Jump to content

Ölüm Korkusu


Recommended Posts

Bana göre ölüm korkusu dinlerin oluşmasında ve devam etmesinde en önemli nedendir. Çoğu insan ölümü bir yok oluş olarak görüyor ki bu kesinlikle doğru değildir. Ölüm sadece bir değişimdir. Bunu açıklayacağım ama öncelikle şu kısma da değinmek istiyorum. Ölüm korkusu bizim vücudumuzun doğal bir tepkisi değildir. Ölüm korkusu öğrenilir ve öğretilir. Genellikle adrenalin hormonu bu amaç ile oluşmuş gibi gözükür fakat öyle değildir. Adrenalin evrim sonucu oluşmuştur ve atalarımızın hayatta kalmalarını sağlamıştır. Bu hormon bir amaca yönelik değildi, sadece atalarımızın doğal seçilim sonucu hayatta kalmalarını sağlayan bir nedendi.

Şimdi ölümün neden bir yok oluş değil de değişim olduğunu açıklayayım. Biz insanlar birey olarak sürekli bir değişim içindeyiz. Hücrelerimiz sürekli yenileniyor. Düşüncelerimiz değişiyor, duygularımız değişiyor. Zaten her an ölüyoruz ve tekrar doğuyoruz. Bizim sürekli aynı insan olduğumuzu düşündüren hafızamız ve bilincimizin sürekliliğidir. Fakat bu bir ilüzyondur. Biz geçmişte var değiliz. Varolduğumuz tek an şu andır. Şu anda varız. Geçmişte yokuz. Şu anda varolan haliniz bir daha da var olmayacak. Çocukluğunuz artık yok. Eğer ölümden bahsediyorsak çocukluk haliniz ölmüştür. Ama o çocuk ile aynı kişi olduğunuzu hissettiren o çocuğun deneyimlerinin sizin hafızanızda olmasıdır. O çocuk öldü ve yerine bir genç geldi. Sonra o genç öldü yerine bir yetişkin geldi. Fakat değişim bakış açısı ile bakarsak o çocuk ve genç ölü değil. Aynı zamanda atalarımız da ölü değil. Bizler aslında atalarımızın birer kombinasyonlarıyız. Genlerimizi anne ve babalarımızdan almışız. Onlar da kendi anne ve babalarından ve bu ilk canlıya kadar giden bir süreç. Aslında hepimiz kendimizi 4 milyar yaşında sayabiliriz. Genetik olarak yaşımız 4 milyar sayılabilir.

Şimdi bu dünyada yaşamın daha farklı bir biçimde çoğaldığını düşünün. Diyelim ki bir çocuk doğduğunda sadece annesinin ve babasının genlerini değil aynı zamanda hafızalarını da alıyor. O zaman o çocuk kendisini annesi ve babası zannederdi. Bütün geçmişini bilirdi en baştan. Kendisini 4 milyar yaşında hissederdi. Ama dünyaya boş bir beyin ile geliyoruz ve bu bizde yeni doğmuşuz hissi yaratıyor. Geçmişimizi en baştan öğrenmek zorunda kalıyoruz. Evrenin, dünyanın tarihini araştırıyoruz, öğreniyoruz. Eğer bunlar genler gibi bize geçseydi bunlara hiç gerek olmazdı ve kendimizi 4 milyar yaşında hissederdik ama maalesef hepimiz boş bir beyin ile doğuyoruz.

Ben ölümden hiç korkmuyorum. 4 milyar yıl ben bu dünyada değildim gibi gözüküyor ama aslında varlığım 4 milyar yıllık bir eser. Dünyanın ve insanlığın tarihini öğrenmek bizim için hafızasını kaybetmiş bir insan gibi olmalı. Bulduklarımızı da çocuklarımıza, gelecek nesillere aktarmak hafızamızı sürekli yenilemek gibi bir davranış. Geçmişte yaşamış bireyler de şu anda içimizde, biz de gelecekte yaşayanların içinde olacağız.

Dinler ise ruh ve değişmez benlik gibi kavramlar ile insanlara ölüm ve hiçlik korkusu öğretiyorlar. Bana göre ruh ve benlik tamamen ilüzyondur ve bu ilüzyonlar ölüm korkusunun asıl nedeni. İnsanlara bir ruhlarının olmadığını, bu evrenin sürekli bir değişim içinde olduğunu öğretmek ölüm korkularını azaltacaktır görüşündeyim. Özellikle transandantal meditasyon bu konuda oldukça insanın zihnini açıyor. Meditasyon benlikten ve egodan sıyrılmak amaçlı yapılır. Eğer ölümün kötü bir olay olmadığı anlaşılırsa dinler büyük bir dayanaklarını kaybedeceklerdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

muhtemelen doğdumuz gün vücudunuzu oluşturan atomların tümü

bugün yerlerini çoktan yenileriyle değiştirmiştir.

bilinç dediğimiz şey de fizyolojik süreçlerin bir sonucu,

bu algıyı yaratan da gene atomlar.

gerçekten de sürekli değişmekteyiz aslında.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Doğrudur... ''zaten yaşamıyoruzki ölmekten korkalım'' mantığıyla dinlerin bu olgudan beslenmesini önleyebilirsiniz...

Ama bu argümanla ''ölümden korkmayı'' anlamsızlaştırırken, ''hayata bağlanmaya'' anlam katmaya çalışmakta neyin nesi?! :D

Link to post
Sitelerde Paylaş
Doğrudur... ''zaten yaşamıyoruzki ölmekten korkalım'' mantığıyla dinlerin bu olgudan beslenmesini önleyebilirsiniz...

Ama bu argümanla ''ölümden korkmayı'' anlamsızlaştırırken, ''hayata bağlanmaya'' anlam katmaya çalışmakta neyin nesi?! :D

Bu argüman ile ölümden korkmak anlamsızlaştırılıyor fakat bence bu argüman insanı daha da çok hayata bağlıyor. Çünkü yaptıklarım bütün gelecek nesilleri etkileyecek ve ben de aslında o geleceğin parçasıyım. Yaptıklarımın hiçbiri ölüm ile yok olmayacak. Ben hayata oldukça bağlı bir insanım ama hayatı benlik ve ego ilüzyonu içerisinde görmüyorum. Zaten çoğu insan çocukları olduğu zaman bu gerçeği anlıyor. Çocukları için ve hatta ülkesi için kendi hayatını yok sayabilen insanlar olmuştur. Hepsi de bunu cennet hayali ile yapmamıştır. Bir parçalarının kendilerini yaşatacağının bilinci ile yapmışlardır bunu.

Fakat cennet düşüncesi ile bu hayat anlamsızlaşıyor. Bu hayat sadece ibadet ve tapınma dünyası ise ne bilime, ne gelişmeye ihtiyaç vardır. Orada bir tanrı zaten herşeyi bize hazır sunacaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Doğrudur... ''zaten yaşamıyoruzki ölmekten korkalım'' mantığıyla dinlerin bu olgudan beslenmesini önleyebilirsiniz...

Ama bu argümanla ''ölümden korkmayı'' anlamsızlaştırırken, ''hayata bağlanmaya'' anlam katmaya çalışmakta neyin nesi?! :D

İlginç bir düşünce tarzı var burada. Biyoloji bilgisi, insanı duygusal olarak olmasa da fiziksel olarak dünyadaki tüm hayata bağlar. Dinsel kopukluğu ve ısmarlama inme olma, diğer yaşamların üstünde seçilmiş olma inancını giderir. Yaşamın içinden çıktığımızı açıklar. Her şeyi birbirine bağlar.

tarihinde bayşapka tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Dinler bilinemezlikleri bildiğini iddia eden çöplüklerdir.Ve söyledikleri gaybi meselelerde tek gerçek kendilerininki olduğunu iddia ederler.

Ölüm sonrası da bilinemezlik kapsamında olduğundan kendilerince senaryolar üretmişlerdir.

Asal sorun dinlerin bu senaryoyu dayandırdığı temelin bilimsel verilere dayanmaması ve hayali senaryolar olmasıdır.Hayali senaryolar gerçek mi değil mi diye de tartışılmaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

ölumden sonra hayatin olmadigini ve yok olmanin oldugunu bir an dusunuyorum ve bu bana imkansiz geliyor...evrenin ve canlilarin tesaduffen kendi icinde sistemli bir sekilde bir yaratici olmadan oldugunu var sayalim...milyonlarca yil icinde kendini var eden bu tesadufler zinciri neden ölum aninda bitiyorda devam edemiyor...bu kendi kendini var etme icin artik yeter mukemmele ulastim burda durayim diye dusunen ,karar verebilen bir seyimi..ölumden herkse korkar...kimi cehennem korkusu kimi ölum aninda olacaklardan kimide cok sevdigi bu dunyadan ayrilacagi icin korkar..ben ölumden korkmam diyeni yalan testine sokmaya gerek yok adam yuzune baka baka yalan söyluyordur.....

Link to post
Sitelerde Paylaş
ölumden sonra hayatin olmadigini ve yok olmanin oldugunu bir an dusunuyorum ve bu bana imkansiz geliyor...evrenin ve canlilarin tesaduffen kendi icinde sistemli bir sekilde bir yaratici olmadan oldugunu var sayalim...milyonlarca yil icinde kendini var eden bu tesadufler zinciri neden ölum aninda bitiyorda devam edemiyor...bu kendi kendini var etme icin artik yeter mukemmele ulastim burda durayim diye dusunen ,karar verebilen bir seyimi..ölumden herkse korkar...kimi cehennem korkusu kimi ölum aninda olacaklardan kimide cok sevdigi bu dunyadan ayrilacagi icin korkar..ben ölumden korkmam diyeni yalan testine sokmaya gerek yok adam yuzune baka baka yalan söyluyordur.....

Ölüm korkusu ile ölüm korkusu arasında fark var. Şu anda birisi kafama bir silah dayasa korkarım. Bir uçurumun kenarından aşağı baksam korkarım. Bunlar doğal davranışlar. Eğer korku olmasaydı insanlık zaten neslini devam ettiremezdi. Burada mesele bir gün kaçınılmaz olarak öleceğin gerçeğinden korkmamak.

Ölümden sonra yaşam meselesi de çok karışık. Beni diyelim ki bir cennette yaratacaklar tekrar. Buradaki bedenimin benzerini. O insan gerçekten ben mi olacağım? Oradaki insan ben olacaksam o zaman bu dünyada doğan bir sürü yeni bebekten birisi de ben olabilirim. Sonuçta ikisi de doğuyor sıfırdan. O yüzden ölüm o kadar da kafaya takılacak bir mesele değil. Bugüne kadar milyarlarca insan ölmüş. Milyarlarca insan da doğmuş.

Ayrıca bir ruha sahip olmadığımız oldukça açık. Zihinsel faaliyetlerimizin, bilincimizin çoğu fiziksel. Örneğin beyinde bir bölge uyarılınca insan beden dışı deneyimler yaşayabiliyor. Bütün bunlar bir bilgisayar gibi çalışan beynimizin faaliyetleri.

Eğer matrix gibi bir simülasyonda yaşamıyorsak, ölümden sonraki hayatı imkansız görüyorum. En azından ruh ile açıklanamaz. Bir simülasyonda yaşıyorsak belki beynimiz bir zihni taklit edebilir diyeceğim ama bu evrende beynimiz hazar gördüğünde zihnimiz de görüyor. Zihnimiz beynimize bağlı açık bir şekilde.

Zaten ölüm olmasaydı bizler de büyük ihtimal bu dünyaya gelemezdik. Dünya bu kadar nüfusu kaldıramazdı. Bir kaç milyar insan sonsuza kadar yaşardı. Hiç doğmamış olmaktansa, ölümlü bir hayat yaşamak daha güzel.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Doğrudur... ''zaten yaşamıyoruzki ölmekten korkalım'' mantığıyla dinlerin bu olgudan beslenmesini önleyebilirsiniz...

Ama bu argümanla ''ölümden korkmayı'' anlamsızlaştırırken, ''hayata bağlanmaya'' anlam katmaya çalışmakta neyin nesi?! :D

Bu argüman ile ölümden korkmak anlamsızlaştırılıyor fakat bence bu argüman insanı daha da çok hayata bağlıyor. Çünkü yaptıklarım bütün gelecek nesilleri etkileyecek ve ben de aslında o geleceğin parçasıyım. Yaptıklarımın hiçbiri ölüm ile yok olmayacak. Ben hayata oldukça bağlı bir insanım ama hayatı benlik ve ego ilüzyonu içerisinde görmüyorum. Zaten çoğu insan çocukları olduğu zaman bu gerçeği anlıyor. Çocukları için ve hatta ülkesi için kendi hayatını yok sayabilen insanlar olmuştur. Hepsi de bunu cennet hayali ile yapmamıştır. Bir parçalarının kendilerini yaşatacağının bilinci ile yapmışlardır bunu.

Zaten her an ölüyoruz ve tekrar doğuyoruz. Bizim sürekli aynı insan olduğumuzu düşündüren hafızamız ve bilincimizin sürekliliğidir.

Fakat bu bir ilüzyondur. Biz geçmişte var değiliz. Varolduğumuz tek an şu andır. Şu anda varız. Geçmişte yokuz. Şu anda varolan haliniz bir daha da var olmayacak.

''Ben'' dediğimiz yapının zaten her an öldüğünü, bilinçsiz beyinsel faaliyetlerin bir benlik illüzyonu yaşattığını savunurken;

gelecek nesilleri düşünerek yaptığın şeylerin, bundan farklı olarak ''gerçek'' olduğunu ve bizi hayata bağlaması gerektiğini nasıl savlayabilirsin ki? :D

Seni çocuklarını önemsemeye iten, beynini programlamış bilinçsiz bencil genler vs değil mi?

Bu bilinçsiz süreçler belkide gelecekte -ortam şartlarına göre- insan neslinin yok olmasını gerçekçi kılacaklar:)

Öyle yada böyle ''bir an'' varolduğun bu hayatta ''sen''den geriye hiçbir şeyin kalmadığı bir an mutlaka gelecek.

Bu argümanınla kendini kandırıp hayata bağlanmanın, dindanların ölüm sonrası hayata inanmalarından hiçbir farkı yok yani senin anlayacağın:)

tarihinde TylerDurdenn tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
''Ben'' dediğimiz yapının zaten her an öldüğünü, bilinçsiz beyinsel faaliyetlerin bir benlik illüzyonu yaşattığını savunurken;

gelecek nesilleri düşünerek yaptığın şeylerin, bundan farklı olarak ''gerçek'' olduğunu ve bizi hayata bağlaması gerektiğini nasıl savlayabilirsin ki? :D

Seni çocuklarını önemsemeye iten, beynini programlamış bilinçsiz bencil genler vs değil mi?

Bu bilinçsiz süreçler belkide gelecekte -ortam şartlarına göre- insan neslinin yok olmasını gerçekçi kılacaklar:)

Öyle yada böyle ''bir an'' varolduğun bu hayatta ''sen''den geriye hiçbir şeyin kalmadığı bir an mutlaka gelecek.

Bu argümanınla kendini kandırıp hayata bağlanmanın, dindanların ölüm sonrası hayata inanmalarından hiçbir farkı yok yani senin anlayacağın:)

Bu benlik konusu gerçekten çok karışık. Orada bir karışıklık yaptığımı kabul ediyorum. "Ben" zaten var, onu da reddetmiyorum. Ama özellikle meditasyon yapmayı denersen, benliğin aslında oldukça yanıltıcı olduğunu görürsün. Varoluşun oldukça farklı boyutları var. Ama şu anda kafamı toparlayamıyorum. Görüşlerimde sanırım bir eksiklik buldun gerçekten. Toparlarsam bir cevap vermeye çalışacağım.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu benlik konusu gerçekten çok karışık. Orada bir karışıklık yaptığımı kabul ediyorum. "Ben" zaten var, onu da reddetmiyorum. Ama özellikle meditasyon yapmayı denersen, benliğin aslında oldukça yanıltıcı olduğunu görürsün. Varoluşun oldukça farklı boyutları var. Ama şu anda kafamı toparlayamıyorum. Görüşlerimde sanırım bir eksiklik buldun gerçekten. Toparlarsam bir cevap vermeye çalışacağım.

Aksine bir materyalist olarak benliğin bir illüzyondan ibaret olduğunu çok güzel açıkladın:)

Yanılgın; ölüm korkusundan sıyrılmak için bu argümanı kabullenmeyi şart koşarken, hayatı anlamlandırmak için geleceğe dair yaptığın planlarında bu kabulle

birer illüzyon olacaklarını düşünememendi:)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...