Jump to content

Ve İşte Çözüm


Recommended Posts

Astur,

Artık çarpıtmaya da başladın. Bak ben ne demişim:

Yani serbet piyasa diye ben paramla istersem roket fabrikası kurarım her istediğime satarım nasıl diyemiyorsan ...

Yani mevcut sistemde de bunu yapamadığını söylemişim. Ama sen ne demişsin:

Yok böyle birşey, bu resmen yalan. Ne Türkiye'de Aselsan, ne ABD'de Lockheed Martin kafasına göre devlet onayı olmadan satış yapabilir. Savunma sanayii her yerde devlet denetimindedir, uydurmayalım.

Arkadaşım siz okuma yazmayı nerde öğrendiniz?

Paran ha devlet elinde biriksin ha özel bankada, ikisi de birikim. Birikmeyen parayı nasıl harcayacaksın ki? Böyle saçma işlere girişeceğine derdin oysa islamcılar gibi faizi yasakla. Bu arada faize karşı çıkmanın sebepleri de mantıksız, evini nasıl kiraya veriyorsan paranı da verebilmelisin. Başkalarının hakkını ya da emeğini gasp etmekle ne alakası var? İnsanların kazandıkları parayı nasıl kullanacaklarına karışıyorsun, sonra hangi hakka engel olduğunu merak ediyorsun, o da iyi. Faiz kimin hakkını nasıl gasp etmek oluyor onu açıklasana sen mesela.

Faiz olmadan, insanların parasını da rızaları olmadan onlardan alıp başkalarına vermeden borçlanma işi nasıl olacak bu arada?

Yine anlamsız, yine soyut, havada sözler. Devlette biriken paranın farkını anlattım. Faiz konusuna gelince hala özgürlük üzerinden çarpıtma yapıyorsun. Paradan para kazanmanın bir defa serveti ele geçirenin servet konusunda büyük bir tekel haline gelmesine sebep olduğunu anlattım zaten. Ama sen hala paradan para kazanmanın nasıl bir temel insanlık hakkı olduğunu açıklamadın??? Bana paradan para kazanmak benim sistemimde yapılamayacak bir şekilde nasıl insanlara yardımcı olabilir anlatabilir misin? benim sistemimde yapılamayacak bir şekilde teknoloji yatırımına mı döner mesela. Nasıl??? Mevcut sistem saçmasapan bir açık vermiş diye o nasıl hak oluyor??? Bırak bunları. Artık tamamen anlamsız şeyler söylüyorsun.

Para mal ve hizmetlerin değerini ifade eden bir değişim aracıdır. Paranın karşılığı yoksa zaten para kağıt parçasına döner. Cinayetle de yakından uzaktan alakası yok, bundan daha kötü bir analoji düşünemiyorum.

Ben sebepleriyle anlattım ve anlatmaya devam ediyorum. Ama sen anlattıklarımı çürütemiyor sadece görmezden gelerek aynı şeyleri başka cümlelerle tekrarlamaya devam ediyorsun. Paranın karşılığı var. Sadece para sana ait değil. Devletten mal değişimi için yardımcı olark aldığın bir ölçüm aracından başka birşey değil.

Bu özgürlük piyasa ne kadar serbest olursa o kadar artar. Kredi veren insan sayısı arttıkça faizler düşer, piyasa canlanır. Kredi sistemi olmadı mı şimdiki gibi kriz olur. Faize ve krediye karşı çıkmak ekonomik etkinliği öldürmektir.

Özgürlük, özgürlük deyip duruyorsun da başkasının hakkını gasp anlamına gelmeyen somut bir hakka nasıl engel olduğumu hala bir kişi anlatabilmiş değil. Şimdiki açıkça görüneni resmen inkar ediyorsun. Şimdiki krizin sebebi nedir? Finans sektöründe ve varlıklı kesimde bir yığın para olmasına rağmen piyasada para dönmüyor olması değil midir? Bunu o sektörden almanın hiçbir yolu olmadığından değil midir? Sırf bunlar yüzünden piyasaya yeni para girişi yapılamadığından değil midir? Bunun sebebi onlara paradan para kazanma imkanı verilmiş olmasından değil midir? Kriz olmadan önce yığınla kredi veren vardı. Eee. Faizlerin düşmesinin hiçbir anlamı yok, para varlıklıların eline geçip orada takılıp kaldığı sürece hiçbir anlamı yok. Şimdi o kredi verenler artık vermiyor. Neden? Çünkü bitirdiler piyasadaki parayı da onun için. Piyasada para olsaydı bak nasıl iştahla saldırırlardı.

Teknolojide lider ülkeler nasıl oluyorsa hep kapitalist. Zeusun işine bak.

Astur'un sorudan kaçma yöntemlerine alıştık artık. Bak ben kapitalistlere bir meydan okuma yaptım: Teknoloji devlerinin arasına giremezsiniz bu sistemle dedim. Onlar bir kere piyasayı ele geçirdi mi asla sizin gibi ufak tefeklere kaptırmaz dedim. Sıfırdan, parasız başlayan bir biliminsanının hiçbir şansı yok dedim. Mesela yarıiletken teknolojisinin neredeyse bütün yöntemleri biliniyor? Niye Türkiye mikroçip üretmiyor. Üretiyor deme ben nasıl "ürettiklerini" çok iyi biliyorum. Bu soruna senin kapitalizm içinde bir çözümün yok ama benim çözümüm var!

Ben sana kapitalizmde varlık içinde yokluğu gösteriyorum, sen de gitmiş o varlıklıları örnek veriyorsun. Benim sistemim ortalıkta yokken kapitalistlerin gelişmiş olması kapitalizm için benim sistemime karşı hiçbir şekilde üstünlük vermez. Benim sistemim ortalıkta yok ki. Olmayan birşey kapitalizm ile nasıl yarışsın? Tamamen anlamsız ve ilgisiz. Ayrıca onlardan bahsetmiyorum. Ben bizim ülkenin halkını fakirleştirip süründürmeksizin onların arasına girmesinden bahsediyorum. Ben yapabilirim. Sen kapitalizm ile yapabilir misin? Yapamazsın. Ancak sömürülürsün.

Yalnız en başta yaptığın çarpıtma hiç hoş değildi. Lütfen doğrudürüst okuyalım.

Saygılar, sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bayşapka,

Faizin büyük bir kısmı yatırımlara yapılan destekle yatırımın getirisinden elde edilir.

Bankalar sayesinde bir çok insan bir araya gelir. Banka, fonu yatırıma aktarır, sonucun bir kısmını faiz olarak geri öder.

Sadece para değil, menkûl kıymet alım satımı ile de faiz getirisi elde edebilirsiniz. Ve emin olun bu arada sizin yatırımınızdan gelir elde eden insanlar da var.

Bu yazdıklarının benim sistemimde de karşılığı var. Anlatmadığım birşey yok demek değildir. Yapılamaz demek hiç değildir. Onu diyorsan daha yurtdışı ilişkilere de değinmedim. Bu, olmadığı anlamına gelmez. Anlatmadıklarımdan değil, anlattıklarım üzerinden gidelim. Hala "devlet" dediğim şeyi bildiğimiz devlet zannediyorsunuz. Lütfen devletin ne olduğunu anlamadan yorum yapmayınız.

İşte devletin ne olduğunu burada anlattım. Ve anlatmaya devam edeceğim.

Yazıdaki fikirse bence idealizm ve vaadler üzerine kurulu. Bir devlet herkese bir şekilde yetişip piyasaya kişiler üzerinden para enjekte edecek, para yok olacağından yatırıma teşvik edecek, sonra kalan para bir şekilde yok edilecek.

Devletin kişilere yetişmesi??? Devlet kimsenin peşinden koşmuyor forumdaşım. Sadece her ay, hiç kimsenin ilgisi olmadan devlet onların para hanesine sabit bir ekleme yapıyor. Bakınız kişi yatırım için devlete başvuracağında kime başvuracak biliyor musunuz? Bahsettiğim devlette kendi grubu içindeki grubun temsilcisine! Yani her zaman yüzünü gördüğü bildiği bir insana. Aynı grup içindeki diğer insanlarla tartışıp konuşacaklar. Uygun görürlerse yetkiyi verecekler, kendi bölgelerini kapsayan kaynak yetmiyorsa bir üst temsilciliğe gidecekler. Sistemimdeki devlet yapılanmasını okumadan bunları anlayamazsın. Yani sabit bir yönetenler sınıfının başını ağrıtmayacaklar. En büyük fark da bu zaten! Devlet sensin, benim... Başka birşey değil!!!

Fakat herkesin ihtiyacı aynı değil. Örneğin kimisi vardır yazlık villa inşa etmek ister, kimisi vardır, acarkent gibi bir yere yatırım yapmak ister. Bu da yüzlerce lüks ev demek.

Kimisi vardır, fabrika zinciri kurmak ister. Kimisi restoran zinciri. İkinci restoranı alınca adamın vergisini beşe katlamak ne demek?

Sen yatırımlardan bahsediyorsun, kişiler alım satımlardan değil. Bu tamamen farklı bir konu. Biz henüz oraya gelmedik.

Şu anki sistemin kurallarına uygulamaya kalksanız bu yeni sistemi çökertmek zor değil. Menkûle yatırım yapıp dondurup parayı biriktirirsiniz, sonraki ödeme devrinde menkûlü çözdürüp satarsınız. İki ödeme devirlik paranız olur.

Menkûle paranızı yatırabilirsiniz. Ama böyle kişisel yatırımlarla ilgili alışverişlerin sınırı var. İşte onun için bu tarz kişisel alımlarda vergi bir sonraki alışta katlanıyor. Alınan herşey devletin kayıtlarına otomatik geçiyor. Kimse aldıkları sattıkları konusunda gizlilik yapamaz. Herşey açık ortada. Ve bunu bir bilgisayar sisteminden başkası denetlemiyor. Hiçbir sorun yok.

Komik bir husus da, örneğin bir satıcı rekabete aldırmadan göreceli olarak 50 liralık malı 50.000.000 liralık olarak etiketleyebilir. Malı almak isteyen şahıs da kaynakları "sonsuz" olan devletten parasını ister. Devlet parayı vermeye niyetliyse bu mal için kaynak normalizasyonu yapması gerekir. Yani bunun için harcanan kaynak aslında 50 liralıktır demesi gerekir. Yani devletin fiyat etiketine bir şekilde müdahale etmesi gerekir.

Devlet yatırım yapacak olanlar haricinde kimseye özel birşey satın almıyor. Aynı şey şimdi de var. Bir proje için Tübitak a başvurduğunuzda projenizle birlikte proforma fatura gönderiyorsunuz ve onay bekliyorsunuz. Değişen birşey yok. Mevcut sistemde olan şeyleri sanki benim sistemimle ortaya çıkacak sorunlar gibi göstermeyin. Bunun dışında devlet insanlara para veriyor. Sen "istediğini al ben ödeyeceğim" demiyor. Bu nerden çıktı anlamadım.

Sevgiler, saygılar

Link to post
Sitelerde Paylaş
yeni bir ekonomik model tanımlayacağız.

Şevkini kırmak istemem ama bu cümleni görünce okumayı bıraktım. Ekonomik modellerin ne oldugunu biliyormusun? Model demissin ama arkasından gelen paragraflarca yazı. Hani model? Fazla değil, alt tarafı master seviyesi bir ekonomi kitabını açsan yazıdan çok matematik olduğunu görürsün. Ben çıkıp burada "Yeni fizik formülü buldum!" dediğimi hatırlamıyorum. Ekonomiden bahsedenlerden de aynı davranışı beklerım.

Neyse,

Evet, hani model?

Yazmayı bırakıp modelini ve çözümlü ispatını sun bence.

tarihinde Yer Su tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yer Su

Şevkini kırmak istemem ama bu cümleni görünce okumayı bıraktım. Ekonomik modellerin ne oldugunu biliyormusun? Model demissin ama arkasından gelen paragraflarca yazı. Hani model? Fazla değil, alt tarafı master seviyesi bir ekonomi kitabını açsan yazıdan çok matematik olduğunu görürsün. Ben çıkıp burada "Yeni fizik formülü buldum!" dediğimi hatırlamıyorum. Ekonomiden bahsedenlerden de aynı davranışı beklerım.

Neyse,

Evet, hani model?

Yazmayı bırakıp modelini ve çözümlü ispatını sun bence.

Ben de seni kırmak istemem ama bu yaptığın gereksiz gevezelikten başka birşey değil. Burada bunun bir ön çalışma olduğunu anlattım zaten. Ana prensipleri anlatıyorum. "Model" tanımlayacağım deyip hemen arkasından matematik formülleri sıralamam gerekiyormuş. Sen kiminle konuştuğunu bilmiyorsun ama bana kimse matematik, mantık öğretemez. Ben nerede formül yazacağımı, nerede açıklama yazacağımı iyi bilirim. Sen daha okumadan açıklamalarımın şekline takmışsın. Ben böyle saçmasapan bir yaklaşım hayatta görmedim. Okumuyorsan kalabalık etme. Zaten okuduğunu anlamaktan aciz insanlara cevap yetiştirmekten bıkmaya başladım. Anladığım kadarıyla tam çoluk çocuğun arasına düşmüşüz.

Saygılar

Link to post
Sitelerde Paylaş
Astur,

Artık çarpıtmaya da başladın. Bak ben ne demişim:

Yani mevcut sistemde de bunu yapamadığını söylemişim. Ama sen ne demişsin:

Arkadaşım siz okuma yazmayı nerde öğrendiniz?

Astral, lütfen dürüst ol. Şöyle yazmadın mı?

Buradaki eleştirilerde tamamen özgürlük fetişizmi üzerinden büyük bir çarpıtma yapılmış. Yani serbet piyasa diye ben paramla istersem roket fabrikası kurarım her istediğime satarım nasıl diyemiyorsan paranı insanlara zarar verecek şekilde de kullanamazsın. Kapitalizmde bunu yapabiliyorsun!

Sen ya kendi yazdığını okuyamıyorsun, ya da çok açık biçimde yalan söylüyorsun...

Böyle yapacaksan sana cevap yazmıyorum...

tarihinde Astur tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Astur,

Yanlış anlamışsın. Bu cümlenin açınımı dikkatli bir okuyucu için bellidir.

Buradaki eleştirilerde tamamen özgürlük fetişizmi üzerinden büyük bir çarpıtma yapılmış. Yani serbet piyasa diye ben paramla istersem roket fabrikası kurarım her istediğime satarım nasıl diyemiyorsan paranı insanlara zarar verecek şekilde de kullanamazsın. Kapitalizmde bunu yapabiliyorsun! (Yani paranı insanlara zarar verecek şekilde kullanabiliyorsun)

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili Astur,

Yanlış anlamışsın. Bu cümlenin açınımı dikkatli bir okuyucu için bellidir.

Buradaki eleştirilerde tamamen özgürlük fetişizmi üzerinden büyük bir çarpıtma yapılmış. Yani serbet piyasa diye ben paramla istersem roket fabrikası kurarım her istediğime satarım nasıl diyemiyorsan paranı insanlara zarar verecek şekilde de kullanamazsın. Kapitalizmde bunu yapabiliyorsun! (Yani paranı insanlara zarar verecek şekilde kullanabiliyorsun)

Sevgiler

Kapitalizmde yasalar var regülasyonlar var, dediğin bir durum yine de yok. Faiz kimsenin hakkını gasp etmek değildir, ekonomi de sabit bir pasta değildir, bu ekonomik safsataları aşmak lazım.

Bu arada kapitalizmi eleştiriyorum diyorsun da hangi kapitalizmi? İsveç'teki model ile Suudi Arabistan ya da Hong Kong'daki model aynı mı? ABD'de bundan 38 yıl öncesine kadar Bretton Woods sistemi uygulanmıyor muydu? Altın standardı yok muydu? Kapitalizm sabit birşey de değil, tek tip de değil, ilk başta onu görmen lazım.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Özgürlük, özgürlük deyip duruyorsun da başkasının hakkını gasp anlamına gelmeyen somut bir hakka nasıl engel olduğumu hala bir kişi anlatabilmiş değil. Şimdiki açıkça görüneni resmen inkar ediyorsun. Şimdiki krizin sebebi nedir? Finans sektöründe ve varlıklı kesimde bir yığın para olmasına rağmen piyasada para dönmüyor olması değil midir? Bunu o sektörden almanın hiçbir yolu olmadığından değil midir? Sırf bunlar yüzünden piyasaya yeni para girişi yapılamadığından değil midir? Bunun sebebi onlara paradan para kazanma imkanı verilmiş olmasından değil midir? Kriz olmadan önce yığınla kredi veren vardı. Eee. Faizlerin düşmesinin hiçbir anlamı yok, para varlıklıların eline geçip orada takılıp kaldığı sürece hiçbir anlamı yok. Şimdi o kredi verenler artık vermiyor. Neden? Çünkü bitirdiler piyasadaki parayı da onun için. Piyasada para olsaydı bak nasıl iştahla saldırırlardı.

Astral,

Maalesef öncüllerin yanlış. Doğal olarak da ulaştığın sonuçlar yanlış. Yani yanlış bir başlangıç noktasından başlıyor ve sonuç olarak da yanlışa ulaşıyorsun. Kriszin nedeni, "Finans sektöründe ve varlıklı kesimde bir yığın para olmasına rağmen piyasada para dönmüyor olması" değil.. Tam tersine, bu sektörden ve bu sektöre yatırım yapanlardan, geçmişte, kapitalizmin normal işleyişine göre paranın hiç gitmemesi yere aşırı para çıkışı olduğu için kriz var. Yani karşılığı olmadan şişirilmiş bir mortgage piyasasıyla, normalde asla kredi verilmemesi gereken kesime, normal gidişte asla ev sahibi olamayacak en düşük gelir seviyesinde, işsiz veya işlerine bağlılığı pamuk ipliği ile olan toplumun en düşük gelirli tabakasına krediler verildi, emlak sektörü körüklendi. Bunlar evlere hücum edince emlak fiyatları arttı ve kağıt üzerinde bu kesimler, borçlandıkları tutardan daha yüksek değerlere sahip oldular. Sonra aradaki fark karşılık gösterilip yeni krediler verildi, bunlarla bu kesim evlerine, normalde asla alamayacakları mobilyalar aldılar, sittin sene yenileyemeyecekleri arabalarını yenilediler.

Net olarak para, sermaye sahibi olup da parasını yüksek faizle değerlendirme umudundaki 1-reel sektörün hareketlenmesiyle petrol fiyatlarının diğer hammadde fiyatlarıyla birlikte artması sonucu muazzam bir servete kavuşan petrol zenginlerinden, 2-yine reel sektörün canlanmasıyla ve düşük dolar kuru nedeniyle ABD ihracatından iyi para kazanan Avrupa devletleri ve banka sektöründen, 3-rüyalarında görmedikleri parayı bir kaç yılda ele geçiren, Rusya'nın doğal zenginliklerini ellerinde tutan Rus oligarklarından ABD yoksullarına ve oradan da Amerikan reel sektörüne aktı. Bir döngü oluştu: Amerikan halkının eline karşılığı olmayan krediler yoluyla para geçtikçe, bu para reel sektöre, yani Amerikan inşaat sektörü, emlakçılar, otomotiv sektörü, elektronik eşya üreticilerine, bunların ticaretini yapanlara, bu sektörlerde çalışıp maaş alanlara akıyordu. Tabi Irak ve Afganistan savaşı dolayısıyla Amerikan kamu harcamalarının yükselmesinin de artan talepte etkisi var.. Talep yükseldikçe emtia fiyatları daha da artıyor, bu da yukarıdaki üç kesimin elinde biriken parayı arttırıyor, bunları nereye koyacaklarını bilemeyen bu kesimler de yüksek riski dolayısıyla yüksek gelir getiren ABD finans sektörüne parayı akıtıyorlardı.

Yani ortada kimin elinde patlarsa onu batıracak bir balon büyüdükçe büyüyor ve elden ele geziyordu. Bir süre bu balonu elde tutmak tatlıydı, çünkü tatlı faiz getiriyor, kağıt üzerinde, bilgisayar belleklerindeki sanal servetler yükseldikçe yükseliyor, sağlarına sıfır ekleniyordu. Bu da bir tür saadet zinciri oluşturuyordu.

Fakat ne kadar ekmek , o kadar köfte.. Ekonominin değişmez kuralı artan risklerin günün birinde gerçekleşeceğini söyler. Kar ne kadar yüksekse, risk de o kadar yüksektir ve her kısır döngü, günün birinde kırılır. Sistemin en dibindeki mortgage ve onun türevi krediler geri ödenmemeye başlayınca ve piyasa da bunu algılayınca, çanak çömlek patlar. Ve bunlar ödenmez hale geldi, emlak fiyatları hızla düştü, şişen emlak fiyatları üzerine inşa edilmiş sözde güvenceler, karşılıklar vesaire birden sıfıra indi.. Riskli ama getirisi yüksek mortgage piyasasına yatırım yapanlar paralarını geri istediler ama çok geç kalmışlardı, çünkü o para artık geri ödenebilir bir para değildi, aslanın midesindeydi..

Şimdi para nerede? Yanıtı çok basit: Amerikan ekonomisinde. Kar, ücret, prim, rant.. olarak ödendi. Net zarar, yukarıdaki üç kesimde, net kar ise Amerikan halkında. Bu kadar basit.

Dolayısıyla, Astral'in yukarıda söylediği doğru değil. O zannediyor ki, insanlar zevk olsun diye, kaprisleri sonucu parayı ellerinde tutuyorlar. Sistemin çarkları normal işlediğinde, ahmaklardan başka kimse parayı elinde tutmaz. Parasını en çok gelir nereden geliyorsa, tabi göze alabileceği risk faktörüne göre, orada değerlendirir. Ortada para varsa bu eninde sonunda ekonomiye döner.

Astral'in bütün yanlışlarının temelinde yatan esas yanılgısı, paranın değerinin kendinden menkul olduğunu varsayması. Hayır, para kendisi değer taşımaz. 100 lirayı ateşe atınca birikmiş 100 liralık değeri yoketmiş olmazsın. Kendine zarar vermiş olursun sadece. Başka hiçkimseye değil. Tam tersine, senin vazgeçtiğin 100 liralık değişim değeri, toplumun tüm kesimine sahip oldukları para oranında dağılır. Kazandığın parayı hiçbir zaman harcamayıp bahçendeki kuyuya attığında da aynısı olur. Sen o parayla alışveri yapmaktan kendin vazgeçmiş olursun. Sen talepte bulunmadığın için, senin vazgeçtiğin talebin etkisi kadar pazardaki malların fiyatı düşer, o zaman gider o malı başkası alır.

Zannediyor ki, bir zengfin geceliği on bin dolarlık otelde bir gece geçirince dünya on bin dolar fakirleşir.. Hayır, öyle bir şey yok. O adamın verdiği on bin dolar gecelik, otel sahibine kar, otel çalışanlarına müdüründen kat görevlisine, garsonuna kadar ücret olarak geçer.. Otele mal satanlar, onların çalışanları, onların ve otelin ücretlilerinin alışveriş yaptığı yerler.. Oralarda çalışanlar. Sonuçta o on bin dolar, kısa zamanda on bin kişinin cebine dağılır ve bu hareket ne kadar hızlı olursa ulusal gelir dediğimiz şey o kadar yükselir.

Astral, "lüks sektör" diye kendi içinde kapalı bir ekonomi varsaymış. Bu da yanlış, hiçbir sektör, kendi içinde kapalı değildir ve olamaz. Para hangi sektör olursa olsun girdiği anda diğer tüm sektörlere civa gibi hızla akar. Kristal yüzük veya nükleer bomba için ödenen paranın bir kısmı, mutlaka kısa bir süre sonra sokaktaki simitçinin cebine girecektir. Bu tabi nükleer bomba ticaretişnin meşru bir şey olduğunu göstermez. Sadece efendim "para ekonomiye akmıyor, zenginler arasında dolaşıyor" gibi bir argümanın geçersizliğini gösterir.

Sık sık "efendim Afrika'daki açlar dururken ne bu israf" sözlerini duyarız. O israf denilen şey, her neyse, isterse yüz bin dolar verilmiş üç kuruşluk şampanya, isterse düğünde takılmış löp löp altın olsun, harcaması yapıldığı anda el değiştiren para ekonomiye katılır. Bir şampanyaya birisi bir milyon dolar verdiğinde, Afrika'daki herhangi aç bir kimsenin kursağına gidecek bir lokmadan herhangi bir şey de eksilmez. Bunlar boş demagojilerdir. Kriz insanlar lüks harcama yaptıkları için değil, harcama yapamadıkları için olur. Lüks oteller, kuyumcular, tatil tesisleri, barlar.. kapandığı zaman toplum zerre kadar refah kazanmadığı gibi işsizlik artar, bunlardan mahallelerindeki bakkala, kasaba akan para kesilir.. Toplum sonuçta yoksullaşır. Ayrıca lüks tüketimin seviyesi, toplumun refahı için, ekmek, peynir tüketiminden çok daha doğru bir göstergedir. Bir toplumda lüks ne kadar yüksek düzeydeyse, toplum da o kadar refah içindedir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çok güzel açıklamışsın deicide, teşekkürler. Sen nasıl marxistsin yav? :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Çok güzel açıklamışsın deicide, teşekkürler. Sen nasıl marxistsin yav? :)

Farklı şeyler bunlar sevgili Astur.. Kapitalizmin göreli üstünlüğünü takdir etmek, ondan daha iyi bir düzen olamayacağı anlamına gelmez.

Yanlış bir yaygın anlayış var.. Hem marksist olmayanlarda, hem de marksistlerde. Zannediliyr ki, Marx, ne olursa olsun, her şeye rağmen mutlak bir kapitalizm düşmanı.. Hadi marksist olmayanlar iin normal ama marksistlerin çoğunluğu için bu bağışlanmaz bir cehalet. Örneğin her koşulda kapitalizmi kötülemek için düpedüz feodal değerlerin savunuculuğunu yapanlar var. Bunları anlamak olanaksız.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Farklı şeyler bunlar sevgili Astur.. Kapitalizmin göreli üstünlüğünü takdir etmek, ondan daha iyi bir düzen olamayacağı anlamına gelmez.

Yanlış bir yaygın anlayış var.. Hem marksist olmayanlarda, hem de marksistlerde. Zannediliyr ki, Marx, ne olursa olsun, her şeye rağmen mutlak bir kapitalizm düşmanı.. Hadi marksist olmayanlar iin normal ama marksistlerin çoğunluğu için bu bağışlanmaz bir cehalet. Örneğin her koşulda kapitalizmi kötülemek için düpedüz feodal değerlerin savunuculuğunu yapanlar var. Bunları anlamak olanaksız.

Sevgili deicide, senin ortodoks marxist olmadığını, olaylara daha gerçekçi yaklaştığını, yeni ve alternatif çözümler yaratmaya çalıştığını zaten başka başlıklardaki yazılarından biliyorum. Açıkçası amacım hem sana yaklaşımın nedeniyle olan takdirimi ifade etmek, hem de ortodoks marxistlerimize inceden dokundurmaktı :) Marx'ın ekonomi konusunda birçok ortodoks marxistten aradaki yaklaşık birbuçuk yüzyıla rağmen daha bilgili ve öngörü sahibi olduğunu da biliyorum, buna güzel örnek ludwig'in geçenlerde açtığı başlıktı. (Marx ve Engels'in merkezi planlama konusundaki şüpheleri ile ilgili olan) Ne yazık ki bazı arkadaşlar olaya çok dogmatik yaklaşıyor. Frankfurt okulu gibi neo-marxist ekoller de oldukça değerlidir, ama o ekol doğrultusunda düşüncelere sahip kimseye henüz rastlamadım, keşke olsa... Dediğim gibi, önemli olan dogmatik olmamak, gerçekliği ideolojik olarak eğip bükmemek, zamanın ve bilimin gerisinde kalmamak. Ben serbest piyasayı ve kapitalizmi savunan bir insan olarak Adam Smith ve David Ricardo gibi klasik iktisatçılar gibi emek-değer teorisini savunmayı falan gerekli görmüyorum mesela, bu da onları ve görüşlerini takdir etmeme engel olmuyor. Aynı yaklaşımı ortodoks marxistlerimiz neden benimseyemiyorlar onu merak ediyorum mesela.

Ha bu arada, olur da daha iyi bir düzenin mümkün olabildiği görülürse, elbette doğru olan onu savunmak olacaktır. Ama şahsen kapitalizmin sorunların çözümünün sistem dahilinde bulunmasına imkan tanıyacak esneklikte olduğuna inanıyorum. Dünyadaki çeşit çeşit kapitalizm zaten kapitalizmin ne denli esnek olduğuna delildir.

tarihinde Astur tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Anladığım kadarıyla deicide'nin şu sözleri:

"Zannediyor ki, bir zengfin geceliği on bin dolarlık otelde bir gece geçirince dünya on bin dolar fakirleşir.. Hayır, öyle bir şey yok. O adamın verdiği on bin dolar gecelik, otel sahibine kar, otel çalışanlarına müdüründen kat görevlisine, garsonuna kadar ücret olarak geçer.. Otele mal satanlar, onların çalışanları, onların ve otelin ücretlilerinin alışveriş yaptığı yerler.. Oralarda çalışanlar. Sonuçta o on bin dolar, kısa zamanda on bin kişinin cebine dağılır ve bu hareket ne kadar hızlı olursa ulusal gelir dediğimiz şey o kadar yükselir.

Astral, "lüks sektör" diye kendi içinde kapalı bir ekonomi varsaymış. Bu da yanlış, hiçbir sektör, kendi içinde kapalı değildir ve olamaz. Para hangi sektör olursa olsun girdiği anda diğer tüm sektörlere civa gibi hızla akar. Kristal yüzük veya nükleer bomba için ödenen paranın bir kısmı, mutlaka kısa bir süre sonra sokaktaki simitçinin cebine girecektir. Bu tabi nükleer bomba ticaretişnin meşru bir şey olduğunu göstermez. Sadece efendim "para ekonomiye akmıyor, zenginler arasında dolaşıyor" gibi bir argümanın geçersizliğini gösterir."

Astral'ın söylediklerinin karşıtı değil, hatta Astral'ın önerdiklerinin içerisinde. Çünkü paranın bir şekilde harcanmasından yana Astral. Batı Avrupa'da yüzde 40 dolaylarında alınan vergilerle bu sağlanmaya çalışılıyor ve toplumlar çoğunluk olarak refaha kavuşabiliyorlar. Ne kadar doğru bilmiyorum ama çok büyük karlardan sonra bu karların piyasaya hemen sürülmesinin de zararlı olduğu söyleniyor.

Şöyle bir alıntıyı tartışmaya açmak için paylaşıyorum:

"Kapitalizmin yol açtığı krizler ise bir çeşit “kendi silahıyla vurulma” olayıdır. Spekülatif krizler bir yandan zenginliğin belli ellerde toplanmasına, diğer yandan diğer coğrafyaların fakirleşmesine sebep olur. Belli ellerde toplanan zenginlik harcanarak veya yatırıma dönüştürülerek bitecek bir zenginlik değildir. Fakat sistemin işleyebilmesi için ya üretim alanında ya da finans alanında yatırıma dönmesi gerekmektedir. Üretim alanına yönelse üretim kapasitesini şişirip arz fazlasına yol açar ve tüketim talebini aşan bir üretim ortaya çıkarır. Bu ise en ileri teknoloji ile çalışan dünya devi fabrikaların zarar etmesi sonucunu doğurur. Bu durumda üretime dayalı ekonomi önemini gittikçe yitirmeye, spekülatif kazanç yolları gittikçe daha cazip hale gelmeye başlar. Fakat krizler yoluyla dünya fakirleştirildiği için, o büyüklükteki bir servete para kazandıracak bir finans piyasası yoktur. Bunun üzerine yapay ihtiyaçlar üretilmeye başlanır. Halkın elindeki varlıkların değeri suni olarak yükseltilip, buna karşılık faizli kredi kullanmaları sağlanmaya çalışılır. Ne var ki sıcak para hareketleri, katma değer üreten, yani ülkeye ve topluma fayda getiren hareketler değildir. İş alanları oluşturmaz, vergiye dönüşmez. Bir yanda işsizlik artmakta, ekonominin dengeleri bozulmakta ama diğer yanda ekonomi suni olarak bir balon gibi şişmekte ve büyümektedir. Zor durumda kalan halk ellerindeki varlıkları satmaya kalkıştığında balon birden patlar. Fiyat artışlarının ve ekonomik büyümenin gerçek olmadığı bir anda ortaya çıkıverir. Borsa çöker, riskli krediler vermiş olan finans kuruluşları ve bankalar birer birer batmaya başlar. Güçsüz ülkelerin zenginliklerini sömürmek için kullanılan yöntem, bir anda kendi ülkelerinin kaçınılmaz sonuna dönüşür."

Link to post
Sitelerde Paylaş

Türkiye gibi ülkelerde yaşanan krizlere yönelik olarak da:

"İşte “kullanılan krizler” bu tür krizlerdir ve kapitalizm bu tür krizlerle hayat bulan bir ekonomik sistemdir. Dünya zenginliğinin sömürülebilmesi için güçlüler tarafından kasıtlı olarak çıkarılır ve sıklıkla kullanılır. Genellikle de gelişmekte olan ülkelerde yaşanır. Çünkü fakir ülkelerin kaybedecek bir şeyi yoktur. Gelişmekte olan ülkeler ise servet oluşturma potansiyeli taşırlar. Bu ülkeler bir süre çalışırlar uğraşırlar belli bir ekonomik güce ulaşırlar. Ama bir kriz! Zenginliklerini kaybedip tekrar başa dönerler. Çalışırlar uğraşırlar bir ekonomik güce ulaşırlar, bir kriz! Ve zenginliklerini kaybedip tekrar başa dönerler. “Kullanılan krizler” vasıtasıyla bir inek gibi sağılırlar. Türk toplumunun çok alışık olduğu ve bildiği bir yöntemdir

(...)

Kriz dönemleri için kapitalizmin, yeni harcama ve gelir alanları oluşturmaktan başka bir çözümü yoktur. Bir ülkenin zenginliklerini sömürmek için çıkarılan krizlerin sonrasında, IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla kredi verilerek onun yeni yatırım ve gelir alanları oluşturması sağlanır. Ancak zenginlerin kendi evlerinde çıkan yangının söndürülmesi için kim kredi verecektir? Elbette ki bu durum da çözümsüz değildir. Bugüne kadar bu sorun, vahşi bir yöntem olan savaşlar aracılığıyla çözülmüştür..."

Link to post
Sitelerde Paylaş

Alıntının kaynağını da yazsaydın ya NomadUn...

Bu Naomi Klein tarzı komplo teorilerinden sıkılmadınız mı hala?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Faiz varsayımsal bir değerdir; gerçek karşılığı yoktur ki sayın astralin söylemeye çalıştığı da bu olsa gerek. Bankacılık sistemini düşünelim... Bir banka birine belli teminatlar karşılığı kredi verdiği zaman onu belli bir faiz oranıyla geri alır. sayın astralin eleştirilerinin temel hareket noktasının da burası olduğunu düşünüyorum ki bankanın aldığı faizin somut karşılığı nedir? Banka ne iş yapmıştır ki verdiği paradan faiz almaktadır? Sayın astur, bu konuda ''kira'' örneğini vermektedir; ancak, kira faiz olgusunu tam olarak karşılamaz. Zira, bankanın bu parayla doğrudan bir yatırım yaptığı zaman kar elde edeceğinin garantisi yoktur! Kira sisteminde bile yoktur;ancak, diyelim ki evini kiraya veren bir mülk sahibi, bu parayı senetle sepetle teminat altına alır. Kiracı parasını ödemezse hukuk sistemi cezai yaptırımlarını uygulayacaktır. İkinci bir husus da bankalarının faiz oranlarıdır ki bu da faiz olgusunun göreceli bir değer sistemi olduğunu gösterir. Denilebilir ki arz-talep sistemi var, dileyen yatırımcı parasını dilediği şartlarda ve oranlarda kiraya verebilir. Bu durumda benim iki sorum olacaktır:1. Parasını kiraya veren kişi doğrudan bir yatırım yaptığında bundan zarar etme olasılığı yok mudur 2. İstenen faizin nesnel olarak en alt limiti ne ola ki?

Sayın Decide'in kriz konusundaki bazı tespitlerine katılmakla birlikte anlamakta gerçekten zorlandığım bir kaç husu var:

Yani karşılığı olmadan şişirilmiş bir mortgage piyasasıyla, normalde asla kredi verilmemesi gereken kesime, normal gidişte asla ev sahibi olamayacak en düşük gelir seviyesinde, işsiz veya işlerine bağlılığı pamuk ipliği ile olan toplumun en düşük gelirli tabakasına krediler verildi, emlak sektörü körüklendi

Bu uygulamanın bir benzerinin bizdeki kredi kartı sisteminde uygulandığını görmekteyim öncelikle. Hepimiz çeşitli özel bankaların yol ortasında, stantlarda neredeyse kefilsiz şartsız kredi kartı verdiklerini görmüşüzdür. Bunun ne kadar riskli bir uygulama olduğu bilinmesine karşın özel bankalarniçin bu tarz uygulamalara girişmektedir. Şahsi kanaatimce, bankaların kredi kartı kullanımları sonucu elden çıkan paraları tahsil edememe gibi bir kaygıları son derece sınırlıdır. Yani adamların borçlar ya ödenmezse diye bir kaygıları yok. Bunu da bankaların post makinelerini verdikleri ticari işletmelerle yaptıkları anlaşmalara güvenerek yaptıklarına inanıyorum. Taksitle bilgisayar satan bir satıcı, sattığı pclerin paralarının ödenmemesinden dolayı bankanın bu paranın önemli bir kısmını kendinden kestiğini söylemiş, hatta ben de çok şaşırmıştım. Yol kenarlarında kredi kartı dağıtılmasından anladığım, bankanın verdiği parayı her şekilde sağlama aldığı gerçeğidir. Mortgage sisteminde de buna benzer bir durum olduğunu düşünüyorum. Krizin etkileri daha hissedilmeden önceki dönemlerde, birçok ekonomistin ABD mortgage sisteminin büyük açıklar vereceğini söylediklerini hatırlıyorum. Peki bankalar bunu bilmiyor mu? Elbette biliyorlar, ancak zannım budur ki adam verdiği parayı zaten sağlama almış bir şekilde. Bilgi yanlışım yada eksikliğim olduysa düzeltebilirsiniz arkadaşlar

Şimdi para nerede? Yanıtı çok basit: Amerikan ekonomisinde. Kar, ücret, prim, rant.. olarak ödendi. Net zarar, yukarıdaki üç kesimde, net kar ise Amerikan halkında. Bu kadar basit.

Bu cümleyi de anlamakta zorlandım. Mortgage kredisini ödeyemediği için hem evinden olan hem de bir ton borca giren amerikan halkı nasıl karda olabilir? Daha geçenlerde yakın bir tanıdığımız morgagele aldığı evi sattı. Aylık 1 milyar lira ödüyorlardu ve bir sene kadar ödemişlerdi. Bir sene ödedikleri paranın neredeyse tamamı faizden düşüldü. Evlerini sattılar ve artı olarak bankaya 11 milyar kadar daha para ödediler. Şu an yaklaşık olarak 20 milyar zarardalar, yalnızca bir sene içerisinde. Buna benzer durumları yaşayan Amerikan halkı nasıl karda olabiliyor? Bankalar bu evlere el koymuyor mu? Yada bu kredileri ödeyemeyen insanlar evlerini satmak zorunda kalıyor, bu durumda da kriz ortamında evleri yok pahasına satıyorlar. Bunun neresi kar? Anlamamış olabilirim yada eksik bilgim olabilir; ancak bunun halkın karı olduğu fikri yanlış gibi geldi.

Mevcut sistemde, sanayisi ve teknolojisi gelişmemiş ülkelerin büyük şirketlerle rekabet etmesi gerçekten zor; hele ki ellerinde kaynakları yoksa. Bu durumda bütün enerjilerini ve paralarını teknoloji geliştiştirmeye yatırmaları ve uluslararası finans kuruluşlarıyla anlaşmalar yapmaları gerekiyor.Bu durumun da ciddi bedelleri oluyor maalesef. Türkiye gibi nüfusu genç ve yoğun ülkeler enerjilerini üretime harcamadıkları sürece zor durumda kalıyor. Mesela Türkiyenin uluslar arası pazarda rekabet edeceği kaç markası vardır? Yada teknolojisini kendisinin geliştirdiği kaç marka ürünü vardır? Düşünelim:Vestel, beko, arçelik... başka? Bunların bile teknolojileri ithal değil midir? Belki bir tekstil sektörü. O sektörde de kullanılan makineleri biz mi üretiyoruz? Yada DOĞAN SLX :) Bırakınız sanayi-endüstüri ürünlerini, bu ülke tarım ve hayvancılık sektöründe dahi uluslar arası antlaşmalarla elini kolunu bağlamıştır. Daha dün, TMO'un elinde bir sürü Mısır kaldığını; ancak bunu almak isteyenlerin de kotalara takıldıklarını okudum gazetelerde. Daha düne kadar ciddi bir buğday üreticisi olan bu ülke, bugün buğdayını dışardan alır duruma gelmiştir. Pekçok üründe de benzer durumlar yok mudur? Konuyu dağıttım galiba :)

Eklemek istediğim son şey, mortgage ve kredi kartları gibi riskli uygulamaların hükümetlerin sorumluluğunda olmasıdır. Hükümetin ekonomistleri mortgage'in yaratabileceği elbette biliyorlardı. Ancak, kapitalist ekonomistin asıl derdi, ne olursa olsun tüketim ve harcamaların şişirilmesi, pompalanmasıdır. Tüketim ve harcama olmadan kapitalizm de olmaz. Bu durumda krizlerin gerçek sorumluları ekonominin dümeninde olanlardır...

Link to post
Sitelerde Paylaş

"Lak lak lak lak..."

Amaan bana ne, yaz istedigini. Sahtebilim makalelerinin hemen tavanarasina tasindigi bu forumda bu yazinin tasinmamasini forumda yeteri kadar bu alanda uzmanlasmis insan olmamasina yoruyorum.

tarihinde Yer Su tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Yani karşılığı olmadan şişirilmiş bir mortgage piyasasıyla, normalde asla kredi verilmemesi gereken kesime, normal gidişte asla ev sahibi olamayacak en düşük gelir seviyesinde, işsiz veya işlerine bağlılığı pamuk ipliği ile olan toplumun en düşük gelirli tabakasına krediler verildi, emlak sektörü körüklendi

Bu uygulamanın bir benzerinin bizdeki kredi kartı sisteminde uygulandığını görmekteyim öncelikle. Hepimiz çeşitli özel bankaların yol ortasında, stantlarda neredeyse kefilsiz şartsız kredi kartı verdiklerini görmüşüzdür. Bunun ne kadar riskli bir uygulama olduğu bilinmesine karşın özel bankalarniçin bu tarz uygulamalara girişmektedir. Şahsi kanaatimce, bankaların kredi kartı kullanımları sonucu elden çıkan paraları tahsil edememe gibi bir kaygıları son derece sınırlıdır. Yani adamların borçlar ya ödenmezse diye bir kaygıları yok. Bunu da bankaların post makinelerini verdikleri ticari işletmelerle yaptıkları anlaşmalara güvenerek yaptıklarına inanıyorum. Taksitle bilgisayar satan bir satıcı, sattığı pclerin paralarının ödenmemesinden dolayı bankanın bu paranın önemli bir kısmını kendinden kestiğini söylemiş, hatta ben de çok şaşırmıştım. Yol kenarlarında kredi kartı dağıtılmasından anladığım, bankanın verdiği parayı her şekilde sağlama aldığı gerçeğidir. Mortgage sisteminde de buna benzer bir durum olduğunu düşünüyorum. Krizin etkileri daha hissedilmeden önceki dönemlerde, birçok ekonomistin ABD mortgage sisteminin büyük açıklar vereceğini söylediklerini hatırlıyorum. Peki bankalar bunu bilmiyor mu? Elbette biliyorlar, ancak zannım budur ki adam verdiği parayı zaten sağlama almış bir şekilde. Bilgi yanlışım yada eksikliğim olduysa düzeltebilirsiniz arkadaşlar

Profesyonel olarak kredi veren (borç veren) herkes, bir risk hesabı yapar.. Ben bir tefeciysem, daha önceki deneyim ve hesaplamalarıma göre, borç verdiğim 100 kişiden 20'sinin parasını geri veremeyeceğini tamin ediyorsam, risk puanım ortalama borç periyodu başına %20'dir.. Bunun üzerine, enflasyon, kur farkı vb diğer maliyetleri ve karımı koyar, faiz oranımı da öyle belirleyerek diğer borç verenlerle rekabete girerim. Burada dikkat edilmesi gereken, risk denen şeyin algı sonucu olduğu, bir tahmin ve dolayısıyla öznel olduğudur. Özneldir ama büsbütün de bireysel değildir, intersubjektif yani farklı öznelerin üzerinde bir şekilde uzlaştığı bir şeydir. Bu riski ölçmemde belirsizlik varsa ve ben garanticiysem, kendimi güvence altına almam için risk puanını biraz yüksek tutarım, bu da benim diğer cesur tefecilerle rekabet etmemi zorlaştırır. Dolayısıyla, risk tahmini en düşük olup bunu da en iyi isabet ettiren kazanır.

Birinci el borçlarda istatistikler aşağı yukarı kesine yakın sonuçlar verir. Verilen para belli, karşılığında alınan şey de bellidir. Güvencenin ne olduğu, hacze gidince nelerin alınabileceği vs aşağı yukarı kesine yakın ölçüde de bellidir. Borç verdikleriniz gerçek kişiler ve gerçek kurumlar olup neye karşılık borç verdiğiniz belli olduğu sürece, saçmalamadığınız takdirde de batmazsınız.

Ancak günümüzün kompleks para piyasasında işler bu kadar basit ve sade değil. Alacaklar sendikasyon kredileriyle başkalarına pas ediliyor, alacaklara karşılık kağıtlar (tahviller) çıkarılıyor, ikincil piyasalarda bunlar satılıyor. Borç alınan para ile bu kağıtlar geri alınıyor, bu kağıtların ticaretini yapan finans şirketlerinin hisse senetleri dönüyor.. Bu arada çark dönerken bu kağıtların değeri artıyor, değer artışları kar olarak algılanıyor, bilançolar şişiyor, aradaki farklar yeni borçlara teminat olarak gösterilip, yeni kağıtlar alınıyor... Yani borçlu-alacaklı ilişkisi flulaşıyor. Arada kim kimden ne borç almış bir bakışta anlamak mümkün değil. Aracı şirketlerinin durumlarının gerçekte ne olduğunu, kar diye gösterilen şeyin ne kadarının realize olmuş gerçek kar, ne kadarının da spekülatif olduğu kolayca anlaşılamıyor.

Sistem döngülerle kendi kuyruğunu yiyip çıkaran, çıkardığını tekrar yiyen yılan gibi kendi üzerine kıvrıldıkça, riskler artık ölçülemez oluyor. Bu durum göstergeler yukarı gösterdiği sürece, kaygı yaratsa da tatlı bir kar verdiği için herkes tarafından görmemezlikten geliyniyor. Herkes, kendi tahminine ve deneyimine güvenip sistem patlamadan önce satıp çıkarak kurtulacağını ve birikmiş spekülatif karını realize edeceğini düşünüyor. Ortada dev bir kumar dönüyor yani ve gerçekten de bu kumardan olağanüstü para kazananlar da çıkıyor.

Hepimiz duyuyoruz, bu fonların ortakları anonim.. Yani sayısız kişi ve şirket.. Oysa profesyonel yöneticileri kanlı canlı insanlar ve bunlar kardan prim alıyorlar. Dolayısıyla karı ne kadar yüksek gösterirlerse primleri de o kadar yükselecek. Güya bunları denetleyen bağımsız denetim şirketleri de var ama Enron olayında bilfiil soygunun içinde olan Arthur Anderson'u anımsayın. Sistem çöktüğünde bunlar almış oldukları yüksek ücret ve primlerle güzelce aradan sıyrılıveriyorlar. Banka bunları biliyor mu?!.. Tabi de banka dediğin şey ne? Hiçbir şeyden habersiz ortaklar mı, herşeyi bilen profesyonel yöneticiler mi? Bu sorunun yanıtı bankanın ne/kim olduğuna göre değişiyor.

Şimdi para nerede? Yanıtı çok basit: Amerikan ekonomisinde. Kar, ücret, prim, rant.. olarak ödendi. Net zarar, yukarıdaki üç kesimde, net kar ise Amerikan halkında. Bu kadar basit.

Bu cümleyi de anlamakta zorlandım. Mortgage kredisini ödeyemediği için hem evinden olan hem de bir ton borca giren amerikan halkı nasıl karda olabilir? Daha geçenlerde yakın bir tanıdığımız morgagele aldığı evi sattı. Aylık 1 milyar lira ödüyorlardu ve bir sene kadar ödemişlerdi. Bir sene ödedikleri paranın neredeyse tamamı faizden düşüldü. Evlerini sattılar ve artı olarak bankaya 11 milyar kadar daha para ödediler. Şu an yaklaşık olarak 20 milyar zarardalar, yalnızca bir sene içerisinde. Buna benzer durumları yaşayan Amerikan halkı nasıl karda olabiliyor? Bankalar bu evlere el koymuyor mu? Yada bu kredileri ödeyemeyen insanlar evlerini satmak zorunda kalıyor, bu durumda da kriz ortamında evleri yok pahasına satıyorlar. Bunun neresi kar? Anlamamış olabilirim yada eksik bilgim olabilir; ancak bunun halkın karı olduğu fikri yanlış gibi geldi.

Eksik bilgi şurada: Türkiye'de kredi ile ev aldığın zaman, krediden sorumlusun.. Ödeyemeyince banka evi geri alır, piyasada satar, kredi borcun karşılanmıyorsa (ki kriz dönemlerinde asla karşılanmaz, evi fiyatların yükseldiği anda almışsındır, sen zor duruma düşüp evine el konulunca bir çok kişi de aynı durumda olduğu için evin fiyatı dip yapmıştır) ödediğin taksitleri mahsup ederek farkını senden tahsil etmeye çalışır. Başka evin, araban varsa alır; varsa maaşına el koyar. Ödeyecek bir şeyin yoksa bile, ömür boyu borçlu kalırsın..

Oysa ABD ve İngiltere'deki mortgage sistemi böyle değil. Aldığın krediye karşılık sadece ev gösterilir. Evin kredisini ödeyemeyince eve elkonur. Banka evi kaça satarsa satar, verdiği borcun karşılanıp karşılanmaması senin değil, bankanın riskidir.

Dolayısıyla, bankadan alınmış, bankanın da petrol zenginlerinden, Rus oligarklarından, Avrupa bankalarından yüksek faiz vaadiyle aldığı para piyasaya enjekte edilir ama piyasadan geri çekilemez. Sadece banka batar.. Bankaya yatırım yapmış olanların parası da uçar gider.

Bu durumda krizlerin gerçek sorumluları ekonominin dümeninde olanlardır...

Bizim oralarda bir söz vardır: "haklısın ama alacağın yok!".. Aynen öyle; sorumlu onlar tabi de, gönüllerin sorumlusu onlar.. :) Faturayı ödeyecek olanlar değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...