Jump to content

İSLAM’IN ORTAYA ÇIKIŞ NEDENLERİ


Recommended Posts

  • İleti 171
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

İslamın ortaya çıkış nedenleri onun insanları neye davet ettiğiyle ilgilidir.

(1) İslamın ortaya çıkış nedenleri (2) onun insanları neye davet ettiğiyle ilgilidir.

(1) Kadın, köle, cariye, para, altın, kumaş vs. ganimetler elde etmek, insanları egemenliği altına alıp onları haraca bağlamak yoluyla zengin olma hayyalleriyle (2) insanları cihada, öldürmeye davet ediyordu.

Link to post
Sitelerde Paylaş

insanlık ahlaki çöküş içerisindeydi.(şimdiki gibi )

bir gereklilik vardı....

ve beklenen bir bilinmez vardı.

ve, o geldi bütün bilinmezleri bildirdi

ve artık sondu bu. ve kuralları dünyanın sonuna kadar geçerliydi

ve insanlar serbesttiler yinede istedikleri gibi yaşamakta

çünkü bu bir imtihandı....

Link to post
Sitelerde Paylaş
Daha da ötesi bu müthiş peygamber komşu ülkeler üzerine akınlar düzenlemiş, diğer ülkelerin liderlerine yazdığı tehdit dolu mektuplarla onları ikna ederek İslam’ı etrafa yaymış ve bir dünya dini yapmıştır.

Bu mektuplat kanıttır. Sevgili hacı hem de çok güzel kanıtlardır. Burada nesnel bir veri var. Bu mektupları araştırdınız mı ?

Ayrıca Server Tanilli'nin Yüzyılların mirası İnsanlık tarihi adlı eserinde İslamın ortaya çıkışının sosyolojik temellerini anlatmıştır.

Yazıları okudukça ekleme yaparım.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu mektuplat kanıttır. Sevgili hacı hem de çok güzel kanıtlardır. Burada nesnel bir veri var. Bu mektupları araştırdınız mı ?

Ayrıca Server Tanilli'nin Yüzyılların mirası İnsanlık tarihi adlı eserinde İslamın ortaya çıkışının sosyolojik temellerini anlatmıştır.

Yazıları okudukça ekleme yaparım.

Mektupların kanıt olabilmesi için araştırılması ve bilirkişi tarafından onaylanması gerekiyor.

Size DreiMalAli'nin bu konudaki yazılarını okumanızı tavsiye ediyorum.

Ayrıca ben yerinizde olsaydım tarih bilgisi İslam tarafından temin edilmiş yazarlara hiç iltifat etmezdim.

İslam tarihini İsalm'dan öğrenip ahkam kesmek çok ucuz ve kolay.

Size bunu hiç yakıştırmıyorum. Biraz zahmetli ve pahalı bir yolu izlemenizi tavsiye ediyorum.

Bu başlık altında verdiğim referansların referansları var. Zahmet olmazsa onlara bir göz atar insan önce..

Benim eleştirdiğim ateistlerden olmamak mümkün ve çok kolay..

Biraz çaba göstermeniz gerekiyor yalnız..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...

İslam'ın ortaya çıkış nedenlerini tartışmaya devam edeceğiz..

Sıra Müslüman'ların İslam'ın temeli olduğuna kesinlikle inandıkları ve İslam'la iftihar ettikleri bazı kavram ve terimleri tartışmaya geldi.

İslam'ın gerçek doğasını anlayabilmek için önce o terimlerin nasıl ortaya çıktıklarını ve ne anlama geldiklerini tartışmamız gerekiyor.

Birazdan bu konuyla ilgileneceğim. Şu anda Wimbledon tenis turnuvasının erkekler finalini izlemektedyim. Roddick'den yanayım tabii. Şimdilik bu başlığı güncellemekle yetiniyorum..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aşağıdaki yazının kaynağı: The Qur'an in its Historical Context, Edited by Gabrğiel Said Reynold, Routledge Studies ın tth Qur'an. 2008, page 217.

Makale kısaltılmış, bizi ilgilendiren yerlerine önem verilmiştir.

NASCENT ISLAM IN THE SEVENTH CENTURY SYRIAC SOURCES

YEDİNCİ YÜZYIL SÜRYANİ KAYNAKLARINA GÖRE İSLAM'IN BAŞLANGICI

Abdul-Massih Saadi

Yedinci yüzyılda doğu Hristiyanlığının ana vatanının Arap'lar tarafından istilası yörede dramatik bazı değişikliklerin gerçekleşmesi ile sonuçlanmıştır.

O zamana kadar yöre Arap'lar tarafından birçok kereler istila edilmiştir ama, her seferinde Arap'lar kendi bölgeleri olan çöl ortamına geri çekilmişlerdir.

Ancak bu keresinde durum farklıdır. Bu yeni istila için Araplar hicret (hijra) yani göç terimini kullanmaktadırlar. Aynı terim için Süryanilerin kullandığı kelime Mhaggraye'dir.. Bu da göç edenler anlamına gelir.

Süryani Hristiyanların çeşitli kesimleri göçen Arap'lar hakkında farklı düşüncelere sahiptirler.

Bir süre önce Bizans Hristiyan'ları Müslüman'ların saldırısına uğrayıp yenildikleri için aradan çekilmişlerdir. Bu yenilgiden dolayı Bizanslı otöorlerin yazıları polemik niteliğinde olduğundan pek güvenilir değildir. Ayrıca konu Arap kaynaklarından da yararlanılarak yazılmamıştır. Çünkü yedinci yüzyılda Arap'lar arasında olan bitenleri yazmış olan bir otör ve tarihçi yoktur.

Araplar arasında sekizinci yüzyıldan önce tarihsel gelişmeleri kronolojik olarak yazacak yazarlar mevcut değildi.

Süryani yazarlar is bu konuda yeterince becerikli oldukları gibi, bu istilacı güçlerin ne düşmanıdırlar ne de dostu.

Dolayısıyla yedinci yüzyıl süryani kaynakları bize en ayrıntılı ve nesnel bilgileri verecek bir kaynaktır.

Bu kaynaktan yararlanarak yedinci yüzyılda vuku bulmuş olan hicret ve İslam hakkında oldukça güvenilir bilgiler elde etmemiz mümkündür.

Arapların istilasından önce Süryani kaynakları onları şu isimlerle anmakta idiler:

Arabaye, Tayyaye, Hagar'ın oğulları, İsmailiyeler....

Yedinci yüzyıldaki istiladan sonra bunlara aşağıdaki yeni adlar eklenmiştir:

Muhammed'in Tayyaye'si (Muhammed'in Arap'ları( ve daha çok Mhaggraye....

Bu terimlerden Mhaggraye spesifik olarak göçenleri tanımladığı için önemldir. Arapca karşılığı muhajirun dur. Yani muhacir. Göçebe..

Bu demektir ki Arap'lar Doğu Hristiyanlarına ait toprakları istila etmişler ve orada hak iddia etmeye başlamışlardır.

Süryani yazarlar Arap'ların liderleri için çeşitli terimler kullanmışlardır. Arap liderler sıklıkla melke (Arap halife kral), emir(vali prens), shalite (hükmeden).

O zamanlarda doğan (doğumu 690) Nestorian John of Phenek'e göre, Arap'ların arasında birçok Hrisitan da mevcuttur. Bazıları farklıdır. Diğerleri yöredeki hristiyanlar gibidir. Farklı olanlar için heretic, yani geleneklere ters, bir tür kâfir terimi kullanılıyor.

Muhammed için Mhaggraye'nin ilk kralı terimi kullanılıyor. Ayrıca onun için kullanılan başka terimler de var.

Mhaddayana (yol gösterici, klavuz), tera a) öğretmen, mdabrana (lider) veya büyük hakan, yönetici...

Ancak ilginç olarak, Süryani yazarların hiç birisi Muhammed için halifelik veya dini bir etiket kullanmıyor. Onun yerine onu etnik yönetici olarak kabul ediyor ve Arap'ların bu istilasını Tanrı'dan gelen bir ceza olarak nitelendiriyor.

Ortalılarda İslam yok. Kur'an yok. Hristiyan heretic ler var. Yani Hristiyanlığı doğru dürüst uygulamayan kâfirler var. Onların ismi yok.

Mhaggraye eski ahite uyarak tek bir Tanrı'ya dua ediyor. Ama onlar Yahudi değil. Yahudi olmadıkları halde bir kısmı Hrisityan, bir kısmı sapmış Hristiyan, bir kısmı Yahudilerin eski ahitlerini kabul eden ve tek Tanrı'ya tapan dindarlar.

Kur'an'ın adı bile geçmiyor. Yani henüz Kur'an sirkülasyonda yok..

Muhammed lafı arada bir geçiyor ama, din konteksinde değil bu geçme. İslam'ın adı olmadığı gibi, ona benzer bir din de yok ortalıklarda.

Burada Süryani yazarlara göre önemli olan hususlar şunlar:

Hicret denen olay aslında Arap'ların Doğu Hrisityanlığının hükmettiği yerleri istila ederek, orada geçici olarak değil, süresiz olarak kalmaya başlamaları olgusu.

Muhammed liderlikle ilgili bir isim. Daha önce de değindiğimiz gibi öyle pek çok kullanılmayan ve dinle ilgili olmayan bir liderini ismi.

Muhammed ismi ile ne İslam'ın bir ilişkisi var, ne de Kur'an'ın.

Zaten ne Kur'an var ortalıklarda, ne de İslam denen bir din...

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam tarihine göre İslam 610-632 yılları arasında Muhammed'in çabaları ile ortaya çıkıp yöreye yayılan bir dindir.

Oysa 7'nci yüzyılda yörede kimse böyle bir dinin varlığından haberdar değildir.

Bunu kesin olarak biliyoruz.

Ayrıca ortalıklarda henüz Kur'an da yoktur.

Bu pek kesin değil. Çünkü bazıları Ur-Kur'an denen ve Kur'an'ın öncüsü bir kitaptan bahsediyor.

Ancak bu kitabın varlığı kanıtlanmış değil.

Muhammed ismi ile birkaç yerde karşılaşıyoruz.

Her ne kadar bu isim bir lider için kullanılıyorsa da, dinle ilgili bir ünvana sahip değil Muhammed.

Ve daha önce de değindiğimiz gibi bir Hristiyan sembol belki de.

Süryaniler Arap'ların dinlerini ayrıntılı bir şekilde tanımlıyorlar.

O din ya Hristiyanlık, ya bir tür Yahudilik ve heretic Hristiyanlık.

Bu gözlemler açıkça gösteriyor ki İslam dini bir süre sonra onların birleşmesinden ortaya çıkacak.

İslam dininin ortaya çıkması bir zorunluk aslında.

Yörede bir otoritenin varlığı söz konusu.

Bu otorite yalnız Arap'ları ve bedevileri değil, aynı zamanda Hristiyanları ve Yahudileri de bünyesinde barındırmak zorunda.

Çünkü Arap'ların spesifik bir dini yok. Ayrıca Arap'ların putlara taptığı da pek kesin değil..

Her ne kadar ortalıklarda dolaşan beş altı put varsa da, kesin olarak 360 put yok. Ve Arap'ların çoğu tek Tanrılı bir dine inanıyorlar.

O din henüz yeterince tanımlanmış değil.

Yörede giderek varlığını hissettiren otorite için elimizde yeterince bilgi yok.

Ama yine de o otorite hakkında bazı çıkarsamalar yapmak mümkün.

Kur'an bize bu konuda oldukça yararlı bilgiler verecektir.

Gelecek yazımda Kur'an'ın bu sorunlara nasıl bir ışık tuttuğuna değineceğim.

Bu bağlamda İslam'la ilgili şu terim ve kavramların kökenine inmeye çalışacağız..

Resul ve nebi, yetim hakkı ve zekat.

Resul kime denir?

İslam'da zekatın kökeni nedir?

İslam yetim hakkına neden büyük önem verir?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Başlangıcı Muhammed ile açıklanır. İslam’a göre Muhammed adında, aslı koyun çobanı olan bir Bedevi, 610 yılında Mekke’de peygamberliğini ilan etmiş ve İslam’ı yaymaya başlamıştır. Ümmi olan, yani okuma ve yazması olmayan bir cahil olduğu söylenen bu ilginç karakter, kısa bir zaman içinde İslam dinini yalnız kabul ettirmekle kalmamış, çevreye geniş ölçüde yaymıştır da. Daha da ötesi bu müthiş peygamber komşu ülkeler üzerine akınlar düzenlemiş, diğer ülkelerin liderlerine yazdığı tehdit dolu mektuplarla onları ikna ederek İslam’ı etrafa yaymış ve bir dünya dini yapmıştır. İddiaya göre veda hutbesini 100 bin Müslüman büyük bir huşu içinde izlemiştir. Bütün bunlar 23 yıl gibi kısa bir zaman diliminde gerçekleşmiş, İslam ani ve müthiş bir çöl fırtınası gibi etrafa hızla yayılmıştır.

Yozlaştırılan ve çok sonraları sorulan sorulara bir yanıt olmak üzere kendisi ile ilgili tarihçesi değiştirilen, sürekli olarak ortaya atılan öykü ve masallarla günümüze gelene kadar, giderek abartılıp zenginleştirilen bir tarihe sahip olan İslam dini, nasıl ortaya çıkmıştır? Bu ilkel dinin amacı ne olabilir? Kime ve neye hizmet etmek için ortaya çıkmıştır? İslam neden vardır?

Son gelişmelerin ışığında bu ve benzeri soruları sormanın, onlara bilimsel yanıtlar aramanın, İslam’ın kendi yazdığı ve bütün dünyaya kabul ve dikte ettirdiği tarihi sorgulamanın ve o tarihin şimdiye kadar ilginç bir başarı ile insanlıktan gizlediği bazı gerçekleri yeryüzüne çıkarmanın zamanı gelmiştir.

HACI

Devam edecek.......

Sanırım Muhammed figürünun gerçekte yaşayan bir insan olup olmadığı , yada birleştirilmiş hikayeler armonisi olup olmadığını araştırarak başlayabiliriz , gerçeklerin yeryüzüne çıkarılması için.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sanırım Muhammed figürünun gerçekte yaşayan bir insan olup olmadığı , yada birleştirilmiş hikayeler armonisi olup olmadığını araştırarak başlayabiliriz , gerçeklerin yeryüzüne çıkarılması için.

Aslında bu sorun halledildi ve bilim sonunda Muhammed'i aştı.

Çünkü Muhammed ile Kur'an'ın ve İslam'ın fiziksel bir ilişkisinin olmadığı kesinleşti.

Bu durum Muhammed'in yaşayıp yaşamadığı hususunun açıkça konu ile ilgisiz olduğunun kanıtıdır.

Tabii bu arada yeni sorunlarla karşılaşılmaktadır.

Her bilimsel araştırma bazı hususlara açıklık getirirken, yeni bir çok sorunun ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Muhammed'in Kur'an'ı yazıp İslam dinini başlattığı, eski, basit, oldukça gerçekçi yani inandırıcı, herkesin kolaylıkla kabul edebileceği, araştırma ihtiyacı duymayan tembellerin ve sorgulamak istemeyenlerin kucaklayacağı İslam'a ait oldukça zarif ve tutarlı bir iddiadır.

Bu iddiayı benimsemenin Kur'an'ı ve İslam'ı eleştirenler için hiç kuşkusuz bir takım avantajları olacaktır.

Kimse son derece zor bir dönemin tarihini bilimsel verilere ve delillere dayanarak araştırma zahmetine katlanmayacaktır.

Bütün yapılacak İslam'ın bu iddiasını kabul etmektir.

Bu iddia ilginç bir şekilde zarif ve tutarlıdır. Çünkü alternatifi yoktur. Alternatifi geliştirecek deliller yoktur.

Belli bir zaman dilimi için tarih çok net ve kesin olarak bilinmektedir.

O tarihi kurcalamak, solucan dolu bir kutuyu açmak demektir.

Çoğu kere ödemeyecektir.

Çünkü o tarihe inananlar ister Müslüman olsunlar, ister ateist, onunla İslam'ı hem savunabilirler, hem de eleştirebilirler.

Ancak yapılan eleştirilerin gidişatını, şeklini, sınırlarını o tarih saptadığı için, gerçeklerin o tarihin bize verdiklerinden farklı olup olmadığını saptamamız mümkün değildir. Bu da bana göre, İslam'ın dümen suyuna girmiş olmamız demektir.

İslam'ın dümen suyuna girince de, konu ile ilgili gerçeklere asla ulaşmamız mümkün olamayacaktır.

Bu insanlık için büyük bir kayıptır.

Bugün biliyoruz ki Kur'an, ne Muhammed tarafından yazılmıştır, ne de 610-632 yılları arasında ortaya çıkmıştır.

Kur'an'ın başlangıcının yalnız Muhammed'le değil, İslam'la bile alakası yoktur.

Bizim için İslam'ı eleştirmek bir sorun değildir. Her ilkesi, her öğretisi ve emri sapıktır İslam'ın.

İslam kötü bir dindir demek bile aşırıya kaçmaktır.

İslam'ın kötülüğü o kadar barizdir.

Peki Kur'an'ı eleştirmek ne anlama gelecektir? Ne demektir?

Saçma sapan bir kelime salatası olan Kur'an'ı eleştirmenin yararı nedir?

Benim bildiğim zırvalar ve saçmalıklar eleştirilmezler. Eğer başka içsel bir değerleri yoksa, kaldırılıp çöpe atılırlar.

Ama Kur'anı bütün saçmalığına rağmen kaldırıp çöpe atamayız. Yani ihmal edemeyiz.

Çünkü İslam ve yöre hakkında bize bazı ilginç bilgiler vermektedir.

Ama eleştiremeyeceğimize göre de ne yapacağız bu kitapla?

Antik kitaplara ne yapıyorsak, Kur'an'a da onu yaparız.

Bilimsel olarak inceleriz.

Avrupa'nın çeşitli üniversitelerinde sayıları çok olmasa da, İslam çalışmaları kürsüleri mevcut.

Bizde de mevcut tabbi.

Ama arada bilimsel araştırma açısından bazı önemli farklar var.

Ülkemizdeki araştırma İslam tarihini gerçek kabul ederek yapılıyor. Öznel. Yeterince bilimsel değil.

Diyanet bunu yapıyor ve bize İslam'ın kitabının ne kadar değerli ve önemli bilgiler içerdiğini tekrar tekrar hatırlatıyor.

Dinlerin en sonuncusu olan ilkel İslam yüceltiliyor.

Batı'daki İslam kürsüleri ise soruna nesnel ve tam anlamı ile bilimsel bir görüşle yaklaşıyor.

Batı'da kimse İslam'ın ilkelerinin üstünlüğü, ilkelliği, bağnazlığı şeklindeki sorunlarla ilgilenmiyor.

İslam'ın nasıl ortaya çıktığı ve kökeni bilimsel olarak araştırılıyor.

İslam'ın kötü ve ilkel bir din olduğunu herkes biliyor zaten.

Hristiyanlığın da ne kadar ilkel ve bağnaz olduğunu da biliyor Batı bilim adamları.

Bilimin amacı kötülemek değil. Dinleri ve kutsal kitapları onaylamak ve doğrulamak da değil.

Nesnel olarak araştırmak.. Doğasını anlamaya çalışmak.

Burada bizim yapmaya çalıştığımız da o...

Gerçekleri bilimsel olarak gözler önüne sermeye çalışıyoruz.

Tabii gerçek bilim adamlarından farklı olarak bizler hislerimizin etkisinden tam olarak kurtulamıyoruz.

Ben kendi adıma bu kusurumu kabul ediyorum.

Arada bir ne kadar kötü, ilkel ve bağnaz bir dinle ilgili gerçekleri araştırdığımı düşünüyor ve düşündüklerimi kendime saklayamıyorum. Paylaşıyorum.

Ben ancak bu kadar nesnel olabiliyorum.

Ne acı...

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam'ın ortaya çıkış nedenleri konusunda en önemli husus, İslam'ın ortaya çıktıktan sonra kalmaya devam etmesidir.

Tabii İslam için bu da yeterli değildir.

İslam'ın ortaya çıktıktan sonra idamesini sağlayan bir etmene gereksinim vardır.

Bu zorba, despot, acımasız, zalim bir güç olmak zorundadır.

Çünkü insanlar kendilerine empoze edilen değerleri ancak geçici olarak kabul ederler.

İslam'ın Muhammed ile başladığını düşünelim.

Yöre insanlarının puta taptıkları varsayımını kabul edelim.

O insanlar yüzlerce yıldır puta tapmaktadırlar.

Onların bir nesilde putatapmaktan vazgeçmeleri mümkün değildir.

Yeni din ancak birkaç nesil içinde yerleşebiliri ve o süre içinde yeni din topluma sürekli empoze edilmelidir..

O din herhangi bir şekilde zorlanmazsa, tutmaz. Yerleşmez.

Muhammed'in İslam'ı başlattığını kabul edersek, İslam'ın yerleşmesi sürecini açıklayamayız.

Çünkü Muhammed 23 yıl gibi kısa bir süre içinde İslam'ı başlatıp çevreye yaymıştır.

O çevre ne kadar geniş olabilir.

Eğer İslam'ı yayan bir güç yoksa, İslam büyüyemez ve daha da önemlisi yeni nesillerde unutulur.

Oysa İslam unutulmamıştır.

Çünkü İslam yörede ortaya çıkmakta olan güçlü bir otorite tarafından başlatılmış, yayılmış ve insanlara zorla empoze edilmiştir.

Ve bu zorlama birkaç nesil, ya da birkaç yüzyıl sürmüştür.

İslam'ı Muhammed'in başlattığı ve yaydığı iddiası yavandır.. En ufak bir şekilde bile gerçek içermez.

İnsanın doğasına aykırıdır.

Hristiyanlık Constantin tarafından benimsendikten ve bir Roma dini olduktan sonra birden gelişip yayılmıştır.

Hristiyanlığı Roma imparatorluğunun askerleri yaymışlardır. Hristiyanlığı başka türlü yaymak mümkün değildi.

Dinlerin yerleşmesi için ortaya çıktıklarından sonra aradan birkaç yüzyıl ya da en azından birkaç nesil geçmesi gerekmektedir.

Bir diğer ortaya çıkış şekli de yavaş ve sinsi bir başlangıca sahip olmaktır.

Bu sinsi başlangıç zamanla yerleşen bir dinin ortaya çıkmasını sağlayabilir.

İslam'ın başlangıcının yavaş olmadığı iddiası var.

Aslında bu iddia tutarlı değil.

İslam yörede giderek kuvvetlenen bir otoritenin yayılmak ve büyümek için yararlandığı, Hristiyanlıkla, Yahudiliğin ve muhtemelen müşrikliğin karışımından oluşumuş başlangıcı sahip bir dindir.

Türk'ler nasıl İslamlaştırılmışlardır?

Zorla ve birkaç nesil içinde bu başarılmıştır.

Ve ilginç olarak, buna direnen Türk'ler İslam'ın kurallarını koyduğu ortamda yaşayabilmek için Aleviliği keşfetmişlerdir.

Hindularla Müslüman'lar arasında varlıklarını sürdürmeye zorlanan ve ikisini de benimsemeyen insanlar sih dinini oluşturmuşlardır.

Sosyal süreçler yavaş gelişirler ve sürekli olarak deneyimlenmek zorundadırlar.

Bunu ancak bir güç başarabilir. İslam ve Hristiyanlık bunun iki tipik örneğidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam'ın gizli ve sinsi bir başlangıcı olduğuna değindik.

Böyle bir başlangıca sahip olmasının en büyük nedeni Arap'ların yazılı bir tarihi olmamasıdır.

Yazılı tarihi olmayan ilk önemli güç değildir Arap'lar.

Moğolların da yazılı tarihi yoktur. Ama Moğolların tarihi oldukça iyi bilinmektedir.

Çünkü kendi tarihlerini yazmayan bu ilkel uygarlıktan yazılı tarihileri olan komşu uygarlıklar bahsetmişlerdir.

Çin örneğin.

Arap uygarlığndan da onlardan etkilenen ve kendi tarihlerini yazmada çok başaılı olan komşu toplumlar bahsetmişlerdir.

Komşu toplumların hiç birinin tarihinde Arap'ların Müslüman olduklarını iddia ettikleri zaman dilimi içinde İslam denen bir dinin belirtilerinden bahsedilmemiştir. Yani İslam dini, diğer toplumların tarihinde eşzamanlı olarak mevcut değildir. Bu zaman dilimi 7'nci yüzyıldır.

İslam tarihi daha sonra yine İslam tarafından yazılmıştır.

Tabii bu yazılış sırasında gerçeklerden değil, efsanelerden bahsedilmiştir.

İslam için kendi tarihini tahrif eden bir dindir demiştim ama, bu da pek doğru bir ifade olmayabilir.

Çünkü İslam için tahrif edilecek bir tarih de yoktur.

İslam için kendisi vardır ve kendisinden önceki cahiliye dönemi vardır.

Peki Batı bilimi bu sahtekarlığa neden karşı çıkmamıştır?

Aslında İslam tarihini İslam'ın dikte ettirdiği gibi bilmenin bazı rahatlıkları vardır.

Ayrıca İslam kendini tarihini yazarken Avrupa karanlık bir çağda yaşıyordu. İslam'ın gerçek tarihini bilecek skolarlardan yoksundu.

Kimse İslam'ın yazdığı bu tarihe meydan okuyacak bilgi birikimine sahip değildi.

Peki daha sonraları ve günümüzde neden bu tarihe meydan okunmamaktadır?

Aslında okunmaktadır!

Batı tarihçileri içine düşürüldükleri zavallı durumu reelize etmişler ve çeşitli kitap, makale ve konferanslarla, İslam'ın gerçek yüzünü ortaya koymaya başlamışlardır.

Batı İslam'ın gizli başlangıcının farkındadır.

Yine de Batı'lı bilim adamları bu konuda acele etmemektedirler.

Çünkü yeni gelişmeler ve kuramlara her zaman karşı gelinecektir. Her türlü yenilik dirençle karşılaşacaktır.

Konu ile yakından ilgilenen tarihçiler savlarını delillere dayandırmaya çalışmaktadırlar.

Bu da kolay bir yaklaşım değildir. Çünkü delillerin çoğu İslam tarafından yok edilmiş ve ortaya bir sürü sahte delil sürulmüştür.

Yine de elde yeterince delil vardır. Bu bağlamda delil yokluğu, yokluğun delilidir.

Allah da öyle değil midir.

Hakkında en ufak bir delilin olmaması, olmadığının en kesin delili değil midir?

İslam dini hakkında eşzamanlı en ufak bir delil bile yoktur.

Bu koca din inananlarının iddia ettiği gibi 7'nci yüzyılda değil, ondan en azından 100 yıl sonra ortaya çıkıp, o sıralarda güçlü bir imparatorluk oluşturmaya başlayan Arap uygarlığı tarafından etrafa yayılmıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Resul Kur'an'ın birçok ayetinde geçen bir terimdir. Nebi de öyledir.

Bu terimlerin ne olduğunu bize İslam öğretir. İslam'ın yalanlarından biri de bu terimdir.

İslam bu terimin peygamber anlamına geldiğini söyler.

İslam'a göre resul, yeni bir şeriat getiren Allah'ın elçisidir.

Bunu geçmişte yapanlar için nebi terimi kullanılır.

Yani nebi geçmişte gelen peygamberler veya geçmişte Allah'ın emirlerini insanlara duyuran elçilerdir.

Bu açıklama her Müslüman için yeterlidir.

Ama araştırmacı aklı olan biri için bu açıklamalar yeterli değildir.

Biz İslam'ın şimdiye kadar bize doğru bir bilgi vermediğini biliyoruz.

İslam'la ilgili tek doğru bu sapık dinin baştan sona yalanlara bezenmiş olduğudur.

Hiç bir ilkesi, öğretisi, iddiaı doğru değildir.

Resul, nebi ve benzeri terimler ki mehdi, mansur ve rahman gibi, halifelerin sikkelerinde kullandıkları terimlerdir.

Daha sonraları Allah'ın elçisi olarak anlam kazanmışsa da aslında, temsilci, güçlü, dürüst, güvenilir anlamına gelir.

Arap'lar ve yörede yaşayan diğer toplumlar liderlerine abartılı terimlerle hitabederler. Aslında bu hitap şekli yalnız Orta Doğu için bile geçerki değildir. Uzak doğuda daha da yaygını bir gelenektir. Liderlere ancak tanrılarda karşılaşılan karizma, güven, kudret atfedilir. O toplumu yöneten idareci absolü kudreti başka türlü hak edemez. Orta Doğu'da yaşayan Zerdüştler ve diğerleri de yöneticilerinden tanrısal yetkiler beklerler ve onlara o yetkileri verirler.

Resul ve nebi Kur'an'da aynı anlama gelen deyimlerdir.

Kur'an'da birçok kereler geçen bu terimler Muhammed için kullanılmamıştır.

Muhammed'in adı Kur'an'da ayrıca dört yerde geçer. Hakkında bir de sure vardır.

Ve bu Muhammed hiç kuşkusuz sonraları yaratılan ve Müslüman'lara inanmaları için tepeden emr-i vaki şeklinde indirilen bir isimdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Nedenini hiç düşündünüz mü bilmiyorum ama, Kur'an'da yetim haklarına büyük önem verilir.

Yetimler elbette önemlidirler ama, Kur'an'ın onlara verdiği önem, İslam'ın temel ilkelerinden biri olacak kadar aşırıdır.

Ana babaya önem vermez İslam.

Kardeşlere ve diğer akrabalara da fazla önem vermez.

Ama yetimler çok önemlidir İslam için?

Bu orantı tanımayan önemin ne gibi bir anlamı olabilir?

Neden ana baba hakkından, kardeş hakkından daha önemlidir yetim hakkı?

İnsanların haklarından bile bahsedilmez Kur'an'da.. Ama yetim haklarından sıklıkla bahsedilir..

Kur'an'da tümceyi yalnız yetim hakları olarak ararsanız, bulacağınız ayetler sizi İslam'ın yetim haklarına verdiği önemin nedenleri konusunda aydınlatmayacaktır.

Ben bu ilginç sorunun yanıtlanması için başka ayetlere bakmamızın gerekli olduğunu düşünüyorum..

O ayetleri inceleyerek İslam'ın yetim haklarına neden bu kadar büyük bir önem verdiğini sizlere gelecek iletimde açıklamaya çalışacağım.

Gelecek iletimde tabii.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kur'an'da birkaç ayet ana babaya da önem veriyor.

Yukardaki yazımdan İslam ana babaya hiç önem vermez anlaşılıyor.

Pek doğru değil. Ama yetimlere verdiği kadar önem vermiyor ana babaya Kur'an..

Bunun çok ilginç bir nedeni var bana göre..

Ve çok da mantıklı.

Yedinci yüzyılda veya ondan biraz önce yörede yeni bir otoritenin organize olarak ortaya çıkmaya başladığı tahmin ediliyor.

Bu otorite Arap, Hristiyan ve Yahudi kabilelerini bir araya getirmeye çalıştığı için bir imparatorluğun başlangıcı veya çekirdeği olarak düşünülebilir.

Yalnız Arap'lara değil, Hristiyan ve Yahudilere de çağrılarda bulunuluyor.

Resul bundan sorumlu. Yani bu otoritenin başında kim varsa bundan sorumlu.

Yörede yaşayanların çoğunluğu Arap. Bu yüzden onlara hitabedecek her çağrının da Arapça olması gerekiyor.

Kur'an bu hususa birçok ayette değiniyor. Kur'an'nın neden Arapça indiğine dair 11 ayet var.

Bu otorite zamanla daha dinsel bir nitelik kazanmaya başlıyor.

Kur'an'ın bazı ayetlerinin Hristiyan ve Yahudiliğe hem ılımlı baktığını, hem de onlara düşmanca davranılmasını emrettiğini biliyoruz.

Bu açıkça bir çelişki ve iki anlamı var.

İlkinde Kur'an'ın 23 yıl gibi kısa bir zamanda yazılmadığını gösteriyor.

İkincisi ise ortaya çıkmakta olan imparatorluk otoritesinin yöre halkından yararlanmak için, dinin önemini minumum bir düzeye indirmeye çalıştığına işaret ediyor.

Bazı ayetler hem yeni dinini müritlerine, hem de yörede eskiden beri mevut olan Hrsitiyanlık ve Yahudiliğe hitabederek, onları bir otorite altında toplamayı amaçlıyor.

Bu genç imparatorluk için ordu lazım. Bu ordunun mümkün olduğu kadar büyük olması lazım.

Hristiyan ve Musevi'leri aynı otorite altında toplamanın nedeni bu..

Bu ordu komşu toplumlara saldırarak oraları istila edecek ve onlardan ganimet kazanarak imparatorluğun büyümesini sağlayacağı için askerlere verilen önem çok büyük.

Bu askerlerin savaşmalarını motive etmek için de müşterek bir ilkeyi paylaşmaları gerekiyor.

O ilke zamanla İslam oluyor. İslam imparatorluğunun askerleri de Allah adına savaşıyorlar.

Bu konu ile ilgili Kur'an'da çok sayıda ayet var.

Onlara ilerde değineceğim.

Asklerleri ölüme gönderen imparatorluk geride kalan çocuklarına bakımın kendi itibarları için çok önemli olduğunu biliyor.

Yetimlere önem verilmesinin nedeni açıkça bu. Savaşa giden asker, geride bıraktığı çocuklarının istikbalinin sağlandığı konusunda temin ediliyor.

Allah adına ve yolunda savaşan Müslüman asker, gözü arkada ölmüyor.

Kuri'an'ın birçok ayeti savaşlardan, savaş taktiklerinden, savaşa katılmaya gönüllü olanlardan ve korkanlardan bahseder.

Kur'an Müslüman'ları Allah adına savaşa davet eder. Müslüman orduları kendilerine saldırılmasını beklemezler.

Yani kendilerini savunmak için savaşmazlar.

Allah'ın ününü, adını ve otoritesini yaymak için savaşırlar.

Şehitlerine ve onların yetimlerine de büyük önem veriri Müslüman orduları ve İslam imparatorluğu...

Bunda da mecburdur zaten. Askerleri Allah adına ölüme gönderirken onlara bazı dünyevi ödünler de vermek zorunda olduklarını bilirler bu İslam otoriteleri.

Akıllı ve kurnazdırlar. Haydut ve yağmacıdırlar. Savaşçı bir kültürleri ve gelenekleri vardır.

Geride kalanların ailelerine bakmasını çok iyi bilirler. Ganimetlerden onlar da yararlanırlar.

Zekatın önemini işte bu bağlamda değerlendirmek gerekmektedir.

Ona da gelecek yazımda değeneceğim.

İslam'da zekat nedir ve neden vardır?

Neden İslam'ın koşullarından biri olmuştur?

Gelecek yazımda...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Zekat nedir?

İslam'ın koşullarından biridir.

İslam'ın beş koşulu vardır. Kelime-i şehadet ilki ve en önemlisidir.

Diğerleri de farzdır tabii ve hepsi birlikte bir paket oluştururlar.

Bunlardan ikisi, hac ve zekat, kişinin mali durumu ile ilgili olduğundan, yerine getirilmeyebilir.

Ama yine de Müslüman kişi onları da yerine getirmek için özel bir çaba göstermelidir.

Zekatın başlangıcını ve varlık nedenini hemen söyleyim de merakta kalmayın arkadaşları.

Zekat aslında bir vergidir. Müslümanların verdiği bir vergidir.

Müslüman'lar her yıl mallarının ve paralarının kırkta birini fakirlere dağıtmak zorundadırlar.

Bu tartışmasız bir emirdir.

Zekatın neden vergi olduğunu şu ayete dayanarak ileri sürebiliriz:

Tevbe: 60. Zekât malları Allah'tan bir farz olarak sadece şunlar içindir: Fakirler, düşküler, sadakalarla ilgilenmeye memur edilenler, kalpleri yakınlaştırılıp ısındırılacak olanlar, özgürlüğünü yitirmiş olanlar, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmış kişiler.

Zekat konusu Kur’an’ın 37 ayetinde geçer ve zekat verilenler arasında yukardaki ayette gördüğünüz gibi, sadakalarla ilgilenmeye memur edilenler, yani zekat toplamaktan sorumlu olanlar da vardır.

Zekat ayrıca rüşvet olarak verilen bir değerdir. Kalpleri ısındırılacak olanlar rüşvet verilerek İslam'a alınacak gayri müslimlerdir. Zekat ayrıca yetimlerin bakımı için de verilen ve kullanılan bir değerdir.

Zekât İslam imparatorluğunun kuruluşu sırasında gerekli mali kaynaklardan biridir.

İslam otoritesine ait sorumlular tarafından toplanıp, kullanılır. Tabii Müslüman'ların kendileri tarafından da bazı özel günlerde dağıtılır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bana göre İslam ın ortaya çıkışının belirli bir nedeni ve amacı yoktur.. Tıpkı türbe, o türbeye gidip mum yakmak, hıdırellezde ateşten atlamak gibidir.. Kültür birikiminin sonucudur.. O kültürün ürettiği efsanelerin ve batıl inançların sonucudur...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...