Jump to content

NERELESİNİZ,KÖKÜNÜZ NERESİ


Recommended Posts

  • İleti 291
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Daha önce de yazmıştım, tekrar yazıyorum:

En sonda söyleyeceğim sözü en başta söyleyeyim: Bütün ırk, etnik milliyetçilik, soy, sop hesapları ve iddiaları, soyun babadan geçtiği, annenin babanın tohumunu yetiştiren bir tarla olma dışında çocuğa kalıtımsal olarak hiçbir katkıda bulunmadığı anlayışını içeren ilkel bir inanışı temel alır. Bu inanışa göre, çocuk, babanın tohumunun tıpkı bir bitki tohumu gibi ana rahminde büyümesinin sonucuyla olur ve kalıtımsal olarak tamamen babaya aittir.

(Uğur'un yukarıda söylediği efendim 1 milyon Türk 12 milyon Rum'u bilmemne yapmış söylemi de bilinçaltında böyle bir erkek merkezli soy sop anlayışını taşıdığını gösteriyor.. Konuyu dağıtacağız ama şunu da söylemeden edemeyeceğim: Araştırmalara göre, Anadolu halkında Orta Asya kökenli mtDNA genler, Orta Asya kökenli Y kromozomu genlerinden daha yaygın. Yani Uğur'un anlatmaya çalıştığı şeyin tam tersi olmuş görüldüğü kadarıyla.)

Oysa kalıtımsal malzememizin aşağı yukarı yarısını babalarımızdan, diğer yarısını da annelerimizden alırız. Zigot oluşumu sırasında anne ve habadan gelen haploid üreme hücrelerinin DNA'ları birleşir ve zigotun DNA'sını oluşturur. Bunun tek istisnası, erkeklerde doğrudan babadan gelen ve toplam DNA'nın yalnızca % 0.38'ini oluşturan Y kromozomu ile -tamamen gözardı edilebilecek çok küçük istisnalar dışında- tüm bireylerde yalnızca anneden gelen mitokondriyal DNA'dır. Erkeklerin babalarından aldığı Y kromozomu, çoğu cinsel etkinlikte rol alan yalnızca 78 gen içerir. Normal hücre DNA'sından ayrı olarak, sanki hücre ile ortak yaşayan apayrı bir canlı imişçesine kendisine ait DNA'sı bulunan mitokondri, doğrudan anne yumurtasından zigota geçer. Mitokondriyal DNA 37 gen içerir. Dolayısıyla, her birey genetik malzemesinin yarısını annesinden, yarısını da babasından almış olur. Dolayısıyla, soy, sop, ırk, etnik köken genetik yalnızca babaya bakarak belirlenemez; anne de baba ile eşit oranda bu hesaplara dahil edilmelidir. Öte yandan, soyun yalnızca babadan gelen Y kromozomu ile taşındığı gibi bir sav, kadınların soyu, milliyeti olmadığını öne sürmekle aynı şeydir, çünkü kadınlarda Y kromozomu olmaz.

Her birimizin -klon değilsek!- bir anne bir de babası var. Annemizin de bir anne, bir babası, babamızın da bir anne, bir babası var. Birinci kuşakta iki atamız, ikinci kuşakta 4, üçüncü kuşakta 8, dördüncü kuşakta 16... onuncu kuşakta 1,024, yirminci kuşakta ise 1,048,576 atamız vardır.. Tabi gerçekte bu böyle olamaz, çünkü uzak yakın akraba evlilikleri dolayısıyla, soy çizgileri birbirine girer. Bu çizgilerdeki bazıları birbirinin aynısıdır. Örneğin, benim annemin babası, dedemin babasının amcası imiş. Dolayısıyla, annemin babasının babası ile, babamın babasının babasının babası aynı kişi imiş!.

Önemli olan, her kuşaktaki ataların genetik katkısının, aynı kuşaktaki diğerleriyle eşit olduğunun anlaşılması. Yani annemin annesinin babasının annesinin babasının babası ile, babamın annesinin babasının babasının annesinin annesi arasında, benim genetik olarak devraldığım miras açısından bir fark yok (kuşak kaymalarını, birleşen soyları ihmal ediyorum, bunların etkisi uzun vadede birbirini götürür). Bunların hepsinin etnik kökenini bilmem ise olanaksız. Dedeleri Oğuz boylarının adını taşıyan köylerde doğmuş olan babamla annem Türkçe konuşuyor, onların anne babaları da ve muhtemelen onların anne babaları da.. Fakat dört beş kuşak geriye gittiğimde arada ana dili Türkçe olmayan birilerinin bu soya karışıp karışmadığını bilemem; bilmeme de olanak yok. Babamın babasının babasının babasının babasının babasının babasının babası Türk olabilir.. Peki ya annemin babasının annesinin annesinin annesinin annesinin babasının annesi? Ya babamın annesinin babasının annesinin annesinin babasının babasının babası?

Öte yandan, çeşitli toplulukların birbirlerinden çok kereler kız alıp verdikleri bilinmekte. Otuz kuşak tüm atalarının (içindeki tüm kadın ve erkekler dahil hepsinin) aynı ana dili konuştuğu bir birey bulmak olasılık dışı bir şey. Evliliklerde istenildiği kadar dikkat edilsin, kız alıp verirken karşı tarafın bütün soyunu sopunu tümüyle bilmek pratik olarak olanak dışı ve bir o kada da gereksiz. Bu ırk, soy, sop modası dünyada en fazla yüz iki yüz yıldır geçerli ve istisnalar dışında tarihte buna dikkat edildiğine ilişkin pek kayıt yok. Herkes aldığı kızın, kızını verdiği damadın sağlığına, huyuna suyuna, ekonomik durumuna, kültürel, dini uyumluluğuna bakmış. Kültür ve din de öbürleri kadar önemsenmemiş ayrıca. Kadının gittiği yerin malı olması anlayışı binlerce yıldır geçerli olduğu için, geldiği dine ve kültüre uyum sağlaması sorun edilmemiş.

Türkler Orta Asya'da yaşarken Moğollarla, Çinlilerle, başka kavimlerle yoğun bir şekilde kız alışverişi yapıyorlardı. Özbekistan'da Taciklerle, Sogdlarla, Hintlilerle, Horasan'a geldiklerinde İranlılarla, Afganlarla, Hazar Denizinin Kuzeyinde Slavlarla, Irak'ta Suriye'de Araplarla kız alışverişi yapmakta hiçbir sakınca görmediler. Ki bugün Türk, Türki denen bu topluluğun Asya'daki kökeni de homojen değildir. Altaylılarla Çuvaşlar, Hakaslarla Tatarlar farklı genetik kompozisyona sahiptir. Orta Asya'dan İran üzerinden gelen Oğuz boyları, Anadolu'da da yüzlerce türden yerli halkla karıştılar. Şimdi de Avrupa'nın her yerinden evlenmekte herhangi bir tereddüt yaşamıyoruz. Üstelik durum yalnızca kız alışverişi değil; çeşitli nedenlerle dışarıdan gelen erkekler de zaman zaman kabilelere kabul edilebiliyor, değişik tören/deneme aşamalarından geçtikten sonra sanki o kabilede doğup büyümüşçesine halkın arasına karışabiliyorlardı. Savaş esirleri de aynı şekilde belirli yararlılıklar gösterdikten sonra kabile halkına katılabiliyorlardı. Türkmen boylarında özellikle uçlarda akınlara katılmak üzere seçilen Alperen denilen gençler, topluluğa geçimini kılıcıyla kazanmak üzere sonradan katılan ve kökeni belirsiz gençlerden oluşuyordu. Osmanlı'nın devşirme geleneği kendine özgü bir uygulama değil, kökünü bozkır toplumunun binlerce yıllık adetlerinden, töresinden alan bir pratikti.

En iyi olasılıkla Anadolu'ya gelen Oğuzlar, Anadolu'daki nüfusun dörtte birini oluşturuyorlardı. (Ki bu oran bir çok araştırmaya göre %4 ila %9 arasındadır) Oğuzlar Anadolu'da toplu katliam, kitle halinde sürgün, soykırım yapmadıklarına göre, dörtte üç nüfus ne oldu? Peki Anadolu insanının tip olarak bu heterojenliği nereden geliyor? Esmeri, sarışını, kumralı, kızılı, yuvarlak gözlüsü, çekik gözlüsü, mavi, yeşil, ela, kahverengilisi, en açık deri renginden en koyu esmer tenine kadar bunca çeşitliliği, zenginliğinin altında nasıl bir genetik çeşitlilik var?

Kendimizi hiç kandırmayalım; buna gerek de yok: etnik olarak saf, arı değiliz. Oğuzlar, kendilerinden önce onbinlerce yıl Anadolu'da yerleşmiş, gelip geçerken oğullarını kızlarını bırakmış, yüzlerce değişik kavmin torunlarıyla karışmış. İçinde Mısır Kıptisinden, Slav'ına, Çinlisinden Germenine yüzlerce değişik etnik grubun genetik mirası var. Genetik azınlığına karşın Oğuzların en büyük başarısı, dillerini bu halklara kabul ettirmek, onun peşinden de kültürlerini, yaşam tarzlarını, sanatlarını, geleneklerini bu topluluklarınkiyle birleştirmek olmuş. Genetik olarak saf Oğuz olduğumuz için değil, onların dillerini konuştuğumuz, türkülerimizde onların ezgilerini yaşattığımız için Oğuz tarihi ve kültürü ile çok yakından ilgiliyiz. Bu tarih ve kültür, ulusumuzun en önemli kurucu ögelerinden birisi olması nedeniyle özel ilgiyi hakediyor. Köklerimizi elbette araştıralım, dünümüz bugünümüzün maddi temelini oluşturur. Ama bu araştırmayı çarpıtmadan, önyargı ve fantazilerimize esir olmadan nesnel olarak yapalım.

Genetik çeşitlilik, saf ırk, ari ırk iddialarının aksine, biyolojik olarak zenginliği ifade eder. Toplumun genetik havuzunda değişik genlerin ne kadar çok aleli varsa, o toplum o kadar sağlıklıdır. Akraba evliliğinin zararının nedeni, hatalı alellerin zigotta birbirleri ile karşılaşma olasılığının artmasıdır. Oysa genetik olarak zengin topluluklarda hatalı genler kaybolup gider.

Dünya üzerindeki insan topluluklarının çoğu aynı durumda. Coğrafi engeller dolayısıya izole olmuş çok az topluluk dışında, bütün insan toplulukları birbiri ile defalarca karışmış, ayrılmış, tekrar karışmış.. İnsanlık tarihi 100 bin yıl. Oysa Türk adı ortaya çıkalı 1,500 yıl, bilemediniz 2,000, hiç bilemediniz 2,500 yıl olmuş. Daha eski değil. Ki Göktürk yazıtlarında, Türk sözcüğü Göktürk hükümranlığı altındaki topluluğun geneli için değil, bozkır kabileler federasyonunun tepesindeki çok dar bir topluluğu hatta bir sülaleyi adlandırmak için kullanılır. Oğuz ve Türk farklı şeylerdir, Türk adının doğrudan geçtiği en eski yazılı kaynak olan Orhun yazıtlarında. Bu ufacık süre ise, insan türünün yaşının kırkta ellide birinden fazla değil yani. Bin yıl önce İspanyol diye bir halk yoktu. İngiliz vardı belki ama Fransızlar yeni ortaya çıkmıştı. Beş yüz yıl daha geriye giderseniz, Fransız diye bir halkın olmadığını, bugünkü Fransa'ya yerleşen Germen Frankların, oraya daha önce gelip 20,000 yıldır yaşayan yerli halkla karışmış Kelt kabileleriyle karışmaya başladığını, daha sonra hem Germence hem de Keltçe'yi unutup, Latin dillerini konuşmaya başladıklarını göreceksiniz. İspanyollar da bugün Latin dili konuşurlar ama etnik olarak yine Germen kavmi olan Gotlarla yerel halkların daha doğudan gelen Latin halklarla karışmasından oluşmuşlardır.

Sonuç olarak, bugün yaşadığımız topraklar üzerinde herhangi bir etnik ayrım yapma hakkına sahip değiliz. Bu ülkede yaşayan insanlar arasında birilerinin öbürlerine genetik olarak üstünlüğünü öne sürmek, bilimsel olarak temelsizdir, çünkü hiçbir grup etnik olarak saf değildir. İnsan toplulukları arasındaki davranışsal farklılıkların nedeni etnik/genetik değil, kültürel ve sosyo ekonomiktir. Göçebe gibi yaşayan göçebe gibi düşünür, göçebe gibi davranır; küçük burjuva gibi yaşayan da küçük burjuva gibi düşünüp küçük burjuva gibi davranır. Tüm insan toplulukları benzer sosyo ekonomik aşamalardan geçmişlerdir. Germen kabilelerinin askeri demokrasisiyle, Türk ve Moğol kabilelerinin örgütlenmesi aşağı yukarı aynıdır. Aynı yumurta ikizleri üzerinde yapılan araştırmalar defalarca göstermiştir ki, Fransa'da yetiştirileni Fransız oluyor, Arjantin'de yetiştirileni, Arjantinli.

Topraklarımız üzerinde yaşayan halkın değişik etnik kökenlere ait olması, değişik kültürlerin mirasçısı olması, utanılacak, gocunulacak bir şey değil, övünülecek, gurur duyulacak bir durumdur. Bu da bu halkın bağımsız ve onurlu bir ulus olmasının önünde engel oluşturmaz, tam tersine çeşitlilik ve zenginliği ile dünya sahnesinde diğer uluslar arasında saygın bir konum almasını sağlar. Yeter ki ırkçı ve şovenist önyargılardan uzak duralım, düşmanlığı ve ayrılığı değil, paylaşmayı ve kardeşliği, dayanışmayı temel alalım.

Hah işte bizde farklı bişey demiyoruz..

Zencilere ölüm veya Çinliler kahrolsun diyeni hiç görmedim forumda.. :lol:

Sizler Anti Türklük konusunda kafayı yemişsiniz..

Yahu kardeşim, siz kendinize Türküm demeyin , zorla değil ya...

Asıl ırkçılar sizin gibilerdir..Türk diye bir toplumu görmezden geliyor , Türkler ne yapmış ki cinsinden yazılarınızla da aşağılıyorsunuz..

Sizi gidi pabucumun ırkçıları sizi.... :huh:

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ludwig Amerikancılıktan Yunancılığa terfi etti.. :lol::lol:

Aslanım sen bir çok madalyayı hakediyorsun

Amerikan liyakat nişanı

İngiliz kraliyet nişanı

Yunan üstün liyakat mdalyası

Fransız degaull nişanı

bilimunm emperyalistlerin üstün hizmet madalyalarına layıksın..

Bir numaralı yalakalıktan....

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sağol Ludwig.. Ben de en çok senin ırkçılık karşıtlığını takdir ediyorum. Ama Türk kültürünü de küçümseme. Bakma şimdi bir çok nedenden dolayı geri planda ama dünya kültürüne büyük katkısı olmuş önemli renklerdendir.

işte beklediğim bir yazı. :good: :good:

Link to post
Sitelerde Paylaş
ludwig tamam sen rumsun ya da ermenisin ama bu niye bu kadar önemli anlamıyorum ben :blink:

Türk olamamak çok acı be Goddess , arkadaş Yunanlılarla avunuyor işte..Napsın garibim.. :lol::lol:

çok da kızamıyorum çocuğa , kimse hangi milletten doğacağına karar veremiyor..

AMA HANGİ MİLLETE AİT OLDUĞUNU HİSSEDEBİLİYOR.. :acute:

Link to post
Sitelerde Paylaş
evet forum okuyucuları ;

GREEK NEDİR. ?

Özellikle domuz gribine yakalananlar.

Greek, Türkçe'deki 'girek'tir; Türkler Orta Asya'dan Anadolu'ya, oradan Yunanistan'a 'medeniyet götürürken', Yunanistan'dan geçilip/geçilmemesi hususunda kararsız kalmış, tartışmaya başlamışlar.

O sırada bir dişi kurt ıslık yapmış, 'Yunanistan'a girek, girek' demiş. O gün bugündür, oraya yerleşen Yörük Türklerine 'Greek' derler :)

Roquentin Mirşan da, Aristo'nun kitaplarını Türkçe'de yazdığını ispatlamış, kitaplarını 'Türkçeden okumuştur'.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...