek kimse bırakmama demektir. Sendikalarda böyle bir durum yoktur. Her sendikanın alternatifi vardır. Yoksa kurulabilir. Her sendika o iş kolundaki tüm işçileri örgütlememiştir. vs. vs.

patron zengin olmaz. Her girişimci zengin olmaz. Olayları doğru aksettir. Girşimci yaptığı yatırımın riskli olduğunu bilerek işe girer, ve kâr edebileceği gibi zarar da edebilir. Eğer zararı hakediyorsa kârı niye haketmesin?
Yine temcit pilavı gibi aynı argümanları tekrarlıyorsun.

Kapitalist ekonomi, üretim ve paylaşım ilişkilerini kumar haline getirmişse bunda üretenlerin kabahati yoktur. Kapitalistler bir yandan işçi emeğini sömürüyor. Sonra bu sömürü miktarından tatmin olmuyor birbirleri ile kumar oynuyorlar. Bazısı kazanıp pek çoğu kaybediyor. Bu kazanç ve kayıp mekanizması tamamen kapitalist ilişkilerin sonucudur. Yüz kez söyledim. Adamın kazmaya ihtiyacı var kazma üretip kullanıyor. Burada kayıp olmaz.

Adamların kazmalara ihtiyacı var üretip kullanıyorlar. yine kayıp yok.

Adamların kazmalara ihtiyacı var. Yeteri kadar da üretilmiş. Ama ihtiyacı olanlar ve dahi üretenler kendi emeklerinin karşılığını alamıyorlar ki. Bu ücretlerle kazmaları alabilsinler. İhtiyacı olana vermeyecektin de, ihtiyacı olana bunu alacak ücret vermeyecektin de. Niçin ürettin bu kadar kazmayı be kazma!

işçiler istedikleri kadar kendileri ortaklaşa fabrika kurmaya hakları var. Kapitalizm onları bu özgürlükten mahrum etmiyor ki. Bunun için devrim felan yapmaya da gerek yok ki. İsteyen bir grup işçi kendi birkimleriyle bir yer açıp, işçi olarak da kendi çalışşabilir, kârı da paylaşabilir. Hiç bir yasa buna karşı birşey yazıyor mu?
Kapitalist ekonomi işçilere yarın işbaşı yapacak kadar ücret veriyor. Hiç fabrika açacak kadar birikimleri olan işçi gördün mü?

Feodalite çözüldüğü zaman. Toprağa bağlı köylülere özgürlük verdiler. Ama bu köylülerin hiçbir zaman toprağı olamadı. Güya özgürdüler ama tüm topraklar sahipli idi. Kölelerin özgürlüğü ancak sahip seçme özgürlüğü olabiliyordu.

Senin ki de o hesap.

Kapitalizm işçilerin birikim yapmasına müsaade etmiyor ki. Bunlarla fabrika kursun.

. Olayları yanlış aksettiriyorsun. Sanki girişimci olan kişi her zaman kesin kâr ediyor, milyonlar kazanıyor felan. İşin riskini, iflas eden girişimcileri hiç saymıyorsun.

Kâr zarar olayını bir daha anlat bakalım. Eğer bu adam kâr ettiğinde işçilere geçirmiş oluyorsa, zarar ettiğinde de işçiler mi buna geçirmiş oluyor?

Yine aynı terane. Kafanın almadığı besbelli. Her söylediğinde, yanıtını vereyim belki. anlamasan da ezberlersin.

Üretilen bir mal, üretilmiştir. Türeticiye ulaştırıldığı vakit üretim amacına ulaşmıştır. Ve böyle bir ilişkide zarar diye bir şey olmaz.

Tüketiciye ulaştırmanın önünde engel varsa. İşte kabahatli bu engeldir. Veee bu engel kapitalistin kar hırsıdır. "Benim karımı vermezseniz ben de ihtiyacı olana ürünümü vermem" meselesidir. Bu inatlaşmada patron da zarar eder tüketici de. Tabi kabahat tüketicide değil. Çünkü alım gücü yok. (olsa kurban olsun)

Kabahat patronda. Depoda çürütür, denize döker ama kar edemeyeceği fiyatı vermeyene vermez.

Sonra da, zarar edebiliyorsam, kar da etmeliyim gibi çarpık bir mantık geliştirmektedir. Tıpkı senin gibi.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ben bilim insanıyım, bilimin ne olup olmadığını bilirim. Bilim objektiftir. Subjektif bilimlerde ise kavramlar üzerinde kimse oynama yapamaz. Bir malın değerinin bilimsel olarak tespit etmek için mutlaka sabit ve mütebakat sağlanmış bir kritere bağlamak gerek. Ben emeğe, bağlıyorum. Sen (modern bilim adına) subjektiftir diyorsun. Bu ne demektir. Kendi iddianı kafanda canlandır. Tutturabildiğin değerdir demek istiyorsun. Kişiden kişiye değişir demek istiyorsun. Böyle bilim olur mu? Sana göre 100 lira bana göre 10 kuruş. Böyle oynak şeylere dayanan bilim olur mu? Bir de sıkılmadan modern ekonomi bilimi diyorsun. Ekonominin modern olması ipe sapa gelmez dayanaklara göre mi olur.

Sosyalist olabilmek, öncelikle kapitalist ekonomi biliminin ne olup olmadığını bilmeyi gerektirir. Senin okuduğun (gerçi okumadığını itiraf ediyorsun ya) ekonominin ne olup olmadığını biz iyi biliriz. Sen anlamakta zorlanıyorsun ama bizler gözünüzün önüne seriyoruz.

emeksiz değer mi üretilirmiş. Bilim ve teknoloji ile, enerji kullanarak emeğin verimliliği artırılabilir. Ama emeksiz değer üretilmez. Emek-değer teorisinin bitmesi sizlerin kuruntusu.

Kardeşim, bir malın değeri sadece ona emek harcanmasıyla olmaz. Eğer ki o emek verilmiş şey bir halta yaramıyorsa kimse onu istemez. O zaman sen istediğin kadar "bu ürüne şu kadar saat emek harcandı, değeri budur" de dur. Değer onu isteyecek olan insanların gözündedir. Ve piyasadki fiyatta ortaya çıkar; bir malın piyasa fiyatı dışında bir "gerçek" değeri de yoktur.

işçiler aralarında anlaşıp rekabet etmeme kararı almıyorlar. Önce kartel'in ne olduğunu sonra sendikanın ne olduğunu öğren. Toplu sözleşmeler ile, patronun karından daha fazla pay istiyorlar. Vermezse grev yapıyorlar. Bunun kartelleşme ile uzak yakın ilgisi yok. Kartelleşme bir üretim dalında rekabet edecek kimse bırakmama demektir. Sendikalarda böyle bir durum yoktur. Her sendikanın alternatifi vardır. Yoksa kurulabilir. Her sendika o iş kolundaki tüm işçileri örgütlememiştir. vs. vs.

Yalan. İşçiler anlaşıp rekabet etmeme kararı alıyorlar. Diyorlar ki "bakın ücreti şu kadar istiyoruz, kimse oyun bozanlık edip daha azına razı olmasın". Aksi halde rekabette olasalar bu işçiler, işi kapmak için birbirlerinden daha az ücret söylecekler, ta ki fiyat belli bir seviyeye, artık daha ucuzunun "maliyetini kurtarmayacağı" bir seviyeye inene kadar düşecektir. Sendikaların amacı bu rekabeti engelleyip ücretlerin piyasa tarafından belirlenmesine mani olmak, ve piyasa değerinin üstünde bir ücret koparmaktır.

Yine temcit pilavı gibi aynı argümanları tekrarlıyorsun.

Kapitalist ekonomi, üretim ve paylaşım ilişkilerini kumar haline getirmişse bunda üretenlerin kabahati yoktur. Kapitalistler bir yandan işçi emeğini sömürüyor. Sonra bu sömürü miktarından tatmin olmuyor birbirleri ile kumar oynuyorlar. Bazısı kazanıp pek çoğu kaybediyor. Bu kazanç ve kayıp mekanizması tamamen kapitalist ilişkilerin sonucudur.

Kapitalist işçi emeğini sömürmüyor. Yalan söylüyorsun. Patron ve işçi belli bir ücrette anlaşır. Bu anlaşılan fiyat niye sömürü olsun ki? Piyasanın belirlediği bir fiyattır. Piyasanın belirlemesinin dışında "gerçek" fiyatlar da olmadığına göre hiçbirşeyin, o zaman sen neye dayanrak "işçi hakettiğinden az aldı" diyebilirsin ki? Kıstasın nedir?

Ayrıca üreticiler piyasada birbiriyle kumar oynamaz. Ekonominin en temel gerçeklerine yabancısın. Üreticiler müşteriler için rekabet eder. Kimi kazanır kimi kaybeder. Bu bir kumar değil bir yarıştır. Son sözü tüketici söyler. Ürettiğin malı ona beğendirmek zorundasın.

Yüz kez söyledim. Adamın kazmaya ihtiyacı var kazma üretip kullanıyor. Burada kayıp olmaz.

Adamların kazmalara ihtiyacı var üretip kullanıyorlar. yine kayıp yok.

Adamların kazmalara ihtiyacı var. Yeteri kadar da üretilmiş. Ama ihtiyacı olanlar ve dahi üretenler kendi emeklerinin karşılığını alamıyorlar ki. Bu ücretlerle kazmaları alabilsinler. İhtiyacı olana vermeyecektin de, ihtiyacı olana bunu alacak ücret vermeyecektin de. Niçin ürettin bu kadar kazmayı be kazma!

Kimse kazmaları depoda çürütmek için üretmez. Eğer ki müşterisi olmayacak birşey ürettiyse yatırımı boşa gider.

Kimse de ürettiği, yatırım yaptığı şeyi elaleme beleşe vermek zorunda değil.

Kapitalist ekonomi işçilere yarın işbaşı yapacak kadar ücret veriyor. Hiç fabrika açacak kadar birikimleri olan işçi gördün mü?

Feodalite çözüldüğü zaman. Toprağa bağlı köylülere özgürlük verdiler. Ama bu köylülerin hiçbir zaman toprağı olamadı. Güya özgürdüler ama tüm topraklar sahipli idi. Kölelerin özgürlüğü ancak sahip seçme özgürlüğü olabiliyordu.

Senin ki de o hesap.

Kapitalizm işçilerin birikim yapmasına müsaade etmiyor ki. Bunlarla fabrika kursun.

Birikim yapılarak yatırım yapılır. Başka türlü olmaz. İşçiler de birikim yapabilir. Niye yapamasın? Tabi tamamıyle vasıfsız bir işçi aldığı parayla zor geçinir, ama hünerli ve eğitimli işçiler birikim yapıp kendi işini de kurabilir, yahut hep işçi olarak kalmasına rağmen çok yüksek ücretler de alabilir. Yüz milyarla ücret alan CEO'lar da sonuçta işçidir. Sen olaya sadece en vasıfsız inşaat amelesinin açısından bakıyorsun.

Yine aynı terane. Kafanın almadığı besbelli. Her söylediğinde, yanıtını vereyim belki. anlamasan da ezberlersin.

Üretilen bir mal, üretilmiştir. Türeticiye ulaştırıldığı vakit üretim amacına ulaşmıştır. Ve böyle bir ilişkide zarar diye bir şey olmaz.

Tüketiciye ulaştırmanın önünde engel varsa. İşte kabahatli bu engeldir. Veee bu engel kapitalistin kar hırsıdır. "Benim karımı vermezseniz ben de ihtiyacı olana ürünümü vermem" meselesidir. Bu inatlaşmada patron da zarar eder tüketici de. Tabi kabahat tüketicide değil. Çünkü alım gücü yok. (olsa kurban olsun)

Kabahat patronda. Depoda çürütür, denize döker ama kar edemeyeceği fiyatı vermeyene vermez.

Sonra da, zarar edebiliyorsam, kar da etmeliyim gibi çarpık bir mantık geliştirmektedir. Tıpkı senin gibi.

Sen hayali şeylerden bahsediyorsun. Gerçek hayatla alakası yok bunların.

Bir kere kimse aptal değil ki depoda çürütmek için bir şey üretsin ona yatırım yapsın. Eğer ki bakıyor müşteri yok, hepten zarar etmemek için en azından maliyetinin altına satmak zorunda.

Sen sanıyorsun ki her üretilen şeyin kesin bir alıcısı var. Hayır böyle birşey yok. İş tamamen tüketicinin keyfine ve nazına bakar. Sonuçta parayı verecek olan o. Almak isterse, fiyat aklına yatarsa, bunu alarak eğer kendi hayatına birşey katacağına inanırsa alır, Yoksa almaz.

Bu demektir ki bir üretim yapılırken ürünün elinde kalma ihtimali her zaman var. İşçi ise ücretini peşin alır, ve işyerinin kâr yahut zarar etmesi onu ilgilendirmez. Sermaye sahibi tüketicinin nazı ve keyfine kalmış bir yatırım yapmıştır. Kazanırsa da kaybederse de bunu hakeder.

Link to post
Sitelerde Paylaş

patronlar da malları satabildiği en yüksek fiyata satıyorlar, işçiler de herhalde saraylar elde etmek için birliktelik içine girmiyorlar.. işçilerin konumuyla patronların konumu çok farklıdır. İşçilerin istediği ücretler nedeniyle kaç patron yüzde bir milyonluk karından ne kadarını kaybetmiş?

"işyerinin kâr yahut zarar etmesi onu ilgilendirmez." nerde ilgilendirmez... özellikle Türkiye gibi bir ülkede mi? çok işyeri ve istihdam varken hele...

Link to post
Sitelerde Paylaş
patronlar da malları satabildiği en yüksek fiyata satıyorlar, işçiler de herhalde saraylar elde etmek için birliktelik içine girmiyorlar.. işçilerin konumuyla patronların konumu çok farklıdır. İşçilerin istediği ücretler nedeniyle kaç patron yüzde bir milyonluk karından ne kadarını kaybetmiş?

"işyerinin kâr yahut zarar etmesi onu ilgilendirmez." nerde ilgilendirmez... özellikle Türkiye gibi bir ülkede mi? çok işyeri ve istihdam varken hele...

Tabiki işçi çalıştığı yer iflas etsin istemez. Ama yaptığı tek tek işlerin parasını peşin alır. Şöyle bir anlaşma yok: patron desin ki "ben şu malı bir satayım da senin paranı sonra veririm" demez. İşçiye ücretini her halükarda verir. Malı satıp satamamak da artık patronun derdidir. İşçinin değil.

Patronlar tabiki edebildikleri kadar kâr etmeye çalışır. İşçi de alabildiği kadar yüksek ücret talep eder. Tüketici de mümkün olduğunca ucuz almaya çalışır birşeyi. Bunlar normal şeyler.

Ama demek istediğin eğer şuysa: işçiler emek karteli/sendika kurup patrona kazığı geçirirlerse, patron gene kârından vazgeçmez, bu ücret farkını tüketiciye yansıtır. Evet eğer ki bir sektörde btün işçiler bunu yaparsa bu olabilir. Ama tek fabrikada olursa bu fabrika patronu diğer fabrikalardan fazla fiyat koyduğu aynı malı satmakta zorlanacaktır. Ama eğer ki işçilerin ücret artırma hamlesi başarıya ulaşırsa, ve patronlar da bunları fiyatlara yansıtırsa, sonuçta aynı işçiler aynı malları alan tüketiciler de olukları için ortaya çıkan şudur: ne kadar ittirirsen ittir, bir ekonomide yaşam standardını öyle asgari ücretle, sendikayla felan büyülü bir şekilde artıramazsın. Gerçek bir zenginliğin birikmesi, ekonominin büyümesi gerekiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Tabiki işçi çalıştığı yer iflas etsin istemez. Ama yaptığı tek tek işlerin parasını peşin alır. Şöyle bir anlaşma yok: patron desin ki "ben şu malı bir satayım da senin paranı sonra veririm" demez. İşçiye ücretini her halükarda verir. Malı satıp satamamak da artık patronun derdidir. İşçinin değil.

Patronlar tabiki edebildikleri kadar kâr etmeye çalışır. İşçi de alabildiği kadar yüksek ücret talep eder. Tüketici de mümkün olduğunca ucuz almaya çalışır birşeyi. Bunlar normal şeyler.

Ama demek istediğin eğer şuysa: işçiler emek karteli/sendika kurup patrona kazığı geçirirlerse, patron gene kârından vazgeçmez, bu ücret farkını tüketiciye yansıtır. Evet eğer ki bir sektörde btün işçiler bunu yaparsa bu olabilir. Ama tek fabrikada olursa bu fabrika patronu diğer fabrikalardan fazla fiyat koyduğu aynı malı satmakta zorlanacaktır. Ama eğer ki işçilerin ücret artırma hamlesi başarıya ulaşırsa, ve patronlar da bunları fiyatlara yansıtırsa, sonuçta aynı işçiler aynı malları alan tüketiciler de olukları için ortaya çıkan şudur: ne kadar ittirirsen ittir, bir ekonomide yaşam standardını öyle asgari ücretle, sendikayla felan büyülü bir şekilde artıramazsın. Gerçek bir zenginliğin birikmesi, ekonominin büyümesi gerekiyor.

İşçinin parasını peşin olmasının sömürü olayı ile ilgisi yoktur. Zaten belli bir ücrete "anlaştıkları" zaman patron sömürü payını hesap ederek işçiye dayatır. Daha fazlasını vermez. İşçi de piyasada pek çok işsiz olduğu için, işsizliğin ne demek olduğunu bildiği için kerhen bu ücrete razı olarak çalışmaya başlar. Arada anlaşma var diye sömürü yoktur denilemez.

Sonra piyasa piyasa diye tutturmuşsun. Piyasalara nasıl müdehale edildiğini, piyasaların nasıl büyük kapitalistlere çalıştığını kendin itiraf etmedin mi? Tekelleşme, kartelleşme piyasayı nasıl keyfi hale getirdiğini kendin söylemiyor musun? OPEC e itiraz ederken kartelleşmenin yarattığı haksız kazançtan bahseden sen değil misin?

Son cümlelerinle malların fiyatlarındaki oynamanın ve de ücretlerdeki artış veya azalmanın bile yaşam standartları için belirleyici olmadığını güzelce ifade ediyorsun. Yaşam standartlarının yükselmesinin üretime bağlı olduğunu ve ekonominin büyümesi gerektiğini söylüyorsun. İşte bu kadar laftan sonra doğru tespitlerin bunlar.

Tam da bu tespitlerden hareketle şunu söylüyoruz. Kapitalist ekonomide işçi ve emekçilerin istekleri doğrultusunda, bunların yaşam standartlarını yükseltecek amaçta büyümüyor. Bir avuç azınlığın lüks tüketimi doğrultusunda büyüyor. İşçi ve emekçilerin yaşam standardı 1 birim artarken, kapitalistlerinki 10 birim, 100 birim artıyor. Ve toplumda dengesiz gelişme ortaya çıkıyor. Ve biz bu dengesiz gelişmeye itiraz ediyoruz. Buna çare arıyoruz. Üretim kapitalistlerin isteğine göre değil, üreticilerin isteklerine, onların ihtiyaçlarına yönelik olsun, istiyoruz.

Sevgiler.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kardeşim, bir malın değeri sadece ona emek harcanmasıyla olmaz. Eğer ki o emek verilmiş şey bir halta yaramıyorsa kimse onu istemez. O zaman sen istediğin kadar "bu ürüne şu kadar saat emek harcandı, değeri budur" de dur. Değer onu isteyecek olan insanların gözündedir. Ve piyasadki fiyatta ortaya çıkar; bir malın piyasa fiyatı dışında bir "gerçek" değeri de yoktur.

Piyasadaki hangi fiyat? Emeğin piyasa değerini tüketici mi, üretici mi yoksa rekabet mi belirleyecek? Hangisi daha baskın? Rekabet değil mi? Tüketici daima daha ucuzu hatta hem ucuz hem de kaliteliyi ister. Kapitalizmin asıl açmazı da bu noktada başlamaz mı zaten? Rekabet sonucu düşen ürün değerini patron öncelikli olarak emek ücretleri üzerinden karşılar. Bu durumda çalışma saatlerini arttırıp verdiği ücreti minimum derecede tutar. Kapitalist ülkeler buna engel olmak için asgari ücret ilkesini koyarlar; ancak bu ücretin sefaleti bir yana, ekonomi dümencilerinin denetimsizlik ve rant sonucu asgari ücret bile lütuf hale gelir birçok yerde. Kapitalizmin asıl ahlak sorunsalı burasıdır. Senin kartelleşiyor dediğin sendikaların güçlü olduğu ülkelerde işçiler emek ücretlerinden ve sosyal güvencelerinden sürekli taviz vermekten kısmen kurtulur...

Yalan. İşçiler anlaşıp rekabet etmeme kararı alıyorlar. Diyorlar ki "bakın ücreti şu kadar istiyoruz, kimse oyun bozanlık edip daha azına razı olmasın". Aksi halde rekabette olasalar bu işçiler, işi kapmak için birbirlerinden daha az ücret söylecekler, ta ki fiyat belli bir seviyeye, artık daha ucuzunun "maliyetini kurtarmayacağı" bir seviyeye inene kadar düşecektir. Sendikaların amacı bu rekabeti engelleyip ücretlerin piyasa tarafından belirlenmesine mani olmak, ve piyasa değerinin üstünde bir ücret koparmaktır.

Sendikal örgütlenmede rekabet diye bir şey olmaz. Sendikal örgütlenmenin amacı emek ürününün piyasa değerini yükseltmek değildir, çarpıtıyorsun. Sendikanın asıl işlevi işçinin emek değerinin asgari ölçülerde korunması ve sosyal hakların güvenceye alınmasıdır.İşçilerin asgari oranda birlikte hareket etme istekleri bu bağlamda anlaşılır olup patronla pazarlık etme güçleri artacaktır. Dediğin sendika mantığı şu Türkiyede var zaten. Ki bu sendikaların birçoğu devlet güdümündedir, harcamalarını devlet karşılar. Böyle sendika olmaz, sendika devletten bağımsız olduğu oranda değerli ve güçlüdür; tıpkı sivil toplum örgütleri gibi.

Kapitalist işçi emeğini sömürmüyor. Yalan söylüyorsun. Patron ve işçi belli bir ücrette anlaşır. Bu anlaşılan fiyat niye sömürü olsun ki? Piyasanın belirlediği bir fiyattır. Piyasanın belirlemesinin dışında "gerçek" fiyatlar da olmadığına göre hiçbirşeyin, o zaman sen neye dayanrak "işçi hakettiğinden az aldı" diyebilirsin ki? Kıstasın nedir?

Türkiyede kaçak işçi oranlarını biliyor musun? Sigortasız ve güvencesiz işçilerin sayısını?

İşçinin ürettiği bir ürünün piyasada satılan değeri ile işçinin aldığı ücreti karşılaştırarak bunu bulamaz mıyız? Diyelim ki ben fırın işçisiyim ve tek başıma atıyorum 500 tane ekmek ürettim. Ekmeğin ortalama fiyatına göre bu da 375-400 ytl arası bir değer yapar.Ve ben, ortalama 12-13 saat çalışıyorum. Patron üretilen ekmeği satıp düzenli olarak para girdisi sağladığına göre bana da bir ücret verecek. Peki ama benim hakkım ne olacak? Ben söylüyeyim; şayet bana aylık iki milyar artı sigorta verip haftada bir günümü de tatil yaparsan bu insancıl ve etik bir değer olur. Yani ben sana aylık 12 milyar kazandırıyorum ve sana maliyetim 2milyar küsur. Sen böyle çalışabilen bir fırın işçisi görürsen söyle, ona altın plaket takacam ben:)

İkinci bir husus, devlet istatistik enstütüsünün 4 kişilik bir ailenin ortalama harcamaları... Bu rakamlar yoksulluk ve açlık sınırını da belirleyen rakamlar. Bugün yoksulluk sınırının 4 kişilik bir aile için 1,5 milyar civarında olduğu söyleniyor. Eee, senin piyasan benim garip fırın işçime günlük 20 milyon yevmiye, 15 saat iş ve yarım yamalak sigorta verirse bu adil midir? (bu gerçek bir örnektir,adam kazanıyor ama vermiyor). Yok mudur bunun ortası hocam? İyi kapitalistsin, rekabete inanıyorsun; ancak, ülke şartları ve insan gibi yaşamak için gerekli ücretler belli. Yoksullar mağdur edilmeden kapitalistin mutlu muıtlu ticaret yapma imkanı yok mudur? Kimse mağdur değil deme, Türkiyedeki kaç işçi TÜİK'in yoksulluk sınırı verileri üstünde para kazanıyor diye sorarım sana?

Ayrıca üreticiler piyasada birbiriyle kumar oynamaz. Ekonominin en temel gerçeklerine yabancısın. Üreticiler müşteriler için rekabet eder. Kimi kazanır kimi kaybeder. Bu bir kumar değil bir yarıştır. Son sözü tüketici söyler. Ürettiğin malı ona beğendirmek zorundasın.

''Üreticiler müşteriler için rekabet eder.''... Kapitalist patron kar için, kendisi için rekabet eder. Rekabet etmek için rekabet etmez, hele müşteri için hiç etmez. Kapitalist piyasada şirket büyümek zorundadır, hele ki rekabetin yoğun olduğu kar oranı yüksek sektörlerde rekabet edemezsen batarsın. Kapitalist bir patronun onca malın mülkün üstüne sürekli yatırım yapmasının sebeplerinden biri re rekabettir. Liberal olabilirsiniz, ancak bazı olguları sahip olmadıkları misyonları yükleyip yanılsama yaratmamak gerekir, rekabet neyse odur. Müşteri bundan yararlanabilir(o da her durumda değil) ama kapitalist müşteriye hayrından yapmaz. Onun amacı ürünlerinin satılmasıdır sadece ve ayakta kalmak...

Kimse kazmaları depoda çürütmek için üretmez. Eğer ki müşterisi olmayacak birşey ürettiyse yatırımı boşa gider.

Kimse de ürettiği, yatırım yaptığı şeyi elaleme beleşe vermek zorunda değil.

Üretilen tonla mal gerçekten ihtiyaç mıdır? Çöplüklerde kaç milyon cep telefonu olduğunu biliyor musun?

Birikim yapılarak yatırım yapılır. Başka türlü olmaz. İşçiler de birikim yapabilir. Niye yapamasın? Tabi tamamıyle vasıfsız bir işçi aldığı parayla zor geçinir, ama hünerli ve eğitimli işçiler birikim yapıp kendi işini de kurabilir, yahut hep işçi olarak kalmasına rağmen çok yüksek ücretler de alabilir. Yüz milyarla ücret alan CEO'lar da sonuçta işçidir. Sen olaya sadece en vasıfsız inşaat amelesinin açısından bakıyorsun.

sayın yorumcu, bu dediğiniz değişken bir şey olup kısıtlı bir durumdur. Siz çok nadir kalifiye eleman yetişen bir sektörde usta bir işçiyseniz muhtemelen oldukça iyi miktarlarda kazanma şansınız vardır. Vasıflı olmak çoğu zaman iyi kazanmaya yetmez. Başbakan boşuna en az üç çocuk yapın demiyor değil mi? :)

Sen hayali şeylerden bahsediyorsun. Gerçek hayatla alakası yok bunların.

Bir kere kimse aptal değil ki depoda çürütmek için bir şey üretsin ona yatırım yapsın. Eğer ki bakıyor müşteri yok, hepten zarar etmemek için en azından maliyetinin altına satmak zorunda.>>buna katılıyorum, adam en azından zarar etmemek için maliyetine satabilir. Ama aksi birçok örnek de vardır,talebe göre değişlken bir olgudur bu. Talebin çok yüksek olup arzın sınırlı olduğu durumlarda spekülatörler piyasayı allak bullak edebiliyor(pirinç fiyatlarının zıplaması örneğinde olduğu gibi).

Sen sanıyorsun ki her üretilen şeyin kesin bir alıcısı var. Hayır böyle birşey yok. İş tamamen tüketicinin keyfine ve nazına bakar. Sonuçta parayı verecek olan o. Almak isterse, fiyat aklına yatarsa, bunu alarak eğer kendi hayatına birşey katacağına inanırsa alır, Yoksa almaz.

Bu demektir ki bir üretim yapılırken ürünün elinde kalma ihtimali her zaman var. İşçi ise ücretini peşin alır, ve işyerinin kâr yahut zarar etmesi onu ilgilendirmez. Sermaye sahibi tüketicinin nazı ve keyfine kalmış bir yatırım yapmıştır. Kazanırsa da kaybederse de bunu hakeder.

Konuya bodoslama daldığım için affola, sadece birkaç konuda fikrimi paylaşmak istedim...

tarihinde AlbatrosS tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Gerek varmı buna, sabit olan düşüncelerinizde ne gibi bir bilimsellik arıyorsunuz.Bilim ne ? batının uydurma tarih anlayışımı.

Okumadığınız, bilmediğiniz, hakkında zerre araştırmanız olmadığı konular üzerinde karnınızdan niye konuşuyorsunuz.Gerek kazım Hoca, gerekse Haluk tarcanın kitabını elinize aldınız , kaynakça ve referanslarınamı baktınız.Bunlar yeni yazılmış bilgiler değil sadece derleme kitaplardır.Elinize alır bakarsınız , arkasında bilimsel makaleleri ,konuyla ilgili bir çok bilimsel incelemi kendi gözlerinizle görürsünüz.Tabi burda insan sadece kendi görmek istediğini görür ki , buda sizin bilimselliğinizdir. Kabullenmeniz gereken en önemli şey , darwinci insan evriminin insan tarihiyle uyuşmadığıdır ki , artık bunlarla ilgili bırakın makaleleri, somut şehirler bulunmaktadır.Ha oda nedir diye sormayın.İlginiz varsa araştırın bulun.Yoksada dinciler gibi söylem yapmayın.

Getir o zaman buraya, neymiş onlar, ne kaynaklarıymış hepimiz görelim.

Bak yukarıda somut bir soru sorduk. Önce onun yanıtını vermeye çalış istersen:

Fosillerle Türklerin eşleşmesi ne anlama geliyormuş? Türk derken ne kastediliyormuş? Herhangi bir Türk ile herhangi bir Arabı, Kürdü, Çerkezi, İranlıyı birbirinden kesin olarak ayırdedecek herhangi bir bilimsel, yani, fizyolojik, genetik vs türünden nesnel bir yöntem var mıymış? Varsa neymiş?

Buyurun, Halep oradaysa, arşın da burada!

Link to post
Sitelerde Paylaş
İşçinin parasını peşin olmasının sömürü olayı ile ilgisi yoktur. Zaten belli bir ücrete "anlaştıkları" zaman patron sömürü payını hesap ederek işçiye dayatır. Daha fazlasını vermez. İşçi de piyasada pek çok işsiz olduğu için, işsizliğin ne demek olduğunu bildiği için kerhen bu ücrete razı olarak çalışmaya başlar. Arada anlaşma var diye sömürü yoktur denilemez.

Sömürü yoktur. Sömürü derken sizin aklınızda sanki bir işçinin emeğinin değeri piyasa dışında belliymiş de işveren ona o fiyattan daha azını veriyormuş gibi konuşuyorsu. Ama dedik ki piyasa dışında gerçek fiyatlar yoktur. Bu ürünler fiyatları için geçerli olduğu gibi işçilerin emeğinin fiyatı yani ücretler için de geçerlidir. Piyasa ne verirse odur. Sen neye göre hesaplıyorsun işçinin ne kadar "hak ettiğni"?

Sonra piyasa piyasa diye tutturmuşsun. Piyasalara nasıl müdehale edildiğini, piyasaların nasıl büyük kapitalistlere çalıştığını kendin itiraf etmedin mi? Tekelleşme, kartelleşme piyasayı nasıl keyfi hale getirdiğini kendin söylemiyor musun? OPEC e itiraz ederken kartelleşmenin yarattığı haksız kazançtan bahseden sen değil misin?

Kartel kurmak pekçok ülkede yasalara aykırıdır. Eğer ki üreticiler gizlice anlaşsalar bile karteller bozulmaya yatkındır; her üreticinin hile yapıp diğerleri yüksek fiyattan satarken fiyat kırıp müşterileri kapma güdüsü doğacaktır.

Son cümlelerinle malların fiyatlarındaki oynamanın ve de ücretlerdeki artış veya azalmanın bile yaşam standartları için belirleyici olmadığını güzelce ifade ediyorsun. Yaşam standartlarının yükselmesinin üretime bağlı olduğunu ve ekonominin büyümesi gerektiğini söylüyorsun. İşte bu kadar laftan sonra doğru tespitlerin bunlar.

Tam da bu tespitlerden hareketle şunu söylüyoruz. Kapitalist ekonomide işçi ve emekçilerin istekleri doğrultusunda, bunların yaşam standartlarını yükseltecek amaçta büyümüyor. Bir avuç azınlığın lüks tüketimi doğrultusunda büyüyor. İşçi ve emekçilerin yaşam standardı 1 birim artarken, kapitalistlerinki 10 birim, 100 birim artıyor. Ve toplumda dengesiz gelişme ortaya çıkıyor. Ve biz bu dengesiz gelişmeye itiraz ediyoruz. Buna çare arıyoruz. Üretim kapitalistlerin isteğine göre değil, üreticilerin isteklerine, onların ihtiyaçlarına yönelik olsun, istiyoruz.

Hayır hiç de değil. Sana bariz bir örnek vereyim.

Biliyorun ki Vietnam, Çin, Hindistan gibi yerlerdeki işçiler "ucuz işçi" olarak geçiyor. Bu işçiler kime göre ucuz? Batı işçilerine göre ucuzlar. Peki niye ucuzlar bunu düşündün mü? Çünkü Batı'da hayat standartları yükselmiş, işçiler de artık diğer ülkelere göre daha pahalı. Bu Batılı ülkeler kapitalizmle hayat standartlarını böyle yükselttiler.

Eğer ki bazı insanlar pastadan küçük bir pay alıyorlarsa bile, pastanın kendisinin büyümesi sonucu aldıkları küçük dilim diğerlerine göre hala küçük olsa da diğer ekonomilerin insanlarına göre bu insan daha zenginleşecektir. Ekonominin büyümesinin en sağlam yolu da kapitalizmdir. Çin piyasa ekonomisine geçtikten sonra süper büyüme rakamları yakaladı. Asya kaplanları ve Japonya kapitalizmle kalkındı. Hindistan ise kalkınamadı. Niye? Acaba Sovyet özentisi 5 yıllık planlar uyguladıkları için olmasın? Yahut Gandi'nin "kendi kendimize yetelim" düsturu ile dış ticarete kapandıkları için olmasın?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Getir o zaman buraya, neymiş onlar, ne kaynaklarıymış hepimiz görelim.

Bak yukarıda somut bir soru sorduk. Önce onun yanıtını vermeye çalış istersen:

Ben düşüncemi belirttim ve siz bilimsel olarak olmadığını iddia ettiniz , bu durumda savunduğunuz bilimselliği buraya taşıması gereken sizsiniz.İddia Sahibisiniz ve kanıtla yükümlüsünüz.Siz bilimsel yazılarınızı bastıkça ben somuta indirgeyerek zaten size cevap vermiş olucam.

Buyurun, Halep oradaysa, arşın da burada!

Evet burada, sürekli ağzınızdan düşmeyen şu bilimselliğinizi, suvunduğunuz ortodoksin bilim ile burda açıklayın bizde sizin bilimselliğinizi çürütelim.En azından bilim neymiş sayenizde herkes görmüş olur.Yanlız demagoji istemiyorum, sadece sizin bilimsel kaynaklarınızı.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...