Jump to content

İlim


Recommended Posts

Bir halt bilmiyorsun o zaman da ne halt yemeye "Allah'ın varolduğunu biliyorum" diyorsun.

Bilmek demek belirli zorunlulukları göz önünde bulundurmaktır.

Neyi nasıl biliyorsun anlatsana lafı dolandırmadan.

:)

Anlatılabilecek birine benzemediğini biliyorum.

Çok arzu edersen bloğuma bak.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 136
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Hiç birşey bildiğin yok kusura bakmada. Allahı, "hem mantık sınırları içinde, hem dışında" diye tanımlayarak mantıksal çelişkilerden kaçırmayı marifet edinmişsin. Hiç bir şekilde Allah'ın varlığını kanıtlayamıyorsun ama her nasılsa "ben inanmıyorum, biliyorum" diyebiliyorsun

Hodri meydan

Hodri meydan forumunda kanıtla bana Allahı

Var mısın?

tarihinde kenzo tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Hiç birşey bildiğin yok kusura bakmada. Allahı, "hem mantık sınırları içinde, hem dışında" diye tanımlayarak mantıksal çelişkilerden kaçırmayı marifet edinmişsin. Hiç bir şekilde Allah'ın varlığını kanıtlayamıyorsun ama her nasılsa "ben inanmıyorum, biliyorum" diyebiliyorsun

Hodri meydan

Hodri meydan forumunda kanıtla bana Allahı

Var mısın?

Uzatmayayım..

Peki varım..

Hadi gerekli müreacatı yap başlayalım

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yazıların tamamını okuyamadım ama Werder Bremen'in mantıklı bir noktayı yakaladığını gördüm.Tabi bunu bilinçli yada bilinçsiz yapmış olabilir ama bende Doğa'nın insanlara evrim süreci içerisinde tapınma gibi bir olguyu verebileceğini düşünüyorum.Tabi ki bu sadece bir varsayım ve temelleri çok zayıf yani kişisel tecrübeler. Bende gençliğimde Allah inancına sahip biriydim çünkü bilgisizdim sonra giderek bilinçlenmeye başladım ama bilincim uzun bir müddet Allah'ın varlığını kabul etmem gerektiğini dikte etmeye devam etti.Sonra yeterli bilgiyle donandıktan sonra redd-i din yapabildim. Fakat burada geçirdiğim süreçte dikkatimi çeken unsur eğer sosyal eğilimler tarafından güdülenmiyorsak ki benim ailemin pek dini inancı yoktur, kendimizi zayıf hissetiğimiz anlarda dinlere sarılırız. Bu uzun evrim sürecimizde ilkel dinleri de ortaya çıkartan bir savunma mekanizması olabilir.Çünkü insan beyni bilgisiz haldeyken korumasız ve etkisizdir.O yüzden evrim süreci bize böyle bir koruma sağlamış olabilir.Ne dersiniz bilemem bu konuda?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Uzatmayayım..

Peki varım..

Hadi gerekli müreacatı yap başlayalım

Yaptım

izin verildiğinde ilk mesajı yazarsan öncelikle bu Allah'ın sıfatlarından başlamanı rica edeceğim

Ne hakkında konuştuğumuzu bilelim, havanda su dövmeyelim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
...

Şuna emin olasın ki ben kuranı iman ya da sevap kazanmak için okumuyorum. Muhatap olduğum gerçeği kavramak, bana verilen aklın hakkını ve şükrünü tam anlamıyla yerine getirmek üzere okuyorum…

Bergüzar hanım, akıllara zarar olduğunuzu söylesem, kabalık olarak mı addedersiniz?

Hem "Şuna emin olasın ki ben kuranı iman ya da sevap kazanmak için okumuyorum." deyip, hem de "Muhatap olduğum gerçeği kavramak, bana verilen aklın hakkını ve şükrünü tam anlamıyla yerine getirmek üzere okuyorum…" demek de ne demek? Niye kendinize böyle hakaret ediyorsunuz? Ben namazı iman için değil, Allah'ın bana verdiği aklın şükrünü yerine getirmek için kılıyorum" da der misiniz bir kere? lütfen, hatırım için!

...Hangi ayetmiş onlar, buraya yazar mısın rica etsem…

Tabii, hay hay!

Maide/101- Ey inananlar, açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek şeyler sormayın. Eğer Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır.

Maide/102- Sizden önce gelen bir toplum da sormuştu da sonra onları tanımaz olmuşlardı.

Bakara/106- Biz bir ayeti siler veya unutturursak ondan daha iyisini, ya da benzerini getiririz...

Bakara/108- Yoksa siz de elçinizden, daha önce Musa'dan istendiği gibi bir takım isteklerde bulunmak mı istiyorsunuz? Kim imanı küfürle değiştirirse, şüphesiz dümdüz yolu sapıtmıştır.

Mü'min/69- Baksana, Allah'ın ayetleri hakkında tartışanlar, nasıl çevriliyorlar?

İletinizin diğer kısımlarıyla ilgili bir şey yazmaya mecalim kalmadı. Bu kadar şok, bu yaşta kalbe de zarar, akla da...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Yaptım

izin verildiğinde ilk mesajı yazarsan öncelikle bu Allah'ın sıfatlarından başlamanı rica edeceğim

Ne hakkında konuştuğumuzu bilelim, havanda su dövmeyelim.

Bende havanda su dövmemek için şöyle bir açıklama yapayım.

Ben her zaman Tanrı dedim, eğer tartışma İslam ilahı Allah üzerine yoğunlaşacaksa bir noktada tıkanmak zorundayım..

Bu konuşmada Allah dendiği için gayri ihtiyari Allah dedim, ama yinede tartışmaya varım.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Mermer, içinde Davut heykelini saklıyordu. Onun içine o heykeli kim koymuştu? Maddenin yüz milyonlarca yıl süren oluşumu.

Doğa neyin ürünü?

Bu mantık ile inançlı insanlara kızmayın..

Onlar da doğanın ürünü..

Maddenin milyarca yıllık oluşumu onların içine o inancı yerleştirmiş..

Kızmıyoruz ki zaten, güzel kardeşim! Onları anlamlandırmaya çalışıyoruz sadece, psikoloji diye bir bilim dalı da var bu konuyla ilgili. Biz sadece, kendileri gibi düşünmediğimiz için kendilerine kızdığımızı da düşünerek bize hakaret edenlere kızıyoruz ki, aslında onlara da kızmamalıyız. Ne var ki bu da insan olmamızın ve zaaflarımızın sonucudur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Neye Tanrı diyorsan onu tanımlayarak başla o zaman.

Ne menem bişidir bu?

Bildiğini düşündüğün bütün sıfatlarını sıralayarak başla ki nasıl birşeymiş, neden zorunluymuş anlayalım.

Bu sıfatlardan çelişkiler ortaya çıkarsa "saldım çayıra mevlam kayıra ben nasılsa onu yerine göre mantıküstüne gönderirim ortada çelişki kalmaz" diyeceksen, o zamanda tartışmanın anlamı yok. Bana itiraz edilemeyecek biçimde bir Tanrı'nın varolduğunu kanıtlayacaksın. Bu Tanrı'nın varlığı zorunlu olacak. Dikkat edersen zorunluluk yine mantıksal bir terim.

tarihinde kenzo tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Kızmıyoruz ki zaten, güzel kardeşim! Onları anlamlandırmaya çalışıyoruz sadece, psikoloji diye bir bilim dalı da var bu konuyla ilgili. Biz sadece, kendileri gibi düşünmediğimiz için kendilerine kızdığımızı da düşünerek bize hakaret edenlere kızıyoruz ki, aslında onlara da kızmamalıyız. Ne var ki bu da insan olmamızın ve zaaflarımızın sonucudur.

Onlarda kendileri gibi düşünmediği akılsız, cahil, öküz... vs. denmelerine kızıyorlar.

Tabi bunu genele yayarak sadece demogoji yaparız..

Siz kızmayabilirsiniz, ama tonlarca kızan var..

Gerçeklere dönecek olursak, bugün cuma ve beni yaşadığım ülkenin inanırları namaza zorlamıyor..

İstersem şu an açık bir meyhanede ya da sosyal tesislerde onlara göre istediğim günahı işlerim..

E sorun ne?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Neye Tanrı diyorsan onu tanımlayarak başla o zaman.

Ne menem bişidir bu?

Bildiğini düşündüğün bütün sıfatlarını sıralayarak başla ki nasıl birşeymiş, neden zorunluymuş anlayalım.

Bu sıfatlardan çelişkiler ortaya çıkarsa "saldım çayıra mevlam kayıra ben nasılsa onu yerine göre mantıküstüne gönderirim ortada çelişki kalmaz" diyeceksen, o zamanda tartışmanın anlamı yok. Bana itiraz edilemeyecek biçimde bir Tanrı'nın varolduğunu kanıtlayacaksın. Bu Tanrı'nın varlığı zorunlu olacak. Dikkat edersen zorunluluk yine mantıksal bir terim.

Enerjinin iş yapabilme yeteneğine Tanrı diyorum.

Enerji düzenlidir, düzen zekasız olmaz, bu zekaya Tanrı diyorum.

Gündelik kullanığımız kaos kelimesi ile, matemetikçi ve fizikçilerin bu kelimeye yükledikleri anlam birbirinden farklıdır.

Bazı kozmoloji teorilerinde evrenin başlangıçı kabul edilen düzensizliğe kaos adı verilmiş.

İşte düzen bu karmaşa ve düzensizliğin içinden çıkıyor.

Kaos kelimesi, uzayda var olan parçacıkların keyfi bir biçimde dağılmasını açıklamaya yönelik.

Bu anlamda düzen parçacıkların bir yerde ve bir yönde öbeklenmiş olmasına deniliyor.

Biz şu an tüm parçacıklara bakmak yerine bir kaç parçacığın zaman içinde değişimine bakıyoruz.

Henri Poincare nin üç cisim problemi tam da buna örnektir, ama tatmin edici çözümler sunduğu tartışmalıdır.

Ancak bu çalışmalar bize kesin olarak şunu gösterir:sistemin ilk koşullarında ki çok küçük sapma, sistemin çok uzun zaman içindeki davranışını çok büyük ölçüde etkiliyor.

David Ruelle bu özelliğe kasoun fonksiyel tanımı diyor.

Yani sistemin zaman içinde davranışı önceden tahmin edilemiyor ve bu küçük sapmalar sistemde büyük değişiklikler meydana getiriyor ise sistem kaotiktir.

Bu söylenenler aslında 1970 lerde ortaya atılan matematiksel katastrof teorisinin nesnelliğe büründürülmüş halidir.Fakat farklarda mevcuttur.

Öte yandan birbirine benzer, değişik isimlerde bir çok teoriden bahsetmek mümkündür.

Ancak yine kabaca belirtmekte fayda var ki, bütün bunlar Lorenz denklemlerinin kelebeğine açıklama getirmekten uzak.Ama bir teoriden herşeyi halletmesini beklemekte insafsızlıktır.

Tabi bu konuya dahil edilmesi gereken bir sürü kavram var..Özellikle Mandelbrotun fraktal kümeleri..

Fraktallerin soruna olan etkileri oldukça sınırlıdır, bu sebeple aslında bana göre bundan daha önemli ve gerçekçi kavramların kullanılması kaçınılmazdır..

Bunlar tabi ki termodinamik, entropi, enformasyon... gibi kavramlardır.

Bütün bunları şahsi olarak net bir şekilde toparlamaya ve daha nesne örnekler vermeye çalışayım:

Bugün görünen gerçek, evrenin bir düzensizlik durumundan düzensizlik durumuna aktığıdır, gittiğidir.

Peki ama şu anda mevcut düzeni ne sağlamıştır?Maksimum düzensizlik, yani kaos.

Öyle ise kaosun içinde var olan bir düzenden bahsedebilirmiyiz?Elbette evet.

Burada biraz filozof müsveddesi gibi konuşayım:Hiçlikten hiçlik çıkarsa kasoun içinde bir düzen olmadığını kimse söyleyemez.

Kaosun entropisi nedir?Düzensizlik maksimum olduğu için sıfırdır.

Çünkü oranlayacağınız bir düzenlilik bulunmamaktadır.

Ya da şöyle söyleyelim, evrenin entropisi artıyor ama bu artma bizi, yani entropi artışını yavaşlatan düzenli varlıkları, canlıları ortaya çıkarıyor.

Yani düzensizlik içinden düzen çıkıyor ise düzensizlik içinde düzen vardır diyebilirim sanırım.

Bundan sonra daha nesnel örneklere geçeyim:

Termodinamiğin, sıfırıncı, birinci, ikinci ve üçüncü olmak üzere dört temel yasası vardır.

Termodinamiğin 1. ve 2. Yasaları sadece kapalı sistemlerde geçerlidir. Kapalı sistemler dış çevre ile enerji, bilgi ve malzeme alış verişinde bulunmazlar.

Evren de bir kapalı sistem olarak düşünebiliriz.

1. yasa evrendeki toplam enerjinin sabit olduğunu ve enerjinin yok edilemeyeceğini söyler.

Diğer bir tanımlama ile enerjinin korunumu yasası olarak da bilinir.

Bu yasaya göre enerji değişik formlarda bulunabilir.

Isı da bir enerji formudur.

Enerji çeşitleri yine 1. yasaya göre birbirlerine dönüştürülebilir.

Birçok enerji formu kayıpsız olarak ısı enerjisine dönüşürken, ısı enerjisinin dışardan destek olmaksızın, örneğin mekanik/hareket enerjisine kayıpsız olarak dönüşümü mümkün değildir.

Kayıpsız olarak enerji dönüşümü tersinir (reversible) süreç olarak adlandırılır.

19 yüzyılda Lord Kelvin, Carnot ve Clausius gibi bilim adamları ısı enerjisiyle çalışan makinelerde enerji alış verişinin matematiksel esaslarını ortaya koymak için yaptıkları çalışmalarda enerjinin değişik formları arasında bir hiyerarşi olduğunu ve enerji dönüşümleri arasında bazı dengesizlikler bulunduğunu ortaya koydular.

İşte bu hiyerarşi ve dengesizlikler termodinamiğin 2. Yasasının temelini oluşturmuştur.

2. yasaya göre tüm doğal ve teknik enerji dönüşüm süreçleri tersinmezdir ve bu süreçlerin yönü hep olasılığı yüksek olan duruma doğrudur.

Enerji farklarının azaldığı ve ortadan kalktığı durum olası durumdur.

Isı enerjisi hiçbir zaman tümüyle bir diğer enerji formuna, örneğin mekanik enerjiye, dönüşmez.

Ancak bu saptamadan, dönüşüm süreci esnasında, enerjinin bir kısmının yok edildiği anlamı çıkarılmamalıdır.

Çünkü 1. yasaya göre enerji yok edilemez. Bunun anlamı; ısı enerjisinin bir kısmının iş üretme yeteneğinden yoksun kalmasıdır.

2. yasaya göre yerdeki taş masanın üstüne sıçrayabilir.

Bu iş W= m.g.h için gerekli olan enerji taşın bünyesindeki iç enerjiden sağlanır ve taş soğur.

Böyle bir olayı pratikte gözlemlememiz mümkün değildir.

Oysa bu sürecin tersi yani taşın masadan aşağı düşmesi mümkündür.

Taş masadan düşerken kazandığı kinetik enerji, onun yere çarptıktan sonra tekrar masanın boyu kadar yükseltebilir.

Ancak düşen taş, düştükten sonra belki bir iki küçük sıçrama yapar ve hareketsiz kalır. Çünkü düşerken kazanılan enerjinin büyük kısmı ısıya dönüşür ve bu ısı dahili enerji olarak absorbe edilir.

Yani taşın absorbe ettiği ısı tekrar kinetik enerjiye ve işe dönüşmez.

Taşın sıcaklığı yükselir ve bu sıcaklık çevreye ısı olarak yayılır.

Sonunda taşla çevresi arasında bir ısıl denge kurulur.

Tüm doğal süreçlerde bir enerji dönüşümü söz konusudur.

Doğal süreçlerdeki yön, enerjinin dönüşüm yönü tarafından belirlenir.

Potansiyel enerji, kinetik enerji, elektrik enerjisi gibi "daha kaliteli" olan enerji formları dönüşüm esnasında "düşük kaliteli" enerji formuna örneğin ısı enerjisine dönüşür.

Kapalı sistemlerde ısı enerjisi hiçbir zaman tümüyle diğer bir enerji formuna (örneğin mekanik enerjiye) dönüşmez.

Isı enerjisi, sıcaklığı yüksek olan cisimlerden düşük olanlara doğru akar.

Bu süreç tersinmezdir.

Yani dışardan yardım olmadan ısı, düşük sıcaklıktaki cisimden yüksek sıcaklıktaki cisme ısı aktarmak mümkün olmaz.

İşte, kalitesi düşen enerji için kullanılan ölçüye "entropi" adı verilir.

Örneğin içten yanmalı bir motorda ısı enerjisinin mekanik enerjiye dönüşümü esnasında bu ısı enerjisinin bir kısmı iş üretme yeteneği gösterememektedir.

İş üretme yeteneğinde olmayan enerjinin evrende geri kazanımı mümkün olmayan biçimde artışı entropi ile ölçülür.

Hiç bir hareket sonsuzda, sozsuza kadar artacak biçimde devam edemez, ancak sonsuzda sonsuza kadar azalacak biçimde devam eder.

Fakat bu hiç bir zaman da sıfır olmaz, buna basitçe tekillik diyebiliriz.

Kabaca, bu tekillikten kurtulmanın yolu bence kaos olmadı, olmaz.

Nasıl ki ısı hiç bir zaman, dışarıdan bir etken olmaksızın kinetik enerjiye dönüşemiyor ise bu nasıl ve neden olsun ki?

Evrenimize dönecek olursak, bunlara dair biraz daha elle tutulur bilgilere göz atmakta fayda var:

Astronomik gözlemler evrenin yaklaşık 100 Megaparseclik boyutlarda hem eşyonlü hem de homojen olduğunu ortaya koymaktadır.

Daha küçük alanlarda evrenin bu özelliklerinden bahsedilemez.

Örneğin yaklaşık 1 ışıkyılı mesafesinden küçük uzaklıklarda yaygınlıkları 100 megaparsec olan galaksi kümeleri, evrendeki madde dağılımının yerel düzensizlikleri oluştururlar.

Boyutları 1000 megaparsec seviyesinde maddenin eşyönlü ve homojen olmadığı söylenemez.

Evrenin genişlemesi paralelinde, total alanda eşyönsüzlüğün %5 ten fazla olmadığı saptanmıştır.

Bu verdiğim bilgi 1977 yılına aittir, bu nedenle sayısal olarak değişme gösterebilir ama eşyönlülüğün ve homojenliğin %50 nin altına düştüğünü bilmiyorum.

Burada bir tanımla yapmak durumundayım:eşyönlülük ve homojenlik düzen diye ifade edebileceğimiz kelime ile tanımlanabilir mi?

Subjektivizmimi kullanarak böyle tanımlıyorum, aksi tanımlar da yine subjektif olacaktır ama her zaman yeni tanımlara açığım.

Öte yandan başlangıcın düzensiz olabileceğine dair bir çok kestirim yapılmıştır, vardır fakat bunlara girmemek daha uygun.

Başlangıç diye tabir ettiğim büyük patlama teorisindeki tekilliktir.

Bütün bunların sonucunda evren hem düzenli hem düzensiz diyemiyorum, ısı dinamiğinin gereği olarak, evren şu an düzenlidir, yarın daha düzensiz olacaktır.

Peki bütün düzen bir tasarıma, balıklama dalacak olursak, bir tasarımcıya yani Tanrı ya ihtiyaç duyar mı?

Şu açıdan bakabilirim:

Bir düzen Tanrı olmasını gerektirmiyorsa, düzensizlikte(kaos) bir Tanrı olmamasını gerektirmez.

Bir düzen Tanrı olmasını gerektiriyorsa, düzensizlikte(kaos) bir Tanrı olmamasını gerektirir.

Düzenlilik daha fazla olduğundan, Tanrı nın olma olasılığı da daha fazladır.

Kişisel tercihim ile Tanrı vardır diyorum, yerdeki taş masaya kendi kendine çıkmadığı sürece var olmaya devam edecektir.

Not:HM da başlık açma yetkim olmadığı için buradan başladım.

Cevaba ordan devam edersen bu yazıyı dikkate al..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Onlarda kendileri gibi düşünmediği akılsız, cahil, öküz... vs. denmelerine kızıyorlar.

Tabi bunu genele yayarak sadece demogoji yaparız..

Siz kızmayabilirsiniz, ama tonlarca kızan var..

Gerçeklere dönecek olursak, bugün cuma ve beni yaşadığım ülkenin inanırları namaza zorlamıyor..

İstersem şu an açık bir meyhanede ya da sosyal tesislerde onlara göre istediğim günahı işlerim..

E sorun ne?

O dediğin sözleri en çok kullananlardan biriyimdir. Ancak burada iman ticareti yapıp, özelden attıkları mesajlarda ana-bacı küfür edenlere karşı insanın saygı-sevgi beslemesi de pek mümkün olmuyor.

Kaldı ki bizler, onlara göre zaten maymundan da aşağılık, üzerine pislik yağdırılmış, akılsız, yalancı, nankör yaratıklarız. Yani bize böyle baktıklarını bildiğimiz insanlara ne kadar sevecen yaklaşabiliriz ki?

Dahası, bugün seni cumaya zorlamıyorlarsa, içinde bulunduğun şartlar gereğidir ve onların asıl arzuladıkları şartlarda bulunmayışınızdır. Hele Ramazan'da Malatya'ya, Elazığ'a, Sivas'a vs. git de, bir lokantaya otur ve ÖĞLE yemeği ye bakalım, ne oluyor? Hatta oraları da geçtik, İstanbul'un göbeğinde...

tarihinde cakircali tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
O dediğin sözleri en çok kullananlardan biriyimdir. Ancak burada iman ticareti yapıp, özelden attıkları mesajlarda ana-bacı küfür edenlere karşı insanın saygı-sevgi beslemesi de pek mümkün olmuyor.

Kaldı ki bizler, onlara göre zaten maymundan da aşağılık, üzerine pislik yağdırılmış, akılsız, yalancı, nankör yaratıklarız. Yani bize böyle baktıklarını bildiğimiz insanlara ne kadar sevecen yaklaşabiliriz ki?

Sn. çakircali:

İman ticareti yapanlara ben sizden daha çok karşıyım, bunu yazılarımından bir kısmına bakarak anlaybilirsiniz.

Diğer kısma gelince o hakaretlerin kimlere yapıldığı tartışılabilir.

Ama şu ana kadar kimse bana müslüman değilim diye aşağılık diyemedi, diyemez de..

Derse forumda gelip Allaha Kitaba ve diyen kişi şahsında burada aynı inancı paylaşan kişilere küfür etmem..

Konu uzun, konuş konuş bitmez..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sn. çakircali:

Ramazanda açık lokanta var mı ki?

Var olduğunu biliyorum, peki neden açık bıraktırmışlar?

Malatya ve Sivasta değil de Ağrı ve Erzurum da yemek yedim..

Bu kadar şişirmeyin..

Düzenlemeye vaktim varken ekleyeyim..

Hatta Ramazan da İstanbul un göbeğinde Şişli de içki de içtim..

Daha ne söyleyeyim..

tarihinde WerderBremen tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Sn. çakircali:

Ramazanda açık lokanta var mı ki?

Var olduğunu biliyorum, peki neden açık bıraktırmışlar?

Malatya ve Sivasta değil de Ağrı ve Erzurum da yemek yedim..

Bu kadar şişirmeyin..

Hadi kardeşim, ben Elazığ'da parkta, Adıyaman'da da turne otobüsünün içinde sigara içiyorum diye linç ediliyordum. Van'da öldürülen öğrenciyi de mi duymadın?

Hangi ülkenin Ağrı ve Erzurumundan bahsediyorsun?..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hadi kardeşim, ben Elazığ'da parkta, Adıyaman'da da turne otobüsünün içinde sigara içiyorum diye linç ediliyordum. Van'da öldürülen öğrenciyi de mi duymadın?

Hangi ülkenin Ağrı ve Erzurumundan bahsediyorsun?..

Genele yaymak diye bundan bahsediyorum..

Neyse ben yalancıyım siz doğrucusunuz..

Bu durumda tartışmaya/konuşmaya gerek yok..

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> neden madde insan yapmayı öğrenemesin? Neden öğrensin? Nereden öğreniyor? Yoksa zaten hep "biliyormuydu?"

Neden öğrensin? Canı öyle çektiği için olabilir mi? Madde buhar olup uçmayı, yağmur olup yağmayı, güneş olup parlamayı neden öğreniyorsa, onsan öğreniyor olmasın?

Nereden öğreniyor? Kendinden, yani meddeden öğreniyor işte apaçık şekilde.. İşte bilgisayar.. İnsan bir madde ve gene maddeye bakarak bunu öğreniyor açıkca..

Hep biliyor olamaz.. Eğer hep biliyorduysa, neden 500 yıl önce insanlar füze ve bilgisayar yapmıyorlardı?

Madde bir şey bilmiyor olabilir ama öğrenebilir.. Tıpkı insan gibi, zira, insanda zaten bri maddeden ibarettir. O halde sorun nerde?

Link to post
Sitelerde Paylaş
>>> neden madde insan yapmayı öğrenemesin? Neden öğrensin? Nereden öğreniyor? Yoksa zaten hep "biliyormuydu?"

Neden öğrensin? Canı öyle çektiği için olabilir mi? Madde buhar olup uçmayı, yağmur olup yağmayı, güneş olup parlamayı neden öğreniyorsa, onsan öğreniyor olmasın?

Nereden öğreniyor? Kendinden, yani meddeden öğreniyor işte apaçık şekilde.. İşte bilgisayar.. İnsan bir madde ve gene maddeye bakarak bunu öğreniyor açıkca..

Hep biliyor olamaz.. Eğer hep biliyorduysa, neden 500 yıl önce insanlar füze ve bilgisayar yapmıyorlardı?

Madde bir şey bilmiyor olabilir ama öğrenebilir.. Tıpkı insan gibi, zira, insanda zaten bri maddeden ibarettir. O halde sorun nerde?

Hiçlikten hiçlik çıkar..

"Nereden öğreniyor? Kendinden"

Bu bilgi demek ki madde de vardı..

Bu bilgi madde de varsa neden 14 milyar bekledi?

Bundan öncesi de var.

Sonsuzdan bu yana varoluş denemeleri yapıyorsa neden yapıyor?

Eğer böyle bir şey varsa herşeyin hep var olması gerekir.

"Hep biliyor olamaz"

O halde bilmediğini kendinden öğrenemez.

Neden öğrenme gereği duyar?

Maddenin/enerjinin canlı oluşturmak gibi bir zorunluluğu var mı?

tarihinde WerderBremen tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
...

Bu bilgi madde de varsa neden 14 milyar bekledi?...

Beklediğini kim söyledi ki? Varlık (3 boyut) zaten hareketle (4. boyut) mümkündür. Yani sürekli bir hareket, sürekli bir değişim ve gelişim içindedir.

Diyalektiği okumanı tavsiye ederim...

...Maddenin/enerjinin canlı oluşturmak gibi bir zorunluluğu var mı?

Elma tohumunun elma ağacı olmak gibi bir zorunluluğu var mı? Dalından kopan elmanın yere düşmek gibi bir zorunluluğu var mı?..

Tersinden soralım: Elma ağacının karpuz üretmesi gibi bir tercihi var mı?

Determinizmi okumanı tavsiye ederim...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hiçlikten hiçlik çıkar..

"Nereden öğreniyor? Kendinden"

Bu bilgi demek ki madde de vardı..

Bu bilgi madde de varsa neden 14 milyar bekledi?

Bundan öncesi de var.

Sonsuzdan bu yana varoluş denemeleri yapıyorsa neden yapıyor?

Eğer böyle bir şey varsa herşeyin hep var olması gerekir.

"Hep biliyor olamaz"

O halde bilmediğini kendinden öğrenemez.

Neden öğrenme gereği duyar?

Maddenin/enerjinin canlı oluşturmak gibi bir zorunluluğu var mı?

Sn Werderbremen

Konu aslında maddenin neden belli etkilere belli tepkiler verdiğine gelip dayanıyor.

Bence bunun cevabı "bu tür bir varoluşun başka şekilde davranamayacağı" şeklinde kolayca açıklanabiliyor. Bunun sebepleri de araştırdıkça ortaya çıkıyor. Varoluşu parçalara böldükçe daha iyi anlıyoruz. Örneğin kimyasal özelliklerini daha iyi çözümleyip bu kuralları diğer maddeler için de genelleyebiliyoruz. Valens elektronlar, bağ çeşitleri, bildiğiniz lise bilgileri. Varlığın karmaşık kuralları parçaların etkileşimlerinden anlaşılabiliyor.

Bu arada maddenin öğrenebilmesi olayı bence de çarpık duruyor. O yüzden düzeltmek gerektiğini düşünüyorum.

Belli sistemler öğrenebilir. Neyin öğrenip neyin öğrenemeyeceği 1950lerden beri bilgisayar mühendisleri, matematikçiler, biyologlar ve psikologlar tarafından araştırılıyor. Ortaya markov zincirleri, çeşitli yapay sinir ağları çıkıyor. Yani bence asıl soru, "nasıl bir sistem öğrenebilir?" olmalıdır. Çünkü bu soru, sistemi yapıtaşından, yani maddeden soyutlar. Sistemi oluşturabilecek yapıda hangi madde var ise o sistem şekilde oluşabilir. Bu da onu maddeden bağımsız kılar. Hatta bu tür bir sistemin etkileşimleri madde-enerji karışımı bir yapıyla elde edilebiliyorsa o şekilde de olur. Nitekim oluyor işte.

Yürüyen robot görmüşsünüzdür, basit mekanik sistemler. Fakat yürümeyi öğrenmiş bir sistem çok daha farklı. Örneğin şuna bir göz atabilirsiniz,

Aslında madde ya da enerji karşıtları bu yapıtaşlarından oluştuğunu gözlemlediğimiz sistemin de karşıtlarıdır. Bu yolla sistemin gözlemlenemez özellikleri olduğu iddiası ortaya çıkar.

Demek istediğim, öğrenebilen sistemler bir şekilde doğal olarak bir araya gelebilir, arkasında bir fail aramaya gerek yok. Aynı şey çoğalabilen sistemler için de geçerli. Ve bu sistemler matematiksel çözümlemeyle bulunabilirler. Yani maddeden bağımsızdırlar. Tabii onları oluşturabilecek tek çeşit madde var ise o başka. Fakat örneğin yaşamın yapıtaşı olan karbon, aslında silikona benzer özellikler taşır. Kim bilir, belki de silikon bazlı yaşam çeşitleri de mümkündür.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...