Jump to content

İlim


Recommended Posts

Aşağıdaki anlatımımdaki çeşme, kainat manasındadır.

Çeşme başında köylüler bir yandan su doldururken, bir yandan da sohbet ederler:

-- İyi ki de köyümüzde bu çeşme varmış. Olmasa ne yapardık? Kim yapmış bu çeşmeyi acaba?

-- Çok eski tarihlerde Reşat bey adında biri varmış, o yapmış. Bizim akrabalar böyle anlatır.

-- Yok sen, yanlış biliyorsun, Leyla hanım diye biri varmış, o yaptırmış. Bizim akrabalar böyle anlatır.

-- İkiniz de yanlış biliyorsunuz, bu çeşmeyi bundan 500 yıl önce, Şinasi bey adında birisi yapmış. Bizim akrabalar böyle anlatır.

Bu tartışmalar, sürerken çeşmenin başına Recep adında bir köylü gelmiş.

-- Hoop, hoop bir dakka, napıyorsunuz yaa? Çekilin bakayım ordan, bu çeşmenin müdürü benim, benim kurallarıma göre su alabilirsiniz ancak.

-- Nassı yani?

-- Ne demek "Nasıı yani?" saygılı konuş çeşme müdürüyle. Bu çeşmeyi yapan, benim büyük büyük babamdır ve bana bıraktığı bir mektup var, size okuyayım:

"Eyyy Recep, yaptığım çeşme sana emanet. Çeşmeden su alanları uyar. Bu su benim onlara sağladığım bir nimettir. Suyumdan içsinler, faydalansınlar ve her gün en az 5 kere bana teşekkür etme amacıyla amuda kalkarak; "Bu çeşmenin sahibi yücelerin yücesi El-Hasanidir, Recep ise onun vekilidir." diyerek nankör olmadıklarını belli etsinler."

-- Sen bu mektubu nerden buldun? Niye şimdiye kadar bize söylemedin?

-- Dedemden kalan eski bir sandık vardı, sandık kırılınca kapağının arasından çıktı.

-- Mektubu senin yazmadığını nerden bilelim?

-- Mektubun içinde "bu mektubu Recep yazmadı" yazıyor.

-- Pekiyi mektubu yazanın senin büyük büyük baban olduğunu nerden biliyorsun?

-- Mektubun içinde, "bu mektubu El-Hasani yazdı" yazıyor.

-- Pekiyi bu çeşmeyi yapanın o olduğunu nerden bileceğiz?

-- Mektubun içinde bu çeşmeyi yapanın o olduğu yazıyor.

-- Başka ne yazıyor mektupta?

-- Bu mektup hangi torunumun eline geçmişse, çeşmenin müdürü odur yazıyor.

-- Başka?

-- Dur size sayayım:

** Çeşmenin müdürü, çeşmeye su almaya gelen kızların hepsini başlık parası vermeden düdükleyebilir.

** Bu çeşmenin sahibinin El-Hasani olduğuna inananlar akıllıdır, inamayanlar ise aşağılık, pisliktir. Fesatlıklarından dolayı inanmazlar.

** İnamayanlar nankördür, nankör oldukları için dünyaya her türlü kötülük yayabilirler. Bu yüzden onları yakaladığınız yerde öldürün. İnamayanların malları da size helaldir. İstediğiniz gibi yağmalayabilirsiniz. Ancak öldürmede çok da ileri gitmeyin, merhametli olun. Çünkü merhametsiz olup, hepsini öldürürseniz, onları köle gibi çalıştırma ve tecavüz etme fırsatını kaçırmış olursunuz.

-- Tecavüzcüler: Nee? "İnanmayanlara tecavüz etmek serbest hee?" ben inanıyorum.

-- Hırsızlar: Nee? Hırsızlık serbest hee? Ben de inanıyorum.

-- Evet serbest ama birbirinize karşı adaletli olun, merhametli olun, birbirinizin malını çalmayın, birbirinizin malına tecavüz etmeyin ki, sizi idare etmemde bana bir zorluk olmasın. İnanmayanlara istediğinizi yapabilirsiniz. Yalnız, çaldıklarınızın beşte biri büyük büyük babama ve bana aittir ona göre. Mektupda öyle yazıyor.

-- Diğerleri: Yahu git kardeşim işine, delimisin nesin? Bir de hırsızı arsızı üstümüze kışkırtıyorsun.

-- Deli mi? Bana kalan mektupda; benim deli olmadığım yazıyor. Eğer bana inanırsanız, hem aklınızı ispat etmiş olursunuz, hem nankör olmadığınızı belli edersiniz, hem de mallarınızı canlarınızı, karılarınızı ve kızlarınızı kurtarmış olursunuz.

-- Sana neden inanalım? Elindeki mektupdan başka hiç bir delilin yok.

-- Aaa ne demek hiçbir delilin yok. Olmaz olur mu hiç? Koskoca çeşmeyi görmüyormusunuz? Yalan mı yani o çeşmenin var olduğu?

Oluk yapılmış, yalak açılmış, tee dağların ötesinden kanal açılmış. Bütün bunlar kendi kendine mi oldu? Tesadüf mü bunların hepsi?

O çeşmeyi öylece gördüğünüz halde hala nasıl da inanmazsınız? Benim dedem yapmadıysa kim yaptı öyleyse?

-- Refika hanım yapmış, bizim akrabalar öyle anlatır.

-- Yok yaa! Nerde Refika hanımın mektubu? Nerde şahit? Nerde ispat?

-- Senin de ispatın yok ama.

-- Benim mektubum var.

-- Yalan atıyorsun, o mektubu sen yazdın.

-- Yok yaa! yalan atıyormuşum. Bak mektubun içinde benim yalan atmadığım yazıyor.

-- Onu da sen yazmışındır.

-- Bana bak, tepemi attırma, bu kadar insan salak mı da bana inanıyor? Bak, Ali, Veli, hasan, Hüseyin, hepsi inandı.

-- Onlar zaten hırsız, çeşme sayesinde hırsızlıklarını legalleştirmek istiyorlar.

-- Nee benim inananlarıma hırsız mı dedin? Ey bana inananlar, şu saygısızı benim için kim öldürecek? Şüphesiz ki kim öldürürse, inanmayanların kızlarını en çok o düdükleyecek, inanmayanların mallarından en çok o çalacak. Mektupda öyle yazıyor.

-- Hırsız: ben öldüreceğim.

-- Sapık: Hayır ben öldüreceğim.

-- İlk önce hırsız öldürmek istedi, haydi hırsız bitir şunun işini.

-- Hırsız: tamam hallettim.

-- Var mı başka inanmayan?

-- Ben inanıyorum.

-- Ben de.

-- Ben de.

-- Ben de.

-- Ben de.

-- Şu falanca inanmıyor.

-- Onu da gebertin.

-- Başka inamayan var mı?

-- Yok, yok yok, aman aman.

-- Heh şöyle yola gelin. Çocuklarınıza da böyle anlatacaksınız. "Bu çeşmeyi, E-hasani bey yaptırmıştır ve Recep de onun vekilidir" diyeceksiniz. Ben ölünce arkamdan başka vekil bırakacağım. Ganimetlerin beşte biri onun olacak.

Şimdi bu köyde inanmayan kalmadı. Ganimet tükendi. Büyük büyük babamın mektubunda, çevre köylerin çeşmelerini de onun yaptığı yazıyor. O Çeşmelerin de müdürü benim.

Şimdi işi gücü bırakın, hep beraber yandaki köylere gideceğiz. Ordaki çeşmeleri dedemin yaptığını ilan edeceğiz.

İtiraz ederlerse; (umarım ederler), ganimetimiz sağlam olur. Ganimetlerden hepinizin payı vardır.

Bu köydeki kazancınızdan size hayır gelmez, diğer köylerin ganimetleriyle şimdi kazandığınızın 10 katını kazanırsınız.

Haydiii, hucüüüüm.

-- Hoop, birader, sen niye katılmıyorsun savaşa?

-- Benim çoluk çocuğum var.

-- Nee? Demek sen inanmakta hala şüphelisin hee? Mektupda, "haklı davamız uğruna savaşa katılmayanları gebertin" yazıyor. Bitirin şunun işini.

-- Var mı başka gelmeyen?

-- Yok

-- Yok

-- Yok

Aradan yüzyıllar geçer.

-- Bu çeşmeyi El-Hasani bey yapmadıysa kim yaptı? Ne yani şimdi siz bu çeşme kendi kendine mi oldu sanıyorsunuz? Tesadüfen mi oluştu bu çeşme?

-- Sen nerden biliyorsun El-Hasani bey'in yaptığını?

-- Bu kadar insan salak mı ki inanıyor?

-- O insanlar görmüş mü çeşmeyi El-Hasani beyin yaptığını?

-- Görmemişler ama El-Hasani beyin, torunu Recep'e bıraktığı bir mektup var, orda öyle yazıyor.

-- Ya mektubu Recep kendi yazdıysa?

-- Yok kendi yazmamış, mektupda öyle yazıyor.

-- Pekiyi ya mektubu sonradan birisi değiştirmişse?

-- Yok, değiştirmemiş, "mektupda bu mektubu kimse değiştirmemiştir, değiştiremez" yazıyor.

-- Pekiyi sen şimdi ne istiyorsun?

-- Çeşmeyi El-Hasani beyin yaptığına inamanı istiyorum.

-- İnamazsam?

-- Bana cizye verirsin. Veya seni gebertirim, mektupda öyle yazıyor.

-- İnanırsam?

-- O zaman sen de bizdensin. Yalnız, inandığını ispat etmen için, her gün beş kez amuda kalkarak; "Bu çeşmeyi El-hasani bey yapmıştır ve Recep de onun vekilidir" diyeceksin.

-- Başka?

-- Çocuklarına da böyle anlatacaksın.

Aradan daha yüzyıllar geçer. Alenen hırsızlık dönemi kapanır.

-- Bu çeşmeyi Recep'in dedesi El-Hasani yapmıştır.

-- Eeee?

-- E'si M'si yok. Sen de buna inanacaksın.

-- İnamazsam?

-- İnamazsan inanma, bizde zorlama yok. Ama çocuğuna okulda zorla Hasani bey'in mektubunu okuturum. Onu Hasani bey'in geleneklerine göre yetiştiririm, günde beş kere kulelere çıkıp "en büyük hasani bey, başka büyük yok" diye bangır bangır bağırırım ve bütün bunların parasını da senin vergilerinden alırım.

-- mmm soygun hee?

-- Yok canım soygun olur mu? Sen de inanırsın olur biter.

-- İnanırsam?

-- Aklını ispatlarsın, saygıdeğer olursun.

-- İnandım.

-- Aferin. Şimdi beni iyi dinle. Benim bir TV kanalım var, orada Hasani beyin maceraları anlatılıyor. Sürekli o TV'yi izle, Hasani beyi öğrendikçe daha da şükredeceksin. Ordadaki reklamları iyi izle, alışverişlerini ona göre yap. Arasıra VCD satışlarımız var, sakın kaçırma.

Benim ayrıca Hasani beyin köyüne tur düzenleyen bir de seyahat firmam var. Hasani bey, mektubunda "benim köyümü ziyaret eden en namuslu insandır" demiş. Seni oraya en uygun fiatla götürürüm.

Ayrıca Hasani bey'in köyünün örf ve adetlerine göre giyinmen gerekiyor, yoksa namussuz olursun. Benim bir de konfeksiyon mağazam var, orayı da sık sık ziyaret et.

Ayrıca Hasani bey'in mektubunu anlatan kitapların satıldığı bir de kitap evim var. O kitapları da okuman lazım.

Bir de Hasani medyam var, sakına başka gazete okumayasın. Hasani bey'e destek olasın.

Hasani bey, iyilik yapanları çok sever. Benim "Keriz Dozeri" adında bir hayır derneğim var, bağışlarını oraya yap ki; Hasani beyin ruhuna gitsin.

Bir de benimle bağlantını hiç koparma, başka işyerleri de açabilirim.

Hee bir de kızım mızın var mı senin? Şööyle taze 12'lik filan? Varsa arasıra bana Kursa gönder, ona Hasani beyin bazı sırlarını uygulamalı olarak öğreteyim.

Okurken gülmekten öldüm yav.

:lol::lol::lol:

Kim yazmışsa eline sağlık.

Ben de bir kitap yazmaya karar verdim.

belki inanacak bir salak bulurum. Ama biz geç kaldık yav... Elin oğlu o tarlayı süre süre b.okunu çıkarmış artık. :D

eh.... düşünelim bakalım... ortalıkta çok keriz var.... kokusunu alıyorum... B)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 136
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Bu yazıyı yazan kişinin genetiği bilmediği, hücreyi bilmediği, mutasyonu bilmediği, milyonlarca yıllık evrimi bilmediği çok açık.

İşte inanç budur. Bilgisizlik yani cehalet inançları doğurur, ya da inanmayı sağlar.

İnancın tersi ise bilgidir. Bilen kişinin inanmaya ihtiyacı yoktur. Çünkü olayların nasıl geliştiğini bilir.

Bilgi ile inanç bu açıdan ve temelden tezattırlar.

İyi yakalamışsın. :good:

Link to post
Sitelerde Paylaş
En baştan yazayım madem.

DNA hücre içinde hiçbirşey ifade etmez. DNA nın canlı yapısında hiçbir değeri yoktur. Canlı vücudunun çalışmasını, hareketlerini, işlevlerini proteinler yapar. DNA nın tek hükmü hangi proteinin nasıl yapılacağını bilgisini içermektir.

Canlılık protein yapısı demektir. Proteinler ise bir ucu amin diğer ucu korboksil -COOH olan ve aminoasit denilen yapıtaşlarından oluşur. Proteinler öyle ilginç yapılardır ki, bir araya gelerek bir motor gibi hareketi sağlayabilir. Basit miktoorganizmaların silia yapıları proteinlerin bir araya gelerek ince tüpcükler oluşturması ile oluşur ve mikroorganizmayı hareket ettirir. Ne tesadüftür ki aynı altılı tüpcük yapı bizlerin kas yapısı içinde de mevcuttur. Kasların kasılmasını sağlayan aktin ve miyozinlerin yapısının orjini silialardır.

DNA denilen hurda 3 milyar yıllık evrimin bilgisini taşır. Tam bir çöplüktür. Gereksiz ya da artık kullanılmayan, evrimin bir köşesinde kalmış bilgileri dahi içerir.

İnsanın oluşumunun hikayesi 3 milyar yıllık br hikayedir. Bunun Allahla uzaktan yakından alakası yoktur.

Proteinler ne için bir araya geliyorlar..Mesela, bu proteinler niçin benim vücuduma bir kalp gelmesi için birleşiyorlar..Kanın dolaşması gerektiğini nereden biliyorlar..Bunun için kalbin bekilir bir tempoda atması gerektiğini nereden biliyorlar?

Bunu proteinler bilerek yapmıyor. DNA denilen malzeme kalbi o şekilde yapacak proteinleri üretiyor. DNA daki bu bilgi ise milyonlarca yıl süren deneme yanılma yönteminden sonra oluşan bilgi. Kimyasal bağlar proteinleri bir araya getiriyor.

Bu aynı bir yapboz gibi. Elinde bir şema var. Bu şema bir yap-boz u kurmak ile alakalı bir talimat. Şema şu şekilde:

1. İlk olarak elindeki parçalardan a yapbozunu oluştur.

2. Sonra b yapbozunu oluşur

3. a yapbozu ile b yi yüzeylerinin birleştiği yerden birbirine yapıştır ve c yapbozunu oluştur. (kimyasal bağ çekimlerine karşılık geliyor)

4. d ve e yapbozunu oluştur.

5. d ve e yi c yi kullanarak birbirile geçir.

İşlem bunun gibi binlerce sentezden oluşuyor. Sonunda bu talimatı uygulayarak yapbozunu bitiriyorsun ve ortaya çalışan bir kalp çıkıyor. Bu lego kalbin içinde yapbozlardan yapılmış motorcuklar kasılmasını, elektrik tesisatları ise kasılma zamanlarını belirliyor.

Bu bilgi DNA da var. DNA ise bu bilgiye milyonlarca yıl süren deneme yanılma yöntemiyle ulaşıyor , en işe yarayanı bir sonraki nesile aktarılarak kalıcı oluyor.

Şimdi ben bir örnekleme yapmak istiyorum, yukarıdaki şu 3 diyalogla ilgili..

Bir araba hurdalığındayız ve buradaki parçaları kullanarak bir araba yapılması gerekiyor, hemde peugeot 407 olacak arabamız. Bu hurdalığı o kadar geniş ve o kadar bol modelli düşünün ki, her marka ve model araba yapabilecek malzememiz var elimizde.

Milyonlarca yıl beklesek bu parçalar bir araya gelip bu arabayı meydana getiremeyecekler, istediğimiz modeldeki arabayı yani. Elbet buna dışarıdan bir müdahale olması gerekli gibi görünüyor..

Ama bildiğim kadarıyla evrim buna itiraz ediyor, hayır oluyor diyor. Ama ben de diyorum ki, hem insanın zekası gereksiz deyip, hemde insanın zekasını muhteşem görerek Allaha hakaret ediyorsunuz gibi söylemler ne oluyor o zaman bunu da anlamlandıramıyorum. (Konuyu baştan sona okudum, burada iletilerde aklımda kalanları da yazıyorum)

Bu hurdalıkta ancak şu olabilir sanki. Milyonlarca yıl geçmesine rağmen hepsi olduğu yerde durur, ancak kimsayal reaksiyonlar sonucu farklı biçimler alırlar ama asla ve asla bir araya gelerek kendilerinden çok daha iyi durumda bir araba meydana getiremezler (dışarıdan bir müdahale olmadıktan sonra)...

Ha o dışarıdan müdahaleye de protein diyorsunuz da, proteini de bu işi bilen olarak algılayalım. İyi de ilimin sorusunu ben de soruyorum, o nerden biliyor bunları yapacağını, sanki bir programlayan birşey varmış gibi duruyor...

Ben evrimi kabul eden bir inanırım ama evrim şöyledir, böyledir demeyi bu anlamda doğru bulmuyorum. Çünkü evrimin hala bilinemezleri elimizde varsa, ille de budur dememiz akılcı değil gibime geliyor. Ama bir evrilme var, bu gerçek, fakat nasıl, bunu bilmiyoruz...

Sn ilim,

Sürekli bilgisayarlardan bahsediyorsunuz. Peki bu bilgisayarlara yaratılış nedenleri ve vazifeleri bilgisayar mühendisleri tarafından gönderilen peygamber bilgisayarlar tarafından mı anlatılıyor yoksa yüklenen programlarla mı?

Yaratıcı için insanlara bu gayeleri ve vazifeleri anlatacak programlar yüklemek mi mantıklı ve akla yakın, yoksa "sizleri sınava çekiyorum, sözlerine inanılması çok zor birtakım tipleri aranızdan seçip onlara abuk subuk birşeyler anlattırıyorum, inanmazsanız hepinizi yakacağım" demek mi?

Saygılar.

Sevgili yfln,

Bir bilgisayarı kullanmak istiyorsan, onu nasıl kullanacağın sana öğretilmiş durumda. Yani sen kullanma klavuzun ile beraber yeryüzünde boy gösteriyorsun...

Peygamberlerin devreye girdiği an şudur.

Bilgisayara bile bile verdiğin zararlar konusunda uyarılman için.

Bilgisayar ile çalışırken aniden elektriği kesersen çalışamaz hale gelir, o zaman sen sorarsın bu niye çalışmıyor diye. Yahu elektriği kestin, kesince de çalışmayacağını biliyordun e bu soru ne oluyor der peygamberler. Yani seni bile bile yaptığın yanlışı sana göstererek seni doğruya doğru hedeflemek, elindeki kullanma klavuzunu hakkıyla kullanmanı sağlamana yardımcı olmak için...

Sevgiler...

Bilgi ile inanç bu açıdan ve temelden tezattırlar.

İyi yakalamışsın. :good:

Bilgi ile inanç temelde paraleldir, birdir, birbirinden ayıramazsın bile...

Ademe isimleri öğretti demek, Adem (ilk bilinçli ve şuurlu insan) ile bilim/bilme/kavrama/akletme başladı demek.

E tabi sen bu isimleri Adriana Lima, Sharon Stone gibi isimler anlarsan bilim ile inancı sittin sene bir araya getiremezsin.... :lol::lol::lol:

tarihinde berguzar tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Arkadaşlar, mesela karşımızdaki bilgisayarı yapanın ilim ve irade sahibi olduğundan kimsenin şüphesi olmaz. Çünkü, bu bilgisayarın her bir parçası bilerek ve isteyerek yerleştirilmiştir. Her bir parçanın nasıl yapılacağını ve ne işe yaradığını ve nereye yerleştireleceğini ve hatta bu parçaların bir bilgisayarı meydana getireceğini bilmezse bu bilgisayar olmaz. Biri çıksa ve "bu bilgisayar, bilgisayarı bilmeyen biri tarafından yapıldı" dese onun aklından şüphe eder, hatta tımarhaneye kapatırız.

Aynen öyle de, insan da karşımızdaki bilgisayar gibi bir makinedir. Onun da, alet ve azalarını yerletirmek için her bir aletin en ince ayrıntısına kadar nasıl yapılacağını ve nereye takılacağını ve ne işe yaradığını bilmek gerekir. Hatta, bütün bu azaların birbirleriyle uyum içinde çalışarak insanın hayatına çalışacağını bilmesi gerekir. Mesela, insanın yaşaması için kanın olması gerektiğini ve bu kanın vücutta dolaşması gerektiğini ve bunun için de kalp gibi bir aletin olması gerektiğini ve bu aletin nasıl yapılacağını ve nereye takılacağını ve bütün ömür boyunca düzenli atması gerektiğini bilmeyen biri kalbi yapamaz.

Arkadaşlar, durum böyle olmasına rağmen, zamanımızda bu kalbin kalbi ve kalbin ne işe yaradığını ve nereye takılacağını ve insanı bilmeyen akılsız ve şuursuz kör kuvvetler ve sebepler tarafından takıldığını söyleyen insanlar varmış. Akıllarından şüphe etmek hakkımız değil mi?

Senin kolayca "mesela karşımızdaki bilgisayar" dediğin bu cihaz, "Ol dedik oldu!" zırvasıyla açıklanabilecek bir cihaz değil, yüz milyonlarca insanın yine yüz milyonlarca yıllık gelişiminin ve çalışmasının ürünü bir cihazdır. Bu nedenle aynı insan, yarın da bu cihazın çok daha gelişmiş bir modelini yapacaktır. Çünkü ne yaptığını ve nasıl yapacağını "biliyor".

Ve dolayısıyla, yarın bu cihazın çok daha gelişmişini yapacak olan bu insan, öbür gün de senin çok daha gelişmişini yapacaktır. Fakat senle, insanın yaptığı senin çok daha gelişmişin arasında bir fark olacak: Sen "Ben nasıl kendi kendime ve tesadüfen olabilirim ki? Beni yaratan bir yüce güç olmalı" diyerek bir şeylere "inanırken", insanın yarattığı o senin çok daha gelişmişin "Ben, yüz milyonlarca insanın yine yüz milyonlarca yıllık gelişiminin ve çalışmasının zorunlu bir ürünüyüm" diyerek, bir şeyleri "bilecek".

İnsan, kendi türünü bile yok edebilecek bir insan yaratabilecek güce ve akla sahip olabildiği gibi; kendi türünün nasıl oluştuğunu bile anlayamayıp tanrıyı yaratabilecek kadar aptal da olabilir. Bu, evrimin her canlı türünde ve hatta aynı türün her bireyinde eşit ilerleyememesinin bir sonucudur. Çünkü her birey, farklı koşullar içinde evrim sürecini yaşıyor. Kimisi elenip yok olacak, kimisi gelişimine devam edecektir.

Onun için, bazı insanlar canını dişine takıp geceli gündüzlü "Bu bilgisayarın çok daha gelişmişini nasıl yapabilirim?" diyerek geleceğe bakıyor ve, bazı insanlar da oturdukları yerden yarattıkları tanrıya sabah akşam "Beni yarattığın için çok şükür, çok şükür" diyerek geçmişin karanlığına gömülüyor.

Evrimin gözünü seveyim. Her şeyi nasıl da evirip çeviriyor, her şeyi olacağına vardırıyor. O, ne güzel evrimdir. Evrimlerin en hayırlısıdır...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Onun için, bazı insanlar canını dişine takıp geceli gündüzlü "Bu bilgisayarın çok daha gelişmişini nasıl yapabilirim?" diyerek geleceğe bakıyor ve, bazı insanlar da oturdukları yerden yarattıkları tanrıya sabah akşam "Beni yarattığın için çok şükür, çok şükür" diyerek geçmişin karanlığına gömülüyor.

Sevgili cakircali,

Kuranın şükürden kastı şudur.

İnsana verilmiş en büyük ve en önemli nimet akıldır ve bunun şükrü yukarıda senin yazdığın paragraftır. İnsanlar canını dişine takıp geceli gündüzlü kendilerine verilen bu nimetin farkında olarak, yapabildiklerinin/işlerinin en iyisini yapmalı ve bunu insanlığa sunmasıdır.

Ama geleneksel öğreti bize şükrü senin dediğin gibi sunduğu ve bu da insanların kolayına geldiği için şükür yerini bulamamaktadır. Ve yine Kuranda Allahın muradı bu doğrultuda gerçekleşir. Ayette şöyle der...

'Allah aklını kullanmayanın üstüne pislik yağdırır'...

Sevgiler...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili cakircali,

Kuranın şükürden kastı şudur.

İnsana verilmiş en büyük ve en önemli nimet akıldır ve bunun şükrü yukarıda senin yazdığın paragraftır. İnsanlar canını dişine takıp geceli gündüzlü kendilerine verilen bu nimetin farkında olarak, yapabildiklerinin/işlerinin en iyisini yapmalı ve bunu insanlığa sunmasıdır.

Ama geleneksel öğreti bize şükrü senin dediğin gibi sunduğu ve bu da insanların kolayına geldiği için şükür yerini bulamamaktadır. Ve yine Kuranda Allahın muradı bu doğrultuda gerçekleşir. Ayette şöyle der...

'Allah aklını kullanmayanın üstüne pislik yağdırır'...

Sevgiler...

Bergüzar hanım,

Ne hikmetse, Allah'ın üzerlerine pislik yağdırdığı/yağdıracağı insanlar, akıllarını kullanıp insanlık adına bir şeyler üreten insanlardır.

Lütfen, senden hassaten istirham ediyorum, şu kuranı iman kazanmak için değil, bir kez olsun anlamak için oku. Göreceksin ki, orada aklın kullanılması demek, Muhammet'e ve onun tanrısına kayıtsız şartsız inanmak demektir; akılda, bilimde, teknolojide, etik değerlerde vs. ilerlemek anlamında aklı kullanmak değildir. Muhammet'e inanmayan insan, zaten maymundan da aşağılık, akılsız, üzerlerine Allah tarafından pislik yağdırılmış insandır.

Ve yine bir başka başlıkta da ilgili ayet örneklerini verdiğim üzere düşünmek, muhakeme etmek, aklı kullanmak, sormak sorgulamak, tartışmak... islama göre dinden çıkmak, döndürülmek anlamına gelir.

Sen, kendi anlayışına, değer yargılarına göre bir islam geliştirmişsin ve gerçek islamın da o olduğuna inanıyorsun. Yani inancın içinde bir başka inanç yaşıyorsun. Bu çok daha kötü ya! Dolayısıyla seninle karşılaştırdığımda cübbeli bile senden daha dürüst ve tutarlı oluyor.

Şu klasik "İlk ayet bile Oku! olmuştur. İlim Çin'de bile olsa gidin alın..." türünden temcit pilavını ısıtmaya kalkmayın. Okumanın ve ilmin ne anlama geldiğini, Çin'e doğru yayılmaya çalışan bedevilerin, orada Türkler başta olmak üzere diğer kültürlere karşı giriştikleri katliamları tarih bize çok net şekilde aktardı.

İslamın oturduğu masada, akıl sümen altına itilir. Aklın olmadığı yerde de, bilimden söz edilemez. Yani Muhammet, o dönemde aklını kullanmak isteyenlerin üzerine pislik yağdırmaya başlamış ve bugün onun varisleri aynı pisliği yağdırmaya devam ediyorlar. Bu kadar yağan pislik, acaba nereden geliyor, nasıl bir pislik kaynağıdır bu?

Hem akıldan bahsedeceksin, hem de onun "verildiğinden" bahsedeceksin. Bu ne yaman çelişkidir annem?

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Bir araba hurdalığındayız ve buradaki parçaları kullanarak bir araba yapılması gerekiyor, hemde peugeot 407 olacak arabamız. Bu hurdalığı o kadar geniş ve o kadar bol modelli düşünün ki, her marka ve model araba yapabilecek malzememiz var elimizde. Milyonlarca yıl beklesek bu parçalar bir araya gelip bu arabayı meydana getiremeyecekler, istediğimiz modeldeki arabayı yani. Elbet buna dışarıdan bir müdahale olması gerekli gibi görünüyor..

Elbette..

Peki, şimdi kafanı camdan çıkar ve bak şöyle.. Bir taş bul, o taşın öyle olması için bir şey gerekiyor mu, gerekmiyor mu?

>>> Ama bildiğim kadarıyla evrim buna itiraz ediyor, hayır oluyor diyor. Ama ben de diyorum ki, hem insanın zekası gereksiz deyip, hemde insanın zekasını muhteşem görerek Allaha hakaret ediyorsunuz gibi söylemler ne oluyor o zaman bunu da anlamlandıramıyorum. (Konuyu baştan sona okudum, burada iletilerde aklımda kalanları da yazıyorum)

Evrim buna itiraz filan etmez.. Evrim, hurdalıktaki malzemenin nasıl ne olacağını söylemez, bununla ilgilenmez..

Link to post
Sitelerde Paylaş

İlim dene zavallı akıl fukarasının anlamadığı bir şey var..

Hani bilgisayar varmış ya, yapılabiliyormuş ya.. Yapmak için bilmek gerekiyormuş ya..

Bu zavallının görmediği şey şudur. Peki neden 200 yıl önce bilgisayar, uçak ya da radyo yoktu?

Yok olan o şey için gereken bilgiyi kim geldi öğretti? Mesela, Marconinin radyoyu keşfetmesi için gereken bilgiyi kim öğretti?

Yada bilgisayar diyelim.. Bir bilgisayarın temel parçası transistör denen şeyden ibarettir. Acaba transistör nasıl keşfedilmiştir? Schotky "durun durun, ahada bunu böyle ve şöyle yaparsak transsitör olacak, bununla da bilgisayar yapacaz" mı demiştir?

Evet, buyrun, insanlar hiç bir şey bilmiyor ve bilgisayar yapmayı öğreniyor. Bu iş nasıl oluyor?

Eğer maddeden ibaret insan bilgisayar yapmayı öğrenip becerebiliyorsa, neden madde insan yapmayı öğrenemesin?

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>>Bergüzar hanım,

Efendim cakircali,

>>>Ne hikmetse, Allah'ın üzerlerine pislik yağdırdığı/yağdıracağı insanlar, akıllarını kullanıp insanlık adına bir şeyler üreten insanlardır.

Bunu nerden çıkardın, daha detaylı anlatabilir misin?

Ya da sizler ve bilim adamlarının bir kısmı inanmıyorsunuz diye mi böyle düşünüyorsun?

>>>Lütfen, senden hassaten istirham ediyorum, şu kuranı iman kazanmak için değil, bir kez olsun anlamak için oku. Göreceksin ki, orada aklın kullanılması demek, Muhammet'e ve onun tanrısına kayıtsız şartsız inanmak demektir; akılda, bilimde, teknolojide, etik değerlerde vs. ilerlemek anlamında aklı kullanmak değildir. Muhammet'e inanmayan insan, zaten maymundan da aşağılık, akılsız, üzerlerine Allah tarafından pislik yağdırılmış insandır.

Şuna emin olasın ki ben kuranı iman ya da sevap kazanmak için okumuyorum. Muhatap olduğum gerçeği kavramak, bana verilen aklın hakkını ve şükrünü tam anlamıyla yerine getirmek üzere okuyorum…Muhammete iman kurana imandır, kurana iman Tanrıya imandır, Tanrıya iman da vahyin gereklerini yerine getirmektir…Kuranın neresinde bilimde ilerlemeyin, teknolojide ilerlemeyin, insanlar için iyilikler üretmeyin yazıyor. Senin bu söylediklerin tamamen hurafe dininin uzantısı öğretiler…

>>>Ve yine bir başka başlıkta da ilgili ayet örneklerini verdiğim üzere düşünmek, muhakeme etmek, aklı kullanmak, sormak sorgulamak, tartışmak... islama göre dinden çıkmak, döndürülmek anlamına gelir.

Hangi ayetmiş onlar, buraya yazar mısın rica etsem…

>>>Sen, kendi anlayışına, değer yargılarına göre bir islam geliştirmişsin ve gerçek islamın da o olduğuna inanıyorsun. Yani inancın içinde bir başka inanç yaşıyorsun. Bu çok daha kötü ya! Dolayısıyla seninle karşılaştırdığımda cübbeli bile senden daha dürüst ve tutarlı oluyor.

Cübbeli benden tutarlı değil, cübbeli sizler gibi islama baktığı için size dürüst geliyor. Cübbeliye göre sen bir pisliksin ama bana göre iyilikten yana tavır alanlar ve insanlar için bir şeyler yapanlar, dürüstlüğü ve erdemi ilke edinen hiç kimse bir pislik ve bir imansız değildir…

Bu yüzden burada sıklıkla bana bu tür söylemlerde bulunulur, ben bunlara alıştım inan…

>>>Şu klasik "İlk ayet bile Oku! olmuştur. İlim Çin'de bile olsa gidin alın..." türünden temcit pilavını ısıtmaya kalkmayın. Okumanın ve ilmin ne anlama geldiğini, Çin'e doğru yayılmaya çalışan bedevilerin, orada Türkler başta olmak üzere diğer kültürlere karşı giriştikleri katliamları tarih bize çok net şekilde aktardı.

Bak ne güzel demişsin, ilk emir OKU.

Hem ilk emir Oku olacak, hemde bu emrin tam tersine okuma diyecek bir Tanrı, Tanrı olamaz, bunu görebilmeyi islamı değiştirmek olarak algılamak ta ayrı bir boyut. Sen bedevilerin yaptığı yanlışları kurana endekslerden buradan varacağın sonuçta yukarıda cümle olacaktır.

>>>İslamın oturduğu masada, akıl sümen altına itilir. Aklın olmadığı yerde de, bilimden söz edilemez. Yani Muhammet, o dönemde aklını kullanmak isteyenlerin üzerine pislik yağdırmaya başlamış ve bugün onun varisleri aynı pisliği yağdırmaya devam ediyorlar. Bu kadar yağan pislik, acaba nereden geliyor, nasıl bir pislik kaynağıdır bu?

İnsanların kendilerine yaptıkları zulümü kimse kimseye yapamaz. Bu yüzden kuran sıklıkla buna işaret eder ve müşriklere pislik der.

Müşrik, Tanrıdan başka Tanrılara tapanlar olarak adlandırılır en kaba tabirle..

Bugün paraya tapınanları düşün.

Bugün kendi çıkara için heryolu mübah görerek nefsine tapınanları düşün.

Kuranın pislik vurgusu bu güruhlaradır…

Siz Tanrının Tanrıdan başka bir Tanrıya iman edenler pisliklerdir lafını, tahtadan, taştan oyulmuş - yapılmış heykel Tanrılar olarak algıladığınız sürece kuranın vurguladığı bu şirk Tanrılarını anlamamanız çok normal…

>>>Hem akıldan bahsedeceksin, hem de onun "verildiğinden" bahsedeceksin. Bu ne yaman çelişkidir annem?

İkimizde insanız değil mi ve ikimizin de aklı var, bunu kimse inkar edemez…

Sen evrimle bu oluştu diyorsun, ben Tanrı bizi böyle yarattı-donattı diyorum…

Ama böyle düşünmemiz ikimizde de mevcut olan akıl-kavrama yetisini farklılaştırmıyor…

Ben kuranı geçmişte öğrendiğim bütün gelenekçi-mezhepçi-sünnetci-hurafe öğretilerden sıyrılarak okudum ve bugün ulaştığım gerçekler bunlar. Kuranı bir de sen böyle okumayı dener misin lütfen, bakalım ne göreceksin…

Sevgiler…

Link to post
Sitelerde Paylaş

İlim, ağır hastasın sen ya.. müslümanlar hep öyle gerçi... organik canlılarla bilgisayar gibi inorganik ve kompoze bir nesneyi birbiriyle karşılaştırıyorsun, sonra da bak evrim olamaz diyorsun.. bre müslüman, bilgisayar kendi kendine değişebiliyor mu, gelşebiliyor mu, hareket edebiliyor mu, üreyebiliyor mu, içgüdülere reflekslere ve en önemlisi genetk bilgilere sahip mi?? bu mantıkla daha çok sayıklarsınız siz.. hep o bediüzzamanın aklına uyuyorsunuz, sonra da böyle saçmalıyorsunuz...

doğa hassas dengelere sahip kompleks canlılar yaratamaz diyorsun, iyi de müslüman, bu canlılar hep böyle miydi? hep böyle karmaşık ve gelişmiş halde miydi?? bunların ilk hali nasıldı sanıyorsun?? bulunduğunuz noktadan bakıp canlılar hakkında ahkam kesiyorsunuz.. allahın ol deyp oldurduğuna inandığınız için herşeyi böyle hazırlop sanıyorsunuzz... bu da evrimden zerre kadar anlamadığınızı gösteriyor.. halbu ki burda böyle saçmalamadan önce, evrimle ilgili yeteri kadar okuma yapsan, ilkel canlıların ve ardından kompleks canlıların nasıl ortaya çıktığını, milyarlarca yıllık süreci biraz öğrensen, böyle burda kendinizi rezil etmezsiniz...

bir de ikide bir şuursuz akılsız doğa diyorsunuz, bunlar beş para etmez laflar.. doğada zaten akıl yoktur, amaç yoktur, hedef yoktur.. sadece nedensellik, doğal seçilim, adaptasyon, mutasyon vs. vardır.. bu yüzden adına evrim diyoruz...

Link to post
Sitelerde Paylaş
neden madde insan yapmayı öğrenemesin?

Neden öğrensin?

Nereden öğreniyor?

Yoksa zaten hep "biliyormuydu?"

......

Dostum, Michelangelo’nun Davut Heykeli'ni bir düşün istersen. O heykel, mermerin içinden çıktı. Mermer, içinde Davut heykelini barındırdığını biliyor muydu? Bilmiyordu tabii. Ama o potansiyeli taşıyordu işte. Mermer, içinde Davut heykelini saklıyordu. Onun içine o heykeli kim koymuştu? Maddenin yüz milyonlarca yıl süren oluşumu.

Kim çıkardı onu? Michelangelo tabii. Michelangelo, o mermerin içindeki potansiyeli biliyor muydu? Biliyordu. Nerden biliyordu? Onu bilebilme potansiyelini taşıyordu çünkü. Michelangelo, içinde bir sanatçı saklıyordu. Onun içine o sanatçıyı kim koymuştu? Maddenin yüz milyonlarca yıl süren oluşumu.

Mermer de bu doğanın ürünü, Michelangelo da bu doğanın ürünü, Michelangelo’nun mermerden çıkardığı Davut Heykeli de bu doğanın ürünü. Madde, dünya üzerindeki yüz milyonlarca yıllık serüveni içinde kah mermer olmuş, kah Michelangelo olmuş, kah Michelangelo’nun Davut Heykeli olmuş, kah "O mermerin içine o heykeli kim koymuş? Michelangelo, o heykelin orada olduğunu nereden biliyordu? Yoksa zaten hep orada mıydı, hep biliyor muydu?" diye soran insan olmuş...

Michelangelo’yu yakalasak da sorsak, "O mermerin içinden o heykeli çıkarmayı neden ve nereden öğrendin?" diye...

Link to post
Sitelerde Paylaş
neden madde insan yapmayı öğrenemesin?

Neden öğrensin?

Nereden öğreniyor?

Yoksa zaten hep "biliyormuydu?"

......

Madde insan yapmayı biliyorduysa neden milyarlarca yıllık sayısız deneme yanılmalar içeren bir süreci seçti insanı yaratmak için?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mermer, içinde Davut heykelini saklıyordu. Onun içine o heykeli kim koymuştu? Maddenin yüz milyonlarca yıl süren oluşumu.

Doğa neyin ürünü?

Bu mantık ile inançlı insanlara kızmayın..

Onlar da doğanın ürünü..

Maddenin milyarca yıllık oluşumu onların içine o inancı yerleştirmiş..

tarihinde WerderBremen tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Mermer, içinde Davut heykelini saklıyordu. Onun içine o heykeli kim koymuştu? Maddenin yüz milyonlarca yıl süren oluşumu.

Doğa neyin ürünü?

Bu mantık ile inançlı insanlara kızmayın..

Onlar da doğanın ürünü..

Maddenin milyarca yıllık oluşumu onların içine o inancı yerleştirmiş..

Onlarda maddenin ürünü diye eleştriden muaf mı tutmamız gerekiyor?

O inanç zamanında işe yaramış olabilir ama artık bu çağda köstek oluyor

Aynen insan vücudundada artık yapılar gibi

Link to post
Sitelerde Paylaş
Maddenin bildiği ihtimalini düşünen kişilere sormak lazım bu soruyu?

E peki madde bilmiyor Allah biliyor diyelim

Allah ne demeye milyarlarca yıllık sayısız deneme yanılma içeren bir süreci tercih ediyor.

Sakın bu allah beceriksiz olmasın?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Onlarda maddenin ürünü diye eleştriden muaf mı tutmamız gerekiyor?

O inanç zamanında işe yaramış olabilir ama artık bu çağda köstek oluyor

Aynen insan vücudundada artık yapılar gibi

?

Zaten tutamazsınız aynı mantık ile..

Sizin içinizi de bu eleştiri gücünü doğa milyonlarca yıldır yerleştirmiş..

İte basa maddenin milyonlarca yıldır yazdığı kaderi yaşamak zorundasınız..

Tıpkı karşınıza sizin onlara köstek olduğunuz, onların size köstek olduğunu düşündüğünüz inançlılar gibi..

Sonuç itibarı herşeyin enerjinin kendi kendine, deneyerek dönüşümü olarak düşündüğümüzde bu eleştiriler hep olacak..

Zorunlu olarak yaşamakta olduğumuz enerjinin/maddenin deneme yanılma süreçlerinden biri..

Tabi size göre..

Link to post
Sitelerde Paylaş
E peki madde bilmiyor Allah biliyor diyelim

Allah ne demeye milyarlarca yıllık sayısız deneme yanılma içeren bir süreci tercih ediyor.

Sakın bu allah beceriksiz olmasın?

Bilmem..Ben Allah değilim..

Allahın istediğini, neden böyle istedin diye sorup cevap almayı bir yana bırakalım, cevap verilirse de cevabı anlayabilecek kapasitede olduğumu düşünmüyorum..

Allah zar atmayı tercih etmiş..Ama zar tutmasını biliyor diyelim..

:)

tarihinde WerderBremen tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir halt bilmiyorsun o zaman da ne halt yemeye "Allah'ın varolduğunu biliyorum" diyorsun.

Bilmek demek belirli zorunlulukları göz önünde bulundurmaktır.

Neyi nasıl biliyorsun anlatsana lafı dolandırmadan.

tarihinde kenzo tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...