Jump to content

İslam'dan çıkan niye ya Stalinci ya Atsızcı olur?


Recommended Posts

Evet sosyalistler,atsızcılar. kemalistler bu ülkeyi bu hale getirdirler.

El birliğiyle bozdular.

Kimi zaman sosyalistler devreye girdi.

Kimi zaman atsızcılar

Kimi zaman kemalistler

Bakıyorsunuz sonuç aynı

Kaybeden Türkiye oluyor

Bence yaniliyorsun. CHP SHP DSP sosyalistin "S"i olamaz.

SAYGILAR

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 88
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Bence yaniliyorsun. CHP SHP DSP sosyalistin "S"i olamaz.

SAYGILAR

Zaten ben onlara sosyalist demiyorum ki

80 öncesi bu ülkenin tarihine bakarsan nerde kavga gürültü var hep sosyalistler orada

Yani her türlü pisliğin altından onlar çıkıyor

Link to post
Sitelerde Paylaş
Zaten ben onlara sosyalist demiyorum ki

80 öncesi bu ülkenin tarihine bakarsan nerde kavga gürültü var hep sosyalistler orada

Yani her türlü pisliğin altından onlar çıkıyor

Lutwig dediki

Topluma ayar çekmek istiyorsun. Komunistlerin olayıdır bu.

Sosyalist düsünceyi savunanlar ayni anda nasil ayar ceksin ve nasil pisligin altinda olabilsin?

SAYGILAR

Link to post
Sitelerde Paylaş
Lutwig dediki

Sosyalist düsünceyi savunanlar ayni anda nasil ayar ceksin ve nasil pisligin altinda olabilsin?

SAYGILAR

Orasını bilmem ama

Şundan söylemiş olabilir

Kominizm fikrinde herşeyin ve bütün malların devletin himayesinde toplanması yok mu?

Evet var

Ludwig de bunu topluma zorla kabul ettirmeye çalışıyorlar demeye getiriyor diye düşünüyorum.

Tabiki doğrusu o arkadaş daha iyi bilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Orasını bilmem ama

Şundan söylemiş olabilir

Kominizm fikrinde herşeyin ve bütün malların devletin himayesinde toplanması yok mu?

Evet var

Ludwig de bunu topluma zorla kabul ettirmeye çalışıyorlar demeye getiriyor diye düşünüyorum.

Tabiki doğrusu o arkadaş daha iyi bilir.

Komünizmde Devlet kelimesi yok. Sistem olarak dedigine yakin evet. Zaten konu bu degil. Lutwig konuyu acarken baslik olarak demiski;

"Islamdan cikan niye ya Stalinci ya Atsizci olur" Bu soruyu sormak bence cok sacma. Bu resmen kendi gibi düsünmeyenlere veryansin. Bende o zaman sorayim;

Islamdan cikanlarin bazilari neden Liberal olur?

Bu ne simdi tartismami? Bu arkadas bence hic iyi degil yardim edelim el birligi ile sakinlastirelim yazik aciyorum. Bir genc gözümüzün önünde böyle ABD hastaligina yakalanmis cürüyor.

SAYGILAR

Link to post
Sitelerde Paylaş
Komünizmde Devlet kelimesi yok. Sistem olarak dedigine yakin evet. Zaten konu bu degil. Lutwig konuyu acarken baslik olarak demiski;

"Islamdan cikan niye ya Stalinci ya Atsizci olur" Bu soruyu sormak bence cok sacma. Bu resmen kendi gibi düsünmeyenlere veryansin. Bende o zaman sorayim;

Islamdan cikanlarin bazilari neden Liberal olur?

Bu ne simdi tartismami? Bu arkadas bence hic iyi degil yardim edelim el birligi ile sakinlastirelim yazik aciyorum. Bir genc gözümüzün önünde böyle ABD hastaligina yakalanmis cürüyor.

SAYGILAR

Çocuk değilki elinden tutalım

Bu saatten sonra kimsenin düşüncesini de değiştiremeyiz

Bırakın kendi bildiğini okusun

Link to post
Sitelerde Paylaş

ludwig,

Komunizme çatacağım diye iyice saçmalamışsın,

hele ki Diyalektiğe laf etmen tam bir saçmalık,

Sosyalizmi, Kapitalizmi ve Avrupada ki işçi hareketlerini,

Sanayi Devrimini biraz özgür düşünen biri olarak yorumlayabilseydin,

Sosyal Demokrasininde Diyalektik olarak doğduğunu anlardın.

Liberalizme neden bu kadar hayransın bunu bir türlü anlayabilmiş değilim,

Nası bir Türkiye hayal ediyosun, nasıl bir dünya istiyorsun,

O hayal ettiğin yere liberalizm insanlığı nasıl ulaştıracak bunu düşündünmü?

bencil olmak zorundamısın?

Bumudur Atilla Yayla beyin bahsettiği humanizma,

bireyci olup insanlığı önemsememek,

bumudur özgürlükçülük?

biraz dünyaya kendi gözünden bakmayı dene sana tavsiyem...

Link to post
Sitelerde Paylaş

daha önce de söylemiştim.. ludwig ve onun ekürisi astur.. bunlar tam secret savunucusu...

Rousseau 250 yıl önce insanlar arasındaki eşitsizliğin nedenlerinden bahsediyordu... ludwig gibilerin zihniyetinin dünyayı nasıl kirlettiğinden bahsediyordu.. 250 yıl önce...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Quine, Wittgenstein, Heidegger, Nietzsche, Foucault, Derrida, Davidson, Rorty, Bertrand Russell, hepsi ateist adamlardır. Hiçbiri de Marxist değildir. "Felsefe MArx'da doruk noktasına ulaştı ve bitti" sizin propagandanızdır sadece.

İnsaf be. Saydığın adamlar da liberal sanki. Bazıları bizzat komunist partilere mensup olmus, yıllarca marksizmi ve sosyalizmi tartışmış, kapitalizmin en ağır eleştirilerinden bazılarını yapmış adamlar. Senin gibi kesip atmakla felan işleri de olmadı neyse ki

Bu arada felsefe Marx'da bitmez, bunu da gene Marx söyler zaten

Link to post
Sitelerde Paylaş
daha önce de söylemiştim.. ludwig ve onun ekürisi astur.. bunlar tam secret savunucusu...

Rousseau 250 yıl önce insanlar arasındaki eşitsizliğin nedenlerinden bahsediyordu... ludwig gibilerin zihniyetinin dünyayı nasıl kirlettiğinden bahsediyordu.. 250 yıl önce...

Dimi... Tek sorunun benim dediklerimi empirik veriler ve rasyonel argumanlar ile destekleyebilmem, senin ise dediklerini hicbir sekilde temellendiremeyen imanli bir zeka kupu olman.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ya Freddie sana ne desem bilmiyorumki.Bolşevikler hiçbir zaman devrimci olmadı belki bir gün anlarsın.Sosyalizm-Komünizminde metaryalizmle ilgisi olmamalıydı atıldı bir kazık işte.Doğruyu bulmak istersen sana tavsiye patikaları izle.

Yada boşver avatardaki kim senmisin yoksa sensen msn- telefon- adres ne varsa anında gelirim :lol: Tabi şaka avatardakinin sen olmadığını biliyorum.Foruma bundan sonra pek girmeyecem bazı konularda konuşmak istersen profilimde msn adresim var.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Freddie,

Önce şunu dedin:

Onun saçmalıklarından hareketle, suyun kaldırma kuvvetine bile ''yanlışlanabilir olmadığı, günün birinde suyun kaldırmayabileceği ihtimalini göz ardı ettiği'' gerekçesiyle karşı çıkılabilir ve bilim-dışı metafizik ilan edilebilir!

Sonda da şunu:

''........Popper'in elinde zavallı Hume'un eleştirisi ahmakça bir bilim düşmanlığına dönüştü: Önermelerin bilimselliği doğrulanabilirlikleriyle kanıtlanamayacağına göre, elimizde kalan tek güvenilir ölçüt yanlışlanabilirliktir. Bu anlayışa göre, bilimsel bilgi hiçbir zaman kesin olarak kanıtlanamayacak, her varsayım aksi kanıtlanana kadar doğru sayılacak, aksi kanıtlandığında ise terk edilecektir. Aksinin kanıtlanmasına, başka deyişle yanlışlanmaya açık olmayan önermeler bilimsellik iddiası taşıyamaz.''

Bak bakalım bu ikisi aynı şeyler mi? Birinci iletinde yaptığın, düpedüz bir çarpıtma ve kaba bir demagoji. Sana hiç yakışmadı. Suyun kaldırma kuvveti yanlışlanabilir bir yasadır. Günün birinde suya batırdığın bir cismin ağırlığının değişmediğini gösterebilirsen, bu önermeyi yanlışlamış olursun. Bu yasanın nasıl yanlışlanabileceği apaçık bellidir; düpedüz de bilimseldir.

İkincisinde yaptığın alıntı ise vahim bir hatayı içeriyor. Yanlışlanabilirlik ilkesi ahmakça bir bilim düşmanlığı filan değil, bilimde dogmatizme yer olmadığını gösteren bir ilkedir. Bilimde analitik olarak önermeler hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde mutlak kesin olarak kanıtlanmaz.

Bilginin göreliliğini, bilginin nesnel gerçekliğin kendisi değil, insan zihninde öznel yansıması olduğunu ve dolayısıyla mutlak bilgi diye bir şeyin mümkün olmadığını bilgi kuramının temeli yapmış Marx'tan 150 yıl sonra mutlak kesinlik peşinde Marksistlerin çıkması derin bir ironi değil mi?!

Link to post
Sitelerde Paylaş
Quine, Wittgenstein, Heidegger, Nietzsche, Foucault, Derrida, Davidson, Rorty, Bertrand Russell, hepsi ateist adamlardır. Hiçbiri de Marxist değildir. "Felsefe MArx'da doruk noktasına ulaştı ve bitti" sizin propagandanızdır sadece

foucault ve derrida gibi adamların marxist olmaması ne anlama gelir?? liberaller mi bunlar?? senin gibi ABDnin pisliklerini ballandırarak anlatacak kadar liboşlar mı?? yani bunlardan bile kendine pay çıkaracaksın neredeyse.. Marxist olmayan adam ille liberal olacak sanıyorsun herhalde...

Deleuze ve Sartre gibi babalar da Marxisttir... Marxist olup olmamaları da önemli değildir.. liboş olmadıkları kesindir ve hatta liboşlardan hazzetmezler...

Heidegger'in ne olduğu da ortada.. uzun yıllar Nazi savunucusu olmuştur.. Nietzsche de Nazilerin peygamberi sayılır.. buyur burdan yakk...

tarihinde Faramir tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
o yüzden mi hangi ateistler marxist değildir diye liste yapıyorsunuz... hem de heidegger ve nietzscheyle birlikte..

deleuze o listedekilerin hepsini döver diyorum ben de, nolacak şimdi???

Al iste, sekil a.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Deicide,

Bilimde analitik olarak önermeler hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde mutlak kesin olarak kanıtlanmaz.

Popper'in epistomolojisi, tüme varım yöntemini, yani eldeki doğru gözlemlerimizden hareketle genel sonuçlara ulaşabileceğimiz fikrini reddediyor. Bu yüzden marksizmi de reddedip bilim-dışı ilan ediyor, evrim teorisini de. Çünkü bu adamın epistemolojisine(''yanlışlanabilirliğe'') göre, hiçbir şeyin doğruluğundan emin olunamaz. Bu yüzden eldeki bilgilerden yola çıkılarak genel yargılara veya bütünlüklü bir bakış açısına/öğretiye ulaşılamaz. Bu adam bir çeşit pozitivist; bilinemezeciliği vaaz ediyor. Popper bir bilim düşmanı. Onun epistemolojisi, bilimi bütünlüklü bir dünya görüşü oluşturmak için kullanmaya izin vermiyor; sadece laboratuvara sıkıştırıyor. Elimizdeki doğrulanmış bilgiler üzerinden akıl yürütmemize ve genel sonuçlara ulaşmamıza karşı çıkıyor. İnsan aklına düşman ve ampirizmi fetişleştirmiş bir adam bu!

Mesela, evrimin bir örnekle doğrulandığını düşünelim. Bu durumda bile kalkıp da ''evrim doğrudur'' diyemiyoruz Popper'a göre. Çünkü böyle dersek, adam bizi, eldeki doğrulanmış örnekten hareketle henüz gözlenmemiş ve yanlışlanabilecek olan çok geniş yargılara ulaşmakla itham edecek ve yaptığımız tüme varımı ''bilim-dışı metafizik'' ilan edecektir. Zaten ediyor da. Popper malağına göre, evrimin doğrulanması ve bilimsel kabul edilmesi için, tüm zamanlarda ve tüm örneklerde doğruluğunun tespit edilmesi gerekiyor. Peki bunun herhangi bir yanlışlanma olasılığı yok mu? İddiamız çok genel olduğu için, bunu tespit etme olanağına sahip değiliz ve bu yüzden yanlışlanabilirlik kriterine uymuyor. Tüm zamanlarda tüm canlıların evrimini inceleyecek halimiz yok. Yani Popper'in saçmalıkları, ''şu canlı evrim geçirmiştir'' dememize izin veriyor ama ''tüm canlılar evrim geçirdi ve geçirmeye de devam edecek'' dememize izin vermiyor. Böyle dediğimiz an, bizi ''metafizikçi'' ve ''bilim-dışı'' ilan ediyor.

Suyun kaldırma kuvveti hakkındaki örneği de bu yüzden verdim. Demagoji yapmıyorum; suyun kaldırma kuvvetini doğrulayan bir deney yapabiliriz ama bu deneyden hareketle ''su kaldırır'' gibi genel bir sonuca ulaşırsak adam bizim bu argümanımızı ''metafizik'' ilan ediyor! Çünkü günün birinde bir yerdeki su kaldırmayabilirmiş ve bizim bunu tespit etme(ve yanlışlama) olanağımız olmayabilirmiş.

Bak burada aşırı bir bilinemezcilik var. Hiçbir şeyin tam doğrulanamayacağını, genel yargılara ulaşılamayacağını iddia ediyor bu adam. Hal böyle olunca, hiçbir tüme varıma yer kalmıyor. Marksizmin de böyle saçma bir epistemolojiyle uyuşması mümkün değil. Yani Popper denen malak, dogmalara karşı çıkmıyor, her türlü tüme varımı dogma ilan ediyor!

Bilginin göreliliğini, bilginin nesnel gerçekliğin kendisi değil, insan zihninde öznel yansıması olduğunu ve dolayısıyla mutlak bilgi diye bir şeyin mümkün olmadığını bilgi kuramının temeli yapmış Marx'tan 150 yıl sonra mutlak kesinlik peşinde Marksistlerin çıkması derin bir ironi değil mi?!

Bilgi nesnel gerçekliğin bir yansımasıdır ve nesnel gerçek sürekli bir hareketi barındırdığı için, onun yansıttığı bilgi de onunla birlikte değişir. Bu açıdan bilgi görecelidir. Fakat verili bir zamanda nesnel gerçeğin yansıttığı bilgiden eminizdir. Nesnel gerçek değişince o bilgi de değişir ama o an için ulaştığımız bilgiden eminizdir. Çünkü o nesnel bir gerçeğin yansıttığı gerçek bir bilgidir. Aksi halde, 'dünyanın bilinebileceği' yönündeki en temel materyalist ve bilimsel iddiayla çelişip agnostisizmin ve pozitivizmin saçmalıklarında kayboluruz. İşte Popper malağı buna sebebiyet veriyor. Bilimi, bilmek için değil, bilinemezcilik için kullanıyor. Nesnelerin yansıttığı bilgiye hiçbir zaman güvenilemeyeceğini, her zaman için yanlışlanabileceğini, hep şüphe etmek gerektiğini, bu yüzden henüz yanlışlanmamış bile olsa -yanlış olma ihtimalı hep varolduğu için- eldeki doğru bilgiyi bile gerçek kabul etmemek gerektiğini savlıyor. Adamın, ''bilimde kesin doğru yoktur'' derken kastettiği bu aslında. Hal böyle olunca, eldeki doğrulanmış örneklerden hareketle ussal genellemeler yapamıyoruz; bunu yaptığımızda hemen ''metafizik'' ilan ediyor. Zaten bu tutumu yüzünden hem evrime hem de marksizme karşı çıkıp bunları bilim-dışı ilan ediyor.

Yani bu adam, bütünlüklü bir öğreti gördüğünde anında onu ''metafizik'' ilan ediyor. Pek çok deney ve gözlem bu öğretiyi doğrular vaziyette olsa bile, ''tüm örneklerde doğrulanması gerektiğini'' şart koşup, ''tüm örnekleri incelemeye olanak olmadığı(yani yanlışlamaya olanak olmadığı) için'' metafizik ilan ediliyor.

Bir yandan Popper'in 'yanlışlanabilirlik' adlı düzenbazlığını savunup da diğer yandan marksist veya evrimci olmak olanaklı değildir.

tarihinde Freddie tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Popper'in epistomolojisi, tüme varım yöntemini, yani eldeki doğru gözlemlerimizden hareketle genel sonuçlara ulaşabileceğimiz fikrini reddediyor. Bu yüzden marksizmi de reddedip bilim-dışı ilan ediyor, evrim teorisini de. Çünkü bu adamın epistemolojisine(''yanlışlanabilirliğe'') göre, hiçbir şeyin doğruluğundan emin olunamaz. Bu yüzden eldeki bilgilerden yola çıkılarak genel yargılara veya bütünlüklü bir bakış açısına/öğretiye ulaşılamaz. Bu adam bir çeşit pozitivist; bilinemezeciliği vaaz ediyor. Popper bir bilim düşmanı. Onun epistemolojisi, bilimi bütünlüklü bir dünya görüşü oluşturmak için kullanmaya izin vermiyor; sadece laboratuvara sıkıştırıyor. Elimizdeki doğrulanmış bilgiler üzerinden akıl yürütmemize ve genel sonuçlara ulaşmamıza karşı çıkıyor. İnsan aklına düşman ve ampirizmi fetişleştirmiş bir adam bu!

Popperci değilim, pozitivist hiç değilim. Ama sen yanlış anlıyor ve çarpıtıyorsun. Popper'in marksizmi veya evrim kuramını reddetmesi ayrı, yanlışlanabilirlik ilkesi apayrı. İki şeyi karıştırıyorsun: tümevarımla elde edilen bilginin tümdengelimle çıkarsanan bilgi gibi mutlak kesin olmaması onun doğruluğunu veya bilimselliğini engellemez. Sadece bizim o bilginin doğruluğundan emin olma derecemizi ilgilendirir. Bir şeyin doğruluğundan kesin olarak emin olmakla o bilginin bilimsel olması ayrı şeylerdir. İkincisi, Popper'in kendi anlayışına göre marksizmi ve sonradan savını geri aldığı, evrim kuramını reddedişinin gerekçesi, bunların kesinsiz veya belirsiz olmaları, tümevarım yolu ile bunların doğruluğundan emin olunamaması değil, tam tersine yanlışlanamayacak kadar muğlak ve genel oluşları ve dolayısıyla bilimsel olamayacak kadar kesinlik içermeleri. Tabi bu konudaki yargısı kendisini bağlar. Ama yanlışlanabilirlik ilkesi aşağıda da irdeleyeceğim gibi, hiçbir şekilde marksizmin bilgi kuramı ile çelişmez, aşağı yukarı da aynı şeyi söyler.

Mesela, evrimin bir örnekle doğrulandığını düşünelim. Bu durumda bile kalkıp da ''evrim doğrudur'' diyemiyoruz Popper'a göre. Çünkü böyle dersek, adam bizi, eldeki doğrulanmış örnekten hareketle henüz gözlenmemiş ve yanlışlanabilecek olan çok geniş yargılara ulaşmakla itham edecek ve yaptığımız tüme varımı ''bilim-dışı metafizik'' ilan edecektir.

İşte somut olarak yanıldığın konu burası. Elindeki gözlem ve yaptığın deneyler kuramının öngörüleriyle uyuştuğu sürece, kuramına doğru diyebilirsin. Hiçbir şey, öngörüleri doğru çıkan ve herhangi bir şekilde yanlışlanmamış bir kuramın doğru sayılmasını engellemez. Ancak, şu her zaman gözönünde bulundurulmalıdır: olasılıklar sonsuzdur ve günün birinde kuramımızı yanlışlayacak bir örnek çıkıp gelebilir. Belki kuramımız, bizim elimizdeki teknolojinin olanakları içinde gözlemleyebileceğimiz olgular için geçerlidir ve bizim henüz buradan göremediğimiz bir sınırı vardır. Bu olasılığı gözardı edip, kuramımızı mutlak ve kesin doğru olarak ilan edemeyiz. Newton kuramı, gündelik hayatta yapılan tüm gözlemleri başarıyla açıklar, 19. yüzyıl teknolojisiyle yapılacak tüm deneyleri öngörür. Ancak yine de söz konusu edilen hızlar ışık hızına yaklaştıkça nesnel gerçekten giderek sapar ve dolayısıyla, Newton'un öngöremeyeceği başka bir kuramla düzeltilmelidir.

Eldeki örneklerden yola çıkarak yapılacak tümevarım metafizik değildir. Metafizik olan, yapılacak hiçbir gözlemle yanlışlanması kuramsal olarak olanaklı olmayan muğlak ve genel ifadelerdir.

Zaten ediyor da. Popper malağına göre, evrimin doğrulanması ve bilimsel kabul edilmesi için, tüm zamanlarda ve tüm örneklerde doğruluğunun tespit edilmesi gerekiyor.

Önyargın şu: zannediyorsun ki, bilimsel olan her şey mutlak olarak doğrudur ve mutlak olarak doğru olan her şey bilimseldir. Böyle bir şey yok. Bu ne Popper'in savı ne de Marksizmin. Bir önermenin bilimsel olması için mutlak ve kesin olarak doğrulanması gerekmez. Gözlem alanında olması, deneyle sınanabilir olması ve hangi koşulda yanlışlanacağının en azından potansiyel olarak belli olmasıdır. Günün birinde şöyle bir gözlem yapılırsa, kuram yanlış çıkabilir denmelidir.

Öte yandan, bilimsel bir kuram yanlış olabilir. Isının flojistonik kuramı yanlıştır ve geçersizdir. Ama bilimseldir. Bilimin alanındadır. Bilim ve nesnel gerçeklik kaplamları farklı iki ayrı kümedir. Kısmen örtüşürler ama asla tamamen değil.

Peki bunun herhangi bir yanlışlanma olasılığı yok mu? İddiamız çok genel olduğu için, bunu tespit etme olanağına sahip değiliz ve bu yüzden yanlışlanabilirlik kriterine uymuyor. Tüm zamanlarda tüm canlıların evrimini inceleyecek halimiz yok. Yani Popper'in saçmalıkları, ''şu canlı evrim geçirmiştir'' dememize izin veriyor ama ''tüm canlılar evrim geçirdi ve geçirmeye de devam edecek'' dememize izin vermiyor. Böyle dediğimiz an, bizi ''metafizikçi'' ve ''bilim-dışı'' ilan ediyor.

Hayır, öyle değil. "Bütün canlılar evrim geçirdi ve geçirmeye devam edecek" önermesine değil, "uyum sağlayanlar ayakta kalır" ilkesine yani doğal seçilim ilkesine, bunu yanlışlanabilir ölçüde somut bulmadığı için itiraz etmişti.. O konudaki rezervini de sonradan kaldırdı zaten.

Suyun kaldırma kuvveti hakkındaki örneği de bu yüzden verdim. Demagoji yapmıyorum; suyun kaldırma kuvvetini doğrulayan bir deney yapabiliriz ama bu deneyden hareketle ''su kaldırır'' gibi genel bir sonuca ulaşırsak adam bizim bu argümanımızı ''metafizik'' ilan ediyor! Çünkü günün birinde bir yerdeki su kaldırmayabilirmiş ve bizim bunu tespit etme(ve yanlışlama) olanağımız olmayabilirmiş.

Hayır, bu durum tam tersine suyun kaldırma kuvveti yasasının bilimsel olduğunu gösterir; çünkü kuramsal olarak günün birinde yapılacak bir deneyin aksi bir durumla sonuçlanmasının mantıksal olarak olanaklı olması, bu yasanın yanlışlanmasının mümkün olduğu anlamına gelir. Suyun kaldırma kuvveti yasası yanlışlanabilir olduğu için bilimseldir. Tabi zihninin bir yerlerinde bilimsel bilgi mutlak olarak kesin olan bilgidir; eğer bir şey mutlak olarak kesin değilse bilimsel değildir gibi bir asılsız önyargı olduğu için, sen böyle sanıyorsun. Tekrar ediyorum, bu yanlış ve bilime dogmatik bir bakış açısı. MArksizmin bilgi kuramıyla da ilgisi yok.

Bak burada aşırı bir bilinemezcilik var. Hiçbir şeyin tam doğrulanamayacağını, genel yargılara ulaşılamayacağını iddia ediyor bu adam. Hal böyle olunca, hiçbir tüme varıma yer kalmıyor. Marksizmin de böyle saçma bir epistemolojiyle uyuşması mümkün değil. Yani Popper denen malak, dogmalara karşı çıkmıyor, her türlü tüme varımı dogma ilan ediyor!

Hayır, yine yanlış. Tümevarıma karşı çıkan, bilime de karşı çıkmalı. Çünkü bilim, tümevarımdan ibaret. Öyle bir şey yok. Bilimin önermelerinin tam doğrulanaması onları yanlış yapmaz.. Mutlak doğru olmaktan çıkarır sadece. Ama zaten neydi: bilim nesnel gerçekliğin insan zihnindeki yansımasıydı ve doğruluğunun ölçütü de nesnel dünyayla örtüşmesiydi. Bu yansıma nesnel dünyanın kendisiyle özdeş olmadığı, nesnel gerçeklik her ne araç kullanılırsa kullanılsın, insan zihnindeki yansımasından daha karmaşık olduğu için, mutlak olarak doğru olmaz.. Bu da zaten bilimin doğasından ileri gelen bir sonuç.

Bilgi nesnel gerçekliğin bir yansımasıdır ve nesnel gerçek sürekli bir hareketi barındırdığı için, onun yansıttığı bilgi de onunla birlikte değişir. Bu açıdan bilgi görecelidir. Fakat verili bir zamanda nesnel gerçeğin yansıttığı bilgiden eminizdir. Nesnel gerçek değişince o bilgi de değişir ama o an için ulaştığımız bilgiden eminizdir. Çünkü o nesnel bir gerçeğin yansıttığı gerçek bir bilgidir. Aksi halde, 'dünyanın bilinebileceği' yönündeki en temel materyalist ve bilimsel iddiayla çelişip agnostisizmin ve pozitivizmin saçmalıklarında kayboluruz.

Öyle olmaz işte.. Önündeki ağacın ne olduğunu ne kadar iyi bilsen ve ne kadar doğru olarak betimlesen de, ondan daha doğrusu ilkesel olarak her zaman vardır. Marksist bilgi kuramını yanlış anlıyorsun. Emin olmayı ya hep ya hiç olarak metafizik bir karşıtlık üzerine oturtuyorsun. Oysa nesnel dünyanın bilgisinde doğru ve yanlış diyalektik olarak iç içe geçmiştir. Doğruluğun ve dolayısıyla doğruluktan emin olmanın dereceleri vardır. Emin olmak ya tam ve mutlak emin olursun ya agnostik bir mutlak kuşku duyarsın gibi metafizik bir karşıtlık değildir.

İşte Popper malağı buna sebebiyet veriyor. Bilimi, bilmek için değil, bilinemezcilik için kullanıyor. Nesnelerin yansıttığı bilgiye hiçbir zaman güvenilemeyeceğini, her zaman için yanlışlanabileceğini, hep şüphe etmek gerektiğini, bu yüzden henüz yanlışlanmamış bile olsa -yanlış olma ihtimalı hep varolduğu için- eldeki doğru bilgiyi bile gerçek kabul etmemek gerektiğini savlıyor. Adamın, ''bilimde kesin doğru yoktur'' derken kastettiği bu aslında. Hal böyle olunca, eldeki doğrulanmış örneklerden hareketle ussal genellemeler yapamıyoruz; bunu yaptığımızda hemen ''metafizik'' ilan ediyor. Zaten bu tutumu yüzünden hem evrime hem de marksizme karşı çıkıp bunları bilim-dışı ilan ediyor.

Yani bu adam, bütünlüklü bir öğreti gördüğünde anında onu ''metafizik'' ilan ediyor. Pek çok deney ve gözlem bu öğretiyi doğrular vaziyette olsa bile, ''tüm örneklerde doğrulanması gerektiğini'' şart koşup, ''tüm örnekleri incelemeye olanak olmadığı(yani yanlışlamaya olanak olmadığı) için'' metafizik ilan ediliyor.

Pozitivizmin dünyanın bütünsel bir anlayışına prensip olarak karşı çıktığı doğru. Ancak senin gerekçen yanlış. Bunu sağlayan yanlışlanabilirlik ilkesi değil, Popper ve diğer pozitivistlerin onu kullanma biçimleri. Ayrıca bir kuramın "tüm örneklerde doğrulanması gerektiğini şart koşmak" diye bir şey yok. Tüm örnekleri incelemeye olanak olmaması da yanlışlamanın olanaklı olmaması anlamına gelmez. Tam tersine, Popper, pozitivizmi yumuşatıyor. Kendinden önceki mantıksal pozitivizmin, Schlick, Ayer, Carnap ve diğerlerinin "Doğrulanma ilkesi" bilimsel kuramlarla tam da senin söylediğin nedenle sorun oluşturduğu için, bu ilkenin yerine, daha yumuşak olan Yanlişlanabilirlik ilkesini getirdi.

Pozitivist felsefede, Doğrulama ilkesi evrim geçirdi:

- “...bir önermenin doğru olup olmadığını belirleme olanağı yoksa, bu önermenin bir anlamı yoktur.”(Waismann, 1930)'

- “...gerçek [= anlamlı] bir önermenin kesin olarak doğrulanabilmesi gerekir.”(Schlick, 1931)

- “Deneyin bir önermeyi olası kılması olanaklıysa [...] o önerme doğrulanabilir [= anlamlı] niteliktedir.(Ayer, 1935)

Dikkat edersen, ilke kesinden yumuşağa doğru bir evrim geçiriyor. Önce kesin bir doğrulanma koşulu aranırken, daha sonra doğrulanabilme olanağı yani doğrulanabilirlik yeterli sayılıyor. Senin "bütün örneklerin doğrulanması gerektiği" dediğin ve yanlışlanabilirlikle karıştırdığın şey bu:

Pozitivistler anlamlı önermeler için bir ölçüt bulmaya çalıştılar. Bu ölçüte göre, bilimsel önermelerin 'çoğu anlamlı olacak, ancak metafizik önermelerin hiç biri anlam taşımayacaktı. Şu önermeyi ele alalım: “Bütün cisimler Newton'un yerçekimi yasasına, bağlıdır.” Bu önermenin doğruluğunu kesin olarak belirlemek olanaksızdır; çünkü evrenin sonsuza değin varolacağını varsaydığımıza göre, tüm cisimlerin bu yasaya bağlı kalıp kalmadığını araştırmamız olanaksızdır. Ölçütün ilk tanımlarının verdiği talihsiz sonuç, hem metafizik önermelerin hem de bilimsel kuramların anlamsız hale gelmesiydi.

Bu durumda mantıkçı pozitivistlerin çoğu, ölçütü değiştirmek yoluna gittiler. Ancak bazıları (örneğin Schlick) , ölçüte bağlı kalıp araçsalcılığı (instrumentalism) benimsediler. Bunlara göre, bilimsel kuramlar gelecekteki olayları kestirmeye yarayan birer araçtı; araçların da doğru olup olmadıkları değil, uygulanabilir ya da uygulanamaz olmaları tartışılabilirdi.

Araçsalcı olmayıp, doğrulanabilirlik ilkesinin daha esnek tanımını seçenler de bazı güçlüklerle karşılaştılar. Metafizikçilerin çoğu spekülasyonlarını bazı gözlemlere dayandırmıyorlar mıydı? Doğrulanabilirlik ilkesinin esnek tanımı, bilimsel kuramları anlamsızlıktan kurtarıyordu, ama tüm metafiziği anlamsız kılmıyordu.

Bu güçlükler zamanla, pozitivistlerin doğrulanabilirlik ilkesinin kesin bir tanımını aramaktan vazgeçmelerine yolaçtı. Ayer'in aşağıya aktardığımız şu açıklaması (1946) bu vazgeçişi belirtir:

“ [...] ve her ne kadar doğrulanabilirlik ilkesini yöntembilimsel bir ilke olarak savunmaya devam ediyorsam da, metafiziğin etkili bir şekilde elenebilmesi (tasfiye edilebilmesi) için, bu ilkenin, metafızik savların ' ayrıntılı çözümlemeleriyle desteklenmesi gerektiğini de kabul ediyorum.”

Popper'in yanlışlanabilirlik ilkesi, doğrulama ilkesinin bu defosunu tamir etmek amacıyla ortaya atıldı. Önermenin doğrulanması zorunluluğu kaldırıldı, ve başka mahzurları olan doğrulanabilirlik ilkesi yerine, yanlışlanabilirlik ilkesi getirildi.

Pozitivizmi ve Popper'i eleştirelim tabi.. Ama önce ne olduklarını gerçekten bilerek. Yoksa zihnimizde yarattığımız bir karikatürü eleştirmekle olmaz bu işler. O zaman evrim kuramını bilmeden, "insan maymundan geldiyse bugün neden hala maymunlar var" gibi akla ziyan zırvalarla evrim kuramını çürüttüğünü sananların konumuna düşeriz.

Bu konularla ilgili olarak Mantık'ın Bilim Felsefesi yazısına bakılabilir:

http://arsiv.ateizm2.org/ARSIV-I/BILIM_-9.HTM

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...